Sağlıklı Beslenmenin Günlük Maliyeti 900 Liraya Dayandı

Gıda madde fiyatları üzerinden yapılan hesaplamaya göre dört kişilik bir memur ailesinin sağlıklı beslenmesi için günlük yapması gereken harcama 88 liraya yükseldi.

Yine dört kişilik bir memur ailesinin, gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar ile yapılması gereken diğer zorunlu aylık harcamalarının toplamı, yani yoksulluk sınırı ise 72 bin 199 liraya çıktı.

Büro Emekçileri Sendikası Araştırma Merkezi (BES-AR), 2024 Temmuz ayı açlık ve yoksulluk sınırını açıkladı. BES-AR’ın yaptığı açıklamada, gıda madde fiyatları üzerinden yapılan hesaplamaya göre 4 kişilik bir memur ailesinin sağlıklı beslenmesi için aylık yapması gereken harcama tutarının Temmuz 2024 için 26 bin 401 lira, tek bir (evli olmayan) çalışanın yaşam maliyeti ise 30 bin 672 lira olduğu belirtildi.

Yine gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı, yani yoksulluk sınırının ise 72 bin 199 lira olduğu belirtildi.

BES-AR’ın açıklamasında, şunlar belirtildi: “Sağlıklı beslenmenin maliyeti günlük 880 lirayı geçti. 2024 yılında da asgari ücret açlık sınırının altında kaldı.Büyükşehirlerde kamu emekçileri, barınma ihtiyacını karşılamak için neredeyse maaşının yüzde 75-80’ini kiraya ödemek zorunda kalıyor. Büyükşehirlerde kamu emekçileri, barınma ihtiyacını karşılamak için öğrenci evi gibi 3 ya da 5 kişi bir arada yaşamak zorunda kalıyor.”

Paylaşın

Türkiye “İş Cinayetleri”nde Avrupa Birincisi

Avrupa Birliği’nin (AB) resmi istatistik kurumu Eurostat ve Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) verileri, en fazla iş cinayetlerinin (iş kazası) yaşandığı ülkenin Türkiye olduğuna işaret etti.

Dr. Akkuş İlgezdi, “Dünyada iş sağlığı ve güvenliği açısından yeni önlemler alınmaya devam edilirken Türkiye’de iş kazalarının artarak devam etmesi bu konunun gündemden düşmemesine neden oluyor. 2018 yılında AB ülkeleri arasında en fazla ölümcül kazanın yaşandığı ülke 615 ile Fransa oldu. 2018 yılında ülkemizdeki iş cinayetlerinde hayatını kaybeden kişi sayısı ise bin 541” ifadelerini kullandı.

Raporda yıllara göre yaşanan iş cinayetleri sayısı şöyle: 2013 yılında en az bin 235 işçi, 2014 yılında en az bin 886 işçi, 2015 yılında en az bin 730 işçi, 2016 yılında en az bin 970 işçi, 2017 yılında en az 2 bin 6 işçi, 2018 yılında en az bin 923 işçi, 2019 yılında en az bin 736 işçi, 2020 yılında en az 2 bin 427 işçi, 2021 yılında en az 2 bin 170 işçi, 2022 yılında en az bin 843 işçi, 2023 yılında en az bin 932 işçi ve 2024 yılının ilk 3 ayında en az 425 işçi yaşamını yitirdi.

CHP’nin yayımladığı işçi ölümlerinin detaylı verilerini içeren bir rapora göre 2013-2024 yılları arasında toplam 21 bin 281 işçi, iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.

DW Türkçe’de yer alan habere göre; “10 yıl 3 ayın katliamı” başlığını taşıyan raporu CHP İstanbul milletvekili Dr. Gamze Akkuş İlgezdi hazırladı. İlgezdi, “2013’ten 2024 yılının ilk üç ayı arasında gerçekleşen iş cinayetleriyle ilgili hazırladığımız raporda, ülkemizde insan canının kıymeti olmadığı bir kez daha gözler önüne seriliyor. 2013 yılında bin 235 iş cinayeti tespit edilirken 10 yıl sonra bu sayı yüzde 56 artarak bin 932’ye çıktı” bilgisini verdi. İlgezdi, kayıt dışı çalışırken hayatını kaybeden işçilerin, “üstü örtülen iş cinayetlerinin” raporda yer almadığına işaret etti.

Yıllar açısından bakıldığı iş cinayetlerindeki en yüksek sayının 2020 yılında kaydedildiğini belirten İlgezdi, “2020 yılında iş cinayetlerinde 2 bin 427 işçi hayatını kaybetti. Türkiye tarihinde görülmemiş bir işçi kırımı yaşandı” şeklinde konuştu.

CHP’nin raporuna göre en fazla iş cinayetinin yaşandığı kent ise İstanbul. İlgezdi, 2013 ile 2024 yılının ilk üç ayı arasında kaydedilen iş cinayetlerinde, Soma faciasının yaşandığı 2014 yılı dışında İstanbul’un açık ara olarak her yıl birinci sırada yer aldığına dikkat çekti.

Rapordaki çarpıcı verilerden biri de Türkiye’nin Avrupa birincisi olması.  Avrupa Birliği’nin (AB) resmi istatistik kurumu Eurostat ve Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) verilerine göre en fazla iş cinayetlerinin yaşandığı ülkenin Türkiye olduğuna işaret eden Dr. Akkuş İlgezdi, “Dünyada iş sağlığı ve güvenliği açısından yeni önlemler alınmaya devam edilirken Türkiye’de iş kazalarının artarak devam etmesi bu konunun gündemden düşmemesine neden oluyor. 2018 yılında AB ülkeleri arasında en fazla ölümcül kazanın yaşandığı ülke 615 ile Fransa oldu. 2018 yılında ülkemizdeki iş cinayetlerinde hayatını kaybeden kişi sayısı ise bin 541” ifadelerini kullandı.

Raporda yıllara göre yaşanan iş cinayetleri sayısı şöyle: 2013 yılında en az bin 235 işçi, 2014 yılında en az bin 886 işçi, 2015 yılında en az bin 730 işçi, 2016 yılında en az bin 970 işçi, 2017 yılında en az 2 bin 6 işçi, 2018 yılında en az bin 923 işçi, 2019 yılında en az bin 736 işçi, 2020 yılında en az 2 bin 427 işçi, 2021 yılında en az 2 bin 170 işçi, 2022 yılında en az bin 843 işçi, 2023 yılında en az bin 932 işçi ve 2024 yılının ilk 3 ayında en az 425 işçi yaşamını yitirdi.

İş kazası değil, iş cinayeti

İlgezdi, raporda iş kazaları yerine iş cinayetleri ifadesinin kullanılmasına ilişkin değerlendirmesinde “Kaza ya da kader değil, yaşananların hepsi katliam. İş sağlığı kavramının değişmesi ve güncellenmesi gerekmekte. İş sağlığı kavramı işçinin değil, işin sağlığını yani işletmenin verimliliğini, kârlılığını hedefleyen bir anlayışı ifade etmektedir. Oysa işçilerin sağlığı her türlü ekonomik çıkardan, büyümeden önce gelmelidir. Önceliğimiz emekçinin sağlığı ve güvenliği olmalıdır. İş kazalarının önlenebilir olduğu da bir gerçektir” ifadelerini kullandı.

İlgezdi, işçi ölümlerinden AKP hükümetini sorumlu tuttu. AKP iktidarı döneminde “Büyük Türkiye,” “Yeni Türkiye,” “Yerli ve Milli Ekonomi” gibi birçok söylemle “neoliberal işçi karşıtı” politikaların hayata geçirildiğini ifade eden İlgezdi, “Patronların yüzü gülerken ücretler eridi, sendikal hareket ve genel anlamda emek hareketi zayıflatıldı, grevler yasaklandı, kentler rant alanı haline getirildi, doğa talan edildi ve binlerce işçi işyerlerinden eve geri dönemedi. AKP iktidarının ‘Yeni Türkiye’sinde’ iş cinayetleri rekor seviyelere ulaştı” şeklinde konuştu.

Paylaşın

“Yoksulluk Sınırı” Asgari Ücretin Dört Katına Dayandı

Dört kişilik bir aile için açlık sınırı 19 bin 44 liraya, yoksulluk sınırı 65 bin 874 liraya ulaştı. Tek başına yaşayan bir kişi için ise yoksulluk sınırı 30 bin 604 lira olarak hesaplandı. Sağlıklı ve dengeli beslenmek için günlük yapılması gereken harcama tutarı 634,80 lira olarak saptandı.

Haber Merkezi / Mayıs ayında dört kişilik bir aile için açlık sınırı 18 bin 489 TL, yoksulluk sınır 63 bin 955 liraydı.

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (DİSK) bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası’nın Sınıf Araştırmaları Merkezi (BİSAM), haziran ayı ‘açlık ve yoksulluk sınırı’ raporunu yayımladı.

Buna göre, Türkiye’de dört kişilik bir ailenin güncel açlık sınırı 19 bin 44 liraya, yoksulluk sınırı ise 65 bin 874 liraya çıktı. Yapılan hesaplamalara göre tek başına yaşayan bir kişinin yoksulluk sınırı ise 30 bin 604 TL.

Hazırlanan raporda açlık sınırı, dört kişilik bir ailenin sağlıklı ve dengeli beslenebilmesi için aylık yapması gereken harcamaya denk geliyor. Bunun için de bireylerin alması gereken kalori miktarı hesaplanıyor. Söz konusu değerin yetişkin bir erkek için 2 bin 953, yetişkin bir kadın için 2 bin 658, 15-18 yaş arası gençler için 3 bin 244 ve 4-6 yaş arası çocuklar için bin 963 kalori olduğu belirtiliyor.

Buna göre yetişkin bir erkeğin sağlıklı ve dengeli beslenebilmek için bir ay boyunca yapması gereken harcama, BİSAM raporuna göre en az 5 bin 330 TL. Bu meblağ yetişkin kadınlar için 5 bin 56 TL, 15-18 yaş arası bir genç için 5 bin 336 TL ve 4-6 yaş arası çocuklar için de 3 bin 323 TL olarak hesaplandı.

Sadece gıda giderlerini yansıtan açlık sınırı ile yoksulluk sınırı arasındaki fark, yoksulluk sınırında eğitim, sağlık, barınma, eğlence, ısınma ve ulaşım gibi diğer giderlerin de hesaplanması. Gıda harcamalarının üstüne bu kalemlerdeki harcamalar da eklenince, dört kişilik bir aile için 65 bin 874 TL olan yoksulluk sınırına ulaşılıyor.

Sağlıklı ve dengeli bir beslenme için, yetişkin bir bireyin süt ve süt ürünlerine günde en az 174 lira harcaması gerektiğini aktaran BİSAM raporu, et, tavuk ve balık grubu için minimum 133 lira, sebze ve meyve içinse 168 lira harcanması gerektiğini ortaya koyuyor. Ayrıca ekmek için 57, katı ve sıvı yağ için 32, yumurta için 8, şeker, bal, reçel ve pekmez için de günde ortalama en az 14 TL harcanması gerekiyor.

Paylaşın

TÜİK’e Göre Ücretli Çalışan Sayısı Yüzde 4.3 Arttı

Ücretli çalışan sayısı mayıs ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 4,3 arttı. 2023 mayıs ayında 15 milyon 30 bin 866 olan ücretli çalışan sayısı, mayıs ayında 15 milyon 669 bin 792’ye yükseldi.

Haber Merkezi / Ücretli çalışanların alt detaylarına bakıldığında ise, mayıs ayında ücretli çalışan sayısı yıllık olarak sanayi sektöründe yüzde 0.6, inşaat sektöründe yüzde 11,1 ve ticaret-hizmet sektöründe yüzde 5.1 arttı.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Ücretli Çalışan İstatistikleri Mayıs 2024 verilerini açıkladı.

Buna göre, Sanayi, inşaat ve ticaret-hizmet sektörleri toplamında ücretli çalışan sayısı mayıs ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 4,3 arttı. Ücretli çalışan sayısı bir önceki yılın aynı ayında 15 milyon 30 bin 866 kişi iken, 2024 yılı mayıs ayında 15 milyon 669 bin 792 kişi oldu.

Ücretli çalışanların alt detaylarına bakıldığında ise, mayıs ayında ücretli çalışan sayısı yıllık olarak sanayi sektöründe yüzde 0,6, inşaat sektöründe yüzde 11,1 ve ticaret-hizmet sektöründe yüzde 5,1 arttı. Sanayi, inşaat ve ticaret-hizmet sektörleri toplamında ücretli çalışan sayısı mayıs ayında bir önceki aya göre yüzde 0,7 arttı.

Ücretli çalışanların alt detaylarına bakıldığında ise mayıs ayında ücretli çalışanlar aylık olarak sanayi sektöründe yüzde 0,5, inşaat sektöründe yüzde 0,9 ve ticaret-hizmet sektöründe yüzde 0,7 arttı.

Paylaşın

Türkiye’de Her Gün En Az 5 İşçi İş Kazalarında Hayatını Kaybediyor

2024 yılının ilk altı ayında en az 878 işçi iş kazalarında hayatını kaybetti: Ocak ayında 161, şubat ayında 149, mart ayında 124, nisan ayında 165 işçi, mayıs ayında 142 ve haziran ayında 137.

Haber Merkezi / 2024 yılının ilk altı ayında iş kazalarında hayatını kaybedenlerin istihdam biçimlerine göre dağılımına baktığımızda 757 ücretli (işçi ve memur) ve 121 kendi nam ve hesabına çalışanlar (çiftçi ve esnaf). Başka bir ifadeyle ölenlerin yüzde 86’sını ücretliler yüzde 14’ünü ise kendi nam ve hesabına çalışanlar.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG Meclisi), 2024 yılının ilk altı ayına ilişkin iş kazaları (iş cinayetleri) rapornu açıkladı. Buna göre, 2024 yılının ilk altı ayında en az 878, her gün en az 5 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.

2024 yılının ilk yarısında iş cinayetlerinin aylara göre dağılımı şöyle: Ocak ayında en az 161 işçi, şubat ayında en az 149 işçi, mart ayında en az 124 işçi, nisan ayında en az 165 işçi, mayıs ayında en az 142 işçi ve haziran ayında en az 137 işçi.

2024 yılının ilk altı ayında iş cinayetlerinin işkollarına göre dağılımı şöyle: İnşaat, Yol işkolunda 224 işçi; Tarım, Orman işkolunda 141 emekçi (51 işçi ve 90 çiftçi); Taşımacılık işkolunda 103 işçi; Konaklama, Eğlence işkolunda 63 işçi; Belediye, Genel İşler işkolunda 49 işçi; Metal işkolunda 45 işçi; Ticaret, Büro, Eğitim, Sinema işkolunda 41 emekçi; Madencilik işkolunda 40 işçi; Gemi, Tersane, Deniz, Liman işkolunda 24 işçi; Savunma, Güvenlik işkolunda 18 işçi; Enerji işkolunda 16 işçi; Sağlık, Sosyal Hizmetler işkolunda 15 işçi; Gıda, Şeker işkolunda 14 işçi; Petro-Kimya, Lastik işkolunda 13 işçi; Tekstil, Deri işkolunda 12 işçi; Ağaç, Kâğıt işkolunda 24 işçi; Çimento, Toprak, Cam işkolunda 11 işçi; Banka, Finans, Sigorta işkolunda 1 işçi; Elimizdeki veriler ışığında çalıştığı işkolunu belirleyemediğimiz 36 işçi.

2024 yılının ilk altı ayında iş cinayetlerinin sektörlere göre dağılımı şöyle: 303 sanayi sektörü işçisi, 227 inşaat sektörü işçisi, 207 hizmet sektörü işçisi ve 141 tarım sektörü işçisi hayatını kaybetti.

2024 yılının ilk altı ayında iş cinayetlerinin nedenlerine göre dağılımı şöyle: Ezilme, Göçük nedeniyle 175 işçi; Trafik, Servis Kazası nedeniyle 169 işçi; Yüksekten Düşme nedeniyle 133 işçi; Kalp Krizi, Beyin Kanaması nedeniyle 111 işçi; Zehirlenme, Boğulma nedeniyle 65 işçi; Elektrik Çarpması nedeniyle 40 işçi; İntihar nedeniyle 38 işçi; Şiddet nedeniyle 31 işçi; Patlama, Yanma nedeniyle 28 işçi; Nesne Çarpması, Düşmesi nedeniyle 23 işçi; Diğer nedenlerden dolayı 65 işçi.

2024 yılının ilk altı ayında iş cinayetlerinin cinsiyetlere göre dağılımı şöyle: 33 kadın işçi ve 845 erkek işçi.

2024 yılının ilk altı ayında iş cinayetlerinin yaş gruplarına göre dağılımı şöyle: 14 yaş ve altı 13 çocuk işçi, 15-17 yaş arası 20 çocuk/genç işçi, 18-29 yaş arası 175 işçi, 30-49 yaş arası 361 işçi, 50-64 yaş arası 215 işçi, 65 yaş ve üstü 52 işçi, yaşı bilinmeyen 42 işçi…

2024 yılının ilk altı ayında en az 33 mülteci/göçmen işçi hayatını kaybetti. Bu işçilerin geldikleri ülkelere bakılırsa: 19 işçi Suriyeli; 6 işçi Afganistanlı; 3 işçi İranlı; 2 işçi Rusyalı; 1’er işçi Cezayirli, Gürcistanlı, Iraklı, Sudanlı, Ukraynalı ve Türkmenistanlı…

2024 yılının ilk altı ayında iş cinayetlerinde ölenlerin 13’ü (yüzde 1,48) sendikalı işçi, 865’si ise (yüzde 98,52) sendikasız. Sendikalı işçilerin 3’ü metal, 3’ü sağlık, 2’si maden, 2’si enerji, 1’i kimya, 1’i tekstil, 1’i belediye işkolunda çalışıyordu…

2024 yılının ilk altı ayında Türkiye’nin 78 şehrinde ve yurtdışında on üç ülkede (kısa vadeli çalışmak için gidilen veya Türkiye menşeili şirketlerde çalışan) iş cinayeti gerçekleştiği tespit edildi:

151 ölüm İstanbul’da; 50 ölüm İzmir’de; 32 ölüm Şanlıurfa’da; 31’er ölüm Gaziantep ve Konya’da; 28 ölüm Bursa’da; 27 ölüm Antalya’da; 22’şer ölüm Ankara ve Sakarya’da; 21’er işçi Kocaeli ve Muğla’da; 19 ölüm Aydın ve Manisa’da; 18’er ölüm Balıkesir ve Mersin’de; 16 ölüm Kahramanmaraş’ta; 14’er ölüm Adana, Denizli ve Zonguldak’ta; 12’şer ölüm Hatay, Osmaniye ve Samsun’da; 11’er ölüm Adıyaman ve Erzincan’da; 10’ar ölüm Diyarbakır, Kayseri, Sinop ve Tekirdağ’da; 9’ar ölüm Sivas ve Trabzon’da; 8’er ölüm Aksaray, Çorum, Malatya ve Niğde’de; 7’er ölüm

Elazığ, Mardin ve Ordu’da; 6’şar ölüm Afyon, Çanakkale, Isparta ve Karabük’te; 5’er ölüm Eskişehir, Kastamonu ve Kütahya’da; 4’er ölüm Bartın, Batman, Siirt, Tokat, Uşak ve Yalova’da; 3’er ölüm Artvin, Bolu, Burdur, Çankırı, Düzce, Erzurum, Giresun, Kilis, Şırnak ve Yozgat’ta; 2’şer ölüm Amasya, Bilecik, Edirne, Hakkari, Kars, Kırıkkale, Kırklareli, Muş, Nevşehir, Rize ve Tunceli’de; 1’er ölüm Ağrı, Bayburt, Bingöl, Bitlis, Gümüşhane, Karaman ve Kırşehir’de; 19 ölüm Yurtdışı’nda (3 Abhazya, 3 Sırbistan, 2 Gana, 2 Irak, 1 Arnavutluk, 1 Azerbaycan, 1 Bulgaristan, 1 İspanya, 1 Karadağ, 1 Romanya, 1 Rusya, 1 Senegal, 1 Yunanistan.

NOT: İSİG Meclisi, iş kazalarını iş cinayetleri olarak tanımlıyor.

Paylaşın

İşsiz Sayısı Son Bir Yılda 1,5 Milyon Arttı

TÜİK “Azaldı” dese de DİSK-AR tarafından yapılan hesaplama, işsizliğin arttığını ortaya koyuyor. DİSK-AR’a göre geniş tanımlı işsiz sayısı mayısta 10 milyon 31 bin kişi olarak kaydedildi. DİSK’e göre işsizlik son bir yılda 1 milyon 484 bin kişi arttı.

Potansiyel işgücü sayısı son bir yılda 3,8 milyona yükseldi. Zamana bağlı eksik istihdam edilenlerin sayısı da bir yılda 2,2 milyondan 3,2 milyona yükselerek 1 milyon 39 bin kişi arttı. Zamana bağlı eksik istihdamdaki artış geçim sıkıntısının sonucu olarak görülüyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), mayıs ayı işsizlik verilerini açıkladı. Mayıs ayında işsizlik, bir önceki aya göre 0,1 puan azalarak yüzde 8,4 olarak gerçekleşti. TÜİK’e göre Türkiye’de 3 milyon 11 bin kişi işsiz. Mevsim etkisinden arındırılmış geniş tanımlı işsizlik oranı ise yüzde 25,2. Geniş ve dar tanımlı işsizlik arasında 16,8 puan fark oluştu. Böylece dar ve geniş tanımlı işsizlik arasındaki fark en yüksek düzeye ulaştı.

Mayıs ayında genç nüfusun işsizlik oranı ise arttı. 15-24 yaş aralığını kapsayan grupta işsizlik oranı bir önceki aya göre 0,3 puan artarak yüzde 15 oldu. Genç erkeklerde işsizlik oranı 12,8 olurken, genç kadınlarda ise yüzde 19,3.

Kadın işsizliği genel tabloda da erkeklerden fazla gerçekleşti. İşsizlik oranı erkekler için yüzde 7 olarak hesaplanırken, kadınlarda bu oran yüzde 11. İşsizlik türlerinin en yüksek olduğu kategori geniş tanımlı kadın işsizliği olmaya devam etti. Geniş tanımlı kadın işsizliği oranı yüzde 33,9 olarak belirlendi. Bir önceki ay bu oran 33,7’ydi. İstihdam edilenlerin oranında da durum farklı değil. Mayıs ayında erkeklerde istihdam oranı yüzde 67,3, kadınlarda ise yüzde 33. İşgücüne katılma oranı erkeklerde yüzde 72,4 iken kadınlarda yüzde 37,1 oldu.

İstihdamda olmamasına rağmen TÜİK’in “işsiz” olarak kabul etmediği potansiyel işgücü ve işsizler ile zamana bağlı eksik istihdamdan oluşan atıl işgücü oranı mayıs ayında bir önceki aya göre 2,0 puan azalarak yüzde 25,2 oldu.

Haftada 40 saatten az çalışanları anlatmak için kullanılan zamana bağlı eksik istihdam, TÜİK’in dar tanımlı işsizlik hesabına dahil edilmiyor. Potansiyel işgücü, ne istihdamda ne de işsiz olan kişiler ile iş arayan ancak işbaşı yapacak durumda olmayanları anlatıyor. Bunların arasında, umudunu kaybettiği için iş aramaktan vazgeçenler de var. TÜİK’e göre işsiz ve potansiyel işgücünün bütünleşik oranı yüzde 17,1, zamana bağlı eksik istihdam ve işsizlerin bütünleşik oranı yüzde 17,4 olarak tahmin edildi.

TÜİK “Azaldı” dese de DİSK-AR tarafından yapılan hesaplama, işsizliğin arttığını ortaya koyuyor. Birgün’den Melisa Ay‘ın DİSK-AR’dan aktardığına göre geniş tanımlı işsiz sayısı mayısta 10 milyon 31 bin kişi olarak kaydedildi. DİSK’e göre işsizlik son bir yılda 1 milyon 484 bin kişi arttı.

Potansiyel işgücü sayısı son bir yılda 3,8 milyona yükseldi. Zamana bağlı eksik istihdam edilenlerin sayısı da bir yılda 2,2 milyondan 3,2 milyona yükselerek 1 milyon 39 bin kişi arttı. Zamana bağlı eksik istihdamdaki artış geçim sıkıntısının sonucu olarak görülüyor.

TÜİK’in “işsiz” saydığı resmi işsizlerin büyük çoğunluğu işsizlik ödeneğinden faydalanamıyor. İşsizlik ödeneği için gereken koşulların ağır olması ve İşsizlik Sigorta Fonu’nun amacı dışında kullanılması nedeniyle işsizler, işsizlik maaşından da mahrum. Mayıs ayında işsizlerin sadece yüzde 12,4’ü işsizlik ödeneği alabildi. İşsizlerin yüzde 87’sine denk gelen 2,6 milyonu aşkın kişi ise işsizlik ödeneğinden yoksun kaldı.

DİSK, işsizlikle mücadele için “İnsana yaraşır iş” vurgusu yaptı, haftalık çalışma süresi gelir kaybı olmaksızın 37,5 saate çekilmesi çağrısında bulundu. Keyfi işten çıkarmalara da dikkat çeken DİSK, önerilerinde kamu istihdamının artmasının öneminin altını çizdi. DİSK’in işsizlik ödeneğinin adil kullanımına ilişkin önerileri ise şöyle: “İşsizlik sigortası ödeneğinden yararlanma koşulları ve ödenek miktarı iyileştirilmelidir. İşsizlik Sigortası Fonu’nun amaç dışı kullanımına son verilmelidir. Fon’dan işverenlere dönük teşvik ve destekler sona erdirilmelidir.”

Paylaşın

İşsizlik Oranı Yüzde 25,2’ye Geriledi

Zamana bağlı eksik istihdam, potansiyel işgücü ve işsizlerden oluşan atıl işgücü oranı mayıs ayında bir önceki aya göre yüzde 2,0 puan azalarak yüzde 25,2 oldu.

Haber Merkezi / 15 – 24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı bir önceki aya göre yüzde 0,3 puan artarak yüzde 15,0 oldu. Bu yaş grubunda işsizlik oranı; erkeklerde yüzde 12,8, kadınlarda ise yüzde 19,3 olarak tahmin edildi.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), İşgücü İstatistikleri Mayıs 2024 verilerini açıkladı.

Buna göre; 15 ve daha yukarı yaştaki kişilerde işsiz sayısı mayıs ayında bir önceki aya göre 27 bin kişi azalarak 3 milyon 11 bin kişi oldu. İşsizlik oranı ise 0,1 puan azalarak yüzde 8,4 seviyesinde gerçekleşti. İşsizlik oranı erkeklerde yüzde 7,0 iken kadınlarda yüzde 11,0 olarak tahmin edildi.

İstihdam edilenlerin sayısı mayıs ayında bir önceki aya göre 273 bin kişi artarak 32 milyon 920 bin kişi, istihdam oranı ise 0,4 puan artarak yüzde 50,0 oldu. Bu oran erkeklerde yüzde 67,3 iken kadınlarda yüzde 33,0 olarak gerçekleşti.

İşgücü mayıs ayında bir önceki aya göre 245 bin kişi artarak 35 milyon 931 bin kişi, işgücüne katılma oranı ise 0,3 puan artarak yüzde 54,5 olarak gerçekleşti. İşgücüne katılma oranı erkeklerde yüzde 72,4 iken kadınlarda yüzde 37,1 oldu.

15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı bir önceki aya göre 0,3 puan artarak yüzde 15,0 oldu. Bu yaş grubunda işsizlik oranı; erkeklerde yüzde 12,8, kadınlarda ise yüzde 19,3 olarak tahmin edildi.

İstihdam edilenlerden referans döneminde işbaşında olanların, mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış haftalık ortalama fiili çalışma süresi mayıs ayında bir önceki aya göre 0,3 saat azalarak 43,9 saat olarak gerçekleşti.

Zamana bağlı eksik istihdam, potansiyel işgücü ve işsizlerden oluşan atıl işgücü oranı mayıs ayında bir önceki aya göre 2,0 puan azalarak yüzde 25,2 oldu. Zamana bağlı eksik istihdam ve işsizlerin bütünleşik oranı yüzde 17,4 iken işsiz ve potansiyel işgücünün bütünleşik oranı yüzde 17,1 olarak tahmin edildi.

Paylaşın

Üç İşçi Konfederasyonu: İnsan Onuruna Yaraşır Yaşam Talep Ediyoruz

Emek sınıfının temel sorunlarına çözüm önerileri sunmak üzere bir araya gelen DİSK, Türk-İş ve Hak-İş, yayınladıkları ortak bildiride, insan onuruna yaraşır bir yaşam talep ettiklerini vurguladılar.

Haber Merkezi / Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş), Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Hak-İş) ve Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), emek sınıfının temel sorunlarına çözüm önerileri sunmak üzere bir araya geldi. Türk-İş’teki toplantıya DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay ve Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan katıldı. Toplantının ardından ortak bir bildiri yayınlandı.

Ortak bildiri öncesi ilk konuşmayı Türk-İş Genel Başkanı Atalay yaptı. “Şu an bir ekonomik kriz yaşıyoruz. Bu kriz ne 94 krizine, ne 2001 krizine, ne de 2008 krizine benzemiyor” diyen Atalay, şunları söyledi: “Yaşanan ekonomik kriz öncekilere benzemiyor, asgari ücretle 1 ay değil 1 hafta geçinme şansınız yok, dayanma gücümüz kalmadı. TÜİK’in açıkladığı rakamları kamuoyu gerçekçi bulmuyor ve rakamlar piyasayla örtüşmüyor. Ülkemizde yüzde 20’lik kesim refah içinde yaşıyor, bedelini yüzde 80 ödüyor.

Geçmişte kamuda ücretler yüksekti, normal bir ücret alıyordu. Şimdi kamu en düşük duruma düştü. Ama maalesef özel sektördeki patronlar, kazandıkları para ve kârları ortada. Ona rağmen 10 yıllık 20 yıllık bir işçiye 10-15-20 bin lira parayı çok görüyorlar. Bunlar bizi köle sanıyorlar. İşçiyi maraba zannediyor. Bizim üzerimizden ekonominin düzelmesinin şansı yok. Bizim üzerimizden ellerini çeksinler.”

Hakİ-ş Genel Başkanı Mahmut Arslan ise iş güvencesine ve sendikal örgütlenmenin önündeki engellere vurgu yaptı. Arslan özetle şu açıklamayı yaptı: “Biz rekabet ediyoruz ama temel sorunlarda bir araya gelme mecburiyetimiz var. Belli konularda birleşmiş olmamız çok kıymetli.

Makro ekonomi göstergelerine bakarsak olumlu bir seyir var. Üretim çarkları devam ediyor. Özel sektörde pek çok şirket üç vardiya çalışıyor. İşsizlik azalıyor. Peki emek hareketinin tablosu ne? Büyümeye rağmen emekçilerin milli gelirden aldığı pay azalıyor.

Maalesef en kolay iş, işten çıkarmalar. Muhalefet partilerindeki belediyelerden işten çıkarmalara son vermelerini istiyoruz. Refahın adil dağılımını gerçekleştirmek için yapılacak ilk iş sendikal örgütlenme önündeki engellerin kaldırılmasıdır.”

DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, tüm emek güçlerini ortak mücadeleye çağırdı. Enflasyonda hiçbir sorumlulukları olmadığı halde ekonomik krizin tüm yükünün emekçilerin sırtına yüklendiğini ifade etti ve şunları söyledi:

“Hepimizin yarattığı değer bu ülkede yaşayan 85 milyon rahatça yaşamasına yeter. Yeter ki kaynaklar adil dağıtılsın, gelir ve vergi dağılımı adaletli olsun. Demokrasinin olmadığı yerde emeğin hakkı olmaz. İşçi sınıfı başta olmak üzere bütün toplumsal kesimlerin seçimden seçime değil hayatın her alanında söz hakkına sahip olduğu bir ülkede bu sorunu çözebiliriz.

Emekten yana bütün siyasi partileri omuz omuza mücadeleye davet ediyoruz ve insan onuruna yakışan bir zam istiyoruz. Ortak açıklama metninde, asgari ücretten vergiye çalışmaya hayatına dair 10 başlık altında topladığımız konular yer alıyor. Yaşadığımız bu tablo tesadüfen ortaya çıkmış değil. Ülkeyi yöneten siyasi iktidarın siyasal ve sınıfsal tercihlerinin bir sonucudur.

Gerçek bir demokrasiyle bu sorunların üstesinden gelinebilir. Emeğine ekmeğine sahip çıkan herkesin, bütün sendikaları, emeğin yanında olan bütün siyasi partileri memlekete sahip çıkmak için herkesi yan yana omuz omuza mücadeleye davet ediyoruz.”

Üç İşçi Konfederasyonu tarafından yayınlanan ortak bildiri de ise şu ifadeler yer aldı:

Vergide Adalet İstiyoruz: Ücretlerin vergilendirilmesinde mevcut tarife ve artan oranlar çalışanları mağdur etmektedir. Ücretliler için düzenlenen gelir vergisi tarifesinin ilk dilimi 2024 yılı için 110 bin TL olarak belirlenmiştir. 2002 yılında brüt asgari ücret 222-TL ve gelir vergisi tarifesinin ilk basamağı 3.800-TL iken; gelir vergisi tarifesinin ilk basamağı asgari ücretin 17 katıydı. Bu oran 2010 yılında 12 katına, günümüzde ise 5,5 katına kadar gerilemiştir. Geçmiş yıllarda yılın son aylarına kadar ikinci vergi dilimine girmeyen birçok işçi, günümüzde Mart ayında ikinci vergi dilimine girmekte, yılda bir buçuk aylık ücretini vergi olarak ödemektedir.

Vergi dilimleri başlangıcının düşük ve sonrasında tarife aralığının dar olması nedeniyle, bu durum işçinin eline geçen net tutarın ve satın alma gücünün azalmasına, refahının düşmesine neden olmaktadır. Bu sistem adil değildir. Hayat pahalılığının dar ve sabit gelirli kesimleri daha da zorladığı bu şartlarda sürdürülebilir de değildir. Az kazanandan az çok kazanandan çok vergi alınmalıdır. Vergi sistemi, gelir adaleti dikkate alınarak yeniden düzenlenmeli, aile yükümlülükleri esas alınarak farklılaştırılmalıdır.

Gelir vergisi tarifesinin ilk basamağının, geçmiş yıllarda olduğu gibi, yıllık asgari ücret brüt tutarı toplamının (fazla mesai, yol, yemek, yakacak yardımları gibi ek menfaatler de dikkate alınarak) bir miktar üzerinde tespit edilmesi, diğer vergi tarifesi oranlarının da ilk dilim esas alınarak çalışan lehine güncellenmesi gerekmektedir. Asgari ücret istisnası vergiden değil, matrahtan indirim yöntemiyle uygulanmalıdır. Mevcut uygulamada asgari ücret vergi dışı bırakılmasına rağmen ücretliler aleyhine sonuca yol açmıştır.

Vergi matrahı -eskiden olduğu gibi- ücretli çalışanların lehine farklılaşmalı asgari ücret sonrası ilk vergi basamağı için uygulanacak oran da yüzde 10 olmalıdır.

İşçiler hem kaynaktan kesilen doğrudan vergiler hem de harcamalar yoluyla dolaylı vergi ödemeleri nedeniyle çifte vergilendirmeye tabi tutulmaktadır. Bu kapsamda, çalışanlar üzerindeki doğrudan ve dolaylı vergiler azaltılmalıdır. Bu kapsamda, ailesiyle birlikte yaşamını sürdürmesi için yaptığı temel ve zorunlu harcamaları (eğitim, sağlık, kira, ulaşım vb.) ödenen gelir vergisinden istisna tutulmalıdır. Harcamalarında ağırlıklı yer kaplayan doğalgaz, elektrik, su, ulaşım ve iletişim hizmetleri tüketiminden alınan KDV yüzde 1’e düşürülmelidir. Temel tüketim mallarından alınan KDV sıfırlanmalıdır.

Öte yandan, işverenin sosyal güvenlik primi düşürülmüş ve buradan doğan milyarlarca liralık gelir kaybı Hazine tarafından karşılanmaktadır. Ancak işçilerin sosyal güvenlik priminde bir indirim yapılmamıştır. Sosyal devletin koruyucu vasfı öncelikle düşük gelirli olan ücretli çalışanlar için olmalıdır.  İşverenlere sağlanan sosyal güvenlik prim desteğinin benzeri bir destek işçilere de verilmeli ve işçilerin sosyal güvenlik haklarında bir kayıp yaratmayacak şekilde işçi SGK prim payının 5 puanı bütçeden karşılanmalıdır. Böylece işçilerin milli gelirden hak ettikleri payı almaları sağlanmalıdır.

Enflasyonla Mücadele Ücretleri Düşük Tutarak Sağlanamaz: TÜİK, Haziran ayı enflasyon oranını yüzde 1,64, altı aylık enflasyonu da yüzde 24,7 olarak açıklamıştır. İşçi, memur ve emekli maaşları bu zam oranları dikkate alınarak artırılmaktadır. Ancak bu kesimlerden önemli bir bölümü bu açıklanan oranları dahi alamamaktadır.

Kaldı ki; açıklanan enflasyon ile yaşanan enflasyon arasında büyük bir fark vardır. İşçinin elde ettiği gelirle zorunlu temel ihtiyaçlarını karşılamasının mümkün olmadığı bu dönemde, emekçilerin başta gıda olmak üzere temel harcama kalemlerindeki artış oranları ile TÜİK enflasyon oranı arasında ciddi bir fark ortaya çıkmaktadır.

Açıklanan enflasyon rakamlarına göre söz konusu zam oranları henüz ücretlere ve maaşlara yansımamışken elektrik fiyatına yüzde 38 zam yapılmıştır. Elektrik fiyatına yapılan zammı akaryakıt zammı takip etmiştir. Akaryakıt fiyatlarında yaşanan artışın akabinde hammadde ve nakliye maliyetlerinde yaşanacak artışa bağlı olarak birçok temel tüketim maddesi fiyatlarının da artması beklenmektedir.

Dar ve sabit gelirli henüz zamlı maaşını alamadan, yaşamını sürdürmek için yapması zorunlu olan tüm harcama kalemlerine zam gelmektedir. Diğer bir ifadeyle, dar ve sabit gelirlinin alacağı zam daha cebine girmeden satın alma gücünü yitirmiş olmaktadır.

Bu nedenle, ücretleri enflasyonunun temel nedeni olarak gören yaklaşım terk edilmeli, bilimin ışığında enflasyonla mücadele edilerek fiyat artışlarının önüne geçilmesi sağlanmalıdır. Çalışan kesimin yoksullaşması pahasına bir ekonomi politikası sürdürülmemelidir.

Asgari Ücret Acilen Artırılmalıdır: Ülkemizde kayıtlı çalışanların yarısına yakını asgari ücret seviyesinde gelir elde etmektedir. Asgari ücrete yapılacak artış diğer bütün ücret seviyelerine yapılacak zam oranlarını da etkilediğinden bütün işçileri doğrudan ilgilendirmektedir. İstisnai olması gereken asgari ücret artık ortalama ücret haline gelmiştir. Enflasyonu yükselteceği iddia edilerek asgari ücrete zam yapılmamasını işçilerin kabul etmesi mümkün değildir.

Ülkedeki yüksek enflasyonun sebebi dar ve sabit gelirli işçiler değildir. Yüksek enflasyonun sebebi, hızla artan döviz kuru, dışa bağımlı üretim gibi nedenler başta olmak üzere sermayenin bitmek bilmeyen kâr hırsıdır. Enflasyonun yükselmesinde hiçbir sorumluluğu olmayan işçilerin enflasyonu düşürmek için fedakârlık etmesi beklenmemelidir. İşçiler enflasyonun nedeni değil, mağdurudur. Açlık sınırı altında kalan asgari ücrete Temmuz ayından geçerli olmak üzere zam yapılması gerekmektedir.

Kamuda Ücret Dengesizliği Sona Erdirilmelidir: Nitelikli ve kıdemli işçiler asgari ücretin çok az üzerinde ücret alır hale gelmiştir. Özellikle kamuda ücret farklılığı had safhadadır. Bu kapsamda oluşan ücret dengesizliği sona erdirilmelidir.

En Düşük Emekli Aylığı Asgari Ücret Tutarında Olmalıdır: Ülkemizde hem emekli olabilmek hem de emekli olarak insanca bir yaşam sürmek giderek zorlaşmaktadır. Milyonlarca emekli ve hak sahibi asgari ücretin çok altında aylık ve gelir elde etmektedir.

Geçmiş yıllarda sosyal güvenlik mevzuatında yapılan değişikliklerle yaşlılık aylığının hesaplanmasına ilişkin hükümler yeniden düzenlenmiştir. Yaşlılık aylığı bağlama oranları düşürülmüş ve güncelleme katsayısı azaltılmıştır. En düşük emekli aylığının hazine desteği ile 10 bin lira olması bu durumun vahametini göstermektedir.

En düşük emekli aylığının asgari ücret seviyesinde olması gerekmektedir. Emekli aylıkları arasındaki dengesizliğin giderilmesi için intibak düzenlemesi yapılmalı, aylık bağlama oranları eski düzeyine çekilmeli, emekli aylıkları hesaplanırken ve arıtılırken büyümenin tümü hesaba katılmalıdır.

Sendikal Örgütlenmenin Önündeki Engeller Kaldırılmalıdır: Sendikal hakların kullanımının önündeki engeller varlığını sürdürmektedir. Mevzuatımızda yer alan düzenlemelere rağmen sendika üyeliğinden dolayı işçilerin kitlesel olarak işten çıkarılmasının önüne geçilememektedir. Toplu iş sözleşmesi sürecinin etkin işlememesi, yetki davaların uzun sürmesi, işverenlerinin yetki itirazlarının yetki tespitinde bekletici sebep sayılması nedeniyle işçilerin toplu iş sözleşmesine kavuşmaları gecikmekte; hatta bazı durumlarda mümkün olmamaktadır.  Grev hakkı özgürce kullanılamamaktadır.

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) normlarına uygun bir çalışma mevzuatına ihtiyaç her geçen gün artmaktadır. Bu konuda sosyal tarafların beklentilerini karşılayacak bir düzenleme hayati önemdedir.

Ülkemiz çalışma hayatının en önemli sorunlarının başında sendikalaşma oranlarının düşük seviyelerde olması gelmektedir. Sendikal örgütlenmenin önünde yasal ve idari engellemeler bulunmaktadır. Son yayımlanan istatistiklere göre yaklaşık 17 milyon sigortalı işçinin sadece yüzde 15’i sendikalıdır. Ayrıca toplu sözleşmeden yararlanma oranı da giderek düşmekte ve kayıtlı işçilerin yalnızca yüzde 10’u toplu iş sözleşmesinden yararlanmaktadır. Özel sektörde bu oran yüzde 5’lere kadar gerilemektedir. Emekçilerin haklarının güçlendirilmesi için sendikalaşma önündeki engellerin kaldırılmasını talep ediyoruz. Kayıtdışı istihdamla mücadele etmenin en etkin yolu sendikal örgütlenmenin artırılmasıdır.

Çalışanların sendikal haklarını işten atılma ve mobbing endişesinden uzak bir şekilde özgürce kullanabilecekleri hukuki düzenlemelerin yapılması zorunludur. Güçlü bir iş güvencesi sistemi ülkemizde sendikalaşma oranını artıracak ve sendikal hakların kullanılmasını kolaylaştıracaktır. Neticesi tazminata bağlı olan iş güvencesi yerine, iş ilişkisini ayakta tutmayı önceleyen mutlak bir iş güvencesi talebimizi yineliyoruz. Sendikal nedenler ve farklı gerekçelerle işten çıkarmalar ve baskılar son bulmalıdır.

696 Sayılı KHK kapsamı dışında bırakılan Kamu Taşeron İşçileri Daimi Kadroya Geçirilsin: 696 sayılı KHK’nın kapsam dışında tuttuğu işçiler ile 696 sayılı KHK’nın yürürlüğe girmesinin ardından taşeron firmalarda istihdam edilmeye başlamış olan işçilerin de sürekli işçi kadrosuna geçirilmesi ve bu yolla kamuda taşeron uygulamasına tamamıyla son verilmesi, yerel yönetimlerde işçilerin de hiçbir ayrım olmadan kamu işçisi statüsüne geçirilmesi için gerekli mevzuat değişikliklerinin gerçekleştirilmesini talep ediyoruz.

Tasarruf Tedbirleri Gerekçesiyle Çalışanların Hakları Aşındırılmasın: Kamu kaynaklarının israf edilmemesi,  hukuksuz, usulsüz ve kamu yararına olmayan harcamaların sona erdirilmesi doğru olsa da tasarruf adı altında işçinin emeğinin karşılığı olarak hak ettiği ücreti ve sosyal hakları yönünden bir sınırlandırmaya gidilmesi kabul edilemez.

İş Kazaları ve Meslek Hastalıkları: İnsan onuruna yakışır iş için, çalışma ortam ve koşullarını iyileştiren, ölümlü iş kazalarını ve meslek hastalıklarını azaltan ve süreç içinde ortadan kaldırmayı hedefleyen bir yaklaşım esas alınmalıdır. Bunun için kamusal bir işçi sağlığı ve iş güvenliği alanı yaratmak için bütünlüklü bir sistem gerekmektedir.

Çalışma Hayatında Ayrımcılık Son Bulmalıdır: ILO’nun 190 sayılı Şiddet ve Taciz Sözleşmesi ülkemiz tarafından da onaylanmalı ve etkin bir biçimde uygulanmalıdır. İşçi sınıfının önündeki bu engellere ve işçilerin yaşadığı bu sorunlara karşı üç işçi konfederasyonu olarak bizlerin ortak tutum alması ve geçmişte olduğu gibi birlikte hareket etmesi hem bir sorumluluk hem de üyelerimize karşı bir görevdir.

Paylaşın

Türkiye, Avrupa’da En Düşük Asgari Ücrete Sahip 6. Ülke

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in “Gelişmekte olan ülkelerde en yüksek asgari ücret bizde. Türkiye’de asgari ücret düşük değildir” açıklamalarına karşın, Türkiye’nin Avrupa ülkeleri içinde en düşük asgari ücrete sahip ülkeler arasında olduğu ortaya çıktı.

Türkiye’den daha düşük asgari ücrete sahip ülkeler ise Makedonya (360 Euro), Arnavutluk (385 Euro), Bulgaristan (477 Euro), Karadağ (532 Euro) ve Sırbistan (544 Euro) olarak sıralandı.

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu, araştırma merkezinin (DİSK-AR) Asgari Ücret ve Vergi Raporu kamuoyuyla paylaşıldı. Sözcü’nün aktardığına göre; İki bölümden oluşan raporun ilk kısmında asgari ücret ikinci kısmında ise vergi konusu ele alındı.

Raporda “2021 yılı son çeyreğinde başlayan döviz krizi ve takiben hızla artan fiyatlar emeğiyle geçinenlerin alım güçlerinde ciddi kayıplara yol açtı” ifadelerine yer verildi. Hükümetin enflasyon düşecek söylemlerine karşılık raporda “Bu durum hükümetin bütün iddialarına rağmen uzunca bir süre böyle kalmaya devam edecek” denildi.

İktidarın asgari ücrete 2024 yılında ikinci kez zam yapılmasına karşı çıktığı belirtilen raporda “Hükümetin izlediği ekonomi politikası, asgari ücreti artırmak yerine, çalışanları enflasyona ezdirmeye yol açıyor. Türkiye’de asgari ücret kapsamı genişlerken asgari ücret zamlar karşısında iyice yetersiz kalıyor. İşçiler pahalılık altında eziliyor” açıklamalarına yer verildi.

Raporun “Asgari ücret neden artmalı?” başlıklı bölümünde “Hükümetin izlemiş olduğu “sıkı” para ve maliye politikasının bir sonucu olarak emek gelirleri bastırılıyor ve alım gücü düşük tutulmaya çalışılıyor. AKP hükümeti enflasyonda mücadelenin yolu olarak ücret ve diğer emek gelirlerini bastırmayı görüyor. Sıkı para politikası ve sıkı maliye politikası olarak bilinen bu politikanın anlamı enflasyonun faturasını ücretlere çıkarmaktır” denildi.

Raporda açlık sınırının altında kalan asgari ücrete zam yapılırsa enflasyonun tetikleyeceğine yönelik iddialara cevap olarak ise şunlar kaydedildi:

“Hükümetin ücret artışlarının enflasyonu artıracağı iddiası gerçek dışıdır. Ekonomide bir ücret fiyat (enflasyon) sarmalı değil, tersine bir fiyat (enflasyon)-ücret sarmalı söz konusudur.
Enflasyon ücretler arttığı için artmıyor, tersine ücretler enflasyon arttığı için artıyor. Ücret artışları savunmadadır.

Ülkemizde enflasyonun temel sebebi aşırı dolarizasyon, fahiş şirket (firma) kârları ve çeşitli arz sıkıntılarıdır. Ücretlerin, özellikle de asgari ücretin enflasyonu tetiklediği yönündeki iddiaların dayanağı yoktur. Enflasyon, asgari ücrete zam yapmamanın sebebi olamaz. Tersine enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde, alım gücünü korumak için asgari ücrete birden fazla kez zam yapılmalıdır.”

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in “Gelişmekte olan ülkelerde en yüksek asgari ücret bizde. Türkiye’de asgari ücret düşük değildir” açıklamalarına karşın DİSK- AR raporunda Avrupa İstatistik Ofisi’ne (Eurostat) göre Türkiye’nin Avrupa ülkeleri içinde en düşük asgari ücrete sahip ülkeler arasında olduğu belirtildi.

Raporda “Türkiye’de Euro cinsinden asgari ücret son 10 yılda (2014-2024) yıllık ortalama yüzde 5,4 oranında artmıştır. Türkiye’de 2014’te 362 Euro olan brüt asgari ücret, 2024 yılında 613 Euro olmuştur” denildi.

Türkiye’den daha düşük asgari ücrete sahip ülkeler ise Makedonya (360 Euro), Arnavutluk (385 Euro), Bulgaristan (477 Euro), Karadağ (532 Euro) ve Sırbistan (544 Euro) olarak sıralandı.

Özet kısmında ise asgari ücretin artırılmasını gerektiğini gösteren nedenler şöyle sıralandı:

Asgari ücret, daha Nisan 2024’te açlık sınırının altına geriledi: 2023 ve 2024 yıllarında asgari ücretin açlık sınırını geçtiği ay sayısı sadece 4’tür. 2024 yılında asgari ücret artışı yapılmazsa 2024 sonunda açlık sınırının 4-5 bin TL altında kalabilir. Asgari ücret altın fiyatları karşısında eriyor: Asgari ücretli 2016’ya göre 7, 2003’e göre 13 ve 2005’e göre 19 Cumhuriyet altınını kaybetti.

1970’lerde kişi başına GSYH’nin yüzde 80,6’sı düzeyinde olan asgari ücret, 2023’te kişi başına GSYH’nin yüzde 50,7’sine geriledi. Türkiye Avrupa’nın en düşük asgari ücretli ülkeleri arasındadır: 2014’te Avrupa’da Türkiye’den düşük asgari ücretli 12 ülke varken, 2024 yılı başında sadece 5 ülke vardır. DİSK-AR’a göre işçilerin yaklaşık yüzde 50’si asgari ücretin altında ve civarında (+/- yüzde 20) ücret alıyor.

Merkez Bankası raporlarına göre sanayide çalışanların yüzde 50’si asgari ücret civarında bir ücretle çalışıyor. Türkiye’de TİS kapsamı yaklaşık yüzde 10 ve asgari ücret kapsamı yüzde 50 civarındayken AB’de ortalama TİS kapsamı yüzde 60, asgari ücret kapsamı yüzde 4’tür. Asgari ücret kapsamının düşürülmesi için toplu pazarlık kapsamı genişletilmeli, sendikal hakların kullanımının önündeki engeller kaldırılmalıdır.

DİSK’in asgari ücret talepleri

Asgari ücret değil, toplu iş sözleşmesi kapsamı genişletilmelidir. Toplu iş sözleşmesi kapsamın yaygınlaşması için sendikalaşmanın önündeki engeller kaldırılmalı, 6356 sayılı Yasa’da yer alan teşmil mekanizması işletilmelidir.
Asgari ücret yüksek enflasyon dönemlerinde yılda 4 kez belirlenmelidir.

Asgari ücret tespitinde asgari ücretin ortalama ücret haline geldiği dikkate alınmalıdır. Asgari ücret artışında resmi enflasyon oranları değil, kişi başına GSYH artışı esas alınmalıdır. Asgari ücret belirlenirken geçim şartları (açlık ve yoksulluk sınırı) göz önüne alınmalıdır.

Asgari ücret uluslararası standartlara uygun saptanmalı, işçinin kendisi ve aile birlikte hesaba katılmalıdır. En düşük emekli aylığı asgari ücret düzeyine yükseltilmelidir. Asgari ücret bütün işçiler ve memurlar için ortak saptanmalıdır. 2024 asgari ücreti derhal güncellenmelidir.

Raporda ayrıca artan hayat pahalılığı yanında işçilerin geçinmelerini zorlaştıran bir diğer etkenin de vergi ve kesintiler olduğu belirtildi.

“Gelir vergisi oranlarının yüksekliği, vergi tarife dilimlerindeki adaletsizlikler ve asgari ücret vergi istisnasının çalışanlar aleyhine uygulanması sebebiyle işçilerin vergi yükü artıyor” ifadelerine yer verilen raporda şunlar kaydedildi:

“Dolaysız vergiler yanında dolaylı vergilerin yüksekliği de çalışanların vergi yükünü artırıyor. Bir yandan gelir vergisi bir yandan dolaylı vergiler, ülkenin vergi gelirlerinin önemli bir kısmını çalışanlardan karşılanmasına yol açıyor. İşverenlere vergi indirimleri ve prim destekleri sürerken, büyük servetlere yönelik servet vergisi uygulanmıyor, servet (mülkiyet) vergisi cüzi miktarlarda kalıyor. Türkiye’de en zengin yüzde 1’in servetinin bütün ülkenin servetinin yüzde 39,5’ini oluşturmasına rağmen bu büyük servetlerden vergi alınmıyor.

Asgari ücreti artırmayan hükümet, işçilerin üzerindeki vergi yükünü düşürecek düzenlemeleri de hayata geçirmiyor. Gündemdeki vergi paketinde ücretlilerin vergi yükünü hafifletecek herhangi bir düzenleme bulunmadığı gibi çalışanları olumsuz etkileyecek çeşitli harçlar ve vergiler de bulunuyor. Vergilerin önemli bir işlevi olan gelirin yeniden bölüşümü ve gelir adaleti sağlamak görmezden geliniyor. Hükümet vergiyi “tabana” yaymaya devam ediyor. Sermayeden, zenginlerden, büyük servet sahiplerinden vergi alınmıyor.”

Paylaşın

Açlık Sınırı 19 Bin, Asgari Ücret 17 Bin Lira

Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı yani açlık sınırı 18 bin 978 liraya yükseldi.

Gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı  yani yoksulluk sınırı ise 61 bin 820 liraya çıktı.

Bekar bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ de aylık 24 bin 614 liraya yükseldi.

Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş), 2024 Haziran Açlık ve Yoksulluk Raporu’nu açıkladı. Rapora göre, bekar bir çalışanın yaşama maliyeti 2024 yılı Haziran ayında 24 bin 614 TL iken net asgari ücret halen (vergi kesintisi olmadan) 17 bin TL. Gıda harcaması tutarı yılbaşına göre 3 bin 930TL ve bir önceki yılın aynı ayına göre 8 bin 605 TL arttı. Tüm temel harcamalar için yapılması gereken harcama tutarı ise sadece son altı ayda 12 bin 800 TL artış gösterdi.

Raporda, “Asgari ücret bir işçinin bile geçimini sağlayamazken bir ailenin sadece gıda harcamasını karşılayabilmesi mümkün görünmemekte” ifadeleri yer aldı.

TÜRK-İŞ Konfederasyonunun yaptığı araştırmanın 2024 Haziran ayı sonuçları şöyle: Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 18.978,77 TL ’ye gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) 61.820,10 TL ’ye, bekar bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ de aylık 24.614,20 TL ’ye yükseldi.

TÜRK-İŞ’ in verilerine göre “mutfak enflasyonu” verilerindeki değişim Haziran 2024 itibariyle şu şekilde gerçekleşti:

Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin “gıda için” yapması gereken asgari harcama tutarındaki artış bir önceki aya göre % 0,05 oranında gerçekleşti.
Beş aylık değişim oranı % 31,51 oldu.
Son on iki ay itibariyle değişim oranı ise % 82,96 olarak hesaplandı.
Yıllık ortalama artış % 82,02 olarak gerçekleşti.

Gıda fiyatları: TÜRK-İŞ hesaplamasında temel alınan ve doğrudan piyasadan çarşı-pazar-market dolaşılarak derlenen gıda ürünleri fiyatlardaki değişim, harcama gruplarına göre Haziran 2024 itibariyle şu şekilde oldu:

Süt, yoğurt, peynir grubunda; Süt, yoğurt, peynir ürünlerinin fiyatında önemli bir değişiklik görülmedi. Peynir ve yoğurt kilogram fiyatlarında 1 liralık artış tespit edildi. Sütün fiyatı değişmedi. Et, tavuk, balık, yumurta, kuru baklagiller, ürünlerinin bulunduğu grupta; Ay ay artışı devam eden dana ve kuzu eti fiyatları bu ay kurban bayramının da etkisiyle biraz duruldu. Balık tezgahlarında levrek, çupra, alabalık, somon gibi yaygın bulunan kültür balıkları yer alırken balık fiyatlarında da artış görüldü.

Yumurta ihracatının durağan etkisi devam ederken okullarında da kapanmasının etkisiyle bu ay da fiyatlarda gerileme tespit edildi. Tavuk fiyatlarında önemli bir değişim olmadığı gözlemlendi. Kuru baklagiller grubunda kuru fasulyenin fiyatı değişmedi. Nohutun kilogram fiyatında 3 TL, yeşil ve kırmızı mercimek fiyatlarında 3 TL, kuru fasulye ve yeşil mercimek kilogram fiyatlarında da 5 TL’lik bir artış gerçekleştiği tespit edildi.

Taze sebze-meyve grubunda; Mevsim etkisiyle düşmesi beklenen meyve ve sebze fiyatları el yakmaya devam ediyor. Hesaplamada her zaman olduğu gibi gıda harcaması içinde günlük kullanımı yaygın olan mevsim ürünleri esas alındı. Yaş sebze-meyve fiyatlarında mevsim etkisiyle beklenen düşüş henüz görülmedi. Geçtiğimiz yıllarda sadece marketlerde gördüğümüz dilim karpuz satışı artan fiyatlar nedeniyle artık semt pazarlarında da yaygın hale geldi.

Meyve fiyatlarında ortalama % 4,31 lik bir artış tespit edilirken sebze fiyatlarında da ortalamada %8,56 lık bir artış görüldü. Ortalama sebze (ana yemekleri tamamlayan maydanoz, kıvırcık vb. salata yeşillikleri dâhil değil) kg fiyatı 34,14 TL, ortalama meyve kg fiyatı 57,81 TL oldu. Hesaplamada -bu ay20’si sebze ve 13’ü meyve olmak üzere toplam 33 üründeki fiyat değişimi dikkate alındı. Ortalama meyve-sebze kg fiyatı 42,61 TL olarak tespit edildi.

Ekmek, pirinç, un, makarna, bulgur, irmik gibi ürünlerin bulunduğu grupta Geçen ay gelen zam ile birlikte 200 gramı 10 TL olan ekmeğin fiyatında uzun süre değişiklik yapılmayacağı bekleniyor. Grubun diğer ürünleri olan pirinç, un, makarna, irmik gibi ürünlerin fiyatı aynı kaldı. Temel yağ ürünlerinin bulunduğu grupta; Temel yağ ürünlerinin bulunduğu grupta; ayçiçekyağı, zeytinyağı ve tereyağı fiyatlarında kısmi bir artış görüldü. Margarin, siyah ve yeşil zeytin fiyatları sabit kaldı. Yağlı tohum fiyatlarının ortalamada az da olsa gerilediği gözlemlendi.

Son grup içinde yer alan diğer gıda maddelerinden; Baharat ürünlerinin fiyatında ortalamada 28 TL’lik artış tespit edildi. Çayın fiyatında az da olsa artış tespit edilirken şeker fiyatlarında kısmi bir düşüş tespit edildi. Ihlamurun fiyatı bu ay değişmedi. Bal ve reçel fiyatlarında yine kısmi bir artış görülürken pekmezin fiyatı sabit kaldı. Geçen ay fiyatını artan tuz bu ay sabit kaldı. Salça fiyatlarında ise kilogramda 1 TL’lik bir artış tespit edildi.

Sonuç: Raporun sonuç bölümünde şu ifadeler yer aldı: “Çalışanların, kendilerine ve ailelerine yetecek bir ücret almaları gereği açıktır. Ancak temel ihtiyaçların karşılanabilmesini sağlayacak ve refahtan pay almasını mümkün kılacak ücretin hesabı nasıl yapılacaktır? İşçinin yaşam standardını sürdürmesi ya da iyileştirmesi için gerekli olan tutar ne kadar olmalıdır? Kuşkusuz bu ve benzeri soruların cevabını vermek kolay değildir. Gerekli olacak tutarın hesabı, yaşam standardı ve tüketim alışkanlıklarına da bağlı olarak kişiden kişiye, hatta ülkeden ülkeye farklılıklar göstermekte.

İşçinin ailesiyle birlikte, insan onuruna yaraşır bir yaşam düzeyi sağlayabilecek harcama tutarını belirlemek için yapılabilecek hesaplamalardan biri, beslenmeye ilişkin ihtiyaçların belirlenmesidir. Dengeli beslenebilmek için, yetişkinlerin ihtiyaç duyacağı kalori miktarı ile çocukların yaşlarına göre gerekli olan kalori miktarının ne olması gerektiği hakkında bilimsel araştırmalar yapılmıştır. Sağlığın korunabilmesi içinbu kalorileri sağlayacak besin miktarları yanı sıra, gerekli protein, yağ ve karbonhidrat miktarları konusunda da belirlemelerde bulunulmuştur. Bu kapsamda, farklı büyüklükteki aileler için toplam besin ihtiyacı hesaplanabilmektedir.

TÜRK-İŞ’in bu çalışmasında, dört kişilik bir ailenin, bilimsel olarak belirlenmiş beslenme kalıbı temel alınmaktadır. Anılan beslenme kalıbı, Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimler Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü’nden sağlanmıştır. Günlük kalori ihtiyacının hesabında, hem yetişkin kişiler hem de genç ve çocuk nüfus dikkate alınmaktadır. Buna göre yetişkin erkek için 3500, yetişkin kadın için 2300, 15-19 yaş grubundaki erkek çocuk için 3200 ve 4-6 yaş grubundaki çocuk için 1600 kalorilik liste temel alınmıştır.”

Paylaşın