İzmir: Notre Dame Lourdes Katolik Kilisesi

Notre Dame Lourdes Katolik Kilisesi; İzmir’in Konak İlçesi, Göztepe Semti sınırları içerisinde yer alır. Kilise 1902 yılında İzmir in Göztepe semtinde inşa edilmiştir. Lourdes Fransanın güneyinde küçük bir kasabadır. İsmini buradan alır.

1838 yılında Bernadette isminde bir çoban kıza Meryem Ana burada göründüğü için burada yapılmıştır. Hıristiyan Dünyasının en önemli haç merkezlerden olan Lourdes kasabasında birçok mucizeler gerçekleşmiş ve özellikle bazı hastalara mucize şifalar gerçekleşmiştir.

İzmir

Türkiye’nin üçüncü büyük kenti olan İzmir; çağdaş ve gelişmiş bir kent olmasının yanı sıra önemli bir kültür, sanat, turizm ve ticaret merkezidir. Ege Denizi, lacivertten turkuaza mavinin tüm renklerine hakim koyları ve plajlarıyla bir dantel zarafetinde ilin batı kıyısı boyunca uzanır.

“Güzel İzmir” olarak da adlandırılan İzmir; 8500 yıllık tarihi ile Anadolu yarımadasının batısında uzun ve dar bir körfezin başlangıcında yer alır. Antik Dönem’in ünlü tarihçisi Herodot, tipik Akdeniz ikliminin yaşandığı kenti binlerce yıl öncesinde; “Onlar kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü ve en güzel iklimlerinde kurdular…” ifadesiyle tanımlamıştır.

Şehrin güneyinde yer alan Efes ve kuzeyinde yer alan Bergama, Antik Çağ’ın en büyük ve en ünlü kentleri arasında yer almaktaydı. Tüm İyon kültürünün zenginliklerini bünyesinde barındıran bu kentler yoğun sanatsal, kültürel, ticari ve dini etkinliklerle de adını duyuruyordu. Günümüzde de dünyaca bilinen Efes ve Bergama Antik Kentleri tarih meraklıları için büyüleyici birer çekim merkezidir. Şairlerin ustası Homeros’un doğduğu yer olan İzmir, Anadolu’nun hızla değişen tarihi ile Ege’nin renkli tarihinin bir harmanıdır. Kent, modern Türkiye’nin batıya açılan çağdaş yüzü olarak kültür, sanat, turizm, ticaret ve sanayi alanlarındaki gelişimini hızla sürdürmektedir.

İzmir; Tepekule(Bayraklı), Symrna, Efes, Pergamon(Bergama), Teos (Sığacık), Lebedos (Ürkmez), Kyme (Aliağa), Allianoi (Yortanlı), Thyrea (Tire), Phokaia (Foça), Kolophon (Değirmendere), Erythrai (Çeşme), Klazomenai (Urla), Metropolis (Torbalı), Claros (Ahmetbeyli) ve Myrina (Aliağa) gibi tarihte hüküm sürmüş olan uygarlıkların yaşadığı topraklara ve hâlâ gün yüzüne çıkmamış pek çok uygarlık merkezinin miraslarına sahip binlerce yıllık yerleşim yeridir.

İzmir tarihin her döneminde insan sağlığına hizmet etmiş dünyaca bilinen Agamemnon, Asklepion, Allianoi, Karakoç ve Çeşme-Şifne, Ilıca vb. şifa merkezleri ile günümüzde de özellikle İskandinav ülkelerinden ve dünyanın her yerinden gelen ziyaretçilerine sağlıklı yaşam alternatiflerini sunan ve potansiyeli çok yüksek olan sağlık ve termal turizm merkezidir.

Paylaşın

İzmir: Karantina Hamamı

Karantina Hamamı; İzmir’in Konak İlçesi, Mithatpaşa Mahallesi, 181. Sokak üzerinde yer alır. Günümüzde işletmeye açık olan hamamın yapılış tarihi için iki varsayım bulunmaktadır.

Bunlardan ilki hemen arkasında bulunduğu ve günümüzde Mithatpaşa Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi adını taşıyan, önce ‘ Mekteb-i Sultani’ olarak inşa edilip ardından ‘Islahhane’ olarak kullanılmasına karar verilen ve inşası 1881 yılında tamamlanan yapı ile birlikte inşa edilmiş olabileceği.

İkincisi de günümüzde de adını taşıdığı ve vapurla gelen salgın hastalıkları önlemek amacıyla 1844’te inşa edilen Karantina Binası ile birlikte inşa edilmiş olmasıdır.

İzmir

Türkiye’nin üçüncü büyük kenti olan İzmir; çağdaş ve gelişmiş bir kent olmasının yanı sıra önemli bir kültür, sanat, turizm ve ticaret merkezidir. Ege Denizi, lacivertten turkuaza mavinin tüm renklerine hakim koyları ve plajlarıyla bir dantel zarafetinde ilin batı kıyısı boyunca uzanır.

“Güzel İzmir” olarak da adlandırılan İzmir; 8500 yıllık tarihi ile Anadolu yarımadasının batısında uzun ve dar bir körfezin başlangıcında yer alır. Antik Dönem’in ünlü tarihçisi Herodot, tipik Akdeniz ikliminin yaşandığı kenti binlerce yıl öncesinde; “Onlar kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü ve en güzel iklimlerinde kurdular…” ifadesiyle tanımlamıştır.

Şehrin güneyinde yer alan Efes ve kuzeyinde yer alan Bergama, Antik Çağ’ın en büyük ve en ünlü kentleri arasında yer almaktaydı. Tüm İyon kültürünün zenginliklerini bünyesinde barındıran bu kentler yoğun sanatsal, kültürel, ticari ve dini etkinliklerle de adını duyuruyordu. Günümüzde de dünyaca bilinen Efes ve Bergama Antik Kentleri tarih meraklıları için büyüleyici birer çekim merkezidir. Şairlerin ustası Homeros’un doğduğu yer olan İzmir, Anadolu’nun hızla değişen tarihi ile Ege’nin renkli tarihinin bir harmanıdır. Kent, modern Türkiye’nin batıya açılan çağdaş yüzü olarak kültür, sanat, turizm, ticaret ve sanayi alanlarındaki gelişimini hızla sürdürmektedir.

İzmir; Tepekule(Bayraklı), Symrna, Efes, Pergamon(Bergama), Teos (Sığacık), Lebedos (Ürkmez), Kyme (Aliağa), Allianoi (Yortanlı), Thyrea (Tire), Phokaia (Foça), Kolophon (Değirmendere), Erythrai (Çeşme), Klazomenai (Urla), Metropolis (Torbalı), Claros (Ahmetbeyli) ve Myrina (Aliağa) gibi tarihte hüküm sürmüş olan uygarlıkların yaşadığı topraklara ve hâlâ gün yüzüne çıkmamış pek çok uygarlık merkezinin miraslarına sahip binlerce yıllık yerleşim yeridir.

İzmir tarihin her döneminde insan sağlığına hizmet etmiş dünyaca bilinen Agamemnon, Asklepion, Allianoi, Karakoç ve Çeşme-Şifne, Ilıca vb. şifa merkezleri ile günümüzde de özellikle İskandinav ülkelerinden ve dünyanın her yerinden gelen ziyaretçilerine sağlıklı yaşam alternatiflerini sunan ve potansiyeli çok yüksek olan sağlık ve termal turizm merkezidir.

Paylaşın

İzmir: Kılcı Mescidi (Damlacık Cami)

İzmir, gezilecek yerleri ve tarihi yapılarıyla dikkat çekiyor. Kılcı Mescidi (Damlacık Cami); İzmir’in Konak İlçesi, Sümer Mahallesi’nde, Damlacık Mevkisi 426 Sokak üzerinde yer almaktadır.

XVIII. yüzyıl başlarında inşa edildiği tahmin edilen cami ‘ Kılcı’ adıyla da anılmaktadır. Caminin aynı zamanlarda yaşayan Kılcızade ailesi tarafından yaptırıldığı ya da onarıldığı düşünülmektedir. Büyük bölümünün sonradan yok olduğu sanılan bir haziresi de bulunmaktadır. Bu bölgede olduğu bilinen ünlü Asklepion Tapınağı’nın bir bölümünün caminin temelleri altında bulunması da olasıdır.

Çünkü 1933 yılı Mayıs ayında yapılan bir çalışmada, caminin yanında bulunan mezarlık altında 270 m. uzunluğunda ve 2 metre genişliğinde yer altı mahzenleri olduğu sanılan bir bodrum bulunmuştur.

İzmir

Türkiye’nin üçüncü büyük kenti olan İzmir; çağdaş ve gelişmiş bir kent olmasının yanı sıra önemli bir kültür, sanat, turizm ve ticaret merkezidir. Ege Denizi, lacivertten turkuaza mavinin tüm renklerine hakim koyları ve plajlarıyla bir dantel zarafetinde ilin batı kıyısı boyunca uzanır.

“Güzel İzmir” olarak da adlandırılan İzmir; 8500 yıllık tarihi ile Anadolu yarımadasının batısında uzun ve dar bir körfezin başlangıcında yer alır. Antik Dönem’in ünlü tarihçisi Herodot, tipik Akdeniz ikliminin yaşandığı kenti binlerce yıl öncesinde; “Onlar kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü ve en güzel iklimlerinde kurdular…” ifadesiyle tanımlamıştır.

Şehrin güneyinde yer alan Efes ve kuzeyinde yer alan Bergama, Antik Çağ’ın en büyük ve en ünlü kentleri arasında yer almaktaydı. Tüm İyon kültürünün zenginliklerini bünyesinde barındıran bu kentler yoğun sanatsal, kültürel, ticari ve dini etkinliklerle de adını duyuruyordu. Günümüzde de dünyaca bilinen Efes ve Bergama Antik Kentleri tarih meraklıları için büyüleyici birer çekim merkezidir. Şairlerin ustası Homeros’un doğduğu yer olan İzmir, Anadolu’nun hızla değişen tarihi ile Ege’nin renkli tarihinin bir harmanıdır. Kent, modern Türkiye’nin batıya açılan çağdaş yüzü olarak kültür, sanat, turizm, ticaret ve sanayi alanlarındaki gelişimini hızla sürdürmektedir.

İzmir; Tepekule(Bayraklı), Symrna, Efes, Pergamon(Bergama), Teos (Sığacık), Lebedos (Ürkmez), Kyme (Aliağa), Allianoi (Yortanlı), Thyrea (Tire), Phokaia (Foça), Kolophon (Değirmendere), Erythrai (Çeşme), Klazomenai (Urla), Metropolis (Torbalı), Claros (Ahmetbeyli) ve Myrina (Aliağa) gibi tarihte hüküm sürmüş olan uygarlıkların yaşadığı topraklara ve hâlâ gün yüzüne çıkmamış pek çok uygarlık merkezinin miraslarına sahip binlerce yıllık yerleşim yeridir.

İzmir tarihin her döneminde insan sağlığına hizmet etmiş dünyaca bilinen Agamemnon, Asklepion, Allianoi, Karakoç ve Çeşme-Şifne, Ilıca vb. şifa merkezleri ile günümüzde de özellikle İskandinav ülkelerinden ve dünyanın her yerinden gelen ziyaretçilerine sağlıklı yaşam alternatiflerini sunan ve potansiyeli çok yüksek olan sağlık ve termal turizm merkezidir.

Paylaşın

Ankilozan Spondilit Nedir? Belirtileri, Nedenleri, Teşhisi, Tedavisi

Ankilozan Spondilit (AS), omurga ve leğen kemiğini birleştiren eklemleri etkileyen ağrılı, iltihaplı bir romatizma türüdür. Ankilozan Spondilit (AS), öncelikli olarak omuriliği etkileyen bir artrit türüdür.

Omurga eklemlerinin iltihaplanması sonucunda şiddetli, kronik ağrı ve rahatsızlığa neden olur. Daha ileri vakalarda, bu iltihaplanma, ankiloz denilen ve omurgayı sabitleyip hareketsiz bırakan yeni kemik oluşumuna yol açabilir.

Ankilozan Spondilit kimlerde görülür?

Kronik bir hastalık olan Ankilozan Spondilit genellikle erkeklerde kadınlara oranla 2-3 kat daha fazla görülür. Genetik faktörün oldukça belirleyici olduğu Ankilozan Spondilit erkeklerde daha sık görüldüğü gibi hastalığın seyri de daha hızlı ilerler. Mikrobik olmayan iltihaplı romatizma hastalığı ülkemizde her 200 erkek ve 500 kadından birinde görülür. Çocuklarda 10 yaşından sonra kalça ve diz bölgesinde iltihaplanma ile görülen bu hastalık genellikle 20 yaşından sonra başlasa da belirtileri hemen ortaya çıkmaz.

Ankilozan Spondilit nedenleri

Omurganın öne doğru eğilmesi ve eklemlerin kemikler ile bütünleşmesi sonucu hareket kısıtlılığı yaratarak hayat kalitesini düşünen Ankilozan Spondilit hastalığının sebebi tam olarak bilinmese de kalıtsal faktörlerin önemli bir rol oynadığı bilinmektedir. HLA-B27 adlı geni taşıyan kişilerin bu hastalığa yakalanma riski bir hayli fazladır. Ancak tek başına bu genin varlığı hastalığın görüleceği anlamına gelmez.

Ankilozan Spondilit belirtileri

Özellikle sabahları bel ve kalçalarınızda ağrı ve sertlik
Boyun ağrısı
Yorgunluk
3 aydan fazla devam eden ağrı
Ağrının fiziksel aktivite ve egzersiz ile rahatlaması

Ankilozan Spondilit teşhisi;

Fizik muayene

Uzman doktor, öncelikle belirtileri değerlendirecektir. Daha sonra fizik muayenede omurganızdaki hareket aralığını test etmek için farklı yönlerde omurganızı bükmenizi isteyebilir. Pelvisinizin belirli kısımlarına bası uygulayarak veya bacaklarınızı belirli bir pozisyona getirerek ağrınızı yeniden üretmeye çalışabilir. Ayrıca, göğsünüzü genişletmekte zorlandığınızı görmek için derin bir nefes almanızı isteyebilir.

Görüntüleme testleri

X-ışınları, eklemleriniz ve kemiklerinizdeki değişikliklerin belirlenmesini sağlar, ancak ankilozan spondilitin belirtileri hastalığın erken dönemlerinde belirgin olmayabilir. MRG, kemiklerin ve yumuşak dokuların daha ayrıntılı görüntülerini sağlamak için radyo dalgaları ve güçlü bir manyetik alan kullanır. MRG taramaları, hastalık sürecindeki ankilozan spondilitin kanıtlarını ortaya çıkarabilir, ancak çok daha pahalıdır.

Laboratuvar testleri

Ankilozan spondiliti tanımlamak için spesifik laboratuar testleri yoktur. Bazı kan testleri, iltihaplanmayı ortaya çıkarabilir, ancak birçok farklı sağlık problemi de iltihaplanmaya neden olabilir. Kanınız HLA-B27 geni için test edilebilir, ancak bu geni taşıyan kişilerin çoğunda ankilozan spondilit yoktur.

Ankilozan Spondilit tedavisi

Ankilozan Spondilit sebebi bilinmeyen, dünya nüfusunun %0.9’unda görülen, bel ağrısı şikayeti ile karakterize kronik romatizmal bir hastalıktır. Tedavi öncelikle hastanın bel ağrısı, tutukluk durumu gibi klinik özelliklerine yönelik olarak uzman hekim tarafından düzenlenir. Öncelikle Ankilozan Spondilit hastalığının ilerlemesini azaltmak ve geriletmek için farklı türde ilaç tedavisi uygulanır. Böylece hastanın hareket kabiliyetini yitirmemesi ya da geri kazanması sağlanmaya çalışılır. Ayrıca omurga ve eklemlerdeki iltihaplanma ve ağrıların azaltılmasına yönelik tedavi uygulanır.

Ankilozan Spondilit ömür boyu devam eden ve kesin olarak tedavisi olmayan bir hastalık olduğundan hekimlerin tedavi ile amaçladıkları şikayet ve yakınmaların azaltılması ve yaşam kalitesinin artırılmasıdır. İlaç tedavisinde kullanılan ağrı kesicilerin fayda etmediği bir kısım hastalarda, biyolojik ilaç olarak isimlendirilen anti-TNF ve spesifik ajanlar romatoloji uzmanının gerekli gördüğü durumlarda kullanılabilir. Ayrıca ilaç tedavilerine ek olarak hekiminizin yönlendireceği fizyoterapist tarafından Ankilozan Spondilit hastasının kişisel durumuna özel olarak egzersiz ve spor önerilir. Amaç hastanın hareket kabiliyetini, kuvvet ve dayanıklılığını artırmaktır. Destekleyici tedavi olarak egzersizin hastalığın ilerleyişini durdurmada yardımcıdır. Bu egzersizler; solunum, omuz, kalça ve boyun egzersizleri ve kişiye özel diğer antrenmanlar olarak sınıflandırılabilir.

Kas esnekliğini, hareket kabiliyetini geliştirmek, postürün iyileşmesi ve devamlılığın sağlanması için eklem egzersizlerinin yanı sıra fizik tedavi yöntemleri de ağrı ve tutukluğu gidermede yardımcıdır. Ankilozan Spondilit tedavisinde verilen ilaç tedavisinin düzenli kullanılmasının yanı sıra egzersiz de devamlı ve düzenli olarak yapılmalıdır. Yapılacak olan egzersiz programında şunlara dikkat edilmelidir:

Akut atak sırasında egzersiz yapılmamalı.
Egzersiz esnasında ağrılar artıyorsa program değiştirilmeli.
Yapılan egzersiz programında amaç eklem hareket açıklığının korunması ve kasların güçlendirilmesi olmalı.
Egzersiz programı kas ve eklemlere zarar vermeyecek şekilde olmalı.
Önerilenden daha uzun süre egzersiz yapılmamalı.
Ani ve sert hareketlerden kaçınılmalı.

Aktif yaşamın yoğun olduğu genç yaşlarda ortaya çıkan Ankilozan Spondilit, yaşam boyu süren ve ilerleyici bir hastalık olması nedeniyle, düzenli bir hekim muayenesi ve sürekli bir egzersiz programı gerektirir. Bu noktada dikkat edilmesi en önemli unsur aktif bir yaşam tarzını benimsemektir. Hastalığın bütüncül bir tedavi yaklaşımı ile tedavi edilmesinin, hastalıkta başarıyı sağlayan en önemli unsur olduğu unutulmamalıdır. Erken tanı ve tedavinin son derece önemli olduğu bu hastalıktan korunmak için düzenli olarak kontrollerinizi yaptırmayı ihmal etmeyin.

Paylaşın

İzmir: Hacı Hekim Hamamı

Hacı Hekim Hamamı; İzmir’in Tire İlçesi, Dere Mahallesi, Hekim Sokak üzerinde yer alır. 9 hücreli hamamın üç bölümü yıkılmış, altı bölümü ise ayakta kalmıştır. Hamamın kitabesi günümüze gelemediği gibi kaynaklarda da onunla ilgili yeterli bilgiye rastlanmamıştır.

Günümüzde oldukça harap durumda olan hamamın mimari yapısından XIII. yüzyılın sonunda Aydınoğulları döneminde yapıldığı sanılmaktadır. Moloz taş ve tuğladan yapılmış olan hamam dikdörtgen planlıdır. Soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelen hamamın soğukluk kısmı kare planlı olup, üzeri kubbe ile örtülüdür.

Ilıklık tonoz örtülü ve dikdörtgen şekildedir. Sıcaklık kare planlıdır. Üzeri soğuklukta olduğu gibi yüksek yuvarlak kasnaklı, tuğla kubbe ile örtülüdür. 1947 yılına kadar çalışan hamam, yol çalışmaları nedeniyle bir kısım hücrelerini yitirmiştir. Hamamın ışıklık düzeni oldukça zengindir.

Kubbeye geçiş, tromplarla sağlanmıştır. Hamamın hem erkekler hem kadınlar bölümü girişi aynı cephedendir. Hamamın 1857 yılında mütevellileri Hacı Reşit Efendinin çocukları tarafından, Hacı Halil Bey’e satılmıştır.

İzmir

Türkiye’nin üçüncü büyük kenti olan İzmir; çağdaş ve gelişmiş bir kent olmasının yanı sıra önemli bir kültür, sanat, turizm ve ticaret merkezidir. Ege Denizi, lacivertten turkuaza mavinin tüm renklerine hakim koyları ve plajlarıyla bir dantel zarafetinde ilin batı kıyısı boyunca uzanır.

“Güzel İzmir” olarak da adlandırılan İzmir; 8500 yıllık tarihi ile Anadolu yarımadasının batısında uzun ve dar bir körfezin başlangıcında yer alır. Antik Dönem’in ünlü tarihçisi Herodot, tipik Akdeniz ikliminin yaşandığı kenti binlerce yıl öncesinde; “Onlar kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü ve en güzel iklimlerinde kurdular…” ifadesiyle tanımlamıştır.

Şehrin güneyinde yer alan Efes ve kuzeyinde yer alan Bergama, Antik Çağ’ın en büyük ve en ünlü kentleri arasında yer almaktaydı. Tüm İyon kültürünün zenginliklerini bünyesinde barındıran bu kentler yoğun sanatsal, kültürel, ticari ve dini etkinliklerle de adını duyuruyordu. Günümüzde de dünyaca bilinen Efes ve Bergama Antik Kentleri tarih meraklıları için büyüleyici birer çekim merkezidir. Şairlerin ustası Homeros’un doğduğu yer olan İzmir, Anadolu’nun hızla değişen tarihi ile Ege’nin renkli tarihinin bir harmanıdır. Kent, modern Türkiye’nin batıya açılan çağdaş yüzü olarak kültür, sanat, turizm, ticaret ve sanayi alanlarındaki gelişimini hızla sürdürmektedir.

İzmir; Tepekule(Bayraklı), Symrna, Efes, Pergamon(Bergama), Teos (Sığacık), Lebedos (Ürkmez), Kyme (Aliağa), Allianoi (Yortanlı), Thyrea (Tire), Phokaia (Foça), Kolophon (Değirmendere), Erythrai (Çeşme), Klazomenai (Urla), Metropolis (Torbalı), Claros (Ahmetbeyli) ve Myrina (Aliağa) gibi tarihte hüküm sürmüş olan uygarlıkların yaşadığı topraklara ve hâlâ gün yüzüne çıkmamış pek çok uygarlık merkezinin miraslarına sahip binlerce yıllık yerleşim yeridir.

İzmir tarihin her döneminde insan sağlığına hizmet etmiş dünyaca bilinen Agamemnon, Asklepion, Allianoi, Karakoç ve Çeşme-Şifne, Ilıca vb. şifa merkezleri ile günümüzde de özellikle İskandinav ülkelerinden ve dünyanın her yerinden gelen ziyaretçilerine sağlıklı yaşam alternatiflerini sunan ve potansiyeli çok yüksek olan sağlık ve termal turizm merkezidir.

Paylaşın

İzmir: Kahraman (Karaman) Mescidi

İzmir, gezilecek yerleri ve tarihi yapılarıyla dikkat çekiyor. Kahraman (Karaman) Mescidi; İzmir’in Konak İlçesi, Kahraman Mescit Mahallesi’nde, Turna Yokuşu olarak bilinen 839. Sokak üzerinde yer alır.

Günümüzde ‘Kahraman Mescit’ adıyla bilinen mescit ile aynı yapıdır. XX. yüzyıl başlarına ait birçok planda mescidin adı açıkça ‘Karaman Mescit’ olarak belirtilmiştir. Hakkında fazla bilgi bulunmayan mescit, adını verdiği mahallenin 1840’lı yıllardaki varlığına bakılacak olursa en geç XIX. yüzyılın birinci yarısında inşa edilmiş olup kimin yaptırdığı ile ilgili bilgi bulunmamaktadır.

İzmir

Türkiye’nin üçüncü büyük kenti olan İzmir; çağdaş ve gelişmiş bir kent olmasının yanı sıra önemli bir kültür, sanat, turizm ve ticaret merkezidir. Ege Denizi, lacivertten turkuaza mavinin tüm renklerine hakim koyları ve plajlarıyla bir dantel zarafetinde ilin batı kıyısı boyunca uzanır.

“Güzel İzmir” olarak da adlandırılan İzmir; 8500 yıllık tarihi ile Anadolu yarımadasının batısında uzun ve dar bir körfezin başlangıcında yer alır. Antik Dönem’in ünlü tarihçisi Herodot, tipik Akdeniz ikliminin yaşandığı kenti binlerce yıl öncesinde; “Onlar kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü ve en güzel iklimlerinde kurdular…” ifadesiyle tanımlamıştır.

Şehrin güneyinde yer alan Efes ve kuzeyinde yer alan Bergama, Antik Çağ’ın en büyük ve en ünlü kentleri arasında yer almaktaydı. Tüm İyon kültürünün zenginliklerini bünyesinde barındıran bu kentler yoğun sanatsal, kültürel, ticari ve dini etkinliklerle de adını duyuruyordu. Günümüzde de dünyaca bilinen Efes ve Bergama Antik Kentleri tarih meraklıları için büyüleyici birer çekim merkezidir. Şairlerin ustası Homeros’un doğduğu yer olan İzmir, Anadolu’nun hızla değişen tarihi ile Ege’nin renkli tarihinin bir harmanıdır. Kent, modern Türkiye’nin batıya açılan çağdaş yüzü olarak kültür, sanat, turizm, ticaret ve sanayi alanlarındaki gelişimini hızla sürdürmektedir.

İzmir; Tepekule(Bayraklı), Symrna, Efes, Pergamon(Bergama), Teos (Sığacık), Lebedos (Ürkmez), Kyme (Aliağa), Allianoi (Yortanlı), Thyrea (Tire), Phokaia (Foça), Kolophon (Değirmendere), Erythrai (Çeşme), Klazomenai (Urla), Metropolis (Torbalı), Claros (Ahmetbeyli) ve Myrina (Aliağa) gibi tarihte hüküm sürmüş olan uygarlıkların yaşadığı topraklara ve hâlâ gün yüzüne çıkmamış pek çok uygarlık merkezinin miraslarına sahip binlerce yıllık yerleşim yeridir.

İzmir tarihin her döneminde insan sağlığına hizmet etmiş dünyaca bilinen Agamemnon, Asklepion, Allianoi, Karakoç ve Çeşme-Şifne, Ilıca vb. şifa merkezleri ile günümüzde de özellikle İskandinav ülkelerinden ve dünyanın her yerinden gelen ziyaretçilerine sağlıklı yaşam alternatiflerini sunan ve potansiyeli çok yüksek olan sağlık ve termal turizm merkezidir.

Paylaşın

Afoni Nedir? Teşhisi Ve Tedavisi

Afoni, sinirsel bir hastalık veya ses tellerini hareket ettiren kaslardaki hastalık sonucunda görülebilen tam ses kaybıdır. Afoninin belli bir tedavisi yoktur; ancak geçici durumlarda, hastanın sesi genellikle kaybolduğu gibi aniden geri gelebilir.

Afoni sebepleri, genellikle konuşma kaslarını kontrol eden sinirlerin hastalığı veya zedelenmesi, boğaz, gırtlak hastalıkları veya nörozdur. Histerik afoninin nedeni, şuuraltı, hiç konuşamamak veya özel bir durumda konuşamamak arzusudur.

Ses kaybının farklı nedenlerden kaynaklanabilir. Bazı hastalar sadece sesinde sorun yaşarken bazı hastalarda hem seste hem de yutmada zorluk yaşanır. Yaygın görülen nedenlerden biri, çeşitli faktörlerle meydana gelen ses tellerinin şişmesidir.

Sesin aşırı ya da yanlış kullanılması bu şişliğin oluşmasına neden olabilir. Reflü de ses bozukluklarının sebepleri arasında yer alır. Asit, boğazda ve gırtlakta tahriş yarattığı için aralıklı ya da sürekli ses kısıklığı oluşabilir.Ses tellerini hareket ettiren kasların anormallikleri sonucunda da ses kısıklığı ortaya çıkabilir.

Bazı hastalarda ses tellerini kontrol eden kaslar çok kuvvetli kasılarak spastik disfoni olarak bilinen rahatsızlıklara neden olabilir. Kronik kas gerginliği de ses kısıklığının bir nedeni olabilir. İyi huylu veya kanserli büyümelerin neden olduğu ses teli işlevindeki bir değişiklik, seste değişikliklere neden olabilir.

Paylaşın

Anal Fissür (Makat Çatlağı) Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Teşhisi, Tedavisi

Anal Fissür (Makat çatlağı), anüs bölgesini örten deride ağrı, kanama ve kaşıntıya yol açan küçük yırtık veya çatlaktır. Anüs derisi yoğun sinir ucu içeriği nedeniyle çok hassas bir bölgedir.

Ayrıca iki farklı ve iç içe yerleşik kas tabakası tarafından sarılıp sıkılmaktadır. Özellikle vücut dışkılamaya hazır değilken yapılan zorlu dışkılamalar veya makatın çok tahriş olduğu ishal durumlarında bu bölgede yırtıklar oluşabilir.

Son derece ağrılı olan bu yırtıklar kaslarda spazma yol açarak daha fazla basınca maruz kalırlar ve kan dolaşımları yetersiz kaldığı için yırtık iyileşme şansı bulamaz.

Anal Fissür (Makat çatlağı) nedenleri;

Fissür genellikle bir kabızlık dönemini izleyerek oluşur. Ender olarak bir ishal atağını takiben de oluşabilir. Sert, kuru (taş gibi) bir dışkının zorla anal kanaldan (makattan) geçmesi sırasında bu bölgede yırtık oluşur.

Genelde fissür yüzeyel olarak başlar ve hızla iyileşir. Bazen derinleşip altta yatan sfinkter kasına (anal kanal çevresinde dışkılama alışkanlığını kontrol eden kas) ulaşabilir.

Bu durumda hastalık kronik (süreğen) hale gelmiştir. Kısacası anal kanalın mekanik travması, anal kanal sfinkter bozuklukları, iskemi anal fissür nedenleri arasındadır. Kabızlık, patlayıcı tarzda ishaller, rektosel gibi anal kanalın anatomisini bozan olaylar, tromboze hemoroid gibi problemler fissüre yol açmaktadır. Chron veya ülseratif kolit gibi inflamatuar barsak hastalıklarıda da fissürlerle görülebilirler.

Ağrı beraberinde sfinkter spazmına yol açmakta ve bunu takiben oluşan iskemi süreci daha da kötüye götürmekte, bir kısır döngü içerisinde ağrı-spazm-iskemi gerçekleşmektedir.

Akut fissür bu şekilde derinleşmekte skin tag (deri takıntısı) ve hipertofik papilla iyileşemeyen fissüre eklenip kronik hal almaktadır. Kronik fissürler zamanla anal stenoz dediğimiz makatta darlıklara yol açıp giderek dayanılmaz bir hal almaktadırlar.

Anal Fissür (Makat çatlağı) belirtileri; 

Rektal ağrı: Hastalar sıklıkla dışkılama sırasında meydana gelen yanma ya da yırtılma gibi bir ağrı tanımlarlar. Ağrı dışkılama sonrası dakikalar ya da saatlerce sürebilir. Ağrı sfinkter kasının (anal kanal çevresinde dışkılama alışkanlığını kontrol eden kas) spazmına (kasılmasına) bağlıdır. Bazen hastalar ağrı nedeniyle dışkılamadan kaçabilir.

Rektal kanama: Genellikle az miktarda parlak, kırmızı kanamadır ve tuvalet kağıdında görülebilir veya damla damla kanama olabilir.

Şişme: Fissürün dış kenarında şişme sonucu cilt kabartısı gelişebilir. Makat bölgesinin temizliği sırasında fark edilebilir.

Kaşıntı: Fissürün ardışık olarak iyileşip tekrar açılması sırasındaki akıntı kaşıntıya yol açabilir.

Anal Fissür (Makat çatlağı) tedavisi

Anal fissürlerin yaklaşık yarısı tuvalet alışkanlıklarının değiştirilmesi ve bu bölgeye uygulanan kremler ile tedavi edilebilir. Bununla birlikte günde 5-6 defa en az 15 dakika süreyle yapılan sıcak oturma banyoları tedavide önemlidir. Oturma banyoları sonrası bu bölgenin ıslak kalmaması gerekir. Bununla birlikte kabızlık tedavi edilmelidir. Posalı yiyecekler yenmeli ve bol miktarda su içilmelidir.

Anal fissür için bir diğer tedavi yöntemi makatı kontrol eden kas içerisine yapılan özel enjeksiyon sonrası kaslardaki kasılma çözülür ve kaslar geçici bir süre yaklaşık 4-6 ay kadar felç edilir. Bu süre içerisinde fissürün iyileşmesi beklenir. Bu yöntem ile başarı oranı % 70 lerdedir.

İlaç tedavisinin yetersiz kaldığı ve/veya tedavisye rağmen sık sık tekrarlamaların olduğu durumlarda cerrahi tedavi tercih edilmelidir. Yapılan ameliyatta makatı kasan kaslardan içteki kesilir ve yırtık ık iyileşmesi beklenir.Başarı oranı % 95 lerdedir. Fakat bu yöntemde de % 3-5 oranında gaz tutamama ve dışkı kaçırma gibi sorunlar oluşabilir.

Paylaşın

İzmir: Yukarı Hamam ve Gymnasium

Yukarı Hamam ve Gymnasium; İzmir’in Torbalı İlçesi sınırları içerisinde yer alan Metropolis Antik Kenti’ndedir. Roma Hamamları, yıkanma işlevinin yanı sıra, günümüzdeki spor merkezleri gibi etkileşim alanlarıydı.

Metropolis Roma Hamamı’nda sıcaklık, döşeme altında bulunan bir metre yüksekliğindeki zemin altı ısıtma sistemiyle ve duvarlara yerleştirilen içi boş tuğlalarla sağlanmaktaydı. Gençlerin eğitim gördüğü derslikleri ve spor yaptıkları avluları kapsayan Gymnasium’un ise üç tarafı mermer oturma banklarıyla çevriliydi. Bu yapıda 1997 yılında başlayan kazı ve restorasyon çalışmaları 1999 yılında tamamlanmıştır.

İzmir

Türkiye’nin üçüncü büyük kenti olan İzmir; çağdaş ve gelişmiş bir kent olmasının yanı sıra önemli bir kültür, sanat, turizm ve ticaret merkezidir. Ege Denizi, lacivertten turkuaza mavinin tüm renklerine hakim koyları ve plajlarıyla bir dantel zarafetinde ilin batı kıyısı boyunca uzanır.

“Güzel İzmir” olarak da adlandırılan İzmir; 8500 yıllık tarihi ile Anadolu yarımadasının batısında uzun ve dar bir körfezin başlangıcında yer alır. Antik Dönem’in ünlü tarihçisi Herodot, tipik Akdeniz ikliminin yaşandığı kenti binlerce yıl öncesinde; “Onlar kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü ve en güzel iklimlerinde kurdular…” ifadesiyle tanımlamıştır.

Şehrin güneyinde yer alan Efes ve kuzeyinde yer alan Bergama, Antik Çağ’ın en büyük ve en ünlü kentleri arasında yer almaktaydı. Tüm İyon kültürünün zenginliklerini bünyesinde barındıran bu kentler yoğun sanatsal, kültürel, ticari ve dini etkinliklerle de adını duyuruyordu. Günümüzde de dünyaca bilinen Efes ve Bergama Antik Kentleri tarih meraklıları için büyüleyici birer çekim merkezidir. Şairlerin ustası Homeros’un doğduğu yer olan İzmir, Anadolu’nun hızla değişen tarihi ile Ege’nin renkli tarihinin bir harmanıdır. Kent, modern Türkiye’nin batıya açılan çağdaş yüzü olarak kültür, sanat, turizm, ticaret ve sanayi alanlarındaki gelişimini hızla sürdürmektedir.

İzmir; Tepekule(Bayraklı), Symrna, Efes, Pergamon(Bergama), Teos (Sığacık), Lebedos (Ürkmez), Kyme (Aliağa), Allianoi (Yortanlı), Thyrea (Tire), Phokaia (Foça), Kolophon (Değirmendere), Erythrai (Çeşme), Klazomenai (Urla), Metropolis (Torbalı), Claros (Ahmetbeyli) ve Myrina (Aliağa) gibi tarihte hüküm sürmüş olan uygarlıkların yaşadığı topraklara ve hâlâ gün yüzüne çıkmamış pek çok uygarlık merkezinin miraslarına sahip binlerce yıllık yerleşim yeridir.

İzmir tarihin her döneminde insan sağlığına hizmet etmiş dünyaca bilinen Agamemnon, Asklepion, Allianoi, Karakoç ve Çeşme-Şifne, Ilıca vb. şifa merkezleri ile günümüzde de özellikle İskandinav ülkelerinden ve dünyanın her yerinden gelen ziyaretçilerine sağlıklı yaşam alternatiflerini sunan ve potansiyeli çok yüksek olan sağlık ve termal turizm merkezidir.

Paylaşın

Anestezi Nedir, Nerelerde Kullanılır?

Ameliyat öncesi ve sonrası da dahil olmak üzere hastanın işlem esnasında ağrı duymaması ve cerrahın da rahat çalışabilmesi için yapılan bir dizi tıbbi uygulamanın adıdır.

Ameliyatlar yaklaşık 150 yıldır anestezi ile yapılmaktadır ve ameliyat tekniklerinin gelişmesi anesteziyolojideki gelişmeler ile birlikte olmuştur.

Anestezinin üç türü var; genel, bölgesel ve lokal anestezi. Genel anestezide tüm vücut uyuşturulur ve hastanın bilinci kapanır. Vücudun belden aşağısını, kol ya da bacak gibi belli bir bölgesini uyuşturma işlemine ise bölgesel anestezi denilir.

Bu yöntemde ise hastanın bilinci açık iken girişim yapılır. Uygulama, genellikle ilacın sinir bölgesine yakın bir yere enjekte edilmesi ile gerçekleştirilir. Lokal anestezi de daha küçük bir bölgenin uyuşturulmasıyla yapılır.

Paylaşın