Afganistan’da Kadınlar Erkek Refakatçi Olmadan Uçağa Binemeyecek

Taliban’ın geçen yıl yönetimi ele geçirdiği Afganistan’da kadınların seyahat hakkına yeni bir sınırlandırma getirildi. Reuters’e açıklama yapan iki yetkilinin aktardığına göre, Afgansitan’da kadınların yanlarında erkek refakatçi olmadan uçakla seyahat etmesine izin verilmemesini öngören talimat yurt içi ve yurt dışı seferleri yapan uçak şirketlerine gönderildi.

Söz konusu talimatın hafta sonu Taliban’ın Kadın Bakanlığı’nın yerine kurduğu “Fazilet Yayma ve Ahlaksızlığı Önleme Bakanlığı” tarafından uçak şirketlerine gönderildiği bildirildi. Talimata göre, yanında erkek refakatçi bulunmayan, uçak bileti almış kadınlar pazartesi gününe kadar uçak seyahati yapabilecek. Ancak bileti olan bazı kadınların Kabil Havalimanı’ndan geri çevrildiği bildiriliyor. Bakanlıktan, talimatla ilgili resmi bir açıklama yapılmadı.

Kadınlara park kısıtlaması

Ayrıca, kadınların başkent Kabil ve çevresindeki parklara girişine de sınırlandırmalar getirildi. Aynı bakanlığın pazar günü yaptığı açıklamaya göre, parklara kadın ve erkeklerin aynı günlerde girişi yasaklanırken, kadınların sadece pazar ile salı günleri arasında hicap giymeleri koşulu ile parklara girmesine izin verilecek. Erkekler ise çarşamba ile cumartesi günleri arasında parklara girebilecek.

Taliban kısa bir süre önce de kız öğrencilerin eğitim gördüğü lise ve dengi okulların açılması kararından geri adım atmıştı. İnsan hakları kuruluşlarının ve yabancı hükümetlerin tepkisini çeken kararda, “okulların İslam hukukuna uygun şekilde açılması için yeni bir plan hazırlanana kadar kapalı kalacağı” belirtilmişti.

15 Ağustos’ta iktidarı yeniden ele geçiren Taliban, uluslararası tanınma için ılımlı mesajlar vermeye özen göstermiş, kadın haklarına “şeriatla uyumlu olduğu sürece” saygı gösterileceğini açıklamıştı.

Ancak bölgeden gelen haberler Taliban’ın dünyaya verdiği mesajların gerçekliği konusunda şüpheleri artırdı. Taliban iktidara geldikten sonra ilk olarak kadınların eğitim ve çalışma hayatına kısıtlamalar getirdi. Taliban, 1996-2001 yılları arasında Afganistan’da iktidarda olduğu dönemde de kadınların eğitim görmesini, çalışmasını yanlarında erkek olmadan evden çıkmasını yasaklamıştı.

Paylaşın

Taliban, Çin Yatırımlarını Çekmek İçin ‘Buda Heykellerini’ Korumaya Aldı

Afganistan’da Taliban dünyanın en büyük bakır rezervi olduğu düşünülen vadideki madenleri işlemesini umduğu Çin’le arasını iyi tutmak için; put olarak tanımladığı tarihi Buda heykellerinin korunacağını açıkladı.

Taliban 20 yıl önce iktidara ilk geldiklerinde ülkenin başka bir noktasında bulunan Buda heykellerinin pagan sembolleri olduğunu söyleyerek havaya uçurmuştu.

Fakat Mes Aynak vadisindeki Buda heykellerini bizzat Taliban’ın silahlı güçleri koruyor. Tarihi sit alanının güvenlik şefi Hakumullah Mubariz milattan sonra birinci yüzyıldan kalma heykellerin korunmasının milyar dolarlık Çin yatırımları için kilit öneme sahip olduğunu belirtti. Mubariz “Bu heykellerin korunması hem bizim hem de Çinliler için çok önemli,” ifadelerini kullandı.

Mubariz daha öncesinde bölgedeki dağlarda ABD destekli Afgan ordusu ile savaşırken Taliban’ın ülkenin kontrolünü ele geçirmesinin ardından hemen heykellerin olduğu bölgeye geçmiş. Mubariz bunu “Bunların ülke için çok önemli olacağını biliyorduk,” ifadeleriyle anlattı.

Afganistan’da daha önceki yönetimler de değerinin 1 trilyon dolar olduğu tahmin edilen madenleri işleyerek ülke ekonomisine katmak istemiş fakat bölgedeki savaş ve şiddet olayları yüzünden bunda başarılı olamamıştı. Şimdi ise Taliban bu zengin madenin sunacağı olanakların cazibesine kapılmış gibi görünüyor. Zira Çin’in yanı sıra İran, Rusya ve Türkiye gibi ülkeler yatırımları ile ABD’nin ayrlması ile oluşan otorite boşluğundan faydalanmaya çalışıyor.

Fakat Çin açık ara önde görünüyor. Mes Aynak’ta Taliban sonrası ilk büyük projeyi alan ülke olacak gibi görünüyor.

2008 yılında Başkan Hamid Karzai döneminde Çinli ortak girişim MCC ile yüksek kaliteli bakırı çıkarmak için 30 yılık bir anlaşma imzalanmıştı. Yapılan çalışmalarda bölgede 12 milyon ton mineral olduğu tespit edildi. Fakat proje lojistik ve hukuki sorunlar nedeniyle ilerleyemedi. Son olarak MCC personeli şiddet olayları nedeniyle 2014 yılında bölgeden ayrıldı.

Taliban yönetimi ise MCC personelinin geri gelmesini ikna etmek için çalışmalara başladı. MCC ekibinin önümüzdek haftalarda Kabil’e giderek sözleşmeyle ilgili yeniden pazarlık etmesi bekleniyor. Sözleşmede heykellerin yeni bir yere taşınması kilit öneme sahip ve Çinliler daha önce yüzde 19,5 olarak anlaşılan Afganistan’a ödenecek payı yarı yarıya da azaltmak istiyor.

(Kaynak: Euronews)

Paylaşın

Ukrayna Lideri Zelenskiy, Batı’dan Ağır Silah Desteği İstedi

Batılı ülkelerden Ukrayna’ya ağır silahlar gönderilmesini isteyen Ukrayna Lideri Zelenskiy, “Sadece Ukrayna’yı değil, Rusya’nın işgal tehdidi altında olan Doğu Avrupa ülkelerini korumak için de daha fazla silaha ihtiyacımız var” dedi.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, “NATO ne yapıyor? Rusya tarafından mı yönetiliyor? Neyi bekliyorlar? 31 gün geçti, NATO’nun sahip olduklarının sadece yüzde 1’ini istiyoruz, daha fazlasını değil” ifadelerini kullandı.

Zelenskiy’nin açıklamaları öncesinde Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmitro Kuleba, ABD Başkanı Joe Biden ile Polonya’daki görüşmesi sonrasında yaptığı açıklamada, ABD’nin Polonya üzerinden Ukrayna’ya savaş uçakları gönderilmesi konusunda bir engel görmediğini açıklamıştı. Kuleba, “Top şimdi Polonya’nın sahasında” demişti.

Polonya hükümetinin Mart başında ABD’ye yaptığı Polonya’ya ait Rus yapımı MIG-29 tipi savaş uçaklarının Almanya’nın Ramstein kentindeki NATO üssünden Ukrayna’ya gönderilmesi önerisi ABD tarafından NATO için sonuçları olabileceği gerekçesiyle reddedilmişti.

Kremlin’den Biden’a yanıt: Rus halkı karar verir

ABD Başkanı Joe Biden’ın Cumartesi günü Polonya’nın başkenti Varşova’da yaptığı konuşmada Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin için “Tanrı aşkına, bu adam iktidarda kalamaz” sözlerine ilişkin gerginlik de sürüyor. Beyaz Saray’dan daha sonra yapılan açıklamada, Biden’ın Rusya’da rejim değişikliği çağrısı yapmadığı, Putin’in komşuları üzerinde güç kullanmasına izin verilmemesi gerektiği mesajını verdiği belirtildi. Biden’ın sözleri Kremlin’den de yanıt geldi. Kremlin Sözcüsü Dmitri Peskov, “Bunun kararını Biden veremez, Rusya’da devlet başkanını halk seçer” dedi.

Mariupol’dan koridor açılacak

Öte yandan Rusya ile Ukrayna’nın çatışmaların sürdüğü bölgelerden sivillerin tahliyesini sağlamak için iki yeni insani koridor açılması üzerinde uzlaştığı bildirildi. Ukrayna Başbakan Yardımcısı İrina Vereşçuk, Mariupol’un da bu bölgeler arasında olduğunu belirterek sivillerin kentten özel araçları ise ayrılabileceğini söyledi.

Günlerdir Rus güçlerinin ablukası altında bulunan Mariupol’un belediye başkanı Vadim Boyçenko, kentte ağır çatışmaların sürdüğünü ifade etti. Rus askerlerinin, hiçbir ayrım gözetmeksizin kentteki etnik olarak Rusların da aralarında bulunduğu herkesi hedef aldığını söyleyen Boyçenko, “Görevleri bu kenti halkı ile birlikte yeryüzünden silmek” diye konuştu. Ukraynalı yetkililerin verdiği bilgilere göre ülkenin güneydoğusundaki liman kenti Mariupol’da bugüne kadar 2 binden fazla sivil yaşamını yitirdi.

Dün Fransa, Türkiye ve Yunanistan ile birlikte Ukrayna’da Rus birliklerinin ablukası altındaki Mariupol kentinden sivillerin tahliyesini planladığı açıklanmıştı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, katıldığı Avrupa Birliği (AB) zirvesi sonrasında Cuma akşamı Brüksel’de yaptığı açıklamada, üç ülkenin “Mariupol’u terk etmek isteyen herkesin tahliyesi için insani bir operasyon başlatmayı” planladığını söylemişti. Macron, operasyonun ayrıntılarını belirlemek üzere gelecek 48 ile 72 saat içinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşeceğini de sözlerine eklemiş ve kentte kalan yaklaşık 150 bin sivilin çok zor şartlar altında olduğuna dikkati çekmişti.

Paylaşın

Ukrayna’dan Kaçanların Sayısı 3 Milyon 700 Bini Aştı

Birleşmiş Milletler (BM) Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), bir ay içinde 3 milyon 725 bin 806 kişinin Ukrayna’yı terk ettiğini belirtti. En fazla Ukraynalı sığınmacı kabul eden ülke Polonya oldu. 

Haber Merkezi / Polonya’ya sığınan Ukraynalıların sayısının yaklaşık 2 milyon 270 bin kişi olduğu belirtildi. Sınır Koruma, sadece Cuma günü yaklaşık 30 bin 500 kişinin sınırdan geçiş yaptığını aktardı. Ancak bu sayının bir önceki güne göre yüzde 6,4 düşük olduğu kaydedildi.

Polonya’nın ardından en fazla sığınmacı kabul eden ülke Romanya oldu. Romanya’ya sığınan Ukraynalıların sayısı yaklaşık 573 bin olarak kaydedildi. Ukrayna’nın komşularından Moldova 375 binden fazla, Macaristan ise yaklaşık 337 bin Ukraynalı’yı kabul etti.

Ukrayna: Rus ordusu 16 bin 400 asker, 117 uçak, 127 helikopter ve 575 tankını kaybetti

Ukrayna Genelkurmay Başkanlığı, Rus ordusunun 24 Şubat-26 Mart dönemindeki kayıplarıyla ilgili bilgileri açıkladı.

Buna göre, Ukrayna’ya saldıran Rus ordusundan 16 bin 400 asker öldürüldü, Ruslara ait 117 uçak, 127 helikopter, 575 tank, 1640 zırhlı araç, 293 top, 91 roketatar sistemi ve 51 hava savunma sistemi imha edildi.

Rus güçleri 1131 araç, 7 gemi ve hafif sürat teknesi, 73 yakıt aracı ve 56 insansız hava aracını da kaybetti.​​​​

Rusya, şu ana kadar Ukrayna’daki kayıplarının 1,351 kişi olduğunu açıkladı

Rus ordusu, Ukrayna savaşında şu ana kadar 1,351 kayıp verdiklerini açıkladı. Açıklamada Batılı ülkelerin Ukrayna’ya gönderdikleri silahların, ‘savaşın uzamasına neden olan bir hata’ olduğu belirtildi.

Açıklamada ayrıca şu ana kadar 419 bin Ukraynalı mültecinin Rusya tarafında geçtiği belirtildi.

Ukrayna hükümeti ile Batılı istihbarat örgütlerine yakın kaynaklar ise Rusya’nın Ukrayna’daki kayıplarının 10 bine yaklaşmış olabileceği yönünde.

Paylaşın

Rusya, Ukrayna’daki Hedeflerinde Vites Mi Küçültüyor?

Rusya ordusu planlarını değiştirmek zorunda mı kaldı? Moskova, Ukrayna’daki hedefleri konusunda vites mi küçültüyor? Bunu anlamak için henüz erken olabilir ama Rusya’nın açıklamalarında buna yorulabilecek ifadeler yer alıyor.

BBC Türkçe’de yer alan habere göre; Rusya Genelkurmay Başkanlığı Ana Harekat Dairesi Başkanı Orgeneral Sergey Rudskoy, “özel askeri operasyon” olarak adlandırdıkları işgalde ilk aşamanın sonuçlandığını ve bundan sonra Rusya’nın “Donbas’ın tamamen özgürleştirilmesine odaklanacağını” söyledi.

Bu, bağımsızlıklarını ilan eden ve Rusya’nın tanıdığı iki ayrılıkçı bölge olan Donetsk ve Luhansk’a daha fazla birlik göndererek Ukrayna hükümetinin bu bölgelerde kontrol ettiği alanları ele geçirmeye odaklanmak anlamına geliyor.

Rusya’nın Ukrayna’nın geri kalanındaki ilerleyişi ise donmuş durumda. Rus ordusunun Kiev’in kuzeyindeki bazı yerlerde geri püskürtüldüğü ve daha fazla geri çekilmemek için savunma pozisyonuna geçerek siper kazdıkları bildiriliyor.

Rusya’nın Kiev’i ele geçirme hedefinden vazgeçtiğini söylemek için henüz erken olabilir fakat Batılı yetkililer Rusya’nın üst üste başarısızlıklar yaşadığını söylüyor.

Yetkililer Cuma günü Rusya’nın savaşta kaybettiği general sayısının yediye çıktığını ve bazı birliklerde moralin dibe çöktüğünü aktarıyor.

General Rudskoy’un bu açıklamasının, Moskova’nın savaştan önce belirlediği stratejinin başarısızlığını kabul ettiği anlamına geldiğine inanıyorlar. Konuştuğum bir yetkili “Rusya birden fazla cephede aynı anda savaş yürütemeyeceğini anlamış durumda” diyor.

Rusya’nın 10 civarı yeni takım ve bölük oluşturduğu, bunların Donbas’a doğru yola çıktını da söylüyor. Batılı yetkililer savaş başlamadan önce de Rusya’nın, Donbas’taki cephede yıllardır savaşan ve Ukrayna’nın en iyi savaşan birlikleri olan Birleşik Operasyon Güçleri’ni (JSF) çembere almasından endişe ediyordu.

Kiev çevresinden çekilme hedeflerin küçültülmesi anlamına gelmeyebilir

Rusya yeni bir saldırıyla Donetsk ve Luhansk’ta ilerleyebilir ve Harkov ile İzyum üzerinden bu bölgeye yeni askerler gönderebilir. Azak Denizi kıyısındaki Mariupol’ü de ele geçirirlerse Kırım ile Donbas arasındaki kara bağlantısını kurabilirler.

Böylece Mariupol’deki Rus güçleri de Donbas’ı oluşturan Donetsk ve Luhansk’a aktarılabilir. Fakat bu hedeflerin bir kısmının gerçekleşmesi kolay gözükmüyor. Mariupol’ü savunanlar sert bir direniş ortaya koyuyor.

Fakat Rusya hedeflerini aynı anda değil de sırayla gerçekleştirmeye karar verdiyse, güçlerini buna göre konsantre edebilir. Buna hava kuvvetleri de dahil.

Bu durumda, Ukrayna Ordusu ne kadar disiplinli ve motive olursa olsun böylesi bir baskıya direnebilmek için her türlü yardıma ihtiyaç duyacaktır. Bir Batılı yetkili “Bu durumda Batı’nın verdiği silahların Ukrayna ordusuna büyük bir katkı yapmasını umacağız” diyor.

Önümüzdeki günlerde Rusya Donbas’a yoğunlaşsa bile bu, daha büyük hedeflerinden vazgeçtiği anlamına gelmeyebilir. ABD’li üst düzey bir savunma yetkilisi de “İşgalin tamamına dair bir tutum değişikliği olduğunu düşünmüyoruz” diyor.

Paylaşın

Üçüncü Dünya Savaşı Ne Kadar Uzakta?

Yaklaşık bir buçuk hafta önce Ukrayna’nın Lviv kentinde Rus füzelerinin isabet ettiği askeri eğitim merkezine düzenlenen ve 35 kişinin hayatını kaybettiği saldırı, komşu Polonya’da da yoğun biçimde hissedildi.

Rus füzeleri, sadece 20 kilometre uzaklıktaki NATO üyesi Polonya’nın topraklarına da isabet edebilirdi. Bu da NATO’nun harekete geçmesini gündeme getirebilirdi. Çünkü NATO anlaşmasının 5’inci maddesi uyarınca bir ittifak üyesine yapılan saldırı, tüm üyelere yapılmış kabul ediliyor.

Nitekim ABD Başkanı Joe Biden’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan da bu saldırı sonrası sert bir uyarıda bulunarak ABD’nin NATO bölgesinin her santimetresini koruyacağı açıklamasını yaptı.

Nükleer saldırı korkusu

Uzmanlar,aslında olası bir üçüncü dünya savaşından bahsetmek istemiyor, ancak böyle bir korku uzun zamandır var. Biden da kısa bir süre önce “Savaş makinelerimizi, birliklerimizi, uçaklarımızı, tanklarımızı oraya gönderme fikri, kendimizi kandırmayalım, bir üçüncü dünya savaşıdır” demişti. Bu nedenle örneğin uçuşa yasak bölge ilan edilmesi ve NATO’nun savaşa doğrudan müdahale etmesine yönelik istek oldukça düşük. Nitekim bu, Rusya ile NATO’nun karşı karşıya gelme riski anlamına geliyor.

Peki yaşanmakta olan kriz böyle bir noktaya gelirse?

Böyle bir durumda iki olasılık öne çıkıyor. Birinci olasılık, muhtemel bir dünya savaşının nükleer silahlar kullanılmadan konvansiyonel olarak yürütülmesi. İkinci ve daha çok korkulan senaryoda ise nükleer silahlar devreye giriyor.

Olası bir savaşta kullanılması muhtemel iki tür nükleer silah var. Menzili daha kısa ve yıkım alanı daha dar olan taktiksel nükleer silahlar ya da menzili kıtalararası, yıkım gücü de çok daha fazla olan stratejik nükleer silahlar. Stratijik nükleer silahlar, Hiroşima ve Nagazaki’de de kullanılmıştı.

Nükleer silahlara başvurulması ise günümüz dünyasının bir moloz yığını haline gelmesi tehlikesini barındırıyor.

Putin’in ruleti

Peki Putin bu kadar ileri gidebilir mi?

Kimi uzmanlar, Rusya’nın nükleer tehditlerini bir blöf olarak görüyor, kimileri de eski bir KGB ajanının dünyanın sonunu getirme tehditlerini ciddiye alıyor.

DW’ye yaptığı değerlendirmede “Putin, NATO’nun da nükleer bir ittifak olduğunu unutmamalı” diyen Polonya’nın eski Savunma Bakanı Radek Sikorski’e göre Putin nükleer bir savaşta hayatta kalamayacağını biliyor. Sikorsi, “Putin’in nükleer silaha başvurduğu gün, hayatının son günü olacaktır” diyor.

Alman-Amerikalı tarihçi Conrad Jarausch de Putin’in stratejisini Adolf Hitler’in 1939 yılındaki taktikleriyle karşılaştırıyor. Hitler’in de bölgesel bir çatışmayı körüklediğine dikkat çeken Jarausch, Batı’yı da aynı oranda yoğun tepki vermesi durumunda üçüncü bir dünya savaşının patlak verebileceği konusunda uyarıyor.

Almanya’daki Chemnitz Teknoloji Üniversitesi’nden siyaset bilimci ve tarihçi Stefan Garsztecki ise böyle bir otomatizm olmadığını belirterek karşı önlemlerin alımasıyla gerginlik aşamasının 1939’daki benzer şekilde tırmanmayabileceğini söylüyor. Bunun Gürcistan ve Moldova’daki donmuş çatışmalara bakıldığında da görülebileceğini ifade eden Garsztecki, NATO’nun kırmızı çizgilerini net bir şekilde tanımlaması gerektiğini ifade ediyor.

Garsztecki, “Eğer Kiev ve Odessa’nın Avrupa’nın Halep’ine dönme tehlikesi varsa, o zaman yoğun bir şekilde uçuşa yasak bölge konusunda konuşulması gerekir” diyor.

Çin’in rolü belirleyici

Alman Ordusu Askeri Tarih Merkezi’nin komutanı Sven Lange de bölgesel bir çatışmanın küresel bir çatışmaya dönüşmesinin tarihte sık sık görüldüğünü ve bunun en iyi örneğinin Birinci Dünya Savaşı olduğunu belirtiyor.

Ancak bir dünya savaşı için Rusya’nın belirleyici rol oynamadığını söyleyen Lange, ABD ve Çin gibi küresel güçlerin de kendini nasıl konumlandıracaklarının önemli olduğunu ifade ediyor. Pekin’in böyle bir savaştan çıkarı olmayabileceği tahmininde bulunan Lange, “Rusya’nın Çin’den destek göreceğine inanıyorum, ancak bunun ABD ile çatışmaya yol açacak kadar büyük olacağını sanmıyorum” diyor.

Doğu Avrupa’da ise Rusya’nın Ukrayna’nın batısına saldırılarını yoğunlaştırması nedeniyle savaşın kendilerine doğru yaklaştığı endişesi büyüyor. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, “Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için” dese de Rusya’nın NATO sınırına çok uzak olmayan bir noktaya hipersonik füze fırlatması, korkuları yatıştırmaya yetmiyor.

ABD Başkanı Joe Biden da Brüksel’deki temaslarının ardından Ukrayna’nın komşusu Polonya’ya giderek doğu Avrupa ülkeleriyle dayanışma mesajı verecek.

Çatışmanın sınırlandırılması

Ancak Doğu Avrupa ülkeleri, daha fazlasını bekliyor. Doğu Avrupalılar, NATO’nun Ukrayna’ya savaş jetleri göndermesini, hava sahasını kapatmasını, Almanya’nın Rusya’dan enerji sevkiyatını askıya almasını ve böylece Putin’in mali kaynaklarını kurutmasını istiyor.

Ukraynalı yazar Katja Petrowskaja, kısa bir süre önce Alman ikinci televizyonu ZDF’te katıldığı bir programda, Avrupalılara “Hepimiz savaşın içerisindeyiz. Tarihten ders alındıysa radikal şekilde hareket edilmediği sürece savaşı durdurulamayacağını bilmek gerekiyor” diye seslenmişti.

Bu tür talepler, Almanya’da ise soğukkanlılıkla analiz ediliyor. Berlin’deki Humboldt Üniversitesi’nden siyaset bilimci Herfried Münkler, yangının yayılmasını önlemek için çatışmanın mekansal ve zamansal olarak sınırlandırılmasının önemli olduğunu savunuyor. Katja Petrowskaja’nın söylemlerinde aksini yaptığını ifade eden Münkler, “Ukrayna’daki dehşet göz önüne alındığında bu anlaşılabilir, ancak bunlar büyük bir savaşa yol açmak anlamına gelir” diyor.

Münkler, NATO’nun tutumuna şu anda sorumluluk içinde başka bir seçenek olmadığını sözlerine ekliyor.

1939’da yaşananlar

Bazı tarihçiler, Putin’in attığı adımları, İkinci Dünya Savaşı’yla kıyaslıyor.

Stefan Garsztecki, ilhak girişimlerinin meşrulaştırılması için halk meclisleri kurulması ya da Kızıl Ordu’nun 17 Eylül 1939’da Polonya’ya ilerlemesinin, Putin’in Kırım ve Ukrayna’nın doğusunda tekrarladığı kalıplar olduğu ifade ediyor.

Herfried Münkler de “Hitler, 1938 yılından itibaren Paris Barış Anlaşması’nı gözden geçirme politikası izledi ve Putin de benzer şekilde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılmasının sonuçlarını sorguluyor” analizini yapıyor.

Polonyalı tarihçi Sikorski de Hitler ve Putin arasında doğrudan bir karşılaştırma yapıyor ve “Putin, Holokost’tan önce ve 1939’daki Polonya’nın işgalinden sonraki Hitler’e benziyor” ifadelerini kullanıyor.

Alman tarihçi Münkler, Hitler ve Putin’in doğrudan karşılaştırılmasına temkinli. Münkler, Hitler’in şu anda Putin’de görülmeyen ırkçı bir ideolojiyle beslendiğine dikkat çekiyor.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Açlık Ve Sefalet Afganistan Nüfusunun Yüzde 90’nını Etkiliyor

Afganistan genelinde yetersiz beslenme büyüyen bir sağlık sorunu olmaya devam ediyor. Son üç ayda yaklaşık 13 bin bebek ve çocuk, açlık ve yetersiz beslenmeye bağlı hastalıklardan hayatını kaybetti.

Afganistan’da başta zatürre ve yetersiz beslenme olmak üzere çeşitli hastalıklardan ölen çocuk sayısının artmasından endişe duyuluyor. Yetersiz beslenen çocuk sayısının artmasının en büyük nedeni ise açlık ve fakirlik.

Dünya Gıda Programı (WFP)’nın yayımladığı rakamlara göre, Afganitan’da Taliban hakimiyeti öncesi açlık sınırı ülke nüfusunun yüzde 81’ini oluştururken, bu rakam Taliban döneminde yüzde 98’e ulaştı. 2022 yılı sonuna kadar, akut yetersiz beslenme sebebiyle 5 yaş altındaki 3,2 milyon çocuğun hayati tehlikeyle karşı karşıya kalacağı tahmin ediliyor.

Başkent Kabil’deki Çocuk Sağlık Hastanesi çocuk doktorlarından Prof. Dr. Aref Hasanzai, ülkedeki açlık ve fakirliğin en çok çocukları etkilediğini söyledi:

Devlet tarafından açıklanan rakamlar ürkütücü. Genel nüfusun yüzde 90’ı açlık sınırının altında. Bu ise fakir aileleri ve özellikle beş yaş altındaki çocukları negatif etkiliyor. Taliban’ın Afganistan hakimiyetini ele geçirmesiyle bu sıkıntılar daha da arttı. Ekonomik sıkıntılar, fakirlik ve kuraklık, yetersiz beslenen çocukların sayısının artmasına neden olacak.

Yabancı ülkelerin sağlık alanındaki yardımlarını kesilmesini de eleştiren Prof. Dr. Aref Hasanzai, Türkiye ve Avrupa ülkelerinin tekrar yardımlarına devam etmeleri gerektiğini vurguladı. Prof. Dr. Hasanzai, “Afgan halkına yapılacak olan insani yardımlar devam etmeli ve siyasi meselelerle karıştırılmamalı” dedi.

Prof. Dr. Aref Hasanzai, sözlerine şunları ekledi: Ekonomimiz zayıf, 45 yıllık savaşı geride bıraktık. Peş peşe kuraklıkların yaşanması, fakirliğin her geçen gün daha da artması, 9 milyar dolar değerindeki Afganistan rezervlerinin yabancı ülkelerde dondurulması ve eskiden var olan yabancı ülkelerin yardımlarının kesilmesi, bütün bunlar yetersiz beslenen çocukların sayısının artmasına neden olacak.

İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne (Human Rights Watch-HRW) göre, Afganistan nüfusunun yaklaşık yüzde 95’i şu anda yetersiz besleniyor ve ülkedeki 3,5 milyon çocuğun beslenme desteğine ihtiyacı var.

Afganistan’da Aralık 2021’de 135 çocuğun zatürre ve yetersiz beslenmeden yaşamını yitirdiği ifade edilen açıklamada, ülkedeki ailelerin yarısından fazlasının gerektiğinde sağlık hizmeti alamadığı dikkati çekildi.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 26 Ocak 2022’de yaptığı açıklamada, Afganistan’daki sağlık sisteminin çöküşün eşiğinde olduğu uyarısında bulunarak, acil önlemlerin alınması çağrısı yaptı. Dünya Gıda programı (WFP), son dört ay içerisinde, sağlıksız beslenen Afgan çocuklarının sayısının 3,3 milyona ulaştığını duyurmuştu.

(Independent Türkçe)

Paylaşın

Ukrayna Neleri Başardı, Hangi Konularda Doğru Davrandı?

İşgalin başlamasından bir ay sonra, Ukrayna şimdiye kadar tüm zorluklara dayandı. Tank, asker ve uçak sayısı gibi neredeyse her açıdan Rusya’nın gerisinde olan Ukrayna kuvvetleri, gönüllü vatandaşların yardımıyla birçok yerde Rus ordusunu durdurdu.

Ukrayna, özellikle güneyde 2014 yılında Rusya’nın ilhak ettiği Kırım civarında toprak kaybetti. Ancak hızla başkent Kiev’i ve diğer büyük şehirleri ele geçirerek Ukrayna hükümetini istifaya zorlamak isteyen Moskova bu emeline ulaşamadı.

Her şey hala Ukrayna’nın aleyhine dönebilir. İlerleyen Rus kuvvetlerini durdurmak için batıdan aldıkları tanksavar veya uçaksavarların sayısı giderek azalıyor.

Ukrayna’nın doğusundaki düzenli birlikler, kuşatılma ve yok edilme tehlikesiyle karşı karşıya. Ülke nüfusunun dörtte biri evlerinden kaçtı. Geride kalanlar, şehirlerinin acımasız Rus top ve roket ateşiyle harabeye dönmesini izlemek zorunda kalabilir.

Tüm bunlara rağmen, Ukrayna kuvvetleri bu savaşta bazı konularda Rus kuvvetlerinden daha iyi performans gösteriyor.

ABD Savunma Bakanlığı Pentagon’un sözcüsü John Kirby, Ukraynalıları ülkelerinin bazı bölümlerini “çok akıllıca, çok çevik ve çok yaratıcı bir şekilde” savundukları için övdü. Peki Ukraynalıların başarısının sırrı ne?

1. Yüksek motivasyon

İki ordunun morali arasında dağlar kadar fark var. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna’yı “Rusya’nın yarattığı yapay bir ülke” olarak nitelemesinden dehşete düşen Ukraynalılar ülkelerinin egemen bir devlet olarak kalması için savaşıyor.

Ukrayna vatandaşları hükümetlerinin ve cumhurbaşkanlarının arkasında durdu. Daha önce askeri deneyimi olmayan Ukraynalılar, kasabalarını ve şehirlerini savunmak için silaha sarılmaktan çekinmedi.

Soğuk Savaş sırasında 35 yıl İngiliz subayı olarak Almanya’da kalan Tuğgeneral Tom Foulkes, “Ülkelerini böyle savunuyorlar. Cesaretleri hem şaşırtıcı hem de takdir uyandırıcı” dedi.

Sivillerin silaha sarılması, profesyonel askerlerin ön saflarda çarpışmak için serbest kalmasını sağladı.

Ukrayna’da savaşmaya gönderilen Rusya askerleri ise tam tersine, okuldan yeni mezun olmuş, şaşkın ve tatbikata gideceklerini sanırken kendilerini savaşta bulan mecburi askerlik hizmetini yapan gençlerden oluşuyor.

Çoğu, karşılaştıkları çatışmaların vahşetine hazırlıklı değil. Orduyu terk edenler, yiyecek sıkıntıları ve yağmacılık olduğuna dair haberler alınıyor.

2. Komuta ve kontrol

Başlangıçta sanıldığı gibi, Rusya Ukrayna’da iletişimi felce uğratacak bir siber saldırı düzenlemedi. Ukrayna bir şekilde zemin kaybettiği yerlerde bile cephelerde savaşı etkili bir şekilde koordine etmeyi başardı.

Hükümet Kiev’de kaldı ve halkın gözü önünde olmayı sürdürdü, başbakan yardımcısı bile haki tişörtle halka hitaben konuşma yaptı.

Rus ordusu ise tam tersine, farklı cephelerde fazla koordinasyon içinde değil ve birlik içinde bir liderliğe sahip olduğu izlenimi vermiyor.

Bunun Rus ordusunun moralini olumsuz etkileme olasılığı yüksek.

En az beş Rus generalinin ölümünde, birliklerini çıkmaza girmekten kurtarmak için çatışma hatlarına fazla yaklaşmalarının etkili olduğu söyleniyor.

Rusya’nın askeri doktrinine göre, daha alt düzeydeki subayların neredeyse hiç karar alma yetkisi yok, her zaman üstlerinin emrini beklemek zorundalar.

Londra’daki King’s College’dan Profesör Michael Clarke, Rusya ordusundaki astsubayların etraflarında bir sürü yolsuzluk ve beceriksizlik görüldüğünü ve komuta ettikleri askerler arasında hiç sevilmediklerini söylüyor.

3. Etkili taktikler

Ukrayna kuvvetleri sayıca Rusya kuvvetlerinden çok az, ancak araziyi ve silahlarını işgalci Ruslardan daha iyi kullandılar.

Ruslar, genellikle birbirine yakın araçlarla yavaş ilerleyen, ağır zırhlı birlikler halinde yoğunlaşırken, Ukraynalılar başarılı bir şekilde iyi planlanmış vur-kaç baskınları yaptı, gizlice yaklaşıp tanksavar füzesi atarak, Rusların karşılık vermesine fırsat vermeden ortadan kayboldu.

İşgal öncesinde ABD, İngiltere ve Kanada’dan Ukrayna’ya giden NATO eğitmenleri, burada uzun süre kalarak Javelin füzeleri, İsveç tasarımı NLAW tanksavar silahları ve Stinger uçaksavar füzesinin son modeli gibi gelişmiş silahları en iyi şekilde kullanmanın yollarını öğrettiler.

Profesör Clarke, “Ukraynalılar, Ruslardan daha akıllı davrandı” diyor ve ekliyor: “Çünkü farklı silahları bir arada kullanma yoluna gittiler, Ruslar bunu yapmadı.”

Bir arada kullanıldığında farklı silahlar, tek başına kullanılmasına göre daha etkili olabiliyor.

Sibylline adındaki danışmanlık şirketinde askeri strateji uzmanı olan Justin Crump, Ukraynalıların özellikle de tedarik konvoyları gibi Rus birliklerinin zayıf olduğu noktaları belirleyip oralara yüklenmekte başarılı olduklarını söylüyor.

Ölü ve yaralı sayılarıyla ilgili doğru bilgi edinmek güç olsa da, ABD Savunma Bakanlığı’nın ihtiyatlı tahminlerine göre bile, çatışmalarda ölen Rus askerlerinin sayısı 7 bini aşıyor. Bu da neredeyse Sovyetler Birliği’nin Afganistan’da 10 yıl süren savaşta kaybettiği asker sayısının yarısı. Oysa Ukrayna’nın işgali üzerinden daha sadece bir ay geçti.

İngiliz tuğgeneral Tom Foulkes, ön cephede ölen Rus generali sayısının yüksek olmasına başka bir açıklama getiriyor: “Bana öyle geliyor ki, özellikle Rus komuta yapısını hedef alan çok başarılı bir keskin nişancı operasyonu var.”

4. Bilgi savaşı

Bir de bilgi savaşı var ki, Kremlin’in haberlere erişimi büyük oranda elinde tuttuğu Rusya’da olmasa bile, Ukrayna dünyanın birçok yerinde bu savaşı kazanıyor.

Justin Crump, “Ukrayna, hem ülke içinde hem de uluslararası alanda enformasyon ortamını kendi lehine seferber etti” diyor.

Londra’daki King’s College’da Sovyet dönemi sonrası güvenlik konusunda ders veren öğretim üyesi Dr. Ruth Deyermond da bu görüşe katılıyor.

Deyermond, “Ukrayna hükümetinin savaşla ilgili anlatılanları kontrol etmekte çok başarılı olduğu açık” diyor.

Ancak bu, Avrupa’nın doğu sınırlarında bir aydır ölüm-kalım savaşı veren Ukrayna’yı kurtarmak için yeterli olmayabilir. Bütün sıkıntılarına rağmen Rusya ordusunun sayıca üstün olması, Ukrayna’nın çıkarına değil.

Batıdan gönderilen savunma silahları bir şekilde biterse, Ukrayna’nın daha uzun süre dayanma ihtimali az.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

ABD, Doha’da Taliban İle Yapacağı Görüşmeyi İptal Etti

Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Afganistan’da kız öğrencilere yönelik ortaokul ve liseleri açacağını duyuran Taliban’ın bu kararı askıya alması üzerine, Doha’da yapılacak müzakereleri iptal etme kararı aldığını duyurdu.

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın bir sözcüsü, Reuters’a yaptığı açıklamda, Taliban’ın kararından geri adım atarak Afgan halkına ve uluslararası topluma verdiği taahhütlerden açıklanamaz biçimde caymasının “son derece üzücü olduğunu” ifade etti.

Yetkili, Doha’da ekonomik meseleler üzerine yapılması planlanan görüşmeler de dahil Talibanla bazı temaslarını kestiklerini kaydederek, “Bu kararı (Taliban’la) temaslarımız açısından potansiyel bir dönüm noktası olarak gördüğümüzü açık biçimde ifade ettik” dedi.

ABD’li yetkililerle Taliban yönetiminin Katar’ın başkentinde Cumartesi ve Pazar düzenlenecek bir konferans çerçevesinde masaya oturmasının planlandığı bildirilmişti. Reuters kaynaklarına göre, bazı toplantılara Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler temsilcilerinin de katılması planlanıyordu.

Müzakerelerde Afgan merkez bankasının bağımsızlığı ve Afgan para biriminin banknotlarının basımı gibi meselelerin masaya yatırılması planlanıyordu. Kaynaklara göre, Dünya Bankası Yeniden Yapılandırma Güven Fonu’nda tutulan ve özellikle ülkenin eğitim sektörü için tahsis edilmiş milyonlarca doların aktarılmasının da gündeme alınması bekleniyordu.

Afganistan’da Taliban’ın yönetimi yeniden ele geçirmesinden bu yana para biriminin hızla değer kaybetmesi, enflasyonu tetikleyerek ekonomik krizi daha da derinleştirdi. Taliban’ın, ABD dahil yurt dışında bulunan milyarlarca dolarlık rezervlere de erişimi bulunmuyor.

“İptal kararı anlaşılabilir, ancak halk için trajik”

İnsan Hakları İzleme Örgütü Asya Direktörü John Sifton, ABD’nin Doha’daki görüşmeleri iptal etme kararını anlaşılabilir olarak nitelendirerek, Washington ve diğer donörlerin, eylemlerinin kabul edilemez olduğunu Taliban’a ifade etmeleri gerektiğini belirtti.

Sifton, diğer yandan Afgan ekonomisinin çöktüğüne, milyonlarca kişinin yetersiz beslendiğine ve her gün insanların açlıktan hayatını kaybettiğine dikkat çekerek, bu önemli toplantının iptalinin “trajik” olduğunu savundu.

Birleşmiş Milletler verilerine göre, ülkede yaklaşık 23 milyon yetersiz beslenmeden muzdarip ve Afgan halkının yüzde 95’i yeterli gıdaya erişemiyor.

Paylaşın

Rusya: Ukrayna’nın Doğusundaki Savaşa Odaklanacağız

Rusya Genelkurmay Başkanlığı Ana Harekât Dairesi Başkanı Orgeneral Sergey Rudskoy, Rusya’nın savaş gücünü Ukrayna’nın doğusundaki Donbas bölgesinin “tam kurtuluşuna” odaklayacağını söyledi.

Yapılan basın toplantısında Rusya’nın “özel askeri harekat” için biri Ukrayna’nın tamamını kapsayan, diğeri Donbas’a odaklanan iki seçeneği değerlendirdiği belirtildi. Rus devletinin haber ajansları, Rusya’nın savaş hedeflerinde olası bir gerilemeye işaret ediyordu. Rusya kuvvetleri, Ukrayna’nın kuzeyinde ve Kiev çevresinde güçlü bir direnişle karşılaştı.

Sergey Rudskoy, Luhansk bölgesinin yüzde 93’ünün ve Donetsk bölgesinin yüzde 54’ünün Rus kontrolü altında olduğunu söyledi. Ayrıca Rusya’nın, Ukrayna’nın hava kuvvetlerinin ve donanmasının büyük kısmını yok ettiğini ve bunun çatışmanın ilk aşamasının başarılı bir şekilde sona erdiğini gösterdiğini belirtti.

Ancak Savunma Bakanlığı, kuşatılan Ukrayna şehirlerine yapılan saldırıları reddetmedi. Rusya’nın, Devlet Başkanı Zelenskiy’nin ısrarla istediği, Ukrayna üzerindeki hava sahasının kapatılması durumuna tepki göstereceğini ekledi.

Bakanlık ayrıca, hedeflerin ne olduğunu belirtmeden, Rusya’nın Putin tarafından belirlenen amaçlara ulaşılıncaya kadar işgale devam edeceğini söyledi.

Ukrayna: Rusya ile müzakerelerde 4 konuda anlaştığımız iddiaları doğru değil

Ukraya Dışişleri Bakanı Dmytro Kuleba, Rusya ile barış müzakerelerinin zor ilerlediğini söyledi, tartışıldığı öne sürülen 6 temel başlıktan 4’ünde anlaşmaya varıldığı iddialarının doğru olmadığını söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün NATO Liderler Zirvesi dönüşünde basına yaptığı açıklamada Ukrayna ve Rusya yetkililerinin 4 konu üzerinde anlaşmaya vardığını, müzakerelerde ilerleme kat ettiklerini ifade etmişti. Ancak Kuleba, bunun doğru olmadığını ifade etti.

Kuleba, Facebook üzerinden yaptığı paylaşımda “4 konu üzerinde Rusya ile herhangi bir anlaşmaya varamadık. Müzakere süreci zor ilerliyor. Ukrayna’nın pozisyonu çok güçlü ve taleplerimizden vazgeçmiyoruz. İlk etapta ateşkes ilan edilmesini istiyoruz, ardından güvenlik garantileri verilmesi ve Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün kabul edilmesini talep ediyoruz” açıklamasını yaptı.

Rusya: Ana meselelerde ilerleme yok

Rus müzakere heyeti üyesi Vladimir Medinski’ye göre, ana siyasi meselelerde çok az ilerleme kaydedildi. Medinski, esas meselelerde iki tarafın da “yerinde saydığını” söyledi. Fakat ikincil konularda anlaşmaya yaklaştıklarını belirtti. “Müzakereler Pazartesi’den Cuma’ya video konferanslarıyla tüm hafta boyunca devam etti ve yarın da devam edecek” dedi.

Paylaşın