ABD Genelkurmay Başkanı: Rusya Ve Çin Dünya Düzenini Değiştirmek İstiyor

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Genelkurmay Başkanı Mark Milley, Rusya ve Çin’in mevcut dünya düzenini değiştirmek için uğraştıklarını söyledi. Milley ayrıca bu iki ülke nedeniyle büyük uluslararası çatışmalarda bir artış olabileceği konusunda uyarıda bulundu.

ABD Temsilciler Meclisi’ndeki Silahlı Kuvvetler Komitesi’nde konuşan ABD Genelkurmay Başkanı Milley, “Şu anda her ikisi de önemli askeri yeteneklere sahip olan ve mevcut dünya düzeninin kurallarını temelden değiştirmeyi amaçlayan iki dünya gücüyle, Çin ve Rusya ile uğraşıyoruz” diye konuştu. Dünyanın giderek daha istikrarsız bir hale geldiğini ifade eden Milley, “Büyük güçler arasında ciddi uluslararası çatışmaların potansiyeli azalmak yerine artıyor” dedi.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali konusunda görüşlerini ifade eden Milley, bu savaşı 42 yıllık askeri kariyeri boyunca “barış ve güvenliğe yönelik Avrupa’da, belki de tüm dünyada en büyük tehdit” olarak nitelendirdi. Milley bu işgalin küresel barış ve istikrarı baltaladığını söyledi.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali nedeniyle ABD’nin Kiev’e daha fazla nasıl yardım edebileceği ve özellikle Rusya karşısında endişe yaşayan NATO partnerleri için Avrupa’da güvenliği ne şekilde artırabileceği konusunda soruları da yanıtlayan Milley, Doğu Avrupa’ya daha fazla birlik gönderilmesi gerektiğini, ancak bir bölgeye kalıcı birlikler konuşlandırmak yerine askerlerin ihtiyaca göre rotasyonla yerlerinin değiştirilmesinin uygun olacağını söyledi.

Çin’den Rusya ile diyalog çağrısı

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali konusunda Çin’den de bir açıklama geldi. Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırılarını kınamayan ve ABD öncülüğündeki Batılı devletlerin Rusya’ya yönelik yaptırımlarını eleştirerek bu yaptırımlara katılmayan Çin, Ukrayna’daki savaş konusunda Batılı ülkelere Rusya ile diyalog çağrısında bulundu.

Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nde konuşan Çin’in BM Daimi Temsilcisi Zhang Jun, ABD, NATO ve Avrupa Birliği’ne Rusya ile kapsamlı diyalog kurmaları yönünde çağrıda bulundu. Büyükelçi ayrıca Batılı ülkelerin Rusya’ya uyguladığı yaptırımların Ukrayna’daki krizi çözme konusunda etkili olmadığını, bunun yerine savaşın ekonomik etkilerini daha da artırdığını söyledi.

ABD geçen yıl dış politikayla ilgili strateji belgesinde Çin’i hasım olarak ilan ederken, İngiltere de benzer bir strateji belgesinde Çin’in iddiasını artırması nedeniyle Pekin’e karşı dengeli bir yaklaşım benimseyeceklerini ifade etmişti.

Bu kapsamda hem ABD hem İngiltere Asya-Pasifik’teki ilişkilere daha fazla öncelik verileceğini belirterek Eylül 2021’de Avustralya ile bu ülkenin nükleer denizaltılarla donatılmasını da içeren AUKUS ittifakını kurmuşlar, bu durum Çin ile Rusya’nın tepkisine neden olmuştu. ABD, Çin’in Asya-Pasifik’te giderek artan askeri iddiasından, Çin de ABD ve müttefiklerinin bölgedeki nüfuz çabalarından endişe duyuyor.

AUKUS’dan yeni iş birliği alanı: Hipersonik füze

Salı günü bir açıklama yapan AUKUS ittifakı, Avustralya için konvansiyonel silahlı, nükleer güç ile çalışan denizaltı programının ilerleyişinden memnun olduklarını, bunun yanı sıra hipersonik füze yapımı için de birlikte çalışacaklarını belirtti.

ABD Başkanı Joe Biden, İngiltere Başbakanı Boris Johnson ve Avustralya Başbakanı Scott Morrison’ın Salı günü yaptıkları görüşme sonrasında üç lider tarafından yayınlanan ortak açıklamada, “hipersonik füzeler, hipersonik füzelere karşı savunma sistemleri ve elektronik harp yetenekleri konusunda yeni üçlü işbirliğine başlanacağı, ayrıca liderlerin bilgi paylaşımını genişletmeye ve savunma yenilikleri konusundaki işbirliğini derinleştirmeye kararlı oldukları” aktarıldı.

Sesten beş kat daha hızlı giden hipersonik füzeleri geliştirme konusunda hem ABD hem Çin hem de Rusya istekli. ABD Genelkurmay Başkanı Milley geçen Ekim ayında yaptığı açıklamada Çin’in hipersonik silah sistemini test ettiğini söyleyerek, bu durumu “çok endişe verici” olarak nitelendirmişti. Rusya da Ukrayna’da bazı hedefleri vururken hipersonik füze kullandıklarını açıklamıştı.

Paylaşın

Ukrayna’da 11 Milyondan Fazla İnsan Yerlerinden Edildi

Birleşmiş Milletler, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali nedeniyle Ukrayna içinde yerlerinden edilmiş insan sayısının 7,1 milyona yükseldiğini açıklarken ülke dışına kaçanlarla birlikte evlerini terk etmek zorunda kalan insan sayısının 11 milyonu aştığını bildirdi.

BM’ye bağlı Uluslararası Göç Örgütü’nün (IOM) Salı günü yaptığı açıklamaya göre, işgalin başladığı 24 Şubat tarihinden 1 Nisan’a kadar olan süreçte toplam 11 milyondan fazla insan Ukrayna’daki evlerini terk ederek ya ülke içinde başka bir yere ya da ülke dışına çıkmak zorunda kaldı. Göç Örgütü, 7,1 milyon kişinin Ukrayna içinde yer değiştirdiğini, 4,2 milyon insanın da ülkeyi terk ettiğini belirtti. Savaş başlamadan önce Ukrayna’nın nüfusu 44 milyon olarak kayıtlara geçmişti.

Göç Örgütü’nün Mart ortasında yayınladığı ilk verilerde 6,48 milyon kişisi ülke içinde yer değiştirenler olmak üzere toplam 9,7 milyon kişi savaş nedeniyle evini terk etmişti.

İnsani yardım koridoru çağrısı

Konuyla ilgili açıklama yapan Uluslararası Göç Örgütü Başkanı Başkanı Antonio Vitorino, “Savaş nedeniyle insanlar evlerini terk etmeye devam ediyorlar ve bölgedeki insani ihtiyaçlar da giderek artıyor” dedi. Vitorino, sivillerin tahliyesi ve ülke içinde insani yardımların gerekli yerlere ulaştırılması için insani yardım koridorlarının acil olarak açılması gerektiğini belirtti.

Göç Örgütü’nün verilerine göre, ülke içinde yerlerinden edilmiş 7,1 milyon insanın yüzde 59’u kadın. Yerlerinden edilen hane halklarının yüzde 60’ının çocuklu aileler olduğu belirtilirken, yüzde 57’sinde yaşlı ve yüzde 30’unda da kronik rahatsızlığı bulunan aile bireylerinin bulunduğu aktarıldı. Yerlerinden edilen hane halklarının üçte birinden fazlası son bir ayda hiçbir gelirlerinin olmadığını kaydetti.

Paylaşın

Beş Başlıkta Rusya’nın Ukrayna’daki Yeni Hedefleri

Ukrayna’nın başkenti Kiev ve çevresinden Rus ordusunun çekilmesi uzmanlarda Moskova’nın aklında başka bir fikir olduğu kanısını güçlendirdi. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in savaşın başlangıcında belirlediği hedeflerden cephede oldukça uzak bir noktada olunsa da Moskova işgalden bir ateşkes ile olsa bile askeri anlamda güçlenmiş şekilde çıkabilir.

Euronews’ta yer alan habere göre; Peki kısa süre içinde hem askeri hem siyasi bir zafer kazanma zorunluluğu duyan Kremlin bu noktada artık neyi hedefliyor? İşte beş başlıkta Rusya’nın Ukrayna işgalindeki hedefleri.

1) Sembol ihtiyacı

9 Mayıs, II. Dünya Savaşı’nın sonunda Almanya’nın kayıtsız şartsız teslimiyetini imzaladığı Sovyetler Birliği tarafından ilan edilen ve kutlanan bir gün. Kremlin bu tarihte Rus kamuoyunun önüne olumlu bir bilanço ile çıkmayı hedefliyor.

Kudüs Güvenlik ve Strateji Enstitüsü’nden (JISS) Analist Alexander Grinberg, “Putin sembolik günlere ve tarihlere çok önem veriyor. Bu nedenle 9 Mayıs’tan önce bir zafere umutsuzca ihtiyacı var” diyor.

Rusya Dış ve Savunma Politikası Konseyi onursal başkanı ve Putin’e yakın bir isim olan Sergey Karaganov, geçen cumartesi yaptığı açıklamada, “Rus seçkinleri için riskler çok yüksek. Onlar için bu varoluşsal bir savaş” diyerek Rusya’nın “kaybetmeyi göze alamayacağını” ifade ediyor.

2) Mariupol’ün alınması

“Ruslar Mariupol’u tamamıyla ele geçirmek istiyor” diyen Alexander Grinberg, ülkenin güney doğusundaki bu liman şehrinin yoğun Rus bombardımanı altında olduğunu ve yakında düşeceğini ifade ediyor.

“Mariupol’u almak, Kırım’dan Rusya yanlısı ayrılıkçı cumhuriyetler Donbass, Donetsk ve Luhansk’a kadar devamlılığı sağlayacaktır” diyen Akdeniz Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nün (FMES) akademik direktörü Pierre Razoux, bunun Rusların “Donbass’tan geriye kalanları almak ve Ukrayna’nın güneyinde ve Azak Denizi kıyılarında bir devamlılık sağlamak için kuzeye çıkmasına “izin vereceğini” belirtiyor.

3) Uzun vadeli işgal rejimleri

Ancak Rusya, son haftalarda kaydedilen fetihleri ​​kesin olarak güvence altına almak ve Luhansk ile Donetsk’in tartışmasız kontrolünü sağlamak istiyor.

Düşünce kuruluşu Riddle’ın Estonyalı araştırmacısı Ivan Klyszcz, Kremlin’in amacının Donbass’ta “uzun vadeli işgal rejimleri kurmak” olduğunu söylüyor.

Amerikan Savaş Araştırmaları Enstitüsü’nden (ISW), Ivan Klyszcz, “İşgal edilen yerlerin elde tutulması ilkesine göre bir ateşkes olursa, Rusya Ukrayna’nın çeşitli bölgelerine sahip olabilir. Zira ön hattın olduğu yerde fiili sınırlar oluşur” diyor.

4) Zaman kazanma

“Savaşın ilk iki haftasında Rus ordusu Amerikalıların Afganistan’da 20 yılda kaybettiği askerden daha fazla kayıp verdi” diyerek durumun önemini işaret eden düşünce kuruluşu Soufan Center, Ukrayna’nın direnişinin Rusya’nın planlarını yeninden gözden geçirmeye zorladığını belirtiyor. Fakat bunun uzun vadeli olmayabileceğini de belirten New York merkezli grup, Ukrayna’nın Dinyeper nehri boyunca ikiye bölünebileceği ihtimali üzerinde duruyor.

Bunun için ise zaman kazanılması lazım. Zira savaşta verilen zaiyatları Rus ordusunun gidermesi ve 6 ay ile bir yıl sürebilecek ikinci raunda hazırlanması gerekiyor.

Washington’daki Deniz Analiz Merkezi’nde (CNA) Rusya uzmanı Michael Kofman, zaman kazanılmasının Ukrayna’nın da çıkarına olduğu kanısında. Amerikalı uzman, “Donbass’taki savaşın da ötesinde eğer durum bir “yıpratma savaşı”na dönüşürse Ukrayna daha avantajlı bir konum elde edebilir” diyor.

5) Rakibi bölme

Her ne kadar Rusya’ya karşı Batılı ülkeler bir cephe oluşturmuş gibi görünse de bu birliktelikte kırılgan noktalar yok değil. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden, Putin’in istifa etmesi gerektiği yönündeki açıklamasına Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron mesafeli yaklaştı.

“Oyunun amacı aynı zamanda kamuoyunu bölmek” diyen Razoux, Avrupalıların bir kısmının Ukrayna’ya “karşı” olduğunu da dile getiriyor. Rusya’nın “enerji silahını” kullanarak Batılılar arasında bir “bölünmeye” yol açabileceği tehlikesini ön plana çıkarıyor.

Paylaşın

Papa’dan Avrupa’ya ‘Göçmen’ Çağrısı

Hafta sonu Malta’yı ziyaret eden Katolik Kilisesi lideri Papa Francesco, buradaki bir göç merkezine de gitti. Göçmenlerle görüştü ve Akdeniz’de batan göçmen teknelerinde ölen insanlarla birlikte “medeniyet gemisinin de batma riski” yaşadığını söyledi.

Papa Francesco, Pazar akşamı Malta’dan İtalya’ya dönüş uçağındaki basın toplantısında da Akdeniz üzerinden Avrupa’ya ulaşmaya çalışan göçmenlerin maruz kaldığı “suçlara” dikkat çekti.

BBC Türkçe’den Övgü Pınar’ın haberine göre; “Göçmenler her zaman kabul edilmeli” diyen Papa, “Avrupa nasıl Ukraynalılara cömertçe kapılarını açıyorsa Akdeniz’den gelenlere de aynı şekilde kapıların açılması” çağrısı yaptı.

Malta’da ziyaret ettiği göç kabul merkezinde duyduklarının “korkunç” olduğunu söyleyen Papa, “Buraya ulaşanların çektikleri acılar, Libya’daki toplama kampları, bu insanların çile yolu (Via Crucis) suç gibi” dedi.

Mare Nostrum, Avrupa’nın en büyük mezarlığı olmasın

2013’te bu göreve seçilmesinden beri göçmenlerin kabul edilmesi mesajını sıklıkla tekrarlayan Papa Francesco, ilk seyahatini de İtalya’nın göç rotasındaki Lampedusa Adası’na yapmıştı.

Papa, bu hafta sonu Malta’da görüştüğü göçmenlere, 2013’teki bu Lampedusa gezisini hatırlatarak “Buraya sizlerin yüzlerini görmeye, gözlerinize bakmaya geldim. Lampedusa’ya gittiğimden beri sizleri hiç unutmadım. Hep kalbimde ve dualarımdasınız” dedi.

Papa, Afrika ve Ortadoğu’ya en yakın Avrupa kıyıları olmaları nedeniyle göç rotası üzerinde yer alan Malta, İtalya, İspanya gibi ülkelerin göçmenlerin dağılımı konusunda diğer kıta ülkelerinin desteğine ihtiyaç duyduğunu da vurguladı.

“Umut arayışındaki çok sayıda kardeşimiz Afrika’dan Malta’ya ulaştı” diyen Papa, diğer Avrupa ülkelerinin bu soruna kayıtsız kalmaması gerektiğini söyledi.

Daha önce Yunanistan’ın Midilli Adası’ndaki göç merkezini ziyaretinde söylediklerini yineleyen Papa, “Mare Nostrum, Avrupa’nın en büyük mezarlığı haline gelmemeli” dedi.

Batan göçmen teknesinde 90 can kaybı

Papa’nın göç odaklı Malta ziyareti sürerken Akdeniz’de bir göçmen teknesinin battığı haberi geldi.

Sınır Tanımayan Doktorlar örgütü, Libya’dan Avrupa’ya ulaşmaya çalışan ve yaklaşık 100 kişiyi taşıyan bir teknenin Cumartesi günü battığını, yalnızca 4 kişinin kurtarılabildiğini açıkladı. Olayda 90’dan fazla kişinin hayatını kaybettiği tahmin ediliyor.

Sınır Tanımayan Doktorlar, Alegria 1 isimli bir ticari gemi tarafından kurtarılan 4 kişininse zorla Libya’ya geri götürüldüklerini belirtti.

Örgüt, Libya’nın göçmenler için güvenli bir liman olmadığını vurgulayarak “Bu insanların acil korumaya ve tedaviye ihtiyacı var. Kurtarılan kişiler, gözaltı, istismar ve kötü muameleyle karşı karşıya kalacakları bir yere geri götürülmemeli” dedi.

Paylaşın

Sri Lanka’da Ekonomik Kriz: Tüm Bakanlar İstifa Etti

Sri Lanka’da ekonomik kriz nedeniyle devam eden protestolar sonrası, Başbakan Mahinda Rajapaksa hariç, kabinedeki tüm bakanlar istifa etti. 26 bakan, Başbakan Rajapaksa’ya istifa mektuplarını iletti.

Eğitim Bakanı Dinesh Gunawardena, başbakanın yeni kabine kurabilmesi için istifa ettiklerini açıkladı. Başbakan’ın oğlu Namal Rajapaksa da istifa eden bakanlar arasında. Ancak kabinenin istifası, sokağa çıkma yasaklarına rağmen süren protestoları durdurmadı.

İngiltere’den 1948 yılında bağımsızlığını kazanan Sri Lanka, tarihinin en kötü ekonomik krizinden geçiyor. Ülkede gıda, petrol, ilaç ve diğer temel ihtiyaç maddelerinin tedariğinde ciddi sıkıntılar ve günlük elektrik kesintileri de yaşanıyor.

Olağanüstü hâl ilan edildi

Başbakan’ın kardeşi olan Devlet Başkanı Gotabaya Rajapaksa, protestoların başkent Colombo’daki evine yaklaşması sonrası 1 Nisan Cuma günü ülkede olağanüstü hâl ve Pazartesi sabahına kadar geçerli olmak üzere sokağa çıkma yasağı ilan etmişti. Ancak haftasonu boyunca, bazı kentlerde ufak çaplı protestolar sürdü.

İktidar koalisyonundaki küçük partilerden biri de bu hafta koalisyondan çekilebileceğinin işaretini verdi. Bu gerçekleşirse hükümet, olağanüstü hâl kararının uzatılması için yeterli oy çoğunluğunu sağlayamayabilir.

Ülkede protestolar nedeniyle sosyal medyaya da kısıtlama uygulanıyor. Hükümet, internet sağlayıcılara Facebook, WhatsApp, Twitter ve diğer sosyal medya uygulamalarına erişimin durdurulması emri vermişti.

Muhalif Samagi Jana Balawegaya ittifakı, kabineyi istifaya çağırmış, Pazar günü de başkentteki Bağımsızlık Meydanı’na yürümek isteyen muhalefet milletvekilleri ve göstericiler, ellerinde otomatik silahlar bulunan askerler tarafından durdurulmuştu.

Perşembe günü de Devlet Başkanı’nın evine yaklaşan protestoların önce sakin başladığı, polisin göz yaşartıcı gaz ve tazyikli su kullanması sonrası şiddete dönüştüğü aktarılıyor. Polis müdahalesine göstericilerin taş atarak cevap vermesi nedeniyle en az 20 polisin yaralandığı belirtildi. Çevredeki bazı araçlar da ateşe verildi.

Sri Lanka neden ekonomik krizde?

Ülkedeki döviz eksikliği, krizin en önemli nedenlerinden biri olarak görülüyor. 22 milyon nüfuslu ülkenin 51 milyar dolar dış borcu bulunuyor. Ülkedeki tüketim büyük ölçüde ithal ürünlere dayanıyor.

Koronavirüs salgını nedeniyle ülkenin turizm gelirlerinin de durması krizde etkili oldu. Uzmanlar uzun süredir borçlanan ve vergi kesintilerine giden hükümetin hatalı politikalarının da krizin büyümesinde etkili olduğu yorumunu yapıyor.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Sırbistan’da Seçimi Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic Kazandı

Sırbistan’da düzenlenen cumhurbaşkanlığı seçimlerini mevcut Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic kazandı. Vucic, önceki seçimde de ikinci tura gerek kalmadan, ilk turda oyların yüzde 55,08’ini alarak kazanmıştı.

Haber Merkezi / Vucic’in Sırp İlerleme Partisi’nin yeniden Sırbistan Sosyalist Partisi ile koalisyona giderek hükümet kurması bekleniyor. Sırp İlerleme Partisi ülkede 2012’den bu yana iktidarı elinde tutan popülist bir parti. 2008 yılında aşırı sağcı Sırp Radikal Partisi’nden ayrılarak kurulmuştu.

Halkın kendisine gösterdiği destekten gurur duyduğunu belirten Vucic, seçim kampanyasını da “Sırbistan tarihindeki en temiz ve güzel kampanya” olarak niteledi. Vucic, cumhurbaşkanlığındaki ikinci döneminde önceliklerini “Sırbistan’ın modernleşmesi, yabancı yatırımcı çekme ve ülkedeki barış ve istikrarı kalıcı kılma” olarak sıraladı.

Ülkesinin Avrupa Birliği üyeliğine ve Rusya’nın Ukrayna işgaline rağmen Vucic, Belgrad’ın Moskova ile olan geleneksel bağlarını sürdüreceğinin de sinyalini verdi, “Bölgemizdeki en önemli şey iyi ilişkiler, ama aynı zamanda geleneksel dostlarımızla bağımızı da koparmamak” dedi.

“Halkıma müteşekkirim ve önümüzdeki süreçte çalışıp çabalayıp daha birçok şeyi başarmalıyız” diyen Vucic’in en büyük rakibi eski Genelkurmay Başkanı Zdravko Ponos ise yüzde 18 oy oranında kaldı.

Cumhurbaşkanlığı Seçimleri ile Parlamento Seçimleri’ni aynı zamanda gerçekleştiren Sırbistan’da iktidardaki merkez sağdaki Vucic’in Sırp İlerleme Partisi de sandıktan ilk sırada çıktı.

Vucic ile Birlikte Her Şeyi Yapabiliriz liderliğindeki listenin, mecliste yaklaşık 124-125 sandalye ile oyların yüzde 44’ünü kazandığını belirten Vucic, seçimlere yaklaşık 3 milyon 800 bin kişi katıldığını söyledi.

Seçimlerde parlamentonun üyelerinin yanı sıra 12 belediye ve Belgrad dahil olmak üzere iki şehirde yerel yönetimlerin belirlenmesi için oy kullanıldı.  Nüfusun 6 milyon 908 bin olduğu Sırbistan’da seçmen sayısı, yurt dışındaki Sırp vatandaşlar ile 6 milyon 500 bin olarak kayıtlara geçti.

Paylaşın

Macaristan’daki Genel Seçimi Viktor Orban Kazandı

Macaristan’da dün yapılan genel seçimlerinde 12 yıldır kesintisiz iktidarda bulunan Viktor Orban liderliğindeki Fidesz (Macar Yurttaş Birliği) ve Hristiyan Demokratik Halk Partisi (KDNP) koalisyonu kazandı. 

Haber Merkezi / Fidesz – Hristiyan Demokrat ittifakı 199 sandalyeli parlamentoda 135 milletvekili kazanarak, şimdiye kadar sahip olduğu üçte ikilik parlamento çoğunluğunu korumayı da başardı. Altı muhalefet partisinin oluşturduğu muhalefet ittifakı ise seçmenden beklenen desteği göremedi.

Demokratik Koalisyonu (DK), Jobbik, Momentum, Macaristan Sosyalist Partisi (MSZP), Macaristan Yeşiller Partisi (LMP) ve Macaristan için Diyalog Partisi’nin (PM) oluşturduğu çatı oluşumu “Macaristan için Birlik” oyların yüzde 35’ini, aşırı sağcı Bizim Ülkemiz (Mi Hazank) ise oyların yüzde 6’sını alarak mecliste temsil hakkı kazanıyor.

Beklentilerin üzerinde oy alan aşırı sağcı Bizim Ülkemiz (Mi Hazank) de oyların yüzde 6’sını alarak yüzde 5’lik seçim barajını geçip ilk kez parlamentoya girdi. Seçime katılanların oranı ise yüzde 68’in üzerine çıkarak 2018’de yapılan bir önceki genel seçimdeki rekor katılıma yaklaştı.

Kamuoyu araştırma şirketlerinin seçim araştırmaları, seçim öncesi gerçekleştirilen son yoklamalarda iktidar partisinin birkaç puan avantaja sahip olduğuna işaret ediyordu, ancak Viktor Orban’ın seçimleri bu kadar büyük bir farkla kazanabileceği beklenmiyordu.

Halk, referandum için de oy kullandı

Seçmenler ayrıca, muhalefet tarafından “homofobik yasa”, hükümet tarafından ise “çocukları koruma yasası” olarak nitelendirilen ve birçok Avrupa Birliği (AB) ülkesinin sert tepki gösterdiği, 18 yaşından küçükleri eş cinselliğe ve cinsiyet değişikliğine “teşvik etmeyi” yasaklayan yasal düzenlemeye ilişkin referandumda oy kullandı.

Yapılan kamuoyu araştırmalarına göre, muhalefetin çağrısı üzerine halk oylamasında birçok kişinin geçersiz oy kullanacağı ve bu yüzden oylamanın yüzde 50’nin altında kalarak referandumun geçersiz olacağı öngörülüyor.

“Ay’dan bile görülebilecek büyüklükte bir zafer kazandık”

Viktor Orban kesinleşen seçim zaferinin ardından başkent Budapeşte’de verdiği ilk demecinde, “Öyle büyük bir zafer kazandık ki Ay’dan bile bakıldığında görülebilir. Ve tabii ki Brüksel’den de” ifadelerini kullandı.

Mutluluğunu saklamayan başbakan, “Sanırım bu akşamki kadar güçlü hiç olmamıştık. 2010, 2014 ve 2018’de kazandık. Ve bu yıl muhalefet bize karşı birlik oldu. Aslında zaferimiz şu demek: Muhalefetin tüm çabalarına rağmen Macar halkı her zaman kalbi ile oy kullanacak” cümleleri ile zafer konuşmasını gerçekleştirdi.

Uluslararası kişi ve kurumları da eleştiren başbakan, Macaristan karşıtı gördüğü bu organların kendilerini yenmek için harcadığı her kuruşun “pencereden atıldığını” söyledi. “Bize karşı olan tüm bu güçlerle savaşmalıyız” diyen Orban bu güçleri, Brüksel, medya organları ve Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy olarak sıraladı.

“Eşit şartlarda yarışmadık”

Muhalefetin ortak başbakan adayı Peter Marki-Zay ise yenilgiyi kabul ederek “Üzüntümü ve hayal kırıklığımı saklamayacağım” ifadesini kullandı.

Orban’ı “nefret ve yalanlarla” dolu bir seçim kampanyası yürütmekle suçlayan muhafazakâr siyasetçi, muhalefetin “elinden geleni yaptığını” ancak “eşit olmayan” şartlarda mücadele ettiklerini, iktidar karşıtı politikacıların devlete ait medya organlarına çıkarılmadığını belirtti.

Macaristan’da, muhalefet partileri ilk kez böyle bir ittifakla seçime gitti. Orban’ı yenme ihtimallerini artırmak için aynı çatı altında seçime giden partiler arasında sol, yeşil, liberal ve sağ muhafazakâr partiler bulunuyordu.

Paylaşın

Pakistan’da Parlamento Feshedildi: Erken Seçim Yapılacak

Pakistan Cumhurbaşkanı Arif Alvi bir erken seçim adımı atarak, parlamentoyu feshetti. Alvi’nin hamlesi, parlamento başkan yardımcısının Başbakan İmran Han’ın kaybetmesi beklenen güvensizlik oylamasını yapmayı reddetmesinin ardından geldi.

Pakistan tarihinde görevdeki başbakanın güvensizlik oylamasıyla karşı kaldığı iki örnek yaşandı. Birincisi 1989 yılında Benazir Butto, ikincisi ise 2006’da Şevket Aziz. İki başbakan da oylamalarda kaybetmedi.

Başbakan Han, muhalefeti, hükümeti değiştirmeye çalışma yönünde “ihanet” ve “komplo” ile suçladı. Muhalefeti haftalardır “dış güçlerle” işbirliği yapmak suretiyle kendisini devirme çabası içerisinde olmakla suçlayan Han, bu çabanın arkasında, Rusya ve Çin’e karşı izlediği politikanın Batı’nın tutumuna uymaması olduğunu savunuyor.

Erken seçim kararı, milletvekilleri tarafından tepkiyle karşılandı. Muhalefetteki muhafazakâr parti Pakistan Müslüman Ligi-Navaz’ın (PML-N) genel başkanı Şahbaz Şerif, önlenen güvensizlik oyunu, “Pakistan anayasal tarihindeki kara bir gün” olarak nitelendirdi. Şerif’in adı, Han’ın başbakanlık koltuğunu devredebileceği kişiler arasında başı çekiyor.

Hükümet çoğunluğu kaybetmişti

Başbakan Han halihazırda büyük baskı altında bulunuyor. Muhalefet, başbakanı, ekonomi ve dış politikayı başarısız bir biçimde yönetmekle suçluyor.

Koalisyon ortağı Birleşik Halk Hareketi (MQM-P), Han hükümetine desteğini birkaç gün önce çekmişti. Ayrıca Han’ın lideri olduğu Pakistan Adalet Hareketi‘ne (PTI) mensup 10’u aşkın milletvekili, başbakana desteklerini çektiklerini açıklamıştı. Bunun üzerine parlamentoda hükümet çoğunluğu kaybetmişti.

ABD’ye içişlerine karışma suçlaması

Han birkaç hafta önce de ABD’yi Pakistan’ın içişlerine karışmakla suçlamıştı. Pakistan medyasına yansıyan haberlere göre, Pakistan’ın Washington Büyükelçisi, Han’ı, ABD hükümetinin üst düzey bir temsilcisinin Han’ın görevden çekilmesini cazip olarak nitelendirdiğini aktarmıştı. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price, söz konusu iddiayı reddetmişti.

İmran Han iktidara 2018 yılında, ülkede onlarca yıldır süregelen yolsuzluk ve adam kayırma politikasını bertaraf etme vaadiyle gelmişti. Birçok gözlemciye göre, Han, güçlü konumdaki Pakistan ordusunun desteğini de yitirmiş bulunuyor.

Pakistan’ın bağımsızlığını kazandığı 1947 yılından bu yana hiçbir başbakan, görev süresini tamamlamayı başaramadı. Ülkede ordu dört kez darbe yaptı.

Paylaşın

Rusya-Ukrayna Savaşında En Az 1417 Sivil Hayatını Kaybetti

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) Rusya-Ukrayna savaşında Ukrayna’da en az 1417 sivilin hayatını kaybettiğini, 2 bin 38 sivilin yaralandığını, saldırıların ardından 4 milyon 176 bin 401 mültecinin komşu ülkelere geçtiğini açıkladı.

BMMYK, Ukrayna’daki mülteci krizine ilişkin çeşitli kaynaklardan edinilen verileri bugün paylaştı. Açıklamada, 24 Şubat-2 Nisan’da, yarıdan fazlası Polonya’ya olmak üzere, Ukrayna’dan 4 milyon 176 bin 401 mültecinin komşu ülkelere geçtiği belirtildi.

Açıklamaya göre, komşu ülkelerden en çok Polonya’ya (2 milyon 429 bin 265), Romanya’ya (635 bin 816), Moldova’ya (392 bin 933), Macaristan’a (385 bin 783) ve Slovakya’ya (298 bin 183) mülteci geçti. Donetsk ve Luhansk bölgelerinden de 21-23 Şubat’ta 113 bin kişi Rusya’ya geçiş yaptı.

Ukrayna’dan komşu ülkelere giden mültecilerin yüz binlercesinin buradan diğer Avrupa ülkelerine geçtiği biliniyor.

IOM: 6,5 milyon sivil yerinden edildi

BM’ye bağlı Uluslararası Göç Örgütü (IOM) de Ukrayna içinde ise 6,5 milyon sivilin yerinden edildiğini duyurmuştu.

BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliğinden yapılan açıklamada, Rusya-Ukrayna savaşında 24 Şubat-2 Nisan’da en az 1417 sivilin hayatını kaybettiği, 2 bin 38 sivilin yaralandığı bildirildi ve sivil ölü ve yaralı sayısının tespit edilenden çok daha yüksek olabileceği vurgulandı.

Sivil kayıpların çoğunun, ağır topçu ve çok namlulu roketatar sistemlerinden yapılan bombardımanlar ve hava saldırıları dahil olmak üzere geniş bir etki alanına sahip patlayıcı silahların kullanılmasından kaynaklandığı ifade edildi. Ukrayna makamlarına göre de hayatını kaybeden sivillerin sayısı bu rakamdan çok daha fazla.

Paylaşın

Avrupa Birliği, Rusya’nın Gazı Kesmesine Hazırlıklı Mı?

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in imzaladığı kararnameye göre doğal gaz ödemeleri artık dolar veya euro yerine ruble ile yapılıyor. Ancak Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşen İtalya Başbakanı Mario Draghi, ödemelerin euro ve dolar olarak yapılması durumunda bile Rusya’nın Avrupa’ya gaz ihracatını azaltmayacağından emin.

Draghi, Putin ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinin ardından, Avrupalı şirketlerin euro veya dolar ile ödemeyi sürdüreceğini, rubleye çevirmek kolay olmasa da Rusya tarafının bu adımı atması gerektiği konusunda Putin ile mutabık kaldığını ifade etti. Draghi, “Avrupalı şirketler, Avrupa Birliği’nin (AB) Rusya’nın bankacılık sektörüne yönelik yaptırımlarını ihlal etmek zorunda kalmadan, daha önce ödedikleri şekilde ödeme yapabilecekler” dedi.

Avrupa Birliği, beklenmedik bir şekilde Rusya’dan gaz sevkiyatının durdurulmasına hazırlıklı. Ya da en azından hazırlıklı olunduğu izlenimi yaratmaya çalışan AB Komisyonu, 2017 yılından beri yürürlükte olan Doğal Gaz Arz Güvenliğinin Sağlanmasına İlişkin Tüzüğe işaret ediyor. AB’ye üye 27 ülke, bu metin temelinde acil bir durumda devreye girmek üzere kendi yasalarını ve planlarını oluşturdu. Almanya ve Avusturya, söz konusu acil durum planlarının erken uyarı aşamasını devreye soktu. Bu aşama, bir kriz ekibi oluşturularak, arz durumunun düzenli olarak değerlendirmesini öngörüyor.

Koordinasyon grubu oluşturulacak

Doğal Gaz Arz Güvenliğinin Sağlanmasına İlişkin Tüzük, AB Komisyonu’na Avrupa çapında ya da bölgesel olarak acil durum ilan etme imkanı veriyor. Bu durumda gaz alımı, dağıtımı ve yeni tedarikçilerin bulunmasında daha güçlü bir koordinasyon sağlanması için üye ülkelerde gaz tedarik eden firmalar ve sektör temsilcilerinin yer alacağı Gaz Koordinasyon Grubu oluşturulması öngörülüyor. Ancak bu grubun, talimat verme yetkisi bulunmuyor. Gaz yine Rusya ve diğer kaynaklardan hukuka ve ikili sözleşmelere dayanarak temin ediliyor.

Tüzüğe göre, tedarik sıkıntısı yaşandığı hallerde bütün AB ülkelerinde acil durum planlarının devreye girmesi ve sanayi işletmeleri gibi “koruma gerektirmeyen” olarak adlandırılan tüketicilere gaz sevkiyatının durdurulması öngörülüyor. Bu planda, hastaneler ve haneler doğal gaz ağından çıkartılacak son tüketiciler arasında bulunuyor. Ayrıca ülkeler arasında “dayanışmaya dayalı gaz değişimi” öngörülse de şimdiye kadar yalnızca Almanya, Danimarka, Avusturya ve İtalya ilgili anlaşmalara imza attı.

AB Komisyonu uzmanları, AB’ye Rus doğal gazının sevkiyatının tamamen durdurulması durumunda alternatif kaynaklardan tedarikin bir gecede sağlanamayacağı konusunda hemfikir. Gazı kesmeden durumu yönetmek hâlâ mümkün gözükse de bu halihazırda çeyreği dolu olan depoların boşalması anlamına geliyor. Ancak gelecek kışı atlatabilmek için bu depoların boşatılması yerine doldurulması gerekiyor.

Doğal gazı merkezi olarak almak mümkün mü?

Brüksel’de ekonomi politikası alanında faaliyet gösteren düşünce kuruluşu Bruegel’ın tahminlerine göre, Norveç, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Katar ve Cezayir’den gelen doğal gaza olan talep ciddi miktarda artacağı için dünya piyasalarında doğal gaz fiyatlarının hızlı bir şekilde artabileceği belirtiliyor. Buna önlem olarak İtalya Başbakanı Mario Draghi, Rusya’dan hâlâ doğal gaz sevkiyatı sağlanırken tavan fiyat belirlenmesini önerisinde bulundu. Draghi, Roma’da basın mensuplarına yaptığı açıklamada, “Putin’in savaşının finansmanından” dolayı AB ülkelerinin fahiş fiyatlar ödemesi için hiçbir neden olmadığını söyledi. İtalya Başbakanı, Rusya’nın en büyük müşterisi olarak piyasa gücünü kullanabilmek için AB’nin birlik içinde hareket etmesi gerektiğini de sözlerine ekledi.

Düşünce kuruluşu Bruegel’den enerji uzmanı Georg Zachmann da Avrupalılara merkezi olarak ortak gaz satın alınması çağrısı yapıyor. Şimdiye kadar üye ülkelerin sadece satın alma faaliyetlerindeki koordinasyon konusunda uzlaşabilmesinin yeterli olmadığını söyleyen Zachmann, “Üye ülkelerin konu tedarikçilere geldiğinde rakip gibi davrandığını görüyoruz, birbirlerinden daha yüksek teklif vermeye çalışıyor” eleştirisinde bulunuyor.

Bunun yanı sıra AB’ye üye ülkelerin devlet ve hükümet başkanları gaz depolarının doldurulmasını sağlamak için birlikte çalışma kararı aldı. AB Komisyonu’nun hazırladığı yasa tasarısı, 2022 yılının sonbaharına kadar doğal gaz tesislerinin yüzde 80’inin doldurulmasını öngörüyor. Gelecek yıl ısıtma sezonunun başına kadar da doluluk oranlarının yüzde 90’a yükseltilmesi planlanıyor. Söz konusu tasarı bu durumda, AB gaz depolama tesislerinin işletmesini üstlenen ve AB içinde birçok enerji tedarikçi şirkette pay sahibi olan yarı devlet destekli Rus enerji devi Gazprom için de geçerli olacak.

2026’ya kadar Rus doğal gazından vazgeçilebilir mi?

AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Frans Timmermans’ın ekibinden Diederik Samsom, AB’nin yıl sonuna kadar Rusya’dan yaptığı doğal gaz ithalatının üçte ikisinin vazgeçebileceği görüşünde. Halihazırda AB Rusya’dan yılda 150 milyar metreküp doğal gaz alıyor. Samson, bunun 50 milyar metreküpünün, ABD ve Katar’dan alınan sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ile karşılanabileceğini, 50 milyar metreküpünün de Cezayir ve Norveç’ten yapılacak ek ithalat ve biyogaz, enerji tasarrufu gibi yöntemlerle sağlanabileceğini belirtiyor. 2026 yılı sonu ve 2027 yılı başına kadar, Rusya’nın doğal gazından tamamen bağımsız olmanın mümkün olduğunu söyleyen Samsom, “Enerji bugün olduğundan çok daha pahalı hale gelecek. Geçen onlarca yıl çok ucuzdu. Bizim tüm ekonomik modelimizin değişmesi gerekiyor” diyor.

“Tedarik her an durabilir ve bu çok tehlikeli”

Düşünce kuruluşu Bruegel’den enerji uzmanı Zachmann, AB’nin hâlâ krizi aşmak için çaba gösterilmemesini eleştiriyor. AB’nin hızlı ve düzenli bir çıkış stratejisi geliştirdiğini ancak söz konusu senaryonun bu mevcut krizi çözemeyeceği görüşünde olan Zachman “Tedarik her an durabilir ve bu çok tehlikeli” diyor.

AB üye ülkelerde ise durum nispeten sakin. Doğal gaz tüketiminin yüzde 20’sini Rusya’dan karşılayan Fransa, şu anda arz sıkıntısı riski öngörmüyor. Bulgaristan, doğal gazının yüzde 90’ını Rusya kaynaklarından alıyor. Bulgaristan doğal gaz şirketi Bulgargaz Başkanı Ivan Topchiiski, Bulgaristan’ın gelecek yıl doğal gazı yalnızca Azerbaycan’dan almayı ve Yunanistan’dan da sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) temin etmeyi planladığını açıkladı. Topchiiski ancak, bu şekilde doğal gazın Rusya’dan tedarik edilmesinden daha pahalıya mal olacağını da sözlerine ekledi.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın