Çöken İki Yıldız Çarpışması, Dünya’da Kitlesel Yok Oluşa Yol Açabilir

Yeni bir çalışma, Samanyolu Galaksisi’nde çöken iki yıldız arasında yaşanabilecek bir çarpışmanın, Dünya’nın koruyucu ozon tabakasını sıyırabileceğini ve gezegendeki tüm yaşam formlarının kitlesel yok oluşuna neden olabileceğini ileri sürdü.

Aralarında ABD’deki Illinois Urbana-Champaign Üniversitesi’nden isimlerin de bulunduğu bilim insanları, böyle bir patlamanın Dünya’ya yakın bir yerde meydana gelmesi halinde gezegendeki yaşam için tehlike oluşturabileceğini söylüyor.

Samanyolu Galaksisi’nde çöken iki yıldız arasında meydana gelebilecek çok nadir bir çarpışmanın, Dünya’nın koruyucu ozon tabakasını kaldırarak gezegendeki tüm yaşam formlarının kitlesel yok oluşuna yol açabileceği yeni bir araştırmada öne sürüldü.

Bu zamana kadar gökbilimciler, kilonova diye bilinen bu tür nötron yıldızı çarpışma olaylarından sadece birkaçını gözlemleyebildi. Aralarında ABD’deki Illinois Urbana-Champaign Üniversitesi’nden isimlerin de bulunduğu bilim insanları, böyle bir patlamanın Dünya’ya yakın bir yerde meydana gelmesi halinde gezegendeki yaşam için tehlike oluşturabileceğini söylüyor.

Henüz hakem denetiminden geçmeyen ve ArXiv ön baskı sunucusunda yayımlanan araştırma, bu yıldız çarpışma olaylarının yakınındaki başka dünyalarda yaşamın devam etme ihtimalini belirlemeye katkı sunabilir.

Bilim insanlarına göre, bu tür yıldız çarpışmalarından kaynaklanan en büyük tehdit, gama ışınları ve ürettikleri X ışını artçı ışımasının da aralarında yer aldığı radyasyon patlaması. Araştırmacılar çalışmada şöyle yazdı: Bu kaynaklardan gelen iyonlaştırıcı radyasyon, çok yakın olduğunda Dünya benzeri gezegenlerdeki yaşam için tehlike yaratabilir.

Bilim insanları, tespit edilen ilk nötron yıldızı çarpışmasından (GW170817 adlı yıldız olayı) bildiklerimizin analizine dayanarak bu olayların Dünya’yı etkileme olasılıklarını inceledi. Araştırmacılar böyle bir patlamanın yaklaşık 297 ışık yılı (97 parsek) gibi dar bir aralığında yer alan bütün canlıların güçlü gama radyasyonuyla yanabileceğini söylüyor.

Bilim insanları, eğer Dünya böyle bir bölgede olsaydı radyasyonun Dünya’nın stratosferik ozonunu kaldırabileceğini ve bunun düzelmesinin de birkaç yıl alabileceğini belirtiyor.

Araştırmacılar kilonovanın artçı ışımasından kaynaklanan X ışınları, gama ışını salımlarına kıyasla daha uzun süre dayanma eğiliminde olduğundan daha ölümcül olabileceğini söylerken, bunların yaşamı yok edici etkilerinin yaklaşık 16 ışık yılı içinde gerçekleşeceğini de ekliyor.

Bilim insanları, “Temel kilonova parametreleri için artçı ışımadan kaynaklanan X ışını salımının ~5 pc’ye kadar ölümcül olabileceğini ve eksen dışı gama ışını salımının ~4 pc’ye kadar bir aralığı tehdit edebileceğini görüyoruz” diye belirtiyor: En büyük tehdit, patlamadan yıllar sonra, kilonova patlamasıyla hızlanan ve ~11 pc’ye kadarki mesafelerde ölümcül olabilen kozmik ışınlardan geliyor.

Öte yandan çalışmada, bulguların “kayda değer belirsizlikler” taşıdığı belirtilerek “görüş açısı, fırlatılan kütle ve patlamanın enerjisine” bağlı olduğuna dair uyarıda bulunuluyor. Ayrıca araştırmacılar, kilonova olaylarının nadirliği nedeniyle bu tür yıldız çarpışmalarının “Dünya’daki yaşama önemli tehditler yaratmadığını” söylüyor.

Araştırmacılar şöyle belirtiyor: İkili nötron yıldızı birleşmelerinin nadirliğinin küçük bir öldürücülük aralığıyla birleşmesi, muhtemelen Dünya’daki yaşam için önemli bir tehdit yaratmadığı anlamına geliyor… Güneş’in bulunduğu yerdeki ölümcül birleşmelerin ortalama tekrarlanma süresinin Evren’in yaşından çok daha büyük olduğunu bulduk.

Bilim insanları, “Öte yandan hiçbir zaman kitlesel yok oluşa yol açmasa bile, yakınlardaki bir kilonova olayı Dünya’dan görülebilir. Muhtemelen birleşmeden kısa süre sonra teknolojide bozulma yaratacak ve gökyüzünde bir aydan fazla parlak kalacaktır” diyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Uzayın Derinliklerinden Gelen Enerji Patlaması Bilim İnsanlarını Hayrete Düşürdü

Uzayın derinliklerinden gelen ve yakın zamanda keşfedilen enerji patlaması, mesafesi ve gücüyle bilim insanlarını hayrete düşürdü. Saniyeden daha kısa bir sürede açığa çıkan enerji patlaması, Güneş’in 30 yılda yaydığı enerjiye eşdeğer miktarda.

Enerji patlaması, Dünya’ya ulaşmak için 8 milyar yıl yol katetti. Bilim insanları yeni keşfedilen patlamanın, anlaşıldığı üzere birleşme sürecindeki küçük bir galaksi grubundan geldiğini ve bunun da patlamaların nereden geldiğine dair mevcut teorileri desteklediğini söylüyor.

Dünya’ya evrenin çok derin yerlerinden gelen güçlü bir enerji patlaması (radyo patlaması) çarptı. Bugüne kadar görülenler arasında en uzaktan gelen bu hızlı radyo patlaması (fast radio burst/FRB) o kadar uzak bir mesafeden geliyor ki Dünya’ya ulaşmak için 8 milyar yıl yol katetti.

Aynı zamanda şaşırtıcı derecede güçlü olan bu patlama, türünün bugüne kadar görülmüş en enerji yüklü örneklerinden biri. Patlama Güneş’in 30 yıldan daha uzun sürede çıkardığı enerjiyi, bir saniyeden daha kısa zamanda açığa çıkardı.

Hızlı radyo patlamaları, uzaydaki bilinmeyen ama aşırı derecede şiddetli faaliyetlerden kaynaklanan yoğun, kısa enerji patlamalarıdır. Bilim insanları bunların nasıl oluştuğundan hâlâ emin değil fakat açıklamalar arasında dünya dışı teknolojiden nötron yıldızlarına kadar her şey var.

Bilim insanları yeni keşfedilen patlamanın, anlaşıldığı üzere birleşme sürecindeki küçük bir galaksi grubundan geldiğini ve bunun da patlamaların nereden geldiğine dair mevcut teorileri desteklediğini söylüyor. Ancak patlamanın yoğunluğunu açıklamanın daha zor olması, gerçekte nasıl yayıldıklarına dair anlayışımızı zorluyor.

Swinburne Teknoloji Üniversitesi’nden Ryan Shannon şöyle diyor: Bu devasa enerji patlamalarına neyin sebep olduğunu hâlâ bilmesek de bu makale hızlı radyo patlamalarının kozmosta sık rastlanan olaylar olduğunu ve bunları galaksiler arasındaki maddeyi tespit etmek ve Evren’in yapısını daha iyi anlamak için kullanabileceğimizi doğruluyor.

Patlamalar, kozmosumuzun gerçekte ne kadar ağır olduğu gibi en derin sorulardan bazılarını yanıtlamada yararlı yollar sunabilir. Halihazırda bu soruya cevap bulmaya yönelik girişimler kafa karıştırıcı sonuçlara yol açıyor.

Profesör Shannon, “Evrendeki normal madde miktarını (hepimizi meydana getiren atomları) saysak, bugün olması gerekenin yarısından fazlasının eksik olduğunu görürüz” diyor:

“Kayıp maddenin galaksiler arasındaki boşlukta saklandığını düşünüyoruz ama normal teknikleri kullanarak görmeyi imkansız hale getirecek kadar sıcak ve dağınık olabilir.

Hızlı radyo patlamaları bu iyonize maddeyi algılıyor. Patlamaların, neredeyse tamamen boş haldeki uzayda bile tüm elektronları ‘görebilmesi’ galaksiler arasında ne kadar madde olduğunu ölçmemizi sağlıyor.”

Patlama geçen yıl Japonya’daki bir teleskop kullanılarak tespit edilmişti. Araştırmacılar daha sonra bulguyu doğrulayıp daha ayrıntılı incelemek için diğer teleskopları kullandı.

Makalenin baş yazarı Stuart Ryder, “ASKAP’nin çanak dizisini kullanarak patlamanın tam olarak nereden geldiğini belirleyebildik” diyor:

“Daha sonra kaynak galaksiyi aramak için Avrupa Güney Gözlemevi’ne (ESO) ait, Şili’deki Çok Büyük Teleskop’u (VLT) kullandık ve galaksinin, bugüne kadar bulunan diğer FRB kaynaklarından daha yaşlı ve uzakta olduğunu ve muhtemelen birleşme sürecindeki küçük bir galaksi grubu içinde yer aldığını bulduk.”

Bulgular, Science adlı bilimsel dergide yayımlanan “A luminous fast radio burst that probes the Universe at redshift 1” (Kırmızıya kayma 1’de Evren’i inceleyen parlak bir hızlı radyo patlaması) başlıklı yeni bir makalede aktarıldı.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

NASA, Bennu Asteroidinde ‘Yaşamın Yapı Taşlarının’ İşaretlerini Buldu

ABD uzay ajansı NASA, Bennu asteroidinden alınan numunelerde su ve karbon izlerinin bulunduğunu açıkladı. NASA Başkanı Bill Nelson, “Karbon ve su molekülleri tam olarak bulmak istediğimiz türden malzemelerdi” dedi ve ekledi:

“Bu unsurlar gezegenimizin oluşumunda çok önemli. Ve yaşama yol açabilecek unsurların kökenini belirlememize yardımcı olacaklar.”

Bennu asteroidi, yaklaşık 4,5 milyar yaşında ve yaklaşık 500 metre çapında. Dünya’dan 330 milyon kilometre uzakta yer alan Bennu asteroidi 1999 yılında keşfedilmişti.

Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi’nin (NASA), Osiris-Rex misyonu çerçevesinde geçen ay özel bir kapsülle Bennu asteroidinden alınan parçaların analiz sonuçları kamuoyuyla paylaşıldı. NASA Başkanı Bill Nelson, asteroidden alınan numunelerin su ve karbon molekülleri içerdiğini açıklayarak “Bunlar tam da bulmak istediğimiz maddelerdi” dedi.

Su ve karbonun Dünya gezegeninin oluşumunda kilit önem taşıyan maddeler olduğuna işaret eden Nelson, “Bu bulgular bize, yaşama temel oluşturmuş olabilecek elementlerin kökenini bulmamıza yardımcı olacak” diye konuştu.

Asteroidden alınan numunedeki suyun kil minerallerinde, karbonun da mineral ve organik moleküller şeklinde bulunduğu bildirildi. NASA’nın son bulguları, Dünya’da yaşamın yapı taşlarının uzaydan geldiği teorisini güçlendirdi.

Osiris-Rex uzay aracı, 2016 yılı Eylül ayında 4,5 milyar yaşındaki Bennu asteroidine doğru yola çıkmış, dört yıllık yolculuğun ardından 2020 yılı Ekim ayında birkaç saniyeliğine asteroide iniş yaparak taş ve toz numuneleri toplamıştı.

Osiris-Rex’e ait yaklaşık 250 gramlık kapsül, uzayda geçirdiği yedi yılın ardından 24 Eylül tarihinde ABD’nin (amerika Birleşik Devletleri) Utah eyaletinde Dünya’ya paraşütle indirilmişti.

Kapsül, Texas eyaletindeki Johnson Uzay Merkezi’nde hava geçirmez bir bölmede açılarak incelemeye alınmış ve NASA ilk açıklamasında kapsülden “siyah toz ve küçük taş parçacıkları” çıktığını bildirmişti. Bugünkü açıklamayla numunelere dair ilk analiz sonuçları kamuoyuyla paylaşılmış oldu.

Dünya’dan 330 milyon kilometre uzaklıkta bulunan 500 metre çapındaki Bennu asteroidi 1999 yılında keşfedilmişti.

Alınan numunelerden çıkacak sonuçların, Güneş Sistemi’nin ortaya çıkışı ve Bennu gibi Dünya’ya yakınlığı nedeniyle potansiyel tehlike oluşturan asteroidlerin özelliklerinin daha iyi anlaşılmasında bilim insanlarına yardımcı olması umuluyor.

Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Dünya, Açıklayamayan Enerjik Bir Patlamayla Vuruldu

Dünya, bilim insanlarının dahi açıklayamadığı kadar güçlü ölü bir yıldızdan veya pulsardan gelen enerji patlamasıyla vuruldu. Pulsarlar, bir yıldız öldüğünde, süpernovaya dönüşerek patlayıp arkasında küçük, ölü bir yıldız bıraktığında oluşuyor.

Patlamayı tespit eden bilim insanı Emma de Oña Wilhelmi, “Bu ölü yıldızlar neredeyse tamamen nötronlardan oluşuyor ve inanılmaz derecede yoğunlar: Bir çay kaşığı malzemenin kütlesi 5 milyar tondan fazla, yani Büyük Gize Piramidi’nin kütlesinin yaklaşık 900 katı” dedi.

Dünya, ölü bir yıldızdan gelen ve bilim insanlarının açıklayamadığı derecede enerjik bir patlamayla vuruldu.

Pulsar diye bilinen ölü bir yıldızdan kaynaklanan gama ışını patlaması, türünün şimdiye kadar görülen en yüksek enerjili örneği. Bu, görünür ışığın enerjisinin yaklaşık 10 trilyon katına, yani 20 tera-elektronvolta eşdeğer.

Bilim insanları ne tür bir senaryonun bir pulsarın bu kadar yoğun enerji yaymasına yol açabileceğini tam olarak açıklayamıyor ve buluşun arkasındaki araştırmacılar bunun “söz konusu doğal hızlandırıcıların nasıl çalıştığının yeniden düşünülmesini gerektirdiğini” söylüyor.

Bilim insanları pulsarların nasıl oluştuğunu daha iyi anlayabilme amacıyla onlardan gelen daha güçlü enerji patlamaları bulabileceklerini umuyor.

Pulsarlar, bir yıldız öldüğünde, süpernovaya dönüşerek patlayıp arkasında küçük, ölü bir yıldız bıraktığında oluşuyor. Bu kozmik nesneler, sadece 20 kilometre çapında. Ayrıca güçlü bir manyetik alanla son derece hızlı dönüyor.

Namibya’daki Yüksek Enerji Stereoskopik Sistemi gözlemevinde patlamayı tespit eden bilim insanı Emma de Oña Wilhelmi, “Bu ölü yıldızlar neredeyse tamamen nötronlardan oluşuyor ve inanılmaz derecede yoğunlar: Bir çay kaşığı malzemenin kütlesi 5 milyar tondan fazla, yani Büyük Gize Piramidi’nin kütlesinin yaklaşık 900 katı” dedi.

Pulsarlar dönerken, elektromanyetik radyasyon ışınlarını kozmik bir deniz feneri gibi dışarı fırlatıyor. Bu da örneğin Dünya gibi bir noktada duran kişinin, radyasyon atımlarının dönerek geçerken düzenli bir ritimle yanıp söndüğünü göreceği anlamına geliyor.

Radyasyonun, yıldızı çevreleyen ve onunla birlikte dönen plazma ve elektromanyetik alanlardan oluşan pulsarın manyetosferi tarafından üretilen ve dışarı atılan hızlı elektronların bir sonucu olduğu düşünülüyor. Bilim insanları elektromanyetik spektrumdaki farklı enerji bantlarını bulmak için radyasyonu araştırabilir. Bu da onu anlamalarını sağlayabilir.

Bilim insanları daha önce yeni çalışmada incelenen Vela pulsarıyla bunu yapmıştı. Sonuçta radyo bandında şimdiye kadar görülen en parlak kaynak olduğunu bulmuşlardı. Pulsarın aynı zamanda giga-elektronvoltlardaki en parlak kalıcı kaynak olduğu da tespit edilmişti. Ancak yeni araştırma, radyasyonun daha da yüksek enerji bileşenlerine sahip bir kısmı olduğunu ortaya çıkardı.

Güney Afrika’daki North-West Üniversitesi’nden ortak yazar Christo Venter, “Bu, söz konusu nesnede daha önce tespit edilen tüm radyasyondan yaklaşık 200 kat daha enerjik” dedi. Bilim insanları bunun nasıl olabileceğini tam anlamıyla bilmiyor.

Araştırmayı yöneten Fransa’daki Astropartikül ve Kozmoloji (APC) laboratuvarından Arache Djannati-Atai, “Bu sonuç pulsarlarla ilgili önceki bilgilerimize meydan okuyor ve bu doğal hızlandırıcıların nasıl çalıştığının yeniden düşünülmesini gerektiriyor” dedi ve ekledi:

“Parçacıkların manyetosferin içinde veya biraz dışında manyetik alan çizgileri boyunca hızlandırıldığını öngören geleneksel şema, gözlemlerimizi yeterince açıklayamıyor.

Belki de parçacıkların, ışık silindirinin ötesinde manyetik yeniden bağlanma adı verilen süreç yoluyla hızlanmasına tanık oluyoruz ve bu da bir şekilde dönme düzenini koruyor? Ancak bu senaryo bile böylesine aşırı radyasyonun nasıl üretildiğini açıklamakta zorluklarla karşılaşıyor.”

Bulguları açıklayan “Vela Pulsarından 20 Teraelektronvolt’a Ulaşan Bir Radyasyon Bileşeninin Keşfi” başlıklı makale 6 Ekim’de bilimsel dergi Nature Astronomy’de yayımlandı.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Günde 10 Saatten Fazla Oturmak Demans Riskini Artırıyor

Genç yetişkinlerin demans (bunama) konusunda endişelenmelerine gerek yoktu. Ancak genç nüfus arasında artan demans vakaları, herkesi bilişsel sağlık konusunda yanlış yapılan şeylere odaklanmaya zorladı. 

Haber Merkezi / Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre dünya genelinde şu anda 55 milyon kişi demansla yaşıyor. DSÖ ayrıca her yıl yaklaşık 10 milyon yeni vakanın rapor edildiğini belirtiyor.

Yeni yayınlanan bir araştırmaya göre, özellikle günde 10 saatten fazla oturmayı içeren yaşam tarzının demans riskini artırdığını ortaya koydu.

JAMA üzerine yapılan araştırma, çalışma saatlerinde sıklıkla görülen hareketsiz yaşam tarzının demansı tetikleyebileceğini daha net ortaya koydu. Çalışma için araştırmacılar, Birleşik Krallık Biobank’tan 60 yaş ve üzeri 49 bin 841 yetişkinin verilerini elde etti.

Araştırmacılar, katılımcıların bileklerine takılan ivmeölçerden elde edilen verileri analiz ettikten sonra çalışmadan şu sonucu çıkardı: Yetişkinler arasında, hareketsiz davranışlarda geçirilen daha fazla zaman, tüm nedenlere bağlı demans vakasının daha yüksek olmasıyla önemli ölçüde ilişkiliydi.

Güney Kaliforniya Üniversitesi’nde biyolojik bilimler ve antropoloji profesörü David Raichlen, araştırmanın sonuçlarına ilişkin çalışmanın baş yazarı Mirror’a yaptığı açıklamada, “Bütün gün ofiste, sonra televizyonun karşısında, arabada ve bulduğumuz diğer tüm ortamlarda oturma, bunu özetliyor” ifadelerini kullandı.

Demansın erken belirtilerini göz ardı etmeyin

Hareketsiz bir yaşam tarzı önemli bir risk faktörü olsa da erken tanı, bilişsel sağlıktaki düşüşün yönetilmesine yardımcı olabilir.

Bir şeyleri veya yakın zamanda yaşanan olayları unutmak, eşyaları kaybetmek veya yanlış yere koymak, tanıdık yerlerde bile kaybolmak, zamanın nasıl geçtiğini anlamamak, problem çözmede veya karar vermede zorluk, konuşmaları takip etmekte zorluk veya kelime bulmada zorluk, zorluk gibi demansın erken belirtilerine karşı dikkatli olunmalıdır.

Tanıdık görevleri yerine getirememek ve görsel olarak nesnelere olan mesafeyi yanlış değerlendirmek (bu belirtiler WHO tarafından listelenmiştir).

Hareketsiz yaşam tarzı hayatı tehdit eden birçok hastalıkla ilişkilidir

Uzun süre hareket etmeden geçiren yaşam tarzı, sadece demansa değil, çoğu yaşamı tehdit eden farklı türde hastalıklara da davetiye çıkarıyor.

Lancet Halk Sağlığı tarafından yapılan yeni bir çalışma, kısa süreli aktivitelerin kalp krizi ve erken ölüm riskini azaltabileceğini ortaya koydu. Araştırmacılar bu sonuca, Birleşik Krallık’ta yaşayan 25 binden fazla yetişkinin verilerini yaklaşık sekiz yıl boyunca izledikten sonra ulaştı.

Paylaşın

Dikkat Çeken Araştırma: Sigarayı Bırakmanın En Etkili Üç Yolu

Sigarayı bırakma dünyasının derinliklerine inen yeni bir araştırma, vareniklin ve sitisinin yanı sıra nikotinli ilaçların en etkili sigara bırakma yöntemleri olduğu ortaya çıkardı.

Independent Türkçe’nin aktardığına göre; araştırma veriler ayrıca, nikotini kademeli azaltmanın aniden bırakmaktan biraz daha etkili olabileceğini gösterdi.

Araştırmacı Nicola Lindson, “Sigarayı bırakmak çok zor. Bu konuda yardımcı olacak çeşitli ürünler var ama bu yöntemlerin göreceli etkinliği uzun süredir belirsiz” ifadelerini kullandı

Geniş kapsamlı yeni bir incelemede sigarayı bırakma yöntemlerinin başarısı karşılaştırıldı. Bunlardan üçünün, alışkanlığı terk etmede en etkili yollar olduğu belirlendi. Vareniklin ve sitisinin yanı sıra nikotinli ilaçların en etkili sigara bırakma yöntemleri olduğu ortaya çıktı.

Oxford Üniversitesi’nden halk sağlığı bilimcisi Jamie Hartmann-Boyce ve meslektaşları en az 6 ay boyunca katılımcıların sigarayı bırakma çabalarının takip edildiği 319 araştırmayı gözden geçirdi. Bu çalışmalarda toplam 157 bin 179 kişi izlenmişti.

Sigaranın bağımlılık yaratan ana maddesi olan nikotin, en yaygın kullanılan maddelerden biri. Aynı zamanda en çok bağımlılık yaratan üçüncü madde niteliğinde. Zira beyin üzerinde güçlü bir etkisi var. Veriler, yardım almadan 100 kişiden yalnızca 6’sının sigarayı başarıyla bırakma şansı olduğunu öne sürüyor.

Vareniklin ve sitisin, beyinde nikotin tarafından aktive edildiğinde dopamin salgılayan nikotinik reseptörleri aktive ediyor. Aynı zamanda nikotinin bunları aktive etmesini engelleyerek çalışıyor. Araştırmada iki ilacın etkinliğinin hemen hemen aynı olduğu tespit edildi.

Bulgulara göre, bu yöntemlerle sigarayı bırakmaya çalışan kişilerin yaklaşık yüzde 14’ü, 6 ay veya daha uzun süre boyunca başarılı oluyor. Bir sonraki en etkili stratejiyse nikotin bantları ve sakız veya pastiller gibi iki tür nikotin replasman tedavisini (NRT) birleştirmek.

Oxford Üniversitesi’nden araştırmacı Nicola Lindson, “Ancak, tek başına bant veya sakız gibi tek bir NRT formunun kullanılması, daha az sayıda kişinin sigarayı bırakabilmesini sağladı” diye konuştu:

İki NRT formunu birlikte kullanan 100 kişiden yaklaşık 12’si başarılı olurken, yalnızca bir tür NRT kullanan 100 kişiden yaklaşık 9’u sigarayı bırakabildi. Veriler ayrıca, nikotini kademeli azaltmanın aniden bırakmaktan biraz daha etkili olabileceğini gösterdi.

Cochrane Database of Systematic Reviews adlı akademik dergide yayımlanan bulgulara göre, bir kişinin nikotin tedavisine sigarayı bırakmadan önce veya sonra başlaması ya da aldığı doz, etkinliği etkilemedi.

Lindson, “Sigarayı bırakmak çok zor. Bu konuda yardımcı olacak çeşitli ürünler var ama bu yöntemlerin göreceli etkinliği uzun süredir belirsiz” ifadelerini kullandı: Araştırmamız sigarayı bırakma dünyasının derinliklerine iniyor. Sigara içenlere, sağlık uzmanlarına ve politika yapıcılara bilinçli kararlar vermeleri için güvenilir veriler sağlıyor.

Paylaşın

Çinli Virolog Uyardı: Kovid 19’dan Daha Acımasız Bir Virüs

Çin’in dünya çapında tanınmış virologlarından biri olan ve “yarasa kadın” olarak da anılan Shi Zhengli, gelecekte başka bir koronavirüsün salgının ortaya çıkma olasılığı konusunda uyardı.

Haber Merkezi / Hayvanlardan, özellikle de yarasalardan insanlara bulaşan virüsler üzerine yaptığı araştırmalar nedeniyle “yarasa kadın” lakabı alan Shi, dünyanın Kovid-19 gibi başka bir hastalığa karşı hazırlıklı olması gerektiğini vurguladı.

Koronavirüsler, dünya çapında binlerce insanın ölümüne neden olan şiddetli akut solunum sendromu (Sars) salgınının yanı sıra Kovid-19 salgınına da neden oldu.

Shi’nin Wuhan Viroloji Enstitüsü’nden ekibi son çalışmalarında, 40 koronavirüs türünün insana yayılma riskini değerlendirdi ve bunların yarısını “yüksek riskli” olarak derecelendirdi.

Bunlardan altısının insanları enfekte eden hastalıklara neden olduğu zaten biliniyor, diğer üçünün ise hastalığa neden olduğu veya diğer hayvan türlerini enfekte ettiğine dair kanıtlar var.

Çalışma; popülasyon, genetik çeşitlilik, konakçı türler ve hayvanlardan insanlara bulaşan hastalıklar olan zoonoz hastalıklarının geçmişi de dahil olmak üzere viral özelliklerin analizine dayanıyor.

Birçok bilim insanı, Kovid 19’un muhtemelen hayvanlarda, yarasalarda bulunan ve daha sonra tanımlanamayan bir konakçı aracılığıyla insanlara sıçrayan bir virüsten kaynaklandığına inanıyor.

Wuhan Viroloji Enstitüsü, Kovid-19’un laboratuvardan kazara bir sızıntıdan kaynaklandığı yönündeki şüphelerle gündeme gelmişti.

Haziran ayında yayınlanan ABD istihbarat belgeleri, laboratuvar sızıntısı teorisini destekleyecek hiçbir kanıt olmadığını ancak bunun göz ardı edilemeyeceğini belirtmişti.

Paylaşın

NASA’dan Bir İlk: 4.5 Milyar Yıllık Asteroit Örnekleri Dünya’ya Getirildi

4,5 milyar yıllık asteroit örnekleri taşıyan NASA’nın insansız uzay aracı Osiris-Rex, yıllar süren yolculuğun ardından Dünya’ya indi. Uzay aracında asteroitten alınan en az 250 gram moloz olduğu belirtiliyor.

Numune kutusu NASA’nın Houston’daki Johnson Uzay Merkezi’ne götürülecek ve burada özel olarak tasarlanmış yeni bir laboratuvarda açılacak. NASA’nın gezegen bilimi bölümü yöneticisi Lori Glaze, “Bunlar yıllar ve yıllar boyunca bilimsel analizler için bir hazine olacak.” diye konuştu.

Osiris-Rex uzay aracı, 2016 yılında 1 milyar dolarlık görev için roketle yola çıktı. İki yıl sonra asteroite ulaştı ve uzun bir çubuk vakum kullanarak 2020’de küçük uzay kayasından molozları aldı. Uzay aracı toplamda 6,2 milyar kilometre yol kat etmiş oldu.

ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi NASA’nın Osiris-Rex uzay aracı, bir asteroitten aldığı toz örnekleriyle Pazar günü mermiden 15 kat daha hızlı bir şekilde Dünya atmosferine girerek güvenli bir şekilde iniş yaptı.

Bir araba lastiği büyüklüğündeki uzay aracı, saniyede 12 kilometrelik hızıyla gökyüzünde bir ateş topu oluşturdu. Uzay aracının hızı, ısı kalkanı ve paraşütlerle yavaşlatıldı ve ABD’nin Utah eyaletinde Batı Çölü’ne yumuşak iniş yaptı.

Uzay aracının getirdiği yaklaşık 250 gram ağırlığındaki örnekler, analiz edilmek üzere Teksas’taki Johnson Uzay Merkezi’ne götürüldü.

Dağ büyüklüğündeki asteroit Bennu’dan aldığı bir avuç tozu getirecek uzay aracı, en derin sorulara yanıt vermesi bekleniyor: Nereden geliyoruz?

Misyonun baş araştırmacısı Profesör Dante Lauretta, “Asteroit Bennu’dan 250 gramlık numuneyi Dünya’ya getirdiğimizde, gezegenimizden önce var olan malzemeye, hatta belki de Güneş Sistemimizden önce var olan bazı taneciklere bakıyor olacağız” diyor.

“Başlangıcımızla ilgili ipuçlarını bir araya getirmeye çalışıyoruz. Dünya nasıl oluştu ve neden yaşanabilir bir dünya haline geldi? Okyanuslar suyunu nereden aldı; atmosferimizdeki hava nereden geldi; ve en önemlisi, Dünya’daki tüm yaşamı oluşturan organik moleküllerin kaynağı nedir?”

Bilim insanlarının genel kanısı, önemli bileşenlerin birçoğunun aslında gezegenimize erken dönemlerinde çarpan asteroitlerle taşındığı yönünde. Güneş Sistemi’nin yaklaşık 4,6 milyar yıl önce oluştuğu hesaplanıyor.

Osiris-Rex ekibinin bir üyesi uzay aracının inişi sırasında İngiltere’de bir konser turnesi için prova yapıyordu. Aynı zamanda bir astrofizikçi olan Queen’in baş gitaristi Brian May, paylaştığı mesajda, “Bu değerli örnek kurtarılırken kalbim sizinle birlikte. Örnek Dönüş Gününüz kutlu olsun.” dedi.

Görevde yer almayan İngiliz gökbilimci Daniel Brown, NASA’nın yarım yüzyıldan uzun bir süre önce Apollo’nun aya inişinden bu yana yapılan görevden “harika şeyler” beklediğini söyledi.

Nottingham Trent Üniversitesi’nden Brown, bu asteroit örnekleriyle “erken kimyasal bileşimini, suyun oluşumunu ve yaşamın dayandığı molekülleri anlamaya yaklaşıyoruz” diye konuştu.

NASA’dan Nicole Lunning, kesin bir ölçüm elde etmenin birkaç hafta alacağını söyledi. Dünya’dan 81 milyon kilometre uzaklıkta Güneş’in yörüngesinde dönen Bennu, 500 metre genişliğinde.

Osiris-Rex, iki yıllık bir araştırma sırasında Bennu’yu kayalar ve kraterlerle dolu moloz yığını olarak bulmuştu.

Japonya da örnek getirdi

Uzaydan örnek getiren diğer ülke olan Japonya, iki asteroit görevi sırasında yaklaşık bir çay kaşığı büyüklüğünde malzeme toplamıştı.

Paylaşın

Modern Çağın Hastalığı Alzheimer’in Sırrı Çözüldü

Beyinde protein birikmesiyle karakterize, beyin hücrelerinin ölümüyle gelişen Alzheimer, öncelikle bilişsel işlevleri etkileyen, kişinin düşünme, hatırlama ve günlük işlerini yerine getirme yeteneğini yavaş yavaş azaltan ilerleyici ve yıkıcı bir nörolojik hastalıktır.

Yeni yayınlanan bir çalışma modern çağın hastalığı olarak da tanımlanan Alzheimer’ın tedavisinde umut oldu. Çalışma, beyin hücrelerinin ölümüne ilişkin yeni bulgular ortaya koydu. Bu bulgular, etkili Alzheimer ilaçlarının geliştirilmesine olanak sağlayabilir.

Dünya çapında yaklaşık 55 milyon insan, Alzheimer hastalığını da içeren demanstan muzdarip. Hastalığa yakalananların üçte ikisi gelişmekte olan ülkelerde yaşıyor. Yaşlanan nüfus göz önüne alındığında, bu sayının 2050 yılına kadar yaklaşık 139 milyona yükseleceği ve özellikle Çin, Hindistan, Güney Amerika ve Afrika’da dramatik bir hal alacağı tahmin ediliyor.

Dünyanın dört bir yanındaki araştırmacılar, onlarca yıldır Alzheimer’ı tedavi edecek bir ilaç arayışında. Şimdiye kadar elde edilen başarılar oldukça sınırlı düzeydeydi. Araştırmaların geldiği son noktada ise “Lecanemab” adlı etken maddeye büyük umutlar bağlanmış durumda. ABD Gıda ve İlaç Dairesi tarafından 2023 yılı sonuna kadar onaylanması beklenen bu antikor, hastalığın erken aşamalarında ilerlemesini yavaşlatabilir.

Etkili ilaçların geliştirilmesi bugüne kadar oldukça zordu. Çünkü Alzheimer hastalığına dair tüm beyin süreçleri henüz açıklığa kavuşturulmamıştı. Buna Alzheimer hastalarında beyin hücrelerinin neden öldüğü sorusu da dahildi. Alzheimer hastalarının beyinlerinde amiloid ve tau adı verilen birçok anormal protein birikiyor. Ancak bu iki protein arasındaki doğrudan bağlantı şimdiye kadar belirsizdi.

Gizem çözüldü

Belçikalı ve İngiliz araştırmacılar şimdi bu gizemi çözdüklerine inanıyor. “Science” dergisinde yayınlanan yeni bir çalışmaya göre, beyinde biriken anormal proteinler ile bir tür hücre ölümü olan “nekroptoz” arasında doğrudan bir bağlantı var.

Normalde nekroptoz, özellikle bağışıklık reaksiyonları veya enflamatuar (iltihap) süreçleri sırasında istenmeyen hücrelerin ortadan kaldırılmasını ve böylece yeni hücrelerin oluşmasını sağlar. Besin kaynağı kesildiğinde hücreler şişer, plazma zarları tahrip olur, hücre iltihaplanır ve ölür.

Araştırmaya göre, Alzheimer hastalarında beyin hücreleri iltihaplanıyor çünkü nöronlar arasındaki boşluklarda anormal amiloid birikiyor. Bu da hücrenin iç kimyasını değiştiriyor.

Amiloid, “plaklar” oluşturmak üzere bir araya toplanıyor ve tau proteini “yumak” adı verilen lif demetleri halinde birikiyor. Bu etkileşim sayesinde beyin hücreleri, MEG3 molekülünü üretmeye başlıyor. Araştırma ekibi, MEG3’ü bloke etmeyi başardı ve beyin hücreleri de hayatta kaldı.

Bunu yapmak için araştırmacılar,  insan beyin hücrelerini, özellikle büyük miktarlarda anormal amiloid üreten ve genetiği değiştirilmiş farelerin beynine nakletti.

Araştırma ekibinin üyelerinden olan İngiltere Demans Araştırma Enstitüsü’nden Prof. Bart De Strooper, Alzheimer konusunda dönüm noktası niteliğindeki bulguyu şöyle açıklıyor: “İlk defa Alzheimer hastalığında, nöronların nasıl ve neden öldüğüne dair bir ipucu elde ettik. Bu konuda 30-40 yıldır pek çok spekülasyon yapıldı ama kimse mekanizmaları tam olarak belirleyemedi.”

Belçikalı ve İngiliz araştırmacılar, bu yeni bulguların Alzheimer ilaçlarının geliştirilmesi için yepyeni imkanlar sağlayabileceğini umuyor. Bu umut temelsiz değil, çünkü son zamanlarda Lecanemab gibi, özellikle amiloid proteinini hedef alan ilaçlar geliştirildi. Eğer MEG3 molekülünü uygun ilaçlarla bloke etmek mümkün olursa, beyin hücrelerinin ölümü de durdurulabilir.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Peynir, Demansı Önleyebilir Mi? Dikkat Çeken Araştırma

Genellikle hafıza kaybıyla ilişkilendirilen demans, düşünmeyi, hafızayı ve sosyal yetenekleri günlük yaşamı ciddi şekilde etkileyebilecek bir dizi semptomu barındırır. Bu spesifik bir hastalık değil, kişinin itibarını da etkileyebilen bilişsel yeteneklerdeki azalmayı ifade eden genel bir terimdir.

Haber Merkezi / Alzheimer hastalığı demansın en yaygın nedenlerinden biridir ve vakaların yüzde 60-80’ine katkıda bulunur. Ayrıca, vasküler demans, lewy cisimcikli demans, karışık demans vb. yer alır.

Japonya’da bilim insanları, peynir tüketmenin demans riskinin azalmasıyla potansiyel bir bağlantısının olup olmadığını belirlemek için 65 yaş ve üzeri 1.500’den fazla yetişkinin katılımıyla bir araştırma gerçekleştirdiler.

Araştırma, özellikle bilişsel gerilemeye daha duyarlı olabilecek yetişkinlerde, peynir tüketimi ile bilişsel işlevler arasında ilgi çekici bağlantıları ortaya çıkardı.

Araştırma, beslenmelerine peynir eklenen yetişkinlerin bilişsel testlerde sürekli olarak daha yüksek puan aldığını ve beyin fonksiyonlarının daha iyi olduğunu ortaya koydu. Düzenli olarak peynir tüketen yetişkin katılımcılar, 30 puanlık bilişsel işlev sınavında ortalama 28 puan alırken, peynir tüketmeyenlerin ortalaması 27 oldu.

Peynir tüketenlerde ayrıca, biraz daha düşük BMI ve kan basıncı, daha hızlı yürüme hızı tespit edildi.

Demans tedavi edilebilir mi?

Özellikle yaşlanan dünya nüfusuyla birlikte büyüyen bir endişe kaynağı olan demansın, şu an için tedavisi bulunmamakta.

Ancak, düzenli fiziksel aktivite, dengeli beslenme, aşırı alkol tüketiminden kaçınmak, sigara içmemek ve kan basıncını kontrol altında tutmak, riskin azaltılmasına yardımcı olabilecek proaktif önlemler arasındadır.

Bazı araştırmalar, okuma, bulmaca çözme veya yeni beceriler edinme gibi zihinsel olarak uyarıcı faaliyetlerde bulunmanın da beyin sağlığını destekleyebileceğini ve potansiyel olarak demans başlangıcını geciktirebileceğini öne sürmekte.

Demans hastalarının bakımı

Duygusal destek, anlayış ve sabırlı bakım… Yapılandırılmış bir rutin sağlamak, güvenli bir ortam yaratmak ve günlük aktiviteler için hafif hatırlatmalar sunmak demans hastası kişiler için faydalı ve kimlik duygularını kaybetmemelerine yardımcı olabilir.

Demans hastalığının ilk belirtileri nelerdir?

Demansın ilk belirtileri hafıza kaybı, planlama ve problem çözmede zorluk, kafa karışıklığı, yönelim bozukluğu, dil sorunu, iletişim sorunları, tanıdık görevleri yerine getirmede zorluk ve ruh halindeki değişiklikler.

Demans için en yaygın risk faktörü nedir?

Yaş, demans için en yaygın risk faktörü olarak kabul edilir, ancak diğer faktörler demansın başlangıcını tetikler.

Paylaşın