Hekimler Meclis Önünde Eylem Yaptı: Bıçak Kemiği Deldi Geçti

Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) sağlık çalışanlarının özlük haklarını içeren düzenlemenin Meclis’e getirilmesi için TBMM Çankaya Kapısı önünde eylem yaptı. 8 Şubat’taki ‘Beyaz G(ö)rev’ öncesinde Meclis önünde bir araya gelen hekimlere, CHP, HDP milletvekillerinin yanı sıra çok sayıda sivil toplum örgütü temsilcileri ve sendikalar destek verdi.

TTB Genel Merkezi’nden “Çalışırken ölmek istemiyoruz”, “Yaşamak, yaşatmak istiyoruz” sloganlarıyla Meclis önüne gelen hekimler, burada açıklama yaptı. Açıklamayı yapan TTB Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı, Meclis’e getirilen yasa tasarısının neden geri çekildiğini sordu.

Korur Fincancı, “‘Daha iyisini getireceğiz’ dediniz ama iki ayı geçti neden hekimlere/sağlık çalışanlarına bir açıklama yapmıyorsunuz? Meclis’in önünde tüm vekillere emeğimize haklarımıza sahip çıkma çağrısı yapıyoruz. Artık halkın vekilleri için toplumun sağlığına, emeğimize sahip çıkma vaktidir. Artık bizlerin sesine ses verme vaktidir” dedi.

“Sondan altıncı sıradayız”

8 Şubat’ta ‘G(ö)rev’de olacaklarını bir kez daha ifade eden Korur Fincancı, şöyle devam etti: “Bugün, dünya ülkeleri arasında en az maaşlardan birini alıp en fazla şiddete uğrayan hekimleri temsilen, Türkiye’nin dört bir tarafından gelen tabip odalarımızla birlikte onların taleplerini dile getirmek için Meclis önündeyiz.

Bugün, BAĞ-KUR ve SSK emeklisi hekimlerin aylığı 2.300-4.000 TL arasındadır; pratisyen hekimin yalın maaşı yaklaşık 4.900 TL; 30 yıllık uzman hekimin yalın maaşı 5.800 TL’dir demek için buradayız. Türkiye, 2020 verilerine göre uzman hekim maaşları sıralamasında OECD üye ülkeleri içinde sondan altıncı sırada; pratisyen hekim maaşlarında ise 17 ülke arasında 14’üncü sırada (Türkiye’yi Letonya, Meksika ve Litvanya izliyor) demek için buradayız.

2021 Ekim ayı itibariyle son 20 ayda üç bin hekim emekli olmuştur ve bu durum emeklilik oranında önceki döneme göre yüzde 40 artış anlamına gelmektedir. Yukarıda da bahsettiğimiz üzere emekli olan hekimlerin artık çalışmaması değil, çoğunun özel sağlık kuruluşlarında çalışmaya devam etmek zorunda kalması anlamına gelmektedir.

Bugün, özel hastanelerin çoğu kartelleşmiş ve özel hastaneler, hekimlerden kendi şirketlerini kurmalarını, kendi sigorta primlerini yatırmalarını, kendi hekim mesleki sorumluluk sigortalarını yapmalarını istemektedir. Bu yolla özel hastaneler kârlarını daha da artırıp özlük haklarımızı yok saymaktadır. ‘Özellerdeki emek sömürüsüne son’ demek için buradayız.

“Hastalar sıra bulamıyor”

Bugün işyeri hekimlerinin iş ve gelir güvencesi, mesleki bağımsızlığının güvence altına alınmalıdır demek için buradayız. Bugün, son 10 yılda yurtdışına göç eden hekim sayısı 24 kat arttı, yalnızca bir ayda 197 hekim Türk Tabipleri Birliği’ne yurtdışında çalışma belgesi için başvurdu ki bu sayı 2012 yılının toplamında yapılan başvurunun üç katından fazladır demek için buradayız.

Bugün, MHRS sistemlerinde hastalar aylarca sıra bulamıyor; acil başvuru sayılarımız olağandışı durumlar yaşayan bir ülkede görülebilecek oranlarda; hekimlere/hastalara dayatılan 5 dakikada bir muayene bu sorunu çözmez. Bu süre ne muayene ne hasta öyküsü alma ne de tedaviyi hastayla birlikte planlamaya yeter; ancak hastalıkları daha da artırır demek için buradayız. OECD ülkeleri arasında 2020 yılında Türkiye hasta başına düşen hekim sayısında 37 ülke içinde 34. sıradayken KHK, arşiv taraması gibi bahanelerle genç hekimler halen atanmıyor demek için buradayız.

“Hekim ölümlerinde en üst sıradayız”

Toplumun da bizlerin de hasta olmaması, ölmemesi için Covid-19 pandemisi sürecinde neredeyse hiçbir bilimsel tedbiri almayan iktidar ve Sağlık Bakanlığı bugün itibariyle de tüm önlemleri ortadan kaldırarak bilimsel bilgiyi ve tarihsel deneyimleri tamamen yok saymıştır.

Bugün, Covid-19’a bağlı hekim ölümlerinde ve hastalanmada Türkiye halen en üst sıralarda iken; iktidar çalışma koşullarımızda hiçbir gerekli önlemi almadığı gibi ölen mesai arkadaşlarımızın da Covid-19’a bağlı öldüğünün kanıtlanmasını bizlerden isteyecek kadar da duygusuzlaşmıştır demek için buradayız. Covid-19 aşısına kadar her 30 dakikada bir sağlık çalışanını bu enfeksiyondan kaybettik. İşte bu sebeplerden artık yeter Covid-19 Meslek Hastalığı amasız fakatsız hızla çıkarılmalıdır demek için buradayız.

Bugün, pandemiyle beraber daha da derinleşen yanlış sağlık politikaları ve şiddet, her geçen gün daha da can yakmakta, canımızı almaktadır. Sağlıkta Şiddet Yasa Taslağı sunduk, neden işletilmiyor, ne oldu demek için buradayız. Pandemiyle mücadele ancak birinci basamakta kazanılır, şu ana kadar mücadele ancak bizlerin fedakârlıklarıyla yürüdü ancak siz bize “Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği”, aile hekimleri arasındaki adıyla ‘ceza yönetmeliği’ ile teşekkür(!) ettiniz. Artık yeter yönet(e)miyorsunuz demek için buradayız.

Bugün, 36 saat nöbet sonrası bir hekim arkadaşımızı kaybettik artık böylesi acılar yaşamak istemiyoruz. Uzmanlık eğitimi almak bir haktır ve bu hak keyfiyete, yöneticilerin insafına bırakılamaz demek için buradayız. Tıp öğrencilerinin barınma, beslenme gibi temel hakları güvence altına alınmadığı için bir arkadaşımızı kaybettik artık yeter demek için; tip öğrencileri artık üniversitelerinde öğretim üyesi bulamıyor, liyakate, bilime dayalı akademi istiyoruz demek için buradayız.

“Bıçak kemiği deldi geçti”

Sayın Sağlık Bakanı, ekim ayından beri artık yeter, bıçak kemiği deldi geçti diyerek ‘Emek Bizim Söz Bizim’ eylem süreci başlattık. Bizlerin haklı talep ve tepkilerini görmezden gelemeyerek Meclis’e apar topar bir yasa taslağı geldi. Televizyonlardan da gördük ki bu yasa taslağı hakkında icazet almadan konuşamadığınız gibi; taslağın geldiği hızla çekildiğinde de konuşamadınız.

Ne oldu bu yasa tasarısına? Sağlık Bakanı olarak sağlık çalışanlarına sahip çıkamıyorsanız neden of mevkidesiniz? Neden hekimlerin, sağlık çalışanlarının temsilcilerini dinlemekten onların karşısına çıkmaktan bu kadar çekiniyorsunuz? Taleplerimizde ve dile getirdiklerimizde haksız olan bir şey varsa artık siz de konuşun, hekimler sizlerin de sesinizi duysun?

Yasanın geri çekilmesini sağlayan partilere, iktidara soruyoruz neden geri çektiniz yasa tasarısını? Daha iyisini getireceğiz dediniz ama iki ayı geçti neden hekimlere/sağlık çalışanlarına bir açıklama yapmıyorsunuz? Meclis’in önünde tüm vekillere emeğimize haklarımıza sahip çıkma çağrısı yapıyoruz. Artık halkın vekilleri için toplumun sağlığına, emeğimize sahip çıkma vaktidir. Artık bizlerin sesine ses verme vaktidir.

“8 Şubat’ta randevu almayın”

Emek Bizim Söz Bizim” sürecinde sesimizi bir kez daha duyurmak için 26 Ocak-4 Şubat arasında başlattığımız Beyaz Nöbet’te de nöbetimiz sürecinde Meclis’e herhangi düzenleme getirilmezse 8 Şubat’ta bizler için artık G(ö)REV zamanı olacağını belirtmiştik. Bugün buradan duyuruyoruz 8 Şubat’ta G(ö)REV zamanı!

Tüm hekimlere buradan bir kez daha sesleniyoruz: 8 Şubat için hiçbir randevu vermeyin. Mevcut randevuları hastaları mağdur etmeyecek şekilde sağlık hizmetlerini başka günlerde planlayın. Topluma da sesleniyoruz bu G(ö)REV yalnızca hekimler/sağlık çalışanları için değil, hepimiz için.

Artık tıkanan, işlemeyen; 5 dakikada muayenelere, aylarca randevu beklemelere zorlandığınız; özel hastanelere mahkûm bırakıldığınız bir sağlık sistemine birlikte artık yeter diyebilmemiz için: 8 Şubat’ta randevu almayın, hastanelere gelmeyin. Hastanelere G(ö)REV’de bizlerin yanında olmak için gelin.”

Paylaşın

‘Öğretmenlik Meslek Kanunu’ Meclis’te Kabul Edildi

Eğitimcilerin geri çekilmesi için günlerdir mücadele ettiği “Öğretmenlik Meslek Kanunu”, TBMM Genel Kurul’unda kabul edildi. Kanun ile öğretmenler, “öğretmen”, “uzman öğretmen” ve “başöğretmen” olarak bölünüyor.

Uzman öğretmenlere ödenen eğitim öğretim tazminatı yüzde 20’den yüzde 60’a, başöğretmenlere ödenecek tazminat ise yüzde 40’tan yüzde 120’ye çıkarılıyor. AK Parti Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 57 milletvekilinin imzasıyla gelen Meclis’e gelen ve yasalaşan teklifle ilgili ayrıntılar şöyle:

Üç basamaklı “kariyer planı”

Kanunla öğretmenlik mesleği üç “kariyer basamağına” ayrılacak:

Aday öğretmenler

Aday öğretmen olabilmek için 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, yükseköğretim kurumunda mezun olma, Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanununa göre güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılmış olma ve Milli Eğitim Bakanlığınca yapılan sınavlarda başarılı olma şartı aranacak.

Aday öğretmenlik süresi bir yıldan az iki yıldan çok olamayacak. Aday öğretmenler adaylık süreci sonunda Adaylık Değerlendirme Komisyonu tarafından yapılan değerlendirme sonucu yani mülakatla öğretmenliğe atanacak.

Uzman öğretmenler

Aday öğretmenlik dahil olmak üzere en az on yılını dolduran, mesleki gelişime yönelik 180 saatten az olmamak üzere düzenlenen Uzman Öğretmenlik Eğitim Programını tamamlayanlar, uzman öğretmenlik için öngörülen asgari çalışmaları tamamlayanlar, kademe ilerlemesinin durdurulması cezası bulunmayan öğretmenler, yazılı sınava başvuru yapacaklar. Bu sınavdan 70 ve üzerinde puan alan öğretmenler başarılı sayılacak ve uzman öğretmen sertifikası alacaklar.

Başöğretmenler

Uzman öğretmenlikte en az on yıl hizmeti bulunan, kademe ilerlemesinin durdurulması cezası olmayan, uzman öğretmenlerden mesleki gelişime yönelik 240 saatten az olmamak üzere düzenlenen Başöğretmenlik Eğitim Programını tamamlamış olan ve mesleki gelişime yönelik alanlarda başöğretmenlik için öngörülen çalışmayı tamamlayanlar, başöğretmen sınavına başvurabilecekler. Bu sınavda 70 ve üzerinde puan alanlar başarılı sayılacaklar.

Yüksek Lisans eğitimini tamamlayan, uzman öğretmen unvanı için öngörülen doktora eğitimini tamamlayanlar, başöğretmen unvanı için yazılı sınavdan muaf tutulacaklar.

Ödemelerde değişiklik

Uzman öğretmen ve başöğretmen unvanına sahip olanların, eğitim ve öğretim tazminatlarında iyileştirmeler yapılacak.

Uzman öğretmenlere ödenen eğitim öğretim tazminatı yüzde 20’den yüzde 60’a, başöğretmenlere ödenecek tazminat ise yüzde 40’tan yüzde 120’ye çıkarılıyor.

Birinci derece kadroda görev yapan öğretmenlerin ek göstergesi 3600’e çıkartılacak. Bu hüküm 15 Ocak 2023 tarihinde yürürlüğe girecek.

Sendikalar ne demişti?

Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen), düzenlemenin eşit eşit işe eşit ücret ilkesini ihlal ettiğini söyledi. Sendika, “Teklifte uzman öğretmen ve başöğretmenlerin görev, yetki ve sorumlulukları, diğer öğretmenlerden ayırt edilemediği için eşit işe eşit ücret ilkesinin ihlal edildiği açıkça görülmektedir” dedi.

Adaylık sınavının kaldırılarak sorumluluğun Adaylık Değerlendirme Komisyonu’na devredilmesini eleştiren Eğitim Sen, bu durumun “atamalarda mülakat-torpil uygulamalarının” gündeme getireceğini ifade etti. Ayrıca, arşiv taraması ve güvenlik soruşturması gibi uygulamalarla yeni mağduriyetlerin ortaya çıkacağı belirtti.

Eğitim İş ise; kanun ile mesleğin doğasına uygun olmayan bir şekilde ayrıştırıldığını vurguladı:

“Öğretmen sıfatını elde etmek öğretmenlik mesleğinin tüm gereklerini yerine getirmek için yeterlidir. Öğretmenlik mesleğinin kendi içinde kademelendirilmesi, bu hizmetten faydalanmayı farklılaştıracağı için öğrenciler arasındaki eşitliği de ortadan kaldıracaktır. Bu durum eğitimin kamusal bir hizmet olması özelliğine tamamen aykırıdır.”

Paylaşın

Eğitim Sen’den ‘Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi’ Geri Çekilsin Çağrısı

Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen), 1 Şubat Salı günü Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu gündemine getirilecek Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi’nin geri çekilmesini talep etti.

Tasarının, gerek biçimi gerekse de sınırlı içeriği açısından bir meslek kanununu yansıtmadığını belirten sendika, “Kanun teklifinde özel okullar ve kurslarda çalışan öğretmenlerin ekonomik ve sosyal haklarına ilişkin hiçbir düzenleme olmaması çok önemli bir sorun” eleştirisinde bulundu.

Eğitim Sen, yaptığı yazılı açıklama ile kanun teklifine yönelik eleştirilerini şöyle sıraladı:

  • “Eğitim sisteminin en önemli unsurlarından birisi olan öğretmenlik mesleği gibi önemli bir konunun birkaç kanun maddesi üzerinden büyük ölçüde statü farklılaşması ve maaş artışına indirgenmesi doğru bir uygulama değildir.
  • “Teklifte uzman öğretmen ve başöğretmenlerin görev, yetki ve sorumlulukları, diğer öğretmenlerden ayırt edilemediği için eşit işe eşit ücret ilkesinin ihlal edildiği açıkça görülmektedir.
  • “Teklifte aday öğretmenlere yönelik adaylık sınavının kaldırılması bir müjde olarak sunulurken, sınavın işlevinin Adaylık Değerlendirme Komisyonu’na devredilmesi, aday öğretmenlerin iş güvencesine yönelik büyük bir tehdit anlamını taşımaktadır.
  • “Bu düzenleme ile atamalarda yoğun olarak gündeme gelen mülakat-torpil uygulamalarının yeniden gündeme gelmesi, arşiv taraması ve güvenlik soruşturması gibi uygulamalar üzerinden yeni mağduriyetlerin ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır.

Eğitim Sen, teklifle ilgili olarak sendikalara, sendikalı ya da sendikasız tüm eğitim çalışanlarına ortak tepkide bulunmak üzere de bir çağrıda bulundu ve açıklamasında şu ifadelere yer verdi:

Bugün bizleri farklı statüler üzerinden bölmek isteyenlere karşı birlikte hareket etmezsek, hiçbir meslektaşımızın onaylamadığı bu düzenlemeyi geri çektiremezsek, yarın daha büyük saldırıların hedefi olmamız kaçınılmaz olacaktır.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın aktardığına göre, TBMM’ye sunulan teklifte şu detaylar öne çıkıyor:

  • Öğretmenlik mesleği, aday öğretmenlik döneminden sonra “öğretmen”, “uzman öğretmen” ve “başöğretmen” olmak üzere üç kariyer basamağına ayrılacak
  • Uzman öğretmen veya başöğretmen unvanı alanlara her unvan için ayrı ayrı olmak üzere bir derece verilecek
  • Yüksek lisans eğitimini tamamlayanlar uzman öğretmen unvanı için öngörülen; doktora eğitimini tamamlayanlar ise başöğretmen unvanı için öngörülen yazılı sınavdan muaf tutulacak.
  • Uzman öğretmenlere ödenen eğitim öğretim tazminatı yüzde 20’den yüzde 60’a, başöğretmenlere ödenen eğitim öğretim tazminatı ise yüzde 40’tan yüzde 120’ye yükseltilecek
  • Birinci dereceli kadroda görev yapan öğretmenlerin ek göstergeleri 3600’e çıkarılıyor. Diğer derecelerde bulunan öğretmenler için de bu artışa göre düzenleme yapılması öngörülüyor.
Paylaşın

Türk-İş Açıkladı: Açlık Sınırı 4 Bin 250 TL’ye Yükseldi

Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş) tarafından yayımlanan Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırmasına göre 4 bin 249 lira 95 kuruş olarak belirlenen dört kişilik bir ailenin açlık sınırı yılın ilk ayında asgari ücreti yakaladı.

Haber Merkezi / Rapora göre ocak ayında gıda enflasyonu yüzde 3,71 olurken yıllık bazda yüzde 59,67 oldu. TÜİK verilerine göre aralık ayında enflasyon yüzde 36 olarak hesaplanmıştı. Yılık ilk ayı ocak içinse enflasyonun yüzde 50’ye yakın olması bekleniyor. Türk-İş’e göre 20 Aralık sonrası yeniden değer kazanan Türk lirasının olumlu etkisi market ve pazarlara yansımadı.

Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş) ‘geçim şartlarını’ ortaya koymak için her ay düzenli olarak yaptığı ‘Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması’nın Ocak sonuçlarını yayınladı.

Araştırmaya göre açlık sınırı, Ocak itibariyle 4250 lira olarak belirlenen asgari ücrete yetişti.

  • Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 4 bin 249 TL’ye,
  • Gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı (yoksulluk sınırı) 13 bin 843 TL’ye,
  • Bekar bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ ise aylık 5 bin 587 TL’ye yükseldi.

Aralık’ta açlık sınırı 4 bin 13 TL, yoksulluk sınırı 13 bin 72 TL, bekar bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ de 4 bin 926 TL’ydi.

Türk-İş raporda “Aralık’ta ‘kur korumalı TL vadeli mevduat’ programı ile dövizde sert bir düşüş yaşansa da haftalar içinde Türk lirası yeniden değer kaybetmeye başladı. Aralık itibariyle gıda sepetinin genelinde yüksek artış gözlemlenmişti. Ancak daha sonraki günlerde, takip edilen bazı ürünlerin fiyatında gerileme olurken bir kısmının fiyatı değişmedi. Döviz kurlarının son büyük zirvesinden sonra geçen ay yüzde 25’e yakın bir artış gören gıda fiyatlarında, yeniden değer kazanan Türk lirasının olumlu etkisi market ve pazarlara neredeyse hiç yansımadı. Ülkenin en önemli gündemi, bu ay da arka arkaya gelen fiyat artışları oldu. Akaryakıta, elektriğe, doğalgaza, toplu ulaşıma gelen zamlarla işçi ve ailesinin önemli ve çoğu zaman tek geliri olan asgari ücretle geçimi daha da zorlaştı” diye yazdı.

Türk-İş Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin ‘gıda için’ yapması gereken asgari harcama tutarının Ocak’ta bir önceki aya göre yüzde 3,71 arttığını, son 12 ayda artışın yüzde 59,67 olduğunu ortaya koydu. Sadece sütün litre fiyatının 12 TL’lere çıktığına vurgu yaptı.

Bununla birlikte yetişkin bir erkeğin gıda harcaması 1290 TL’ye, yetişkin kadın gıda harcaması 998 TL’ye, 15–19 yaş grubu çocuğun gıda harcaması 1273 TL’ye ve 4–6 yaş grubu çocuk gıda harcaması da 686 TL’ye yükseldi.

Paylaşın

Sağlık Çalışanları ‘Beyaz Nöbet’te

Sağlık çalışanları, şiddete karşı çözüm bulunmaması başta olmak üzere, sorunlarına dikkat çekmek amacıyla “Beyaz Nöbet” eylemi başlattı. Sağlık çalışanları tüm taleplerini TBMM önünde açıkladıktan sonra 8 Şubat’ta greve gidecek.

Türk Tabipleri Birliği’nin aldığı karar doğrultusunda Türkiye genelinde başlatılan “Beyaz Nöbet” eyleminin yapıldığı yerlerden biri de Diyarbakır. Diyarbakır’da eyleme aralarında diğer sağlık örgütlerinin de bulunduğu sağlık platformu da destek veriyor. Platform üyeleri her akşam mesaiden sonra bir hastaneyi ziyaret ediyor. Nöbetçi sağlık çalışanlarıyla bir araya gelen platform üyeleri, sorunları dinleyerek, not alıyor. Platform üyeleri ayrıca, sağlık çalışanlarına yönelik şiddete dikkat çekmek amacıyla siyah kurdele dağıtıyor.

Eylemle ilgili VOA Türkçe’ye bilgi veren Diyarbakır Tabip Odası Başkanı Elif Turan, platform üyelerine iletilen en önemli sorunun şiddet olduğunu söyledi. Son olarak iki arkadaşlarının bıçaklı saldırıya uğradığına dikkat çeken Turan, talepleri şöyle sıraladı; “Biz onların sesi olmak zorundayız. Bir talepleri varsa onları ileteceğiz. Meclis önünde bir basın açıklaması yapacağız. Taleplerimiz karşılanmazsa, 8 Şubat’ta grevde olacağız. Öncelikli talep, sağlıkta şiddet maalesef. Arkadaşlarımız sürekli beyaz kod (şiddet durumunda aranan numara) vermek zorunda kalıyor. Caydırıcı bir yasa olmadığı içim saldırganlar neredeyse karakola, ön kapıdan girip arka kapıdan çıkıyorlar başta gelen bu. Meselelerden biri de özlük haklarımız, emeğimizin karşılığını alamıyoruz. Döner sermaye, performans denen, emekliliğe yansıyan ücret alamıyorlar. Emekliliğe yansıyacak tek ücret talebimiz var. Koşullarımızın ağır olması sorunu var. Daha öncede ağırdı ama pandemide daha da ağırlaştı. Güvenli çalışma alanlarımız yok ne yazık ki”

Turan’ın dikkat çektiği saldırı “Beyaz Nöbet” eyleminin başladığı gün Diyarbakır Dicle Üniversitesi Hastanesi Acil Servisi’nde meydana geldi. Bir hasta ve iki yakını, doktor, hemşire, personel ve güvenlik görevlilerine bıçakla saldırdı. Saldırıda yaralanan olmadı.

“En önemli sorun şiddet”

Eyleme destek veren Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES)’nın Şube Eş Başkanı Şiyar Güldiken , sağlık çalışanlarının en önemli sorununun şiddet olduğunu vurguladı. VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Güldiken, Türkiye’de günde ortalama 40 sağlıkta şiddet vakası olduğunu belirtti.

Sağlık çalışanlarının sorunlarının dayanılmaz bir hal aldığını vurgulayan Güldiken “Sağlık emekçilerinin artık dayanamıyoruz dedikleri noktadayız. Buna dikkat çekmek ve kamuoyunda farkındalık oluşturmak, hem bakanlığı, hükümeti bu konuda adım atmaya zorlamak için bir nöbet başlattık. Türkiye genelinde günde ortalama 40 şiddet vakası var. Buna sözlü hakaret dahil değil. Çünkü birçok arkadaşımız artık bunu kanıksadı. Korkunç bir duruma gelmiş. Sağlık emekçileri buna yeter diyorlar. ‘Şiddet varsa biz yokuz’ demiştik, şiddet devam ediyor. Biz de var olmaya devam ediyoruz” dedi.

Güldiken, 8 Şubat’ta da uyarı grevi yapacaklarını hatırlatarak “8 Şubat son bir uyarı grevi yapacağız sonrasında gerçekten ayakta durmayı planlıyoruz. Bunu devam ettirilirse, sağlıktaki şiddet durdurulamazsa, yeterli ve gerekli önlemleri alınmazsa sağlık alanında durduracağız. Sağlıkçı döverek, şiddet uygulayarak, kurtulamayız. Tek bir çaremiz var dayanışmak” diye konuştu.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

Yoksulluk Sınırı 15 Bin Lirayı Aştı

Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu Ar-Ge Birimi’nin (Kamu-Ar) araştırmasına göre Türkiye’de dört kişilik bir ailenin açlık sınırı ocakta 272 lira artışla, 4 bin 924 liraya, yoksulluk sınırı bin 415 lira artışla, 15 bin 13 liraya yükseldi. Açlık sınırı, yaşanan bu artışla birlikte bu ay 2022 yılı için belirlenen 4 bin 253 liralık asgari ücretin 670 lira üzerine çıktı.

Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu’nun Ar-Ge birimi KAMU-AR’ın, dört kişilik bir ailenin, dengeli ve sağlıklı beslenebilmesi için tüketmesi gereken gıda miktarlarını esas alarak belirlediği açlık sınırı ile gıdanın yanı sıra diğer ihtiyaçlarını da yoksunluk duygusu çekmeden karşılayabilmesi için yapması gereken gıda dışındaki harcamaları dikkate alarak hesapladığı yoksulluk sınırı araştırmasının Ocak 2022 sonuçları açıklandı.

Buna göre, açlık sınırı ocakta bir önceki aya göre 272 lira artarken, gıda dışındaki ihtiyaçlar için yapılması gereken harcama 572 lira ve yoksulluk sınırı da bin 415 lira arttı. Geçen yıl ocak ayına göre ise açlık sınırı bin 657 lira, gıda dışındaki ihtiyaçlar için yapılması gereken harcama ise 2 bin 496 lira arttı.

Ailelerin gıda ve gıda dışı ihtiyaçlarını insan onuruna yaraşır bir şekilde yoksunluk hissi çekmeden karşılayabilmesi için yapması gereken toplam harcama tutarını gösteren yoksulluk sınırı da son bir yılda toplam 4 bin 126 liralık artışla 15 bin 13 lira oldu.

Açlık sınırı, yaşanan bu artışla birlikte bu ay 2022 yılı için belirlenen 4 bin 253 liralık asgari ücretin 670 lira üzerine çıkarken, kamu çalışanlarının maaş ve ücretlerine 2022 yılı başından itibaren yapılan yüzde 30,9 oranındaki zammı da anlamsız kıldı.

Açlık sınırı

Dört kişilik bir ailenin dengeli ve sağlıklı beslenebilmesi için alması gereken kaloriyi sağlayacak gıda maddelerinden oluşturulan bir sepete bir ay süreyle ödenmesi gereken para ocak ayında için 4 bin 924 lira olarak hesaplandı.

Ankara’da en fazla alış-veriş yapılan pazar ve marketlerden derlenen fiyatlara göre sağlıklı beslenebilmek için et- balık- yumurtaya aylık olarak harcanması gereken tutar bir önceki aya göre 110 lira, son bir yılda ise 478 lira artarak bin 406 liraya kadar çıktı.

Kuru bakliyat için yapılması gereken harcama önceki aya göre 12 lira, geçen yılın aynı ayına göre ise 70 liralık artışla 156 lira oldu.

Süt, yoğurt ve peynir için yapılması gereken harcama ocakta bir önceki aya göre 54 lira azalarak bin 157 liraya indi. Son bir yıllık dönemde ise 377 liralık artış oldu. Meyve için harcanması gereken para ocakta önceki aya göre değişmezken, geçen yılın aynı ayına göre ise 83 lira artarak 342 liraya çıktı. Sebze harcamasının parasal tutarı da ocakta önceki aya göre 145 lira arttı. Sebze için ödenmesi gereken para geçen yılın sonuna göre ise 157 lira artarak 512 lira oldu.

Ocakta 755 liraya yükselen ekmek, un ve makarna için yapılması gereken harcama son bir ayda 48 lira, son bir yıllık dönemde ise 301 lira arttı. Pirinç ve bulgur harcamaları ocakta 22 lira son bir yılda ise 41 lira artarak 128 lira oldu. Sıvı yağ ve margarin için yapılması gereken harcama ocakta değişmedi, yıllık olarak ise 47 lira artarak 114 liraya yükseldi. Şeker, bal, pekmez, reçel gibi gıda maddelerine yapılması gereken harcama da ocakta 33 lira azalarak 252 lira oldu. Aynı ailenin zeytin için yapması gereken harcama ise 27 lira daha artarak 103 liraya çıktı.

Ocakta açlık sınırı yetişkin bir erkek için bin 415 lira, yetişkin bir kadın için bin 132 lira, çocuk için 849 lira ve genç için de bin 528 lira oldu.

Yoksulluk sınırının belirlenmesinde gıda dışı harcamaların fiyat artışları da esas alınarak yapılan araştırmaya göre, dört kişilik bir ailenin gıda dışındaki gereksinimlerini “yoksunluk hissi duymadan” karşılayabilmesi için gereken harcama tutarı da ocakta 10 bin 89 liraya çıktı.

Ocakta giyim ve ayakkabı için yapılması gereken harcama 766 liraya çıktı. Barınma (kira dahil) harcamaları 2 bin144 liraya yükseldi. Ev eşyası harcamaları bin 323 lira, sağlık harcamaları 425 lira oldu. Ulaştırma harcamaları 2 bin 582 liraya çıktı, haberleşme harcamaları 548 lira, eğlence ve kültür harcamaları 410 lira oldu. Eğitim harcamaları 290 lirada kalırken, otel harcamaları 904 lira, diğer mal ve hizmetlerle ilgili harcamalar 695 lira olarak hesaplandı.
Gıda dışı harcamalarda 2021 yılının tamamında bir önceki yıla göre 2 bin 469 liralık artış yaşandı.

Yoksulluk sınırı

Dört kişilik bir ailenin insan onuruna yaraşır bir şekilde yaşayabilmesi için yapması gereken zorunlu gıda ile gıda dışı harcamaların toplam tutarını gösteren yoksulluk sınırı (içki ve sigara harcamaları hariç) ise ocakta bin 415 lira artarak 15 bin 13 liraya yükseldi. Yoksulluk sınırında, son bir yılda toplam 4 bin 126 liralık artış oldu.

Paylaşın

Metal İşçileri İle MESS Arasında Anlaşma Sağlandı

Türk-İş’e bağlı Türk Metal, DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş ve Hak-İş’e bağlı Özçelik-İş sendikaları ile işveren sendikası Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) arasındaki toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde gece 02.30 itibariyle anlaşma sağlandı ve imzalar atıldı.

Bianet’te yer alan habere göre; 130 bin işçiyi ilgilendiren, iki yıl geçerli olacak özel sektörün en büyük toplu sözleşmesiyle işçi maaşlarına ilk 6 ay için yüzde 27,44 zam yapıldı.

Anlaşmanın ayrıntıları

İmzaların atılmasının ardından 3 sendikanın yaptığı ortak açıklamada sözleşmenin detaylarına ilişkin şu bilgiler verildi:

“Toplu Sözleşme müzakerelerimiz 12 Ocak 2022 Çarşamba sabaha karşı 02.30’da başarıyla sonuçlanmıştır. MESS ücret ortalamasına yıllık yüzde 65,67 oranında zam alınmıştır. Bunun açılımı şöyledir:

Birinci 6 ayda herkesin saat ücretine yüzde 10, bunun üzerine 3 lira 70 kuruş seyyanen zam alınmıştır. Bunun karşılığı yüzde 27,44’tür.

İkinci 6 ayda herkesin saat ücretine yüzde 30 oranında zam yapılacaktır. Bu oran enflasyon korumalıdır.

Sözleşmenin üçüncü ve dördüncü 6 aylarında ise enflasyon oranında artış yapılacaktır.

Sosyal haklara; birinci yıl yüzde 35 artış, ikinci yıl ise enflasyon oranında zam alınmıştır. Kurban Bayramı yardımı birinci yıl için bütün gruplara yüzde 75 oranında arttırılmıştır. İlki bu ocak ayında olmak üzere herkese net 400 TL’lik erzak çeki, 2023 Ocak ayında yine net 400 TL’lik erzak çeki verilecektir.”

Grev kararı alınmıştı

Eylül ayında başlayan görüşmelerde uzlaşma sağlanamaması nedeniyle Türk Metal Sendikası grev kararı almış, taraflar, 10 Ocak Pazartesi günü yeniden görüşmelere başlamıştı.

Paylaşın

2021 Yılında En Az 2170 İşçi, İş Cinayetlerinde Hayatını Kaybetti

2021 yılı içinde en az 2170 işçi, çalışırken hayatını kaybetti. Bunların yüzde 86’sını ücretliler, yüzde 14’ünü ise kendi hesabına çalışanlar oluşturdu. Ölüm nedenlerinin yüzde 29’unu Kovid 19 oluştururken, trafik-servis kazası, ezilme-göçük ve yüksekten düşme de başlıca nedenler arasında yer aldı. Ölenlerin 122’si (yüzde 5,62) sendikalı işçi, 2048’i ise (yüzde 94,38) sendikasız işçilerdi.

Haber Merkezi / İSİG, işverenlerin ek maliyet getireceği, gereksiz zaman kaybına yol açacağı düşüncesi ile yasaların emredici hükümlerini yerine getirmekten kaçındığı; işin yoğun ve ağır olduğu, çalışma süresinin uzun tutulduğu her işyerinde adeta kazaya davetiye çıkarıldığını vurgulayarak, işyerlerinde ölüm olaylarını “iş kazası” değil “iş cinayeti” olarak adlandırıyor.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG), 2021 yılı raporunu yayımladı. İSİG verilerine göre 2021 yılında en az 2170 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenlerin 165 kadın, 2005 erkek ve 94’ü mülteci/göçmendi.

2021’de iş cinayetlerinin aylara göre dağılımı

Ocak ayında en az 205 işçi, şubat ayında en az 142 işçi, mart ayında en az 144 işçi, nisan ayında en az 258 işçi, mayıs ayında en az 240 işçi, haziran ayında en az 180 işçi, temmuz ayında en az 155 işçi, ağustos ayında en az 178 işçi, eylül ayında en az 189 işçi, ekim ayında en az 167 işçi, kasım ayında en az 177 işçi ve aralık ayında en az 135 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.

2021’de iş cinayetlerinin istihdam biçimlerine göre dağılımında; 1864 ücretli (işçi ve memur) ve 306 kendi nam ve hesabına çalışanlar (çiftçi ve esnaf) hayatını kaybetti. Yani ölenlerin yüzde 86’sını ücretliler yüzde 14’ünü ise kendi nam ve hesabına çalışanlar oluşturuyor.

Ölümlerin işkollarına göre dağılımı

Ticaret, büro, eğitim, sinema işkolunda 345 emekçi
Tarım, orman işkolunda 318 emekçi (161 çiftçi ve 157 işçi)
İnşaat, yol işkolunda 335 işçi
Sağlık, sosyal hizmetler işkolunda 229 işçi
Taşımacılık işkolunda 186 işçi
Belediye, genel İşler işkolunda 113 işçi
Metal işkolunda 102 işçi
Konaklama, eğlence işkolunda 81 işçi
Savunma, güvenlik işkolunda 79 işçi
Madencilik işkolunda 70 işçi
Enerji işkolunda 44 işçi
Gemi, tersane, deniz, liman işkolunda 39 işçi
Petro-kimya, lastik işkolunda 38 işçi
Tekstil, deri işkolunda 34 işçi
Gıda, şeker işkolunda 31 işçi
Ağaç, kâğıt işkolunda 25 işçi
Çimento, toprak, cam işkolunda 24 işçi
Basın, gazetecilik işkolunda 13 işçi
Banka, finans, sigorta işkolunda 7 işçi
İletişim işkolunda 4 işçi

İşkolunu belirlenemeyen ise 53 işçi hayatını kaybetti.

Ölümlerin nedenleri

COVID-19 nedeniyle 625 işçi
Trafik, servis kazası nedeniyle 342 işçi
Ezilme, göçük nedeniyle 296 işçi
Yüksekten düşme nedeniyle 254 işçi
Kalp krizi, beyin kanaması nedeniyle 156 işçi
İntihar nedeniyle 98 işçi
Zehirlenme, boğulma nedeniyle 77 işçi
Elektrik çarpması nedeniyle 74 işçi
Şiddet nedeniyle 72 işçi
Patlama, yanma nedeniyle 56 işçi
Nesne çarpması, düşmesi nedeniyle 23 işçi
Kesilme, kopma nedeniyle 22 işçi
Diğer nedenlerden dolayı 75 işçi hayatını kaybetti.

62 çocuk işçi öldü

14 yaş ve altı 21 çocuk işçi,
15-17 yaş arası 41 çocuk işçi,
18-27 yaş arası 222 işçi,
28-50 yaş arası 1091 işçi,
51-64 yaş arası 544 işçi,
65 yaş ve üstü 143 işçi hayatını kaybetti. Yaşamını yitiren 108 işçinin ise yaşı belirlenemedi.

Raporun tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Kamu Çalışanlarının Yoksulluğuna Dair Çarpıcı Rapor

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), kamu çalışanlarının yoksulluğuna dair bir rapor hazırladı. Rapor 18 Kasım-23 Aralık arasında elektronik anket yöntemiyle 3 bin 225 kişinin katıldığı araştırmanın sonuçlarını içerirken, KESK bunu bir basın toplantısıyla kamuoyuna duyurdu.

Toplantıda KESK Eş Genel Başkanları Şükran Kablan Yeşil ve Mehmet Bozgeyik bir sunum gerçekleştirdi. Araştırma kamu çalışanlarının yüzde 59’unun hane gelirinin yoksulluk sınırının (13 bin TL’den fazla) altında kaldığını ortaya koyuyor.

Çalışanlarının yüzde 85’i 7 bin 500 TL altında kazanıyor

Rapora göre kamu emekçilerinin maaş ortalaması 6 bin 614 lira (Bugün itibariyle 492 dolar) ve erkekler kadınlardan ortalama 419 lira daha fazla kazanıyor.

Kamuda çalışanların yüzde 16’sı 5 bin 500 TL’nin altında ücret alırken yüzde 23’ü 5 bin 501 ile 6 bin TL arasında, yüzde 22’si 6 bin 1 ile 6 bin 500 TL arasında, yüzde 21’i 6 bin 501 ile 7 bin TL arasında, yüzde 6’sı ise 7 bin 1 ile 7 bin 500 TL arasında ücret alıyor.

7 bin 500 TL altında maaş alanlar toplam kamu emekçilerinin yüzde 85’ini oluşturuyor. Bu oran kadınlarda yüzde 90’a çıkıyor. Ücret düzeyi yükseldikçe de kadın oranı azalıyor.

Ayrıca kamu emekçilerinin yüzde 75’inin kira ve barınma gideri mevcut. Bu oran kadınlarda yüzde 79’a çıkıyor. Kamu emekçilerinin yüzde 58’i aylık kira ve barınma giderinin 1.000 TL’den fazla olduğu söylüyor.

Kira ve barınma gideri 2.000 TL üzeri olan kamu emekçileri oranı Eskişehir’de yüzde 45, İstanbul’da yüzde 44, Gaziantep, Diyarbakır ve Adana’da yüzde 42, Urfa ve İzmir’de yüzde 39.

Kamu emekçilerinin yüzde 86’sının aylık fatura gideri 501 TL’nin üzerinde. Araştırmaya katılanların yüzde 54’ü 501 TL ila 1000 TL arasında olduğunu, yüzde 24’ü 1.001 TL ile 1.500 TL arasında aylık fatura ödediğini söylüyor.

Her 10 kişiden 8’i borç ödüyor

Her 10 kamu çalışanından 8’inin 10 yılda ödemek zorunda olduğu borcu var. Her iki kişiden biri, 10 yılda 50 bin lira ve üzerinde borç ödeyecek.

Kamu emekçilerinin yüzde 22’si de geçinmek amacıyla ek iş yaptığını söylüyor. Bu oran erkeklerde yüzde 25 iken kadınlarda yüzde 16. Yüzde 34’lük bir kısım da geçinmek için yakınlarından maddi destek aldığını ifade ediyor.

Yüzde 94’lük kesim de satın alma gücü düştüğü için kaliteli ürün alamıyor.

Çalışanların yüzde 67’si, 12 ay içinde sinema-tiyatro ve benzeri bir etkinliğe gitmediğini söylerken, son beş yılda tatile çıkmayanların oranı yüzde 47.

Buna ek olarak çalışanların yüzde 63’ünün kendisine ait bir otomobili yok.  Kamu emekçilerinin yüzde 98,4’ü, kamu çalışanlarının son 10 yılda yoksullaştığını düşünüyor.

En temel sorun ‘geçim sıkıntısı’

Kamu emekçilerinin yüzde 90’nı en temel sorunun “ekonomik geçim sıkıntısı” olduğunu ifade ederken yüzde 82’si “liyakatsizliğin” yüzde 73’ü “mülakat/kayırma sisteminin” yüzde 71’i “mobbing-baskı-sindirmeyi”, yüzde 60’ı güvencesizlik ve işten atılma korkusunun, yüzde 46’sı ise toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin en temel sorun olduğunu ifade ediyor.

Paylaşın

KESK: Sadaka Değil Hakkımızı İstiyoruz

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı memur zamlarıyla ilgili değerlendirmede bulundu. Enflasyon oranına ilaveten yüzde 5 ve yüzde 2,5’luk zammın “müjde” olarak sunulacağını savunan Bozgeyik, “Elektrik doğal gaz zammı daha faturaya yansımadı” dedi.

Haber Merkezi / Sosyal medya hesabından paylaşım yapan KESK Eş Genel Başkanı Bozgeyik, “Milyonlarca emekli yine açlığa mahkum edildi” diye yazdı. KESK’ten yapılan açıklamada ise “Sadaka değil hakkımızı istiyoruz” ifadeleri yer aldı. KESK’ten yapılan açıklama şöyle;

“2021 yılını geride bıraktık.  Ancak ne yazık ki yaşadığımız sorunları geride bırakmadık. 2021’de aralıksız devam eden zam yağmuru 2022’nin ilk dakikalarından itibaren zam kasırgasına dönüşmüştür.

Elektrikten doğalgaza, akaryakıt ürünlerinden ulaşıma yapılan fahiş zamlar hepimizin üzerine kabus gibi çökmüştür. İktidarın döviz kurunun düşmesi ile övündüğü koşullarda yapılan bu zamlarla ekonomik krizin yükü yine halka, emeği ile geçim mücadelesi veren milyonlara yıkılmaktadır.

Elektrikte %127, doğalgazda %25, vergi, resim ve harçlarda %36, halkın vergileri ile yapılan ve normal koşullarda ücretsiz olması gereken köprülerin geçiş ücretlerinde %25 oranında yapılan fiyat artışlarının adı Zam Değil, Zulümdür.

Buna rağmen yıl boyunca yaşanan zam yağmuru TÜİK vasıtası ile açıklanan resmi enflasyon rakamlarına yansımamıştır.

Bugün açıklanan TÜİK verilerine göre Aralık’ta genel enflasyon %13,58 artmıştır. Buna göre yıllık genel enflasyon %36,08, altı aylık enflasyon %25,4 olmuştur.

Bilindiği üzere kamu emekçileri ve kamu emekçisi emeklilerinin maaşları “toplu sözleşme” gereğince 2021 yılının ikinci altı ayı için yüzde 3 artırılmıştır. Buna göre Temmuz-Aralık arasını kapsayan altı aylık enflasyonun yüzde 3’ü aşan kısmı yani %22,4 kamu emekçilerinin ve emeklilerinin maaşlarına enflasyon farkı olarak yansıtılacaktır. Ardından söz konusu maaşlarda, 7. Dönem toplu sözleşme gereği Ocak ayından itibaren %5 artış yapılacaktır.

İktidar yanlısı medya hiç utanmadan, sıkılmadan “memura, memur emeklisine müjde, maaşlara %27,5 zam” manşetleri atmaya başlamıştır.

Evet, kamu emekçilerinin ve emeklilerinin maaşları Ocak ayından itibaren enflasyon farkı ve “toplu sözleşme” zammı ile %27,5 artacaktır. Ancak iğneden ipliğe zam kasırgasının sürdüğü mevcut koşullarda TÜİK tarafından açıklanan resmi enflasyon verilerinin kamu emekçileri, işçiler, emekliler başta olmak üzere halk nezdinde hiçbir karşılığı kalmamıştır.

Çünkü TÜİK çok uzun süredir emekçi kesimlerin maaşlarını, ücretlerini baskılamanın, düşük maaş-ücret politikasının aracı haline getirilmiştir.

Bir kez daha altını çiziyoruz. Bizi ezen suni rakamlardan ibaret TÜİK’in resmi enflasyonu değil hayatın gerçek enflasyonudur. Bizi ezen,  nefes almaz hale getiren iğneden ipliğe yapılan fahiş zamlardır.

Temel gıda maddelerinde sadece son bir ay içinde yaşanan artış 25’i aşmıştır. Son bir yılda yaşanan artış ise  %80’i bulmuştur.  Son bir yılda elektrik %155, doğalgaz %43 zamlanmıştır.

Dört kişilik bir ailenin hem açlık hem de yoksulluk sınırı son bir yılda yüzde 55 artmıştır. Açlık sınırı 4 bin TL’yi, yoksulluk sınırı 13 bin TL’yi aşmıştır.

Bağımsız iktisatçılardan oluşan Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) verilerine göre ise 2021 yılında tüketici enflasyonu yüzde 82,81 artmıştır.

Bekar bir çalışanın aylık yaşam maliyeti aralık ayı itibari ile 5 bin TL’ye dayanmıştır.  Sürekli övünülen asgari ücret zammı daha 20 gün geçmeden bekar bir çalışanın aylık yaşam maliyetinin altında kalmıştır.

Merkez Bankası aracılığı ile piyasaya milyarlarca dolar aktarılmasına rağmen yılın başında 7,37 TL olan dolar kuru bugün 13 TL civarında seyretmeye devam etmektedir.

2021 yılı başında 3 bin 932 TL olan en düşük kamu emekçisi maaşı ile 533 Dolar alınabiliyor iken, vergi kesintileri ile Aralık ayında 4 bin 120 TL’ye düşen söz konusu maaş ile bugün alınan dolara 220 birim azalarak 313 dolara inmiştir.

Akaryakıt, elektrik ve doğalgaz fiyat artışları ile yapılan bu zulmün birkaç gün içinde iğneden ipliğe her şeye yansıması kaçınılmazdır. Nitekim TÜİK rakamları bile Üretici Enflasyonun yıllık yüzde 80’e dayandığını göstermektedir.

Milyonlarca çalışan gibi kamu emekçileri de TÜİK vasıtası ile açıklanan sanal rakamların enflasyon diye yutturulmasından  bıkmıştır. Buna rağmen kara kışın ortasında bu hayat pahalılığı ve zam kasırgası içinde, kamu emekçilerinden ve emeklilerden daha fazla fedakarlık beklemek tek kelime ile aymazlıktır.

Tüm çalışanlar gibi kamu emekçileri de bu süreçte daha fazla yoksullaşmıştır.

KESK olarak yarın yapacağımız basın toplantısıyla Kamu Emekçilerinin Yoksullaşmasına ilişkin olarak yürüttüğümüz ARAŞTIRMANIN SONUÇLARINI kamuoyu ile paylaşacağımızı buraya not düşmekte fayda görüyoruz.

Dolayısıyla bu koşullarda altı milyon kamu emekçisi ve emeklisinin sahte verilerden türetilen enflasyon farkı ile çoktan kadük hale gelmiş toplu sözleşme artışları ile yetinmesi beklenemez.

2022-2023 yıllarını kapsayan “toplu sözleşme”  gittikçe artan hayat pahalılığı karşısında çoktan kadük olmuştur.

Bunun için:

  • Öncelikle emeği ile geçim mücadelesi veren tüm kesimlerin biraz nefes almasını sağlamak için son yapılan fahiş zamlar geri alınmalıdır.
  • Temel tüketim maddelerinde KDV sıfırlanmalıdır.

Kamu emekçilerinin ve emeklilerinin yıllardır artan kayıplarını gidermek için iki adımlı bir plan hayata geçirilmelidir.

  • İlk adımda kamu emekçilerinin ve emeklilerin maaşları Ocak ayından itibaren en az asgari ücrete yapılan artış oranında, yani %50,4 oranında artırılmalıdır.
  • İkinci adımda mevcut “toplu sözleşme sistemi” derhal değiştirilmeli, grev hakkı ile tamamlanan evrensel gerçek toplu sözleşme sistemine geçilmelidir.
  • Bunun devamı olarak en geç üç ay sonra toplu sözleşme masası kurulmalıdır. Tüm tarafların ve bağımsız iktisatçıların katılımı ile dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı tespit edilmelidir.
  • En düşük maaşı alan, eşi çalışmayan, iki çocuklu kamu emekçisinin geliri maaş zammı, kira yardımı, ulaştırma yardımı, yemek yardımı gibi kalemlerde yapılan artışla tarafların birlikte belirlediği dört kişilik ailenin yoksulluk sınırı rakamının üzerine çıkarılmalıdır.
  • Tüm kamu emekçilerinin maaşları en düşük maaşı yoksulluk sınırı üzerine taşımak üzere yapılan artış oranında artırılmalıdır.

KESK olarak, tüm kamu emekçilerini insanca yaşamaya yetecek bir ücret talebine sahip çıkmaya, hayat pahalılığına,  adaletsiz vergi sistemine, yoksulluk, yolsuzluk ve israf düzenine karşı emeğin haklarını korumak için birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz.”

Paylaşın