2024’te En Az 597 İşçi İş Kazalarında Hayatını Kaybetti

2024 yılının ilk dört ayında ise en az 597 işçi iş kazalarında hayatını kaybetti. Başka bir ifadeyle 2024 yılının her gün en az 5 işçi iş kazalarında hayatını kaybetti.

Haber Merkezi / İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG Meclisi), Nisan 2024 iş cinayetleri raporunu açıkladı. İSİG Meclisi’nin yüzde 83’ünü ulusal basından, yüzde 17’sini ise işçilerin mesai arkadaşları, aileleri, iş güvenliği uzmanları, işyeri hekimleri, sendikalar ve yerel basından edindiği bilgilere göre, nisan ayında en az 163 işçi hayatını kaybetti.

2024 yılının ilk dört ayında (Ocak’ta 161, Şubat’ta 149, Mart’ta 124 ve Nisan’da 163 olmak üzere) ise en az 597 işçinin hayatını kaybettiğini belirten İSİG Meclisi, “Yani her gün ‘en az’ 5 işçiyi iş cinayetlerinde kaybettik” dedi.

Nisan ayında iş cinayetlerinin işkollarına göre dağılımı şöyle: İnşaat, Yol işkolunda 51 işçi; Tarım, Orman işkolunda 36 emekçi (8 işçi ve 26 çiftçi+2 balıkçı); Konaklama, Eğlence işkolunda 20 işçi; Taşımacılık işkolunda 10 işçi; Savunma, Güvenlik işkolunda 8 işçi; Belediye, Genel İşler işkolunda 8 işçi; Madencilik işkolunda 5 işçi; Gıda, Şeker işkolunda 3 işçi;

Ticaret, Büro, Eğitim, Sinema işkolunda 3 işçi; Enerji işkolunda 3 işçi; Sağlık, Sosyal Hizmetler işkolunda 3 işçi; Çimento, Toprak, Cam işkolunda 2 işçi; Metal işkolunda 2 işçi; Gemi, Tersane, Deniz, Liman işkolunda 2 işçi; Banka, Finans, Sigorta işkolunda 1 işçi; elimizdeki veriler ışığında çalıştığı işkolunu belirleyemediğimiz 6 işçi.

Nisan ayında 48 şehirde ve yurtdışında 2 ülkede (kısa vadeli çalışmak için gidilen veya Türkiye menşeili şirketlerde çalışan) iş cinayeti tespit edildi: 46 ölüm İstanbul’da; 7 ölüm Antalya’da; 6 ölüm Sakarya’da; 5’er ölüm Manisa ve Muğla’da; 4’er ölüm Adana, Adıyaman, Ankara, Hatay, Konya, Mersin, Niğde ve Şanlıurfa’da; 3’er ölüm Aydın,

Gaziantep, İzmir, Kocaeli, Osmaniye, Sinop ve Sivas’ta; 2’şer ölüm Balıkesir, Çanakkale, Diyarbakır, Edirne, Kahramanmaraş, Kayseri, Kütahya, Ordu, Samsun, Siirt ve Zonguldak’ta; 1’er ölüm Aksaray, Artvin, Bilecik, Çorum, Denizli, Elazığ, Erzurum, Eskişehir, Hakkari, Isparta, Karabük, Kastamonu, Mardin, Şırnak, Trabzon, Tokat, Yalova, Arnavutluk ve Karadağ’da meydana geldi.

Nisan ayında iş cinayetlerinin yaş gruplarına göre dağılımı şöyle: 14 yaş ve altı 2 çocuk işçi, 15-17 yaş arası 3 çocuk/genç işçi, 18-29 yaş arası 27 işçi, 30-49 yaş arası 64 işçi, 50-64 yaş arası 51 işçi, 65 yaş ve üstü 8 işçi, yaşını bilmediğimiz 8 işçi.

Nisan ayında iş cinayetlerinin nedenlerine göre dağılımı şöyle: Ezilme, Göçük nedeniyle 35 işçi; Zehirlenme, Boğulma nedeniyle 32 işçi; Trafik, Servis Kazası nedeniyle 27 işçi; Kalp Krizi, Beyin Kanaması nedeniyle 16 işçi; Yüksekten Düşme nedeniyle 13 işçi; Şiddet nedeniyle 13 işçi; Elektrik Çarpması nedeniyle 7 işçi; İntihar nedeniyle 6 işçi; Kesilme, Kopma nedeniyle 4 işçi; Nesne Çarpması, Düşmesi nedeniyle 3 işçi; diğer nedenlerden dolayı 7 işçi.

Paylaşın

1 Mayıs: Emekçiler, Meydanları Doldurdu

Başta İstanbul, Ankara, İzmir, Eskişehir, Van ve Batman olmak üzere birçok ilde on binlerce kişi emeğin sesini yükseltmek için “Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü” olan 1 Mayıs’ta meydanları doldurdu.

Haber Merkezi / Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Türk Mimar Mühendis Odaları Birliği (TMMOB), Türk Diş Hekimleri Birliği (TDB) ve Türk Tabipleri Birliği (TTB) öncülüğünde bir araya gelen işçi ve emekçiler, Taksim Meydanı’na yürümek üzere Saraçhane Parkı’nda toplandı.

İstanbul Valiliği kararıyla yasaklanan Taksim Meydanı’na çıkan tüm yollar polis tarafından kapatılırken, bazı güzergahlarda ise TOMA araçları bekletildi.

İstanbul’da Taksim’e Saraçhane yönünden çıkmaya çalışan gruplarla polis karşı karşıya geldi. Bozdoğan Su Kemeri girişine gelen kortej burada yolun iki yönü boyunca kurulan polis barikatına takıldı. Korteje önce biber gazıyla ardından da plastik mermi ile müdahale edildi.

Geriye çekilen kortej tekrar barikatlara doğru hareket etti. Polis ise gelen kitleyi ablukaya almak için çember kurdu. Ardından polis de önceki pozisyona geri çekildi. Korteje ikinci kez gazla müdahale edilmesinin ardından polis, ‘toplantınız kanunsuz, derhal dağılın’ yönünde anonsu yaptı.

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Türk Dişhekimleri Birliği’nden (TDB) oluşan 1 Mayıs Tertip Komitesi Saraçhane’deki 1 Mayıs eylemini sonlandırdığını duyurdu.

Ankara

Ankara’da sendikalar, dernekler, odalar, siyasi partiler, gençlik örgütleri ve baro üyeleri ile yurttaşlar; 1 Mayıs İşçi Bayramı dolayısıyla Ulus’taki Atatürk Kültür Merkezi (AKM) önünde toplanarak, yağmur altında, kutlamanın yapılacağı Tandoğan (Anadolu) Meydanı’na yürüyüşe geçti.

Yürüyüş esnasında kitle sık sık, “Yaşasın örgütlü mücadelemiz”, “Yaşasın 1 Mayıs”, “Kuruluş yok tek başına ya hep beraber hiç birimiz” sloganları atılırken, 1 Mayıs yürüyüşünün ana temasını ekonomik kriz oluşturdu.

Yürüyüş sonrası Tandoğan Meydanı’nda başlayan 1 Mayıs kutlamasına CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke, Genel Başkan Yardımcıları Gül Çiftçi, Suat Özçağdaş ile Grup Başkanvekili Murat Emir, milletvekilleri Cumhur Uzun, Deniz Demir, Talat Dinçer ve Mustafa Adıgüzel, DEM Parti milletvekilleri Sebahat Erdoğan Sarıtaş, Zeki İrmez, Ferit Şenyasar, Mithat Sancar, Yılmaz Hun ve Zeynep Oduncu da katıldı.

Emek ve demokrasi mücadelesinde yaşamını yitirenlerin anısına saygı duruşuyla başlayan kutlamalar, Adnan Yücel’in “Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek” şiirinin okunmasıyla devam etti.

Açılış konuşmalarının ardından DİSK, KESK, TTB, TMMOB tarafından hazırlanan ortak 1 Mayıs açıklaması Kürtçe, Türkçe ve Arapça okundu. Açıklamanın Türkçesini, DİSK İç Anadolu Temsilcisi Birgül Kaya okudu. Ortak basın metninde işçi ve emekçilerin talepleri 10 maddede sıralandı. Bu maddeler şöyle:

“Asgari ücret başta olmak üzere tüm ücretler artırılmalı, en düşük emekli aylığı en az asgari ücret düzeyine çekilmelidir.
Tüm güvencesiz çalıştırma biçimlerine son verilmeli, herkese güvenceli istihdam sağlanmalıdır.
Elektrik, su, doğalgaz ve internet faturalarına yapılan zamlar geri alınmalı, faturalar tüm vergilerden muaf tutulmalıdır.
Anayasal hakkımız olan örgütlenme özgürlüğü önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.
Kamu varlıklarının özelleştirilmesinden vaz geçilmeli, eğitim, ulaşım, sağlık başta olmak üzere tüm kamu hizmetleri devlet eliyle ücretsiz verilmelidir.

Sendikalı olma, grev gibi hak arama yolları açık olmadır.
Kadınlara yönelik şiddet, taciz ve tecavüz son bulmalı, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ortadan kaldırılmalıdır.
Çocuk işçiliğine karşı ve çocuk istismarının ortadan kaldırılması için koruyucu tedbirler ivedilikle alınmalıdır.
İstanbul Sözleşmesi, işyerinde şiddete ve tacize karşı ILO’nun 190 sayılı sözleşmesi derhal uygulanmalıdır.
Gazze’de sivillere yönelik saldırıları şiddetle kınıyoruz! Direnen Filistin halkının yanındayız!
Emperyalizme karşı barışı, faşizme karşı halkların kardeşliğini savunarak, Emeğin, eşitliğin, özgürlüğün, demokrasinin, laikliğin hâkim olduğu bir gelecek ve ülke için mücadeleye devam edeceğiz.”

İzmir

İzmir’de siyasi partiler, belediye başkanları ile temsilcileri, sendikalar, meslek örgütleri Basmane, Liman, Konak, Kültürpark ve Cumhuriyet Meydanı yönünden Gündoğdu Meydanı’na kortejler halinde yürüyüş ile Gündoğdu Meydana’na geldi.

Pankartlar dövizler hazırlayan emekçiler sık sık “Bu daha başlangıç mücadeleye devam”, “Hak hukuk adalet”, “Her yer Taksim her yer direniş”, “Yaşasın 1 Mayıs alanlardayız”, “Direne direne kazanacağız”, “Taksim’de düşene dövüşene bin selam” sloganları attı.

Mitingde tertip komitesinin hazırladığı ortak metin TÜRK-İş 3’üncü Bölge Temsilcisi Hayrettin Çakmak tarafından okundu. Haksızlığa, hukuksuzluğa ve adaletsizliğe karşı itirazlarını haykırdıklarını belirten Çakmak, “Ekmeğimizin her gün ama her gün küçüldüğü; gelirde, vergide ve ülkede adaletsizliği arttığı, hak ve özgürlüklerimizin alabildiğine kısıtlandığı bu süreçte, itirazlarımızı Cumhuriyetin ikinci yüzyılında buradan yani 1 Mayıs meydanlarından başlatıyoruz” dedi.

Ücretli çalışanların geçim ve yaşam şartlarının her geçen gün zorlaştığını vurgulayan Çakmakçı, daha yılın ilk aylarında vergi oranlarının yükseldiğini, asgari ücret artışlarının enflasyon karşısında etkisini yitirdiğini söyledi. Çakmakçı, kadın işsizliği, güvencesiz, kayıt dışı çalışma ortamlarında taciz, şiddet ve mobbingin her geçen gün arttığına dikkati çekti.

Sermaye düzeninin yarattığı ağır tahribata ses çıkarılmaması için baskı rejimlerin desteklendiğini dile getiren Çakmakçı, şunları belirtti: “Sermayeyi emek sömürüsü de doyurmuyor. Doğa, sermayenin sınırsız yağmasına açılıyor; yetmiyor, savaşlarla milyonlar yerinden yurdundan ediliyor. Emperyalistlerin yürüttüğü savaşlar sonucu yerinden yurdundan edilen mültecilerle büyük bir insanlık krizi yaşanıyor. Gözümüzün önünde Çocuklar ölüyor, öldürülüyor, insanlar, doğa katlediliyor. Demokratik, laik ve sosyal hukuk devletinin işler hale gelmesi için eşitlik, demokrasi ve adalet için inatla, ısrarla ve kararlılıkla mücadeleyi sürdüreceğiz.”

Çakmakçı, daha sonra taleplerini şöyle sıraladı:

Emeğin sömürülmediği,
Sendikal hak ve özgürlüklerin engellenmediği,
Grev hakkının yasaklanmadığı,
Herkesin güvenceli, kadrolu çalıştığı bir işinin ve insanca yaşamaya yetecek bir ücretinin olduğu,
KHK ve fiili OHAL rejimine son verildiği,
Ekonomik krizlerin, salgınların, depremlerin, afetlerin faturasının halkımıza ve emekçilere kesilmediği,

Emperyalist güçlerin yarattığı savaşların hiç olmadığı,
Kimsenin kimliğinden, inancından, cinsiyetinden dolayı ikinci sınıf yurttaş muamelesi görmediği, barış ve kardeşliğin hakim olduğu
Kadınlara yönelik şiddet, taciz ve tecavüzün son bulduğu, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ortadan kaldırıldığı,
Çocuk istismarının ve çocuk işçiliğinin olmadığı,
Düşünce ve ifade özgürlüğünün suç olarak sayılmadığı,
Gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan,
Emeğin, eşitliğin, özgürlüğün, demokrasinin, barışın, laikliğin hâkim olduğu bir gelecek ve ülke için mücadeleye devam edeceğiz.”

Miting, konuşmaların ardından grup Moğollar’ın konseriyle sona erdi.

Van

KESK, DİSK, Van Barosu, Van-Hakkari Tabip Odası, Diş Hekimleri Odası ile Türk Mimar ve Mühendisler Odası Birliği (TMMOB) öncülüğünde “Emek bizim söz bizim” şiarıyla düzenlenen 1 Mayıs Van Bölge Mitingi yürüyüş korteji ile başladı.

Binlerce emekçi sabah saatlerinde Günpaş AVM önünde bir araya geldi. “Biji Yeke Gulane/ Yaşasın 1 Mayıs” sloganları atan emekçiler, ardından mitingin yapılacağı Musa Anter Parkı’na doğru yola çıktı. Sendika, siyasi parti ve sivil toplum örgütlerinin katıldığı kortejin en önünde ise Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) ile Mezopotamya Kadın Gazeteciler Derneği (MKG) yer aldı. “Susturamayacaksınız” pankartı ile yürüyen özgür basın emekçileri, “Özgür basın susturulamaz” sloganı attı.

Mitingde KESK EŞ Genel Başkanı Ahmet Karagöz, Van Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Neslihan Şedal, DBP Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır ile DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğullları birer konuşma yaptı.

DİSK Genel İş Van Şube Başkanı Ömer Tekin yaptı. Tekin, şunları söyledi: “On yıla yakındır irademiz gasp edildi. Bu süre içerisinde binlerce arkadaşımız işten atıldı. Sendikalara sahip çıkan halka teşekkür ederim. 1 Mayıs, işçilerin, emekçilerin, yoksulların bir araya geldiği emek ve demokrasi taleplerini haykırdığı mücadele günüdür. Emek sömürüsüne ‘hayır’ deme günüdür. Yılmayacağımızı haykırıyoruz. İnsanca yaşam koşulları için taleplerimizi ısrarla haykırmaya devam edeceğiz. Daha iyi bir gelecek umuduna sarılacağız. Karanlığa karşı üzerimize düşeni yapacağız. Demokrasi ve emekten yana bir yönetime ihtiyacımız bar. 31 Mart bunun için bir fırsattı. Sendikal hak ve özgürlükler, demokrasi için mücadelemize devam edeceğiz.”

Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Neslihan Şedal, “Özgür ve demokratik toplumlar emekle örüldü. Emeğimiz üzerine kirli politikalar yürütülüyor. En kutsak değer emekçilerin ve gençlerin emeğidir. Emek mücadelesini sürdüreceğiz. Kirli politikalarla birçok emekçi arkadaşımız işinden edildi. KHK’liler ve emek mücadelesi verenler kalacak, siz gideceksiniz. Kadınlar ve gençlerin emeğini gasp etmek istiyorlar ama 31 Mart’ta da gösterdik, emeğimize sahip çıkacağız, şehrimize sahip çıkacağız. Bu alanı emeğin direnişi alanına çevirelim ve direnişimizi emekle süsleyelim. Yaşasın 1 Mayıs” diye konuştu.

İstanbul’da Taksim Meydanı’na yürümek isteyen emekçilerin engellendiğini vurgulayan KESK Eş Genel Başkanı Ahmet Karagöz, şunları söyledi: “Taksim’e yürüyen, adalet ve barış diyen emekçilere etten bir duvar örüldü. Yoldaşlarımıza biber gazı ile saldırılıyor ve gözaltına alınıyor. Bunu Van’dan protesto ediyoruz” dedi. Karagöz’ün konuşması sırasında sık sık ‘Her yer Taksim her yer direniş’ sloganları atıldı.

Karagöz “İradesine sahip çıkan Van halkını saygı ve sevgiyle selamlıyorum. İşçiler, emekçiler, gençler, kadınlar, Aleviler, Kürtler, hepiniz hoş geldiniz. Ankara Gar Meydanı’nda katledilen , Suruç’ta, Diyarbakır’da katledilen barış güvercinlerini saygıyla anıyorum. Musa Anter, Uğur Mumcu, Deniz Poyraz’ı aramızdan aldılar. Berkin Elvan’ı, yeşil gözlü Veyselimizi, Ceylan Önkol’u katlettiler. Sürgünde hayatını kaybeden Ahmet Kaya, Yılmaz Güney ve Nazım Hikmet’i anıyorum” dedi.

Barış ve adalet vurgusu yapan Karagöz, şöyle devam etti: ‘En güzel şiirimiz barıştır. Savaşa karşı barışı , ölüme karşı yaşamı savunmak için buradan mesaj verelim. Barış Annelerine, Cumartesi Annelerine buradan selam olsun. KHK’lılar bizim onurumuzdur. Görevlerine iade edilene kadar yanlarında olacağız. Bir selam da Demirtaş’a, Yüksekdağ’a, Can Atalay’a, Osman Kavala’ya olsun. Halkın iradesini yok sayanlara yazıklar olsun diyoruz.

Kendi yarattığı kriz, emekçilere işçilere ödetiliyor. Bütün faturalar bizlere kesiliyor. Ülkenin kaynakları yandaşlara peşkeş çekiliyor. Emekçilere tasarruf tedbirleri uygulanıyor. 31 Mart’ta emekçiler ‘yeter’ dedi. Vanlılar iki defa ‘yeter’ dedi. Siz Van halkını kutluyorum. Bizi kapıkulu askeri olarak görenlere, yoksulluğu dayatanlara yazıklar olsun.

Örgütleneceğiz , büyüyeceğiz. Çocukların eğitimden mahrum bırakılmadığı, anadilde eğitim gördüğü bir Türkiye istiyoruz. Düşüncenin suç olmadığı bir Türkiye istiyoruz. Eşitlikçi özgürlükçü bir gelecek için bugün buradayız. ‘Jin, jiyan, azadi’ demek için bugün buradayız. Kürt sorunun çözümü için buradayız. Cezaevlerindeki antidemokratik uygulamalara karşı buradayız. Umudu, mücadeleyi, dayanışmayı büyütmek için buradayız. Yaşasın 1 Mayıs, Bijî 1 Gulan.”

İstanbul’da emekçilerin Taksim Meydanı’nda kutlama yapmasının engellenmesini eleştiren DBP Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır da “Serhat’tan, Van’dan Taksim’e selam gönderiyoruz. Alın teri ile mücadele eden insanlarla el ele vereceğiz, zulümlerini yeneceğiz. Emekçiler kimseye boyun eğmedi. 31 Mart’ta Türkiye ve Kürdistan’daki emekçiler bir mesaj verdi. İktidar için Kürtler, demokratlar düşman görüldüğü gibi emekçiler de öyle görülüyor.

Çare var. Çare; Kürt ve Türk halkının ittifakıdır, emekçilerin ittifakıdır. El ele vereceğiz haklarımızı alacağız, özgürlüğümüzü güçlendireceğiz. 31 Mart’ta Van halkı nasıl bu zulüm karşısında durduysa Türkiye’deki emekçiler bir araya geldiğinde bu zulüm yıkılacak. Birlik ve ittifakımızı yükselteceğiz. İktidarlar ve devletler sermayeye, çetelere destek veriyor, emekçilere düşman. Bir olursak bu talanı yeneceğiz” dedi.

Özgürlük ve barış vurgusu yapan Bayındır, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kürdistan’da talan, derin bir düşmanlık var. Türkiye’de de var. Dünyada da böyle. Kürdistan doğası talan ediliyor, 3-5 sermayedara peşkeş çekiliyor. Bizim alın terinizden çaldılar. Bu zalimler karşısında köylü, emekçi, kadın, genç el ele vereceğiz, bu zulme son vereceğiz. AKP-MHP ittifakı, Ankara Meydanı’nda hakkı için bir araya gelen insanlara saldırdı ve 102 insan hayatını kaybetti.

Bu iktidar en büyük düşmanlığı işçi ve emekçilere yapıyor ama bu bizim kaderimiz değil. Ölümü, açlığı kabul etmiyoruz. Kalkacağız, emeğimiz ve hakkımız için. Kürt meselesi demokratik yollarla çözülmediği sürece talan ve kriz sürecek. Bu yüzden emekçiler ‘hayır’ diyor. Kürt sorununun çözümünü istiyorlar, tecridi kabul etmiyorlar. Bu ülkeye özgürlük gelsin istiyorlar. Kürt sorunu çözülmezse savaş politikaları sürecek. Bu kirli bir savaş. Emekçi ve işçiler olarak özgürlük ve barış için bir araya geleceğiz.”

Van’da düzenlenen 1 Mayıs bölge mitinginde son konuşmayı DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları yaptı. İstanbul’da Taksim Meydanı’na yürümek isteyenlere polisin gaz ve biber gazıyla engel olmasını hatırlatan Hatimoğulları şöyle konuştu:

“Haklarımız, işimiz, aşımız, ekmeğimiz ve barış için buradayız. Meydanlarda direnenlere selam olsun. Soma’da İliç’te iş kazalarında kaybettiğimiz işçi kardeşlerimize selam olsun. AKP başta Kürt halkına, halkalara, inançlara, işçilere, kadınlara hesap verecek. Bugün Taksim’de gazla müdahale etmişler. Van’dan Taksim’e direnişin köprüsünü kurmak için alkışlarla destek olalım. Türkiye’de 50 milyona yakın insan açlık ve yoksulluk sınırında yaşıyor. AKP, işçi ve emekçilere açlığı reva gördü. Grev hakkına göz diktiler” dedi.

31 Mart yerel seçimlerinde değinen Hatimoğulları, “Muhalefetin üzerindeki ölü toprağı bu seçimlerde biraz daha kalktı. Muhalefetin örgütleneceği, alana çıkacağı fırsatın kapısı açıldı. Özellikle Kürdistan’daa açlıktan dolayı gençlerin göç yolunu tuttuğunu biliyoruz. Mevsimlik işçilerin, kadınların çektiği acıları, emeklerinin nasıl sömürüldüğünü iyi biliyoruz. Ülkenin varlıkları beşli çeteye peşkeş çekildi. Herşeyi özelleştirdiler. Muhalif emekçileri ihraç ettiler. KHK’lıların direngen duruşlarını selamlıyoruz” diye konuştu.

İktidarın savaş politikalarını eleştiren Hatimoğulları, “Ekmeğimizin küçülmesinin en büyük nedenlerinden biri devam eden savaş politikalarıdır. Kürt sorununun demokratik çözümü konusundaki taleplerimize silah ve tankla cevap verdi bu iktidar. Soğan pahalı diyen bir kadına, ‘merminin fiyatını biliyor musun?’ dedi cumhurbaşkanı. Biz mermi fiyatını bilmek istemiyoruz çünkü savaş istemiyoruz.

Kürt sorunu barışçıl yöntemlerle çözülürse devasa bütçeler işçiye, emekçiye kalır ve ekmeğimiz büyür. Türk ve Kürt işçileri birbirinden ayrılıyorlar. Oysa bütün halkların emeği eşit bir şekilde küçülüyor. İşçilerin, emekçilerin arasındaki dayanışmayı ortadan kaldıran bu iktidara karşı dayanışmayı daha da büyütmek lazım. Birlikte aç kalıyorsak birlikte mücade etmemiz lazım. Barış diyoruz. Bir kez daha haykırıyoruz. Yaşasın işçilerin birliği, direnişi” dedi.

Batman

Bölge illerden Batman mitingine katılan emek örgütleri ve siyasi parti temsilciler Turgut Özal Bulvarı’nda bir araya geldi. Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Kadın Sekreteri Döne Gevher ve Petrol İş Batman Şube Başkanı Veysel Kartal’ın konuşmacı olarak yer aldığı miting için bir araya gelen binlerce kişi sloganlarla yürüyüşe geçti.

8 Mart Kadın Parkı’nda gerçekleşen mitinge Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Serra Bucak, Batman Belediye Başkanı Gülistan Sönük, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Doğan Hatun, Mardin Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Devrim Demir’in yanı sıra pek çok DEM Partili belediye başkanı da katıldı.

DEM Parti Milletvekilleri Halide Türkoğlu ve Beritan Güneş, Batman Belediyesi Eşbaşkanı Gülistan Sönük ve Mardin Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Devrim Demir, Batman’da 1 Mayıs kutlamalarına katıldı. DEM Partili kadınlar, ‘jin, jiyan, azadi’ (kadın, yaşam, özgürlük’ yazılı mor pankartla yürüdü.

Katılımcıların selamlanmasından sonra demokrasi mücadelesinde yaşamını yitirenler anısına bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. Ardından tertip komitesi sahneye çıkarak emekçileri selamladı.

Tertip komitesi adına konuşan Petrol İş Şube başkanı Veysel Kartal, insanca yaşamak ve sömürüye karşı ses çıkarmak amacıyla bir araya geldiklerini vurguladı. Kartal, “Bugün emekli ücretine ve asgari ücrete gelen zamlar erimiştir. İşçiler ve kamu emekçileri için bıçak kemiğe dayanmıştır. Derhal yoksulluğa itilen işçileri koruyacak önlemler alınmalıdır. Ancak tam aksi yapılmakta ve ‘kemer sıkma politikası uygulayın’ denmektedir. Tüm emekçilere gittikçe güvencesiz koşullar dayatılıyor. Hiç olmadığı kadar beyin göçü yaşanıyor. İşçi ölümleri ile adeta katliamlar yaşanıyor. Hal böyleyken cebimize göz dikilmektedir. Bizler bodro mahkumu olmayı reddediyoruz. Vergiler az alandan az, çok alandan çok şekilde derhal düzenlenmelidir. Bizleri karanlıktan çıkaracak olan 1 Mayıs meydanlarında ortaya çıkan iradedir. Düşünce ve ifade özgürlüğünün suç sayılmadığı, aydınlık bir ülke için mücadele etmeye devam edeceğiz. Kapitalizme ve yoksulluğa karşı direneceğiz” diye konuştu.

KESK Kadın Sekreteri Döne Gevher Koyun ise miting için kente emekçilerin Batman girişinde bekletilmesini eleştirdi. Koyun, şunları söyledi: “Tüm engellemelere rağmen Kürdistan’da bir araya gelen tüm emekçilere selamlarımı iletiyorum. Taksim’e selam olsun. Meydanları da alanları da özgürleştiren emekçilere selam olsun. Her sabah yoksulluğun artığı bir güne uyanıyoruz. Çalışma çağında olan her dört kişiden biri işsiz. Her üç çalışandan biri kayıtsız çalıştırılıyor. Çocuklarımızın geleceği ÇEDES projeleri ile karartılıyor.

Kürdistan’da tarımı bitiren güvenlikçi politikalar nedeniyle çiftçiler yine yollarda. Göçmenler asgari ücretin altında kölelik koşullarında çalıştırılıyor. Bir gecede KHK’larla işimizden ediliyoruz. İşimizi, aşımızı, emeğimizi elimizden almaya çalışıyorlar. Her gün ortalama beş canımız iş cinayetleri ile aramızdan ayrılıyor. En temel insan haklarımız bile ayaklar altına alınıyor. Hasta tutsaklar olmak üzere siyasi tutsaklar tahliye edilmiyor.

Cezaevleri yine direniş alanına dönüyor. Umut yine biziz. Yeter ki hep birlikte mücadeleye olan inancımızı daha da yükselterek barışın, demokrasinin hakim olduğu bir ülke için omuz omuza verelim. Umudunuzu kaybetmeyin, mücadeleyle kalın. Bijî tekoşîna kedkaran (yaşasın emekçilerin direnişi)” dedi.

DEM Parti Batman İl Eşbaşkanı Mustafa Mesut Tekik, iktidarın savaş politikalarını eleştirdi. Tekik, “Bazı sendikalar, yoksulluk ve açlık varsa ve Kürdistan’da hat safhadaysa bunu talanla gerekçelendiriyorlar. Evet bir nedeni elbette ki ülkeyi yönetenlerin talan ve gaspıdır ancak bunların en büyük sebebi ise 40 yıldır topraklarımızda yürütülen hegemonik ve militarist politikalardır. Demokrasinin rafa kaldırıldığı, tüm kaynakların savaşa harcandığı bir süreçte, tüm bu uğursuz politikaların karşısında direniyoruz, mücadele ediyoruz.

Bizler DEM Parti olarak sesimizi ülkeyi yönetenlere duyurmak istiyoruz. Savaş tamtamlarının çalınacağı bir sürecin arifesindeyiz. Bunu barışsevenler olarak asla istemiyoruz ve mücadelemizi bu uğursuz politikalar karşısında sürdüreceğiz. Türkiye’de mücadele eden emekçilere sesleniyorum. Yoksulluğu, açlığı zikrederken, bu savaş gerçekliğini unutmayın. Kaynakların nereye harcandığın vurgusunu yapın, Türkiye halklarını aydınlatın” dedi.

Batman’daki 1 Mayıs bölge mitinginde son konuşmayı DBP Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar yaptı. Uçar, “1 Mayıs ahlaki politik toplumu yaşatmanın, özgür ve onurlu bir yaşamın adıdır. Bu ülkede yaşayan bütün işçiler, kadınlar, gençler karşılaştıkları baskıya karşı geri adım atmadılar. Bugün, bütün kolluk güçleri savaş varmış gibi İstanbul’a konumlandı. Karşısında işçiler, bu ülkeyi var edenler vardı. İşçilerin ve emekçilerin en büyük mücadelesi eşitlik talebidir. Bütün engellemelere rağmen Kurdistan’ın bütün illerinden işçiler, emekçiler, gençler ve onurlu yaşam isteyenler buraya geldi. Her birimiz kendi emeğimizle buralara geldi” dedi.

Ekonomik kriz ve yoksulluğa değinen Uçar, “Bu ülkede 3.5 milyon çocuk yatağa aç giriyor. Bunun sebebi kimdir? AKP-MHP iktidarıdır. Bu ülkedeki çözümsüzlük, AKP’nin tercihidir. 22 yıllık AKP iktidarında 33 bin işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Kiralık işçilik, mevsimlik işçilik diye işçinin emeğini sömüren iş alanları yarattılar. Türkiye çalışma süresinin en uzun olduğu bir ülke ve dünya sıralamasında ikinci. Peki bu işçiler ne kadar maaş alıyor? 17 bin 2 TL. Bu ülkenin emekçilerine, işçilerine hiçbir faydası olmayan sarayın, bir dakikalık gideri 17 bin 83 TL. Kendilerinin bir dakikalık giderlerini bu halka bir aylık gider olarak veriyorlar. Türkiye’de işçilerin sadece alın teri dökülmüyor, kanı dökülüyor. Güvencesiz koşullarda çalıştıkları için işçiler yaşamını yitiriyor” diye konuştu.

İktidarın savaş politikalarını eleştiren Uçar, “Ülke kaynakları savaşa aktarılıyor. Bu savaş işçilerin, emekçilerin savaşı değil. Ancak iktidar işçilerin, emekçilerin emeğini savaşla heba ediyor. Bugün yaşanan ekonomik kriz, insanların baş başa bırakıldığı açlık; savaş politikalarından ve bu iktidarın Kürt sorunundaki çözümsüzlüğünden ayrı değildir. Kürt gerçekliği bu coğrafyanın en eski ve en değerli gerçekliğidir. Savaşarak değiştiremediniz, inkar ederek değiştiremediniz, bundan sonra da değiştiremezsiniz” diye konuştu.

İktidarın Kürt sorununu çözümsüzlüğe ittiğini vurgulayan Uçar, “15 gün boyunca Büyük Özgürlük Yürüyüşü düzenledik. Kürdistan’da kent kent, mahalle mahalle, sokak sokak ziyaret yaptık. Halkımızla demokratik çözüm imkanlarını konuştuk. Milyonlarca insan, Kürt halk önderi sayın Abdullah Öcalan’ın Kürt sorununda irade olduğunu haykırdı. Demokratik çözüm noktasında Sayın Öcalan’ın ne kadar önemli bir rol üstlendiğini biliyorlar.

Ama çözümü değil, savaşı tercih ediyorlar. Mücadelemiz bir olursa, bu ülkeyi emeğin ve özgürlüğün ülkesi yapabiliriz. Savaş politikalarıyla ayakta durmaya çalışan, Kürt sorunun çözmeyen bu iktidara, ve kayyımlara 31 Mart’ta Kürdistan halkı seçimde çok güçlü bir cevap verdi. Bu mesaj hem muhalefete hem de iktidara. Önümüzdeki tek yol var. Bundan sonra tek ses olmalı ve ortak mücadele yürütmeliyiz” dedi.

Uçar’ın konuşmasından sonra Azad müzik grubun sahne almasıyla Batman’daki kutlamalar sona erdi.

Gaziantep

Gaziantep DİSK, KESK, TÜRK İŞ, TMMOB ve Türk Tabipler Birliği, CHP, DEM Parti, EMEK Partisi, Türkiye İşçi Partisi, BİRTEK-SEN, SOL Parti’nin yer aldığı kutlamaya binlerce işçi katıldı. Kutlama, Eğitim Sen Öğretmen Grubu’nun müzik dinletisiyle ve halaylarla son buldu.

İşçiler adına konuşma yapan Başpınar Halı dokuma işçisi Mikail Kılıçalp şunları söyledi: “Bu kentin patronları, zenginleri çocuklarına daha reşit olmadan milyonluk lüks arabalar alırken, başka ülkelere tatillere gönderirken, biz çocuklarına oyuncak bir araba bile alamayan, oyun çağındaki, okul çağındaki çocuklarını işe gönderen Başpınar işçileriyiz.

Çünkü fabrikalarda sömürdükleri emeğimiz, alınterimiz bu kentin patronlarına yetmiyor. Çünkü çocuklarımızı okutacak, insanca yaşamaya yetecek bir ücret veremeyecek kadar çok paraya ihtiyaçları var. Çünkü doymak bilmiyorlar! Emeğimizi, etimizi, kanımızı, ömrümüzü yedikçe semiriyor, semirdikçe daha çok sömürmek istiyorlar. İşte bu yüzden, bizim emeğimiz, etimiz, kemiğimiz yetmediği için, çocuklarımızı da atölyelerde, adı okul olan MESEM’lerde etiyle kemiğiyle çocuk işçi olarak patronların hizmetine sunuyoruz.

Biz Başpınar işçileriyiz! Bu Marka şehrin, ihracat rekorları kıran bu şehrin bütün zenginliklerini üreten, taşında, toprağında emeği, alınteri ve kanı olan ama o zenginlikten payına sadece sefalet düşen işçileriz. Biz Başpınar işçileriyiz! Bizi bu şehrin lüks merkezlerinde, mekânlarında göremezsiniz bizi.”

EMEK Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Gaziantep Milletvekili Sevda Karaca ise şöyle konuştu: “Bu 1 Mayıs özellikle Şimşek Programı ile işçi ve emekçilere savaş açan iktidara karşı işçilerin, emekçilerin mücadele programını ortaya koyduğu bir 1 Mayıs oluyor. Enflasyon altında ezilen, işsizlik tehdidiyle karşı karşıya kalan, ağır çalışma koşullarıyla çok zorlu bir çalışma hayatının içinde, ekmek parası kazanmaya çalışan işçiler bugün 1 Mayıs alanında Şimşek Programı’nı kabul etmeyeceklerini ortaya koydular.

Elbette ki iş, ekmek ve özgürlüğün yanı sıra aynı zamanda Ortadoğu’daki savaşa karşı da burda sloganlar yükseldi. Antep’teyiz, Başpınar işçileri onlara sefalet ücreti dayatan patronlara 1 Mayıs alanında şu mesajı verdiler: ‘Biz buradayız, birlikteyiz, güçlüyüz.’ Önümüzdeki dönem bu birliği güçlendirmek için yan yana olmaya devam edeceğiz.”

Manisa

Manisa Emek, Barış ve Demokrasi Platformu, tarafından düzenlenen 1 Mayıs mitingi için yurttaşlar, Yunusemre ilçesi Sultan Cami önünde toplanarak Manisa Cumhuriyet Meydanı’na yürüdü. Yürüyüş boyunca “Yeni bir başlangıç için emek için gelecek bizim”, “8 Mart’tan 1 Mayıs’a kadınların isyanıyla geliyoruz” pankartları taşınırken sık sık “Savaşa hayır barış hemen şimdi” ve “Bu daha başlangıç mücadeleye devam” sloganları atıldı.

Yüzlerce yurttaşın katılımıyla Cumhuriyet Meydanı’nda yapılan mitingde Tertip Komitesi adına Eğitim Sen Manisa Şube Başkanı Mehmet Ramazan konuştu. Ramazan, “Savaş ve çatışmalarla, nükleer santrallerle, siyanürle, toprağa saldığı zehirli gazlarla, atıklarla doğamızı mahvediyor. Ülkemizde İşsiz sayısı 10 milyona dayandı. Çalışma çağında olan her dört kişiden biri, kadınlarda ise her üç kadından biri işsiz. Bu bozuk düzen, bizim düzenimiz değil. Bu düzene artık yeter diyoruz. Bizler; emeğin sömürülmediği, herkesin güvenceli, insanca çalıştığı bir işinin olduğu ve eşit yurttaşlığın, barış ve kardeşliğin hâkim olduğu bir ülke istiyoruz” diye konuştu.

Muğla

Muğla 1 Mayıs Tertip Komitesi, tarafından kentte yapılan miting için yurttaşlar Muğla Akyol Pazar Yeri’nde toplanılarak, Sosyo Kültürel Alan’a yürüyüş gerçekleştirdi. Yürüyüşte “Yaşam: toprak, hava, su ve güneşle. İnsanca yaşam: Örgütlü mücadeleyle” ve “Özgür ve eşit bir yaşam kuracağız” pankartları taşınırken, sık sık “Yaşasın 1 Mayıs, Bijî Yek Gulan”, “Taksim’e bin selam mücadeleye devam” ve “Yaşasın sınıf dayanışması” sloganları atıldı ve cezaevlerindeki siyasi tutsaklara selam yollandı.

Mitingde komite adına KESK Dönem Sözcüsü Abidin Çelik ve Genel İş işyeri temsilcisi Feriştah Kaşıkçı Atasever konuşma yaptı. Okunan metinde, “Şimdi meydanlarda olmanın, korku imparatorluğuna teslim olmayan milyonlar olduğumuzu, emeğimizin hakkını alacağımız günleri ellerimizle kuracağımızı, bugünden yarına yaşamı örgütlemenin kararlılığını haykırmanın zamanı. Yaşam alanlarını yok etmesine karşı doğanın, insanın, hayvanların ve tüm canlıların yaşam haklarını Kaz Dağları’ndan Akbelen’e, Akkuyu’dan Deştin’e, Cerattepe’den Kızılcabük’e Munzur’dan Köyceğiz’e savunuyoruz. Biz işçiler, emekçiler, kadınlar, gençler, tüm sömürülenler, yoksullaşanlar ve ezilenler olarak bu düzeni değiştirme 86 milyonun insanca yaşayacağı bir ülkeyi inşa etme gücümüz var” ifadeleri yer aldı.

Dersim

Dersim Emek ve Demokrasi Platformu ve sendikaların öncülüğünde 1 Mayıs İşçi Bayramı Seyit Rıza Meydanı’nda kutlandı. Sabahın erken saatlerinden itibaren işçi, emekçi ve sendikacılardan oluşan yurttaşlar bayraklar ve flamalarla toplanma noktası olan Sanat Sokağı’nda bir araya geldi. Kutlamalara Dersim Eş Başkanları Birsen Orhan ile Cevdet Konak, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) il ve ilçe yöneticileri katıldı. Alkış ve zılgıtlarla yürüyen kitle sık sık “Her yer direniş, her yer Taksim”, “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz”, “Jin Jiyan Azadi” sloganları attı. Yürüyüş, 1Mayıs’ın kutlanacağı Seyit Rıza Meydanı’nda son buldu.

Seyit Rıza Meydanı’nda program özgürlük ve demokrasi mücadelesinde yaşamını yitirenlerin anısına saygı duruşu ile başladı. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Dersim Şube Başkanı Mehmet Aşkın, “Savaş ve çatışmalarla, nükleer santrallerle, siyanürlü maden aramalarıyla atmosfere, toprağa saldığı zehirli gazlarla, atıklarla doğamızı mahvediyorlar. Her krizin faturası bizlere kesiliyor. Her sabah yoksulluğun ve işsizliğin arttığı bir güne uyanıyoruz. Geniş tanımlı işsiz sayısı 10 milyona dayandı. Çalışma çağında olan her dört kişiden biri işsiz. Her üç kadından biri işsizdir. Her 3 çalışandan biri kayıt dışı çalıştırılıyor” dedi.

Dersim Emek ve Demokrasi Platformu adına konuşan EMEK Partisi Dersim İl Başkanı Ergin Tekin, Türkiye’nin dünyada işçi haklarında en kötü olan 10 ülkeden biri olduğunu hatırlattı. Kamu bütçelerinin eğitim ve sağlığa değil de, savaşa gittiğini vurgulayan Tekin, “Kapitalistler ve hükümetleri ücret artışını, sözde enflasyonu azdırır gerekçesiyle kabul etmiyor, kamu harcamalarını kısıp eğitim ve sağlığa giderek daha az bütçe ayırıyor. Ama iş silahlanmaya gelince kesenin ağzını açıyor. Silahlanmada sınır tanımıyor, savaş bütçelerini artırıyorlar. Bloklaşan emperyalistler arasındaki rekabet şiddetleniyor ve hegemonya çatışmaları silahla sürüyor. Üreticileri olan tekelleri zenginleştiren füze, tank ve uçaklar bizim vergilerimizle üretiliyor. Ukrayna savaşında olduğu gibi, savaş enerji ve tahıl fiyatlarını uçuruyor. Milyonlarca emekçi savaş, açlık ve yoksulluk nedeniyle göç yollarına düşüyor” şeklinde konuştu.

Bölgede yaşanan çatışmalar için tekrardan askeri üslerin kullanılmasının gündemde olduğunu söyleyen Tekin, şunları söyledi: “Kürt meselesinin çözümüne dair hiçbir adım atılmıyor. Halkların bir arada eşit bir şekilde yaşamasının önüne engeller konmaya ve inkârcı politikalar devam ettiriliyor. Başta işçi sınıfımız olmak üzere, her milliyetten halklarımız Kürt sorununun çözümü için mücadeleyi büyütmelidir. Yoksulluğun, açlığın, işsizliğin, göçün ve savaşın en çok yaşandığı bir ilde yaşıyoruz ve bütün bu saldırılara karşı başta Dêrsim olmak üzere, tüm ülkede ve dünyada barış, eşitlik, özgürlük, ekmek ve adalet mücadelesini sürdürmeye devam edeceğiz. Zamlara hayır demek, savaşa karşı barışı savunmak, kıdem tazminatımıza dokundurmamak, insanca yaşamak ve çalışmak için her günümüzü 1 Mayıs’a çevirme zamanıdır.”

Ardından söz alan Dersim Belediye Eş Başkanı Birsen Orhan, Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs’ı kutlamak için direnenlerin selamladı. Orhan, umudu yeniden yeşertmek için meydanlarda toplandıklarını iktidarında bundan koktuğunu söyleyerek, “Savaşa, sömürüye ve talana karşı yaşasın 1 Mayıs” dedi.

Dersim Belediye Eş Başkanı Cevdet Konak ise, şunları söyledi: “4 Mayıs 1937 Dersim Soykırımı’nın fermanının yazıldığı bir gündür. 40 bin insanımızın katledildiği, toprağa düşenlerimizin soykırıma uğradığı bir gündür. Mücadelemizde yaşayacakları anıların karşısında saygıyla eğiliyoruz. 1 Mayıs demokratik bir anayasanın, demokratik bir Türkiye’nin tüm halkların özgürce onurlu bir barış içerisinde yaşayacağı bir yaşama vesile olsun” dedi.

Konuşmaların ardından 1 Mayıs İşçi Bayramı, çekilen halaylarla kutlandı.

Paylaşın

1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü: İstanbul’da Yoğun Güvenlik Önlemleri

İstanbul Valiliği’nin Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs kutlaması izni vermediği için meydana çıkan tüm yollar polis tarafından kapatıldı. Meydana yürümek isteyenlere ise polis plastik mermi ve gazla müdahale ediyor.

Haber Merkezi / Anayasa Mahkemesi (AYM), Taksim Meydanı’nın emekçiler için “sembolik” anlamı olduğunu belirterek, burada yapılacak 1 Mayıs kutlamalarının yasaklanmasının hak ihlali olduğuna hükmetmişti.

1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü Taksim Meydanı’nda kutlamak isteyen sendikalar, sivil toplum kuruluşları ve siyasi parti temsilcileri sabah erken saatlerde Saraçhane’de toplandı. İstanbul Valiliği kararıyla yasaklanan Taksim Meydanı’na çıkan tüm yollar polis tarafından kapatılırken, bazı güzergahlarda ise TOMA araçları bekletildi.

İstanbul’da Taksim’e Saraçhane yönünden çıkmaya çalışan gruplarla polis karşı karşıya geldi. Bozdoğan Su Kemeri girişine gelen kortej burada yolun iki yönü boyunca kurulan polis barikatına takıldı. Korteje önce biber gazıyla ardından da plastik mermi ile müdahale edildi.

Geriye çekilen kortej tekrar barikatlara doğru hareket etti. Polis ise gelen kitleyi ablukaya almak için çember kurdu. Ardından polis de önceki pozisyona geri çekildi. Korteje ikinci kez gazla müdahale edilmesinin ardından polis, ‘toplantınız kanunsuz, derhal dağılın’ yönünde anonsu yaptı.

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Türk Dişhekimleri Birliği’nden (TDB) oluşan 1 Mayıs Tertip Komitesi Saraçhane’deki 1 Mayıs eylemini sonlandırdığını duyurdu.

Tertip Komitesi adına Saraçhane Meydanı’nda açıklama yapıldı. Arzu Çerkezoğlu tarafından yapılan açıklamada, “Buradaki irade, bu yönetim anlayışına karşı memleketin sigortasıdır. Buradaki irade, zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yapan bu adaletsiz düzene karşı Türkiye işçi sınıfının, emekçilerin, halkın iradesidir. Buradaki irade, bizi yoksullaştıracak olan politikaları hayata geçirirken bizleri ‘yerli halk’ olarak görenlere karşı Türkiye halkının irade beyanıdır. Bundan sonra attıkları her adımda bu iradeyi görecekler, bu iradeyi tanıyacaklar” dedi.

Açıklamanın ardından Tertip Komitesi, eylemin sonlandırıldığını açıklarken, meydanda bulunan yurttaşlar kararı yuhalayarak tepki gösterdi.

Gözaltılar

Halkın Kurtuluş Partisi (HKP) üyesi bir grup, taşıdıkları çeşitli pankartlar ve flamalarla sloganlar atarak Beşiktaş’ın ara sokaklarından Barbaros Bulvarı’na çıkmak istedi. Çevik kuvvet ekipleri, bulvara çıkışlarına izin vermediği gruba müdahalede bulunarak, yaklaşık 20 kişiyi gözaltına aldı. Gözaltı otobüslerine bindirilen HKP üyeleri, emniyete götürüldü.

Şişli Darülaceze Caddesi’nde toplanan bir grup, trafiği kapatarak Taksim’e yürümek istedi. Slogan atan gruba müdahale eden polis ekipleri, 11 kişiyi gözaltına aldı. Polis, Kurtuluş’ta slogan atarak Taksim’e yürümek isteyen Umut-Sen üyelerine de müdahale etti. Ekipler, 13 kişiyi gözaltına alarak, emniyete götürdü. Dolapdere’den Taksim’e ilerlemek isteyen bir grubun yürüyüşüne de güvenlik güçleri müsaade etmedi. Polis, uyarıya rağmen dağılmayan gruptaki 5 kişiyi gözaltına aldı.

Çeşitli sendikaların üyelerinden oluşan 6 grup da farklı zamanlarda Prof. Dr. Cemil Taşcıoğlu Şehir Hastanesi önünde toplanmaya çalıştı. Bu gruplara müdahale eden polis ekipleri, gözaltına aldığı kişileri otobüslere bindirerek emniyete götürdü. Polis ekipleri, Mecidiyeköy Büyükdere Caddesi’nde de kol kola girerek sloganlar atan 4 kişiyi gözaltına aldı.

Sendikalar ve siyasi partilerden açıklamalar

1 Mayıs Tertip Komitesi’nde Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Türk Dişhekimleri Birliği (TDB) yer aldı.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Saraçhane’deki İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde Ekrem İmamoğlu ile birlikte medya mensuplarına konuştu. CHP örgütünün Saraçhane’ye çağrıldığını söyleyen Özel, “Hedef Taksim Meydanı’dır” dedi.

1 Mayıs’ın tarihi kutlama merkezinin Taksim olduğunu savunan Özel, Anayasa Mahkemesi’nin 2023 yılındaki kararını bir döviz üzerinde göstererek, engellemenin Anayasal suç olduğunu söyledi. Özgür Özel, günlerdir yapılan müzakereleri anlattı ve İçişleri Bakanı’na “Doğrusunu yapın, bunu (engellemeyi) yapmayın” dediğini aktardı.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ise yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Son 5 yıldır Saraçhane hak arama noktasına dönüştü. Bugün de ne tesadüftür ve ne yazıktır ki 1 Mayıs ile ilgili bir hak arama buluşmasına dönüştü Saraçhane’deki buluşma. Saraçhane’de hak arama mücadelelerinin sonu her zaman başarıyla sonuçlandı, halkın isteği oldu. Muhtemelen bunun da sonu, eninde sonunda Taksim’de bir buluşmaya dönüşecek.

Ama bugün ama seneye. Bu hak arama mücadelesini umuyorum ki bu sürece karar verenler iyi izlerler ve vicdanlarıyla, hukuka uygun davranmalarıyla bir an önce bu tür sertleşen, şehri kıskaç altına alanlar, böyle bir bayramı yok saymaya gayret eden anlayıştan vazgeçerler. Temennimiz o ama 5 yıldır Saraçhane’de halk ne diyorsa o oluyor. Muhtemelen bundan sonra da böyle bir yolculuk başlar.”

Kortejde CHP’nin dışında DEM Parti, TİP, TKP, Sol Parti, Emek Partisi de yer aldı. DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Kutluyoruz, ‘bijî yek gulan’ diyoruz. DEM Parti, tabanımız, kitlemiz, emekçiler, Kürt yoksulları olarak, Taksim’de Türkiye emekçileriyle dayanışmak için bugün buradayız. Çok iyi biliyoruz ki işçilerin mücadelesiyle demokrasi ve özgürlük mücadelesini biraraya getirebilirsek güçlü bir mücadele zemini yaratabiliriz.

Bu ülkedeki yoksulluğu, yolsuzluğu, işçinin, emekçinin çekmiş olduğu zulmü bitirebiliriz. Önümüzdeki günlerde Kürt halkının hak arama mücadelesiyle, Türk emekçilerinin, yoksullarının, işçilerinin mücadelesinin ortak bir zeminde buluşmasının mücadelesini daha fazla vereceğiz. İşçiler, emekçiler, Kürtler, Aleviler, gençler ve kadınlar güçlü bir mücadele zemininde bir araya gelebilirlerse yaşamış olduğumuz yoksulluğu ve zulmü bitirmek bizim ellerimizdedir” dedi.

KESK Genel Sekreteri Sevgi Yılmaz, “Öyle bir şiddet uygulandı ki kitleye ileriye yönlendiremiyoruz. Yöneticiler bu sorumluluğu nasıl alıyor? Polisi çeksinler Taksim’i açsınlar, bu önlemler nedeniyle yürüyemiyoruz. Yürümeye çalışmak başka riskler yaratacak” ifadelerini kullandı.

Yılmaz, “5 kere görüştük, vali izin vermiyor, İçişleri Bakanı izin vermiyor diyor polis. Sendikaları dinlemiyorlar, kitle örgütlerini dinlemiyorlar, otoriter rejim bu işte. 1 Mayıs dünyanın her yerinde kutlanıyor, bir tek burada kutlanamıyor. Mevcut anayasaya uymayan bir siyasi iktidar, yurttaşlarına yeni sivil anayasa diyor, açın bu Taksim’i…” sözleriyle açıklamasını sürdürdü.

1 Mayıs ve Taksim Meydanı

Türkiye’de 1 Mayıs İşçi Bayramı, ilk defa 1911 yılında Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde bulunan Selanik’te kutlanırken İstanbul’daki ilk kutlama 1912 yılında gerçekleştirildi. 1923 yılında 1 Mayıs’ın yasal olarak İşçi Bayramı ilan edilmesinden bir yıl sonra hükûmet, kutlamaların kitlesel olarak gerçekleştirilmesini yasakladı. 1925 yılında çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu ile de İşçi Bayramını kutlamaları tamamen yasaklandı.

Cumhuriyet döneminde yükselişe geçen işçi hareketi tarafından uzun yıllar kutlanamayan 1 Mayıs, ilk defa 1976 yılında Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) öncülüğünde yüz bini aşkın kişinin katılımı ile Taksim Meydanında gerçekleştirildi. 1977 yılına gelindiğinde ise Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu daha kitlesel bir kutlama için hazırlıklara başladı.

Tertip Komitesi ile İstanbul Valiliği ve İstanbul Emniyeti arasında yapılan görüşmeler sonucu iç güvenliği DİSK’in, dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı dış güvenliği ise emniyet güçlerinin sağlaması konusunda anlaştılar. Ulaşım kolaylığı ve merkezi konumu nedeniyle kutlama yerinin Taksim Meydanı olması konusunda da anlaşma sağlandı.

Bu süreçte, DİSK’in politikalarına karşı çıkan bazı Maoist gruplar da DİSK’in bu 1 Mayıs kutlamalarına katılmak istediklerini belirtmişlerdi. DİSK ise, kendi disiplinlerini bozacağını ve olay çıkaracağını düşündüğü bu grupların kutlamaya katılmalarını istemedi. Buna karşın söz konusu gruplar zorla da olsa Taksim Meydanı’na gireceklerini ilan ettiler. Bu koşullarda, 1 Mayıs öncesi dönemin gazetelerinin bazılarında 1 Mayıs’ta olayların çıkacağı, insanların ölebileceği yönünde köşe yazıları yayınlandı.

1 Mayıs 1977 günü İşçi Bayramı’nı kutlamak üzere çeşitli illerden İstanbul’a gelenler ile birlikte yüz binlerce kişi Taksim Meydanı’ndaki kutlamalara katıldı. Katılımın yüksek olması sebebiyle kortejlerin alana girmesi uzun sürdü, konuşmalar da uzadı.

Saat 19.00 sularında dönemin DİSK genel başkanı Kemal Türkler konuşmasının sonuna geldiğinde Saraçhane tarafından Taksim Meydanı’na doğru yürüyüşün sonunda Sular İdaresi arkasına kadar gelen Maocu gruplar kordon oluşturmuş DİSK güvenlik görevlileriyle çatışmaya girerek ateş açmaya başladılar. Bunun ardından tüm Taksim Meydanı’nı saran silah sesleri duyulmaya başlandı.

Gerek DİSK gerekse kutlamaya katılan çeşitli kuruluşlardan Sular İdaresi binasının üstünden ve Intercontinental Oteli’nin (bugün The Marmara Oteli) üst katlarından ateş açıldığı iddialarında bulunuldu. Taksim Meydanı’nın dolduran kalabalık panik halinde kaçmaya çalışırken polis de ses bombaları ve panzerlerle kalabalığa müdahale etmeye başladı.

Meydandan kaçmak için Kazancı Yokuşu’na yönelen büyük bir kalabalık park edilmiş DİSK üyesi Teknik-İş sendikasına ait bir kamyonun önünde sıkışınca burada birçok kişi ezildi. Sonuç olarak, 28 kişi ezilme ya da boğulma nedeniyle, 5 kişi silahla vurulma nedeniyle, 1 kişi de panzer altında kalarak toplamda 34 kişi yaşamını yitirdi, yaklaşık 130 kişi de yaralandı. DİSK’in yayınladığı listede ise 36 kişinin öldüğü belirtildi.

Olay sonrası 470 kişi göz altına alındı fakat hiçbirinin olayla ilgisi kurulamayarak serbest bırakıldılar. Tertip komitesi, bazı sendika ve sol gruplardan 98 kişi hakkındaki yargılamalar 14 yıl boyunca sürdü. Bu yargılamalardan kimse ceza almadı. Emniyet veya devlet yetkililerinden herhangi birinin yargılanmadığı dava zaman aşımına uğrayarak düştü. Bunun üzerine dava, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşındı. Bugüne kadar ateşi kimlerin açtığı tam olarak belirlenememiş ve olay aydınlatılamadı.

1980 askeri darbesinin yasaklarından 1 Mayıs da kurtulamadı. 7 yıl boyunca işçi kutlamalarına izin verilmedi.  1987’de sadece milletvekillerinden oluşan bir grup Taksim anıtına çelenk bırakabildi. 1989 ve 1990’daki kutlama girişimlerinde bir işçi hayatını kaybederken bir üniversite öğrencisi felç oldu.

2010, işçi bayramının yeniden binlerce kişi ile kutlandığı ilk yıldı. Taksim Meydanı’nı 200 bin kişi doldurdu, görkemli bir kutlama gerçekleştirildi. Fakat 2013’te mügelerin yerini yine göz yaşartıcı bombalar ve şiddet aldı. Sendikaların 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı Taksim Meydanı’nda kutlama ısrarı göstericilerle güvenlik güçlerini karşı karşıya getirdi.

1 Mayıs İşçi Bayramı

İlk kez 1856’da Avustralya’nın Melbourne kentinde taş ve inşaat işçileri, günde sekiz saatlik iş günü için Melbourne Üniversitesinden Parlamento Evi’ne kadar bir yürüyüş düzenlediler. 1 Mayıs 1886’da Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu önderliğinde işçiler günde 12 saat, haftada 6 gün olan çalışma takvimine karşı, günlük 8 saatlik çalışma talebiyle iş bıraktılar.

Chicago’da yapılan gösterilere yarım milyon işçi katıldı. Luizvil’de (Kentaki) 6 binden fazla siyah ve beyaz işçi, birlikte yürüdü. O dönemde Luizvil’deki parklar, siyahlara kapalıydı. İşçiler, sokaklarda yürüdükten sonra hep birlikte Ulusal Park’a girdi. Her eyalet ve kentte, siyah ve beyaz işçilerin birlikte yaptığı gösteriler, gazeteler tarafından, ‘Böylece önyargı duvarı yıkılmış oldu’ şeklinde yorumlandı.

Bu gösteriler 1 Mayıs’ı izleyen günlerde tüm harareti ile devam etti ve 4 Mayıs’ta kanlı Haymarket Olayı’na yol açtı. Uygulanan yasal baskılarla bu gösterinin tekrarlanması engellendi. 14 Temmuz-21 Temmuz 1889’da toplanan İkinci Enternasyonal’de Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs gününün tüm dünyada “Birlik, mücadele ve dayanışma günü” olarak kutlanmasına karar verildi. Böylece ikinci gösteri 1890 yılında yapılabildi.

Zamanla 8 saatlik iş günü birçok ülkede resmen kabul edildi. 1 Mayıs böylece işçilerin birlik ve dayanışmasını yansıtan bir bayram niteliğini kazandı. Günümüzde sosyalist ülkelerde (Çin, Kuzey Kore, Vietnam, Laos, Küba, Venezuela, Nepal, Bolivya) ve daha birçok ülkede tatil günü olan 1 Mayıs’ı işçiler büyük kitle gösterileriyle kutlar; bazı ülkelerde 1 Mayıs siyasal bir eylem biçimini de alır.

Paylaşın

Türkiye’de Her Beş Haneden Biri Sosyal Yardım Alıyor

Türkiye’de her beş haneden biri sosyal yardım alıyor. Sosyal yardım alanların nüfusa oranı 2017 yılında yüzde 13,7 iken bu oran 2023 yılında yüzde 18,4’e yükseldi.

2017 yılında 3.2 milyon hane sosyal yardımlardan yararlanırken bu sayı 2023’te 4,99 milyona dayandı. Son 4 senede sosyal yardım alan hane sayısı 1,7 milyon artış gösterdi. Bu da yüzde 52 artış demek.

Euronews Türkçe’nin Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Faaliyet Raporu’ndan derlediği verilere göre son yıllarda sosyal yardım alan hane sayısı kademeli olarak artıyor.

2017 yılında 3,2 milyon hane sosyal yardımlardan yararlandı. COVID-19 salgınından hemen önce 2019 yılında bu sayı 3,28 milyon idi. Salgın dönemine özel sağlanan yardımlarla birlikte 2020 ve 2021 yılında sosyal yardım alan hane sayısı rekor seviyeye yükseldi.

Salgın özelindeki yardımlar hariç tutulduğunda da bu dönemde artış devam etti. 2021 yılında bu sayı 4,33 milyon haneye yükseldi. 2022 yılında 4,42 milyon hane sosyal yardımlardan faydalanırken 2023 yılında bu sayı neredeyse 5 milyona ulaştı (4.99 milyon). Bu ne demek? Son 4 yılda yüzde 52 artış ile 1,7 milyon hanenin daha sosyal yardımlardan yararlanması demek.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı ortalama hane büyüklüğü ve ülke nüfusundan yıllar içindeki değişime bakmak da mümkün. Üstelik hanehalkı büyüklüğü kademeli olarak düşerken nüfus artıyor.

2023 yılında Türkiye nüfusu 85,4 milyon; ortalama hane büyüklüğü ise 3,14 idi. Buna göre Türkiye nüfusunun neredeyse beşte biri (yüzde 18,4) sosyal yardımlardan yararlandı. Aynı oran 2017 yılında yüzde 13,7 idi. COVID-19 döneminde bu oran yüzde 26,2’ye kadar çıkmıştı. Salgına özel yardımlar hariç tutulduğunda son 2017’den bu yana kademeli bir artış oldukça belirgin.

Hane sayısı açısından bakıldığında da doğal olarak benzer sonuç çıkıyor. TÜİK verilerine göre 2023 yılında Türkiye hane sayısı 26,3 milyon idi. Bu da hanelerin yüzde 19’unun sosyal yardımlardan yararlandığını gösteriyor. Öte yandan, AB İstatistik Ofisi Eurostat verilerine göre Türkiye’de yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altında bulunanların oranında son dönemde büyük artış yaşanıyor.

2021 yılında Türkiye’de üç kişiden biri (yüzde 34) yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altındaydı. Bu oran 2015 yılında yüzde 26,7 idi. 2015-2021 yılları arasında AB ülkelerinin büyük kısmında bu oran düşerken Türkiye en çok artışın yaşandığı ülke oldu.

Peki, yoksulluk riskinde Türkiye Avrupa’da kaçıncı sırada? Eurostat verileri bazı ülkeler için 2022 bazıları için ise 2021 veya daha eski yıllara ait. Türkiye verisi 2021 yılını kapsıyor. Buna göre Türkiye’de 2021 yılı itibariyle halkın yüzde 34’ü yoksulluk ve sosyal dışlanma riski altında yaşıyor. Bu da halkın üçte biri demek.

Türkiye 36 ülke içinde 4. sırada. İlk sırada yüzde 46,,6 ile Arnavutluk var. Ardından Romanya (yüzde 34,4), Karadağ (yüzde 34,1 ) ve Türkiye (yüzde 34) geliyor. AB ortalaması yüzde 21,9. Yoksulluk ve sosyal dışlanma riskinin en düşük olduğu ülkeler ise İzlanda (yüzde 11,4) ve Çekya (yüzde 11,8). Bu oran Almanya ve Fransa’da yüzde 21.

Paylaşın

Tek Kişinin Yaşam Maliyeti Aylık 23 Bin Liraya Dayandı

Dört kişilik bir ailenin sağlıklı ve dengeli beslenmesi için aylık yapması gereken harcama tutarı yani açlık sınırı 17 bin 725 lira, açlık sınırı üzerinden hanehalkı tüketim harcamaları esas alınarak yapılan yani yoksulluk sınırı 57 bin 736 liraya yükseldi.

Haber Merkezi / Ayrıca tek kişinin yaşama maliyeti ise aylık 22 bin 991,90 liraya yükseldi.

Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ), açlık ve yoksulluk sınırı araştırmasının nisan ayı sonuçlarını açıkladı. Açıklamada öne çıkan bölümler şöyle:

“Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 17.725,19 TL’ye, gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) 57.736,78 TL’ye, bekar bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ de aylık 22.991,90 TL’ye yükseldi.

Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin “gıda için” yapması gereken asgari harcama tutarındaki artış bir önceki aya göre yüzde 5,55 oranında gerçekleşirken, dört aylık değişim oranı yüzde 22,81 oldu. Son on iki ay itibariyle değişim oranı ise yüzde 74,88 olarak hesaplandı.

Süt, yoğurt, peynir grubunda; peynir fiyatında artış tespit edilirken, süt fiyatında markalar arası birbirini takip eden fiyat ayarlamaları olmasına rağmen ortalamada fiyat değişmedi. Yoğurt fiyatlarının da geçen ay ile aynı seviyede olduğu tespit edildi.

Et fiyatlarındaki artış çalışanların alım gücünü düşürmeye devam ediyor. Dana eti geçen aya göre 52 TL artış göstererek ortalama 523 TL’den, kuzu eti ise ortalama 734 TL’den satılmakta. Mevsimi bitmekte olan balık fiyatları artarken yumurta fiyatında düşüş tespit edildi. Tavuk kilogram fiyatı ortalamada 10 TL arttı.

Kuru baklagiller grubunda nohut ve yeşil mercimek fiyatlarında artış, kırmızı mercimek ve kuru fasulye fiyatlarında ise kısmi bir düşüş tespit edildi.

Yaş sebze fiyatlarındaki gerileme mutfak harcamasını biraz da olsa rahatlattı. Fakat yaş meyve çeşitliliği tezgâhlarda artarken gözlemlenen fahiş fiyatlar aile bütçesini olumsuz etkilemektedir. Yeri giderek azalan ıspanak, lahana gibi sebzelerin fiyatlarında düşüş gerçekleşirken patates ve soğan fiyatlarında geçen aya göre artış tespit edildi.

Meyve fiyatlarında hesaplamaya dâhil edilmeyen kayısı, nektarin gibi ürünlerin tezgâh etiketleri 200 TL’yi buldu. Çilek, çağla gibi ürünlerin ise geçen aya göre nispeten ucuzladığı tespit edildi. Ortalama sebze kg fiyatı 28,81 TL, ortalama meyve kg fiyatı 46,50 TL oldu. Ortalama meyve-sebze kg fiyatı 32,21 TL olarak tespit edildi.

Ekmek, pirinç, un, makarna, bulgur, irmik gibi ürünlerin bulunduğu grupta; Ekmek fiyatı değişmedi. Tahıl ürünlerinin bulunduğu bu grupta market ve marka bazlı fiyat ayarlamaları gözlemlenmiş olup değişen fiyatların ortalamayı değiştirmediği tespit edilmiştir.

Temel yağ ürünlerinin bulunduğu grupta geçen aya göre zeytinyağı ve tereyağının kilogram fiyatında artış tespit edilmiştir. Ayçiçek yağının kilogram fiyatında ciddi bir değişiklik görülmedi. Bu ay siyah zeytin fiyatında artış yeşil zeytinde ise kısmi bir düşüş gözlemlendi. Yağlı tohumların fiyatında ceviz, fındık, fıstık gibi ürünlerin fiyatı değişmezken ay çekirdeğinin fiyatı arttı. Şeker, bal ve pekmez fiyatları da bu ay artış gösterdi.

Bu üç ürün içerisinde en fazla artış geçen ay olduğu gibi bu ayda ortalama fiyatında 11 TL artan pekmez oldu. Baharat ürünlerinde bazı aktarlarda indirim yapılmış olduğu tespit edilmiş olmasına rağmen ortalama fiyatlar yine artış gösterdi. Tuz fiyatında nispeten bir değişiklik görülmedi. Aynı şekilde çay fiyatında da bir değişiklik tespit edilmedi. Ihlamurun fiyatı düştü. Reçel ve salça fiyatında da kısmi bir düşüş meydana geldi.”

Paylaşın

Son 20 Yılda 32 Binden Fazla İşçi, İş Kazalarında Hayatını Kaybetti

2003 – 2024 yılları arasında 32 binden fazla işçi iş kazalarında hayatını kaybetti. Aynı dönemde okulda olması gereken en az 907 çocuk iş kazalarında yaşamını yitirdi.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Makina Mühendisleri Odası, “28 Nisan Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Günü” kapsamında 2003-2024 yılları arasında ülkede yaşanan iş cinayetlerini raporlaştırdı.

Oda Başkanı Yunus Yener imzasıyla yapılan açıklamada “Hemen her gün 5 işçinin, 2003-2024 döneminde iş cinayetlerinde 32 binden fazla işçinin hayatını kaybettiği gözetildiğinde, ülkemizde bir iş cinayetleri rejimi olduğunu söylemek pekâlâ mümkündür. İş cinayetleri rejimi değişmeli, işçi sağlığı-iş güvenliği ve tüm çalışma yaşamı mevzuatı kamuculuk ve sosyal devlet İlkeleri temelinde yeniden düzenlenmelidir” denildi.

BirGün’ün haberine göre, 2012 yılında çıkarılan 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun TBMM’de görüşülmesi sırasında ve yasalaşmasından sonraki bilgilendirme toplantılarında yetkililerin, sürekli olarak ‘yasadan sonra iş kazaları ve meslek hastalıklarında azalma olacağını’ söylediği hatırlatılarak, “Oysa resmî istatistikler gösteriyor ki, 2012 yılından bu yana iş kazası sayıları ve iş kazası sonucu ölümlerde azalma bir yana, hep artış olmuştur. Bu artışlar sermayenin azami kâr hırsı ve iktidarın sermayeyi destekleme politikalarından kaynaklanmaktadır” ifadelerine yer verildi.

En az 907 çocuk yaşamını yitirdi

İşçi Sağlığı ve iş Güvenliği Meclisi’nin (İSİG) çalışmalarına göre de son 11 yılda en az 671, AKP’li yıllarda en az 907 çocuk çalışırken hayatını kaybetti.

İSİG’in çalışmaları sonucunda 2023 yılında 147 kadın, bin 785 erkek işçinin yaşamını yitirdiği; 22’sinin 14 yaş ve altında, 32’sinin de 15-17 yaş arasında olduğu saptandı. Ayrıca 106 mülteci/göçmen işçinin de yaşamını yitirdiği belirlendi. 2023 yılında iş cinayetlerinde yaşamını yitirenlerin 54’ü (yüzde 2,79) sendikalı, 1.878’i ise (yüzde 97,21) sendikasız.

Paylaşın

Açlık Sınırı 19 Bini, Yoksulluk Sınırı 58 Bini Aştı

Dört kişilik bir ailenin sağlıklı ve dengeli beslenmesi için aylık yapması gereken harcama tutarı yani açlık sınırı 19 bin 318 lira, açlık sınırı üzerinden hanehalkı tüketim harcamaları esas alınarak yapılan yani yoksulluk sınırı 58 bin 205 liraya yükseldi.

Haber Merkezi / Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu, Ar-Ge birimi KAMU-AR’ın dört kişilik bir ailenin, dengeli ve sağlıklı beslenebilmesi için tüketmesi gereken gıda ile beslenmenin yanı sıra diğer ihtiyaçlarını da insan onuruna yaraşır bir şekilde ve yoksunluk hissi çekmeden karşılayabilmesi için yapması gereken harcamaları dikkate alarak hesapladığı açlık-yoksulluk sınırı araştırmasının Nisan 2024 sonuçlarını açıkladı.

Açlık sınırı nisan ayında bir önceki aya göre 208 lira azalırken, gıda dışındaki ihtiyaçlar için yapılması gereken harcama ise 1.134 liralık artışla 38 bin 316 liraya çıktı. Her ikisinin toplamından oluşan yoksulluk sınırı ise önceki aya göre 925 lira arttı. Son bir yıllık dönemde ise açlık sınırı 8 bin 258 lira, gıda dışındaki ihtiyaçlar için yapılması gereken harcama 19 bin 318 lira ve yoksulluk sınırı ise 27 bin 575 liralık artış kaydetti.

Ankara’da en fazla alış-veriş yapılan marketlerden derlenen fiyatlara göre, dengeli beslenebilmek için et- balık- yumurtaya aylık olarak harcanması gereken tutar Nisan’da bir önceki aya göre 257 lira, yıllık olarak ise 2 bin 532 lira artarak 5 bin 997 lira oldu. Kuru bakliyat için yapılması gereken harcama önceki aya göre 11 lira, geçen yılın aynı ayına göre ise 173 liralık artışla 422 liraya yükseldi.

Bir önceki aya göre 79 lira artarak 4 bin 385 liraya yükselen süt, yoğurt ve peynir için yapılması gereken harcamada son bir yılda ise 1.618 liralık artış oldu. Meyve için harcanması gereken para Nisan’da 281 lira azalarak, geçen yılın aynı ayına göre ise 1.088 lira artarak 1.886 lira, sebze harcaması ise önceki aya göre 350 lira azalarak, geçen yılın aynı ayına göre ise 908 lira artarak 2 bin 447 lira oldu.

Ekmek-un ve makarna gibi ürünler için yapılması gereken harcama Nisan’da 43 lira artarak 1.541 liraya yükselirken, pirinç ve bulgur harcamaları 21 lira artarak 826 liraya çıktı. Yağ için yapılması gereken harcama ise 30 lira artarak 552 lirayı buldu.

Şeker, bal, pekmez, reçel gibi gıda maddelerine yapılması gereken harcama Nisan’da önceki aya göre 45 lira azalarak 1.247 lira oldu. Aynı ailenin zeytin için yapması gereken harcama ise 27 lira artarak 586 liraya çıktı.

Yetişkin erkek için 2.800, kadın için 2.200, genç için 3.000 ve çocuk için de 1.600 kalori esas alınarak yapılan hesaplamaya göre Nisan ayında açlık sınırı yetişkin erkek için 5 bin 807 lira, yetişkin kadın için 4 bin 599 lira, çocuk için 3 bin 310 lira ve genç için de 6 bin 214 lira oldu. Açlık sınırı bu yılın ilk dört aylık döneminde ise toplam 3 bin 407 lira artış kaydetti.

Gıda dışı harcamalar

Yoksulluk sınırının belirlenmesinde gıda dışı gereksinimlerin fiyat değişimleri de esas alınarak yapılan araştırmaya göre, dört kişilik bir ailenin gıda dışındaki gereksinimlerini “yoksunluk hissi duymadan” karşılayabilmesi için gereken harcama tutarı da Nisan’da 38 bin 316 liraya kadar yükseldi.

Nisan’da dört kişinin giyim ve ayakkabı harcamaları 1.707 liraya, barınma (kira dâhil) harcamaları 8 bin 756 liraya çıktı.  Ev eşyası harcamaları 4 bin 906 lira, sağlık harcamaları 1.629 lira oldu. Ulaştırma harcamaları 11 bin 986 liraya yükseldi. Haberleşme harcamaları 1.232 liraya, eğlence ve kültür harcamaları 1.182 liraya, eğitim harcamaları 815 liraya, tatil-otel harcamaları 4 bin 12 liraya ve çeşitli mal ve hizmetlerle ilgili harcamalar da 2 bin 92 liraya çıktı.

Gıda dışı harcamalar bu yılın dört aylık dönemde ise 7 bin 962 lira artış gösterdi. Dört kişilik bir ailenin insan onuruna yaraşır şekilde yoksunluk hissi çekmeden yaşayabilmesi için yapması gereken gıda ile gıda dışı harcamaların toplam tutarını gösteren yoksulluk sınırı ise Nisan’da 925 lira daha artarak 58 bin 205 liraya yükseldi. Yoksulluk sınırında yılın ilk dört ayındaki artış ise 11 bin 368 lira oldu. Yoksulluk sınırında, son bir yıllık dönemdeki artış ise 27 bin 575 lira olarak gerçekleşti.

Paylaşın

Açlık Riski Artıyor: Gıda Enflasyonu Yüzde 95,7

Gıda fiyatları dünya genelinde gerilemeye devam ederken, Türkiye’de ise artmaya devam ediyor. Gıda fiyatları nisanda bir önceki aya göre yüzde 2,1 oranında arttı. Yılın ilk dört aylık dönemindeki artış ise yüzde 25’i geçerken; bu artışla birlikte gıda fiyatlarında yıllık enflasyon yüzde 95,7 oldu.

Haber Merkezi / Türkiye’nin, yanlış politikalarla yıllarca sürecek bugünkü enflasyon sarmalına sürüklendiği Eylül 2021’den bu yana gıda fiyatları yüzde 738 oranında arttı. Diğer bir ifadeyle Eylül 2021’de 100 liraya satın alınan bir gıda sepeti için vatandaşlar bu yıl nisan ayında 838 lira ödemek zorunda kaldılar.

Uygulanan ekonomik politikalar, hem Türk lirasının satın alma gücünü azaltarak, hem tarım sektörünün girdi maliyetlerini artırarak, hem de fiyatlama davranışlarını bozarak başta gıda olmak üzere tüm harcama gruplarında yüksek bir enflasyon sürecini tetikledi. İktidar seçim kaybetmemek için enflasyonla mücadele etmediği için bu süreçte olan ücretli, dar ve sabit gelirlilere oldu.

Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu, ‘Halkın Enflasyonu Nisan 2024” araştırma sonuçlarını açıkladı. Buna göre; “TÜİK’in en son açıkladığı tüketim harcamalarıyla ilgili istatistiklere göre, en zengin yüzde 20’lik kesim tüketim harcamalarının yüzde 16,6’sını, en yoksul yüzde 20’lik kesim ise yüzde 35,8’ini gıda için yapıyor.

Dolayısıyla gıda fiyatlarında Türkiye’de son 47 aydır yaşanan kesintisiz artış en fazla sabit gelirli ve yoksul kesimleri etkiliyor. Açıklanan enflasyon bu nedenle bu kesimin gerçek hayatta yaşadığı enflasyonu tam olarak yansıtmıyor. Zira TÜİK, enflasyonu hesaplarken gıda harcamalarının ağırlığını yaklaşık yüzde 25 olarak esas alıyor.

İktidarın daha sonra ‘akıl dışı ilan ettiği’ ancak yerel seçimlerden önce yeniden uygulamaya başladığı yanlış ekonomik politikaların tetiklediği yüksek enflasyon sürecinin en ağır faturasını gıda fiyatları yüzünden yoksullar ödemeye devam ediyor.

Türkiye’nin, bu yanlış politikalarla yıllarca sürecek bugünkü enflasyon sarmalına sürüklendiği Eylül 2021’den bu yana gıda fiyatları yüzde 738 oranında arttı. Diğer bir ifadeyle Eylül 2021’de 100 liraya satın alınan bir gıda sepeti için vatandaşlar bu yıl nisan ayında 838 lira ödemek zorunda kaldılar.

Uygulanan ekonomik politikalar, hem Türk lirasının satın alma gücünü azaltarak, hem tarım sektörünün girdi maliyetlerini artırarak, hem de fiyatlama davranışlarını bozarak başta gıda olmak üzere tüm harcama gruplarında yüksek bir enflasyon sürecini tetikledi. İktidar seçim kaybetmemek için enflasyonla mücadele etmediği için bu süreçte olan ücretli, dar ve sabit gelirlilere oldu.

“Temel gıda maddelerinde önemli artışlar yaşandı”

Nisan’da sebze grubu dışındaki tüm gıda harcama gruplarında fiyatlar bir önceki aya göre arttı. Et-balık, süt ve süt ürünleri, meyve ve bakliyat, ekmek-pirinç-un-bulgur gibi temel gıda maddelerinde önceki aya göre önemli artışlar yaşandı.

Ekmek-pirinç-un-bulgur fiyatları nisanda önceki aya göre ortalama yüzde 2,5 oranında azalırken, et ve balık grubu fiyatlarında yüzde 3,12 oranında artış kaydedildi. Et ve balık fiyatlarında yaşanan yıllık artış ise yüzde 84,5 oldu. Nisan’da önceki aya göre süt ve süt ürünleri ile yumurta grubu harcamaları yüzde 1 oranında artarken, yağ fiyatlarındaki artış yüzde 7,4 olarak gerçekleşti.

Meyve fiyatlarının yüzde 6,1 oranında arttığı Nisan’da sebze fiyatlarında, bir önceki aya göre ortalama yüzde 5 oranında düşüş yaşandı. Nisan’da bakliyat fiyatları yüzde 2,7, salça, zeytin, bal, çay, tuz ve benzeri işlenmiş gıda maddelerinden oluşan diğer gıda fiyatları ise yüzde 1,1 oranında zamlandı.

Vatandaşlar mevcut gıda tüketim alışkanlıklarına göre seçilen 64 gıda maddesinden oluşturulan gıda sepetini satın alabilmek için Nisan’da, bir önceki aya göre yüzde 2,1 oranında daha fazla para ödemek zorunda kaldı.

Gıda fiyatlarında bu yılın ilk dört aylık döneminde ise toplam yüzde 25,1 oranında artış gerçekleşti. Ocak-Nisan döneminde, ekmek-pirinç-un-bulgur-makarna fiyatları yüzde 13, et-balık fiyatları yüzde 34, süt, süt ürünleri yüzde 13,9, yağ fiyatları yüzde 18,5, meyve fiyatları yüzde 51,5, sebze fiyatları yüzde 35,5, bakliyat fiyatları yüzde 18.8, diğer ürünlerin fiyatları yüzde 11 arttı.

Bu yıl Nisan’da geçen yılın aynı ayına göre ekmek, un, bulgur, makarna fiyatlarında yüzde 52,1, et-balık fiyatlarında 84,5, süt ve süt ürünleri ile yumurta fiyatlarında yüzde 56,2 oranında artış oldu. Bir yıl öncesine göre yağ fiyatları yüzde 103,8 oranında arttı. Meyve fiyatları yüzde 173,2, sebze fiyatları ise yüzde 209,7 oranında artış gösterdi. Bakliyat fiyatları son bir yılda yüzde 73,4, diğer gıda fiyatları ise yüzde 79,2 oranında zamlandı.

Tarımsal girdi fiyatları ile tarım ürünü üretici fiyatlarındaki artışlar gıda fiyatlarındaki artış hızının önümüzdeki aylarda da devam edeceğine işaret ediyor. Nisan 2024 sonu itibariyle son 12 aylık ortalama gıda fiyatları ise bir önceki 12 aylık ortalama fiyatlara göre yüzde 99,2 oranında arttı.”

Paylaşın

Taksim Meydanı Bu Yıl Da 1 Mayıs’a Kapalı

İstanbul Valiliği, bu yılda da 1 Mayıs’ın Taksim Meydanı’nda kutlanmasına izin vermedi. DİSK, KESK, TMMOB, TTB, TDB ve CHP, 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasına yönelik açıklamalarda bulunmuştu.

Haber Merkezi / İstanbul Valiliği, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’ne sayılı günler kala Taksim Meydanı kararını açıkladı.

İstanbul Valisi Davut Gül, önümüzdeki çarşamba gününe denk gelen 1 Mayıs İşçi ve Emekçiler Bayramı ile ilgili olarak “Taksim bu tür etkinliklerin tamamına kapalı. Talep eden herkese Taksim’de kutlamaların olmayacağını ilettik. Taksim’in dışındaki bir alanda kutlanacak” dedi.

Vali Gül, kutlamalar için belirlenecek alanın bu hafta içi duyurulacağını da belirtti.

Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği (TMMOB), Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Türk Diş Hekimleri Birliği (TDB) ve CHP 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasına yönelik açıklamalarda bulunmuştu.

1 Mayıs ve Taksim Meydanı

Türkiye’de 1 Mayıs İşçi Bayramı, ilk defa 1911 yılında Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde bulunan Selanik’te kutlanırken İstanbul’daki ilk kutlama 1912 yılında gerçekleştirildi. 1923 yılında 1 Mayıs’ın yasal olarak İşçi Bayramı ilan edilmesinden bir yıl sonra hükûmet, kutlamaların kitlesel olarak gerçekleştirilmesini yasakladı. 1925 yılında çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu ile de İşçi Bayramını kutlamaları tamamen yasaklandı.

Cumhuriyet döneminde yükselişe geçen işçi hareketi tarafından uzun yıllar kutlanamayan 1 Mayıs, ilk defa 1976 yılında Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) öncülüğünde yüz bini aşkın kişinin katılımı ile Taksim Meydanında gerçekleştirildi. 1977 yılına gelindiğinde ise Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu daha kitlesel bir kutlama için hazırlıklara başladı.

Tertip Komitesi ile İstanbul Valiliği ve İstanbul Emniyeti arasında yapılan görüşmeler sonucu iç güvenliği DİSK’in, dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı dış güvenliği ise emniyet güçlerinin sağlaması konusunda anlaştılar. Ulaşım kolaylığı ve merkezi konumu nedeniyle kutlama yerinin Taksim Meydanı olması konusunda da anlaşma sağlandı.

Bu süreçte, DİSK’in politikalarına karşı çıkan bazı Maoist gruplar da DİSK’in bu 1 Mayıs kutlamalarına katılmak istediklerini belirtmişlerdi. DİSK ise, kendi disiplinlerini bozacağını ve olay çıkaracağını düşündüğü bu grupların kutlamaya katılmalarını istemedi. Buna karşın söz konusu gruplar zorla da olsa Taksim Meydanı’na gireceklerini ilan ettiler. Bu koşullarda, 1 Mayıs öncesi dönemin gazetelerinin bazılarında 1 Mayıs’ta olayların çıkacağı, insanların ölebileceği yönünde köşe yazıları yayınlandı.

1 Mayıs 1977 günü İşçi Bayramı’nı kutlamak üzere çeşitli illerden İstanbul’a gelenler ile birlikte yüz binlerce kişi Taksim Meydanı’ndaki kutlamalara katıldı. Katılımın yüksek olması sebebiyle kortejlerin alana girmesi uzun sürdü, konuşmalar da uzadı.

Saat 19.00 sularında dönemin DİSK genel başkanı Kemal Türkler konuşmasının sonuna geldiğinde Saraçhane tarafından Taksim Meydanı’na doğru yürüyüşün sonunda Sular İdaresi arkasına kadar gelen Maocu gruplar kordon oluşturmuş DİSK güvenlik görevlileriyle çatışmaya girerek ateş açmaya başladılar. Bunun ardından tüm Taksim Meydanı’nı saran silah sesleri duyulmaya başlandı.

Gerek DİSK gerekse kutlamaya katılan çeşitli kuruluşlardan Sular İdaresi binasının üstünden ve Intercontinental Oteli’nin (bugün The Marmara Oteli) üst katlarından ateş açıldığı iddialarında bulunuldu. Taksim Meydanı’nın dolduran kalabalık panik halinde kaçmaya çalışırken polis de ses bombaları ve panzerlerle kalabalığa müdahale etmeye başladı.

Meydandan kaçmak için Kazancı Yokuşu’na yönelen büyük bir kalabalık park edilmiş DİSK üyesi Teknik-İş sendikasına ait bir kamyonun önünde sıkışınca burada birçok kişi ezildi. Sonuç olarak, 28 kişi ezilme ya da boğulma nedeniyle, 5 kişi silahla vurulma nedeniyle, 1 kişi de panzer altında kalarak toplamda 34 kişi yaşamını yitirdi, yaklaşık 130 kişi de yaralandı. DİSK’in yayınladığı listede ise 36 kişinin öldüğü belirtildi.

Olay sonrası 470 kişi göz altına alındı fakat hiçbirinin olayla ilgisi kurulamayarak serbest bırakıldılar. Tertip komitesi, bazı sendika ve sol gruplardan 98 kişi hakkındaki yargılamalar 14 yıl boyunca sürdü. Bu yargılamalardan kimse ceza almadı. Emniyet veya devlet yetkililerinden herhangi birinin yargılanmadığı dava zaman aşımına uğrayarak düştü. Bunun üzerine dava, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşındı. Bugüne kadar ateşi kimlerin açtığı tam olarak belirlenememiş ve olay aydınlatılamadı.

1980 askeri darbesinin yasaklarından 1 Mayıs da kurtulamadı. 7 yıl boyunca işçi kutlamalarına izin verilmedi.  1987’de sadece milletvekillerinden oluşan bir grup Taksim anıtına çelenk bırakabildi. 1989 ve 1990’daki kutlama girişimlerinde bir işçi hayatını kaybederken bir üniversite öğrencisi felç oldu.

2010, işçi bayramının yeniden binlerce kişi ile kutlandığı ilk yıldı. Taksim Meydanı’nı 200 bin kişi doldurdu, görkemli bir kutlama gerçekleştirildi. Fakat 2013’te mügelerin yerini yine göz yaşartıcı bombalar ve şiddet aldı. Sendikaların 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı Taksim Meydanı’nda kutlama ısrarı göstericilerle güvenlik güçlerini karşı karşıya getirdi.

1 Mayıs İşçi Bayramı

İlk kez 1856’da Avustralya’nın Melbourne kentinde taş ve inşaat işçileri, günde sekiz saatlik iş günü için Melbourne Üniversitesinden Parlamento Evi’ne kadar bir yürüyüş düzenlediler. 1 Mayıs 1886’da Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu önderliğinde işçiler günde 12 saat, haftada 6 gün olan çalışma takvimine karşı, günlük 8 saatlik çalışma talebiyle iş bıraktılar.

Chicago’da yapılan gösterilere yarım milyon işçi katıldı. Luizvil’de (Kentaki) 6 binden fazla siyah ve beyaz işçi, birlikte yürüdü. O dönemde Luizvil’deki parklar, siyahlara kapalıydı. İşçiler, sokaklarda yürüdükten sonra hep birlikte Ulusal Park’a girdi. Her eyalet ve kentte, siyah ve beyaz işçilerin birlikte yaptığı gösteriler, gazeteler tarafından, ‘Böylece önyargı duvarı yıkılmış oldu’ şeklinde yorumlandı.

Bu gösteriler 1 Mayıs’ı izleyen günlerde tüm harareti ile devam etti ve 4 Mayıs’ta kanlı Haymarket Olayı’na yol açtı. Uygulanan yasal baskılarla bu gösterinin tekrarlanması engellendi. 14 Temmuz-21 Temmuz 1889’da toplanan İkinci Enternasyonal’de Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs gününün tüm dünyada “Birlik, mücadele ve dayanışma günü” olarak kutlanmasına karar verildi. Böylece ikinci gösteri 1890 yılında yapılabildi.

Zamanla 8 saatlik iş günü birçok ülkede resmen kabul edildi. 1 Mayıs böylece işçilerin birlik ve dayanışmasını yansıtan bir bayram niteliğini kazandı. Günümüzde sosyalist ülkelerde (Çin, Kuzey Kore, Vietnam, Laos, Küba, Venezuela, Nepal, Bolivya) ve daha birçok ülkede tatil günü olan 1 Mayıs’ı işçiler büyük kitle gösterileriyle kutlar; bazı ülkelerde 1 Mayıs siyasal bir eylem biçimini de alır.

Paylaşın

11 Yılda 689 Çocuk Çalışırken Hayatını Kaybetti

2013 ve 2024’ün ilk 4 ayı arasında 99’u kız çocuk ve 590’ı erkek çocuk olmak üzere en az 689 çocuk çalışırken hayatını kaybettiği açıklandı. İş kollarına göre ölümler incelendiğinde tarım/orman yüzde 55’le en yüksek paya sahip işkolu oldu.

İnşaat/yol çalışmalarında ölen çocuk işçilerin payı yüzde 11 olarak gerçekleşirken, metal ve konaklama iş kolunda ölenlerin payı ise yüzde 7 olarak açıklandı. Gıda iş kolundaki ölümlerin payı ise yüzde 3 oldu.

İşçi Sağlığı ve İşçi Güvenliği Meclisi (İSİG), 2013 ve 2024’ün ilk 4 ayı arasında en az 689 çocuğun çalışırken hayatını kaybettiğini açıkladı. Son 11 yılda, 0-14 yaş arası 238 çocuk iş cinayetlerinde yaşamını yitirirken, 15-17 yaş arasında ise 451 çocuk öldü.

Cinsiyete göre dağılım incelendiğinde 99 kız çocuğunun ve 590 erkek çocuğunun yaşamını yitirdiği belirtilirken ölen göçmen çocuk sayısının ise 80 olduğu belirtildi. İllere göre dağılımda ise Şanlıurfa’da 50, Gaziantep’te 40, İstanbul’da 40, Adana’da 34, Konya’da 25 ve Antalya’da 22 çocuk işçinin öldüğü kaydedildi.

İSİG verilerinde göre ölüm sebepleri; yüzde 28 tarfik servis kazası, yüzde 17 boğulma zehirlenme, yüzde 14 ise ezik göçük olarak açıklandı.

İş kollarına göre ölümler incelendiğinde tarım/orman yüzde 55’le en yüksek paya sahip işkolu oldu. İnşaat/yol çalışmalarında ölen çocuk işçilerin payı yüzde 11 olarak gerçekleşirken, metal ve konaklama iş kolunda ölenlerin payı ise yüzde 7 olarak açıklandı. Gıda iş kolundaki ölümlerin payı ise yüzde 3 oldu.

“Çocuk işçiliği yasaklansın, MESEM’ler kapatılsın”

Öte yandan İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) de çocuk işçiliğine, gençlerin güvencesiz çalıştırılmasına ve iş cinayetlerine dikkat çekmek amacıyla İstanbul’da bir araya geldi. Grup adına yapılan basın açıklamasını okuyan metal işçisi Nimet Erben, son 22 yılda hayata geçirilen tarım, sanayi, eğitim ve sosyal politikalarının her geçen gün daha fazla çocuğun işçileşmesini beraberinde getirdiğini söyledi.

Son on yılda en az 689, daha evvel eksik tutulan verilerin de eklenmesiyle AKP’li yıllarda en az 925 çocuk işçinin öldüğüne vurgu yapan Erben, şunları söyledi:

“Çocuk işçiler tarım sektöründe ailesiyle birlikte mevsimlik olarak ücretli veya tarlasında çalışanlardır, çocuk işçiler haftanın bir günü okulda dört günü işyerinde olan MESEM adı altında çalışanlardır, çocuk işçiler kentlerin varoşlarında aile içi emek kapsamında ücretsiz çalışanlardır, çocuk işçiler iş öğrensin diye yaz tatilinde çalışanlardır, çocuk işçiler harçlığını kazansın diye tanıdığın yanına verilenlerdir.”

Nimet Erben, Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) ile çocuk işçiliğinin devlet eliyle meşrulaştırıldığına dikkat çekerek, şu ifadelere yer verdi:

MESEM kapsamında başta metal, gıda, tekstil, kimya, ağaç işkolları olmak üzere yaklaşık 1,5 milyon öğrencinin olduğu açıklandı. Bu öğrencilerin yaklaşık 300 binini ise 18 yaşın altındaki çocuklardan oluşuyor. Yani çocuk işçilik ‘bir gün okulda dört gün işyerinde eğitim alma’ uygulamasıyla meşrulaştırılıyor. MESEM ile sermayeye ucuz emek sağlanırken çocuklarımız sağlıklarını ve gençliklerini işyerlerinde bırakmaktadır.”

Tarımdan inşaat sektörüne, seyyar satıcılıktan atık toplamaya kadar birçok alanda çocukların çalıştırıldığını belirten Erben, çocuk işçiliğinin yasaklanması gerektiğini belirterek şöyle devam etti:

“Eğitime verilen bütçe artırılmalı, MESEM uygulamasına son verilmeli, mesleki öğrenim çocuk ve gençlerin gelişimine uygun bir biçimde planlanmalı ve kamusal kurallar çerçevesi içinde olmalıdır. Ancak bunları sistem içinde ifade etmek tek başına bir anlam ifade etmiyor. Örgütlenmek, mücadele etmek ve direnmek gerekiyor.”

Basın açıklamasına katılan Emek Partisi (EMEP) İstanbul Milletvekili İskender Bayhan da çocuk işçiliğin yasaklanması ve MESEM projesinin sonlandırılmasını istedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a seslenen Bayhan, “Çocuk işçilerin vebali senin boynundadır. Bu ülkede yüzbinlerce çocuk işçinin MESEM’lerde sömürülmesinin vebali senin boynundadır. Bu ülkenin işçisi, emekçisi bunun hesabını soracak” şeklinde konuştu.

Paylaşın