Şahin ve Türeci AB’nin ‘İlham Verenler’ Listesinin Başında

Avrupa Birliği’nin (AB) 2021 için hazırladığı ilham veren olaylar listesinin ilk sırasında Kovid 19 aşısını geliştiren Alman biyoteknoloji firması BioNTech’in kurucuları Türk bilim insanları Uğur Şahin ile Özlem Türeci’ye yer verildi.

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun sosyal medya hesabında paylaşılan listede, 2021’in tüm zorluklara rağmen dayanışma, liyakat ve umut içeren ilham verici hikayelere de sahne olduğu belirtildi. AB için 2021’in ilham veren hikayelerinde ilk sırada “bilimin gücü” başlığıyla Uğur Şahin ve Özlem Türeci’ye yer aldı.

Şahin ve Türeci’nin Kovid 19 aşısını geliştirerek milyonlarca kişinin hayatını kurtardıkları için Liyakat Nişanı ile ödüllendirildikleri hatırlatılarak, “Herkes için ilham verici.” ifadesi kullanıldı.

AB’nin listesinde ikinci sırada “dayanışmanın gücü” başlığıyla 350 milyon doz aşının AB ülkelerince COVAX programı aracılığıyla düşük ve orta gelirli ülkelerle paylaşılması gösterildi. “Fikirlerin gücü” başlığıyla Avrupa’nın Geleceği Konferansı’nın başlatılması ise üçüncü oldu.

Listede ayrıca yeşil dönüşüme dikkati çekmek için Avrupa’yı dolaşan tren, Erasmus+ programının 35. yılı dolayısıyla 2 euroluk bozuk paranın yeni tasarımı, İtalyan sporcu Beatrice Vio’nun Tokyo 2020 Paralimpik Oyunları’nda altın madalya kazanması ile 2 yeni Galileo uydusunun uzaya gönderilmesi sıralandı.

(Kaynak: euronews)

Paylaşın

CHP Lideri Kılıçdaroğlu: Millet Açıkça Soyuldu

Gazetelerin Ankara temsilcileriyle bir araya gelen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, gündeme ilişkin soruları yanıtladı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na (İBB) yönelik başlatılan “terör teftişi” yapılmasının “gündemi değiştirme çabası olduğunu’ belirten Kılıçdaroğlu, “Hazmedemedikleri için saldırıyorlar” dedi. 

Cumhuriyet’ten Sertaç Eş’in haberine göre, Kılıçdaroğlu, özetle şunları söyledi: Yerel yönetimlerde CHP’nin başarısını Erdoğan bir türlü sindiremedi. Belediye başkanının Milli İstihbarat Teşkilatı mı var? Ama onların yanında terör örgütleriyle kucaklaşan bir sürü adam var. Hazmedemedikleri için saldırıyorlar. İçişleri Bakanlığı müfettişleri görevlendirmiş. Geç kaldın kardeşim. Daha önce gönderseydin bari. Sadece o değil ki… Bizim bütün belediye başkanlarımızın telefonlarını dinliyorlar. Başkanlar için özel masalar kurdular, bütün alınan elemanlara bakıyorlar. Baksınlar. Eğer terör örgütüyle iltisaklı varsa ilgili kamu kuruluşu devlet geleneğinde uyarılır. İktidarda kalmak için söylemeyecekleri yalan, atmayacakları iftira yok.

“İstanbul’u alırsak seçimlerde istediğimiz kadar rahat para harcarız” gibi bir anlayışları olabilir. Hangi gerekçeyle yapacaklar? Bunu yaptıkları takdirde, umarım yapmazlar, Türkiye’yi kimsenin rezil etme hakkı yoktur. (Açığa alındı raporu verilir mi?) Öyle bir müfettiş olacağını sanmıyorum.

Erdoğan, konuşmasının bütün bir saatini bana ayırmış. Bir saat konuşur ama 10 dakika cesaret edip televizyonda karşıma çıkamaz. Yüreğin varsa A-Haber duruyor orada, çık karşıma. Çıkamaz. İlk 10 dakikada dağıtırım onu ve tüm sinirlerini bozarım.

“Millet açıkça soyuldu”

Dolardaki sert çıkış ve düşüşün topluma bir maliyeti oldu. İç güçlerin soygunu Erdoğan eliyle gerçekleştirildi. Grup başkanvekillerimiz bir araştırma önergesi verdi. İktidar, “Biz soygun yapmadık, CHP doğru söylemiyor” diyorsa bu önergeye “evet” demek zorunda.

Fiyat istikrarını sağlamak Merkez Bankası’nın görevi. Ama Cumhurbaşkanlığı’nda Fiyat İstikrarı Komisyonu kurulup bu görev ona verildi. O da bir kere bile toplanmadı. Devlette fiyat istikrarını sağlayacak mekanizma yok. Görevli kurum şu an felç edilmiş. Doların 18 küsurlara çıkışı ve inişinin bir maliyeti oldu. Soygun oldu. Bu soygun Erdoğan eliyle gerçekleşti. Erdoğan’a yöneltmek için 11 soru hazırladık. İktidar ‘Biz soygun yapmadık’ diyorsa bu konudaki araştırma önergemize evet demeli.

Erdoğan 22 Kasım’da kurdaki artışa, “Mandacı iktisatçıların reçetelerine itibar etmiyoruz” dedi. 3 Aralık’ta Çin modelini esas aldıklarını söyledi. Sonra “Ekonomik Kurtuluş Savaşı veriyoruz” dedi. Ama 13 Aralık’ta Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, “Dışarıdan bir saldırı yok” dedi. Orada şöyle dikkat çeken bir ifade var: “Millet dış güçlere odaklanmışken iç güçler tarafından soyulduk.” Aynen öyle. Bu millet açıkça soyuldu.

20 Aralık gecesi VakıfBank 1 milyar dolar bozdurduğunu açıkladı. Ama BDDK kayıtlarına bakıyorsunuz, kimse para bozdurmamış, tersine vatandaş döviz almış. 22 Aralık akşamına kadar VakıfBank 4.5 milyar dolar, Halkbank 3.6 milyar dolar, Ziraat Bankası 6.5 milyar dolar, Merkez Bankası arka kapısından da 4.5 milyar dolar, toplam 19.1 milyar dolar satış yapıldı. Erdoğan daha sonra “Nas neyi gerektiriyorsa onu yapacağım” dedi ama yapmadı. Türk Lirası’nı Amerikan Doları’na himmet etti. Bakan Nebati “Büyük finansörler bu işin nasıl döneceğini bilirler” dedi. Ama çarpılan kim oluyor? Küçük yatırımcılar. Şimdi kara kara düşünüyorlar. Bir iki gün içinde büyük bir soygun yapıldı ve Erdoğan’la arkadaşlarının talimatıyla gerçekleşti. Kurun yukarı çıkıp düşmesi Erdoğan’ın para kazanmasıyla alakalı. Saray çevresi belli kişilere olağanüstü avantajlarla Hazine’nin soyulmasını sağladı. Kazanan Erdoğan ve ailesi oldu.

Cumhurbaşkanı adayı konusunda bir görüşmemiz olmadı. Erken buluyoruz. Hukuk, anayasa, özgürlükler konusunda görüş birliği sağlandı. Ekonomi konusunda da sağlanmalı. Bileşenlerle konuşursak cumhurbaşkanı olacak kişinin devleti tanıması, bilmesi lazım. Biz popstar falan seçmeyeceğiz. Hem ittifakı bir arada tutacak hem de devletteki dönüşümü sağlayacak birisi olması lazım. (Aday kim olacak tartışması…) Bu konunun tartışılması hiç doğru değil. “Siz ister misiniz?” Onore bir görevdir. İttifak aday ol deyince “olmam” diyemezsiniz. Bunu sağa sola çekmenin bir mantığı yok. Gazeteci arkadaşlar yorum yazıyor, ben de bazen tebessüm ederek okuyorum.

(TÜİK Başkanı Sait Erdal Dinçer’in, Kılıçdaroğlu’na randevu vermemesi ile ilgili, “Kurumu siyasi tartışmaların bir parçası haline getirmek istemedim” demesi) Kendi internet sitesini okumamış mı bu adam? Orada randevu almadan gelebilirsiniz diyor. Kendi sitesiyle çelişen bir adam TÜİK’i yönetir mi? Onun tek rolü Saray’dan aldığı talimatın gereğini yapmak. Gerçek rakamları açıklamıyorlar. Korkmalarından, utançlarından bu.

Erdoğan’a sorulacak 11 soru

Sözcü’den Saygı Öztürk, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin TBMM’ye sunacağı “Erdoğan’a yöneltilecek 11 soru” önergesini açıkladığını yazdı. “Erdoğan eliyle bu soygun oldu” diyen Kılıçdaroğlu soruları şöyle sıraladı:

1- Erdoğan, 22 Kasım’da, döviz kurlarındaki artışı “kurdaki rekabet gücü” olarak değerlendirdi. Dolar kuru 11 lira 5 kuruş idi. Erdoğan kendisine “tedbir al” diyen iktisatçıları dinlemedi? Doların 18 lira 33 kuruşu görmesini neden bekledi? Bu politikadan bir gecede neden vazgeçildi?

2- Erdoğan’ın açıkladığı “Çin modelini”, 3 Aralık’ta Hürriyet manşet yaptı. O gün dolar kuru 13 lira 43 kuruş idi. Liranın değerini düşürerek, milleti fakirleştirerek, ucuz iş gücü haline getirmeyi amaçlayan bu modelden neden vazgeçildi?

3- Erdoğan, döviz artışını sürekli dış güçlere bağladı. Yeni Hazine Bakanı Nureddin Nebati, “dış güçler yok!” dedi. O gün, dolar kuru 13 lira 86 kuruş idi. Erdoğan doları, 8 lira 31 kuruştan, 18 lira 33 kuruşa kadar getiren güçlere neden sessiz kaldı? Millet iç güçler tarafından bir gecede soyuldu.

4- Erdoğan’ın 20 Aralık’ta yaptığı açıklamalarının gecesinde, Ziraat Bankası Genel Müdürü, “1 milyar dolar civarında bir para bozduruldu” dedi. BDDK’ya ait rakamlar ise aksine vatandaşın 218 milyon dolar döviz aldığını gösteriyor. Bu durumda o gece o dövizleri kimler sattı?

5- Sicili kabarık Amerikalı Finans şirketi J.P Morgan 18 Aralık’ta müşterilerine, “Türk Lirası için yeni algoritma emri almayacağını, eski emirlerin de en kısa sürede iptal edilmesi” tavsiyesinde nasıl bulunabildi? Bu finans şirketi 20 Aralık gecesi olacaklardan, nasıl haberdar oldu? Şirkete “Türkiye’de danışmanlık yapma” izni neden verildi?

6- 6- 21 Aralık sabahtan 22’si akşamına kadar Merkez Bankası’nın arka kapısından 4,5 milyar dolar, toplamda 19,1 milyar dolar satıldı. Eğer Erdoğan bu rakamlara “doğru değil” diyecekse, araştırma önergemize kabul oyu verir.

7- Merkez Bankası’nın net döviz rezervleri 17 Aralık itibariyle, -46,7 milyar dolar. Yani kasada tek sent yok. Milletin kendisine emanet ettiği bankasına ait olmayan rezervleri arka kapıdan hangi kanuna, hangi kurala dayanarak sattı?

8- Erdoğan, 20 Aralık’tan bir gün önce “faiz indirmeye devam edeceğim, Ben Müslüman’ım naslar neyi gerektiriyorsa onu yapmaya devam edeceğim” dedi. Madem Müslüman’dın, neden Türk Lirasına dolar üzerinden faiz artışı yaptın?

9- Özel bankaların ödeyeceği faiz bile Hazine’nin sırtına yüklendi. Acaba bu hangi dinin kitabında var? 84 milyonu kefil yapmak, hangi dinde caiz?

10- Merkez Bankası’nın faizi Eylül’den bu yana 19’dan 14’e indi. Hazine’nin borçlanma faizi 17’lerden 23’lere çıktı. Bu faiz lobilerinin isteğinin gereği mi?

11- Erdoğan, yaptığı operasyonla fakirden aldı, zengine verdi. Bu küçük yatırımcıları neden çarptın Erdoğan? Milletin alın terine, emeğine köpük deyip, neden bir gecede hüplettin?

HDP’nin yasalara göre kurulmuş siyasi parti olduğunu, önümüzdeki hafta kendileriyle görüşeceğini belirten Kılıçdaroğlu şunları söyledi:

“HDP ile konuşacağız. Demokrasiyi savunuyorsanız, ‘Biz şu siyasi partiyle görüşmeyiz’ demezsiniz. Eğer bir siyasi partinin terör örgütüyle bağlantısı varsa gereğini yaparsın. Yapmıyorsan suç işlemiş olursun. AKP şöyle bir siyaset izliyor: HDP kendisine yanaşır ve destek verirse sorun yok. Ama HDP, AKP’den uzaklaşırsa PKK ile bağlantılı olduğunu söylüyor. Doğuya gidince PKK’lı, batıya gelince FETÖ’cü oluyorsunuz. Bunlar FETÖ ile kucak kucağa yatmıyorlar mıydı? Terör konusunda tavrımız çok nettir.”

Paylaşın

Buldan, Sancar Ve Babacan’dan Ortak Basın Açıklaması

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ı, partisinin genel merkezinde ziyaret etti. Buldan, Sancar ve Babacan gerçekleştirdikleri görüşme sonrasında erken seçim çağrısı yaptı.

Haber Merkezi / Görüşmede gündeme gelen iki ana konudan birinin Türkiye’deki ekonomik kriz olduğunu söyleyen Buldan, “Türkiye toplumumun beklentisi doğrultusunda ülkenin hemen bir erken seçime gitmesi, yeni bir yönetimsel ve demokratik anlayışa kapıların açılması gerektiğini savunuyoruz” dedi.

Sancar da, “Toplumsal barış, demokrasiye giden yolun en sağlam kapısıdır. Toplumsal barışı sağlayacak olan da farklılıklarla bir arada istişare etme kültürünü, geleneğini ve iradesini ortaya koymaktır. Bundan önce iki parti ile (Saadet Partisi ve Gelecek Partisi) görüşmelerde bunu vurgulamıştık. DEVA Partisi ile bu konuda büyük bir mutabakat ve fikir birliği içinde olduğumuz görmekten son derece memnunuz” ifadelerini kullandı.

Türkiye’nin “her alanda derin krizler” yaşadığını söyleyen Babacan, “Bu krizlerin derinliğine ve sebeplerine baktığımızda, kök sebeplerine baktığımızda kötü yönetimi görüyoruz. Kötü yönetim sadece sistem meselesi de değildir. Evet, ülkemizin bir an önce güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmesi gerekiyor. Ama aynı zamanda yönetim zihniyetinin değişmesi ve topyekün bir iktidar değişikliği de gerekiyor. Bu da ancak seçimle mümkün” dedi.

Pervin Buldan: Türkiye bir felakete doğru sürükleniyor

Bugün HDP olarak DEVA Partisindeyiz. Ev sahipliği yaptıkları için kendilerine teşekkür ediyoruz. MYK toplantımızda aldığımız karar doğrultusunda siyasi partileri ziyaret ediyoruz. Geçen hafta Saadet Partisini, dün Gelecek Partisini öğleden sonrada CHP’yi ziyaret edeceğiz. Çok önemli bir toplantı gerçekleştirdiğimizi ifade etmek istiyorum. Başta ekonomik kriz olmak üzere çoklu krizlerin olduğu bir ortamda bu görüşmelerin önemli ve kıymetli olduğunu özellikle belirtmek istiyorum. Türkiye bir felakete doğru sürükleniyor. Bu gidişatta muhalefet partileri olarak üzerimizde büyük bir sorumluluk olduğu hissiyatımız var ve bu nedenle de bu görüşmeler devam edecek.

Bugünkü görüşmemizde iki ana tema üzerinde durduk. Birincisi ekonomik krizdi. Bugün Türkiye’yi çok derinden sarsan, derin yoksulluğun yaşandığı bu ekonomik krize nasıl bir çare bulabiliriz muhalefet partileri olarak, bunu konuştuk. Elbette bu çarenin vazgeçilmez unsuru olarak bir erken seçimin olması gerektiğini bugün DEVA Partisi ile de konuştuk. Erken seçim çağrımızı bir kez daha yinelemek istiyoruz. Türkiye toplumumun beklentisi doğrultusunda ülkenin hemen bir erken seçime gitmesi, yeni bir yönetimsel ve demokratik anlayışa kapıların açılması gerektiğini savunuyoruz. Bu konuları bugün istişare ettik. Bu görüşmelerin devam edeceğini tekrar etmek istiyorum.

Mithat Sancar: Amaç ittifakları tartışmak değil çözüm için ortak irade yaratmaktır

Bizi ağırladıkları için DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan heyetine ben de teşekkür etmek istiyorum. Pervin Başkanın da belirttiği gibi temel gündem konuları ekonomik kriz ve çıkış yollarıydı. Bununla bağlantılı olarak pek çok bağlantılı başlığı da ayrıntılı olarak istişare ettik. Bu görüşmelerde amaç muhalefet partileri arasında istişare ve diyalog yollarının işlemesini sağlamak, teşvik etmektir. Çünkü karşımızda her türlü yöntemle iktidarını sürdürme hesabı yapan bir anlayış var. Böyle bir anlayışa karşı da demokratik mekanizmaları işletmekte kararlı olduğunu gösterecek büyük bir muhalefet blokuna ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz.

Amaç burada ittifakları tartışmak değil sorunlar karşısında ortak iradeyi ortaya çıkaracak mekanizmaları işletmektir. Bu iktidarın ayakta kalma stratejileri arasında ayrıştırma ve kutuplaştırma olduğunu hepiniz biliyorsunuz. Buna karşı etkili yöntem ise diyalog, müzakere ve istişare mekanizmalarını yerleştirmek ve yaygınlaştırmaktır. Şu an yaşadığımız temel sorunların kaynadığında iktidarın bu yıkıcı anlayışı yatmaktadır. Bunun karşısında yapıcı yaklaşım en önemli çıkış çaresidir. HDP olarak bu konuda üzerimize düşeni yerine getirmek için bu görüşmeleri başlattık. Ayrıştırma politikalarına karşı daha çok diyalog, düşmanlaştırmaya karşı daha çok demokrasi önerimizle partilerle görüşmelerimizi sürdüreceğiz.

Toplumsal barış, demokrasiye giden yolun en sağlam kapısıdır. Toplumsal barışı sağlayacak olan da farklılıklarla bir arada istişare etme kültürünü, geleneğini ve iradesini ortaya koymaktır. Bundan önce iki parti ile görüşmelerde bunu vurgulamıştık. DEVA Partisi ile bu konuda büyük bir mutabakat ve fikir birliği içinde olduğumuz görmekten son derece memnunuz. Bu ruh halinin, bu umut havasının yerleşmesine katkıda bulunmak için hepimize büyük görevler düşüyor. Sorumluluklarımızı yerine getirmek konusunda diyalogun büyük faydası olduğunu düşünüyorum. Tekrar Sayın Babacan ve DEVA Partisine teşekkür etmek istiyorum.

Ali Babacan: İktidar kriz üretiyor, iktidarın değişmesi lazım

Ben de teşekkür ediyorum. Maalesef ülkemiz çoklu kriz ortamından geçiyor. Hemen her alanda derin krizler yaşadık, yaşıyoruz. Son birkaç yıldır ekonomik kriz, işsizlik, yoksulluk halkımızın gündeminde ön sıralarda olsa da ülkemiz derin bir adalet ve hukuk krizinden, derin bir demokrasi krizinden geçmekte. Dış politikadan tutun eğitime kadar her alanda krizler yaşıyoruz. Bu krizlerin derinliğine ve sebeplerine baktığımızda, kök sebeplerine baktığımızda kötü yönetimi görüyoruz. Kötü yönetim sadece sistem meselesi de değildir. Evet, ülkemizin bir an önce güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmesi gerekiyor. Ama aynı zamanda yönetim zihniyetinin değişmesi ve topyekün bir iktidar değişikliği de gerekiyor. Bu da ancak seçimle mümkün.

Son derece zor şartlardan geçiyoruz, sıkıntılar büyük ama biz DEVA olarak çözümleri de bir o kadar kolay görüyoruz. Daha önce de açıkladık; ilk adımı mutlaka özgürlüklerle başlatmak gerekiyor. Yani ülkemizdeki basın ve ifade özgürlüğünü, sivil toplum, meslek örgütleri üzerindeki baskıların kalkmasını ülkenin sorunlarının çözülmesindeki ilk adım olması gerektiğini düşünüyoruz. Kurumsal yapılar örselenmiş durumda. Hukuk tanımayan bir yönetim zihniyeti var. Kurumları önceleyen ve kural bazlı hukuka bağlı bir yönetimle ülkenin idare edilmesi gerekiyor. Bu konuda çalışıyoruz, hazırlanıyoruz.

Bu süreç içerisinde siyasi partilerle yakın bir diyalog ve istişare içerisindeyiz. Özellikle güçlendirilmiş güçlendirilmiş parlamenter sistem isteyen siyasi partilerle daha yakın bir istişare içerisindeyiz. Bu çerçevede HDP Eş Genel Başkanları Sayın Buldan, Sayın Sancar ve çalışma arkadaşlarıyla hem mevcut ekonomik krizle ilgili konuları değerlendirdik hem kendilerini üzerinde çalıştığımız güçlendirilmiş parlamenter sistemin gelmiş olduğu aşama ile ilgili bilgilendirdik. Bu konularda kendilerinin değerli görüşlerinden de çok istifade ettik. Bu ziyaret nedeniyle kendilerine teşekkür ediyorum. Bu diyalogun süreceğini ifade etmek istiyorum. Katıldığınız için sizlere teşekkür ediyorum.

Paylaşın

Aziz Yıldırım: 2010-2011 Sezonu Şampiyonu Fenerbahçe

Fenerbahçe Kulübü eski Başkanı Aziz Yıldırım ve o dönemki yöneticiler İlhan Ekşioğlu, Şekip Mosturoğlu, Cemil Turan ve Tamer Yelkovan, Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin beraat kararına ilişkin ortak basın açıklaması yayımladı.

Haber Merkezi / Yazılı açıklamada, “10 yıldır kanıtlamaya çalıştığımız masumiyetimiz Yargıtay’ın beraat kararlarını onaylamasıyla tescillenmiş oldu” denildi. “Şimdi Fenerbahçe’ye ve bizlere 10 yıldır bu acıları yaşatan tüm herkesin hesap verme vakti, sabırsızlıkla bekliyoruz! ” ifadelerini kullanıldığı açıklama şöyle;

“Büyük Fenerbahçe taraftarı ve Yüce Türk Milleti’ne, Bizler, bir pazar sabahı, ne ile suçlandığımızı bilmeden, bir çoğu bugün firari olan ya da hukuk önünde hesap veren, ülkemizin birlik ve bütünlüğüne düşman odaklar tarafından kumanda edilen dönemin yargı mensuplarının kumpas kararı ile göz altına alındık. Türkiye Cumhuriyeti’nin en nadide unsurlarından biri olan Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Başkanı, yöneticileri, onurlu temsilcileri olarak, tamamı ile yalan, kendi içerisinde dahi bir çok çelişkiyi barındıran safsatalar ile tiyatro bir yargılama ile Fenerbahçemizden, ailelerimizden, özgürlüklerimizden, işlerimizden 1 yıl boyunca mahrum bırakıldık. Tutuklu olduğumuz süreçte, FETÖ ülkemizde, birçok fay hattı yaratmaya çalışarak, sporseverleri birbirine düşman etmek için tüm enstrümanlarını kullandı. Geleneksel medyasıyla, spor medyasıyla, dijital medyasıyla, yargısıyla, polisiyle ülke içerisinde bizleri suçlu, Fenerbahçe’yi şaibeli göstermek için topuyla tüfeğiyle faaliyet gösteren söz konusu terör örgütü, bu faaliyetleriyle asıl amacı olan 15 Temmuz Kalkışmasına zemin hazırladı. Bizler bunu o günlerde fark etmiştik ve “Ne şikesi, memleket elden gidiyor” dedik. Fenerbahçe Camiası durumun vahametinin hep farkındaydı ama, konuya salt Fenerbahçe düşmanlığıyla bakanların durumun ciddiyetini anlaması maalesef biraz zaman aldı.

“2010-2011 sezonu şampiyonu, adıyla, takımıyla, taraftarıyla, Fenerbahçe”

Bizler özgürlüğümüzden olduk, Metris Cezaevi’nde olduğumuz süre boyunca yapılan hiçbir baskıya boyun eğmedik, haklı olduğumuzu her dakika haykırdık. Hakkımızda çıkarılan tüm yalanlarla mücadele ettik. Bu sırada her şeyimiz, Fenerbahçe’miz ise finansal olarak zayıflatıldı, futbolcularını kaybetti, şampiyonluğu son dakikada elinden alındı, sponsorlarından oldu. Herkesin sorumluluk almaktan kaçındığı, dokunma yanarsın denen bir dönemde, sadece taraftarlarımızdan aldığımız destek ve güçle gözü kara bir mücadeleye giriştik. Hakkımızda ferman buyrulan hapis cezasına yurt dışından özel uçak tutarak geldik. Kaçmadık. Sorulan her şeyin cevabını verdik. Bugün gelinen noktada, evrensel hukukun temel ilkelerine aykırı bir biçimde 10 yıldır kanıtlamaya çalıştığımız “Masumiyetimiz” Yargıtay’ın beraat kararlarını onaylamasıyla tescillenmiş oldu. Bizler için, 2011 Mayıs’ında Sivas’ta attığımız 4. golden sonra tartışmaya kapalı olan gerçeği bu vesileyle bir kez daha haykırıyoruz, 2010-2011 sezonu şampiyonu, adıyla, takımıyla, taraftarıyla, Fenerbahçe.

“Herkesin hesap verme vakti, sabırsızlıkla bekliyoruz!”

Evlatlarımızın saçlarını koklayamadığımız, sevdamız Fenerbahçe’yi soluyamadığımız, sevdiklerimize dokunamadığımız günlerden bugünlere, bizleri hiç yalnız bırakmayan Fenerbahçe taraftarına ve sürece olumlu anlamda katkı sunan, bununla birlikte adaletin tecil etmesinde rol oynayan tüm siyasilere ve yargı mensuplarına teşekkür ederiz. Tutuklandığımız ilk günden beri yanımızda olanları, Topuk Yaylası’nda Cadde’de, Silivri’de Metris’te Çağlayan’da bizlere destek olup bu karanlık yapıya karşı yürüyenleri, stadımızı doldurup masumiyetimizi haykıran kadınlarımızı ve çocuklarımızı, tutsak günlerimizde korkusuzca bizi ziyarete gelip moral verenleri hayatımızın en değerli anıları içinde daima yaşatacağız. ‘Dokunma yanarsın’ tehdidi ile arkasına bakmadan çekip gidenleri, destek veriyormuş gibi gözüküp arkamızdan kurulan kumpasa yardımcı olanları da asla unutmayacağız. Şimdi Fenerbahçe’ye ve bizlere 10 yıldır bu acıları yaşatan tüm herkesin hesap verme vakti, sabırsızlıkla bekliyoruz! “Darağacında olsak bile son sözümüz Fenerbahçe.”

Paylaşın

CHP’li 11 Başkandan Deklarasyon: Belediyelerimiz Üzerinden Sürekli Kirli Siyaset Üretiliyor

Ankara’da bir araya gelen CHP’li 11 büyükşehir belediye başkanı, görüşmenin ardından bir deklarasyon yayımladı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu’na destek veren belediye başkanları CHP’li belediyeler üzerinden kirli siyaset üretilmeye çalışıldığını söyledi.

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın okuduğu deklarasyonda ekonomi, tarım, turizm, iklim değişikliği gibi konular ele alınırken İçişleri Bakanlığı’nın İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne başlattığı ‘özel terör teftişi’ de gündemdeydi.

Deklarasyonu okuyan Mansur Yavaş kurdaki ani yükseliş ve büyük değişimlerle ekonomik koşulların önümüzdeki sene için mali yükü arttığını söyledi. Kaynaklarının büyük kısmınının Cumhur İttifakı belediyelerine gittiğini belirten Yavaş bunun adaletsiz olduğuna vurgu yaptı. Yavaş şöyle konuştu:

“Bizler örnek belediyecilik uygulamalarımızı sürdürürken hükümet tarafından dile getirilen ‘Bütün belediyelere eşit mesafedeyiz’ söylemlerinin gerçeği yansıtmadığı ortadadır. Türkiye Belediyeler Birliği’nin gelirinin yarısından fazlasını Millet İttifakı belediyeleri sağlarken, kaynaklarının büyük kısmını Cumhur İttifakı belediyelerine ve diğer kamu kurumlarına aktarması adaletsiz bir vakıadır.

Birçok belediyemiz kamu bankalarından ve İller Bankası’ndan kredi alabilmek bir yana, teminat mektubu dahi alamamaktadır. Gelir kalemlerinin büyük bir kısmını belediyelerimizin oluşturmasına rağmen, bütçesi valilikler tarafından yönetilen Kalkınma Ajanslarının gider kalemlerinden kurumlarımız etkin olarak faydalanamamaktadır. Birçok kredi onayı ise uzun süredir Cumhurbaşkanlığı makamının onayını beklemektedir. ‘Eşit mesafe’ değil, sadece ‘mesafe’ ile sürecin yürütüldüğü ve mesafenin Millet İttifakı belediyeleri olmamız sebebiyle gittikçe açıldığı yadsınamaz bir gerçektir.

“Bizlere devlet olanaklarıyla zorluk çıkartılıyor”

İki buçuk yıl boyunca belediyelerimizin yaptığı ve büyük takdir toplayan çalışmaların bir kesime rahatsızlık verdiğini görmekteyiz. Bu durumu anlayışla karşılıyoruz. Kabul etmediğimiz durum ise hukukun dışına çıkılarak, baskı ortamının oluşturulması, haksız ve mesnetsiz ithamlarla kurumlarımızın zan altında bırakılması ve devlet kurumu olan belediyelerimiz üzerinden sürekli olarak kirli siyaset üretilmesidir.

Gelinen noktada, vatandaşlarımızı ayırt etmeden hizmet eden belediyelerimize ayrımcılık yapıldığı, millet iradesi ile seçilen bizlere devlet olanaklarıyla zorluk çıkarıldığı, demokrasi ve hukuk kurallarıyla işlemesi gereken bir düzenden baskı ve engel düzenine geçiş yapıldığı açıktır.

İstanbul Büyükşehir Belediyemize yapılan haksızlığın, tüm belediyelerimize yapıldığını düşünüyor ve bu haksızlığı reddediyoruz. Bir belediyemiz için uygulanması düşünülen hukuksuzluk, karşısında tüm belediyelerimizi ve milletimizi bulacaktır.

Millet İttifakı Belediye Başkanları olarak bundan sonraki süreçte de haksızlığa, hukuksuzluğa, baskılara ve ithamlara karşı tek yürek olacağımızın bir kez daha altını çiziyoruz. Bu güçlü irade baskılardan bırakın yılmayı, aksine her zorlukta daha da güçlenecek ve vatandaşlarımıza daha çok hizmet etme azmimizi perçinleyecektir.”

Deklarasyon, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar, Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu, Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Gürün, Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer, Tekirdağ Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Albayrak ve Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfi Savaş’ın imzasını taşıyor.

Paylaşın

Türk Tabipleri Birliği’nden Sağlık Bakanlığı’na TURKOVAC Soruları

Türk Tabipleri Birliği (TTB), Sağlık Bakanlığı’nca inaktif Kovid 19 aşısı TURKOVAC için Acil Kullanım Onayı verilmesi üzerine Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü’ne bir yazı yazdı ve aşıya dair merak edilen noktalar hakkında sorular yöneltildi.

Bianet’te yer alan habere göre; Dün kuruma gönderilen ve bugün kamuoyuyla paylaşılan yazıda, Bakanlığa aşıyla ilgili dört soru yöneltildi.

Sonuçlar makaleyle yayınlanmadı

TURKOVAC aşısının bilimsel bilgi ve verilerinin yeterli düzeyde paylaşılmadığını, faz-3 çalışmalarına dair herhangi bir makalenin bilimsel dergilerde yayımlanmadığını hatırlatan TTB, Acil Kullanım Onayı’nın bilimsel özgürlüğü ve yönetsel özerkliği olmayan Türkiye Tıbbi Cihaz ve İlaç Kurumu’ndan verilmesinin de bilimsel çekincelere yol açacağını belirtti.

Yazıda, “Bilimsel çalışma sonuçları yayımlanmayan ve bilimsel ortamlarda tartışılmamış bir aşının güvenli ve etkili sayıldığına dair bakanlık açıklamaları, ne yazık ki var olan aşı tereddüdünü daha da artıracaktır” dendi.

TTB, şüphe ve farklı saiklerin bilimsel gerekliliklerin yerine ikame edilmesi yaklaşımının, Türkiye’nin aşı üretimi alanında bilimsel çevrelerde olumsuz algılanabileceğine dikkat çekti.

Bakanlığa dört soru

TTB, şu soruların yanıtlarının, uzmanlık dernekleri ve kamuoyu ile paylaşılmasını talep etti:

Aşının faz-1, faz-2 ve faz-3 çalışmaları bilimsel rapor olarak kamunun erişebileceği biçimde yayınlandı mı?

Acil Kullanım Onayı verilmeden önce aşının “güvenli” ve “etkili” olduğu konusunda bir rapor düzenlendi mi?

Bu aşının üretim tesislerinde İyi İmalat Uygulamaları (İİU-GMP) ve biyogüvenlik seviyesi (BSL3) koşulları sağlandı mı?

Üretici ve tedarikçi firmalar hangileridir ve doz başına maliyeti nedir?

TURKOVAC hakkında bilinenler

Erciyes Üniversitesi ile Sağlık Bakanlığı Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığınca geliştirilen yerli aşı TURKOVAC, Türkiye’de ilk kullanılan Çin menşeli Sinovac firmasının Coronavac aşısı gibi inaktif türde.

İnaktive edilmiş aşılar, bilinen geleneksel aşı türü.

Dünyada yaygın olarak kullanılan COVID-19 aşıları; inaktif, Viral Vektör ve mRNA yöntemleriyle üretiliyor. Dünyada hangi aşının daha etkili olduğu yönünde tartışmalar sürüyor.

TURKOVAC çalışmalarının Faz 1, Faz 2, Faz 3 aşamalarındaki başarı yüzdeleri ve ayrıntıları henüz paylaşılmadı.

“Yaygın kullanıma” geçiliyor

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca 22 Aralık’ta, yerli koronavirüs aşısı TURKOVAC’ın acil kullanım onayı aldığını ve seri üretimine başlandığını açıkladı:

“Gelecek hafta sonundan itibaren başta şehir hastanelerimiz olmak üzere yaygın kullanıma geçmiş olacağız.”

TİTCK’ten “acil onay” açıklaması

Aşıya acil kullanım onayı veren Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’nun (TİTCK) internet sitesinde yayımlanan açıklama şöyle:

“Dünya Sağlık Örgütü ve Sağlık Bakanlığı tarafından bulaşıcı hastalıklar kapsamında kabul edilen Covid-19 pandemisi ile mücadele kapsamında kullanılması planlanan, Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı (TÜSEB) desteğiyle geliştirilen ilk yerli ve milli inaktif Covid-19 aşısı TURKOVAC halka hızlı erişiminin sağlanması için Acil Kullanım Onayı kapsamında değerlendirilmiştir. Bilimsel değerlendirmeler sonucunda, Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumunca ilgili aşı için Acil Kullanım Onayı verilmiştir.”

Paylaşın

Gültekin Emre Kimdir? Hayatı, Eserleri

31 Mayıs 1951 yılında Konya’nın Kongul Köyünde dünyaya gelen Gültekin Emre’nin asıl adı Gültekin Özkan’dır. İlk ve ortaöğrenimini Ankara Kubilay İlkokulunda (1963) ve lise öğrenimini Akşehir Lisesinde tamamladı.

Haber Merkezi / 1974’te Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu. 1976’da Sol Yayınlarında ve Onur Yayınlarında düzeltmenlik ve çevirmenlik yaptı, 1977-80 arasında Millî Kütüphane’de memur olarak çalıştı.

1980’de Almanya’ya gitti, öğretmen olarak çalıştı. SFB radyosunun Türkçe yayınlar bölümünde dokuz yıl çocuk programları hazırladı. Almanya’da yaşayan Türkler üzerine incelemeler yaptı, sergiler düzenledi. Berlin’de 1986-87’de on yedi sayı çıkan Parantez, 1994-98’de elli beş sayı çıkan Şiir-lik ve sadece iki sayı çıkan Melez dergilerini yayımladı.

Türkiye Yazarlar Sendikası, Edebiyatçılar Derneği ve Alman Yazarlar Sendikası üyesidir. Düşkuyusu adlı şiir kitabı ile 1991 Orhon Murat Arıburnu Şiir Ödülü; Taşı Sula dosyasıyla 1996 Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü’nü, Çınlama’yla Arif Damar Şiir Özel Ödülü (2010) ve Opus’la Yunus Nadi Şiir Ödülü’nü (2013) aldı.

1980’den beri Berlin’de, son yıllarda Berlin-Ayvalık arasında yaşayan ve bazı eserlerini Almanca yazan Gültekin Emre, evli ve iki çocuk babasıdır.

1973’te Köken dergisinde yayımlanan Gorki’nin “Kız ve Ölüm” şiiri, ilk şiir çevirisidir. “Sevinin Öyküsü” adlı ilk şiiriyse 1977’de Türkiye Yazıları’nda (Ankara) yayımlanmıştır. Şiirlerini, çevirilerini, yazılarını Yeni Ülke, Varlık, Gösteri, Yeni Düşün, Broy, Sombahar, Bahçe, Milliyet Sanat, Adam Sanat, Cumhuriyet Kitap, Akatalpa, Yaşasın Edebiyat dergilerinde yayımladı.

Gültekin Emre’nin şiirlerinde gurbet, sıla, keder, anne, baba imgeleri ve hatıralar önemli yer tutar. Şiirde yeni arayışlardan vazgeçmediğini “Biraz çetin cevizlik arıyorum şiirlerde. Görsellik de olsun istiyorum. Yeni söylemleri yeni şeyleri değişik formlarda ele almayı deniyrum zaman zaman” sözleriyle ifade etmektedir..

“Yazarak yaşayanlardanım ben” diyen Gültekin Emre şiirlerinin yanısıra pekçok antoloji hazırladı, birçok eser çevirdi. Son yıllarda çocuklar için de şiirler yazdı ve eserler çevirdi. Şiir üzerine düşünmekten ve şiir eleştirileri, şiir kitapları için tanıtım yazıları yazmaktan hiç vazgeçmedi. Berlin-İstanbul hattında Almanya’daki Türkler ve Türk edebiyatı hakkında araştırmaya devam etti, Almanca’dan Türkçeye çeviriler yaptı.

Gültekin Emre, Varlık dergisinde şiir günlükleri, çeşitli dergilerde ve internet sitelerinde şiir kitaplarına dair yazılar yazmayı sürdürmektedir.

Eserleri;

Şiir; Kurşunî Bir Siperde, Türkiye Yazıları Yayınları (1980); Bizsiz Gibi, Dayanışma Yayınları (1983); Gece Düşleri, Dağyeli Verlag/Frankfurt (1985), Aşk ve Minyatürler, Cem Yayınevi (1989), Düşkuyusu, Elyazıları Yayıncılık (1990) – Bu kitabıyla 1991 Orhon Murat Arıburnu Şiir Ödülü’nü aldı-; Siyaha Elveda, YKY (1993); Taşı Sula, Öteki Yayınevi (1998) – Taşı Sula başlıklı şiir dosyasıyla 1996 Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü’nü kazandı; Kanun HükmündeŞiir, Yön Yayınları (1999); Melez (seçme şiirler 2004-1997), Yom Yayınları (2005).

Yazarın öteki kitapları: Berlin’deki Türklerin izini sürdüğü 300 Jahre Türken an der Spree (Üç Yüz Yıldır Türkler Berlin’de) belgesel çalışmasının ilk cildini 1983’te Ararat Verlag (Berlin) yayımladı. Yarım Damla-Almanya’daki Türk Şiiri Antolojisi-, YKY (1993); Posta Şiirleri Antolojisi, Dünya Yayınları -Posta Kutusu dergisinin ilk sayısının eki olarak-  (2003), Türk Edebiyatında Berlin, YKY (2003), Yol, Yolcu,Yolculuk Şiirleri Antolojisi, Kâmil Koç Otobüslerinin 80. kuruluş yıldönümü için hazırlandı (1986), Kardeş Fırtınalar (inceleme-eleştiri), YKY Kasım 2007.

Anı: Yitik Kent Ankara, Heyamola Yayınları, 2008.

Paylaşın

Gülsüm Cengiz Akyüz Kimdir? Hayatı, Eserleri

12 Temmuz 1949 yılında Isparta’nın Sütçüler İlçesinde dünyaya gelen Gülsüm Cengiz Akyüz, İstanbul İlk Öğretmen Okulu (1966) mezunu. Uzun süre Balıkesir ve İstanbul’da öğretmenlik yaptıktan (1966-80) sonra, İstanbul’da, yayıncılık sektöründe çalışmaya başladı. Çeşitli yayın evlerinde çocuk yayınları editörlüğü ve yönetmenliği yaptı.

Haber Merkezi / 1988’de arkadaşlarıyla birlikte Demet Yayınevi’ni kurdu. 1994’te TRT 1 İstanbul Radyosu’nda Gecenin İçinden Programı’nda Kitaplı Dakikalar’ı hazırlayıp sunarak başladığı radyo yayıncılığını, 1998’de Yaşam Radyo’da Yaşamanın Yedi Rengi Var, Radyo Cumhuriyet’te Umut İle, Özgür Radyo’da Yaşamanın Yedi Rengi Var başlıklı programları hazırlayıp sunarak sürdürdü. 1998’de TRT 2’de Ateşi Çalmak TV programında Yeraltında Sesler Var ve Dokuruz Ha Dokuruz başlıklı bölümleri hazırlayıp sundu. TRT 2’de yayınlanan Bir Yurttaşın Güncesi ve Düşünceden Neşeye başlıklı TV programlarında danışman ve metin yazarı olarak görev yaptı.

Çeşitli dergilere şiir, çocuk yazını ve kadın sorunları üzerine yazılar yazdı. Morpa Kültür Yayınları’nda Çocuk ve Gençlik Kitapları Editörlüğü yaptı. 2004-2015 yılları arasında Osmangazi Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı; İTÜ’de okutmanlık yaptı. Türkiye Yazarlar Sendikası, Uluslararası PEN, Edebiyatçılar Derneği, Tiyatro Yazarları Derneği üyesidir. Mart 1999- Mayıs 2005 tarihleri arasında TYS Genel Sekreterlik görevini yürüttü. PEN Türkiye Merkezi’nde Barış İçin Yazarlar Komitesi üyesi ve Tiyatro Yazarları Derneği yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptı.

Şiirleri ilk kez 1983 yılında Varlık dergisinde yayımlandı. Ürünleri daha sonra Yazko Edebiyat, Kıyı, Gösteri, Varlık, Biçem, Evrensel Kültür vb. dergilerde yer aldı. Erikler Çiçek Açıyor ile 1979 Politika Gazetesi Özel Ödülünü aldı. 1986 yılında Yeni Türkü Şiirleri Yayınlarının düzenlediği bir yarışmada şiirleri ilgiye değer bulundu. Kuşlar Kralı Kim Olacak adlı çocuk kitabı ile 1990 Sıtkı Dost Çocuk Edebiyatı ödülünü, Bir Kedinin Günlüğü adlı çocuk öyküsüyle 1990 Türkiye Yayıncılar Birliği ödülünü, Makas Kesmez İğne Dikmez Olmasa Ellerimiz adlı oyunu ile 1991 TOBAV ve Çankaya Belediyesi Gençlik Ödülünü, şiirleriyle 1995 yılı Truva Şiir Ödülünü, Ayşe’nin Günleri ile 1997 Eselsohr dergisi Sıradışılık Ödülünü-Almanya, Yaşamın İzindeki Kadınlar adlı oyunu ile 2005 yılı Dil Derneği Kerim Afşar Ödülünü, şiirleriyle Azerbaycan’da şaire Mahsati Gencavi Ödülünü; Kadınlar İçin Söylenmiştir adlı araştırma-antoloji çalışmasıyla 2012 Oğuz Tansel Halk Bilim Ödülünü, şiirleriyle Manisa Şiir Günleri Niobe Ödülü’nü aldı.

Öykü, roman, oyun olmak üzere yayınlanmış yüzün üzerinde çocuk kitabı vardır. Çok sayıda çocuk roman ve öyküsü Almanca, Rusça, Arapça, Sırp-Hırvatça, Arnavutça, Farsça ve Azerice’ye çevrilerek yayınlandı. Silinsin Diye Yeryüzünden Savaş Sözcüğü- So as to Wipe the Word of War From All Over the World (İngilizce-Türkçe), Akdeniz’in Rengi- Die Farbe des Mittelmeeres (Almanca-Türkçe), Yasak Sevda Sözcükleri- Lessico Proibito D’amore (Italyanca) çevrilmiş şiir kitaplarıdır. Şiirleri pek çok dile çevrilerek seçki, antoloji ve dergilerde yayınlandı. Edebiyatın her alanında ulusal ve uluslararası bilimsel toplantılara konuşmacı olarak katıldı.

Yapıtlarını ve yazar kimliğini konu alan birçok tez ve dosya çalışması yapıldı. Eskisehir Osmangazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü ile Türk Dili ve Edebiyatı Bölümleri tarafından 28-30 Nisan 2010’da Çocuk ve Gençlik Edebiyatında Gülsüm Cengiz Sempozyumu düzenlendi. Sempozyum bildirileri ŞİİRİN RÜZGARINDA MASAL KUŞUNUN KANADINDA adıyla kitaplaştırıldı. Antakya TYS Temsilciliği ve AALEN Kültür Sanat Derneği’nde Ocak 2017’de, Milas Belediyesi tarafından Milas-Ören’de Eylül 2017’de olmak üzere adını taşıyan iki kütüphane açıldı.

Eserleri;

Şiir: Eylül Deyişleri (1987) Sevdamız Çiçeklenir Zulada (1990), Mayısta Üzgün Gönlüm (1993), Akdenizin Rengi Mavi (1997). Silinsin Diye Yeryüzünden Savaş Sözcüğü (2010), Yasak Sevda Sözcükleri (2013).

Anı; Boğaz’daki Mutlu Çocuk Kuzguncuk (2009); 4. baskı (2018)

Antoloji (Eray Canberk ile): Selam Yaratana / Emek Şiirleri -1 (2000), Ellerimiz Günışığı / Emek Şiirleri -2 (2001), Kadınlar İçin Söylenmiştir (2011).

Oyun; Makas Kesmez İğne Dikmez Olmasa Ellerimiz (1997), Hepimiz Çevreciyiz (1997), Yaşamın İzindeki Kadınlar (2007), Kırda Bir Yaz Sabahı (çocuk oyunu ve şarkıları, Bulunmaz Tiyatro, Maskara tiyatrosu ve Seyhan Belediyesi Şehir Tiyatrosunda sahnelendi).

Çocuk ve gençlik kitapları (Öykü, Roman, Oyun): 1988′ de ilk çocuk kitapları Kente Gelen Çam Ağacı-Bir Dilim Ekmek İçin-Arı ile Papatya-Damlacık yayınlandı. Onu öteki öykü, roman ve kitap dizileri izledi. Aslı Okula Başladı – 8 kitap (1990), Tırtıl Kitaplar- 10 kitap (2000), Bıcırık Kitaplar- 10 kitap (2004), Televizyon Çocukları- 10 kitap (2001), Sihirli Ellerin Öyküleri- 10 kitap (2003), Cimcime Kitaplar-(çeviri Derleme) 10 kitap (2004), Annemin Masalları-(derleme) 10 kitap (2005), Kelebek Kitaplar- 10 kitap (2008-2009), Çiçek Kitaplar 7 kitap (2017); Tomurcuk Kitaplar: Doğum Günü Armağanı (1989), Herkesin Bir İşi Var (1990), Kuşlar Kralı Kim Olacak (1990), Doğanın Öfkesi (1990), Başak’ın Çevre Günlüğü (1991), Taş Devrine Yolculuk (1991), Çiçek ile Kirlikara (1991), Hayvanlarla Konuşan Çocuk (1991), Evdeki Altınlar (1999), Bıcırık (1999), Bir Kedinin Günlüğü (1999), Kırda Bir Yaz Sabahı (1999), Sarmanın Serüvenleri (2004), Herkesin Bir İşi Var (2004), Nereye Gitti Bu Çocuklar? (2004), Kayıp Sözcükler (2004), Bilmece Bildirmece, Resim Yapar Gündüz Gece (2004), Suyun Rengi ve Rengarenk Çiçek Bahçesi (2016), Ağaç Gölgesi (2016), Uçan Sincap ile Uzaylı Topaç (2017), Kaplumbağa Karita Denizatı Derya ve Ötekiler (2017). Gülsüm Cengiz Kitaplığı: Kuşlar Okullu Oldu (2011), Prenses Pila (2011), Tuz Masalı (2011), Toprak Testi (2011), Halının Sihirli Renkleri (2011).

İlk gençlik romanları: Ayşe’nin Günleri, İpini Kopartan Uçurtma, Son Çiçek, Ahşap Evin Çocukları, Uçurtmanın Kuyruğundaki Düşler. Biyografik ilk gençlik kitapları: Güldürürken Düşündüren Adam, Nasrettin Hoca (2008), Masalcılar Masalcısı- Andersen (2008); Ben, Leonardo (2016), Yaşamla Bilimi Buluşturan Adam-Arşimet (2016); Çağdaş Tıbbın Babası- Hipokrat (2016); Renklerin İzindeki Adam- Isaac Newton (2016); Yıldız Habercisi- Galileo Galilei (2016); Dünyaya Dil Çıkaran Dahi-Albert Einstein (2016).

(Kaynak: biyografya.com)

Paylaşın

Gülseli İnal Kimdir? Hayatı, Eserleri

1947 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Gülseli İnal, babası Asım Zihnioğlu’nun işi nedeniyle sekiz yaşına kadar Rize’de yaşamış, ilkokula Rize İlkokulu’nda başlamıştır. İki yıl sonra ailesiyle birlikte İstanbul’a taşınıp Cihangir semtine yerleşmişlerdir.

Haber Merkezi / İstanbul Namık Kemal İlkokulu’ndan 1958’de mezun olduktan sonra orta ve lise eğitimine Atatürk Kız Lisesi’nde devam etmiştir. 1965’te Atatürk Kız Lisesi’nden mezun olmuş, 1966’dan 1968’e kadar İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünde okumuştur. 1969’da İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nü kazanmış, 1974’te üniversitenin Felsefe Bölümü’nden mezun olmuştur.

İnal, 1977’de Aydınlık gazetesinin sanat sayfasında çalışmaya başlamıştır. Gazeteci kimliği şiirlerine toplumsal olaylara karşı duyarlı bir aydın kimliği olarak girecektir. 1981’den 1986’ya kadar Yazko Edebiyat’ ta hemen her sayı bir şiiri yayınlanmıştır.

1981’de Yazko Edebiyat yazarlar kurulu Yazko Kadın isimli kadın dergisini yönetmek için Gülseli İnal’ı davet etmiştir. Derginin yöneticileriyle birlikte kitaplar çevirmiş, toplantılar yapmış, sempozyumlar düzenlemiştir. Mor Çatı kadın sığınma evinin kurucuları arasında yer almıştır. Feminist tavrını günlük hayatın yanında edebi eserlerinde de sürdüren İnal, Türk siyasi ve edebi hayatında feminizmin yerleşmesinde rol oynamıştır.

1996’da şair Tarık Günersel’le Şiir Uzayı Labaratuvarı’nı kurmuş ve 21 Nisan’ı “Dünya Şiir Günü” ilan edip kutlamaları başlatmıştır. Kutlamalara dünyadan ve Türkiye’den pek çok şair katılmıştır. İnal ve Günersel’in teklifi Türkiye PEN Yazarlar BBirliği tarafından kabul edilmiş; ancak tarihi 21 Mart olarak değiştirilmiştir (1998). Unesco da bu tarihi ‘’Dünya Şiir Günü” olarak kabul etmiş ve tüm dünyaya duyurmuştur (1999).

İlk şiir kitabı Sulara Gömülü Çağrı 1985’te ressam Burhan Uygur’un kitap için özel olarak çizdiği desen ve resimlerle yayımlanmıştır. 1988’de yayımlanan Dolunay adlı lirik eseri Şahin Kaygun tarafından filme alınarak yurt dışında film festivallerinde gösterilmiş ve Cannes, Moskova ve Toronto Film Festivallerinde özel ödüller kazanmıştır.

Sanatçının ‘’Yapayalnızsınızdır’’ adlı şiiri 2003 yılında Selman Ada tarafından bestelenmiş ve eserin 2005’te İstanbul Senfoni Orkestrasınca Türkiye prömiyeri yapılmıştır. Aynı yıl Tel Aviv Senfoni Orkestrası tarafından üç dinin kardeşliği adına dünya prömiyeri yapılmıştır.

Resimle ilgili makale, inceleme ve monografiler yazan sanatçının, Artist dergisinde (1998-2004) aylık resim eleştirileri, Yeni Yüzyıl gazetesinde haftalık yazıları yayımlanmıştır (1996-1999).

1992’den itibaren Türkiye dışında birçok şiir toplantısına katılmıştır. İnal 2015’ten bu yana ArkeoPera Yayınları’nda şiir dizisi editörlüğü yapmaktadır.

Annesinin edebiyata çok düşkün olduğunu ve okuduğu ilk kitapların annesinin kitaplığındaki edebiyat eserleri olduğunu ifade eden Gülseli İnal, on yaşında okuduğu ilk eserin Piere Louis’in Afrodid’idi olduğunu söyler. On iki yaşında anneler gününde annesine yazdığı ‘’Beyaz Melek’’ isimli şiir, sanatçının ilk eseridir. Aynı yıl kısa hikâyeler de yazmaya başlamıştır.

Şiirlerini toplumsal ve bireysel şiddete karşı bir tavır olarak gören İnal, aşırı gerçeklik ve aşırı fantezinin şiirinin temel kaynakları olduğunu ifade eder. Geniş bir tema yelpazesine sahiptir. Bunlar içinde efsanelerin, dünyada eşitsizliği gördüğü için adaletin ayrı bir yeri vardır.

İmgelerinde zıtlıkların belirgin bir işlevi olduğu görülen sanatçı öznel bir dili tercih eder. Kelimeler açısından belli kurallara bağlı kalmayan sanatçı vezne ve kafiyeye göre şiir yazmaz. Şiirlerinde yer yer kırık mısralar görülür.

Gülseli İnal’ın şiirleri Fransızca, İngilizce, Almanca, Hollandaca, İtalyanca, Malayca, Farsça, Bulgarca, Arapça, Romenceye çevrilmiş ve başta Amerika olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde şiir antolojilerinde yer almıştır.

İnal, Dolunay (1988) ve Lady Lazarus (2014) başlıklı iki lirik anlatı kaleme almıştır. Lady Lazarus’ta toplumun erkeklerin dünyası olduğunu ve onların hiç kimseye söz hakkı tanımadıklarını ortaya koymaya çalışmıştır. Eser, erkek egemen bir toplumun içinde bunalan ve kaçış yolları arayan Abigal’in hikâyesidir.

Çevirileri de olan İnal Julıet Mitchell’den Kadınlık Durumu adlı kitabı çevirenler arasında yer almıştır. Nilgün Marmara’nın şiir kitabı Kırmızı Kahverengi Defter’i ise yayına hazırlamıştır (1993). (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Gökhan Arslan Kimdir? Hayatı, Eserleri

1979 yılında İzmir’de dünyaya gelen Gökhan Arslan, Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-TV ve Sinema Bölümünü bitirdi. 2004 yılında askerliğini Ankara’da yedek subaylık yaparak tamamladı.

Haber Merkezi / Yayın kurulunda görevli olduğu yeniyazı dergisinde etkin rol üstlendi. Derginin kapanmasından sonra çeşitli dergilerde yazı ve şiirlerini yayımlamaktadır.

Gökhan Arslan’ın iki şiir kitabı bulunmaktadır. İlki Yaraya Tutulan Ayna, ikincisi Babam Beni Niye Öldürdü olan bu kitaplarda kişisel tecrübelerin ve acıların anlatıldığı görülür. Özellikle ikinci kitabında babasının intiharından kaynaklanan yarım kalmışlık hissini anlatmayı kitabının ana konularından biri yapar.

Nesrin Aksu Bektaş’ın kendisiyle yaptığı röportajda şiir serüvenini şöyle anlatır: “Şiirle ilk karşılaştığımda ilkokul öğrencisiydim. Babamın 12 Eylül cehenneminden elinde kalan iki kitabı vardı sadece. Biri Nâzım Hikmet’in ‘Kuvâyi Milliye Destan’ı, diğeri de Cemal Süreya’nın ‘Beni Öp Sonra Doğur Beni’ kitabı. Babam bu kitapları karıştırdığımı görünce, her cuma günü beni ilçe pazarına götürüp kitaplar almaya başladı.

Bir de pazarcılık yaptığımız dönemlerde, köyden Eşref Paşa Pazarı’na gelirdik ve babam bir ara ortadan kaybolup birkaç saat sonra koltuğunun altında kitaplarla gelirdi. Küçük olduğum için beni fazla zorlayan şiirlerle karşılaşmadım başta. Cahit Külebi, Ceyhun Atuf Kansu, Ahmed Arif, Hasan Hüseyin… Yani biraz da babamın yetiştiği gelenekten seslenen şiirler.

Doğal olarak böyle bir ortamda yetişince, şiirle bu kadar içli dışlı olunca ve yönlendirilince, ister istemez yazma isteği duyuyorsunuz.” Mehmet Taner, Hayati Baki, Ebubekir Eroğlu, Ahmet Günbaş gibi isimlerden etkilendiğinidiği belirten yazar genç kuşak şairlerini de yakından takip ettiğini ifade eder.

Paylaşın