Adana: Şar Örenyeri

Şar Örenyeri; Adana’nın Tufanbeyli İlçesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Kayseri sınırına birkaç kilometre uzaklıktaki ören yerine Tufanbeyli İlçesine giden otobüsler ile ulaşım sağlanabilmektedir.

Ören yerinde Bizans, roma ve Hitit dönemi eserleri bulunmaktadır. Günümüze yetişebilmiş eserlerin bir çoğu Roma dönemine aittir. Hitit kralları burayı dini ayin yeri olarak kullanırlarmış.

Burada çok sayıda kişi çalışırmış. Roma döneminden kalan eserler arasında açık hava tiyatrosunun bir bölümü hala toprak altındadır. Ayakta kalmayı başarabilen bir diğer eser ise Bizanslılardan kalan kilisedir.

Bu kilise yontulmuş büyük taşlardan yapılmıştır. Günümüzde bu kiliseden sadece 5 metre yüksekliğindeki bir duvar kalmıştır. Tarihi ortamları seviyorsanız Şar köyüne uğramadan geçmeyin.

Adana’nın Kısa Tarihi

Adana’nın tarihi, Hititler dönemine kadar uzanmaktadır. MÖ 18. yüzyılda Hitit İmparatorluğu’nun bir parçası olan Adana, daha sonra Asur, Pers ve Makedonya İmparatorluğu gibi farklı medeniyetler tarafından kontrol edildi ve MÖ 333’te Büyük İskender’in Pers İmparatorluğu’nu yenmesiyle Adana, Makedonya Krallığı’nın bir parçası oldu.

Roma ve Bizans Dönemi: MÖ 64’te Roma İmparatorluğu tarafından ele geçirilen Adana, önemli bir Roma eyaleti olan Kilikya’nın başkenti oldu. Roma döneminde Adana, önemli bir ticaret merkezi haline geldi ve zenginleşti. Ancak, 5. yüzyılda Bizans İmparatorluğu’nun doğu sınırlarını savunan şehir, Pers İmparatorluğu tarafından ele geçirildi ve 7. yüzyılda Müslümanlar tarafından fethedildi.

7. yüzyılda Arap Müslümanlar tarafından fethedilen Adana, daha sonra Abbasiler, Emeviler ve Selçuklular gibi farklı İslam devletlerinin yönetimine girdi. Selçuklular döneminde, şehir önemli bir ekonomik merkez olarak gelişti ve kültürel açıdan da zenginleşti. 12. yüzyılda ise Haçlı seferleri sırasında Adana, Haçlılar tarafından işgal edildi, ancak daha sonra tekrar Selçuklu hâkimiyetine geçti.

1517’de Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliğine giren Adana, bu dönemde de önemini sürdürdü ve Osmanlılar döneminde Adana, tarım ve ticaret alanında büyük bir gelişme kaydetti. 19. yüzyılda ise şehir, modernleşme sürecine paralel olarak Avrupa etkilerini hissetmeye başladı. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde ise Adana, birçok etnik ve siyasi olaya tanıklık etti.

1920’de Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla Adana, modern Türk devletinin bir parçası oldu. Cumhuriyet döneminde Adana, ekonomik, kültürel ve sosyal açıdan önemli gelişmeler kaydetti. 1920’lerde başlayan tarım reformlarıyla Adana, modern tarım tekniklerine geçti ve tarım sektörü önemli bir ekonomik faaliyet haline geldi. Şehirdeki sanayi, ticaret ve ulaşım da hızla gelişti. Adana, Türkiye’nin önemli bir sanayi merkezi haline geldi ve birçok fabrika ve işletme burada faaliyet göstermeye başladı.

Ayrıca, Adana’nın kültürel ve sosyal hayatı da Cumhuriyet dönemiyle birlikte ivme kazandı. Şehirde, modern eğitim kurumları, kültürel etkinlikler ve sanat faaliyetleri arttı. Adana, üniversite ve araştırma merkezleri açısından da gelişti ve birçok bilim insanı, yazar, şair ve sanatçı burada yetişti.

Günümüzde Adana, Türkiye’nin önemli şehirlerinden biridir. Ekonomik, ticari, kültürel ve sosyal açıdan canlı bir şehir olan Adana, aynı zamanda turistik potansiyeli de yüksek bir yerdir. Çeşitli tarihi ve kültürel mekanları, festivalleri, doğal güzellikleri ve gastronomik zenginlikleriyle ziyaretçileri çekmektedir.

Paylaşın

Adana: Anavarza Örenyeri

Anavarza Örenyeri; Adana’nın Kozan İlçesi Dilekkaya Köyü sınırları içerisinde yer almaktadır. Örenyerine, Kozana giden otobüsler ile ulaşım sağlanabilmektedir.

Bir zamanlar Kilikya Bölgesinde şenliklere ve olimpiyatlara ev sahipliği yapan, “Metropolis” unvanını almış bir kent olan Anavarza, kalesi, mozaikleri, hamamları, kiliseleri, zafer kapısı, su kemerleri, kaya mezarları, stadyumu ve antik tiyatrosuyla 1143 dönümlük bir alana kuruludur.

Çukurova’nın en büyük kalesi olma unvanına sahip olan Anavarza Kalesi’nde tarih boyunca her dönemin simgesini görmek mümkündür. Harun Reşit ordularınca garnizon olarak kullanıldığı döneme ilişkin, kitabe ve onarımlar, Bizans ve Geç Ermeni Krallığına ait şapel, her dönemde kullanılan sarnıç ve onlarca kapalı mekanı, tonozlu dehliz ve geçişler, burçlar, nişler, sunak ve adak alanlarıyla Anazarbos Kalesi bölge uygarlıklarının bir sentezidir.

Kale eteklerinde I. yüzyılda kurulan kent en görkemli çağına MS. 3. yüzyılda ulaşmıştır. Kentin etrafı bugün bile ayakta duran surlarla çevrilidir. Surlar içerisinde yer alan ve dört büyük kapıdan girilen kentin, bugün ayakta kalan tek kapısı olan Ala Kapı, bir zafer kapısı olarak yapılmıştır. Bölgenin bilinen en büyük zafer kapısı olma özelliğini taşımaktadır.

İlimiz Kozan İlçesi Dilekkaya Köyü sınırları içerisinde yer alan Anavarza Ören Yerinde ilk kazı çalışmalarına Bakanlığımız Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün 01.07.2013 tarih 128349 sayılı izinleri ile Anavarza Zafer Takı (Ala Kapı) temizlik ve restorasyon çalışmaları olarak başlatılmıştır.

2015 yılı içerisinde Müdürlüğümüz Başkanlığında Çukurova Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Fatih Gülşe’in bilimsel danışmanlığında gerçekleştirilmiştir. Yıl içerisinde sürdürülen çalışmalarda, kentin güney kapısı (Alakapı) olarak bilinen Zafer Takında kazı çalışmaları tamamlanmıştır. Zafer Takının röleve çizimleri tamamlanmış ve yapıda oluşan tahribatlar belirlenmiştir.

Depremler nedeniyle Zafer Takından düşmüş çoğu işlemeli 500 adet blok taşın her birinin taş planı çizilerek ve fotoğraflanarak belirli bir düzen dahilinde taş parkına çekilmiştir. Taş parkına alınan 500 adet blok taşın her biri tek tek ayrıntılı ölçekte çizilerek ve fotoğraflanarak belgelenmiştir. Zafer takından düşen 500 adet blok taşın her birinin yer tespiti (rekontrüksiyon) çalışmaları tamamlanmıştır.

Zafer takının nokta bulutu animasyonları hazırlanmış olup takın restorasyon çalışmalarına yönelik olarak zafer takının zemininde 22.5 m. derinliğe kadar inen sondajlar atmak suretiyle zemin etüdü çalışmaları tamamlanmıştır. Ana caddenin 34 m. genişlik ve 250 m. uzunluktaki büyük bölümü kazılarak ve temizlenerek düzgün bir şekilde açığa çıkartılmıştır. Söz konusu caddenin 34 m. genişlik ve 100 m. lik bölümünün plan çizimleri tamamlanmıştır.

Anavarza Antik Kentinin çevresinde ve dış mahallerinde bulunan taşınabilir ve taşınmaz kültür varlıklarının envanter çalışmaları devam etmektedir. Kent meydanında bir turizm karşılama meydanı oluşturulabilmesi için çalışmalar tamamlanmış ve ihale sürecine geçilmiştir. Kazı evi projesi çizilerek Dilekkaya Köyü içinde uygun bir arazi tespiti yapılmıştır.

Adana’nın Kısa Tarihi

Adana’nın tarihi, Hititler dönemine kadar uzanmaktadır. MÖ 18. yüzyılda Hitit İmparatorluğu’nun bir parçası olan Adana, daha sonra Asur, Pers ve Makedonya İmparatorluğu gibi farklı medeniyetler tarafından kontrol edildi ve MÖ 333’te Büyük İskender’in Pers İmparatorluğu’nu yenmesiyle Adana, Makedonya Krallığı’nın bir parçası oldu.

Roma ve Bizans Dönemi: MÖ 64’te Roma İmparatorluğu tarafından ele geçirilen Adana, önemli bir Roma eyaleti olan Kilikya’nın başkenti oldu. Roma döneminde Adana, önemli bir ticaret merkezi haline geldi ve zenginleşti. Ancak, 5. yüzyılda Bizans İmparatorluğu’nun doğu sınırlarını savunan şehir, Pers İmparatorluğu tarafından ele geçirildi ve 7. yüzyılda Müslümanlar tarafından fethedildi.

7. yüzyılda Arap Müslümanlar tarafından fethedilen Adana, daha sonra Abbasiler, Emeviler ve Selçuklular gibi farklı İslam devletlerinin yönetimine girdi. Selçuklular döneminde, şehir önemli bir ekonomik merkez olarak gelişti ve kültürel açıdan da zenginleşti. 12. yüzyılda ise Haçlı seferleri sırasında Adana, Haçlılar tarafından işgal edildi, ancak daha sonra tekrar Selçuklu hâkimiyetine geçti.

1517’de Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliğine giren Adana, bu dönemde de önemini sürdürdü ve Osmanlılar döneminde Adana, tarım ve ticaret alanında büyük bir gelişme kaydetti. 19. yüzyılda ise şehir, modernleşme sürecine paralel olarak Avrupa etkilerini hissetmeye başladı. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde ise Adana, birçok etnik ve siyasi olaya tanıklık etti.

1920’de Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla Adana, modern Türk devletinin bir parçası oldu. Cumhuriyet döneminde Adana, ekonomik, kültürel ve sosyal açıdan önemli gelişmeler kaydetti. 1920’lerde başlayan tarım reformlarıyla Adana, modern tarım tekniklerine geçti ve tarım sektörü önemli bir ekonomik faaliyet haline geldi. Şehirdeki sanayi, ticaret ve ulaşım da hızla gelişti. Adana, Türkiye’nin önemli bir sanayi merkezi haline geldi ve birçok fabrika ve işletme burada faaliyet göstermeye başladı.

Ayrıca, Adana’nın kültürel ve sosyal hayatı da Cumhuriyet dönemiyle birlikte ivme kazandı. Şehirde, modern eğitim kurumları, kültürel etkinlikler ve sanat faaliyetleri arttı. Adana, üniversite ve araştırma merkezleri açısından da gelişti ve birçok bilim insanı, yazar, şair ve sanatçı burada yetişti.

Günümüzde Adana, Türkiye’nin önemli şehirlerinden biridir. Ekonomik, ticari, kültürel ve sosyal açıdan canlı bir şehir olan Adana, aynı zamanda turistik potansiyeli de yüksek bir yerdir. Çeşitli tarihi ve kültürel mekanları, festivalleri, doğal güzellikleri ve gastronomik zenginlikleriyle ziyaretçileri çekmektedir.

Paylaşın

Adana: Atatürk Evi Müzesi

Atatürk Evi Müzesi; Adana’nın Seyhan İlçesi, Kayalıbağ Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Müzeye, şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım sağlanmaktadır.

Geleneksel Adana Evlerinin tipik özelliklerini gösteren yapı, tescilli taşınmaz kültür varlığı olup, dönemini en iyi anlatan sivil mimarlık örneklerinden biridir. 15 Mart 1923 tarihinde Atatürk ve eşi Latife Hanım Adana ziyaretleri sırasında Ramazanoğlu Suphi Bey’e ait bu konakta ağırlanmışlardır.

Atatürk Bilim ve Kültür Merkezi Müzesi Koruma ve Yaşatma Derneği’nce zamanın Kolordu Komutanı Bedrettin Demirel’in önderliği ve halkın yardımıyla kamulaştırılıp restorasyonu yapılan bina, 1981 yılında Müze Müdürlüğü’ne bağlı bir birim olarak hizmete açılmıştır.

Atatürk’ün Adana’ya geliş tarihi olan 15 Mart her yıl bu binada resmi törenle kutlanmaktadır. Müzede Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyetin ilk yıllarına ait bilgiler, çeşitli belgeler ve fotoğraflarla anlatılmaktadır.

İki kattan oluşan müze binasının alt katında Çalışma Odaları, Kütüphane, Sofa, Yatak Odası, Basın Odası ve mücahitler Odası yer almakta olup üst katında ise Hatay Odası, Silah Odası, Yaver Odası ve Kuvay-i Milliye Odası bulunmaktadır.

Adana’nın Kısa Tarihi

Adana’nın tarihi, Hititler dönemine kadar uzanmaktadır. MÖ 18. yüzyılda Hitit İmparatorluğu’nun bir parçası olan Adana, daha sonra Asur, Pers ve Makedonya İmparatorluğu gibi farklı medeniyetler tarafından kontrol edildi ve MÖ 333’te Büyük İskender’in Pers İmparatorluğu’nu yenmesiyle Adana, Makedonya Krallığı’nın bir parçası oldu.

Roma ve Bizans Dönemi: MÖ 64’te Roma İmparatorluğu tarafından ele geçirilen Adana, önemli bir Roma eyaleti olan Kilikya’nın başkenti oldu. Roma döneminde Adana, önemli bir ticaret merkezi haline geldi ve zenginleşti. Ancak, 5. yüzyılda Bizans İmparatorluğu’nun doğu sınırlarını savunan şehir, Pers İmparatorluğu tarafından ele geçirildi ve 7. yüzyılda Müslümanlar tarafından fethedildi.

7. yüzyılda Arap Müslümanlar tarafından fethedilen Adana, daha sonra Abbasiler, Emeviler ve Selçuklular gibi farklı İslam devletlerinin yönetimine girdi. Selçuklular döneminde, şehir önemli bir ekonomik merkez olarak gelişti ve kültürel açıdan da zenginleşti. 12. yüzyılda ise Haçlı seferleri sırasında Adana, Haçlılar tarafından işgal edildi, ancak daha sonra tekrar Selçuklu hâkimiyetine geçti.

1517’de Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliğine giren Adana, bu dönemde de önemini sürdürdü ve Osmanlılar döneminde Adana, tarım ve ticaret alanında büyük bir gelişme kaydetti. 19. yüzyılda ise şehir, modernleşme sürecine paralel olarak Avrupa etkilerini hissetmeye başladı. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde ise Adana, birçok etnik ve siyasi olaya tanıklık etti.

1920’de Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla Adana, modern Türk devletinin bir parçası oldu. Cumhuriyet döneminde Adana, ekonomik, kültürel ve sosyal açıdan önemli gelişmeler kaydetti. 1920’lerde başlayan tarım reformlarıyla Adana, modern tarım tekniklerine geçti ve tarım sektörü önemli bir ekonomik faaliyet haline geldi. Şehirdeki sanayi, ticaret ve ulaşım da hızla gelişti. Adana, Türkiye’nin önemli bir sanayi merkezi haline geldi ve birçok fabrika ve işletme burada faaliyet göstermeye başladı.

Ayrıca, Adana’nın kültürel ve sosyal hayatı da Cumhuriyet dönemiyle birlikte ivme kazandı. Şehirde, modern eğitim kurumları, kültürel etkinlikler ve sanat faaliyetleri arttı. Adana, üniversite ve araştırma merkezleri açısından da gelişti ve birçok bilim insanı, yazar, şair ve sanatçı burada yetişti.

Günümüzde Adana, Türkiye’nin önemli şehirlerinden biridir. Ekonomik, ticari, kültürel ve sosyal açıdan canlı bir şehir olan Adana, aynı zamanda turistik potansiyeli de yüksek bir yerdir. Çeşitli tarihi ve kültürel mekanları, festivalleri, doğal güzellikleri ve gastronomik zenginlikleriyle ziyaretçileri çekmektedir.

Paylaşın

İzmir: Lebedos Antik Kenti

İzmir, gezilecek yerleri ve tarihi yapılarıyla dikkat çekiyor. Lebedos Antik Kenti; İzmir’in Seferihisar İlçesine bağlı Ürkmez Köyü’nün yanı başındaki küçük bir tepenin üzerine kurulmuştur.

12 İon kentinden biri olup M.Ö.7. yüzyılda kurulmuştur. Efes’ten zorla getirilen kişilerin yerleştirildiği bu antik kent, hiçbir zaman etkin bir yaşama ulaşamamıştır.

Ancak tarihte kenti adına para basan “Polis”lerdendir. Antik kentten pek bir şey kalmamıştır. Limandaki Hellenistik duvarlar Gymnasium ve arkasındaki tepenin yamaç ve üzerinde günümüze kadar varlığını koruyabilmiş tapınak terası ve konut kalıntılarına ait izler görülebilir.

İzmir

Türkiye’nin üçüncü büyük kenti olan İzmir; çağdaş ve gelişmiş bir kent olmasının yanı sıra önemli bir kültür, sanat, turizm ve ticaret merkezidir. Ege Denizi, lacivertten turkuaza mavinin tüm renklerine hakim koyları ve plajlarıyla bir dantel zarafetinde ilin batı kıyısı boyunca uzanır.

“Güzel İzmir” olarak da adlandırılan İzmir; 8500 yıllık tarihi ile Anadolu yarımadasının batısında uzun ve dar bir körfezin başlangıcında yer alır. Antik Dönem’in ünlü tarihçisi Herodot, tipik Akdeniz ikliminin yaşandığı kenti binlerce yıl öncesinde; “Onlar kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü ve en güzel iklimlerinde kurdular…” ifadesiyle tanımlamıştır.

Şehrin güneyinde yer alan Efes ve kuzeyinde yer alan Bergama, Antik Çağ’ın en büyük ve en ünlü kentleri arasında yer almaktaydı. Tüm İyon kültürünün zenginliklerini bünyesinde barındıran bu kentler yoğun sanatsal, kültürel, ticari ve dini etkinliklerle de adını duyuruyordu. Günümüzde de dünyaca bilinen Efes ve Bergama Antik Kentleri tarih meraklıları için büyüleyici birer çekim merkezidir. Şairlerin ustası Homeros’un doğduğu yer olan İzmir, Anadolu’nun hızla değişen tarihi ile Ege’nin renkli tarihinin bir harmanıdır. Kent, modern Türkiye’nin batıya açılan çağdaş yüzü olarak kültür, sanat, turizm, ticaret ve sanayi alanlarındaki gelişimini hızla sürdürmektedir.

İzmir; Tepekule(Bayraklı), Symrna, Efes, Pergamon(Bergama), Teos (Sığacık), Lebedos (Ürkmez), Kyme (Aliağa), Allianoi (Yortanlı), Thyrea (Tire), Phokaia (Foça), Kolophon (Değirmendere), Erythrai (Çeşme), Klazomenai (Urla), Metropolis (Torbalı), Claros (Ahmetbeyli) ve Myrina (Aliağa) gibi tarihte hüküm sürmüş olan uygarlıkların yaşadığı topraklara ve hâlâ gün yüzüne çıkmamış pek çok uygarlık merkezinin miraslarına sahip binlerce yıllık yerleşim yeridir.

İzmir tarihin her döneminde insan sağlığına hizmet etmiş dünyaca bilinen Agamemnon, Asklepion, Allianoi, Karakoç ve Çeşme-Şifne, Ilıca vb. şifa merkezleri ile günümüzde de özellikle İskandinav ülkelerinden ve dünyanın her yerinden gelen ziyaretçilerine sağlıklı yaşam alternatiflerini sunan ve potansiyeli çok yüksek olan sağlık ve termal turizm merkezidir.

Paylaşın

Asaf Yahya Adalı Kimdir? Hayatı, Eserleri

Şair Asaf Yahya Adalı (Yahyazâde Asaf Efendi) 1879/1880 yılında Antakya’da doğdu. Yahya Efendi’nin oğludur. İlk tahsilini Antakya Rüşdiyesinde tamamladı. Sonra medreseye devam etti, Arapça ve Farsça öğrendi.

Babasından sarf ve nahiv, Antakya’nın seçkin hocalarından mantık, maani, bedi, beyan ve tefsir okudu. Kendi kendini yetiştirmeye çalıştı, bu arada piyano, ney, keman, ud çalmayı öğrendi. Çiftçilikle uğraştı, kendi arazisini işletti, bir ara değirmen işletmeciliği de yaptı. Bir yandan da ilim ve edebiyatla ilgilendi, Yeni Mecmua’da şiirleri yayınlandı.

Asaf Yahya olarak anılırken, 1939’dan sonra “Adalı” soyadını aldı. Asaf efendi’nin şiire karşı sevgisinde ve şiir yeteneğinde babasının büyük etkisi  olmuştur. Seviyeli ve usta, edebi kültürü güçlü bir şairdir. Şiirlerinde hemen hemen her tür ve vezni denemiştir.

Tarih düşürmede ve ebced hesabı ile esami düzenlemede özel bir yeteneğe sahiptir. Şiirlerinde yaşadığı şehrin günlük hayatı, aşk, tabiat, halkın sıkıntıları, milli konular, çeşitli konularda eleştiriler mısralara dökülmüştür.

Asaf Yahya  Adalı 1971 yılında vefat etmiştir. Hayatı, sanatı ve şiirleri Dr.Hüseyin Güfta tarafından hazırlanan “Antakyalı Şair Yahyazâde Asaf- Hayatı, Edebi kişiliği ve Şiirleri” adlı kitapta incelenmiştir.

Paylaşın

Nafi Miskioğlu Kimdir? Hayatı, Eserleri

Şair Nafi Miskioğlu, 1886 yılında Antakya’da doğdu. 4 yaşında babasını kaybettiği için kendisini dedesi büyütmüştür. 11 yaşında iken dedesini de kaybedince amcası onu Zincirli Medrese’ye gönderdi.

Arapça ve fıkıh öğrendi, bu arada babasının kitaplarını incelerken Nabi’nin divanını, Fuzuli’nin şiirlerini tanıyınca okuma öğrenme hevesi arttı. Özel olarak çalışıp Farsça öğrendi.

Ama sıkıntılar ve hayal kırıklıkları yüzünden tahsili terk etti. Kendini okumaya verdi. İki yıl İttihat ve Terakki Cemiyeti Antakya Şubesi kâtipliği, 3 yıl Antakya Ortodoks İdadisi Türkçe öğretmenliği, daha sonra belediye kâtipliği ve İaşe Ambar Memurluğu görevlerinde bulundu. 1918 yılında işgali yaşadı. 1928 yılında Yeni Mecmua yayınlanmaya başlayınca şiirlerini bu mecmuada yayınlamaya başladı.

“Miskizade Nafi Bey” olarak tanınmıştı, ama şiirlerinde “Nabi-i Zaman” mahlasını kullandı. İşgal yıllarında Türklüğü, Türk kültürünü savundu. Hatay kurtuluş mücadelesinde etkin görev aldı. Soyadı Kanunu gereği “Miski” soyadını almışken 1941 yılında soyadını “Miskioğlu” olarak değiştirdi.1947 yılında vefat etti.

Şiirlerinde ahenk ve ses zenginliği önemlidir. Mısraları özlü ve sağlamdır. Şiirleri daha çok Antakya yaşayışına ve mücadeleye adanmıştır. Hayatı ve şiirleri Mehmet Tekin tarafından yayınlanan “Hatay’ın Son Aruz Şairi Nafi Miskioğlu” adlı eserde incelenmiştir.

Paylaşın

Şair Akif Efendi Kimdir?

Şair ve din adamı olan Akif Efendi 1821 yılında Antakya’da doğdu, 1880 yılında hayatını kaybetti. Babası Antakya kadısı olduğundan iyi bir eğitim gördü, genç yaşta müderris oldu.

Babası ile birlikte İstanbul ve Belgrad’ta 7 yıl geçirdi, babasının ölümünden sonra Antakya’ya dönerek uzun yıllar müftülük yaptı, 1880 yılında vefat etti.

Akif Efendi döneminin güçlü şairlerindendir. Çoğu hikemî şiir tarzında olan her tür şiirin bulunduğu 800 sayfalık divanı basılmamıştır. Şiirlerinden bazı beyitler dilden dile aktarılarak günümüze kadar gelmiştir.

Paylaşın

Şair Yahya Efendi Kimdir?

Şair ve din adamı Yahya Efendi Antakya’lıdır, ama ailesi ticaret için Şam’da bulunduğu sırada 1823 yılında Şam’da doğmuştur. İlk tahsilini Antakya’da yaptı, daha sonra Antakya medresesinden icazet aldı.

İlmi ve zekâsıyla şöhret kazandı. Şam’da Arif Paşa’nın divan kitabetinde, Siverek kaymakamlığında bulundu, sonra İstanbul’a giderek bilgi ve görgüsünü arttırdı.

Antakya’ya döndükten sonra önce fetva eminliğine, sonra Antakya müftülüğüne atandı.1873/74 yıllarında Hicaz’a gittiğinde Kıraat-i Seb’a ve Kütüb-ü Sitte’den icazet alarak Antakya’ya döndü. 1883 ‘te tekrar Şam’a giden Yahya Efendi orada bir süre Maarif Müdürlüğü yaptı.

Şam’da ve İstanbul’da ünü arttı, bu arada “Bilad-ı Hamse-i Mevleviyye tefahüresi”nin ikinci ve üçüncü nişanlarını aldı. 1897 yılında Antakya’da vefat etti. Döneminin güçlü şairlerinden biri olan Yahya Efendi’nin bir divan dolduracak sayıda ve her türde yazılmış şiirleri vardır.

Sultan Abdulhamid’de sunduğu “Divançe-i Yahya” adlı eseri Dr. Vahid Çabuk tarafından yayına hazırlanmış, Hatay Folklor Araştırmaları Derneği tarafından yayımlanmıştır.

Paylaşın

Sadık Efendi (Sıdki) Kimdir?

Şair ve din bilgini Sadık Efendi (Sıdki) 1788 yılında Antakya’da doğdu, 1860 yılında Antakya’da öldü. 1828 yılında babasının yerine Antakya müftüsü oldu. Hac yolculuğu dışında hayatı hep Antakya’da geçti.

Güçlü bir şairdir. Şiirlerinde “Sıdki” mahlasını kullanmıştır. Yazdığı bir terci-i bend ile ününü İstanbul’a kadar duyurmuştur. Yazdığı 20 cüz  Kur’an tefsiri ile şiirlerinden oluşan “Divan”ı  basılmamıştır.

Paylaşın

İzmir: Larissa Antik Kenti

İzmir, gezilecek yerleri ve tarihi yapılarıyla dikkat çekiyor. Larissa Antik Kenti; İzmir’in Menemen İlçesi’ne bağlı Buruncuk köyü sınırları içerisinde yer alır. MÖ III. bin yılda kurulmuştur.

Cilalı Taş, Hellenistik, Lydia ve Pers yönetiminde yaşamıştır. Peleponez savaşlarında, (MÖ 405) yıkılınca yeniden kurulmuş ise de (MÖ 279) Galatlar tarafından yıkılmıştır.

Kalıntılar arasında tapınak ve Akropolis’in sur parçaları bulunmaktadır. Buradan çıkarılmış olan Arkaik döneme ait mimari parçalar İzmir Arkeoloji Müzesi’nde diğer eserler ise Stockholm ve İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde bulunmaktadır.

Yüzey araştırmaları 1902 yılında İsveçli Arkeologlar tarafından başlatılmış ve 1932-1934 yıllarına kadar da bir Alman – İsveç ortak kazısı olarak sürmüştür. Larissa kazıları, Batı Anadolu’da yapılan araştırmalar arasında en yararlı olanlardan biridir. Larissa’daki buluntular 6,5. ve 4. yüzyıllardaki Aeol mimarlığının bu güne kadar bilinen en güzel örnekleri arasında yer alırlar.

İzmir

Türkiye’nin üçüncü büyük kenti olan İzmir; çağdaş ve gelişmiş bir kent olmasının yanı sıra önemli bir kültür, sanat, turizm ve ticaret merkezidir. Ege Denizi, lacivertten turkuaza mavinin tüm renklerine hakim koyları ve plajlarıyla bir dantel zarafetinde ilin batı kıyısı boyunca uzanır.

“Güzel İzmir” olarak da adlandırılan İzmir; 8500 yıllık tarihi ile Anadolu yarımadasının batısında uzun ve dar bir körfezin başlangıcında yer alır. Antik Dönem’in ünlü tarihçisi Herodot, tipik Akdeniz ikliminin yaşandığı kenti binlerce yıl öncesinde; “Onlar kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü ve en güzel iklimlerinde kurdular…” ifadesiyle tanımlamıştır.

Şehrin güneyinde yer alan Efes ve kuzeyinde yer alan Bergama, Antik Çağ’ın en büyük ve en ünlü kentleri arasında yer almaktaydı. Tüm İyon kültürünün zenginliklerini bünyesinde barındıran bu kentler yoğun sanatsal, kültürel, ticari ve dini etkinliklerle de adını duyuruyordu. Günümüzde de dünyaca bilinen Efes ve Bergama Antik Kentleri tarih meraklıları için büyüleyici birer çekim merkezidir. Şairlerin ustası Homeros’un doğduğu yer olan İzmir, Anadolu’nun hızla değişen tarihi ile Ege’nin renkli tarihinin bir harmanıdır. Kent, modern Türkiye’nin batıya açılan çağdaş yüzü olarak kültür, sanat, turizm, ticaret ve sanayi alanlarındaki gelişimini hızla sürdürmektedir.

İzmir; Tepekule(Bayraklı), Symrna, Efes, Pergamon(Bergama), Teos (Sığacık), Lebedos (Ürkmez), Kyme (Aliağa), Allianoi (Yortanlı), Thyrea (Tire), Phokaia (Foça), Kolophon (Değirmendere), Erythrai (Çeşme), Klazomenai (Urla), Metropolis (Torbalı), Claros (Ahmetbeyli) ve Myrina (Aliağa) gibi tarihte hüküm sürmüş olan uygarlıkların yaşadığı topraklara ve hâlâ gün yüzüne çıkmamış pek çok uygarlık merkezinin miraslarına sahip binlerce yıllık yerleşim yeridir.

İzmir tarihin her döneminde insan sağlığına hizmet etmiş dünyaca bilinen Agamemnon, Asklepion, Allianoi, Karakoç ve Çeşme-Şifne, Ilıca vb. şifa merkezleri ile günümüzde de özellikle İskandinav ülkelerinden ve dünyanın her yerinden gelen ziyaretçilerine sağlıklı yaşam alternatiflerini sunan ve potansiyeli çok yüksek olan sağlık ve termal turizm merkezidir.

Paylaşın