Kırşehir: Melikgazi Kümbeti

Kırşehir, gezilecek yerleri ve tarihi yapılarıyla dikkat çekiyor. Melikgazi Kümbeti; Kırşehir’in Merkez İlçesi, Medrese Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır.

Kümbet 1240-1250 yılları arasında Mengüçük Oğullarından Melik Muzaffereddin Behram Şah adına eşi tarafından yaptırılmıştır. Kümbet, köşeleri pahlı kare kaide üzerine sekizgen gövdelidir. Silindirik konik külaha geçişte üçgen pahlar kullanılmıştır.

Bu pahlarla kümbete çadır görünümü verilmiş olup Türk Türbe mimarisinin Orta Asya Çadır sanatından etkilendiği, hatta kümbetlerin menşeinin Orta Asya Sanatı olduğu savını kuvvetlendiren örneklerden birisidir.

Kırşehir’in kısa tarihi

Tarihçiler, Kırşehir adının eski çağlarda “Parnassos” yada “Makissos” olduğu üzerinde durmaktadırlar. Hititler döneminde Kırşehir havzasına “Ahiyuva” ülkesi denilmekte idi. Roma ve Bizans döneminde ise “Kapodakya” olarak tanımlanmıştır. Kırşehir tarihte yeniden canlanışını Anadolu Selçuklularına borçludur. Özellikle XI. Yüzyıldan sonra Kırşehir’in ilim ve güzel sanatlar dalında büyük bir ağırlığı olduğu gözlenmiştir.

Selçuklular döneminde Kırşehir’in adı Gülşehir olarak geçmektedir. 1243 yılında yapılan Kösedağ Savaşı’ndan sonra Moğollar tamamıyla Anadolu’ya hakim oldular. Bu dönemde Kırşehir’e vali olarak atanan Cacaoğlu Nureddin Moğallara karşı barışçı bir siyaset güderek Kırşehir’i bayındır bir duruma getirmiştir.

Bu dönemde Kırşehir Türk Kültür Merkezlerinin en önemlilerinden biri haline gelmiş olup, Aşık Paşa, Caca Bey, Ahi Evran, Süleyman Türkmani, Ahmedi Gülşehri, Hacı Bektaş Veli gibi Türk İslam şair, düşünür ve mutasavvıfları yetiştirmiştir. Taptuk Emre ve Yunus Emre’ninde Kırşehir ve çevresinde yaşadığı göz önüne alınırsa bu gönül erenlerinin Moğol istilasına karşı koyarak Türklüğün Anadolu ya yerleşmesini sağladıklarını görmekteyiz.

Daha sonra Kırşehir çeşitli beyliklerin egemenliği altında sık sık el değiştirmiştir. Son olarak Kırşehir II. Murat zamanında tam ve kesin olarak Osmanlılar yönetimine girmiştir. Kırşehir XIX. yüzyılın ortalarında önemini yitirmiş yollar üzerinde küçük bir durak yeri olmuştur. Konya eyaletine bağlı olan bir sancak olan Kırşehir XIX. Yüzyılın ikinci yarısında önce Konya vilayeti Niğde sancağına bağlı bir kaza, sonrada Ankara vilayetine bağlı bir sancak durumuna, 1921 yılında bağımsız bir sancak durumuna getirildi.

Daha önceleri bir çok kahraman yetiştiren Orta Anadolu’nun bu güzel beldesi Kurtuluş Savaşı’nda da kendisine düşen görevi yapmış 210 şehit ve 87 gaziyle bunu kanıtlamıştır. Kırşehir 1921’de bağımsız mutasarrıflık haline gelmiştir. Cumhuriyet döneminde ilk merkezi olmuştur. 1924’de Kırşehir’e Avanos, Çiçekdağı, Hacıbektaş ve Mucur bağlanmıştır. 1944’de Kaman’da ilçe haline gelince, Kırşehir’in ilçe sayısı beş olmuştur.

20 Temmuz 1954 tarih ve 6429 sayılı kanun, Nevşehir’i il, Kırşehir’i de ona bağlı ilçe haline getirmiştir. Çiçekdağı Yozgat’a, Kaman Ankara’ya, Hacıbektaş, Avanos ve Mucur ise Nevşehir’e bağlanmıştır. 1 Temmuz 1957 ‘de çıkarılan 7001 sayılı kanunla Kırşehir yeniden il olmuştur. Bu yeni düzenlemede Kırşehir’e Çiçekdağı, Kaman ve Mucur bağlanmıştır. Hacıbektaş ve Avanos ise Nevşehir’e dahil edilmiştir. Akpınar ( 1990 ) yılında Kırşehir’in yeni ilçeleri olmuştur. Halen Kırşehir’e bağlı altı ilçe vardır.

Paylaşın

İzmir: Şaar Aşamayım Havrası

Şaar Aşamayım Havrası; İzmir’in Konak İlçesi, Alsancak Mahallesi, 1390 Sokak üzerinde yer alır. Şaar Aşamayim Havrası, Yahudi cemaatinin Kemeraltı yerleşimi dışına yayılmaları sonucunda Alsancak’ta yerleşen Yahudilerin ibadet mekânı olarak inşa edilmiştir.

Havra günümüzde Beit İsrail Havrası’ndan sonra en yoğun kullanımı olanıdır. Yapıldığı günden itibaren devamlı olarak restore edildiğinden ve ihtiyaca göre değişikliğe uğradığından orijinal durumu tam olarak bilinememektedir. Şaar Aşamayim Havrası sefared havralarından olmadığı için İtalyan etkisiyle yapılanmıştır ve kilise tarzında, lineer bir plan şemasına hâkimdir.

Yapının ana mekânına bahçeden çıkılan merdivenlerle ulaşılmaktadır. Mehizah bir üst katta asma kat şeklinde hekal duvarının karşısında konumlanmaktadır. Zemin kat yapının müştemilatı olarak kullanılmaktadır. Şaar Aşamayim Havrasının yapım sistemi diğerlerinden farklılık göstermektedir.

Yapı betonarme olarak inşa edilmiştir. Bölücü duvarları tuğladır. Yapı üç katlıdır. Zemin kat tek kat yüksekliğinde, birinci ve ikinci katlar ise tek bir hacim olarak inşa edilmiştir. Tavanları ahşap kaplama olup, yapının çatısı ahşap konstrüksiyondur. Havranın çift tevyası bulunmaktadır.

Tevyayı taşıyan platform ve tora dolabı bir bütün olarak yarı açık mekân niteliğinde hekal duvarında yer almaktadır. Tevyalar iki basamakla yükseltilmiş bu platformun üzerinde yer almaktadır. Yapının tavanları yenilenmiştir. Havranın iç mekânına kırmızı renkler hâkimdir. Havranın iç mekânı seferad havralarında olduğu gibi bezemeler açısından zengin değildir. İzmir havralarının kimliğinin geleceğe aktarımı kapsamında korumanın ilk adımı olarak belgeleme çalışması yapılmış ve günümüze kadar gerek korunarak gerekse birçok müdahaleler geçirerek gelmiş olan havralar bu makale kapsamında tanıtılmıştır.

Kentsel kimliğe çok önemli katkıları bulunan söz konusu dini yapıların gerek kaderine terk edilmişlik, gerekse yaşam koşulları ve cemaatin nüfusunun azalmasına bağlı olarak kullanımlarının farklılaşmasıyla yok olma tehdidi altında oldukları gözlenmiştir. Korumada ekonomik faktörün oldukça önemli olduğu dikkate alınarak, finans sağlayacak, kültüre sahip çıkacak kuruluşlara ve halkın desteğine gereksinim vardır.

Bu yapılar sadece bulundukları alan ile değil, çevreleriyle bir bütün oluşturmaktadırlar, özellikle Kemeraltı Havra Sokağında bulunan havra yapıları bir doku bütünlüğü oluşturmaları açısından ve İzmir’in en eski havraları olmaları bakımından önem taşımaktadırlar.

Bu bağlamda alınacak kararlarla bu yapıları çevreleriyle korunması kapsamında önlemler alınmalı, projeler geliştirilmelidir. Karşıyaka Belediyesi tarafından Kal Kadoş Havrası için uygulanan yeniden işlevlendirme projesi fonksiyon seçimi bakımından tartışılabilir olmasına rağmen yapının yeniden kullanılması açısından iyi bir örnektir.

İzmir

Türkiye’nin üçüncü büyük kenti olan İzmir; çağdaş ve gelişmiş bir kent olmasının yanı sıra önemli bir kültür, sanat, turizm ve ticaret merkezidir. Ege Denizi, lacivertten turkuaza mavinin tüm renklerine hakim koyları ve plajlarıyla bir dantel zarafetinde ilin batı kıyısı boyunca uzanır.

“Güzel İzmir” olarak da adlandırılan İzmir; 8500 yıllık tarihi ile Anadolu yarımadasının batısında uzun ve dar bir körfezin başlangıcında yer alır. Antik Dönem’in ünlü tarihçisi Herodot, tipik Akdeniz ikliminin yaşandığı kenti binlerce yıl öncesinde; “Onlar kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü ve en güzel iklimlerinde kurdular…” ifadesiyle tanımlamıştır.

Şehrin güneyinde yer alan Efes ve kuzeyinde yer alan Bergama, Antik Çağ’ın en büyük ve en ünlü kentleri arasında yer almaktaydı. Tüm İyon kültürünün zenginliklerini bünyesinde barındıran bu kentler yoğun sanatsal, kültürel, ticari ve dini etkinliklerle de adını duyuruyordu. Günümüzde de dünyaca bilinen Efes ve Bergama Antik Kentleri tarih meraklıları için büyüleyici birer çekim merkezidir. Şairlerin ustası Homeros’un doğduğu yer olan İzmir, Anadolu’nun hızla değişen tarihi ile Ege’nin renkli tarihinin bir harmanıdır. Kent, modern Türkiye’nin batıya açılan çağdaş yüzü olarak kültür, sanat, turizm, ticaret ve sanayi alanlarındaki gelişimini hızla sürdürmektedir.

İzmir; Tepekule(Bayraklı), Symrna, Efes, Pergamon(Bergama), Teos (Sığacık), Lebedos (Ürkmez), Kyme (Aliağa), Allianoi (Yortanlı), Thyrea (Tire), Phokaia (Foça), Kolophon (Değirmendere), Erythrai (Çeşme), Klazomenai (Urla), Metropolis (Torbalı), Claros (Ahmetbeyli) ve Myrina (Aliağa) gibi tarihte hüküm sürmüş olan uygarlıkların yaşadığı topraklara ve hâlâ gün yüzüne çıkmamış pek çok uygarlık merkezinin miraslarına sahip binlerce yıllık yerleşim yeridir.

İzmir tarihin her döneminde insan sağlığına hizmet etmiş dünyaca bilinen Agamemnon, Asklepion, Allianoi, Karakoç ve Çeşme-Şifne, Ilıca vb. şifa merkezleri ile günümüzde de özellikle İskandinav ülkelerinden ve dünyanın her yerinden gelen ziyaretçilerine sağlıklı yaşam alternatiflerini sunan ve potansiyeli çok yüksek olan sağlık ve termal turizm merkezidir.

Paylaşın

Kırşehir: Aflak Baba Kümbeti

Kırşehir, gezilecek yerleri ve tarihi yapılarıyla dikkat çekiyor. Aflak Baba Kümbeti; Kırşehir’in Mucur ilçesine bağlı Altınyazı Köyü sınırları içerisinde yer almaktadır.

Mucur’a 8 km uzaklıkta, Kırşehir’e 29 km ve Ankara’ya 210 km uzaklıktadır. Köşeleri pahlı kare gövde üzerinde yükselen kümbet , içten kubbe, dıştan piramidal külahla örtülüdür. Selçuklu mimari özellikleri gösteren kümbet tamamen yenilerek kesme taştan yapılmıştır.

Kırşehir’in kısa tarihi

Tarihçiler, Kırşehir adının eski çağlarda “Parnassos” yada “Makissos” olduğu üzerinde durmaktadırlar. Hititler döneminde Kırşehir havzasına “Ahiyuva” ülkesi denilmekte idi. Roma ve Bizans döneminde ise “Kapodakya” olarak tanımlanmıştır. Kırşehir tarihte yeniden canlanışını Anadolu Selçuklularına borçludur. Özellikle XI. Yüzyıldan sonra Kırşehir’in ilim ve güzel sanatlar dalında büyük bir ağırlığı olduğu gözlenmiştir.

Selçuklular döneminde Kırşehir’in adı Gülşehir olarak geçmektedir. 1243 yılında yapılan Kösedağ Savaşı’ndan sonra Moğollar tamamıyla Anadolu’ya hakim oldular. Bu dönemde Kırşehir’e vali olarak atanan Cacaoğlu Nureddin Moğallara karşı barışçı bir siyaset güderek Kırşehir’i bayındır bir duruma getirmiştir.

Bu dönemde Kırşehir Türk Kültür Merkezlerinin en önemlilerinden biri haline gelmiş olup, Aşık Paşa, Caca Bey, Ahi Evran, Süleyman Türkmani, Ahmedi Gülşehri, Hacı Bektaş Veli gibi Türk İslam şair, düşünür ve mutasavvıfları yetiştirmiştir. Taptuk Emre ve Yunus Emre’ninde Kırşehir ve çevresinde yaşadığı göz önüne alınırsa bu gönül erenlerinin Moğol istilasına karşı koyarak Türklüğün Anadolu ya yerleşmesini sağladıklarını görmekteyiz.

Daha sonra Kırşehir çeşitli beyliklerin egemenliği altında sık sık el değiştirmiştir. Son olarak Kırşehir II. Murat zamanında tam ve kesin olarak Osmanlılar yönetimine girmiştir. Kırşehir XIX. yüzyılın ortalarında önemini yitirmiş yollar üzerinde küçük bir durak yeri olmuştur. Konya eyaletine bağlı olan bir sancak olan Kırşehir XIX. Yüzyılın ikinci yarısında önce Konya vilayeti Niğde sancağına bağlı bir kaza, sonrada Ankara vilayetine bağlı bir sancak durumuna, 1921 yılında bağımsız bir sancak durumuna getirildi.

Daha önceleri bir çok kahraman yetiştiren Orta Anadolu’nun bu güzel beldesi Kurtuluş Savaşı’nda da kendisine düşen görevi yapmış 210 şehit ve 87 gaziyle bunu kanıtlamıştır. Kırşehir 1921’de bağımsız mutasarrıflık haline gelmiştir. Cumhuriyet döneminde ilk merkezi olmuştur. 1924’de Kırşehir’e Avanos, Çiçekdağı, Hacıbektaş ve Mucur bağlanmıştır. 1944’de Kaman’da ilçe haline gelince, Kırşehir’in ilçe sayısı beş olmuştur.

20 Temmuz 1954 tarih ve 6429 sayılı kanun, Nevşehir’i il, Kırşehir’i de ona bağlı ilçe haline getirmiştir. Çiçekdağı Yozgat’a, Kaman Ankara’ya, Hacıbektaş, Avanos ve Mucur ise Nevşehir’e bağlanmıştır. 1 Temmuz 1957 ‘de çıkarılan 7001 sayılı kanunla Kırşehir yeniden il olmuştur. Bu yeni düzenlemede Kırşehir’e Çiçekdağı, Kaman ve Mucur bağlanmıştır. Hacıbektaş ve Avanos ise Nevşehir’e dahil edilmiştir. Akpınar ( 1990 ) yılında Kırşehir’in yeni ilçeleri olmuştur. Halen Kırşehir’e bağlı altı ilçe vardır.

Paylaşın

İzmir: Sinyora Giveret Havrası

Sinyora Giveret Havrası; İzmir’in Konak İlçesi, Anafartalar Caddesi’ne ve 927 Sokağa cephe veren parselde Havra Sokağı’nda konumlanmaktadır. Donna Gracia Mendes tarafından 1510- 1569 yılları arasında yaptırıldığı bilinen havra 1841 yangınında çok zarar görmüştür ve Yeruşalmi ailesi tarafından tekrar merkezi planlı olarak inşa edilmiştir.

Havranın ana mekânına, avludan beş basamakla yükseltilmiş bir terastan ulaşılmaktadır. İlk yapıldığı özgün durumuyla havra merkezi planlı inşa edilmiştir. 20. yy’da İtalyan etkisi ile uygulamaya başlanan yeni plan şeması Sinyara Giveret Havrası’nda da denenmiştir, portatif olan tevyası hekal duvarına kaldırılıp tora dolabı ile bütünleştirilmiştir. Oturma sıraları; kiliselerin iç mekân düzenlemelerinde olduğu gibi lineer biçime dönüştürülmüştür.

Günümüzde havra lineer plan şemalıdır. Ana mekâna açılan giriş holünün üzerinde konumlanan mehizaha avludan çıkılmaktadır. Bu mekân yarım ahşap kafeslerle ayrılarak hekal duvarının karşısına bir asma kat olarak konumlandırılmıştır. Yapı iki kat yüksekliğinde olup, tek bir hacimdir. Duvarları yığma taş olarak inşa edilmiştir. Çatısı ahşap kırma çatıdır. Tavanları ve zemin kaplamaları ahşaptır.

Büyük bir avlusu olan Sinyara Giveret Havrası’nın avlu duvarları havranın sokaktan görülmemesi için masif ve yüksek olarak inşa edilmiştir. Havranın bahçesinde tek katlı müştemilat yapıları bulunmaktadır. iç mekan; tavanda bulunan yeşil geometrik formlarla çevrelenmiş bronz çiçekler, tevyaları ve tora dolabını süsleyen bordo örtüler ve oturma sıralarının bordo renkli minderleriyle süslenmiştir.

İzmir

Türkiye’nin üçüncü büyük kenti olan İzmir; çağdaş ve gelişmiş bir kent olmasının yanı sıra önemli bir kültür, sanat, turizm ve ticaret merkezidir. Ege Denizi, lacivertten turkuaza mavinin tüm renklerine hakim koyları ve plajlarıyla bir dantel zarafetinde ilin batı kıyısı boyunca uzanır.

“Güzel İzmir” olarak da adlandırılan İzmir; 8500 yıllık tarihi ile Anadolu yarımadasının batısında uzun ve dar bir körfezin başlangıcında yer alır. Antik Dönem’in ünlü tarihçisi Herodot, tipik Akdeniz ikliminin yaşandığı kenti binlerce yıl öncesinde; “Onlar kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü ve en güzel iklimlerinde kurdular…” ifadesiyle tanımlamıştır.

Şehrin güneyinde yer alan Efes ve kuzeyinde yer alan Bergama, Antik Çağ’ın en büyük ve en ünlü kentleri arasında yer almaktaydı. Tüm İyon kültürünün zenginliklerini bünyesinde barındıran bu kentler yoğun sanatsal, kültürel, ticari ve dini etkinliklerle de adını duyuruyordu. Günümüzde de dünyaca bilinen Efes ve Bergama Antik Kentleri tarih meraklıları için büyüleyici birer çekim merkezidir. Şairlerin ustası Homeros’un doğduğu yer olan İzmir, Anadolu’nun hızla değişen tarihi ile Ege’nin renkli tarihinin bir harmanıdır. Kent, modern Türkiye’nin batıya açılan çağdaş yüzü olarak kültür, sanat, turizm, ticaret ve sanayi alanlarındaki gelişimini hızla sürdürmektedir.

İzmir; Tepekule(Bayraklı), Symrna, Efes, Pergamon(Bergama), Teos (Sığacık), Lebedos (Ürkmez), Kyme (Aliağa), Allianoi (Yortanlı), Thyrea (Tire), Phokaia (Foça), Kolophon (Değirmendere), Erythrai (Çeşme), Klazomenai (Urla), Metropolis (Torbalı), Claros (Ahmetbeyli) ve Myrina (Aliağa) gibi tarihte hüküm sürmüş olan uygarlıkların yaşadığı topraklara ve hâlâ gün yüzüne çıkmamış pek çok uygarlık merkezinin miraslarına sahip binlerce yıllık yerleşim yeridir.

İzmir tarihin her döneminde insan sağlığına hizmet etmiş dünyaca bilinen Agamemnon, Asklepion, Allianoi, Karakoç ve Çeşme-Şifne, Ilıca vb. şifa merkezleri ile günümüzde de özellikle İskandinav ülkelerinden ve dünyanın her yerinden gelen ziyaretçilerine sağlıklı yaşam alternatiflerini sunan ve potansiyeli çok yüksek olan sağlık ve termal turizm merkezidir.

Paylaşın

Kırşehir: Süleyman Türkmani Türbesi

Kırşehir, gezilecek yerleri ve tarihi yapılarıyla dikkat çekiyor. Süleyman Türkmani Türbesi; Kırşehir’in Merkez İlçesi, İmaret Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır.

Mevlevî tarikatına mensup olduğu anlaşılan Süleyman Türkmani’nin, 1214’te doğduğu ve babası Şeyh Hüseyin ile küçük yaşta (1224) bir Türkmen aşireti ile Anadolu’ya geldiği ve Konya’ya yerleştiği sanılmaktadır.

Nerede doğduğu belli değildir. Dedesi Türkmen Beyi olduğu için kendisine Türkmani denilmiştir. Mevlâna’dan dersler alan Süleyman Türkmani, onun ölümünden sonra, Mevlâna’nın oğlu Sultan Veled’in teşviki ile Mevlevî tarikatını yaymak üzere 1239’da Kırşehir’e gelmiş, büyük bir ilgi toplamıştır.

Süleyman Türkmani’nin ömrünün son yıllarında Aşık Paşa’ya hocalık yaptığı da bilinmektedir. Büyük hocalardan ders aldığı bilinen Süleyman Türkmani’nin en büyük eseri “Tezkire-i Evliya”dır. 1298 tarihinde 84 yaşında iken Kırşehir’de vefat ettiği tahmin edilmektedir.

Kırşehir’in kısa tarihi

Tarihçiler, Kırşehir adının eski çağlarda “Parnassos” yada “Makissos” olduğu üzerinde durmaktadırlar. Hititler döneminde Kırşehir havzasına “Ahiyuva” ülkesi denilmekte idi. Roma ve Bizans döneminde ise “Kapodakya” olarak tanımlanmıştır. Kırşehir tarihte yeniden canlanışını Anadolu Selçuklularına borçludur. Özellikle XI. Yüzyıldan sonra Kırşehir’in ilim ve güzel sanatlar dalında büyük bir ağırlığı olduğu gözlenmiştir.

Selçuklular döneminde Kırşehir’in adı Gülşehir olarak geçmektedir. 1243 yılında yapılan Kösedağ Savaşı’ndan sonra Moğollar tamamıyla Anadolu’ya hakim oldular. Bu dönemde Kırşehir’e vali olarak atanan Cacaoğlu Nureddin Moğallara karşı barışçı bir siyaset güderek Kırşehir’i bayındır bir duruma getirmiştir.

Bu dönemde Kırşehir Türk Kültür Merkezlerinin en önemlilerinden biri haline gelmiş olup, Aşık Paşa, Caca Bey, Ahi Evran, Süleyman Türkmani, Ahmedi Gülşehri, Hacı Bektaş Veli gibi Türk İslam şair, düşünür ve mutasavvıfları yetiştirmiştir. Taptuk Emre ve Yunus Emre’ninde Kırşehir ve çevresinde yaşadığı göz önüne alınırsa bu gönül erenlerinin Moğol istilasına karşı koyarak Türklüğün Anadolu ya yerleşmesini sağladıklarını görmekteyiz.

Daha sonra Kırşehir çeşitli beyliklerin egemenliği altında sık sık el değiştirmiştir. Son olarak Kırşehir II. Murat zamanında tam ve kesin olarak Osmanlılar yönetimine girmiştir. Kırşehir XIX. yüzyılın ortalarında önemini yitirmiş yollar üzerinde küçük bir durak yeri olmuştur. Konya eyaletine bağlı olan bir sancak olan Kırşehir XIX. Yüzyılın ikinci yarısında önce Konya vilayeti Niğde sancağına bağlı bir kaza, sonrada Ankara vilayetine bağlı bir sancak durumuna, 1921 yılında bağımsız bir sancak durumuna getirildi.

Daha önceleri bir çok kahraman yetiştiren Orta Anadolu’nun bu güzel beldesi Kurtuluş Savaşı’nda da kendisine düşen görevi yapmış 210 şehit ve 87 gaziyle bunu kanıtlamıştır. Kırşehir 1921’de bağımsız mutasarrıflık haline gelmiştir. Cumhuriyet döneminde ilk merkezi olmuştur. 1924’de Kırşehir’e Avanos, Çiçekdağı, Hacıbektaş ve Mucur bağlanmıştır. 1944’de Kaman’da ilçe haline gelince, Kırşehir’in ilçe sayısı beş olmuştur.

20 Temmuz 1954 tarih ve 6429 sayılı kanun, Nevşehir’i il, Kırşehir’i de ona bağlı ilçe haline getirmiştir. Çiçekdağı Yozgat’a, Kaman Ankara’ya, Hacıbektaş, Avanos ve Mucur ise Nevşehir’e bağlanmıştır. 1 Temmuz 1957 ‘de çıkarılan 7001 sayılı kanunla Kırşehir yeniden il olmuştur. Bu yeni düzenlemede Kırşehir’e Çiçekdağı, Kaman ve Mucur bağlanmıştır. Hacıbektaş ve Avanos ise Nevşehir’e dahil edilmiştir. Akpınar ( 1990 ) yılında Kırşehir’in yeni ilçeleri olmuştur. Halen Kırşehir’e bağlı altı ilçe vardır.

Paylaşın

Kırşehir: Şeyh Edebali Camii

Kırşehir, gezilecek yerleri ve tarihi yapılarıyla dikkat çekiyor. Şeyh Edebali Camii; Kırşehir’in Mucur İlçesi yerleşim sınırları içerisinde yer almaktadır. Kayseri – Kırşehir yolu üzerindedir.

1208 yılında Kırşehir ili Mucur ilçesi İnaç Köyü’nde doğan Şeyh Edebali, Osmanlı Devleti’nin kurucusu olan Osman Bey’in kayınbabasıdır. Asıl adı Mustafa’dır.

Künyesi, İmadüddin Mustafa b. İbrahim b. İnac el- Kırşehri’dir. İlk öğrenimini Kırşehir’de yaptıktan sonra Şam’a gitmiştir. Hadis, fıkıh, tefsir, Kur’an ve tasavvuf konularında eğitimini tamamladıktan sonra Kırşehir’e dönmüştür.

Bilecik’te zaviye kurmuştur. 1348 yılında 125 yaşında vefat etmiştir. Türbesi Bilecik’tedir. Osmanlı Devleti’nin maddi kurucusu Osman Gazi ise manevi kurucusu Şeyh Edebali idi.

Onun Osman Gazi’ye vasiyeti ve Osman Gazi’nin oğlu Orhan Gazi’ye vasiyeti, Osmanlı Devleti’nin mayasını oluşturan Ahilik felsefesinin güzel bir ifadesidir. Ahi lideri olan Şeyh Edebali, aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin ilk kadısı ve müftüsüdür.

Kırşehir’in kısa tarihi

Tarihçiler, Kırşehir adının eski çağlarda “Parnassos” yada “Makissos” olduğu üzerinde durmaktadırlar. Hititler döneminde Kırşehir havzasına “Ahiyuva” ülkesi denilmekte idi. Roma ve Bizans döneminde ise “Kapodakya” olarak tanımlanmıştır. Kırşehir tarihte yeniden canlanışını Anadolu Selçuklularına borçludur. Özellikle XI. Yüzyıldan sonra Kırşehir’in ilim ve güzel sanatlar dalında büyük bir ağırlığı olduğu gözlenmiştir.

Selçuklular döneminde Kırşehir’in adı Gülşehir olarak geçmektedir. 1243 yılında yapılan Kösedağ Savaşı’ndan sonra Moğollar tamamıyla Anadolu’ya hakim oldular. Bu dönemde Kırşehir’e vali olarak atanan Cacaoğlu Nureddin Moğallara karşı barışçı bir siyaset güderek Kırşehir’i bayındır bir duruma getirmiştir.

Bu dönemde Kırşehir Türk Kültür Merkezlerinin en önemlilerinden biri haline gelmiş olup, Aşık Paşa, Caca Bey, Ahi Evran, Süleyman Türkmani, Ahmedi Gülşehri, Hacı Bektaş Veli gibi Türk İslam şair, düşünür ve mutasavvıfları yetiştirmiştir. Taptuk Emre ve Yunus Emre’ninde Kırşehir ve çevresinde yaşadığı göz önüne alınırsa bu gönül erenlerinin Moğol istilasına karşı koyarak Türklüğün Anadolu ya yerleşmesini sağladıklarını görmekteyiz.

Daha sonra Kırşehir çeşitli beyliklerin egemenliği altında sık sık el değiştirmiştir. Son olarak Kırşehir II. Murat zamanında tam ve kesin olarak Osmanlılar yönetimine girmiştir. Kırşehir XIX. yüzyılın ortalarında önemini yitirmiş yollar üzerinde küçük bir durak yeri olmuştur. Konya eyaletine bağlı olan bir sancak olan Kırşehir XIX. Yüzyılın ikinci yarısında önce Konya vilayeti Niğde sancağına bağlı bir kaza, sonrada Ankara vilayetine bağlı bir sancak durumuna, 1921 yılında bağımsız bir sancak durumuna getirildi.

Daha önceleri bir çok kahraman yetiştiren Orta Anadolu’nun bu güzel beldesi Kurtuluş Savaşı’nda da kendisine düşen görevi yapmış 210 şehit ve 87 gaziyle bunu kanıtlamıştır. Kırşehir 1921’de bağımsız mutasarrıflık haline gelmiştir. Cumhuriyet döneminde ilk merkezi olmuştur. 1924’de Kırşehir’e Avanos, Çiçekdağı, Hacıbektaş ve Mucur bağlanmıştır. 1944’de Kaman’da ilçe haline gelince, Kırşehir’in ilçe sayısı beş olmuştur.

20 Temmuz 1954 tarih ve 6429 sayılı kanun, Nevşehir’i il, Kırşehir’i de ona bağlı ilçe haline getirmiştir. Çiçekdağı Yozgat’a, Kaman Ankara’ya, Hacıbektaş, Avanos ve Mucur ise Nevşehir’e bağlanmıştır. 1 Temmuz 1957 ‘de çıkarılan 7001 sayılı kanunla Kırşehir yeniden il olmuştur. Bu yeni düzenlemede Kırşehir’e Çiçekdağı, Kaman ve Mucur bağlanmıştır. Hacıbektaş ve Avanos ise Nevşehir’e dahil edilmiştir. Akpınar ( 1990 ) yılında Kırşehir’in yeni ilçeleri olmuştur. Halen Kırşehir’e bağlı altı ilçe vardır.

Paylaşın

Lepe Yemeği, Malzemeleri, Hazırlanışı

Lepe yemeği, herkesin mutlaka tatması gereken bir lezzettir. Yapımı o kadar zor olmayan tarifimiz ellerinizle buluştuğunda daha da lezzetlenecektir. Öyleyse hemen verilen adımları takip edin ve bu kolay tarifi sevdikleriniz için yapın! 

Haber Merkezi / Ortalama 30 dakikada hazırlayacağınız bu tarifi denedikten sonra yorum bölümüne değerlendirebilirsiniz.

Hazırlanışı: 2 ölçü kaynayan süte (koyun sütü tercih edilir) 1 ölçü bulgur ve yeteri kadar tuz ilave edilip pişirilir. Üstüne bol acıbiber ilave edilerek yenilir. (isteğe göre yeşil biber, patlıcan, domates eklenebilir)

Paylaşın

Çirleme, Malzemeleri, Hazırlanışı

Çirleme, herkesin mutlaka tatması gereken bir lezzettir. Yapımı o kadar zor olmayan tarifimiz ellerinizle buluştuğunda daha da lezzetlenecektir. Öyleyse hemen verilen adımları takip edin ve bu kolay tarifi sevdikleriniz için yapın! 

Haber Merkezi / Ortalama 30 dakikada hazırlayacağınız bu tarifi denedikten sonra yorum bölümüne değerlendirebilirsiniz.

Malzemeleri;

Yarım kg nohut (akşam tuzlu suda ıslatılmalı)
1 tatlı kaşığı domates salçası
1 kg çekirdekli kuru kayısı (yoksa çekirdeksiz kayısı da olur) (haşlanmış)
1 su bardağı pekmez
2 kaşık tereyağı
1 kg kuşbaşı et
Tuz, pul biber

Hazırlanışı:

Kayısı kurusu az su ile ateşte şişirilir. Tencereye tereyağı konulur ve eritilir. Bir tatlı kaşığı salça ilave edilerek kavrulur ve et ilave edilerek parpulanır. Akşamdan ıslatılmış nohut ilave edilerek pişirilir.

Daha sonra kuru kayısı baharat, tuz, pekmez yeteri kadar su ilave edilerek bir taşım kaynatılır üzerine eritilmiş tereyağı dökülür ve servis edilir. Piştikten sonra sıcak servis yapılır.

Paylaşın

Kırşehir: Ahmedi Gülşehri Türbesi

Kırşehir, gezilecek yerleri ve tarihi yapılarıyla dikkat çekiyor. Ahmedi Gülşehri Türbesi; Kırşehir’in Merkez İlçesi, Ahievran Mahallesi, Ahmedi Gülşehri Caddesi üzerinde yer almaktadır.

Gülşehri, XIII. yüzyılın ikinci yarısı ile XIV. yüzyılın ilk yarısında yaşamıştır. 1250 yılında doğmuştur. Ancak hayatı hakkında pek fazla bilgi bulunmamaktadır. Felekname ve Mantıku’t-tayr adlı eserlerinde kendisine “Gülşehri” adını vermiştir.

Ömrünü Kırşehir’de geçirdiği ve tekke sahibi bir şeyh olduğu bilinmektedir. İslami ve edebi bilgiler yanında fen bilimlerine de sahiptir. Ayrıca hafız olduğunu Felekname adlı eserinde

belirtmiştir. Türk edebiyatında ilk hikâye yazarı, Türk tercüme edebiyatında ilk hikâye tercüme eden şair, Türk fabl edebiyatında Anadolu’daki  ilk şair ve yazar, ahilik hakkında bilgi veren ilk eserin yazarı olarak karşımıza çıkan Gülşehri için en önemli husus, Türkçe’ye verdiği önemdir.

İlk eserini Farsça yazan şairde daha sonra Türkçe şuuru önem kazanmıştır. O, Mantıku’t-tayr adlı eserini Türkçe yazmıştır. Böylece Anadolu’da Türkçecilik cereyanını başlatan ve Türkçeyi hiç bırakmamak kaydıyla sahip çıkan ilk şair de Gülşehri olmuştur.

Kırşehir’in kısa tarihi

Tarihçiler, Kırşehir adının eski çağlarda “Parnassos” yada “Makissos” olduğu üzerinde durmaktadırlar. Hititler döneminde Kırşehir havzasına “Ahiyuva” ülkesi denilmekte idi. Roma ve Bizans döneminde ise “Kapodakya” olarak tanımlanmıştır. Kırşehir tarihte yeniden canlanışını Anadolu Selçuklularına borçludur. Özellikle XI. Yüzyıldan sonra Kırşehir’in ilim ve güzel sanatlar dalında büyük bir ağırlığı olduğu gözlenmiştir.

Selçuklular döneminde Kırşehir’in adı Gülşehir olarak geçmektedir. 1243 yılında yapılan Kösedağ Savaşı’ndan sonra Moğollar tamamıyla Anadolu’ya hakim oldular. Bu dönemde Kırşehir’e vali olarak atanan Cacaoğlu Nureddin Moğallara karşı barışçı bir siyaset güderek Kırşehir’i bayındır bir duruma getirmiştir.

Bu dönemde Kırşehir Türk Kültür Merkezlerinin en önemlilerinden biri haline gelmiş olup, Aşık Paşa, Caca Bey, Ahi Evran, Süleyman Türkmani, Ahmedi Gülşehri, Hacı Bektaş Veli gibi Türk İslam şair, düşünür ve mutasavvıfları yetiştirmiştir. Taptuk Emre ve Yunus Emre’ninde Kırşehir ve çevresinde yaşadığı göz önüne alınırsa bu gönül erenlerinin Moğol istilasına karşı koyarak Türklüğün Anadolu ya yerleşmesini sağladıklarını görmekteyiz.

Daha sonra Kırşehir çeşitli beyliklerin egemenliği altında sık sık el değiştirmiştir. Son olarak Kırşehir II. Murat zamanında tam ve kesin olarak Osmanlılar yönetimine girmiştir. Kırşehir XIX. yüzyılın ortalarında önemini yitirmiş yollar üzerinde küçük bir durak yeri olmuştur. Konya eyaletine bağlı olan bir sancak olan Kırşehir XIX. Yüzyılın ikinci yarısında önce Konya vilayeti Niğde sancağına bağlı bir kaza, sonrada Ankara vilayetine bağlı bir sancak durumuna, 1921 yılında bağımsız bir sancak durumuna getirildi.

Daha önceleri bir çok kahraman yetiştiren Orta Anadolu’nun bu güzel beldesi Kurtuluş Savaşı’nda da kendisine düşen görevi yapmış 210 şehit ve 87 gaziyle bunu kanıtlamıştır. Kırşehir 1921’de bağımsız mutasarrıflık haline gelmiştir. Cumhuriyet döneminde ilk merkezi olmuştur. 1924’de Kırşehir’e Avanos, Çiçekdağı, Hacıbektaş ve Mucur bağlanmıştır. 1944’de Kaman’da ilçe haline gelince, Kırşehir’in ilçe sayısı beş olmuştur.

20 Temmuz 1954 tarih ve 6429 sayılı kanun, Nevşehir’i il, Kırşehir’i de ona bağlı ilçe haline getirmiştir. Çiçekdağı Yozgat’a, Kaman Ankara’ya, Hacıbektaş, Avanos ve Mucur ise Nevşehir’e bağlanmıştır. 1 Temmuz 1957 ‘de çıkarılan 7001 sayılı kanunla Kırşehir yeniden il olmuştur. Bu yeni düzenlemede Kırşehir’e Çiçekdağı, Kaman ve Mucur bağlanmıştır. Hacıbektaş ve Avanos ise Nevşehir’e dahil edilmiştir. Akpınar ( 1990 ) yılında Kırşehir’in yeni ilçeleri olmuştur. Halen Kırşehir’e bağlı altı ilçe vardır.

Paylaşın

Çullama, Malzemeleri, Hazırlanışı

Çullama, herkesin mutlaka tatması gereken bir lezzettir. Yapımı o kadar zor olmayan tarifimiz ellerinizle buluştuğunda daha da lezzetlenecektir. Öyleyse hemen verilen adımları takip edin ve bu kolay tarifi sevdikleriniz için yapın! 

Haber Merkezi / Ortalama 30 dakikada hazırlayacağınız bu tarifi denedikten sonra yorum bölümüne değerlendirebilirsiniz.

Malzemeleri;

2 adet tavuk budu
1 adet tavuk göğsü
4 yemek kaşığı sıvı yağ
4 bardak tavuk suyu
2 su bardağı un
1 yemek kaşığı salça

Üzeri için;

Tereyağı, Pul biber

Hazırlanışı;

Çullama için tavuğun but ve göğüs eti kullanılıyor. Etler düdüklü tencerede haşlanır. Un ve sıvı yağ karıştırılarak kavrulur, topaklanmadan kaçınmak için karıştırmaya ara vermemek gerekir. Düdüklü tencere dikkatlice açılır ve tavuklar kemiklerinden ayrılıp bir tabağa alınır.

Diğer yandan kavrulan un ocaktan alınır ve bir tencereye aktarılarak suyla hızlıca karıştırılır. Ocağa alınan tencereye 1 yemek kaşığı salça da koyulur. Tencereye 4 bardak tavuk suyu ve tuz ilave edilerek karıştırılır. Tencerenin kıvamına göre arada ek tavuk suyu ilave edilebilir.

Tüm içerik cam bir tepsiye dökülür ve üzeri didilen tavuk etleriyle kaplanır. Tepsiye iyice kızdırılan tereyağı gezdirilir ve pul biberle süslenerek servis edilir. (isteğe ve damak zevkine göre, Kuzu kavurmadan da yapılabilir.)

Paylaşın