Güney Afrika’daki Sel Felaketinde Can Kaybı 440’ı Aştı

Güney Afrika’nın KwaZulu-Natal eyaletinde başgösteren sel felaketinde hayatını kaybedenlerin sayısı 440’ı aştı. Güney Afrika ordusu, 10 binden fazla askerin arama ve kurtarma çalışmalarına katılacağını açıkladı.

Güney Afrika Cumhurbaşkanı Cyril Ramaphosa, ulusa sesleniş konuşmasında, eyalet düzeyinde bir afet durumunun yetersiz kaldığını, hükümetin ulusal afet durumu ilan ettiğini bildirdi.

Güney Afrika hükümeti, yetkililerin bölgenin şimdiye kadar gördüğü en ağır sellerden biri olduğunu söylediği felaketin ardından, KwaZulu-Natal’ı felaket bölgesi ilan etmişti.

Eyalet Başbakanı Sihle Zikalala, felakette yaklaşık 4 bin evin tamamen yıkıldığını, 8 binden fazla evin de hasar gördüğünü söyledi. Ziklala en büyük hasarın da kıyı kenti Durban ve etrafındaki bölgelerde görüldüğünü belirtti.

Felakette yaklaşık 300 okul ve bazı sağlık tesisleri de hasar alırken, bazı topluluklara erişim yolların ve köprülerin çökmesi yüzünden tamamen kesildi.

Güney Afrika Cumhurbaşkanı Cyril Rampahosa da, geçen hafta felaket bölgesine yaptığı ziyaret sırasında, hükümetin altyapının yeniden inşası ve etkilenen tüm ailelere yardım için “hiçbir masraftan kaçınmayacağını” söylemişti.

Ülkenin en büyük lojistik merkezi Durban ağır hasar aldı

Başkan Ramaphosa, ülkenin en büyük limanı ve lojistik merkezi olan Durban Limanı’nın selde ağır hasara uğramasının da alınan bu kararda etkili olduğunu ifade etti.

Ramaphosa, etkilenen bölgelerdeki en acil sorunların temiz su, yiyecek ve barınak sağlanması olduğuna değinerek, “Yerinden olan insanlar için geçici birimlerin sağlanmasına yönelik hazırlıklar sürüyor ve bu birimlerin inşaatının bu hafta sonuna kadar başlaması bekleniyor” dedi.

İklim krizi belirleyici

Yaşanan felaketin etkilerini atlatmak için büyük bir çaba sarf edilmesi gerektiğini aktaran Ramaphosa, “Bu, büyük ve acil bir yardım çabası gerektiren insani bir felakettir” ifadesini kullandı.

Hava durumu uzmanları, iklim değişikliğinin aşırı hava olaylarının sıklaşmasına katkıda bulunuyor olabileceğini söylüyor. Bölgedeki yağışlar hafifledi, ancak geçen Pazartesi günü düşen yağış miktarı Güney Afrika’nın yıllık ortalamasının yüzde 75’iydi.

Sel felaketini tetikleyen hava sistemi, 11 Nisan’da 24 saatten biraz fazla sürede 300 milimetreden fazla yağışa yol açmıştı. Bölge, Nisan’ 2019’da 165, Ekim 2017’de de 108 milimetre yağış almıştı.

Paylaşın

Pakistan’ın ‘Utanç Gününe’ Altı İdam Kararı

Pakistan’da ‘İslam dinine saygısızlık’ ettiği gerekçesiyle linç edilerek öldürülen Priyantha Kumara’nın davasında karar çıktı. Mahkeme, 6 kişiye idam cezası, 9 kişiye ise ömür boyu hapis cezası verdi.

Haber Merkezi / Davada yargılanan diğer sanıklar ise 2 ile 5 yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırıldı. Sanıklar, 7 gün içinde temyize başvurma hakkına sahip.

48 yaşındaki Priyantha Kumara, aralık ayında  ‘İslam dinine saygısızlık’ ettiği gerekçesiyle bir grubun saldırısına uğramış ve linç edilerek öldürülmüştü. Kumara’nın cesedi daha sonra yakılmıştı.

Eşi Nilushi Kumara, linç görüntülerini internette izlediğini söylemiş ve “Çok acımasızlardı” demişti.

Olaylara katılanlar, saldırı görüntülerini paylaşırken kendi ‘selfilerini’ de yayınlamaktan geri durmamıştı. Pakistan’da sivil toplum örgütleri ve dini gruplar olaya tepki göstermişti.

Dönemin başbakanı İmran Han, Sialkot kentinde meydana gelen olayı “utanç günü” diye nitelemişti.

Pakistan’da “İslam’a hakaretten” suçlu bulunan kişiler idamla cezalandırılabiliyor.

Dine hakaret yasaları, dini toplantılara yönelik tacizler, mezarlıklara saldırı, dini inançlara hakaret ve ibadet yerleri ve kutsal kabul edilen nesnelere zarar vermeye yönelik suçları düzenliyor.

Bu kapsamda dini kişiliklere yönelik hakaret de suç sayılıyor. 1982’de kasıtlı olarak Kuran’ın nüshanalarına zarar vermek de bu kapsama alındı.

1986’da yapılan düzenlemeyle Hz. Muhammed’e yönelik hakaretin idam ya da müebbetle cezalandırılması kararlaştırıldı.

Paylaşın

Afganistan’da Okullara Yönelik İntihar Saldırıları: Onlarca Ölü

Afganistan’ın başkenti Kabil’in batısında, Şii Hazara vatandaşların yoğun olarak yaşadığı Deşti Berçi semtinde bir okul ile Kalei Nav mahallesinde bir eğitim merkezini hedef alan intihar saldırılarında çok sayıda öğrencinin öldüğü ve yaralandığı bildirildi.

Euronews’ta yer alan habere göre, saldırılardan ilki Mumtaz Eğitim Merkezi’ni, peş peşe gerçekleşen ikincisi ise Abdurrahim Şehid lisesini hedef aldı.

Görgü tanıkları, bir intihar eylemcisinin öğrencilerin eve dönüş saatinde lisenin ana çıkış kapısında üzerindeki patlayıcıları infilak ettirdiğini, burada 20’den fazla öğrencinin hayatını kaybettiğini, çok sayıda öğrencinin de yaralandığını dile getirdi. Afgan basın mensupları, aynı bölgede ikinci bir saldırının daha gerçekleştiğini aktardı.

Diğer saldırı ise üniversite hazırlık merkezine yönelik yapıldı. Burada can kaybı olup olmadığına ilişkin henüz açıklama yapılmadı. Ancak çok sayıda öğrencinin yaralandığı belirtildi.

Taliban’ın İçişleri Bakanlığı saldırılarla ilgili soruşturma başlatıldığını belirtti ancak kayıplara ilişkin detay vermedi.

Saldırıların gerçekleştiği bölgeye giden tüm yolları trafiğe kapatan Taliban, gazetecilerin alana girmesine de müsaade etmedi. Hastane kaynakları ölü ve yaralı sayısının artabileceği bilgisini paylaştı.

Saldırıların sorumluluğunu henüz üstlenen olmazken daha önce bu bölgelerde gerçekleşen saldırıları IŞİD-Horasan isimli örgüt üstlenmişti.

Paylaşın

Putin, İsrail Yönetiminden Kudüs’te Rusya’ya Söz Verilen Kiliseyi İstedi

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, İsrail Başbakanı Naftali Bennett’e yazdığı bir mektupla önceki yönetimden sözünü aldığı Kudüs’teki Alexander Avlusu Kilisesi’nin kontrolünü talep etti.

Batının Ukrayna işgali nedeniyle Rusya’ya yaptırım uyguladığı bir zamanda, arazinin mülkiyetinin Moskova’ya devredilmesi İsrail için diplomatik sorunlara neden olabilir.

Putin’in bu mektubu, Rusya’yı savaş suçları işlemek ile itham eden İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid’e Rus Dışişlerince sert tepki verilmesinden bir gün sonra yazıldı.

Rus Dışişleri Bakanlığı Lapid’i, İsrail’in Ukrayna’da olanları Filistinlilerle kendi çatışmasını örtbas etmek için kullandığını ileri sürdü ve pazar günü İsrail’in Rusya Büyükelçisi Alexander Ben Zvi dışişlerine çağrıldı.

Alexander Nevsky Kilisesi ve Kutsal Üçlü Katedrali olarak da bilinen ‘Alexander Avlusu’, Kudüs’ün Eski Şehri’nin Hristiyan Mahallesi’nde yer alıyor.

Devir gerçekleşti ancak İsrail mahkemesi iptal etti

Eski başbakan Benjamin Netanyahu Putin’e, uyuşturucu suçlamasıyla bir Rus hapishanesinde tutulan İsrailli bir kadın olan Naama Issachar’ın serbest bırakılmasına yardım etmek amacıyla yapılan bir dizi jestten biri olarak, 2020’de Rusya’nın dönüm noktası olan bu yeri devralabileceğine söz vermişti. Bu olaydan kısa bir süre sonra da kilisenin tapusu Rus hükümeti olarak kayıtlara işledi.

Avlu, uzun zamandır Ortodoks Kilisesi örgütleri arasındaki bir anlaşmazlığın parçasıydı ve bu nedenle Kudüs Bölge Mahkemesi, mart ayında mülkiyetin Rus hükümetine devrini iptal etti.

İsrail hükümeti ise bugünkü Rusya Federasyonu’nun, Osmanlı yönetimi sırasında malik olarak kayıtlı olan Rus İmparatorluk Hükümeti’nin halefi olduğunu savunuyor.

Stepaşin: İsrail iki taraflı oynuyor

Mevcut Rus hükümetine verilene kadar avlunun sahibi olarak görünen Ortodoks Filistin Kutsal Topraklar Cemiyeti, mülkiyet devrinin siyasi olduğunu savunarak dava açmıştı. Hakim Kaduri, konu diplomatik bir mesele olduğu için Başbakan Naftali Bennett’in nihai kararı vermesi gerektiğini söyledi.

Eski Rusya başbakanı ve Ortodoks Filistin İmparatorluk Cemiyeti başkanı Sergey Stepaşin, son günlerde İsrail’e yaptığı bir ziyarette, Rusya’nın “avlunun iadesi için savaştığını ve bunun zor olduğunu” söyledi. Stepaşin, İsrail’i “iki taraflı oynamakla” suçladı.

(Kaynak: Euronews)

Paylaşın

Zelenskiy: Rusya, Donbas’a Saldırı Başlattı

Rusya’nın Ukrayna’yı 24 Şubat’ta işgaliyle başlayan savaş, Rusya’nın ülkenin doğusunda arttırdığı saldırıları ile devam ediyor. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, paylaştığı video mesajında, “Artık Rus birliklerinin uzun süredir hazırlandıkları Donbas için savaşa başladığını söyleyebiliriz” dedi.

Volodimir Zelenski, “Rusya ordusunun önemli bir kısmının artık bu taarruza odaklanmış durumda” olduğunun da altını çizdi.

Rusya ordusunu Ukrayna topraklarına yönelik füze saldırıları ile ilgili de konuşan Zelenski, Rusya’nın söz konusu saldırıları azaltmadığını ve bu füze saldırılarının savaşın durumunu değiştirmediğini ifade etti. Zelenski bu saldırıları “stratejik bir saçmalık” olarak nitelendirerek bunun “Rusya’nın kendi kendini silahsızlandırmasına yol açacağını” söyledi.

“Rusya ordusu hala sorunlar yaşıyor”

Zelenski’nin video mesajından kısa bir süre önce Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Savunma Bakanlığı Sözcüsü John Kirby de bugün (19 Nisan) itibariyle 55. gününde olan savaş hakkında konuştu.

Kirby, Rusya’nın “Donbas bölgesinde operasyonlarını şekillendirmeye çalıştığını ancak ordusunun halen ikmal, komuta kontrol ve güç entegrasyonu sorunlarının olduğunu değerlendirdiklerini” söyledi.

Kirby, “Son birkaç gün içinde, komuta ve kontrol unsurlarının, çoğunlukla helikopterlerden oluşan yoğun bir hava destek gücünün harekete geçirildiğini, topçu birlikleri ve karadan hareketlenmeleri gördük” dedi.

Rusya’dan “Lviv saldırısı” açıklaması

Öte yandan, Rusya Savunma Bakanlığı Sözcüsü İgor Konaşenkov da dün Ukrayna’nın Lviv kentine düzenlenen ve yedi kişinin hayatını kaybettiği füze saldırısına ilişkin açıklamalarda bulundu.

Konaşenkov, “Ukrayna’nın Lviv şehrinde havadan fırlatılan yüksek hassasiyetli füzelerle son günlerde ABD ve Avrupa ülkelerinden teslim edilen silahların bulunduğu lojistik merkezi vurduklarını” söyledi:

“Sabahleyin, Rus hava kuvvetlerinin havadan fırlatılan yüksek hassasiyetli füzeleriyle Lviv yakınlarında Ukrayna ordusunun Lojistik Kuvvetleri Komutanlığının 124. Müşterek Destek Merkezi vuruldu. Burada, son 6 gün içinde ABD ve Avrupa ülkelerinden Ukrayna’ya teslim edilen büyük miktarda yabancı silah partisinin bulunduğu lojistik merkezi yok edildi.”

Kremlin “Moskva” görüntülerini kabul etmedi

Devam eden savaşa ilişkin bir açıklama da Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov’dan geldi. Ukrayna’nın Neptun füzesiyle vurarak batırdığını iddia ettiği “Moskva” kruvazör gemisine ilişkin konuşan Peskov, dün sosyal medyada yayınlanan görüntüleri kabul etmedi.

Peskov sosyal medyada geminin batmadan önceki son halini yansıtan ve dumanların yükseldiği görüntüyle ilgili olarak “Görüntüleri gerçekten gördük ama ne kadar gerçek ve doğru olduğunu söyleyemeyiz” ifadelerini kullandı.

Ukrayna: Müzakere süreci karmaşıklaştı

Ukrayna Devlet Başkanlığı Ofisi Başkan Yardımcısı Mihail Podolyak da Rusya ile süren müzakere sürecine ilişkin açıklama yaparak “Bucha, Mariupol, Volnovaha’dan sonra Rusya ile müzakere sürecinin çok daha karmaşık hale geldiğini” söyledi.

Podolyak, Rusya ordusunun bu üç bölgede “işlediği savaş suçlarından sonra delegasyonlar arasında savaşı sona erdirmek için yürütülen müzakere sürecinin çok daha karmaşık hale geldiğini” ifade etti:

“Durum sürekli değişiyor ve müzakerelerin devam ettiği duygusal arka plan, buna genel olarak biraz farklı bakmak için sebep veriyor. Müzakere süreci bugün çok daha karmaşık hale geldi. Mariupol ve Volnovaha’dan sonra bunu Kiev bölgesinde de gördük. Bu, günümüzde çok karmaşık bir süreç.”

Paylaşın

ABD’de Bir Haftada Dört Silahlı Saldırı

ABD’nin Güney Carolina ve Pennsylvania eyaletlerinde haftasonu gerçekleştirilen silahlı saldırılarda 2 kişi hayatını kaybetti, 31 kişi yaralandı. Bu saldırılar, ABD’de son bir hafta içinde gerçekleştirilen üçüncü ve dördüncü silahlı saldırlar olarak kayıtlara geçti.

Amerika Birleşik Devletleri’nin (AB) Güney Carolina eyaletinde dün (17 Nisan) düzenlenen silahlı saldırıda dokuz kişi yaralandı.

NBC News haber sitesinin aktardığına göre, Güney Carolina Eyalet Emniyet Dairesi saldırıya ilişkin açıklama yaparak Hampton County bölgesindeki bir kulüpte dün sabah gerçekleştirilen silahlı saldırıda dokuz kişinin yaralandığını, olayda can kaybı yaşanmadığını duyurdu.

Eyalette bir gün önce de bir alışveriş merkezinde silahlı saldırı meydana gelmiş, 14 kişi yaralanmıştı. Güney Carolina’nın başkenti Columbia’da yaşanan saldırıda dokuz kişi ateşli silahla yaralanırken beş kişi de olay yerinden kaçmaya çalışırken yaşanan izdihamda yara almıştı.

Olayla ilgili bir basın açıklaması yayınlayan Columbia Polis Şefi W.H. “Skip” Holbrook yaralıların yaşının 15 ile 73 arasında değiştiğini söyledi.

Öte yandan, dün sabah saatlerinde ABD’nin Pennsylvania eyaletinin Pittsburgh kentinde de yaklaşık 200 kişinin bulunduğu bir ev partisinde ateş açılması sonucu iki kişi öldü, sekiz kişi yaralandı.

The New York Times gazetesinin haberine göre, Pittsburgh’ta hayatını kaybeden iki kişi de 18 yaşından küçüktü. Yerel yetkililer yaralıların arasında 14 yaşında bir çocuğun da olduğunu ifade etti.

Columbia Polis Şefi Scott E. Schubert, olay yerinde birden fazla silah kullanıldığına yönelik kanıtlar olduğunu söyledi.

Bir haftada dört saldırı

Güney Carolina’da dün yaşanan silahlı saldırı ABD’de son bir hafta içinde gerçekleştirilen dördüncü silahlı saldırıydı.

ABD’nin New York şehrinin Brooklyn bölgesindeki bir metro istasyonunda 12 Nisan 2022 sabahı bir silahlı saldırı gerçekleştirilmiş, saldırıda 10’u ateşli silahla olmak üzere en az 30 kişinin yaralandığı bildirilmişti.

62 yaşındaki şüpheli Frank R. James, 14 Nisan’da, saldırıdan 29 saat sonra saldırının gerçekleştiği metro istasyonunun yaklaşık beş mil yakınında yakalanmış, basına konuşan federal yetkililer, James’in “toplu taşımada terör saldırısı” düzenlemekle suçlanacağını ve suçu sabit görüldüğü takdirde ömür boyu hapis cezası alabileceğini ifade etmişti.

Mahkeme James’in tutuklu yargılanmasına karar verdi.

The New York Times gazetesine göre, son dönemde yaşanan silahlı saldırılar ülke çapında meydana gelen şiddet suçlarındaki artışın bir örneği.

2019’dan bu yana ülkede yaşanan cinayetler yaklaşık yüzde 40 oranında artarken silahlı saldırı gibi diğer şiddet suçlarında da artışlar yaşanıyor. Uzmanlar, pandemi, polis olan güvenin azalması ve silah satışlarındaki artış gibi faktörlerin bu artışın sebebi olabileceğini söylüyor.

Paylaşın

Yaptırımlar, Rusya Ekonomisini Sovyet Dönemine Geri Götürür Mü?

Rusya’nın döviz cinsinden ödemelerini gerçekleştirmekte yaşadığı zorluklar, ülkenin temerrüde düşme riskini artırdı. Bu aslında tam da Batılı ülkelerin yaptırımlarla gerçekleştirmek istedikleri hedeflerden biri.

ABD Hazinesi, bankaları üzerinden Rusya’nın dolar cinsi ödemelerini gerçekleştirmesini engelledi ki ülke borç yükümlülüklerini yerine getirmekte zorluk yaşasın.

BBC Türkçe’den Özge Özdemir’in haberine göre, İngiltere Dışişleri Bakanı Liz Truss, uyguladıkları eş güdümlü yaptırımlarla birlikte Rusya ekonomisini Sovyetler dönemine geri döndürmeyi amaçladıklarını söyledi.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Sovyetlerin dağıldığı dönemde, 1998 yılında Rusya’nın temerrüde düştüğü ve sabit kur rejiminin terk edildiği mali krizin ardından göreve gelmişti.

O dönem Rusya ekonomisi, dünyaya açılmaya başlamış, yıllardır kapalı olan ülkenin kapılarından kapitalizmin en büyük temsilcisi ABD’li şirketler girmeye başlamıştı.

Bugün ise tam tersi yaşanıyor.

Dünyanın en büyük ekonomilerinden biri olarak yıllardır küresel finansal sisteme entegre bir ülke olan Rusya’dan büyük şirketler tek tek uzaklaşıyor.

Peki Rusya gerçekten de ekonomik olarak Sovyetler dönemine geri mi dönüyor? Eğer öyleyse bunun ekonomik ve siyasi sonuçları ne olacak?

‘Yaptırımların etkisi abartılabiliyor’

Pensilvanya Eyalet Üniversitesi’nin uluslararası finans ve enerji güvenliği merkezinin başında bulunan ekonomi profesörü Barry W. Ickes, İngiltere Dışişleri Bakanı Truss’ın sözlerini ‘abartılı’ buluyor.

“Rusya, merkezi planlamaya geri dönmüyor ve özel sektör halen işler bir halde. Rusya tabii ki yaptırımlar tarafından yıpranıyor ancak bu Sovyet zamanına dönüş anlamına gelmiyor” diyen Ickes’a göre Rusya’nın son yıllarda yaşadığı ekonomik gelişmeyi kaybettiği ise doğru.

İngiltere’deki Warwick Üniversitesi’nin ekonomi bölümünden Emeritus Profesör Mark Harrison’a göre de Rusya’nın Sovyetler’e dönmesi için Rusların gerçek gelirinin üçte biri oranında azalması gerek.

Çünkü Ruslar, 1990’lardan beri gelirlerini bu oranda artırmış durumda.

Harrison, Batı’nın uyguladığı yaptırımlarla Rusların bu oranda bir gelir kaybı yaşamasının mümkün olmadığını vurguluyor:

“Ekonomik yaptırımların etkisi bazen çok abartılabiliyor. İnsanlar eğer bir ülkeyi X’ten mahrum ederseniz X ile ilişkili bütün etkinliklerin duracağını düşünüyor. Ancak çoğunlukla gerçekleşen bu değil, çünkü yaptırımlardan etkilenenler arzı kısıtlanan malların ya da aktivitelerin muadilini bulmak için çok uğraşıyor.”

‘Dış şoklara daha dayanıklı’

Harrison’a göre bugün Rusya ekonomisinin Sovyet ekonomisinden öncelikli farkı ülkenin çok daha zengin olması.

Rusya ekonomisinin yapısı yıllar içinde birçok farklı açıdan değişti.

Öncelikli olarak ülke geliri tarım ve imalattan petrol, gaz satışı ve hizmetlere döndü. Bugün bu kalemler Rusya GSYH’sinin yüzde 60’ını oluşturuyor.

Aynı zamanda Rus ekonomisi Sovyet döneminde olduğundan çok daha dışa açık. İthalat ve ihracattan oluşan ticaretin toplamı, Sovyet ekonomisindeki değerinin iki katı.

“Batı’nın uyguladığı yaptırımların temeli de zaten bu. Ekonominin bu kadar açık olmadığı Sovyet döneminde bu yaptırımları uygulamanın bir anlamı olmazdı” diyen Harrison’a göre Rusya ekonomisinin Sovyet dönemine göre en büyük avantajı merkezi bir ekonomisi olmadığı için dış şoklara daha dayanıklı olması.

‘1930’lar ekonomisine dönüş olmayacak’

Harvard Kennedy Okulu’ndan ekonomist Richard Parker, 1991’de yıkılan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) son lideri Mihail Gorbaçov’dan bu yana Rusların “son derece acı verici ve berbat ekonomik iniş çıkışlar” yaşadığını vurguluyor.

“1990’lı yıllar sıradan bir Rus için o kadar korkunçtu ki 10 yıl içinde bir Rus erkeğinin ortalama yaşam süresi 3-4 yıl arasında düştü” diyen Parker’a göre o dönemden bu yana büyük bir ekonomik gelişme kaydedildi.

Parker, çoğu Rus’un 1990’lardaki kötü koşulları böylesine tersine çeviren Putin’den başka bir lider görmediğini vurguluyor.

Hükümetin kimi ürünleri karneye bağlamak, arz kısıntısıyla ve enflasyonla mücadelede fiyatları manipüle etmek gibi uygulamaları hayata geçirse bile Rusya’nın “savaştaki bir Batı ülkesi gibi görüneceğini; 1930’lardaki Stalin döneminin ekonomisine geri dönmeyeceğini” düşünüyor.

Merkezi yönetim ile ekonomide verimsizlikler

69 yıl boyunca süren Sovyetler Birliği’nin ekonomisini dönemlerine ayırmadan, tek bir kalemde ele almak zor. Ancak üretimin tek bir merkezden yönetildiğini ve piyasa ekonomisinin bulunmadığını söylemek mümkün.

Dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olan Sovyetler, 1928 ve 1970 yılları arasında tarımda istihdam edilen çok sayıda kişinin sanayiye kaydırılmasıyla çok hızlı bir şekilde büyüdü.

1928-1940 yılları arasında yıllık büyüme ortalama olarak yüzde 5,8; 1950-1960 arasında yüzde 5,2 oldu.

1940 ve 1950 arasında yüzde 2,2’lik bir dip görüldü.

Tek bir merkezden yönetilmesi, ekonomik aktivitenin ölçümlenmesini zorlaştırarak verimsizliklerin ortaya çıkmasına neden oldu.

Merkezi planlama yüzünden neyin ne kadar üretilmesi gerektiğine sahadan alınan bilgilerle karar verilmediği için çoğu zaman Batı’nın eleştirdiği kıtlıklar ve bazı ürünlerin bulunamaması durumları ortaya çıktı.

1970 yılından sonra ise Soğuk Savaş döneminde araştırma ve geliştirme kaynaklarının sivil alandaki yeniliklerden askeriyeye kaydırılması, büyümenin azalmasındaki en önemli sebeplerden biri oldu.

Yüksek bir hızda sanayileşme ve şehirleşmenin gerçekleşmesinin ardından Sovyetler, Batı ile rekabet etmekte zorlanmaya ve Batı’nın sürekli geliştirdiği teknolojileri üretmekte zorluk çekmeye başladı.

Büyümenin 1970 ve 1975 arasında yüzde 3,7’ye, 1975 ve 1980 arasında yüzde 2,6’ya düşmesi, Sovyet liderlerinin de ekonomik gelişmenin yavaşladığını fark etmesine yol açtı.

Gorbaçov’un 1980’li yıllarda hayata geçirdiği perestroyka adı verilen reformlarla sosyalist fikirler sürdürülürken ekonominin merkezileştirilmesine son vermek ve ülkeyi yabancı ticarete açmak amaçlandı.

Önceki hiyerarşik ekonomik yapının tersine özel işletmelere izin verildi. Bununla beraber sosyal hayatın da dışarıya açılması yavaş yavaş Sovyetler’in 1991’de dağılmasına yol açtı.

Bu yıllarda ekonomi ciddi bir şekilde daraldı.

Ruble toparladı

1 Haziran 1990’da Atlantic dergisine “Çöken Sovyet ekonomisinin içinden” başlıklı çok uzun bir makale yazan Richard Parker, bugün Rusya’nın Gorbaçov’un yıkmaya çalıştığı merkezi bir ekonomik sisteme dönmeyeceğini vurguluyor.

Diğer yandan Rusya Merkez Bankası ve Rus hükümeti, rublenin çöküşünün önüne geçmek için döviz alışını kısıtlayan bir dizi önlem aldı.

Bunun sayesinde de yaptırım uygulanan bir ülke olmasına rağmen Rusya’nın para birimi ruble, savaş öncesi seviyelerine geri döndü.

Parker’a göre rublenin savaşın başlamasının hemen ardından düştüğü seviyelerden tekrar yükselmesi, Rus ekonomisinin bugünkü yapısına dair önemli bir gösterge:

“Büyük petrol şirketleri gibi oligopolistik dev şirketlerin altındaki ekonomik yapı, kendine özgü bir piyasa ekonomisine işaret ediyor. Ben bundan bir geri dönüş olacağını düşünmüyorum.”

‘Finansal ordularla savaş’

Ekonomistlere göre yatırımların etkisinin ne olacağını şimdiden görmek zor.

Diplomatik müzakerelerin nereye evrileceğini ve Putin’in nerede duracağını kestirmenin imkansız olmasının yanı sıra yaptırımların izini sürmek de kolay değil.

Diğer yandan Rusya yaptırımlarla küresel ekonomik sistemden dışlanmış gibi gözükse de ticaret ortağı olarak Batı’nın yerine Çin, Hindistan ya da Pakistan gibi başka ülkelerin gelmesine kesin gözüyle bakılıyor.

Bu yüzden yaptırımların siyasi etkisinin ne olacağını da kestirmek zor.

Warwick Üniversitesi’nden Mark Harrison, “Bazı Ruslar ülkedeki ekonomik sorunların kaynağını Putin olarak görse de bu kişilerin azınlık olduğunu varsayabiliriz. Bazı oligarklar Putin’e geçmişte verdikleri destekten pişman olsa da başka bir liderde daha iyi bir gelecek görmekte zorlanacaktır” diyor.

Aynı zamanda yaptırımların ‘Rus kimliğine’ karşı olarak algılanmasının toplumu daha da birleştirebileceğinin altını çiziyor.

Bu yüzden ekonomist Harrison’a göre işgalin gidişatını savaş alanında yaşanacaklar belirleyecek.

Ancak üç boyutlu bir satranç oyununun içinde olduğumuzu ve her hamlede yeni bir hesaplamanın yapıldığını söyleyen Richard Parker, olağan dışı ve modern bir 21’inci yüzyıl savaşının içinde olduğumuzu düşünüyor:

“Benim neslim ve ondan önceki nesil savaşın cephede, uçaklarla ve gemilerle yapıldığını düşünürdü.

“Şimdi de savaşın füzelerle sürdürüldüğünü söylemek mümkün, ancak asıl operasyon askeri ordularla değil, Wall Street’te, Londra’da ve siber alanda finansal ordularla düzenleniyor.”

Paylaşın

Marine Le Pen Zimmetine Para Geçirmekle Suçlanıyor

Macron’un rakibi Le Pen hakkında Avrupa Parlamentosu üyesi olduğu dönem yüzbinlerce euro zimmetine para geçirdiği yönünde rapor yayınlandı. Fransa’da 24 Nisan’da yapılacak seçimler öncesi açıklanan rapor, Ulusal Cephe’nin adayı Marine Le Pen hakkındaki yolsuzluk suçlamalarını yeniden gündeme getirdi.

Le Pen, Avrupa Parlamentosu’nda (AP) görev yaparken yaklaşık 620 bin euro tutarında yolsuzluk yapmakla suçlanırken avukatından söz konusu iddiaya yalanlama geldi. The Guardian’ın haberine göre, Avrupa Yolsuzlukla Mücadele Ofisi’nin Le Pen’le ilgili 116 maddelik raporunun detaylarına Fransa’da araştırma sitesi Medipart yer verdi.

Buna göre, Le Pen 2004-2007 AP üyesi olduğu dönemde 137 bin euro tutarındaki AB fonunu şahsi çıkarları için kullandı. 2010’da ise “Avrupa’da Mali Kriz” başlıklı bir toplantı için 5 bin euro otel ücreti gösterildiği ancak toplantının Le Pen’in partisiyle ilgili olduğu yönünde bulgulara erişildiği belirtildi.

“Raporlar eski”

Le Pen hakkında AB fonlarını zimmetine geçirmekle ilgili suçlamaların 2016’dan bu yana olduğuna dikkat çekilen haberde, son raporun seçimlerden hemen önce yayınlanmasına dikkat çekildi.

Le Pen’in avukatı Rodolphe Bosselut, AFP’ye yaptığı açıklamada rapordaki bazı bulguların 10 yıldan daha eski olduğunu iddia etti. Bosselut, Le Pen’in Fransız yargı makamları tarafından ifadeye çağrılmadığını ve söz konusu raporun da taraflarına gönderilmediğini söyledi.

Le Pen, AB fonlarını kötüye kullanmak suçlamasıyla 2018 yılından bu yana soruşturma altında bulunuyor. Benzer bir başka soruşturmanın ise 2016’dan beri devam ettiği ve Le Pen’in konuyla ilgili geçen yıl yazılı olarak ifadesinin alındığı da haberde belirtildi.

Paylaşın

Kuzey Kore ‘Taktik Nükleer Kapasitesini Artıracak’ Füze Denedi

Kuzey Kore, taktik nükleer kapasitesini önemli ölçüde artıracağını söylediği yeni bir silahı başarıyla test ettiğini açıkladı. Kuzey Kore, 2017’de nükleer denemelerini durdurmuştu.

Fotoğraflar, ülkenin lideri Kim Jong-un’un yeni füzenin fırlatılışını izlerken gülümsediğini ve alkışladığını gösteriyor.

Uzmanlar, bunun Kuzey Kore’nin yakında küçük çaplı bir taktik nükleer silahı test etmeyi planladığının işareti olduğuna inanıyor.

Ertesi yıl, Güney Kore ve ABD ile diplomatik bir yakınlaşmanın parçası olarak değerlendirilen bir girişimle, Punggye-ri nükleer test sahasındaki tünelleri havaya uçurdu.

Ancak son uydu görüntüleri, tünelleri restore etmek için çalışmaların sürdüğünü gösteriyor.

Kuzey Kore resmi haber ajansı KCNA’nın bildirdiğine göre, “yeni tip taktik güdümlü silah… cephe hattındaki uzun menzilli topçu birliklerinin ateş gücünü büyük ölçüde iyileştirmede ve taktik nükleer füzelerin operasyonlarındaki verimliliği artırmada büyük önem taşıyor”.

Ajans, Kuzey Kore lideri Kim’in “ülkenin savunma kapasitesini ve nükleer savaş gücünü daha da geliştirme konusunda önemli talimatlar” verdiğini kaydetti.

Güney Kore ordusu, Cumartesi gecesi Kuzey Kore’den muhtemelen kısa menzilli iki füze fırlatıldığını doğruladı.

ABD, durumu takip ettiğini söyledi.

Uzmanlar, testin zamanlamasının, Pazartesi gününden itibaren dokuz gün boyunca gerçekleştirilecek olan ABD ve Güney Kore ortak askeri tatbikatlarına karşı bir protesto olarak görülebileceğini söylüyor.

Kuzey Kore bu tatbikatları savaş provası olarak değerlendiriyor.

Füze denemesinin zamanlaması ayrıca Kuzey Kore’nin kurucusu Kim Il-sung’un Cuma günkü doğum günü kutlamalarıyla da örtüşüyor.

Kutlamalardan üç hafta önce Kuzey Kore, 2017’den bu yana ilk kez kıtalararası balistik füze (ICBM) denemesi yapmıştı.

Kuzey Kore’nin bu füzeleri test etmesi yasaklanmış ve daha önce de bunu yaptığı için ağır yaptırımlara maruz kalmıştı.

Silah geliştirme programının bir parçası olarak başka düzenli füze denemeleri de yapılıyor.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

İsveç’te “Kur’an Yakma” Eylemi Çatışmalara Neden Oldu

İsveç’te aşırı sağcı Sıkı Yön (Stram Kurs) partisinin Kur′an-ı Kerim yakma eylemleri düzenlemesi protestolara neden olduPolisin açıklamasına göre dün grubu protesto etmek için, Malmö’de gerçekleşen ve çöp kutularının, bir otobüs ve bir arabanın ateşe verildiği gösteriler gece 03:00 sularında duruldu.

İslam ve göç karşıtı Sıkı Yön partisinin lideri Rasmus Paludan, Perşembe günü Linköping kentindeki bir meydanda Kur′an-ı Kerim yakmıştı. Paludan partinin İsveç’in başka kentlerinde de benzer şekilde gösteriler düzenleyerek Kur’an-ı Kerim yakma eylemini tekrar edeceğini duyurmuştu. Söz konusu eylemlere yetkililerin izin vermesi ise sol grupların tepkisini çekiyor.

Perşembe günü Linköping kentinde düzenlenen şiddetli protestolarda üç polis memuru hastaneye kaldırıldı, iki kişi de gözaltına alındı. Ertesi gün Örebro kentinde ise 12 polis memuru yaralanırken 4 polis aracı ateşe verildi. Aftonbladet gazetesine açıklama yapan polis sözcüsü, olaylarda bazı polis memurlarının kollarının kırıldığını ifade etti.

Cumartesi günü ise Sıkı Yön’ün Landskrona’da düzenlenmek istediği gösteriyi protesto için yaklaşık 100 kişilik, gençlerden oluşan bir grup toplandı. Grup yola barikat kurarak otomobil, lastik ve çöp kutularını ateşe verdi, polise taş attı. Gösteri bu nedenle Malmö’deki bir parka alındı ancak bu kez de Malmö’nün farklı yerlerinde protesto gösterileri düzenlendi. Başkent Stockholm’de düzenlenen protestolarda da polise taş atıldığı belirtiliyor.

Paylaşın