Yaşlanma ve Kanserde ‘Çöp DNA’ Dizisinin Potansiyel Rolü

Bir grup bilim insanı yakın zamanda, belirli hücre tiplerinde yaşlanmayı önlediği gösterilen telomeraz geninin aktivitesini yönlendirdiği görülen VNTR2-1 olarak da bilinen bir DNA bölgesi tanımladılar. Telomeraz geninin nasıl düzenlendiğini ve aktive edildiğini ve neden sadece belirli hücre tiplerinde aktif olduğunu bilmek, bir gün insanların nasıl yaşlandığını ve kanserin yayılmasını nasıl durduracağını anlamada anahtar olabilir.

Haber Merkezi / Bilim insanları, hücrelerin nasıl yaşlandığını biliyorlardı, ancak bunun tam olarak nasıl çalıştığı belirsizliğini koruyordu. Washington Eyalet Üniversitesi’nden bir grup bilim insanı tarafından yürütülen yeni bir araştırmadan elde edilen bulgular, bu bulmacanın küçük bir parçasını çözmüş olabilirler. Araştırma , Proceedings of the National Academy of Sciences (PNAS) dergisinde yayınlandı.

Jiyue Zhu başkanlığındaki bir araştırma ekibi, yakın zamanda, belirli tiplerde yaşlanmayı önlediği gösterilen telomeraz geninin aktivitesini yönlendirdiği görülen VNTR2-1 olarak bilinen bir DNA bölgesi tespit etti. 

Telomeraz geni, telomerlerin üretilmesine yardımcı olan telomeraz enziminin aktivitesini kontrol eder. Normal hücrelerde, hücreler bölünmeden önce DNA’larını her kopyaladıklarında telomerlerin uzunluğu biraz daha kısalır. Telomerler çok kısaldığında hücreler artık çoğalamaz ve yaşlanmalarına ve ölmelerine neden olur. 

Bununla birlikte, üreme hücreleri ve kanser hücreleri de dahil olmak üzere bazı hücre tiplerinde telomeraz geninin aktivitesi, DNA kopyalandığında telomerlerin aynı uzunluğa sıfırlanmasını sağlar. Esasen bu, yeni yavrularda yaşlanma saatini yeniden başlatan şeydir, ancak aynı zamanda kanser hücrelerinin çoğalmaya ve tümör oluşturmaya devam etmesinin nedeni de budur.

Telomeraz geninin nasıl düzenlendiğini ve aktive edildiğini ve neden sadece belirli hücre türlerinde aktif olduğunu bilmek, bir gün insanların nasıl yaşlandığını ve kanserin yayılmasının nasıl durdurulacağını anlamanın anahtarı olabilir. Zhu’nun bir bilim insanı olarak kariyerinin son 20 yılını yalnızca bu genin çalışmasına odaklamasının nedeni budur.

Zhu, araştırmaya ilişkin yaptığı değerlendirmede, ekibinin VNTR2-1’in telomeraz geninin aktivitesini yönlendirmeye yardımcı olduğuna dair en son bulgusunun, temsil ettiği DNA dizisi türü nedeniyle özellikle dikkate değer olduğunu söyledi.

Açıklamasının devamında “Genomumuzun neredeyse yüzde 50’si, protein kodlamayan tekrarlayan DNA’dan oluşuyor” diyen Zhu, “Bu DNA dizileri, genomumuzdaki ‘çöp DNA’ veya karanlık maddeler olarak kabul edilme eğilimindedir ve bunların incelenmesi zordur. Çalışmamız, bu birimlerden birinin aslında telomeraz geninin aktivitesini arttırmada bir işlevi olduğunu açıklamaktadır” ifadelerini kullandı.

Araştırmanın bulguları, hem insan hücre dizisinde hem de farelerde kanser hücrelerinden DNA dizisinin silinmesinin telomerlerin kısalmasına, hücrelerin yaşlanmasına ve tümörlerin büyümesinin durmasına neden olduğunu bulan bir dizi deneye dayanıyor.

Bilim insanları ardından, 1988 ve 2008 yılları arasında 100 yaş ve üzeri bir grup insanı izleyen bir çalışma olan Georgia Centenarian Study’deki Kafkas ve Afrikalı Amerikalı deneklerden alınan DNA örneklerinde dizinin uzunluğuna bakan bir çalışma yaptılar. Bilim insanları, dizinin uzunluğunun, DNA’nın 53 tekrarı veya kopyası kadar kısa ve 160 tekrar kadar uzun olduğunu buldular. Zhu, bu sonuca ilişkin “Bu çok değişkenlik gösteriyor ve çalışmamız aslında telomeraz geninin daha uzun dizili insanlarda daha aktif olduğunu gösteriyor” dedi.

Çok kısa sekanslar yalnızca Afrikalı Amerikalı katılımcılarda bulunduğundan, bu gruba daha yakından baktılar ve kontrol katılımcılarına kıyasla kısa VNTR2-1 sekansına sahip nispeten yaşlı kişinin olduğunu buldular. Ancak Zhu, daha kısa bir diziye sahip olmanın, yaşam sürenizin daha kısa olacağı anlamına gelmediğini, çünkü bu, telomeraz geninin daha az aktif olduğu ve telomer uzunluğunun daha kısa olabileceği anlamına geldiğini ve bunun da kansere yakalanma olasılığınızı azaltabileceğini kaydetti.

“Bulgularımız bize bu VNTR2-1 dizisinin nasıl yaşlandığımız ve nasıl kansere yakalandığımızın genetik çeşitliliğine katkıda bulunduğunu söylüyor” diyen Zhu, açıklamasına “Onkogenlerin – veya kanser genlerinin – ve tümör baskılayıcı genlerin kanser olmamızın tüm nedenlerini açıklamadığını biliyoruz. Araştırmamız, resmin bir onkogen mutasyonundan çok daha karmaşık olduğunu ve güçlü bir kanser oluşturduğunu gösteriyor. Bu sözde çöp DNA’ya daha yakından bakmak için araştırmamızı genişletmek için bir neden” şeklinde devam etti.

Paylaşın

Afganstan’daki Savaşın Sembolü: Mi-35

Tarihçiler her zaman bazı silahları belirli çatışmaların sembolleri olarak tanımlamaya meyillidirler. Dolayısıyla, Alman ‘Stuka’ pike bombardıman uçağı İkinci Dünya Savaşı’nın ilk aşamalarında ‘Blitzkrieg’ ile eşanlamlıydı. Sovyetler Birliği’nin Aralık 1979’da Afganistan’ı işgal etmesinden bu güne dek neredeyse sürekli bir çatışma içinde olduğu göz önüne alındığında, çok sayıda silah o ülkedeki savaşla eş anlamlı hale geldi.

Haber Merkezi / Ancak çok azı Sovyet tasarımı Mil Mi-24 saldırı helikopteri kadar halkın hayal gücünde kaldı. NATO, Mi-24’e ‘Hind’ kod adını verdi. Hind, Taliban’ın Kunduz havaalanını ve havaalanında bir helikopterin kontrolünü ele geçirdiği haberlerinin ortaya çıkmasıyla yeniden odaktaydı. Helikopter bir Mi-35 (Mi-24’ün ihracat türevi) ve Hindistan’ın 2019’da Afgan ordusuna hediye ettiği dört helikopterden biriydi.

Mi-24, ABD AH-1 Cobra’dan sonra hizmete sunulan dünyada ikinci çok amaca yönelik saldırı helikopteriydi. İlk uçuşunu 1969’da yaptı. Mi-24’ün batılı emsallerinden farkı, sekiz kişiye kadar olan küçük bir piyade birliğini taşıma kabiliyetiydi. Sonradan üretilen AH-64 Apache gibi daha yeni saldırı helikopterlerine rağmen, Hind, birden fazla silahı ve roketi ile son elli yılda sayısız savaş alanında görüldü.

Sovyetler Birliği, Afganistan’ın işgalinde görev alan kara kuvvetlerini korumak için Mi-24’ü kullandı. Bu helikopterler, Afgan direnişçilerini yakalamak ve ilerleyen Sovyet kara kuvvetlerine koruma sağlamak için silah kapsülleri ve güdümsüz roketlerle donatıldı. Afgan direnişçileri, helikopterin boyutu ve tehditkar tasarımı ve hafif silahlarla vuramamaları nedeniyle Hind’e ‘Şeytanın Arabası’ adını verdiler.

Bununla birlikte, Mi-24, ABD’nin Afgan direnişçilere ‘Stinger’ karadan havaya füzeleri vermeye başladığı 1986 yılından itibaren Afganistan’da aksiliklerle karşılaşmaya başladı. ABD askeri raporlarından birinde, Ekim 1986 ile Eylül 1987 arasında bir yıldan kısa bir süre içinde yaklaşık 270 Sovyet uçağının düşürüldüğü iddiasına yer vermiştir.

Stinger füzesinin etkinliği, Mi-24’ü daha yüksek irtifalarda çalışmaya zorladı ve helikopter, yerdeki düşman hedeflerini tespit etmek için gelişmiş hedefleme sistemlerine sahip olmadığı için savaştaki etkinliği azaldı. Ancak Mi-24’ün muharebe operasyonlarında kullanımı devam etti. Mi-24, 1989’da Sovyetlerin geri çekilmesinin ardından Afganistan’da varlığını devam ettirdi. 1995’te Taliban Afganistan’da iktidara geldikten sonra, ‘Kuzey İttifakı’ Mi-24 helikopterlerini kullanmaya devam etti.

ABD liderliğindeki koalisyon Afganistan’ın silahlı kuvvetlerini yeniden inşa etmeye çalışırken, Hind yeniden gözde araçlardandı. 2008’de Çek Cumhuriyeti, Afganistan’a beş Mi-35 helikopteri verdi. ABD, başlangıçta Mi-35 helikopterlerinin verilmesini destekledi. Ancak, 2015’te ABD’nin Kabil’i MD530F gibi daha küçük Amerikan helikopterleri satın almaya zorlamasıyla Hind’in kullanımı durduruldu. Ancak Afgan Hava Kuvvetleri’nin helikopteri ‘gayri resmi olarak’ devam ettiği iddia edildi.

Mi-24’ün çeşitli zamanlarda yaklaşık 60 ülkenin ordularında görev yaptığı tahmin ediliyor. Rus silah şirketi Rostec, 2014 yılında 3.500’den fazla Mi-24 helikopterinin yapıldığını iddia etti. Mi-24, düşman füzelerine karşı korunmak için sürekli güncellendi. Helikopterler ayrıca yeni silahlar ile donatıldı.

Paylaşın

Farelerde Yaşa Bağlı Hafıza Kaybı Tersine Çevrildi

Cambridge Üniversitesi ve Leeds Üniversitesi’nde bilim insanı farelerde yaşa bağlı hafıza kaybını başarılı bir şekilde tersine çevirdiler. Bilim insanları, bu buluşun, insanlarda yaşlandıkça yaşanan hafıza kaybını önlemek için yeni tedavilerin geliştirilmesine yol açabileceğini söylediler.

Haber Merkezi / Moleküler Psikiyatri alanına ilişkin yayınlanan bir çalışma, beynin hücre dışı matrisindeki değişikliklerin (sinir hücrelerinin etrafındaki “iskele”) yaşlanmayla birlikte hafıza kaybına yol açtığını, ancak bunları genetik tedaviler kullanarak tersine çevirmenin mümkün olduğunu gösterdi.

Perinöron ağlarının (PNN’ler) (nöroplastisitedeki beynin öğrenme ve uyum sağlama yeteneği) hatıralar oluşturmadaki rolüne dair son kanıtlar ortaya çıktı. PNN’ler, çoğunlukla beyindeki inhibitör nöronları çevreleyen kıkırdak benzeri yapılardır. Ana işlevleri beyindeki plastisite seviyesini kontrol etmektir. İnsanlarda yaklaşık beş yaşında ortaya çıkarlar ve beyindeki bağlantıların optimize edildiği gelişmiş plastisite dönemini kapatırlar. Ardından, plastisite kısmen kapatılarak beyni daha verimli ancak daha az esnek hale getirir.

PNN’ler, kondroitin sülfatlar olarak bilinen bileşikleri içerir. Bunlardan bazıları, örneğin kondroitin 4-sülfat, ağların hareketini engelleyerek, nöroplastisiteyi engeller; kondroitin 6-sülfat gibi diğerleri, nöroplastisiteyi destekler. Yaşlandıkça, bu bileşiklerin dengesi değişir ve kondroitin 6-sülfat seviyeleri azaldıkça, öğrenme ve yeni anılar oluşturma yeteneğimiz değişir, bu da yaşa bağlı hafıza azalmasına yol açar.

Cambridge Üniversitesi ve Leeds Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, PNN’lerin kondroitin sülfat bileşimini manipüle etmenin nöroplastisiteyi geri getirip getiremeyeceğini ve yaşa bağlı hafıza eksikliklerini hafifletip hafifletemeyeceğini araştırdı.

Bunun için bilim insanları, çok yaşlı olarak kabul edilen 20 aylık farelere baktı ve bir dizi test kullanarak, farelerin altı aylık farelere kıyasla hafızalarında eksiklikler sergilediğini ortaya koydu.

Örneğin, bir test, farelerin bir nesneyi tanıyıp tanımadığını görmeyi içeriyordu. Fare, Y şeklinde bir labirentin başına yerleştirildi ve iki kolun sonundaki iki özdeş nesneyi keşfetmeye bırakıldı. Kısa bir süre sonra fare bir kez daha labirentin içine yerleştirildi, ancak bu sefer bir kolda yeni bir nesne, diğerinde ise tekrarlanan nesnenin bir kopyası vardı. Araştırmacılar, farenin önceki görevden nesneyi hatırlayıp hatırlamadığını görmek için her bir nesneyi keşfetmek için harcadığı süreyi ölçtüler. Yaşlı farelerin nesneyi hatırlama olasılıkları çok daha düşük çıktı.

Hafıza ve öğrenme yeteneği geri geldi

Bilim insanları, yaşlanan fareleri, PNN’lere 6-sülfat kondroitin sülfat miktarını yeniden oluşturabilen bir virüs olan bir ‘viral vektör’ kullanarak tedavi etti ve bu hafızanın, yaşlı farelerde görülene benzer bir seviyeye tamamen geri geldiğini ortaya koydu.

Leeds Üniversitesi Biyomedikal Bilimler Okulu’ndan Dr Jessica Kwok, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Yaşlanan fareleri bu yöntemle tedavi ettiğimizde olağanüstü sonuçlar gördük. Hafıza ve öğrenme yeteneği geri geldi” dedi.

Kondroitin 6-sülfatın hafıza kaybındaki rolünü araştırmak için bilim insanları, yaşlanma değişikliklerini taklit etmek için yalnızca düşük seviyelerde bileşik üretebilecekleri şekilde genetik olarak manipüle edilmiş fareler yetiştirdiler. Bu fareler 11 haftada bile erken hafıza kaybı belirtileri gösterdi. Bununla birlikte, viral vektör kullanılarak artan kondroitin 6-sülfat seviyeleri, hafızalarını ve plastisitelerini sağlıklı farelere benzer seviyelere geri getirdi.

Cambridge Üniversitesi’ndeki John van Geest Beyin Onarım Merkezi’nden Profesör James Fawcett ise konuya ilişkin şunları söyledi; Bunun heyecan verici yanı, çalışmamız yalnızca farelerde olmasına rağmen, aynı mekanizmanın insanlarda da çalışma ihtimali. İnsan beyni kemirgenlerdekilerle aynıdır. Bu, insanların yaşlılıkta hafıza kaybı geliştirmesini önlemenin mümkün olabileceğini düşündürmektedir.”

Bilim insanları, ağız yoluyla alınabilen ve PNN oluşumunu engelleyen, insan kullanımı için lisanslı potansiyel bir ilacı zaten belirledi. Bu bileşik farelere ve sıçanlara verildiğinde, yaşlanmada hafızayı geri kazanabilir ve ayrıca omurilik yaralanmasında iyileşmeyi iyileştirebilir. Araştırmacılar, Alzheimer hastalığının hayvan modellerinde hafıza kaybını hafifletmeye yardımcı olup olmayacağını araştırıyorlar.

Paylaşın

Nötron Yıldızlarında Milimetre Boyunda ‘Dağlar’

Nötron yıldızları, Evren’deki en yoğun yapıya sahip nesnelerden bazılarıdır: Yaklaşık Güneş kadar ağırlığa sahip, ancak büyük bir şehir büyüklükte, yaklaşık 10 km çapındadırlar. Kompakt olmaları nedeniyle nötron yıldızları, Dünya’dan milyarlarca kat daha güçlü muazzam bir kütleçekimsel çekime sahiptir.

Haber Merkezi / Nötron yıldızların önemli özelliklerinden olan bu muazzam kütleçekimsel çekim, yıldızın yüzeydeki her şeyi çok küçük boyutlara sıkıştırır ve yıldız kalıntısının neredeyse mükemmel bir küre olmasını sağlar.

Dünya’dakinden milyarlarca kat daha küçük olmalarına rağmen, mükemmel bir küreden gelen bu deformasyonlar yine de dağlar olarak bilinir. 

Southampton Üniversitesi’nde doktora öğrencisi Fabian Gittins tarafından yönetilen bir ekip, yaptıkları bir araştırmada, gerçekçi nötron yıldızları oluşturmak için hesaplama modellemesini kullandı ve dağların nasıl oluşturulduğunu belirlemek için onları bir dizi matematiksel kuvvete tabi tuttu.

Ekip ayrıca ultra-yoğun nükleer maddenin dağları desteklemedeki rolünü de inceledi ve üretilen en büyük dağların, önceki tahminlerden yüz kat daha küçük, yalnızca bir milimetre boyunda olduğunu buldu.

Geçmişte yapılan çalışmalar, nötron yıldızlarının mükemmel bir küreden bir milyonda birkaç parçaya kadar sapmaları sürdürebileceğini öne sürüyordu, bu da dağların birkaç santimetre kadar büyük olabileceğini anlamına geliyordu.

Bu hesaplamalar, nötron yıldızının kabuğunun her noktada kırılmaya yakın olduğu şekilde gerildiğini varsayıyordu. Ancak yeni çalışmalar, bu tür koşulların fiziksel olarak gerçekçi olmadığını gösteriyor.

Fabian Gittins, araştırma sonucuna ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Du sonuçlar, nötron yıldızlarının gerçekten dikkate değer ölçüde küresel nesneler olduğunu gösteriyor. Ek olarak, dönen nötron yıldızlarından gelen kütleçekim dalgalarını gözlemlemenin önceden düşünülenden çok daha zor olabileceği” dedi.

Tekil nesneler olmalarına rağmen, yoğun yerçekimleri nedeniyle, hafif deformasyonlarla dönen nötron yıldızları, yerçekimi dalgaları olarak bilinen uzay-zaman dokusunda dalgalanmalar üretmektedir.

Tek nötron yıldızlarının dönüşlerinden kaynaklanan yerçekimi dalgaları henüz gözlemlenmedi, ancak gelişmiş LIGO ve Başak gibi son derece hassas dedektörlerdeki gelecekteki gelişmeler, bu benzersiz nesneleri araştırmak için anahtar olabilir.

Paylaşın

‘439 yıl önce meydana gelen felaket’ tekrar edebilir!

Güneşi mercek altına alan Cornell Üniversitesi’nden bilim insanları, 1582’de yaşanan ve’ Büyük Ateş ‘olarak bilinen Güneş Fırtınası’nın yeniden yaşanabileceğini duyurdu. Bilim insanları, söz konusu fırtınanın küresel elektrik kesintilerine ve milyarlarca dolarlık hasara neden olabileceğini belirtti.

Haber Merkezi / Güneşi mercek altına alan Cornell Üniversitesi’nde çalışan bilim insanları, araştırma sonuçlarını yayınladı.

Bilim insanları, 1582’de yaşanan ve’ Büyük Ateş ‘olarak bilinen Güneş Fırtınası’nın 439 yıl sonra tekrar yaşanabileceği konusunda uyardılar.

Bilim insanları, söz konusu fırtınanın küresel elektrik kesintilerine ve milyarlarca dolarlık hasara neden olabileceğini belirtti.

1582’de yaşanan ve 3 gün süren fırtına önce Avrupa sonra Asya kıtasını etkisi altına almıştı. O dönem teknolojik cihazlarının bulunmaması nedeniyle fırtına ciddi bir hasara neden olmamıştı.

Güneş fırtınası tarih kitaplar şu ifadelerle anlatılmıştı: Gökyüzünün tamamı ateşli alevler içinde gibiydi; sanki gökyüzü yanıyordu.

Ancak günümüzde durum bir hayli farklı. Bilim insanları söz konusu fırtınanın küresel elektrik kesintilerine ve milyarlarca dolar zarara neden olabileceği belirtiliyor.

Paylaşın

2021 yılının en iyi telefonları belli oldu

2021’in en iyi akıllı telefon modelleri belli oldu. Apple iPhone 12 Pro Max yılın en iyi akıllı telefonu seçilirken, yılın bütçe dostu telefonu ise OnePlus Nord N10 5G olarak belirlendi. Pil ömrü şampiyonu ise 48.5 saat ile Nord N100 cihazı oldu.

Sputnik’te yer alan habere göre; her sene, yılın en iyi akıllı telefonlarını belirleyen Consumer Reports adlı organizasyona göre, 2021 yılının en iyi telefonları belirlendi. Araştırmaya göre, Apple iPhone 12 Pro Max yılın en iyi akıllı telefonu seçildi.

Android işletim sistemine sahip en iyi akıllı telefon modeli ise Samsung’un Galaxy Note 20 Ultra 5G isimli cihazı oldu. Araştırmaya göre, yılın ‘bütçe dostu’ telefonu OnePlus Nord N10 5G olarak belirlendi.

Pil ömrü en uzun süren akıllı telefon ise muadillerine göre daha makul bir fiyata sahip olan Nord N100 (48.5 saat) oldu. Nord N100’ü Samsung Galaxy A71 (43 saat) ve iPhone 12 Pro Max (41 saat) takip etti.

Yeni cihazı için geçen günlerde Samsung’dan ekran paneli satın aldığı belirtilen Apple’ın, bu cihazı İphone 13 veya İphone 12s adıyla, 2021 yılının eylül veya ekim ayında piyasaya sürmesi bekleniyor.

Yeni cihazın, 120 Hz LTPO OLED adı verilen ekran paneliyle birlikte yenileme hızının ve görüntü kalitesinin artacağı tahmin ediliyor.

Paylaşın

Dünyayı sonsuza kadar değiştiren 10 benzersiz buluş

İnsanlık tamamen gelişim ve değişimle ilgilidir, bu yüzden insanların her zaman yeni bir şey icat etmeye çalışmasına şaşmamalı. Her şey binlerce yıl önce, insanın alet olarak kullanmak için bir taşı kapmasıyla başladı. Sonra çark, buhar makinesi, matbaa, radyo, elektrik derken şimdiki zamandayız, etrafımızda ışık hızıyla çalışan dijital bir dünyada yaşıyoruz.

Haber Merkezi / Her yapılan icat insanlık için önemlidir fakat bazı icatlar daha önemlidir, ancak hepsi çevremizdeki dünyayı bir şekilde değiştirir. İşte sık sık hafife aldığımız, ancak hayatlarımızı daha iyi hale getiren 10 benzersiz icat.

Teflon;

Pek çok insan, yiyeceklerin tavaya yapıştığı veya fazla veya az pişirildiği günleri hatırlayamaz (ancak bu çoğunlukla pişirme becerisine bağlıdır). Teflon büyük bir oyun değiştirici oldu ve bugün yemek yapma şeklimizi değiştirdi. Yapışmaz tavalar artık her mutfakta bulunabilir!

Barkodlar;

Barkodlar çoğu insan için önemli görünmeyebilir, ancak aslında bugün alışveriş yapma şeklimizi değiştirdiler. Bu sıkıcı siyah-beyaz çizgiler, hızlı bir şekilde taranabilen veriler içerir, bu da alışverişimizi çok daha kolay hale getirir. Günümüzde barkodlar kaçınılmaz olduğundan, birçok firma tasarımlarında yaratıcılığa kavuşmakta ve ürünlerini daha özgün hale getirmektedir.

Kalp pili;

Kalp pilleri sayabileceğimizden daha fazla hayat kurtardı. Bu küçük tıbbi cihaz, kalbin doğal pili arızalandığında yeterli kalp atış hızının korunmasına yardımcı olur. Günümüzde bir hap kadar küçüktürler ve bir bacak kateteri kullanılarak, invaziv cerrahiden kaçınarak yerleştirilebilirler.

Mauveine;

Mauveine’i bir öğrenci tesadüfen icat etti, ancak moda, kumaş ve tekstil dünyasını sonsuza dek değiştirdi. Bu, şimdiye kadar icat edilen ve son zamanlarda seri üretilen ilk sentetik organik kimyasal boyaydı. O zamandan beri bu tür binlerce boya yapıldı, ama her şeyi başlatan oydu!

Sıhhi tesisat;

Bina içi su tesisatı kullanılmaya başlanmadan önceki hayatın nasıl olduğunu hiç düşündünüz mü? Oldukça pis ve kokuyordu, orası kesin. İç mekan su tesisatı, sıhhi koşullarımızı gerçekten iyileştirdi.

Güvenlik camı;

Güvenlik camı gerçekten daha iyiye doğru bir değişiklik yaptı. Sertleştirilmiş ve lamine cam, hem mobilya ve mutfak eşyaları gibi iç tasarım öğelerinde hem de araç ön camlarında ve pencerelerinde kullanılır. Tel örgü gibi diğer cam türleri çoğunlukla inşaatta kullanılır.

Vulkanize kauçuk;

Vulkanize kauçuk, hafife almamız gereken bir şey değildir. Charles Goodyear, 19. yüzyılda kauçuğun vulkanizasyon sürecini ortaya atan ilk kişilerden biriydi. Günümüzde vulkanize kauçuk hemen hemen her yerde kullanılmaktadır; konveyör bantları, ayakkabı tabanları, hortumlar ve tabii ki lastikler. Hayatlarımızı onsuz hayal edemiyoruz!

Beton;

Roma’daki Pantheon’un kubbesi, dünyanın en eski donatısız beton yapılarından biridir. Bu kadar uzun süre hayatta kalmasının nedeni? Tabii ki betonun kendisi! İnsanlık ilklerinin Orta Doğu bölgesinde bulunmasına rağmen, zamanın başlangıcından beri çeşitli yapılar inşa etmek için beton kullandı. Malzemeler ve kombinasyonlar çeşitlilik gösteriyordu, ancak beton tarifi geliştikçe yavaş yavaş en yaygın kullanılan yapı malzemelerinden biri haline geldi.

Velcro;

Velcro, giyim ve astronot kıyafetlerinde bir devrim yarattı. Bugün kullandığımız tüm cırt cırtlı bağlantı elemanlarını tanımlamak için kullanılan bir ticari markadır. Hepimiz görmüşüzdür; bir şeritte minik kancaları olan iki parça kumaş ve diğerinde daha küçük ‘tüylü’ ilmekler. Dokunduklarında birlikte kalırlar! Bu basit ama şaşırtıcı icat, sadece çocukları olan insanlar tarafından değil, aynı zamanda NASA’nın astronotları tarafından da büyük beğeni topluyor!

Paslanmaz çelik;

Paslanmaz çelikten yapılmış şeyler olmadan modern bir dünya hayal edemiyoruz. Yemek pişirmeden inşaata kadar her yerde kullanılır. Paslanmaz çeliğin benzersiz korozyona dayanıklı özellikleri vardır, bu da onu her zaman suyla uğraşmak zorunda olan borular, bıçaklar ve çeşitli mutfak aletlerini yapmak için ideal bir malzeme haline getirir. Ayrıca paslanmaz çelik sabunun (sadece kalıp şeklinde paslanmaz çelik) sarımsak, salam, balık, durian gibi güçlü kokuları etkisiz hale getirebileceğine inanılıyor.

Paylaşın

‘Mars Kaşifi’ Perseverance’a ait yeni görüntüler yayınlandı

Yedi aylık bir yolculuğun ardından Mars’a başarılı bir iniş gerçekleştiren Amerikan Havacılık ve Uzay Ajansı’nın (NASA) uzay aracı Perseverance’ın gönderdiği görüntülerden 26 saniyesi daha paylaşıldı.

Haber Merkezi / NASA, Perseverance uzay aracına ait sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda “İnişimi yapmak için kullandığım fotoğraflara bakıyorsunuz. Bu şekilde hızlı bir şekilde yönümü buldum ve inmeden önceki son 3 dakika içinde en güvenli hedefi seçtim” ifadelerine yer verildi.

Ortalama bir otomobil büyüklüğünde (3 metre boyunda, 2,7 metre genişliğinde, 2,2 metre yüksekliğinde) ve 1025 kilogram ağırlığında bir araç olan Perseverance “çok misyonlu radyoizitop termoelektrik jeneratör” adı verilen bir enerji kaynağı sayesinde hareket ediyor. Bu jeneratör plütonyumun radyoaktif bozunmasıyla ortaya çıkan ısı enerjisini elektriğe dönüştürerek uzay aracını hareket ettiriyor.

Perseverance Mars’ta bulunan Jezero Krateri’ni en az 1 Mars yılı boyunca (Dünya zamanıyla yaklaşık 687 gün) boyunca inceleyecek. Ardından 2030’lı yıllarda yeniden Dünya’ya dönecek.

Kaya ve toprak parçalarını toplayarak Dünya’ya gönderilmek üzere tüplere doldurup Mars yüzeyine bırakacak olan uzay aracı, aynı zamanda Kızıl Gezegen’in jeolojik yapısını inceleyerek, gelecekte Mars’a inecek astronotların, atmosferdeki karbondioksitten oksijen üretip üretemeyeceklerini test edecek.

Perseverance’ın hazırladığı tüpler ise NASA ve Avrupa Uzay Ajansı tarafından 2026’da Mars’a gönderilmesi planlanan daha küçük bir araç tarafından buradan alınacak ve Dünya’ya getirilecek.

Paylaşın

Ayrı gerçeklik yok!

Araştırmalar belirli koşullar altında atom altı parçacıkların, aralarındaki mesafeden bağımsız olarak birbirleriyle anında iletişim kurabildiğini göstermiştir. Aralarında bir santimetre veya bir ışık yılı olması fark etmez, her parçacık diğerinin ne yaptığını anında bilmektedir.

Haber Merkezi / Çoğumuz, 1982 yılında 20. yüzyılın en önemli deneylerinden biri olabilecek bir deney yapmış olmasına rağmen, fizikçi Alain Aspect’i genellikle duymamıştır.

Aspect, deneyinde belirli koşullar altında atom altı parçacıkların, aralarındaki mesafeden bağımsız olarak birbirleriyle anında iletişim kurabildiğini gösterdi.

Aralarında bir santimetre veya bir ışık yılı olması fark etmez, her parçacık diğerinin ne yaptığını anında biliyor.
Ancak bu bulgu, Einstein’ın hiçbir iletişimin ışık hızından daha hızlı ilerleyemeyeceğine dair uzun süredir devam eden inancına aykırıdır.

Bazı fizikçiler, belki uzay ve zaman dışındaki şeylerin uzay ve zaman içindeki şeyleri etkileyebileceğini söylerken, diğerleri nesnel gerçekliğin var olmadığını düşündü; görünürdeki sağlamlığa rağmen, evrenin kalbinde bir hayal.

Ancak bilim yazarı Michael Talbot’a göre, bu içgörü, tanınmış fizikçi David Bohm’a Aspect’in keşfini anlamanın başka bir yolunu önerdi.

Bohm, atom altı parçacıkların birbirlerini ayıran mesafeden bağımsız olarak birbirleriyle temas halinde kalabilmelerinin sebebinin, bazı gizemli sinyaller göndermelerinden değil, ayrılıklarının bir yanılsama olmasından kaynaklandığına inanıyordu.

Daha derin bir gerçeklik düzeyinde, bu tür parçacıkların bireysel varlıklar olmadığını, aynı temel alt tabakanın uzantıları olduğunu savundu.

Alain Aspect

Alain Aspect, kuantum mekaniğinin en ilgi çekici özelliklerini aydınlatan deneyleriyle tanınır. Aspect, Bell’in dolaşık foton çiftleriyle yaptığı eşitsizlik testleri (1982), Albert Einstein ve Nils Bohr arasında 1935’te başlayan bir tartışmanın çözümüne katkıda bulundu.

Ayrıca Philippe Grangier ile tek bir foton için dalga-parçacık ikiliğinin çarpıcı bir gösterimini yaptı. Aspect, Wheeler’ın gecikmiş seçim deneyini gerçekleştirdi. Aspect, Claude Cohen-Tannoudji (1985-1992) ile atomların lazerle soğutulmasına katkıda bulundu.

Paylaşın

Refraktometre nedir, nasıl çalışır? Çeşitleri

Refraktometre sulu çözeltilerinin konsantrasyonlarının ölçülmesi için kullanılan basit bir alettir. Sadece birkaç damla sıvı gerektirir ve gıda, tarım, kimya ve imalat endüstrilerinde kullanılır. İngilizce Refract (Kırılma) kelimesinden türetilen Refractometer kelimesi dilimize Refraktometre olarak geçmiştir.

Işık bir sıvıya girdiğinde yön değiştirir; buna kırılma denir. Refraktometreler, ışığın yön değiştirdiği dereceyi ölçer ve buna kırılma açısı denir. Bir refraktometre kırılma açılarını alır ve bunları oluşturulan kırılma indisi (nD) değerleriyle ilişkilendirir.

Bu değerleri kullanarak, çözeltilerin konsantrasyonlarını belirleyebilirsiniz. Örneğin, çözeltilerin sudaki konsantrasyonlarına bağlı olarak farklı kırılma indileri vardır.

Refraktometredeki prizma, solüsyondan daha büyük bir kırılma indisine sahiptir. Ölçümler, prizmanın ve çözümün birleştiği noktada okunur. Düşük konsantrasyonlu bir çözelti ile, prizmanın kırılma indisi numuneninkinden çok daha büyüktür ve büyük bir kırılma açısı ve düşük bir okuma oluşturur. Bunun tersi, yüksek konsantrasyonlu bir çözümle olur.

Refraktometre çeşitleri;

  • Abbe Tipi Refraktometreler (Manuel ve Dijital çeşitleri bulunmaktadır)
  • El Tipi Refraktometreler (Dürbünlü ve Dijital çeşitleri bulunmaktadır)
  • Sıcaklık Ayarlamalı Dijital Refraktometreler

Abbe Refraktometresi; Abbe refraktometreleri aşağıdaki kısımlardan oluşur:

  • Prizma haznesi
  • Termometre haznesi
  • Su giriş ve çıkış kısımları
  • Oküler (Ölçüm Skalası)
  • Vidalar (makro ve mikro vidalar)

El Refraktometreleri; El Tipi Refraktometreler pratik, kolay ve hızlı ölçüm olanağı sağlayan refraktometrelerdir. Bu cihazlar pratik , küçük hacimli ve hafif olmaları nedeniyle süt, salça, reçel, bal, meyve suyu gibi çeşitli gıda endüstrilerinde rahatlıkla sıkça kullanılan, sıvı solüsyonlarının % kuru madde miktarlarını, kırılma indislerini, ile Brix aralıklarını ölçen cihazdır. El refraktometresinin parçaları şunlardır:

  • Oküler
  • Ayar vidası
  • Prizma haznesi (Prizma ve Işık toplama kapağı ile birlikte)
  • Tutma kolu
  • Kalibrasyon vidası

Dijital Refraktometreler; El Tipi cihazlar gibi dijital cihazlarda basit ve kolay ölçüm yöntemiyle kullanım kolaylığı sağlayan, güvenilir ve yüksek hassasiyetli ölçümler için dizayn edilmiş Refraktometre çeşitleridir. Bu cihazlarda ölçüm sonuçlarının daha kolay görüntülenmesini sağlayan dijital gösterge ekranı bulunmaktadır.

Paylaşın