İzmir: Efes Bizans Hamamları

Efes Bizans Hamamları; İzmir’in Selçuk İlçesi, Efes Antik Kenti’nin kuzey yönündeki meydan ortasında yer alır. Hamam karmaşık bir plan düzeni göstermektedir. Büyük olasılıkla MS. VI. yüzyılda yapılmıştır.

Kesme taş ve mermerden yapılan hamamın batı cephesini boydan boya kaplayan büyük bir salon bulunmaktadır. Bu salonun dinlenme amaçlı yapıldığı sanılmaktadır. Bunun doğu yönünde, cadde üzerinde birbirlerinden ayrı iki yapı daha dikkati çekmektedir.

Bunlardan güneydekinin ortasında yarım yuvarlak olan bölümün ne amaçla kullanıldığı bilinmemekle birlikte bir salon görünümündedir. Buradan doğu ve batıya açılan kapılarla da daha küçük salonlara geçilmektedir.

Diğer yapı daha karmaşık bir plan düzeni göstermektedir. Bu yapının ortasındaki üzeri tonozla örtülü olduğu sanılan hamamın sıcaklık kısmı ile doğusunda da küçük yıkanma yerleri bulunmaktadır. Hamamda yapılan kazı çalışmaları sırasında çok sayıda küp ile karşılaşılmıştır.

İzmir

Türkiye’nin üçüncü büyük kenti olan İzmir; çağdaş ve gelişmiş bir kent olmasının yanı sıra önemli bir kültür, sanat, turizm ve ticaret merkezidir. Ege Denizi, lacivertten turkuaza mavinin tüm renklerine hakim koyları ve plajlarıyla bir dantel zarafetinde ilin batı kıyısı boyunca uzanır.

“Güzel İzmir” olarak da adlandırılan İzmir; 8500 yıllık tarihi ile Anadolu yarımadasının batısında uzun ve dar bir körfezin başlangıcında yer alır. Antik Dönem’in ünlü tarihçisi Herodot, tipik Akdeniz ikliminin yaşandığı kenti binlerce yıl öncesinde; “Onlar kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü ve en güzel iklimlerinde kurdular…” ifadesiyle tanımlamıştır.

Şehrin güneyinde yer alan Efes ve kuzeyinde yer alan Bergama, Antik Çağ’ın en büyük ve en ünlü kentleri arasında yer almaktaydı. Tüm İyon kültürünün zenginliklerini bünyesinde barındıran bu kentler yoğun sanatsal, kültürel, ticari ve dini etkinliklerle de adını duyuruyordu. Günümüzde de dünyaca bilinen Efes ve Bergama Antik Kentleri tarih meraklıları için büyüleyici birer çekim merkezidir. Şairlerin ustası Homeros’un doğduğu yer olan İzmir, Anadolu’nun hızla değişen tarihi ile Ege’nin renkli tarihinin bir harmanıdır. Kent, modern Türkiye’nin batıya açılan çağdaş yüzü olarak kültür, sanat, turizm, ticaret ve sanayi alanlarındaki gelişimini hızla sürdürmektedir.

İzmir; Tepekule(Bayraklı), Symrna, Efes, Pergamon(Bergama), Teos (Sığacık), Lebedos (Ürkmez), Kyme (Aliağa), Allianoi (Yortanlı), Thyrea (Tire), Phokaia (Foça), Kolophon (Değirmendere), Erythrai (Çeşme), Klazomenai (Urla), Metropolis (Torbalı), Claros (Ahmetbeyli) ve Myrina (Aliağa) gibi tarihte hüküm sürmüş olan uygarlıkların yaşadığı topraklara ve hâlâ gün yüzüne çıkmamış pek çok uygarlık merkezinin miraslarına sahip binlerce yıllık yerleşim yeridir.

İzmir tarihin her döneminde insan sağlığına hizmet etmiş dünyaca bilinen Agamemnon, Asklepion, Allianoi, Karakoç ve Çeşme-Şifne, Ilıca vb. şifa merkezleri ile günümüzde de özellikle İskandinav ülkelerinden ve dünyanın her yerinden gelen ziyaretçilerine sağlıklı yaşam alternatiflerini sunan ve potansiyeli çok yüksek olan sağlık ve termal turizm merkezidir.

Paylaşın

Kırşehir: Hacıbey Konağı

Hacıbey Konağı; Kırşehir’in Merkez İlçesi, Yenice Mhallesi, 144. Sokak üzerinde yer almaktadır. Cumhuriyet dönemi ilk sivil mimari örneklerindendir. 1925 yılında Kırşehir Özel İdare Müdürü Hacı Bey tarafından yaptırılmıştır.

Yapı kamulaştırılarak Kültür ve Turizm Bakanlığı mülkiyetine geçmiştir. Restorasyon çalışmaları yine Kültür ve Turizm Bakanlığınca yapılmış daha sonra Ahilik Araştıma Enstitüsüne tahsis edilmiştir.

Kırşehir’in kısa tarihi

Tarihçiler, Kırşehir adının eski çağlarda “Parnassos” yada “Makissos” olduğu üzerinde durmaktadırlar. Hititler döneminde Kırşehir havzasına “Ahiyuva” ülkesi denilmekte idi. Roma ve Bizans döneminde ise “Kapodakya” olarak tanımlanmıştır. Kırşehir tarihte yeniden canlanışını Anadolu Selçuklularına borçludur. Özellikle XI. Yüzyıldan sonra Kırşehir’in ilim ve güzel sanatlar dalında büyük bir ağırlığı olduğu gözlenmiştir.

Selçuklular döneminde Kırşehir’in adı Gülşehir olarak geçmektedir. 1243 yılında yapılan Kösedağ Savaşı’ndan sonra Moğollar tamamıyla Anadolu’ya hakim oldular. Bu dönemde Kırşehir’e vali olarak atanan Cacaoğlu Nureddin Moğallara karşı barışçı bir siyaset güderek Kırşehir’i bayındır bir duruma getirmiştir.

Bu dönemde Kırşehir Türk Kültür Merkezlerinin en önemlilerinden biri haline gelmiş olup, Aşık Paşa, Caca Bey, Ahi Evran, Süleyman Türkmani, Ahmedi Gülşehri, Hacı Bektaş Veli gibi Türk İslam şair, düşünür ve mutasavvıfları yetiştirmiştir. Taptuk Emre ve Yunus Emre’ninde Kırşehir ve çevresinde yaşadığı göz önüne alınırsa bu gönül erenlerinin Moğol istilasına karşı koyarak Türklüğün Anadolu ya yerleşmesini sağladıklarını görmekteyiz.

Daha sonra Kırşehir çeşitli beyliklerin egemenliği altında sık sık el değiştirmiştir. Son olarak Kırşehir II. Murat zamanında tam ve kesin olarak Osmanlılar yönetimine girmiştir. Kırşehir XIX. yüzyılın ortalarında önemini yitirmiş yollar üzerinde küçük bir durak yeri olmuştur. Konya eyaletine bağlı olan bir sancak olan Kırşehir XIX. Yüzyılın ikinci yarısında önce Konya vilayeti Niğde sancağına bağlı bir kaza, sonrada Ankara vilayetine bağlı bir sancak durumuna, 1921 yılında bağımsız bir sancak durumuna getirildi.

Daha önceleri bir çok kahraman yetiştiren Orta Anadolu’nun bu güzel beldesi Kurtuluş Savaşı’nda da kendisine düşen görevi yapmış 210 şehit ve 87 gaziyle bunu kanıtlamıştır. Kırşehir 1921’de bağımsız mutasarrıflık haline gelmiştir. Cumhuriyet döneminde ilk merkezi olmuştur. 1924’de Kırşehir’e Avanos, Çiçekdağı, Hacıbektaş ve Mucur bağlanmıştır. 1944’de Kaman’da ilçe haline gelince, Kırşehir’in ilçe sayısı beş olmuştur.

20 Temmuz 1954 tarih ve 6429 sayılı kanun, Nevşehir’i il, Kırşehir’i de ona bağlı ilçe haline getirmiştir. Çiçekdağı Yozgat’a, Kaman Ankara’ya, Hacıbektaş, Avanos ve Mucur ise Nevşehir’e bağlanmıştır. 1 Temmuz 1957 ‘de çıkarılan 7001 sayılı kanunla Kırşehir yeniden il olmuştur. Bu yeni düzenlemede Kırşehir’e Çiçekdağı, Kaman ve Mucur bağlanmıştır. Hacıbektaş ve Avanos ise Nevşehir’e dahil edilmiştir. Akpınar ( 1990 ) yılında Kırşehir’in yeni ilçeleri olmuştur. Halen Kırşehir’e bağlı altı ilçe vardır.

Paylaşın

Alzheimer; Belirtileri, Nedenleri ve Tedavisi

Genellikle 60 yaş ve üzerine ortaya çıkan ve halk arasında bunamada denilen Alzheimer, hastanın duygu, düşünce ve davranışlarında problemlere yol açan bir çeşit unutkanlık tipi olarak tanımlanabilir.

Alzheimer, beynin sinir hücreleri dokusunda “beta-amyloid” adındaki anormal protein birikmesine bağlı olarak oluşur ve bu birikim zamanla beyinden atılamaz hale gelir. Dolayısıyla protein birikmesi ve plaklar sebebiyle sinir hücreleri arasında bağlantı kurulamaz ve sinir hücreleri ölür. Bu durumda direkt olarak beynin düzgün çalışmasını engeller.

2050 yılına kadar 11 ila 16 milyon kişinin Alzheimer hastası olacağı düşünülmektedir. Alzheimer tanısı konmuş kişilerin pek çoğu tanıdan itibaren 8-20 yıl kadar yaşayabilirler.

Alzheimer belirtileri:

Kısa dönemli hafıza kaybı: Demansın en yaygın erken belirtileri arasında yeni bilgiyi unutmak gelir. Önemli konuları unutmak ve sürekli aynı bilgiyi sormak da Alzheimer’ın erken evresinde yaygın görülen semptomlar arasındadır.

Aşina olunan işleri yaparken zorluk yaşamak: Demansa sahip kişiler genelde günlük işleri planlamada ve tamamlamada zorluk yaşar. Kişiler yemek hazırlamada, telefon görüşmesi yapma veya oyun oynamadaki sıralamaları aklında tutamayabilir.

Yazma ve konuşmada oluşan yeni sorunlar: Alzheimer belirtileri yaşayan hastalar genelde basit veya alternatif farklı kelimeleri unuturlar. Bu da onların konuşma ve yazmasını anlaşılması zor hâle getirir. “Diş fırçası” kelimesini hatırlamakta güçlük çekerek, bunun yerine “ağzım için kullandığım o şey” ifadesiyle sorabilirler.

Zaman ve yer karışıklığı: Alzheimer hastaları kendi mahallesinde kaybolabilir, nerede olduklarını ve oraya nasıl geldiklerini unutabilir ve eve nasıl gideceklerini bilemeyebilirler.

Yanlış veya zayıf kararlar: Alzheimer hastaları güzel havada üzerine kat kat bir şeyler alabilir veya soğuk havada çok hafif bir şekilde giyinebilirler.

Soyut düşünmeyle ilgili sorunlar: Alzheimer hastası olan biri hangi numaraların ne olduğunu ve ne için kullanıldıkları gibi kompleks zihinsel işlevleri gerçekleştirmede olağandışı bir zorluk yaşayabilir.

Eşyaları yanlış yere koyma ve adımları takip edememe: Alzheimer hastası olan biri eşyaları olmadık yerlere koyabilir. Örneğin, ütüyü buzdolabında, kol saatini şeker kâsesinin içinde bulabilirsiniz.

Ruh hâli ve davranışlarda değişimler: Alzheimer hastası olan birinin ruh hâlinde hızlı değişimler yaşanabilir. Sakinken birdenbire gözyaşları içinde kalmak, sinirlenmek veya saldırganlaşmak gibi. Aşırı derecede kafaları karışmış, endişeli, şüpheli veya aile bireyine bağımlı olma hâli içinde olabilirler.

Görsel imajları ve mekânsal ilişkileri anlamada zorluk: Bazıları için, görsel işlemedeki bir değişim Alzheimer’ın erken belirtileri arasında olabilir. Bu kişiler okumada zorluk yaşayabilir, mesafeyi çıkaramayabilir, renk ya da tezatlığı belirleyemeyebilirler. Bu da araba kullanmada sorunlara sebep olur.

Sosyal aktivitelerden geri çekilme: Alzheimer belirtileri yaşayan bir kişi yaşadığı değişimler sebebiyle sosyal olmaktan kaçınabilir. Bu kişiler spordan, sosyal etkinliklerden ve hobilerinden uzaklaşabilirler. Saatlerce televizyon karşısında pasif bir şekilde oturup, normalinden daha fazla uyuyabilir veya günlük aktiviteleri yapmak istemeyebilirler.

Alzheimer nedenleri:

Beyindeki protein birikiminin yanı sıra sinir iletiminin bozulması, beyin hücrelerinin zarar görmesi gibi etkenler nedeniyle yaşanabilir. Yapılan araştırmalara göre hastaların sadece %20’sinde alzheimer görülme riski bulunuyor.
Yani hastalık, yaş etkeninin yanı sıra genetik faktörlere bağlı olarak da görülebilir. Ancak sadece kalıtsal sebeplerle ilişkilendirilmesi yanlış olur. Çünkü Alzheimer, sinsice etkilerini gösteren bir hastalıktır ve bulguları yaşa bağlı olarak artış gösterir. Diğer nedenler ise şöyle sıralanabilir;
Geçmişe bağlı depresyon
Damar hastalıkları (Kolestrol, tansiyon yüksekliği ve kalp krizi)
Geçmişe bağlı ciddi yaralanmalar
APOE4 taşıyıcılığı
Düşük eğitim düzeyi
Alzheimer testleri:

Alzheimer teşhisi, birtakım nöropsikolojik ve bilişsel testler yardımıyla ortaya konur. Testler, genellikle hastanın problem çözme, zihinsel işlevsellik, dikkat, dil becerileri ve sayma gibi birtakım yeteneklerini ölçmeyi hedefler.

Psikiyatrik değerlendirme: Yapılan psikolojik muayene, hastada depresyon gibi semptomları tetikleyen herhangi bir zihinsel sağlık durumunun varlığını tespit etmek içindir.

Beyin tarama testleri: Beynin yapısında ve işlevinde tümör gibi farklı bir problemin var olup olmadığı anlaşılmaya çalışılır.

Genetik testler: Alzheimer probleminin herhangi bir gen kusurundan kaynaklanıp kaynaklanmadığını öğrenmek için uygulanır. Test sonucu, hastanın demans risk grubunda yer alıp almadığını da ortaya koyar.

Diğer tarama yöntemleri: Beyin aktivitelerini resimleyen pozitron emisyon tomografisi (PET), manyetik rezonans görüntüleme (MRI), beyni ayrıntılı görüntüleyen bilgisayarlı tomografi (BT).

Tedavi sürecinde uygulanan yöntemler:

Alzheimer tedavisi konusunda kesin ve tam şifa veren bir yöntemden söz edilemez. Mevcut olan ve kullanılmakta olan ilaçlar, sadece hastaların şikayetlerini belirli oranda azaltmak ve davranışlarını düzenlemek konusunda yardımcıdır. Tedaviye ilk olarak düşük doz ilaçlarla başlanır.

İlerleyen vakalarda da ilacın dozu arttırılır. Çünkü ilacın dozu ne kadar yüksek olursa mide bulantısı, kusma ve ishal gibi yan etkileri de o denli artabilir. Tedavi sürecinde genellikle “kolinesteraz inhibitörleri” grubu ilaçlarla reçete edilir.

Örneğin: “Namenda” adıyla bilinen ilacı, orta ve ileri düzey alzheimer hastaları kullanabilir. İlaç, hastaların günlük işlerini daha rahat yapabilmelerini amaçlar. Hastaların banyo yapma becerilerini bağımsız olarak sürdürmelerine destek olur.

Paylaşın

İzmir: Hafsa Hatun Çeşmesi

Hafsa Hatun Çeşmesi; İzmir’in Tire İlçesi yerleşim sınırları içerisinde yer alır. Hafsa Hatun Çeşmesi’nin yapım tarihini belirten bir kaynağa rastlanmamıştır. Ancak halk arasındaki söylentiye göre Hafsa Hatun tarafından yaptırılmıştır.

Yapı üslubundan XVII. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Çeşme moloz taş ve tuğlaların alternatifli olarak dizilmesinden meydana getirilmiştir. Tek cepheli dikdörtgen planlı çeşmenin önünde yuvarlak bir kemerin içerisine ayna taşı yerleştirilmiştir.

Kemerin üst noktası uzatılarak sivri bir kemer şekline dönüştürülmüş ve üstü kırma bir çatı ile örtülmüştür. Çeşmenin yalak taşı Helenistik döneme ait bir lahittir. Günümüzde kullanılmamaktadır. Tire ilçesinde bu çeşme dışında XVII.-XVIII. yüzyıllara tarihlendirilen çeşmeler bulunmaktadır. Bu çeşmelerin bazılarının kitabeleri bulunmadığından kimin tarafından ve ne zaman yapıldıkları konusunda yeterli bilgi bulunmamaktadır.

İzmir

Türkiye’nin üçüncü büyük kenti olan İzmir; çağdaş ve gelişmiş bir kent olmasının yanı sıra önemli bir kültür, sanat, turizm ve ticaret merkezidir. Ege Denizi, lacivertten turkuaza mavinin tüm renklerine hakim koyları ve plajlarıyla bir dantel zarafetinde ilin batı kıyısı boyunca uzanır.

“Güzel İzmir” olarak da adlandırılan İzmir; 8500 yıllık tarihi ile Anadolu yarımadasının batısında uzun ve dar bir körfezin başlangıcında yer alır. Antik Dönem’in ünlü tarihçisi Herodot, tipik Akdeniz ikliminin yaşandığı kenti binlerce yıl öncesinde; “Onlar kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü ve en güzel iklimlerinde kurdular…” ifadesiyle tanımlamıştır.

Şehrin güneyinde yer alan Efes ve kuzeyinde yer alan Bergama, Antik Çağ’ın en büyük ve en ünlü kentleri arasında yer almaktaydı. Tüm İyon kültürünün zenginliklerini bünyesinde barındıran bu kentler yoğun sanatsal, kültürel, ticari ve dini etkinliklerle de adını duyuruyordu. Günümüzde de dünyaca bilinen Efes ve Bergama Antik Kentleri tarih meraklıları için büyüleyici birer çekim merkezidir. Şairlerin ustası Homeros’un doğduğu yer olan İzmir, Anadolu’nun hızla değişen tarihi ile Ege’nin renkli tarihinin bir harmanıdır. Kent, modern Türkiye’nin batıya açılan çağdaş yüzü olarak kültür, sanat, turizm, ticaret ve sanayi alanlarındaki gelişimini hızla sürdürmektedir.

İzmir; Tepekule(Bayraklı), Symrna, Efes, Pergamon(Bergama), Teos (Sığacık), Lebedos (Ürkmez), Kyme (Aliağa), Allianoi (Yortanlı), Thyrea (Tire), Phokaia (Foça), Kolophon (Değirmendere), Erythrai (Çeşme), Klazomenai (Urla), Metropolis (Torbalı), Claros (Ahmetbeyli) ve Myrina (Aliağa) gibi tarihte hüküm sürmüş olan uygarlıkların yaşadığı topraklara ve hâlâ gün yüzüne çıkmamış pek çok uygarlık merkezinin miraslarına sahip binlerce yıllık yerleşim yeridir.

İzmir tarihin her döneminde insan sağlığına hizmet etmiş dünyaca bilinen Agamemnon, Asklepion, Allianoi, Karakoç ve Çeşme-Şifne, Ilıca vb. şifa merkezleri ile günümüzde de özellikle İskandinav ülkelerinden ve dünyanın her yerinden gelen ziyaretçilerine sağlıklı yaşam alternatiflerini sunan ve potansiyeli çok yüksek olan sağlık ve termal turizm merkezidir.

Paylaşın

Kırşehir: Kalendar Baba Kümbeti

Kırşehir, gezilecek yerleri ve tarihi yapılarıyla dikkat çekiyor. Kalendar Baba Kümbeti; Kırşehir’in Merkez İlçesi’ne bağlı Karalar Köyü sınırları içerisinde yer almaktadır. 

Anadolu Selçuklu Sultanlarından Kılıçaslan tarafından 1135 yılında yaptırılmıştır. Kesme taştan yapılan kümbet Selçuklu mimarisi özelliklerini taşımaktadır.

Kırşehir’in kısa tarihi

Tarihçiler, Kırşehir adının eski çağlarda “Parnassos” yada “Makissos” olduğu üzerinde durmaktadırlar. Hititler döneminde Kırşehir havzasına “Ahiyuva” ülkesi denilmekte idi. Roma ve Bizans döneminde ise “Kapodakya” olarak tanımlanmıştır. Kırşehir tarihte yeniden canlanışını Anadolu Selçuklularına borçludur. Özellikle XI. Yüzyıldan sonra Kırşehir’in ilim ve güzel sanatlar dalında büyük bir ağırlığı olduğu gözlenmiştir.

Selçuklular döneminde Kırşehir’in adı Gülşehir olarak geçmektedir. 1243 yılında yapılan Kösedağ Savaşı’ndan sonra Moğollar tamamıyla Anadolu’ya hakim oldular. Bu dönemde Kırşehir’e vali olarak atanan Cacaoğlu Nureddin Moğallara karşı barışçı bir siyaset güderek Kırşehir’i bayındır bir duruma getirmiştir.

Bu dönemde Kırşehir Türk Kültür Merkezlerinin en önemlilerinden biri haline gelmiş olup, Aşık Paşa, Caca Bey, Ahi Evran, Süleyman Türkmani, Ahmedi Gülşehri, Hacı Bektaş Veli gibi Türk İslam şair, düşünür ve mutasavvıfları yetiştirmiştir. Taptuk Emre ve Yunus Emre’ninde Kırşehir ve çevresinde yaşadığı göz önüne alınırsa bu gönül erenlerinin Moğol istilasına karşı koyarak Türklüğün Anadolu ya yerleşmesini sağladıklarını görmekteyiz.

Daha sonra Kırşehir çeşitli beyliklerin egemenliği altında sık sık el değiştirmiştir. Son olarak Kırşehir II. Murat zamanında tam ve kesin olarak Osmanlılar yönetimine girmiştir. Kırşehir XIX. yüzyılın ortalarında önemini yitirmiş yollar üzerinde küçük bir durak yeri olmuştur. Konya eyaletine bağlı olan bir sancak olan Kırşehir XIX. Yüzyılın ikinci yarısında önce Konya vilayeti Niğde sancağına bağlı bir kaza, sonrada Ankara vilayetine bağlı bir sancak durumuna, 1921 yılında bağımsız bir sancak durumuna getirildi.

Daha önceleri bir çok kahraman yetiştiren Orta Anadolu’nun bu güzel beldesi Kurtuluş Savaşı’nda da kendisine düşen görevi yapmış 210 şehit ve 87 gaziyle bunu kanıtlamıştır. Kırşehir 1921’de bağımsız mutasarrıflık haline gelmiştir. Cumhuriyet döneminde ilk merkezi olmuştur. 1924’de Kırşehir’e Avanos, Çiçekdağı, Hacıbektaş ve Mucur bağlanmıştır. 1944’de Kaman’da ilçe haline gelince, Kırşehir’in ilçe sayısı beş olmuştur.

20 Temmuz 1954 tarih ve 6429 sayılı kanun, Nevşehir’i il, Kırşehir’i de ona bağlı ilçe haline getirmiştir. Çiçekdağı Yozgat’a, Kaman Ankara’ya, Hacıbektaş, Avanos ve Mucur ise Nevşehir’e bağlanmıştır. 1 Temmuz 1957 ‘de çıkarılan 7001 sayılı kanunla Kırşehir yeniden il olmuştur. Bu yeni düzenlemede Kırşehir’e Çiçekdağı, Kaman ve Mucur bağlanmıştır. Hacıbektaş ve Avanos ise Nevşehir’e dahil edilmiştir. Akpınar ( 1990 ) yılında Kırşehir’in yeni ilçeleri olmuştur. Halen Kırşehir’e bağlı altı ilçe vardır.

Paylaşın

İzmir: İsa Bey Hamamı

İzmir, gezilecek yerleri ve tarihi yapılarıyla dikkat çekiyor. İsa Bey Hamamı; İzmir’in Selçuk İlçesi, Ayasuluk Kalesi ile St. John Kilisesi’nin bulunduğu tepenin yamacında yer alır.

Hamam, İsa Bey Camisi ile birlikte yapılmıştır. Kitabesi günümüze gelemediğinden, yapım tarihi kesinlik kazanamamakla beraber caminin yapım kitabesine dayanılarak h. 776 (1375) yılında Aydınoğlu İsa Bey tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır.

Hamam kesme taş ve tuğladan yapılmış olup, klasik Türk hamamlarının özelliklerini yansıtmaktadır. Soğukluk, ılıklık ve sıcaklıktan meydana gelmiştir. Bütün bu bölümler pandantifli kubbelerle örtülmüş olup, kubbe kasnaklarında stalaktitli bir friz çepeçevre dolaşmaktadır. Hamam günümüzde iyi bir durumdadır.

İzmir

Türkiye’nin üçüncü büyük kenti olan İzmir; çağdaş ve gelişmiş bir kent olmasının yanı sıra önemli bir kültür, sanat, turizm ve ticaret merkezidir. Ege Denizi, lacivertten turkuaza mavinin tüm renklerine hakim koyları ve plajlarıyla bir dantel zarafetinde ilin batı kıyısı boyunca uzanır.

“Güzel İzmir” olarak da adlandırılan İzmir; 8500 yıllık tarihi ile Anadolu yarımadasının batısında uzun ve dar bir körfezin başlangıcında yer alır. Antik Dönem’in ünlü tarihçisi Herodot, tipik Akdeniz ikliminin yaşandığı kenti binlerce yıl öncesinde; “Onlar kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü ve en güzel iklimlerinde kurdular…” ifadesiyle tanımlamıştır.

Şehrin güneyinde yer alan Efes ve kuzeyinde yer alan Bergama, Antik Çağ’ın en büyük ve en ünlü kentleri arasında yer almaktaydı. Tüm İyon kültürünün zenginliklerini bünyesinde barındıran bu kentler yoğun sanatsal, kültürel, ticari ve dini etkinliklerle de adını duyuruyordu. Günümüzde de dünyaca bilinen Efes ve Bergama Antik Kentleri tarih meraklıları için büyüleyici birer çekim merkezidir. Şairlerin ustası Homeros’un doğduğu yer olan İzmir, Anadolu’nun hızla değişen tarihi ile Ege’nin renkli tarihinin bir harmanıdır. Kent, modern Türkiye’nin batıya açılan çağdaş yüzü olarak kültür, sanat, turizm, ticaret ve sanayi alanlarındaki gelişimini hızla sürdürmektedir.

İzmir; Tepekule(Bayraklı), Symrna, Efes, Pergamon(Bergama), Teos (Sığacık), Lebedos (Ürkmez), Kyme (Aliağa), Allianoi (Yortanlı), Thyrea (Tire), Phokaia (Foça), Kolophon (Değirmendere), Erythrai (Çeşme), Klazomenai (Urla), Metropolis (Torbalı), Claros (Ahmetbeyli) ve Myrina (Aliağa) gibi tarihte hüküm sürmüş olan uygarlıkların yaşadığı topraklara ve hâlâ gün yüzüne çıkmamış pek çok uygarlık merkezinin miraslarına sahip binlerce yıllık yerleşim yeridir.

İzmir tarihin her döneminde insan sağlığına hizmet etmiş dünyaca bilinen Agamemnon, Asklepion, Allianoi, Karakoç ve Çeşme-Şifne, Ilıca vb. şifa merkezleri ile günümüzde de özellikle İskandinav ülkelerinden ve dünyanın her yerinden gelen ziyaretçilerine sağlıklı yaşam alternatiflerini sunan ve potansiyeli çok yüksek olan sağlık ve termal turizm merkezidir.

Paylaşın

İzmir: Dönertaş Sebili

İzmir, gezilecek yerleri ve tarihi yapılarıyla dikkat çekiyor. Dönertaş Sebili; İzmir’in Konak İlçesi, Basmane Mahallesi, Anafartalar Caddesi ile Osmanzade Yokuşu’nun (945 Sokak) kesiştiği noktada yer alır.

Osmanzade Seyit İbrahim Rahmi Efendi tarafından 1814 yılında yaptırılmıştır. İzmir’in en bakımlı çeşmelerinden olan bu çeşmenin köşesindeki sütunun dönmesinden ötürü de Dönertaş olarak isimlendirilmiştir. Çeşme ve sebil dikdörtgen planlı olup, kesme taştan yapılmış, üzeri kubbe ve alaturka kiremitle örtülmüştür.

Sebile 945.Sokak’taki bir kapıdan girilmekte ve her iki yönde de birer sebil penceresi bulunmaktadır. Sebilin iki penceresi arasında, köşesinde bezemeli başlıklar ve yuvarlak bir mermer sütun bulunmaktadır. Tümüyle mermer kaplı olan cephe bitkisel motiflerle, yazı frizleri bezenmiştir.

İzmir

Türkiye’nin üçüncü büyük kenti olan İzmir; çağdaş ve gelişmiş bir kent olmasının yanı sıra önemli bir kültür, sanat, turizm ve ticaret merkezidir. Ege Denizi, lacivertten turkuaza mavinin tüm renklerine hakim koyları ve plajlarıyla bir dantel zarafetinde ilin batı kıyısı boyunca uzanır.

“Güzel İzmir” olarak da adlandırılan İzmir; 8500 yıllık tarihi ile Anadolu yarımadasının batısında uzun ve dar bir körfezin başlangıcında yer alır. Antik Dönem’in ünlü tarihçisi Herodot, tipik Akdeniz ikliminin yaşandığı kenti binlerce yıl öncesinde; “Onlar kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü ve en güzel iklimlerinde kurdular…” ifadesiyle tanımlamıştır.

Şehrin güneyinde yer alan Efes ve kuzeyinde yer alan Bergama, Antik Çağ’ın en büyük ve en ünlü kentleri arasında yer almaktaydı. Tüm İyon kültürünün zenginliklerini bünyesinde barındıran bu kentler yoğun sanatsal, kültürel, ticari ve dini etkinliklerle de adını duyuruyordu. Günümüzde de dünyaca bilinen Efes ve Bergama Antik Kentleri tarih meraklıları için büyüleyici birer çekim merkezidir. Şairlerin ustası Homeros’un doğduğu yer olan İzmir, Anadolu’nun hızla değişen tarihi ile Ege’nin renkli tarihinin bir harmanıdır. Kent, modern Türkiye’nin batıya açılan çağdaş yüzü olarak kültür, sanat, turizm, ticaret ve sanayi alanlarındaki gelişimini hızla sürdürmektedir.

İzmir; Tepekule(Bayraklı), Symrna, Efes, Pergamon(Bergama), Teos (Sığacık), Lebedos (Ürkmez), Kyme (Aliağa), Allianoi (Yortanlı), Thyrea (Tire), Phokaia (Foça), Kolophon (Değirmendere), Erythrai (Çeşme), Klazomenai (Urla), Metropolis (Torbalı), Claros (Ahmetbeyli) ve Myrina (Aliağa) gibi tarihte hüküm sürmüş olan uygarlıkların yaşadığı topraklara ve hâlâ gün yüzüne çıkmamış pek çok uygarlık merkezinin miraslarına sahip binlerce yıllık yerleşim yeridir.

İzmir tarihin her döneminde insan sağlığına hizmet etmiş dünyaca bilinen Agamemnon, Asklepion, Allianoi, Karakoç ve Çeşme-Şifne, Ilıca vb. şifa merkezleri ile günümüzde de özellikle İskandinav ülkelerinden ve dünyanın her yerinden gelen ziyaretçilerine sağlıklı yaşam alternatiflerini sunan ve potansiyeli çok yüksek olan sağlık ve termal turizm merkezidir.

Paylaşın

Kırşehir: Lala (Lale) Camii

Kırşehir, gezilecek yerleri ve tarihi yapılarıyla dikkat çekiyor. Lala (Lale) Cami; Kırşehir’in Merkez İlçesi, Medrese Mahallesi, Melikgazi Caddesi üzerinde yer almaktadır.

Lala (Lale) Camii’nin 13. yy. a ait olduğu sanılmaktadır. Camii moloz ve kesme taştan yapılmış olup payelere oturan üç kubbe ile örtülüdür. Bu gün camii olarak kullanılan yapının esasında bir darphane olabileceği düşünülmektedir.

Kırşehir’in kısa tarihi

Tarihçiler, Kırşehir adının eski çağlarda “Parnassos” yada “Makissos” olduğu üzerinde durmaktadırlar. Hititler döneminde Kırşehir havzasına “Ahiyuva” ülkesi denilmekte idi. Roma ve Bizans döneminde ise “Kapodakya” olarak tanımlanmıştır. Kırşehir tarihte yeniden canlanışını Anadolu Selçuklularına borçludur. Özellikle XI. Yüzyıldan sonra Kırşehir’in ilim ve güzel sanatlar dalında büyük bir ağırlığı olduğu gözlenmiştir.

Selçuklular döneminde Kırşehir’in adı Gülşehir olarak geçmektedir. 1243 yılında yapılan Kösedağ Savaşı’ndan sonra Moğollar tamamıyla Anadolu’ya hakim oldular. Bu dönemde Kırşehir’e vali olarak atanan Cacaoğlu Nureddin Moğallara karşı barışçı bir siyaset güderek Kırşehir’i bayındır bir duruma getirmiştir.

Bu dönemde Kırşehir Türk Kültür Merkezlerinin en önemlilerinden biri haline gelmiş olup, Aşık Paşa, Caca Bey, Ahi Evran, Süleyman Türkmani, Ahmedi Gülşehri, Hacı Bektaş Veli gibi Türk İslam şair, düşünür ve mutasavvıfları yetiştirmiştir. Taptuk Emre ve Yunus Emre’ninde Kırşehir ve çevresinde yaşadığı göz önüne alınırsa bu gönül erenlerinin Moğol istilasına karşı koyarak Türklüğün Anadolu ya yerleşmesini sağladıklarını görmekteyiz.

Daha sonra Kırşehir çeşitli beyliklerin egemenliği altında sık sık el değiştirmiştir. Son olarak Kırşehir II. Murat zamanında tam ve kesin olarak Osmanlılar yönetimine girmiştir. Kırşehir XIX. yüzyılın ortalarında önemini yitirmiş yollar üzerinde küçük bir durak yeri olmuştur. Konya eyaletine bağlı olan bir sancak olan Kırşehir XIX. Yüzyılın ikinci yarısında önce Konya vilayeti Niğde sancağına bağlı bir kaza, sonrada Ankara vilayetine bağlı bir sancak durumuna, 1921 yılında bağımsız bir sancak durumuna getirildi.

Daha önceleri bir çok kahraman yetiştiren Orta Anadolu’nun bu güzel beldesi Kurtuluş Savaşı’nda da kendisine düşen görevi yapmış 210 şehit ve 87 gaziyle bunu kanıtlamıştır. Kırşehir 1921’de bağımsız mutasarrıflık haline gelmiştir. Cumhuriyet döneminde ilk merkezi olmuştur. 1924’de Kırşehir’e Avanos, Çiçekdağı, Hacıbektaş ve Mucur bağlanmıştır. 1944’de Kaman’da ilçe haline gelince, Kırşehir’in ilçe sayısı beş olmuştur.

20 Temmuz 1954 tarih ve 6429 sayılı kanun, Nevşehir’i il, Kırşehir’i de ona bağlı ilçe haline getirmiştir. Çiçekdağı Yozgat’a, Kaman Ankara’ya, Hacıbektaş, Avanos ve Mucur ise Nevşehir’e bağlanmıştır. 1 Temmuz 1957 ‘de çıkarılan 7001 sayılı kanunla Kırşehir yeniden il olmuştur. Bu yeni düzenlemede Kırşehir’e Çiçekdağı, Kaman ve Mucur bağlanmıştır. Hacıbektaş ve Avanos ise Nevşehir’e dahil edilmiştir. Akpınar ( 1990 ) yılında Kırşehir’in yeni ilçeleri olmuştur. Halen Kırşehir’e bağlı altı ilçe vardır.

Paylaşın

İzmir: Aya Vukla (Aziz Vukolos) Kilisesi

İzmir, gezilecek yerleri ve tarihi yapılarıyla dikkat çekiyor. Aya Vukla (Aziz Vukolos) Kilisesi; İzmir’in Konak İlçesi, Etiler Mahallesi, 1281 Sokak üzerinde yer almaktadır. 1886 da inşa edilen Ortodoks Rum Kilisesidir.

1922 yılındaki büyük İzmir yangını sırasında şehirde bulunan diğer Rum Kiliseleri yanmasına rağmen Ayavukla Kilisesi bu yangından etkilenmedi. Daha sonra mübadele ile Rumların İzmir’den ayrılmasından sonra işlevini kaybedip boş durumda kaldı.

Bina 1927 yılı Şubat ayında İzmir Arkeoloji Müzesi olarak düzenlenir ve bu durum 1951 yılında Kültürpark’taki müze binası açılıncaya kadar sürmüştür. ‘Gözlü Kilise’ olarak ta anılan yapı, daha sonraları depo olarak kullanılmış ve bir dönemde İzmir Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü’ne tahsis edilmiştir.

Son yıllarda bakımsız ve harap durumda olan kilisede uygulanan son teknoloji restorasyon çalışmaları ile boya tabakalarının ardında gizli kalmış olan Hz. İsa figürü, Altın Ağızlı Aziz Yuhanna ile melekler Mikail ve Cebrail’i sembolize eden duvar resimleri de yeniden gün yüzüne çıkarıldı. Kilisenin müştemilat binası ‘İzmir Basın Müzesi’ olarak düzenlenerek hizmete sunulmuştur.

İzmir Büyükşehir Belediyesi, İzmir Gazeteciler Cemiyeti (İGC) ve Ege Üniversitesi (EÜ) işbirliğiyle şehre kazandırılan Basın Müzesi’nde basın tarihi açısından önem taşıyan olay ve isimlere ilişkin anıları da canlandıracak olan sergilenenler arasında gazeteci Metin Göktepe’nin kazağı, Uğur Mumcu’nun ilk bilgisayarı ve Abdi İpekçi’nin daktilosu da yer almaktadır. Kilise kültür ve sanat etkinliklerinde kullanılmaktadır.

İzmir

Türkiye’nin üçüncü büyük kenti olan İzmir; çağdaş ve gelişmiş bir kent olmasının yanı sıra önemli bir kültür, sanat, turizm ve ticaret merkezidir. Ege Denizi, lacivertten turkuaza mavinin tüm renklerine hakim koyları ve plajlarıyla bir dantel zarafetinde ilin batı kıyısı boyunca uzanır.

“Güzel İzmir” olarak da adlandırılan İzmir; 8500 yıllık tarihi ile Anadolu yarımadasının batısında uzun ve dar bir körfezin başlangıcında yer alır. Antik Dönem’in ünlü tarihçisi Herodot, tipik Akdeniz ikliminin yaşandığı kenti binlerce yıl öncesinde; “Onlar kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü ve en güzel iklimlerinde kurdular…” ifadesiyle tanımlamıştır.

Şehrin güneyinde yer alan Efes ve kuzeyinde yer alan Bergama, Antik Çağ’ın en büyük ve en ünlü kentleri arasında yer almaktaydı. Tüm İyon kültürünün zenginliklerini bünyesinde barındıran bu kentler yoğun sanatsal, kültürel, ticari ve dini etkinliklerle de adını duyuruyordu. Günümüzde de dünyaca bilinen Efes ve Bergama Antik Kentleri tarih meraklıları için büyüleyici birer çekim merkezidir. Şairlerin ustası Homeros’un doğduğu yer olan İzmir, Anadolu’nun hızla değişen tarihi ile Ege’nin renkli tarihinin bir harmanıdır. Kent, modern Türkiye’nin batıya açılan çağdaş yüzü olarak kültür, sanat, turizm, ticaret ve sanayi alanlarındaki gelişimini hızla sürdürmektedir.

İzmir; Tepekule(Bayraklı), Symrna, Efes, Pergamon(Bergama), Teos (Sığacık), Lebedos (Ürkmez), Kyme (Aliağa), Allianoi (Yortanlı), Thyrea (Tire), Phokaia (Foça), Kolophon (Değirmendere), Erythrai (Çeşme), Klazomenai (Urla), Metropolis (Torbalı), Claros (Ahmetbeyli) ve Myrina (Aliağa) gibi tarihte hüküm sürmüş olan uygarlıkların yaşadığı topraklara ve hâlâ gün yüzüne çıkmamış pek çok uygarlık merkezinin miraslarına sahip binlerce yıllık yerleşim yeridir.

İzmir tarihin her döneminde insan sağlığına hizmet etmiş dünyaca bilinen Agamemnon, Asklepion, Allianoi, Karakoç ve Çeşme-Şifne, Ilıca vb. şifa merkezleri ile günümüzde de özellikle İskandinav ülkelerinden ve dünyanın her yerinden gelen ziyaretçilerine sağlıklı yaşam alternatiflerini sunan ve potansiyeli çok yüksek olan sağlık ve termal turizm merkezidir.

Paylaşın

İzmir: Saadet Hatun Hamamı

İzmir, gezilecek yerleri ve tarihi yapılarıyla dikkat çekiyor. Saadet Hatun Hamamı; İzmir’in Selçuk İlçesi, Uğur Mumcu Sevgi Yolu üzerinde Efes Müzesi’nin hemen yanında yer alır. 

Türk hamamlarının kökeni Roma hamamlarına dayanır. Bu dönemlerde hamamlar yalnızca temizlenme yerleri değil, aynı zamanda masaj ve spor yapılan, sohbet edilen yerlerdi.

Roma Devrinde önemli bir yer tutan hamam kültürü Bizans Devri ortalarına dek etkisini sürdürmüş, daha sonra Akdeniz ülkeleri ve Avrupa’da unutulmuş, Türklerle birlikte yeniden ve daha canlı olarak ortaya çıkmıştır. Anadolu’da Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu dönemlerinde sanatsal ve işlevsel değerleri yüksek çok sayıda hamam yapılmıştır.

Selçuk İlçesi’nde bilinen 7 eski Türk hamamı vardır. Bu hamamlardan biri de kitabesine göre Saadet Hatun Hamamı olarak adlandırılmaktadır. Saadet Hatun’un kim olduğu kesin bilinmemekle birlikte Aydınoğulları Beyliği soyundan gelen seçkin biri olduğu düşünülmektedir.

16. yüzyıla tarihlenen hamam geleneksel Türk hamamlarının birçok özelliklerini taşır, soğuk, ılık ve sıcak olmak üzere üç bölümlüdür. 1970 yılına dek yıkık durumda olan hamam 1972 yılında Efes Müzesi’nce onarılmıştır. Hamam, yakınındaki Efes Müzesi konferans salonu olarak kullanılan kervansaray ve Ayasuluk Mescidi ile bir külliye oluşturmakta idi.

İzmir

Türkiye’nin üçüncü büyük kenti olan İzmir; çağdaş ve gelişmiş bir kent olmasının yanı sıra önemli bir kültür, sanat, turizm ve ticaret merkezidir. Ege Denizi, lacivertten turkuaza mavinin tüm renklerine hakim koyları ve plajlarıyla bir dantel zarafetinde ilin batı kıyısı boyunca uzanır.

“Güzel İzmir” olarak da adlandırılan İzmir; 8500 yıllık tarihi ile Anadolu yarımadasının batısında uzun ve dar bir körfezin başlangıcında yer alır. Antik Dönem’in ünlü tarihçisi Herodot, tipik Akdeniz ikliminin yaşandığı kenti binlerce yıl öncesinde; “Onlar kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü ve en güzel iklimlerinde kurdular…” ifadesiyle tanımlamıştır.

Şehrin güneyinde yer alan Efes ve kuzeyinde yer alan Bergama, Antik Çağ’ın en büyük ve en ünlü kentleri arasında yer almaktaydı. Tüm İyon kültürünün zenginliklerini bünyesinde barındıran bu kentler yoğun sanatsal, kültürel, ticari ve dini etkinliklerle de adını duyuruyordu. Günümüzde de dünyaca bilinen Efes ve Bergama Antik Kentleri tarih meraklıları için büyüleyici birer çekim merkezidir. Şairlerin ustası Homeros’un doğduğu yer olan İzmir, Anadolu’nun hızla değişen tarihi ile Ege’nin renkli tarihinin bir harmanıdır. Kent, modern Türkiye’nin batıya açılan çağdaş yüzü olarak kültür, sanat, turizm, ticaret ve sanayi alanlarındaki gelişimini hızla sürdürmektedir.

İzmir; Tepekule(Bayraklı), Symrna, Efes, Pergamon(Bergama), Teos (Sığacık), Lebedos (Ürkmez), Kyme (Aliağa), Allianoi (Yortanlı), Thyrea (Tire), Phokaia (Foça), Kolophon (Değirmendere), Erythrai (Çeşme), Klazomenai (Urla), Metropolis (Torbalı), Claros (Ahmetbeyli) ve Myrina (Aliağa) gibi tarihte hüküm sürmüş olan uygarlıkların yaşadığı topraklara ve hâlâ gün yüzüne çıkmamış pek çok uygarlık merkezinin miraslarına sahip binlerce yıllık yerleşim yeridir.

İzmir tarihin her döneminde insan sağlığına hizmet etmiş dünyaca bilinen Agamemnon, Asklepion, Allianoi, Karakoç ve Çeşme-Şifne, Ilıca vb. şifa merkezleri ile günümüzde de özellikle İskandinav ülkelerinden ve dünyanın her yerinden gelen ziyaretçilerine sağlıklı yaşam alternatiflerini sunan ve potansiyeli çok yüksek olan sağlık ve termal turizm merkezidir.

Paylaşın