Kovid 19’da Son Veriler Açıklandı: Günlük Vaka Sayısı 36 Bini Aştı

Kovid 19’da son 24 saatte 36 bin 684 yeni vaka tespit edilirken, 142 kişi hayatını kaybetti. Verileri yorumlayan Bakan Koca, “RİSK GRUBUNDAKİLER daha dikkatli olmalı, hatırlatma dozlarını yaptırmalıdır.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Sağlık Bakanlığı, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının Türkiye’deki seyrine ilişkin olarak yeni verileri yayınladı. Açıklanan verilere göre, son 24 saatte, 366 bin 363 test yapılırken, 36 bin 684 yeni vaka tespit edildi. 142 kişi hayatını kaybederken, 25 bin 638 kişi sağlığına kavuştu.

Bakan Koca’dan uyarı

Güncel verilerle ilgili değerlendirmesini sosyal medya hesabından paylaşan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, şu ifadeleri kullandı; Vaka sayılarında yaşanan artışla birlikte, hastalığa yakalananlar arasında ileri yaştakilerin, kronik rahatsızlığı olanların sayısı da yükselecek. Bu durum, kayıplarımızın artma ihtimalini güçlendiriyor. RİSK GRUBUNDAKİLER daha dikkatli olmalı, hatırlatma dozlarını yaptırmalıdır.

Bakanlığın tablosuna göre Türkiye’de en çok aşılamanın gerçekleştirildiği Ordu’yu Osmaniye, Amasya, Muğla, Kırklareli, Çanakkale, Eskişehir, Balıkesir, Zonguldak ve Bartın takip etti. Bakanlığın tablosuna göre Türkiye’de en az aşılamanın gerçekleştirildiği Şanlıurfa’yı sırasıyla Batman, Siirt, Diyarbakır, Muş, Bingöl, Mardin, Bitlis, Ağrı ve Elazığ takip etti.

Paylaşın

Babacan’dan Erdoğan’ın ‘Nankör’ Sözlerine Yanıt

Partisinin 1. Olağan Ankara İl Kongresinde konuşan DEVA Lideri Babacan, “Sayın Erdoğan’ın siyasi hayatının finali, 84 milyon için umuda açılan yeni bir başlangıç olacak. Özgürlüklerin Türkiye’si ellerimizde yükselecek.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin Atatürk Spor Salonu’nda düzenlenen 1. Olağan Ankara İl Kongresinde konuştu. Babacan, DEVA Partisi’nin üye sayısının 100 bini geçtiği bilgisini paylaştı. Konuşmasında 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile Erdoğan’ı karşılaştıran Babacan’ın gündeminde Erdoğan’ın ‘nankör’ sözleri ve rövanşizm tartışmaları vardı.

Erdoğan’ın “Rahmetli Özal Türk lirasının onurunu kurtarmıştı. Şimdi biz de aynısını yapıyoruz” sözlerini Özal döneminde yayınlanan çeşitli gazete kupürlerini göstererek yanıtlayan Babacan şu ifadeleri kullandı:

“Erdoğan, lafa gelince, Özal’ı dilinden düşürmüyor. Çünkü rahmetli Özal’ın milletimizin gönlündeki yerini çok iyi biliyor ve onu ha bire istismar ediyor. İcraata bakıyoruz, tam tersini yapıyor. Hani bir deyim var ya, Özal gitmiş Mersin’e, Erdoğan gidiyor tersine. Rahmetli bu olanları görse, 2021 yılının Erdoğan’ını herhalde sopayla kovalardı. ‘Ne yapıyorsun, hiç ders almadın mı?’ derdi.

“Özal AİHM yolunu açmış, Erdoğan ‘kararlara uymayın’ diyor”

Özal deyince herkesin aklına orta direk geliyor. ‘Hedefimiz orta direğin güçlenmesidir’ diyor. Erdoğan, son yıllarda o orta direği yıktı. Tarihe böyle geçecek. Rahmetli Özal, basın özgürlüğünü savunurken ‘Yanlış haber de yapsalar, hakaret de etseler kızmam’ diyen güleç bir insandı. Erdoğan, Türkiye’yi basın özgürlüğünde 180 ülke arasında 153. sıraya geriletti. Gazetecilere davalar, cezalar, mobbingler, işten kovdurtmalar… Özal, vatandaşlarımızın AİHM’ye gidip hakkını arayabilsin diye yol açmış. Hatta biz de 2010 yılında, bu toplumun %58’inin onayıyla, Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun yolunu açtık. AİHM karar alıyor, Erdoğan bizim mahkemelerimize dönüp ‘Uymayın, yapmayın’ diyor. Bu yüzden Türkiye tarihinde ilk defa yaptırım sürecine girdi.

Erdoğan, Özal’ı bilmiyor ama iktidarın rotasını çizdiğini söyleyen Perinçek gayet iyi biliyor. ‘Turgut Özal ne dediyse tersini yapacağız. Onların hepsi çöplük’ diyor. Halkın desteğiyle siyaset yapamayan, Ankara’nın karanlık dehlizlerinde iktidara rota çizen birisi, çıkmış, rahmetli Özal’a çöplük muamelesi yapıyor. Sizin haddinize mi? Zerre kadar kıymeti yok bunların. Sayın Erdoğan’a sesleniyorum. 28 Şubatçılarla, mafya-çete dostlarıyla aynı gemidesiniz. Bu karanlığı hep beraber el ele verip sonlandıracağız. Erdoğan-Bahçeli-Perinçek troykasının ülkemizi içine soktuğu bu bunalımdan kurtaracağız. DEVA Partisi olarak, Türkiye’deki dönüşümün asli unsuru olacağız.

Erdoğan’ın bir yıldır yaptığı bazı konuşmalarını izleten Babacan, Erdoğan’ın ‘Birileri iş yok diyor, nankör bunlar’ ifadelerine şu sözlerle tepki gösterdi:

“Cumhurbaşkanı artık halkla arasına uzun ve yüksek bir duvar ördü. Halkı unuttu. Eskiden ‘Ankara’da Keçiören’de bir dairede oturuyor’ derlerdi. Şimdi kendisini Beştepe’ye hapsetti. Bir tek komşusu yok. Biz her gün sokaklardayız, ‘Evime ekmek götüremiyorum’ diyen yüzlerce vatandaşımızla her gün karşılaşıyoruz. Ben, zamanında Erdoğan’la beraber, 3Y ile, yasaklarla, yoksullukla ve yolsuzluklarla mücadelenin parçası olmuş bir arkadaşınızım. Zaman zaman anlaşmazlıklar yaşasam da benim o ilk yıllarda birlikte çalıştığım kişi böyle biri değildi. ‘Açım’ diyene, ‘işsizim’ diyene nankör denir mi? Hâlâ Keçiören’de o apartman dairesinde oturuyor olsa bu ifadeleri kullanabilir mi? Bulunduğu makamı borçlu olduğu bu millete yoksulluktan şikâyet ettiği zaman ‘Nankör’ diyor. Yazık, çok yazık.

Bu millete nankör diyecek kadar ileri giden Erdoğan’ın, siyasi hayatının finalinde tercih ettiği bu yalnızlığa, bu çaresizliğe gerçekten üzülüyorum. Ama kendisinin bu ülkeyi düşürdüğü duruma daha çok üzülüyorum. Bu ülkenin vatandaşlarının çektiği sıkıntılara, yokluğa, yoksulluğa, adaletsizliğe, hukuksuzluğa daha da çok üzülüyorum. Merak etmeyin. Sayın Erdoğan’ın siyasi hayatının finali, 84 milyon için umuda açılan yeni bir başlangıç olacak. Özgürlüklerin Türkiye’si ellerimizde yükselecek.

Bu topraklarda var olduğumuz müddetçe, rövanşist tutumlara asla izin vermeyeceğiz. Türkiye’yi nöbetleşe zorbalık sarmalından çekip kurtaracağız. Hiç kimsenin örgütlenme özgürlüğünü elinden almayacağız. Kamuda çalışan hiç kimse haksızca işini kaybetmeyecek. Eğitimde katsayı uygulamasıymış şuymuş buymuş… Bunlar tarihin utanç sayfalarında yerini almış uygulamalar. Raflardan indirmeye çalışanların karşısına dikileceğiz. Türkiye’de hiçbir kadın, bir daha asla, giyimi sebebiyle baskıya, ayrımcılığa, haksızlığa maruz kalmayacak. Çünkü artık DEVA Partisi var.

“Kendilerine emeklilik planı yapsınlar, korku filmi bitiyor”

Hiçbir hakkın çiğnenmesine göz yummayız ama bir yerde ayrıcalık, torpil vesaire görürsek hesabını sorarız ve soracağız. DEVA iktidarında huzurunu kaçıracaklarımızın kısa bir listesini sayacağım. Devlet ihalelerini peşkeş çekenlere, haksız rekabet ortamında zenginleşenlere bizden huzur yok. Hukuk işleyecek. 5 yerden maaş alanlara, 1 liralık malı devlete 10 liraya satanlara, milletin vergilerinden haksız kazanç elde edenlere huzur yok. Devletin valisini, kaymakamını, polisini, memurunu baskı altına alan yereldeki derebeylerine huzur yok. Kayırmacılığı, adaletsizliği, haksızlığı, hukuksuzluğu, yağmacılığı yapanlara huzur yok. Onlar şimdiden kendilerine emeklilik planı yapsınlar. Özellikle son 5 senedir Türkiye’ye yaşatılan bu korku filmi bitiyor. Siyasi fikri yüzünden, etnik ya da dini kimliği sebebiyle veya yaşam tarzı bahanesiyle, dışlanmış herkesin maruz kaldığı ayrımcılığı derhal sona erdireceğiz. Hakkı yenenin hakkını iade edeceğiz. Türkiye’nin sahipsiz olmadığını dünya aleme göstereceğiz.

Sizleri, tüm ülkemizi, yepyeni bir birlikteliğe davet ediyorum. Farklı fikirlerden kaçmayan, konuşmaktan korkmayan hür bir Türkiye’ye davet ediyorum. Hukuku, adaleti, demokrasiyi, temel hak ve özgürlükleri esas alan, yeni bir toplumsal sözleşme yapmaya davet ediyorum. Üreten, zenginleşen, yüksek katma değerli ürünlerini dünyaya ihraç eden, dünyanın yıldızı olacak bir Türkiye’ye davet ediyorum. Uluslararası toplumda saygın, güven oluşturan, sözüne tüm cihanın itibar ettiği bir Türkiye’ye davet ediyorum.”

Paylaşın

Deniz Poyraz Davası 24 Ocak’a Ertelendi

Deniz Poyraz’ın öldürüldüğü HDP İzmir İl Başkanlığı’na saldırı davasında ilk duruşma görüldü. Sanık ve izleyiciler arasında yaşayan gerilimin ardından duruşma 24 Ocak’a erteledi. Böylece müdahillik talepleri ve sanığın savunmasının alınması da 24 Ocak’a kaldı. Karara tepki gösteren avukatlar, mahkeme heyetini tarafsız olmamakla suçladı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) İzmir İl binasına 17 Haziran’da silahlı saldırı düzenleyen ve Deniz Poyraz’ı katleden Onur Gencer hakkında açılan davanın ilk duruşması İzmir Bayraklı Adliyesi 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı. Sabah saat 10.00’da başlaması gereken duruşma katılımcı sayısının çok fazla olması nedeniyle 13. Ağır Ceza Mahkemesi Konferans salonuna alındı.

Saldırgan güldü, salon gerildi

Saat 12.00 sıralarında başlayan duruşmada kimlik tespitleri saat 13.30’a kadar uzadı. Bu sırada saldırgan duruşma salonundan çıkarıldı. Gencer, Poyraz ailesinin önünden geçerken aileye dönerek güldü, bunun üzerine salonda gerilim yaşandı.

Salonda, “Siz katili yargılamaya değil şov yapmaya getirdiniz” denilerek tepki gösterildi ve uzun bir süre “Katiller halka hesap verecek” sloganları atıldı.

Kolluk hakkında suç duyurusu

Gerilimin ardından müdahil avukatlar, mahkeme başkanına “Bu karar sizin tarafınızdan verilmediyse ve kolluk kendi iradesiyle sanığı götürdüyse, kolluk hakkında suç duyurusunda bulunacağız. Şayet kararı siz verdiyseniz bu salona beyan edilmeliydi” dedi. Mahkeme başkanı da “Sanığın tuvalet ihtiyacı gereğiyle izin talep edildi ben de verdim” yanıtını verdi.

Beştaş: Kime meydan okuyor

Saldırgan Gencer, bir saat sonra yeniden duruşma salona getirildi. Gencer, salona girerken salondakilere dönerek dik bir şekilde yürümesi salonda yeniden salonda tepkilere neden oldu.

HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, “Dimdik yürüyor, bize meydan okuyor. Milleekillerinin başı eğilerek gözaltına alınırken bir katil meydan bizlere salona meydan okuyor. Kime meydan okuyor, göğsünü gererek gözümüzün içine bakarak salona giriyor” dedi.

Aslan: Aileye bakarak gülüyor

Ardından Avukat Türkan Aslan mahkeme başkanına “Aileye bakarak gülümsüyor, tahrik etmeye çalışıyor. Katil olması sebebiyle aşağı bakacak. Sizin bu uyarıyı yapmanız gerekiyor” diye konuştu.

Mahkeme başkanı da bunun üzerine saldırgan Gencer’e “Tahrik edici hareketler yapma, aileye ve salondaki katılımcılara bakma” uyarısında bulundu.

Buldan: Minbiç’te eğitim alan bir katil

Daha sonra Gencer’in kimlik tespitine geçildi, mahkeme başkanı “lise eğitimi” aldı dediği sırada HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, “Eğitimini Minbiç’te aldı, Minbiç’te eğitim alan bir katildir. Bu kadar sakin soru soramazsın, katile katil gibi davranın. Bu adam IŞİD’den eğitim aldı” diyerek tepki gösterdi.

Salonda silahlı kişiler var

Bu sırada salonda yer alan bir kısım avukat, izleyiciler arasında polis kıyafetli ve silahlı üç kişinin bulunduğunu salondan çıkarılmaları ve tutanak tutulmasını talep ettiler.

Polis kıyafetli kişiler salondan kaçarak çıkarken, salon yeniden karıştı. Avukatlar, kaçan kişilerin geri getirilmesi ve kimliklerine bakılarak tutağa geçirilmesini istediler. Polisler, haklarında tutanak tutulduktan sonra salondan çıkarıldılar.

Dava Avukatı Türkan Aslan, jandarmanın da uzun namlulu silahlarla salonda bulunduğunu ve bunun tutanağa geçilmesini istedi. Mahkeme heyeti, durumu tutanağa aldı.

Daha sonra avukat Aslan iddianamenin okunmasını ve iddianameye ilişkin değerlendirme yapmak istediklerini talep etti. İddianamenin okunması talebi mahkeme heyeti tarafından reddedildi.

“Bahçelievler saldırısı selamlamaydı”

Ardından Aslan, iddianamedeki eksikliklere ilişkin değerlendirmesine geçti. Aslan, dün (28 Aralık) HDP Bahçelievle İl Örgütüne yapılan saldırı giriişimi hatırlattı ve bunun davadan bir gün önce yapılmasının tesadüf olmadığını “Onur Gencer’i selamlamak” olduğunu söyledi.

Bahçelievler saldırısı ile birlikte ele alındığında İzmir Katliamının “örgütlü ve planlı” olduğunun çok daha net anlaşılacağını söyleyen Aslan, “Bugün sanık sandalyesinde Onur Gencer tek başına oturuyorsa bu saldırının ve cinayetin arka planının aydınlatılması konusundaki siyasi iradenin eksiliğinden ve aynı zamanda İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının ve ona bağlı kolluğun maddi gerçekliği tüm detayları ile ortaya çıkarılması konusundaki irade eksikliğinden kaynaklanmaktadır” dedi.

“Deliller titizlikle toplanmadı”

İddianamenin özensiz ve tek bir fail üzerine hazırlandığını vurgulayan Aslan, şöyle devam etti: “Bu irade eksiliği delillerin gereken özen, titizlilik ve hassasiyetle toplanmamasına ve delillerin karartılmasına neden olmuştur. Savcılığın elindeki yasal imkan ve olanaklar saldırının arka planın ortaya çıkarılması için kullanılmamıştır. Aksine, maddi gerçekliğin tüm yönleriyle açığa çıkarılmasını manipüle etmek üzere kullanılmıştır.

Soruşturma kapsamında fiili olarak savcılık adına delilleri toplayan, muhafaza eden, ifadeleri alan, delil analizleri yapan, delilleri yorumlayan, kendisine göre delilleri ayıklayan birim olan İzmir Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’nin bu saldırı kapsamında mağdur tarafın HDP olması nedeniyle ne kadar tarafsız ve bağımsız hareket ettiği büyük bir tartışma konusudur.

“İsmin ne abicim diyerek karşıladılar”

Kolluğun sanığın çanta ile yukarı çıktığını bilmeleri nedeniyle olsa gerek sanıkla ilk karşılaştıklarında kolluğun hemen ‘çanta nerede’ diye sorması, sanık aşağı indiğinde ‘ismin ne abiciğim’ diyerek sanığı karşılamaları, olay yeri incelemesinin özensiz yapılması nedeniyle delillerin bütünlüklü olarak toplanmaması, telsiz konuşmalarına göre sanığın iş merkezi içinde olay sonrası katlar arasında dolaştığı bilinmesine rağmen iş merkezinde gerekli önlemler ve tedbirler alınarak delil toplama işleminin yapılmaması, kolluğun ifade alım aşamasında sanığı soruları ile yönlendirme çabası, sanık ile bağlantılı olabilecek kişi yada siyasi grupların ortaya çıkarılması konusunda soru sormaktan imtina etmesi, deliller toplanmadan yakalama, gözaltına alma işleminden yaklaşık 20 saat gibi kısa bir sürede gözaltı süresinin sonlandırılması gibi işlemler bir bütün olarak değerlendirildiğinde kolluğun bağımsız ve tarafsızlığını dosyada koruyarak soruşturmayı etkin yürüttükleri söylenemez.”

“Savcılık katilin kimliğini örtüyor”

Aslan’ın ardından konuşan Avukat İmdat Ataş ise, iddianameye ilişkin değerlenmesinde şunları söyledi: “Karşımızdaki kişi tasarlayarak ve yurtdışında eğitimini alarak bir katliam gerçekleştirdi. Bu saldırgan eylemi tek başına gerçekletirmedi, kontrgerilla faaliyeti olarak gerçekleştirdi. Savcılık bu kapsamda soruşturma yürütmeliydi. Elimizde yeterli veri var. Örgütlü faaliyeti sadece biz söylemiyoruz.

Sanık tek başına hareket ettiğini söyleyebilir ama ifade tutanağı incelendiğinde aksi olduğu fark edilecektir. Katilin aslında kim olduğunun savcılık tarafından adeta üstünü örtmüştür. Bu ilişkiler ağı ve çete yapılmasının ortaya çıkarılmasını talep ediyoruz. Türkiye’de politik olmayan bir cinayet işlense sanık en az 24 saat gözaltında tutulur.

Oysa sanık 20 saat tutulmuş, Savcı tek başına bir süreç yürütmüştür. Bu sebeple yürütülen soruşturma eksik bir soruşturmadır” diye konuştu. Daha sonra tekrar devam eden Türkan Aslan Ağaç, soruşturmanın eksik yürütüldüğünü belirterek bu süreci tamamlamak istediklerini ifade etti.

“SADAT ilişkisi araştırılmadı”

Ataş, savcılığı “örgütlü suçlar yönünde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verdiğini ancak yargılama sürecinde suçun örgütlü suçlar kapsamında tamamlanabileceğini” vurguladı ve ekledi: “Sanığın SADAT ile ilişkilerinin araştırılmadı delil toplama aşaması yüzeysel yürütüldü.

Sadece FETÖ/PDY ile sınırlı tutulmuştur. Bu dahi soruşturma makamının, siyasi cinayetin tüm yönleriyle ortaya çıkarılması konusundaki irade eksiliğini göstermesi açısından oldukça çarpıcıdır. Sanığın, örneğin terörist cihatçı selefi gruplar ile ilişkilenme olasılığı hiç düşünülmemiştir.

“Örgütlerle ilişkisini savcılık yok saydı”

“Sanığın kendisini hareketleriyle, fotoğraflarıyla, el işaretleriyle ifade ettiği siyasi hareketin geçmiş pratikleri de dikkate alındığında organize suç örgütleri ile ilişkili olabileceği gerçekliği savcılık tarafından tamamen yok sayılarak hiçbir araştırma yapılmadı.

“Bu kişilerin en azından sosyal medya hesapları incelendiğinde ezici bir çoğunluğun aynı siyasal zeminden beslendiği ve örgütlendiği görülecektir. Yine bu kişilerin sosyal medya hesapları incelendiğinde ortak noktalarının Kürtlere ve HDP’ye karşı olan nefret söylemlerinde birleştiklerini görüyoruz.”

Ataç, katilin üzerinde çıkan çantanın tutanak altına alınmadığını ve çantada ne olduğu henüz bilmediklerini, savcılığın ve kolluğun sanığı ruh hastası olarak gösterecek sorularla yönlendirdiğini dile getirdi. Ataç, “Kolluk da savcılık da bu suçun ortağıdır” dedi.

Duruşma salonunda kavga

Duruşmaya ara verilirken saldırgan Onur Gencer, Deniz Poyraz’ın kardeşine küfretti ve Jandarmaların arasından sıyrılarak ailenin üstüne yürüdü. Ardından salondakiler Gencer’e saldırdı, mahkeme salonunda kavga çıktı. Avukatlar, “asker katilin başını okşuyor. 20 askerin arasından nasıl kurtulup aileye saldırıyor” diye tepki gösterdi.

Duruşma 24 Ocak’a erteledi

Duruşma 20 dakika verilen aranın ardından yeniden başladı. Mahkeme heyeti duruşmayı bitirmek istedi. Diyarbakır Baro Başkanı Nahit Eren, duruşmanın usule aykırı bir şekilde devam ettiğini söyledi. Savunmadan görüş alınmadan, davanın ertelenemeyeceğini belirtti.

Mahkeme başkanı savcının ara mütaalasını almadan Gencer’in tutukluğuna devamına karar vererek duruşmayı ertelemek istedi. Avukatların itirazı üzerine “Mahkeme salonda saldırı oluyor” dedi. Dava avukatları “siz kimi koruyorsunuz” diyerek mahkeme başkanına tepki gösterdi.

Mahkeme başkanı duruşmayı ilk önce 4 Ocak’a erteledi, avukatların itirazı üzerine duruşma 24 Ocak’a alındı.

“Örgütlü gücün olduğu siyasi bir cinayet”

Duruşma sonunda avukatlar adliye önünde açıklama yaptı. İzmir Baro Başkanı Özkan Yücel, “Bu cinayet arkasında büyük bir örgütün olduğu siyasi bir cinayettir” dedi.

Meral Danış Beştaş ise; “Apar topar davanın kapatılmak istenmesi hazırlanan iddianamede bize saldırganın arkasındaki gücü gösteriyor. Ama biz cinayetin arkasındaki karanlık ellerin ortaya çıkması için mücadele edeceğiz” diye konuştu.

(Kaynak: bianet)

Paylaşın

Kılıçdaroğlu, KPSS Mülakat Mağdurlarıyla Görüştü

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, KPSS’de yüksek puan almasına rağmen mülakatta elenen öğretmen adaylarıyla birlikte basın toplantısı düzenledi. CHP Lideri Kılıçdaroğlu mülakatları kaldıracaklarına dair söz verdi.

Haber Merkezi / Kılıçdaroğlu, “TBMM’nin aldığı, Milli Eğitim Komisyonu’nun aldığı karara uymayacaksınız, Danıştay kararına uymayacaksınız, keyfinize göre hareket edeceksiniz, çalışan, dereceye giren öğrencilerin hakkını yiyeceksiniz, sonra da bana adaletten, demokrasiden söz edeceksiniz.” dedi. Kendisinden önce konuşan gençlerin Türkiye’nin bugünü ve geleceği olduğunu belirterek, “Onlara yapılan bu işlemler dolayısıyla özür borcumuz var.” diyen Kılıçdaroğlu, şunları söyledi;

“Değerli basın mensupları, az önce konuşan dört arkadaşımız bizim evlatlarımız yani Türkiye’nin bugünü ve geleceği. Onlara özür borcumuz var yapılan bu işlemler dolayısıyla. Fakat bırakın özür dilemeyi yetkililere sabahtan beri ulaşamıyoruz. Bakan Beye sabahtan beri ulaşamıyoruz. Bu haksızlığı o nedenle 84 milyonun duymasını istedim.

Vicdan sahibi herkesin elini vicdanına koyması lazım. Dün akşam, yüksek puan alan fakat sözlüde elenen Sahra adlı kızımızla görüştüm. Önce kendisini yüksek puan aldığı için kutladım. Bana şunu söyledi, Çok üzgünüm keşke bu puanı almasaydım. En azından bir gerekçem olurdu. En azından ben yüksek puan alamadığım için mülakata da çağırmadılar derdim” diyor.

Halkımıza seslenmek isteriz. Adaletin olmadığı bir yerde huzur olur mu? Adaletin olmadığı bir yerde bereket olur mu? Bu çocukların hayatını çalmak kimin hakkıdır, kim böyle bir hakkı kendi üstüne alıyor? Bu çocukların geleceğini nasıl çalıyorlar? Adaletsizce nasıl alıyorlar, nasıl gasp ediyorlar? Buna hepimizin itiraz etmesi lazım. Doğudan, batıdan, güneyden, kuzeyden 84 milyonun da itiraz etmesi lazım; yazıktır, günahtır. Babaların, annelerin çocuklarını, evlatlarını nasıl yetiştirdiklerini, hangi fedakarlıklara katlandığını herhalde hepimiz biliriz. Her anne, baba bilir bunu. Her anne babanın emeğini çalmak, bu çocukların hakkını çalmak kimin hakkıdır, kime böyle bir yetki verilir?

Daha önce bu konuda benzer olaylar çıktığında olay Danıştay’a yansıdı. Danıştay’ın verdiği bir karar var, “Mülakatta artı 3, eksi 3 puan verebilirsiniz” diyor. Bir puan aralığı belirliyor. KPSS’de aldığı puanla mülakatta verilecek puan aralığını belirliyor. Buna uymuyorlar. Yani Danıştay kararına uymuyorlar. Danıştay kararına uymayan bir yönetim olabilir mi, yargı kararına uymayan bir yönetim olabilir mi? Aklımızın almadığı, düşünemediğimiz olaylar Türkiye’de gerçekleşiyor. Bu karar çıktıktan sonra Milli Eğitim Komisyonunda bütün siyasi partilerin temsilcileri hep beraber Danıştay’ın bu kararına uyulması konusunda görüş birliği sağladılar. Grubu olan bütün siyasi partilerin temsilcileri oradaydı. AK Parti de, CHP de, İYİ Parti de, HDP de oradaydı ve bu konuda görüş birliği sağladılar. Görüş birliğine dahi uyulmuyor. Yazık günah değil mi bu çocuklara?

TBMM’nin aldığı, Milli Eğitim Komisyonunun aldığı karara uymayacaksınız, Danıştay kararına uymayacaksınız, keyfinize göre hareket edeceksiniz, birilerinin, çalışkan öğrencilerin, dereceye giren öğrencilerin hakkını yiyeceksiniz; sonra da bana adaletten söz edeceksiniz, demokrasiden söz edeceksiniz.

Bu evlatlarımızın hakkını, hukukunu korumak benim boynumun borcudur. Her türlü hukuki desteği vereceğiz. Haklarını alıncaya kadar da mücadele edeceğiz. Saray da bunu çok iyi bilsin, sarayın şürekâları da çok iyi bilsin. Birilerinin hakkını birilerine yetirmeyeceğiz. Herkesin hakkı kendisine ait olmalıdır. Birilerinin hakkını birilerine yedirirseniz, torpili getirirseniz, adam kayırmacılığı getirirseniz bu işler düzelmez.

O nedenle ben bu arkadaşların huzurunda da milletime açık ve net söz veriyorum: Allah’ın izniyle iktidar olduğumuzda bu mülakat belasını kaldıracağım. Ne mülakatı kardeşim, KPSS’ye giriyor, kim kaç puan alıyorsa puanına göre yerleştireceksiniz, bitti bu kadar! Benim adamım olsun, onun adamı olsun, onun dayısı olsun, onun akrabası olsun. Dayısı olmayan ne yapacak, akrabası olmayan ne yapacak, yakını olmayan ne yapacak? Bu ülkenin garibi ne yapacak, fukarası ne yapacak, boğazından kesip evladını yetiştiren anne ne yapacak, baba ne yapacak?

Sözüm söz, bu mülakat belasını kaldıracağız, böyle bir rezalete asla izin vermeyeceğiz. Bu arkadaşlarımızın hakkını da, hukukunu da sonuna kadar destekleyeceğiz ve her türlü hukuki desteği de vereceğiz.”

Salih Can Büyükaydın: Bu sene KPSS sınavından 79,72 alarak İngilizce Öğretmenliği alanında 303’üncü oldum. Ardından sözleşmeli öğretmenlik için yapılan sözlü sınavlara girdim. İki gün öncesinde de bu sözlü sınav sonucumun 56’ya düşürüldüğünü gördüm, tercih dışı bırakıldım. Bunun sonucunda da iki gündür uyku uyuyamıyorum. İki gündür yollardayım, kurum kurum geziyorum, çalmadık kapı bırakmadık deyim yerindeyse. İki gündür sadece 4 saat uyudum. Büyük bir haksızlık olduğunu düşünüyorum. İnşallah bizim emeğimizin, hakkımızın bize tekrar geri verilmesini umuyorum. Söyleyeceklerim bu kadar. Diğer arkadaşlarıma da söz hakkı vermek istiyorum.

Fuat Korkmaz: Lise matematikte Türkiye 68’incisi oldum 733 kontenjan arasından. Günlerimi ailemden, çocuğumdan feragat ederek, çalışarak geçirerek bu dereceyi, bu başarıyı elde ettim. Ama sözlü mülakatımın da çok iyi geçmesine rağmen, mülakattaki hocalarımın beni tebriklerle uğurlamasına rağmen ben şu anda 55 puan aldım ve benim gibi bir, on, yüz değil bin kişiye yakın böyle arkadaşımız var ve çok mağduruz. Adalet istiyoruz, hakkımızın teslim edilmesini istiyoruz. Teşekkür ederim.

Hatice Ulubay: Felsefe grubu öğretmeniyim. Felsefede kontenjan sadece 149 kişi. Ben ilk 100’ün içindeydim. Puanım 87.75. Ben de elendim. Bu benim ikinci mülakatımdı. İlk mülakata girdiğimdeki puanımla -3 ay önce girdim- puan aynı verildi. 81,5’tu 82’ye yuvarlandı fakat şimdiki mülakat puanım 54. Ben hala neden elendiğimi bilmiyorum. Bunu öğrenmek istiyorum sadece.

Ahmet Yılmaz: Özel eğitim öğretmeniyim. Ankara’ya Aksaray’dan geliyorum. Benim babam beni okutmak için bel fıtığı oldu, yıllarca emek verdi. Şu anda hareket ederken bile zorlanıyor. Ama benim hakkım gasp edildi ve 55 verilerek benim atama hakkım elimden alındı. Şu anda kontenjana dahilim ama atanamıyorum. Diyeceklerim bu kadar.

Paylaşın

‘Ortalama Ücretle İle Asgari Ücret’ Arasındaki Makas Kapanıyor

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi DİSK-AR’ın araştırmasına göre 2012’de ortalama aylık brüt ücretler asgari ücretin 2,3 katıyken, 2020’de bu oran 1,4 kata geriledi.

DİSK-AR, Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yayınladığı 2020 İşgücü Maliyeti İstatistikleri’ni değerlendirdi.

2012-2020 arasındaki 8 yılda tüketici fiyatlarının (TÜFE) yüzde 221 arttığını belirten DİSK-AR buna karşılık aylık ortalama brüt ücretteki artışın yüzde 197’de kaldığını aktardı.

Üstelik 2021’deki döviz krizi, temel yaşamsal ihtiyaçlardaki artış ve yüksek enflasyon henüz bu ortalamaya dahil edilmemiş durumda.

Asgari ücret ortalama ücret haline geliyor

Ortalama ücretlerin asgari ücrete giderek yaklaştığının bir kez daha doğrulandığını belirten DİSK-AR, şu verileri paylaştı:

“2012’de aylık ortalama 2 bin 53 TL olan brüt ücret 2016’da 3 bin 106 TL ve 2020’de 4 bin 50 TL oldu. 2012’de 887 TL olan brüt asgari ücret ise 2016’da 1.647 TL ve 2020’de 2 bin 943 TL oldu.

2012’de ortalama aylık brüt ücretler asgari ücretin 2,3 katıydı. 2016’da 1,9’a, 2020’de ise 1,4 kata geriledi. Başka bir deyişle asgari ücret ile diğer ücretler arasındaki fark azaldı.

2012 ile 2020 arasındaki 8 yıllık dönemde ortalama aylık brüt ücret yüzde 197 ve brüt asgari ücret ise yüzde 332 oranında arttı. Ortalama ücret artışları asgari ücret artışının oldukça altında kaldı. Diğer ücretlerin asgari ücretten daha az artırılması asgari ücret ile diğer ücretler arasındaki makasın daralmasına sebep oluyor. Böylece asgari ücret en az ücret değil, ortalama ücret haline geliyor.”

Ortalama ücret bazı sektörlerde asgari ücretin altında

Bazı sektörlerde ortalama brüt ücretlerin brüt asgari ücretin altında kaldığını da belirten DİSK-AR bunları şöyle sıraladı:

“2020 verilerine göre finans ve sigorta sektörü çalışanlarının ortalama aylık brüt ücreti 10 bin 164 TL iken konaklama ve yiyecek hizmeti faaliyetlerinde çalışan işçilerin aylık ortalama brüt ücreti 2 bin 109 TL’de kalıyor. Böylece konaklama ve yiyecek hizmeti işçilerinin aylık ortalama brüt ücreti asgari ücretin 834 TL altına geriliyor.

Bu fark inşaatta 623 TL, gayrimenkul faaliyetlerinde 71 TL ve diğer hizmet faaliyetlerinde 13 TL’dir. Toptan ve perakende sektöründeki ortalama brüt ücretler asgari ücretten sadece 286 TL daha fazladır.”

Sendikalı ve toplu sözleşmeli işçi ücretleri daha yüksek

TÜİK’in paylaştığı verilere göre toplu iş sözleşmesi (TİS) kapsamında olanların aylık ortalama brüt kazançlarının diğer işçilere göre daha yüksek olduğunu belirten DİSK-AR, “Toplu iş sözleşmesi olmayan işçilerin aylık ortalama brüt kazancı 4 bin 412 TL iken TİS kapsamında çalışan işçilerin aylık ortalama brüt kazançları 7 bin 124 TL’yi bulmaktadır” dedi.

TİS kapsamında çalışan işçilerin aylık ortalama brüt kazancının TİS kapsamında olmayan işçilerinkinden yüzde 61,5 fazla olduğuna vurgu yapan DİSK AR, “Bu durum sendikalaşmanın yararını açık biçimde ortaya koymaktadır” ifadelerine yer verdi.

Paylaşın

RTÜK, 2021’de Muhalif Kanallara Ceza Yağdırdı

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), bu yıl iktidarın eleştirildiği yayınlar nedeniyle Halk TV, Tele 1, Fox TV, KRT ve Habertürk’e 21,5 milyon lira ceza kesti. RTÜK’ten iktidara yakın kanallara ise 100 bin şikayete rağmen ceza çıkmadı.

RTÜK 2021 karnesini geçtiğimiz günlerde kamuoyuna duyuran İlhan Taşcı, Evrensel gazetesine söyleşi verdi. 2021’de iktidarı eleştiren kanallara 21 milyon 500 bin lira tutan 71 ceza verildiğini söyleyen Taşçı, 100 bin şikayete rağmen iktidara yakınlığıyla bilinen kanalların hiç ceza almadığını aktardı.

Taşçı, “Ebubekir Şahin RTÜK’ün başkanı değil de, sanki bu televizyon kanallarının temsilcisi, hamisi, koruyucusu gibi davranıyor” dedi. Taşçı’nın açıklamalarından satır başları şöyle:

1 Ocak ile 24 Aralık tarihleri arasında RTÜK toplam 50 Üst Kurul toplantısı yaptı. Bu toplantılarda iktidarı sorgulayan, yeri geldiğinde eleştiren ve öznel yayıncılık, özgür yayıncılık yapmaya çalışan kanallara toplamda 71 ceza kesildi. Bu da 21 milyon 500 bin lira demek. Öbür tarafta iktidar lehine yayın yapan, iktidarı öven televizyon kanallarına ise RTÜK sıfır ceza verdi.

Daha vahim, bir yıl boyunca bu televizyon kanallarıyla ilgili tek bir rapor yazılıp, Üst Kurula getirilmedi. Bazen bir yayıncı ile ilgili rapor yazılır, ama Üst Kurul ceza vermeyebilir. Biz bunun tek bir raporunu da okumadık, görüşmedik bile.

Belli televizyon kanalları RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’in koruması altında. Ebubekir Şahin RTÜK’ün başkanı değil de, sanki bu televizyon kanallarının temsilcisi, hamisi, koruyucusu gibi davranıyor. RTÜK’te toplam 800 personel var. Yani 800 personel hepi topu 4 televizyon kanallını izlemek için mi istihdam edilmiş.

Hükümeti eleştiren yayın yapan televizyonlara verilen 71 ceza, ‘hükümete yakın televizyon kanallarına verilsin’ diye bir bakış açısı yok, benim de yok. Ama el insaf!

“Yarın bunun mutlaka hukuki bir sonucu olacaktır”

Eğer bu televizyon kanalları yayın ilkelerine uydularsa ve haklarında işlem yapılmıyorsa o zaman RTÜK Başkanının kamuoyuna en çok şikayet edilen ve haklarında on binlerce şikayet olan televizyon kanalları sıralamasında bu televizyon kanalları neden ilk üç sırada, açıklaması gerekir. Bunu ben söylemiyorum: RTÜK’e gelen şikayetler, RTÜK’ün istatistikleri ve kayıtları söylüyor. Çıksın bunu açıklasın. On binlerce şikayet varken, nasıl olur da yayıncılarla ilgili bir tek rapor dahi düzenlemez.

Bu RTÜK’teki adaletsizliği, liyakatsizliği, keyfiliğin, ayrımcılığın, görevi kötüye kullanma tablosudur. Belki bugün için bunun bir hukuki sonucu yok gibi gelebilir birilerine. Ama yarın bunun mutlaka hukuki sonucu olacaktır.

Paylaşın

Dijital Bankalar 2022’den İtibaren Faaliyete Giriyor!

Şubesiz faaliyet gösterecek dijital bankalara yönelik yeni düzenleme Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında yayımlandı. Söz konusu bankaların faaliyet izni alabilmesi için asgari 1 milyar lira ödenmiş sermayeye sahip olması gerekecek. 

Haber Merkezi / Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK), şubesiz faaliyet gösterecek dijital bankalara yönelik yeni düzenlemesi “Dijital Bankaların Faaliyet Esasları ile Servis Modeli Bankacılığı Hakkında Yönetmelik”, Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında yayımlandı.

Yönetmeliğe göre, dijital bankalar, mevduat ya da katılım bankası olmalarına göre kredi kuruluşlarının gerçekleştirebileceği tüm faaliyetleri yerine getirebilecek. Dijital bankaların kredi müşterileri, yalnızca finansal tüketicilerden ve KOBİ’lerden oluşabilecek.

Dijital bankalar genel müdürlük ile genel müdürlüğe bağlı hizmet birimleri dışında muhabirlik, acentelik, temsilcilik gibi her ne ad altında olursa olsun teşkilatlanmaya gidemeyecek, fiziksel şube açamayacak ve genel müdürlüğe bağlı hizmet birimlerini amacı dışında fiziksel şube gibi kullandıramayacak.

Söz konusu bankaların faaliyet izni alabilmesi için asgari 1 milyar lira ödenmiş sermayeye sahip olması gerekecek.

Müşteri şikayetlerini ele almak üzere en az bir fiziksel büro kurması zorunlu kılınan dijital bankalar, kendi kuracakları ATM ağları ya da diğer ATM ağları üzerinden müşterilerine hizmet verebilecek.

Paylaşın

DSÖ’den ‘Omicron’ Uyarısı: Çok Yüksek Risk Taşıyor

DSÖ Başkanı Tedros Adhanom Ghebreyesus, Omicron’un yarattığı riski “çok yüksek” olarak nitelendirdi. Ghebreyesus, ABD, Büyük Britanya, Fransa ve İtalya gibi çok sayıda ülkede insidans değerlerinde hızlı bir artış gözlemlendiğini ifade etti.

Bulaşıcılığı yüksek Omicron varyantının ortaya çıkmasının ardından dünya genelinde koronavirüs vakaları yeniden tırmanışa geçti. “Önümüzde çok zor bir kış var” uyarısında bulunan Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Başkanı Tedros Adhanom Ghebreyesus, Omicron’un yarattığı riski “çok yüksek” olarak nitelendirdi.

Elde edilen güvenilir bulguların “Omicron varyantının iki ila üç gün içinde artış gösterme potansiyelinin Delta varyantından iki kat fazla olduğuna işaret ettiğini” söyleyen Ghebreyesus, ABD, Büyük Britanya, Fransa ve İtalya gibi çok sayıda ülkede insidans değerlerinde hızlı bir artış gözlemlendiğini ifade etti. İnsidans değeri, bir hafta içinde 100 bin kişide görülen vaka sayısını yansıtıyor.

Vaka sayıları yeniden tırmanışta

Yeni vaka sayılarında en hızlı artış gösteren ülkelerden biri Fransa oldu. Fransa’da dün akşam itibarıyla bir gün içinde 179 bin 807 yeni vaka tespit edildi. Fransa’da artış nedeniyle yeni korona önlemlerinin 3 Ocak’tan itibaren devreye girmesi planlanıyor.

İngiltere ve Galler’de de Salı akşamı açıklanan son verilere göre bir gün içindeki yeni vaka sayısı 129 bini geçti, 18 can kaybıyla birlikte salgında hayatını kaybedenlerin sayısı toplamda 148 binin üzerine çıktı. Britanya makamları, Kuzey İrlanda ve İskoçya’dan aktarılan bilgilerde Noel tatili nedeniyle gecikmeler olduğunu belirterek yeni vaka sayısının bu iki bölgenin verilerini kapsamadığını vurguladı.

Yunanistan’da da vaka sayılarında artış yaşanıyor. Yunan makamları, Salı günü itibarıyla 24 saat içinde 21 bin 657 yeni vaka tespit edildiğini duyurdu. Yetkililer, bu sayının bir önceki güne kıyasla iki kat fazla olduğuna dikkat çekti. Yunanistan’da da kabinenin bugün toplanması yeni korona önlemlerini kararlaştırması bekleniyor.

ABD’de de Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC) Pazartesi günü 24 saat içinde 440 binden fazla yeni vakanın kayıtlara geçtiğini açıkladı. Ancak ABD’deki vakaların ne kadarının Omicron varyantı kaynaklı olduğuna ilişkin kuşkular var. ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), antijen testlerinin muhtemelen Omicron varyantını önceki varyantlar kadar iyi tespit edemediğini açıkladı. FDA, ilk verilerin antijen testlerinin Omicron’a karşı daha düşük bir duyarlılık gösterdiğine dikkat çekti.

FDA, yeni verilerin ise hastalardan doğrudan aldıkları örneklere dayandığını, bu verilerin daha gerçekçi bir tabloyu yansıtacağını, ancak çalışmaların henüz tamamlanmadığını kaydetti. FDA, daha önce varyant incelemesini test örnekleri üzerinden yapıyordu.

“Elimizde pandemiyi sonlandıracak araçlar var”

Öte yandan sağlık uzmanları, vaka sayılarındaki artışa rağmen dünyanın korona pandemisi karşısında çaresiz olmadığına dikkat çekiyor. “Pandemiyi diz çökmeye zorlayacak araçlara sahibiz” diyen DSÖ’nün koronadan sorumlu uzmanlarından Maria Van Kerkhove, bu araçların doğru şekilde kullanılması durumunda insanlığın salgını 2022’de sonlandırabileceğini söyledi.

Salgının sona erdirilmesinde aşılama önemli rol oynuyor. Uzmanlar klinik çalışmaların da aşının Delta ve Omicron varyantlarına karşı da koruma sağladığını gösterdiğine dikkat çekiyor. Dünya genelinde bir yıl içinde 8,5 milyon doz korona aşısı yapıldı, önümüzdeki yılın ortalarına kadar da aşı üretiminin 24 milyon doza ulaşması hedefleniyor. Bu miktarın da tüm dünya nüfusunun aşılanmasına yeteceği belirtiliyor.

Ancak bunun için de aşı adaletsizliğinin giderilmesi gerekiyor. Birçok ülkede çocukların aşılanmasına başlanırken, yoksul ülkelerde sağlık çalışanları ve riskli grupların aşılanması hâlâ tamamlanabilmiş değil. DSÖ Başkanı Ghebreyesus, zengin ülkelerde nüfusun yüzde 67’sinin aşılandığını, yoksul ülkelerdeki aşılamanın ise yüzde 10’un altında olduğunu, bunun da pandeminin sona ermesinin önündeki en büyük engel olduğunu ifade etti.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Merkez Bankası’nın 2022 Enflasyon Hedefi Yüzde 5

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) 2022’nin Para ve Kur Politikası’nı açıkladı. 2022’de enflasyon için yüzde 5 hedefini koruyan Merkez Bankası temel amacının fiyat istikrarını sağlamak ve sürdürmek olduğunu ifade etti.

Para politikasının da enflasyonu bu hedefe kademeli olarak yaklaştıracak şekilde oluşturulacağını kaydetti. Merkez Bankası ayrıca temel politika aracının bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı olduğunu hatırlatarak bunun fiyat ve finansal istikrar amaçları doğrultusunda destekleyici bir araç olarak kullanacağını kaydetti.

Bunun için de Merkez Bankası  2022’de, Rezerv Opsiyon Mekanizması’nın tamamen sonlandırılacağını, yabancı para yükümlülüklerin maliyetleri artırılırken, Türk lirası mevduat gelişimini destekleyecek mekanizmaların önceliklendirileceğini duyurdu.

Piyasa koşullarının uygun olması durumunda rezervlerini artırmaya devam edeceğini bildiren Merkez Bankası yine 2022’de dalgalı döviz kuru rejiminin sürdürüleceğini ve döviz kurlarının serbest piyasa koşullarında, arz ve talep dengesine göre oluşacağını aktardı. Merkez Bankası enflasyonda olduğu gibi kurlar için bir tahminde bulunmadı.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre resmi enflasyon Kasım 2021 itibariyle aylık yüzde 3,51, yıllık da yüzde 21,31. Fakat TÜİK’e alternatif hesaplama yapan Enflasyon Araştırma Grubu’na (ENAG) göre ise aylık yüzde 9,9, yıllık da yüzde 58,65. 2021 için resmi yıllık enflasyon 3 Ocak’ta açıklanacak.

TCMB tarafından yayınlanan raporun tamamına BURADAN ULAŞABİLRSİNİZ

Paylaşın

Güven Turan Kimdir? Hayatı, Eserleri

 2 Aralık 1943 yılında Sinop’un Gerze İlçesinde dünyaya gelen Güven Turan, ilkokulu Samsun Maarif Koleji’nde, ortaokul ve liseyi İstanbul Maarif Koleji’nde okudu. Ankara Üniversitesi DTCF İngiliz Dili ve Edebiyatı’ndan mezun oldu (1968). Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi’nde İngilizce okutmanlığı yaptı (1970-1976), aynı üniversitede yüksek lisansını tamamladı (1973).

Haber Merkezi / TRT Türkiye’nin Sesi Radyosu için çok sayıda program hazırladı. İstanbul’a taşındı. Reklamcılık alanında metin yazarı olarak çalıştı (1976). Reklam Yazarları Derneği’nin kurucuları arasında yer aldı ve bir süre başkanlığını yaptı. 1976’dan beri yaptığı reklamcılığı bırakarak 1995’te serbest yazarlık yapmaya başladı.

Haluk Aker’le birlikte Ankara’da Devinim 60 adlı bir dergi çıkardı (12 sayı, Şubat 1965-Ocak1966). Hüseyin Cöntürk’ün yönettiği Yordam dergisinin yazarları arasında yer aldı. Tan, Yazko Edebiyat, Yeni Düşün, Hürriyet Gösteri, Adam Sanat, Gergedan, Argos, Defter, Sombahar, Yaşasın Edebiyat, Çalıntı, Yemek ve Kültür, Yom, Cogito, Sanat Dünyamız ve Kitaplık dergilerinde öykü ve şiirlerini yayımladı. Yurtdışında, International Writing Program (ABD, 1980), British Council Cambridge Seminars (İngiltere, 1998), Voix de la Mediterranee (Fransa, 2002) gibi uluslararası etkinliklere katıldı.

Şiir, deneme, eleştiri, roman ve öykü olmak üzere edebiyatın farklı alanlarında eserler veren Güven Turan, 1995’ten beri Yapı Kredi Yayınları’nda yayın danışmanı ve editör olarak çalışmalarını sürdürmektedir. TYS ve PEN üyesidir.

Batı ve Doğu edebiyatlarından şiir ve roman çevirileri de bulunan Güven Turan, Dalyan romanıyla 1979 Türk Dil Kurumu Roman Ödülü’nü, Düş Günler’le 1990 Yunus Nadi Öykü Kitabı Ödülü’nü, Bir Albümde Dört Mevsim’le Yunus Nadi Yayımlanmamış Şiir Kitabı Ödülü’nü (1991), Cendere’yle 2004 Altın Portakal Şiir Ödülü’nü, Süregelen adlı eseriyle 2005 Memet Fuat Deneme Ödülü’nü kazanmıştır. 2008 yılında TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı Onur Eleştirmeni Ödülü’ne ve 2016 PEN Şiir Ödülü’ne layık görülmüştür.

Güven Turan, 1960 kuşağı şairlerindendir. Gençlik yıllarında Batı klasiklerini okuyarak onlar üzerine eleştiri yazıları yazdı. İlk şiiri “Aykırı Yaşantı” Haziran 1962’de Yelken dergisinde yayımlandı. Dost, Yordam, Ataç, Soyut, Şiir Sanatı, Türk Dili, Dönem, Evrim, Alan 67, Ataç, Yelken, Oluşum gibi dergilerde ve Ulus gazetesinin sanat ekinde yazdı.

Bireysel duyumlara önem veren; doğa ve insan birlikteliğini sınır ötesi bir duyuşla kavrayan güven Turan; şiiri bir dil tutkusu olarak görmektedir. Şiiri geniş bir etkileşim alanına sahiptir: Ahmet Haşim, A. Muhip Dıranas, Behçet Necatigil, Edip Cansever, Turgut Uyar, Oktay Rifat, Cemal Süreya, Melih Cevdet Anday, İlhan Berk, Sezai Karakoç vb. Şiirinde dilin bütün olanaklarını zorlar. Özel çağrışımlara yol açan birleşimlere kadar uzanır. Kelimeler yetersiz kaldığında yeni birleşimlere giderek kendine özgü bir çağrışım ağı oluşturur.

Güven Turan, PEN 2016 Dünya Şiir Günü Bildirisi’nde şiir için şunları söyler: “Eskidi, devrini tanımladı diye nitelenen, itelenen şiir… Şiirin ölümsüz olduğuna inanıyorum çünkü şiir enerjidir bence. Dönüşür, ama asla yok olmaz. Her şiir, dün olduğu kadar bugün de dilin anlam aktarmak kadar duygu aktarmak olan görevini yerine getiriyor”. Güven Turan, şiirlerinde kurguya çok önem verir. Onun için nasıl söylendiği kadar neyin söylendiğinin de önemi vardır. Bu özellik onu İkinci Yeni şiirinden ayırır. Şiirde söz ve anlamı birlikte önemser. 2016 yılında yayımladığı Ardıl şiir kitabındaki “Mukaddime” başlıklı şiirin, onun şiir dünyasının özelliklerini yansıttığını söylemek mümkündür.

Şiirlerinde kent yaşamı, çocukluğa özlem, aşk, ölüm, koku, yalnızlık, yabancılaşma, mitoloji ve cinsellik ögelerinin öne çıktığı görülmektedir. Şair, varoluşçu yazarlar J. P. Sartre ve A. Camus’un fikirlerinden de etkilenir. Güven Turan, varoluşçuluk anlayışında önemli bir vurgu sayılan “yalnızlık”ı olumsuz bir durum olmaktan çok kişinin kendisini bulmasını sağlayan bir durum olarak görür. Yalnızlık ve ölümü olumlar. Şiirlerinde kent insanının nesne konumuna düşürülmesini eleştiren şaire göre aşk, insan doğasının bir parçasıdır.

Güven Turan, yaşamı kuşatan bütün olumsuzlukların karşısına şiiri koyar ve şiirin işlevinden çok görevi olduğuna inanır. Söz ve anlamı birlikte önemser. Ona göre söz de anlam da kendisini dile borçludur, şiirin anlam aktarma görevi yanında asıl görevi duygu aktarmaktır. Ahmet İnam’a göre Güven Turan, şiirlerinde duygunun her zaman yansıtılmasından yanadır. Duygu kelimelere dökülürse anlam kazanır. Kişinin anlattıkça güçleneceğini düşünür.

Güven Turan, 1960’lı yıllardan itibaren dilin olanakları ve sınırları üzerinde düşünür. Dalyan romanının ödül töreni için yaptığı konuşmada; kendisinin bir yazar olarak temel sorununun Türkçeyi ona yaraşır bir şekilde kullanmak olduğunu belirtir.

Güven Turan, 1962’den beri aralıksız olarak yazan bir sanatçıdır. 1969’a dek yazdığı şiirleri kapsayan ilk şiir kitabı Güneşler… Gölgeler…’den (1981) bugüne dek on dört şiir kitabı yayımlamıştır. İlk kitabından itibaren dilin günlük konuşma yapısını zorladığı ve sözcüklerin anlamının ötesine geçtiği görülür. Bu kitabında hakim olan temalar aşk, özlem ve doğadır. İkinci şiir kitabı Peş, ilk kitabına göre daha yalın bir söyleyişe sahiptir. Peş, görünüşte daha yalın bir kurgu taşısa da anlam örgüsü daha yoğun bir kitaptır. Roman, öykü, eleştiri, deneme türlerinde eserler verse de şiir onun yaşamında hep önceliklidir.

Dalyan adlı ilk romanından itibaren tüm romanlarında aşk ana tema olmakla birlikte kimliğini bulmaya çalışan insanın serüvenini işlemiştir. Düş Günler (1989) ve Zemberek (2009) adı altından topladığı öykülerinde, kent yaşamını, kadınların dünyasını, ikili ilişkileri ve ilişkisizlikleri, günlük yaşamın içinde bazen de zaman ve mekânda sıçrayışlar yaparak düşsel gezintileri işlemiştir.

Güven Turan, eleştiriyi; “bir yapıtın hakkında yargıya vararak onun edebiyat içerisindeki yerini belirlemek” biçiminde tanımlamaktadır. Yazıyla Yaşamak adlı eseri, Türk sanatçıların edebiyatla ilgili birçok kavram ve olay hakkındaki yazılarından oluşur. Resim sanatı hakkındaki yazılarını Çerçevenin Dışından adıyla toplamıştır. Süregelen adlı deneme kitabı, Türk edebiyatından Batı edebiyatına birçok kişi ve kavramla ilgili düşüncelerini içermektedir. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Eserleri;

Şiir;

Güneşler… Gölgeler… (1981)
Peş (1982)
Sevda Yorumları (1990)
Bir Albümde Dört Mevsim (1991)
İkaros’un Uçuşu (1993)
Toplu Şiirler (1995)
101 Bir Dize (1996)
Gizli Alanlar (1997)
Görülen Kentler (1999)
İz Sürmek (2001)
Cendere (2003)
Çıkış (2008)

Öykü;

Düş Günler (1989)

Roman;

Dalyan (1978)
Yalnız mısın? (1987)
Soğuk Tüylü Martı (1992)

Deneme-Eleştiri;

Kendini Okumak (1987)
Bakır Çalığı (1994)
Yazıyla Yaşamak (1996)
Çerçevenin Dışından (2004)
Süregelen (2005)

Çeviri;

Aşk ve İsyan (K. Rexroth’tan seçme şiirler, 1991)
Sınırsızdır Şiir (M. Holub’dan seçme şiirler, 1993)
Seçme Şiirler (L. Glück’ten, 1994)
Seçme Şiirler (W. C. Williams’tan, 1995)
Seçme Şiirler (H. D.’den, 1995)
Demir Adam/Demir Kadın: T. Hughes (2001)
Raşid’in Dürbünü (J. Mahjoub, 2003).

Ödülleri;

1979 Türk Dil Kurumu Roman Ödülü / Dalyan ile
1990 Yunus Nadi Yayımlanmış Öykü Kitabı Ödülü / Düş Günler ile
1991 Yunus Nadi Ödülü / Bir Albümde Dört Mevsim adlı dosya ile
2004 Altın Portakal Şiir Ödülü / Cendere ile

Paylaşın