Fuzuli Kimdir? Hayatı, Eserleri

Kesin olmamakla birlikte 1480’de Irak sınırları içinde olan Kerbela’da dünyaya gelen Fuzuli, yoksullık içinde yaşamış ve 1556 veba salgınında hayatını kaybetmiştir. Azeri asıllı Türk divan şairi olan Fuzuli’nin asıl adı Mehmet oğlu Süleyman’dır.

Haber Merkezi / Öğrenimi ve gençlik yılları hakkında fazla bilgi yoktur. Yapıtlarına bakıldığında iyi bir eğitim aldığı anlaşılmaktadır. Dil, İslami konular ve tıp alanında oldukça bilgili olduğu anlaşılmaktadır.

Irak Safavi’lere bağlı iken Hz. Ali’nin Necef’’teki mezarına hizmet ettiği ve  Safevi hükümdarlarına şiirler sunduğu karşılığında aylık bağlandığı, Bağdat’ın Kanuni tarafından alınmasından sonnra ise Kanuniye kasideler sunduğu ve aylık bağlandığı söylenmektedir. Fuzuli, Şikayet namesinde bu aylıkları almadığından yakınır.

İyi şiirin bilgiyle yazılacağına inanan Fuzûlî, divan şiirinin özelliği olan söz sanatlarını çok ustaca kullanmış, anlam zenginliği olan, süslü ve zengin bir şiir dili oluşturmuştur. Dili, döneminin şairlerine göre daha  sade, anlaşılır bir Türkçe’dir.

Onun için İran şiirinden Hafız, Türk şiirinden ise Nesimi ve Nevai çizgisinin kemale ermiş hali denmektedir. Kendisinden sonra gelen Divan şairleri üzerinde etkisi büyüktür. Sadece Anadolu Türkçe’si ile yazan şairleri değil, Azeri ve Çağatay lehçeleriyle yazan şairleri de etkilemiştir.

Yazın dili olarak Türkçe’nin yanı sıra Arapça ve Farsça’yı da kullanan Fuzuli, Türkçe divanındaki şiirlerini Azeri lehçesi ile yazılmıştır. Din dışı konuları, genellikle de aşk konusunu ele almıştır. Duygu ve düşüncelerini çok içten ve lirik bir şekilde ifade etmeyi kolayca başarmıştır. Leyla ve Mecnun mesnevisi aynı konuda, değişik dillerde yazılmış da dahil, en iyi mesnevilerden biridir.

Eserleri;

Hadikatü’s-Süeda (1837, Kerbela olayını anlatan düzyazı)
Türkçe Divan (1838, 1958)
Sıhhat u Maraz (1940, tıp bilgileri)
Enis’ül-Kalb (1944)
Fuzûlî’nin Mektupları (1948)
Terceme-i Hadis-i Erbain (1951)
Leyla vü Mecnun (3 bin 96 beyitlik mesnevi)
Rind ü Zahid (1956)
Beng ü Bade (1956, 444 beyitlik Türkçe mesnevi)
Arapça Divan (1958)
Matlau’l İtikad (1962)
Heft Cam (tasavvuf içerikli, 327 beyitlik Farsça mesnevi)
Saki name(tasavvuf içerikli mesnevisidir)
Şikayetnãme(nesir türündedir)

Paylaşın

Fitnat Hanım Kimdir? Hayatı, Eserleri

1842 yılında Trabzon’da dünyaya gelen Fitnat Hanım, 1909 tarihinde İstanbul’da hayatını kaybetti. Ordu kazasının Aybastı nahiyesinden olan Canikli Hazînedâr-zâde Süleymân Paşa sülalesindendir. Trabzon valisi Ordulu Hazînedâr-zâde vezir Abdullah Paşa’nın kızıdır. Hazînedâr-zâde sanıyla tanındı. Abdullah Paşa aslen Ordulu olduğu için Ordulular Fıtnat Hanım’ı hep kendi hemşehrileri saymışlardır.

Haber Merkezi / Ordulu Ozanlar adlı esere göre “Fıtnat Hanım’ın annesi ünlü bir Çerkez beyinin kızı olan Sapcan Hanım’dır. Ahmed Paşa ile evlendikten sonra adı Emine olarak değiştirilmiş, aile arasında hep Çerkez Hanım diye anılmıştır”. Ahmed Paşa ölünce Fıtnat Hanım’ın annesi yine Trabzon valisi olan kayınbiraderi Osman Paşa ile evlendirilmiştir. Fıtnat Hanım’ı büyütüp yetiştiren Osman Paşa’dır. Yani Osman Paşa Fıtnat Hanım’ın üvey babasıdır, öz babası ise Abdullah Paşa’dır. Osmanlı Müellifleri’nde “Uzun müddet Trabzon valiliğinde bulunmuş olan Hazînedâr-zâde Osman Paşa’nın kethudası Ahmed Paşa’nın kızıdır” şeklinde farklı bir bilgi verilmiştir ki bu bilgi yanlıştır.

Meşâhîrü’n-Nisâ’da da babasının adı Ahmed Paşa olarak verilmektedir. Henüz üç yaşlarındayken 1261/1845 senesinde babası ile İstanbul’a geldi. Şâir Hanımlarımız adlı eserde de babasının adının Ahmed Paşa olduğu ve beş yaşındayken İstanbul’a gittiği belirtiliyor. Fıtnat Hanım’ın eğitimine itina gösterildi. Mekteb-i Rüşdî hocalarından Fındık Hâfız Efendi’den Kur’ân-ı Kerîm, Hoca Latif Efendi’den Arapça ve Farsça, esbak Mısır Mollası Hoca Şâkir Efendi’den Dîvân-ı Hâfız okudu. Erzurumlu Osman Efendi’den hatt-ı sülüs meşkederek icazet aldı. Ketebeden Ali Şâkir Efendi’den de hatt-ı rik’a meşketti, ayrıca inşa konusunda da ondan ders aldı. Edhem Pertev Paşa da, Fıtnat Hanım’ın babası Abdullah Paşa’nın kâtiplik hizmetinde bulunduğu sırada Fıtnat Hanım’a şiir ve inşa dersleri vermişti.

Üç yaşlarındayken İstanbul’a geldiği bilinen Fıtnat Hanım’ın tahsili konusunda da Osmanlı Müellifleri’nde farklı bir bilgi vardır. Şöyle deniliyor: “İlk bilgilerini Trabzon’da almış, tahsilini İstanbul’da tamamlamıştır”. Henüz çok küçük yaşta iken evlendirildi. Eğitim ve öğrenimine devam etmesini çok arzulayan annesi sayesinde evlendikten sonra da tahsiline devam etti. Eşi ile uyuşamadığından ve onun kıskançlıklarından dolayı bir süre sonra ayrıldı. Çok zeki olduğu kadar müstesna bir güzelliğe de sahip olan Fıtnat Hanım’ın Süleyman Nazîf’e bu konuda şunları söylediğini İbnü’l-Emin naklediyor: “İlk eşim beni o kadar kıskanırdı ki güzel giyinmekten, şiir yazıp okumaktan beni menetmişti. Hatta “Kirpiklerinin uzunluğu gözlerine pek çok letâfet veriyor” diye kirpiklerimi keserdi. Onun yasaklamalarıyla şiirde eski kuvvetim kalmadı. Beni şiir söylemekten, edebiyatla ilgilenmekten, kitap okumaktan menettiği için doğuştan gelen şiir yeteneğimi boğa boğa öldürdü”.

Fıtnat Hanım, edebiyattan menedilince yaratılışındaki sanat ihtiyacını mükemmel bir şekilde öğrendiği hattatlıkla tatmin etmeye çalışmış ve çok nefis bir de Kur’ân-ı Kerîm yazmış, bunu da Süleyman Nazîf bizzat görmüş ve “cidden bir sanat eseri” hükmünü vermişti. Daha sonra Bahriye Nezâreti mektupçusu ve Dâmad Ferid Paşa’nın amcası olan Mehmed Ali Efendi ile evlendirildi. Süleyman Nazîf’e göre Fıtnat Hanım, ömrünün son günlerinde altmış yaşlarındayken Bursa’ya gelmişti ve Süleyman Nazîf onunla defalarca görüşmüştü.

Fıtnat Hanım’ın henüz on sekiz yaşında iken yazdığı gazeller edebiyat çevrelerinde beğenildi. Kaynaklar onun üslubunun yüksekliğinden, nesirde başarılı olduğundan, özellikle gazel, tahmis, tesdis, na’t ve mersiye yazmayı tercih ettiğinden bahsederler. Yine kaynaklarda müretteb bir Dîvân’ı olduğundan söz edilirse de günümüze ancak birkaç parça şiiri gelebilmiştir. Yazdığı söylenen nesir türündeki örneklere de rastlanamamıştır. Fıtnat Hanım, divan edebiyatı tarzında şiir yazan kadın şairlerin önde gelenlerinden biriydi.

İşlek bir zekânın, ince bir duygunun sahibi idi. Meşâhirü’n-Nisâ’da Fıtnat Hanım’ın edebî yönü hakkında şunlar söyleniyor: “Manzum ve mensur birçok edebî eseri olduğu malum olup fevkalade ferâset ve fetânetleri gereğince felsefi ve fikrî meseleler hakkında kılı kırk yararcasına yaptığı muhakemeleri bu işten anlayanları ve genel olarak diğer insanları hayrete düşürecek derecededir. Fıtnat Hanım’ın Râgıb Paşa ve kendisinden önce yaşamış olan meşhur Fıtnat Hanım ile diğer şair ve ediplerin eserlerini tahmis ve tesdis yolunda birçok şiiri, na’t ve mersiye tarzında başka eserleri varsa da onlara ulaşılamamıştır”. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Filiz Özdem Kimdir? Hayatı, Eserleri

19 Temmuz 1965 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Filiz Özdem, İtalyan Lisesini ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünü bitirdi. Aynı bölümde yüksek lisans programına devam etti.

Haber Merkezi / Çeşitli dergi ve gazetelerde şiir ve yazılarının yanı sıra yorumlayıcı sanat metinleri ve çevirileri yayımlandı. Türkiye’deki bazı şehirler üzerine kapsamlı monografiler yazdı. Pek çok İtalyan yazarın çeşitli kitaplarını çevirerek edebiyatımıza kazandırdı. Yapı Kredi Yayınları editörlüğü görevinden emekli olduktan sonra Bodrum’a yerleşti.

Filiz Özdem, okurlarının karşısına ilk olarak Maltepe Sanat Galerisi Yayınlarından çıkan Saydam ve Seyirci (1999) adlı şiir kitabıyla çıktı. Ardından sırasıyla çıkardığı Korku Benim Sahibim (2007), Düş Hırkası (2009), Yalan Sureleri (2010), Rüya Bekleyen Adam (2013) ve Aşk Meçhule Yürür (2015) adlı romanları yayımlandı. Çocuk ve ilk gençlik edebiyatı sahalarında kaleme aldığı eserleriyle de çocuk okurlarla buluştu.

Özdem’in Kitap Kurtları İçin serisinden Hayvanlar Âlemi Doğadaki Dostlarımız (2010), Kuşlar Bize Neler Söyler (2010) ve Tavşan Dağa Küserse, Kaplumbağa Koşarsa (2011), Pirenin Yorganı, Karıncanın Rüyası (2011), Eşek Dersem Çık, Keçi Dersem Kaç (2012) ve Kedinin Kanadı Olsa (2013) adlı eserleri ile hayvanlar âlemi hakkında ilgi çekici detayları ele aldı. Bu eserler hayvan adlarını içeren atasözü ve deyimlerin ortaya çıkış hikâyelerine, efsanelere yer veren; geleneksel ansiklopedicilik anlayışından uzak bir inceleme serisidir.

Özdem, çocuk edebiyatının bir ders kitabı niteliğinde olmaması gerektiği konusundaki vurgusuyla dikkat çeker. Dış dünyanın kitaplarda çizildiği gibi ideal bir dünya olmadığına değinen yazara göre çocuğun dünyayı tanıması, onun kitaplarda da iyiye olduğu kadar kötüye de rastlamasıyla başlar. Özdem, romanlarında aidiyet, kimlik, yalnızlık, ölüm gibi konuları ele alırken de zengin bir dil tercih eder.

Paylaşın

Fikret Otyam Kimdir? Hayatı, Eserleri

19 Aralık 1926 yılında Aksaray’da dünyaya gelen Fikret Otyam, 9 Ağustos 2015 yılında Antalya’da yaşamını yitirdi. Babası askeriyeden emekli olduktan sonra eczacılığa yönelen Vasfi Efendi, annesi ise Naciye Hanım’dır. Babası Vasfi Bey, askerliği esnasında Yemen’de ve Anadolu’nun kurtuluşunda mücadele etti.

Haber Merkezi / İlk ve ortaöğrenimini Aksaray’da tamamladı. Ünlü besteci ve orkestra şefi Nedim Vasıf Otyam ile Nusret Kemal Otyam’ın kardeşidir. Sanatçıda resim ve fotoğraf tutkusunun başlamasında ortaokulda iken Fransızca öğretmeni olan Emekli Albay Lüleci Haşim Bey’in kendisine “Lenduha ayaklı, cama çeken fotoğraf makinesini” hediye etmesi etkili oldu. Ankara Atatürk Lisesi’nde başladığı eğitimine Kayseri Yatılı Lisesi’nde devam etti.

Otyam, Kayseri Lisesi’nden mezun olduktan sonra babasının yanında çalışmaya devam etti. Bu dönemde, Akademi’de öğrenci olan ressam Neşet Günal ile karşılaştı. Resme ilgisi olduğunu fark eden Neşet Günal, Otyam’a İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne girmesini önerdi. Fikret Otyam, 1945 yılında Akademi’ye kabul edildi ve resim eğitimi almaya başladı.

Akademi’deki ilk yılında İbrahim Çallı’nın atölyesinde klasik eğitim alan sanatçı, Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun atölyesine geçmesi ile birlikte konu ve biçem yönünden serbest olarak çalışma imkânı buldu. Akademiye devam ettiği yıllarda Gece Postası adlı gazetede çalışmaya başladı. 1953 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Orta Resim Bölümü’nden mezun oldu. Mezun olduktan sonra sırasıyla Son Saat, Dünya, Ulus ve Cumhuriyet gazetelerinde çalıştı.

1953 yılında evlendi ve bir yıl sonra kızı Elvan dünyaya geldi. Aynı yıl ilk kez Güneydoğu ve Doğu Anadolu’yu gezdi. Cumhuriyet gazetesinden Yaşar Kemal ile röportaja çıktı. 1956’dan itibaren Ankara’da Ulus gazetesinde, 1962’den itibaren de Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. 1979’da Cumhuriyet gazetesinden emekli oldu.

Röportaj yapmak için gittiği yerlerde, Anadolu insanını ve doğasını yakından inceleme ve gözlemleme fırsatı yakalamıştır. Gezilerinde bu coğrafyadaki insanı, yaşamı ve gelenekleri incelemiş, bu gözlem ve incelemelerini resimlerine ve fotoğraflarına konu etmiştir. Yazılarına da yansıttığı gözlemlerini yalın, sade bir dille aktaran sanatçı, olayları olduğu gibi kaleme almış, bu olaylardaki kişilerin konuşma alışkanlıklarını, tepkilerini ve yöreye göre değişen şivelerini yazıya doğrudan aktarmıştır.

Fikret Otyam, her ne kadar yaptığı gezi ve röportajlar neticesinde birçok kitap yayımlasa da resim onun için hayatının sonuna kadar uğraşmak istediği bir sanat dalı olmuştur. Hatta kaleme aldığı birçok eserinde resimlerine rast gelmek mümkündür. Resimlerinde Turgut Zaim ve Namık İsmail’in konu ve betimleme anlayışı etkisinde kaldığı görülmektedir. Anadolu motiflerini sık kullanıyor olması hocası Bedri Rahmi Eyüboğlu’ndan aldığı eğitim ve sanat anlayışının etkisini düşündürmektedir.

Resimlerinde keçi ve başı örtülü Anadolu kadınlarını figür olarak sık sık kullanmaktadır. Anadolu’yu, insanlarını, hayvanlarını, bitkilerini ve mahalli unsurlarını işlemeyi seven bir ressam olarak dikkat çeker. Anadolu’ya ait kültürel ögelere eserlerinde sıkça yer veren Otyam, yaşamı boyunca önem verdiği yerelliği evrensel değerler ile yoğurarak kendine has bir sentez ortaya çıkarmıştır. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Fikret Demirağ Kimdir? Hayatı, Eserleri

10 Ocak 1940 yılında Lefke’de dünyaya gelen Fikret Demirağ, 28 Kasım 2010’da İstanbul’da kalp yetmezliği sebebiyle hayatını kaybetmiştir. İlk ve orta öğrenimini Lefke’de tamamlayan şair, on bir yaşından itibaren şiir yazmaya başlamıştır.

Haber Merkezi / 1961’de Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü’nü bitirmiş Kıbrıs’a dönerek burada yirmi sekiz yıl boyunca Türkçe öğretmenliği yapmıştır. Şölen ve Sanat Postası adlı dergiler ile Halkın Sesi gazetesinin yayınlarına katkı sağlamıştır.

Alaz, Cumhuriyet Kitap, Dost, İnsan, Kedi Şiir Seçkisi, Kurşun Kalem, Kül, Ortam, Budala, Özgür Edebiyat, Sincan İstasyonu, Varlık, Yasakmeyve, Yeni Düzen dergilerinde de yazı ve şiirlerini yayınlayan Demirağ, 1989’da emekli olmuştur. Aynı yıl Kıbrıs gazetesinin kültür sanat bölümünde yöneticilik yapmıştır. 1994’de “Türk Bankası Kültür Sanat Ödülü” ve 1995’te “M. Necati Özkan Kültür Ödülü”nü kazanmıştır.

Küçük yaşlarda şiir yazmaya başlayan Demirağ, şiir dünyasına 1960’lı yıllardan itibaren girmiş ve -Mehmet Kansu’yla birlikte- yeni arayışlar sürecine giren Kıbrıs Türk şiirinin öncü isimlerinden biri olmuştur. İlk kitabı Tutku’yla (1960) aynı yıl -Mehmet Kansu’yla ortaklaşa- çıkan İkinin Yaşamı adlı kitabı, Kıbrıs Türk şiirinde İkinci Yeni etkisiyle yazılmış ilk eserdir.

Aşk, çocukluk, hatıralar, savaş karşıtlığı, doğa duyarlılığı gibi temaları ele alan ve sıkça dil hassasiyetini vurgulayan Demirağ, özgün şiiri yakalamak arzusuyla hemen her kitabında yeni yönelişler peşinde olmuştur. Esperanza (1962), Açar Yörüngeler Çiçeği (1963), Aşkımızın Sarkılan (1965), Kısa Şiirler Durağı (1968) arka arkaya yayımlanan şiir kitaplarıdır.

Esperanza Attila İlhan’ın şiir anlayışından etkiler barındırırken Açar Yörüngeler Çiçeği kitabı, Attila İlhan etkisinden soyut şiire geçişin izlerini barındırır. Ötme Keklik Ölürüm’de (1972) soyut şiir etkisini devam ettiren Demirağ, Dayan Yüreğim’de (1974) bir taraftan soyut şiirin etkilerini devam ettirir; diğer taraftan toplumsal şiire yönelişin ilk işaretlerini verir. Bu kitap ve etkileri Umut ve Dehşet Çağından Şiirler (1978), Dinle Şarkımı (1981), Akdenizli Şiirler ve Şarkı Sözleri (1984), Adıyla Yaralı (1986), Rüzgârda Ozan Türküleri ya da Şiirin Uzun Yürüyüşü (1986) kitapları izler.

Fikret Demirağ son olarak Acılı Bir Yurt İçin genel başlığı altında dört kitaptan seri şiir kitapları yayınlar. Birinci kitap Limnidi Ateşinden Bugüne (1992) de Kıbrıs’ın ‘sekiz bin yıllık tarihini’ hikâye eder, bu acılı tarihi sorgulayarak ayrışmanın, savaşın ve etnik ayrımcılığın eleştirisini yapar. İkinci kitap Hüzün Ana (1992) bilhassa Kıbrıs’ta son otuz yılda insanlığın düştüğü trajik hali şiirin gündeme taşır.

Üçüncü kitap Sırı Dökülmüş Kökayna ile dördüncü kitap Yalnızlık, Gece Müziği tek ciltte toplanır (1994). Sırı Dökülmüş Kökayna’da ilk gençlik günlerini ve doğduğu yeri nostaljik bir yaklaşımla anlatır. Yalnızlık, Gece Müziği’nde ise çağ hastalığını ve değerler bağlamında dejenere olan insanı eleştirir. Öncekilere oranla üslup ve içerik bakımından farklı olan bu dört kitapta Demirağ şiirini daha değişik bir söyleme açar, kendi şiir tonunu yakalar.

Fikret Demirağ, ‘ada şairi’ kimliğinin bütün niteliklerini şiirinde barındırırken toplumculuk anlayışını; bügünün insanını, değişen zamanın insana zarar veren yanlarını, savaşı, eleştirerek karakterize eder. Akdenizli kimliği, aşk, çocukluk ve hatıralar da şiirinin önemli temaları arasındadır. Bu unsurlar Fikret Demirağ’ın evrensel düzlemde bir poetik anlayışa sahip olduğunu gösterir. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Fırat Caner Kimdir? Hayatı, Eserleri

8 Eylül 1976 yılında Bursa’da dünyaya gelen Fırat Caner, 1982-1987 yılları arasında Ankara Bahçelievler İlkokulunda, 1987-1994 yılları arasında Özel Arı Kolejinde okudu. 1994’te girdiği Gazi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Endüstri Mühendisliği Bölümünden 1999 yılında mezun oldu.

Haber Merkezi / Mastır ve doktorasını, 1999-2006 yılları arasında, Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümünde tamamladı. 2006 yılında Girne Amerikan Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Bölümünde öğretim üyesi olarak göreve başlayan Caner, 2011 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne geçti. Hâlen aynı üniversitede görevini sürdürmektedir.

Fırat Caner, çeşitli türdeki yazılarını başta Akatalpa, Damar, Defter, E, Edebiyat ve Eleştiri, Eski, Hürriyet-Gösteri, Kül, Kül Öykü, Mavi-Yeşil, Milliyet Sanat, Son Yeni Biçem, Varlık ve Yasakmeyve olmak üzere birçok dergide yayımladı. Caner’in Zeval adlı kitabında yer alan şiirlerde ironi, yergi ve eleştiri ön plana çıktı. Bu kitabıyla 2013 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü’nü aldı. Bir anlatı olan Hayıflanma’dan başta Bilge Karasu, Hilmi Yavuz, Sait Faik Abasıyanık, Şeyh Galip, Yahya Kemal Beyatlı olmak üzere birçok edebiyatçı geçti.

Kuşla Kediye Ağıt, aşk ve hayatın sorgulandığı bir anlatıydı. Caner, Deccal İncili’’nde entelektüel, iktidar, ideoloji, ideolojik aygıtlar, toplumsal haset ve zalimlik gibi konular üzerine analizler yaptı. Acının Krallığı adlı şiir kitabı ise 2019’da Heyamola Yayınları arasından çıktı.

Kıvrak ve akıcı bir dile sahip olan Caner; şiir, anlatı ve incelemeleriyle dikkat çekti. Entelektüel bir edebiyatçı olarak insanın, toplumun ve devletin çelişkilerini gözler önüne serdi. Caner’in, Murathan Mungan’ın Cenk Hikayeleri adlı kitabında yer alan “Yılan ve Geyiğe Dair” adlı öyküsünü cinsiyet söylemi bakımından analiz ettiği Geyiğin Laneti adlı özgün bir akademik incelemesi de vardır.

Paylaşın

Feyzi Halıcı Kimdir? Hayatı, Eserleri

15 Şubat 1924 yılında Erzurumlu bir ailenin çocuğu olarak Konya’da dünyaya gelen Feyzi Halıcı, 9 Ekim 2017 tarihinde İstanbul’da hayatını kaybetti. Babası halı tüccarı olduğu için “Halıcı” soyadını aldı. Üniversiteye kadarki dönemi burada tamamladı.

Haber Merkezi / Henüz ilkokuldayken babasının halı dükkânına gelen Konyalı Âşık Mehmet Ağa’yı (Yakıcı) dinleyince halk şiirine ve ozanlarına ilgi duymaya başladı. O ara Son Posta gazetesinin açtığı bir ankete şiirle cevap verdi. Gazetenin ilk sayfasında şiirinin yayımlanmasıyla da tanındı. Sonradan yazdığı şiirleri Afacan, Mektepli, Çocuk Sesi ve Arkadaş adlı çocuk dergilerinde çıktı.

1950 yılında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü’nden mezun oldu. Daha sonra bir süre Konya’da ticaretle uğraştı. 1957’de 2000’li yıllara kadar çıkarılan Çağrı dergisini yayımlamaya başladı. Feyzi Halıcı, Mevlana’yı anma törenlerini, Âşıklar Bayramı’nı ve Türkiye Cirit Oyunları Şampiyonası’nı düzenledi. 1966 yılından sonra Konya’da düzenlediği “Konya Âşıklar Bayramı” bu geleneksel edebiyatın 20. yüzyılda da canlılığını korumasında büyük rol oynadı.

1968-1977 yılları arasında Konya senatörü olarak Meclis’te görev aldı. Atatürk Kültür Merkezi Bilim Kurulu, FUJET ve TÜTAV üyeliklerinde bulundu. Konya Kültür ve Turizm Vakfı Başkanlığı gibi sayısız görev yatı.

Feyzi Halıcı, geleneksel halk şiiri biçimlerini, çağdaş şiire başarıyla uygulayan şairlerimizdendir. Doğduğu şehir ve daha küçük bir çocukken halk şiiriyle ve ozanlarla haşır neşir olması edebî anlayışını da şekillendirmiştir. Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç, Faruk Nafiz Çamlıbel, Necip Fazıl Kısakürek, Ahmet Kutsi Tecer, Mehmet Âkif, Arif Nihat Asya, Zeki Ömer Defne, Yahya Kemal ve Ahmet Hâşim gibi şairlerden etkilenmiştir.

Ercan Turna, onun hakkında şunları söylemiştir: “Halıcı’nın şiir dünyasına girebilmek için Mevlâna’nın, Yunus’un ve diğer gönül erlerinin mana âlemine dalmak, Konya’yı tarihiyle birlikte göz önüne alıp kültür ve coğrafyasıyla bilmek gerekir.” Şairin şiirlerinde tasavvuf ve divan edebiyatının da izleri görülmektedir. Genellikle Anadolu ve Türk kültürü etrafında yurt sevgisini dizelere işlemiştir. Halk edebiyatının ezgisini çağdaş şiir yaratma faaliyetlerinde kullanmıştır. 1987 yılında şiirlerinden bazıları Anna Masala’nın çevirisi ile İtalya’da Türkçe ve İtalyanca dillerinde yayımlanmıştır. Feyzi Halıcı hakkında Selçuk Üniversitesi ile Ankara Üniversitesi’nde mezuniyet ve doktora tezleri hazırlanmıştır.

Şairin “Candan Öte” adlı şiiri Selahattin İçli tarafından; “Günaydın, Nar Çiçeğim” adlı şiiri ise Cinuçin Tanrıkorur tarafından bestelenmiştir. Sanatçının edebi kişiliğini en fazla inceleyen Ercan Tuna, “Köklerini Selçukya toprağına salarak Mevlâna’dan, Ahmet Yesevî’den, Hacı Bektaş-ı Veli’den Yunus’tan ve daha nice gönül padişahından bal süzerek, bütün bir Osmanlı tarihinden, medeniyetinden, kültüründen feyizler alarak Konya’nın bağrında, Mevlâna türbesinin yanı başında filizlenen Feyzi Halıcı’nın şiiri bugün görkemli bir eda ile edebiyat dünyamızdaki yerini almıştır.” değerlendirmesini yapmıştır.

Orhan Seyfi Orhon da şairin aruzun yanında Türkçeyi güzel kullanması konusundaki beğenilerini zaman zaman ifade etmiştir. Feyzi Halıcı, şiirlerinin dışında Bi­zim Şâirler (1952), İstanbul ve Fetih Şiirleri (1953), Saz Şâirlerinin Diliyle Atatürk (1981) adlı antolojileri hazırlamıştır.

Paylaşın

Feyyaz Kayacan Kimdir? Hayatı, Eserleri

19 Aralık 1919 tarihinde İstanbul’da Reşat Paşa Köşkü’nde dünyaya gelen Feyyaz Kayacan, 5 Nisan 1993 tarihinde geçirdiği kalp krizi neticesinde vefat etti. İlk ve ortaöğrenimini İstanbul’da Saint Joseph Fransız Lisesi’nde tamamladı.

Haber Merkezi / Daha sonra Paris’te École Libre des Sciences (Siyasal Bilgiler Fakültesi)’ta bir yıl siyaset okuyan Kayacan, II. Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine Londra’ya giderek Durham Üniversitesi’nde iktisat öğrenimi gördü. Feyyaz Kayacan, ilk evliliğini 1942 yılında Jula Ellis ile yaptı ve bu evlilikten Rana ile Julian adında bir kızı bir oğlu oldu. Yazarın ilk karısı Jula, 1957 yılında amansız bir hastalıktan öldü.

Feyyaz Kayacan, ertesi yıl BBC’den meslektaşı Mary Saunders’la evlendi. Bu evlilikten de Andrew, Ghislaine, Miriam ve Daniel adlarında iki kızı iki oğlu dünyaya geldi. Bütün çocukları ve ikinci karısı hâlen hayattadır. Feyyaz Kayacan, uzun yıllar Londra’da BBC Türkçe Yayınlar Servisi’nde çalıştı; burada “Feyyaz Kayacan’ın Dünyası” adlı bir program hazırladı ve bu kurumdan emekli oldu. Emekli olduktan sonra Londra’da yaşamaya devam etti.

Feyyaz Kayacan, iki Fransızca şiir kitabı (Les Gammes lnsolites, 1935; Gestes à la Mer, 1943) ile edebiyat dünyasına adım attı. Güven Turan’ın tespiti ile Kayacan, bu kitaplarıyla “yer yer şaşırtıcı canlılıkta imgelerle, özgün metaforlarla” okuru karşı karşıya getirdi. Yazar, bu iki kitabın ardından şiir ve öykülerini Yeditepe, Yenilik, Yeni Ufuklar, Türk Dili, Hürriyet Gösteri, Oluşum gibi dergilerde yayımladı.

Şair, romancı, tiyatro yazarı ve çevirmen kimliği de bulunmakla birlikte Kayacan’ın en dikkat çeken yönü öykücülüğüdür. Yazar, ilk öykü kitabı Şişedeki Adam’ı 1957’de yayımladı. Toplam beş öyküden oluşan bu eserde şiirsel bir dille “hiçlik” ve “bunalım” temalarına yoğunlaştı. Yazarın ikinci öykü kitabı Sığınak Hikâyeleri, 1962 yılında basıldı.

Bu kitapta II. Dünya Savaşı’nın insanların ruhsal yapılarında yarattığı karmaşa ile saplantılı davranış biçimlerini ve buna karşılık yeni başkaldırılara yönelişini Londra’daki savaş sığınaklarından hareketle şiirsel bir dille öyküledi. Bu eser, Türk Dil Kurumu 1963 Yılı Hikâye Ödülü’ne layık görüldü. Necip Tosun, Sığınak Hikâyeleri’ndeki öykülerin insan sevgisi, savaş karşıtlığı üzerine oturduğunu ve ölüme karşı hayatı, nefrete karşı sevgiyi yücelten bu yeni sesin, kuşağının yazarlarını da derinden etkilediğini belirtir.

Feyyaz Kayacan’ın üçüncü öykü kitabı olan Cehennemde Bir Yusuf (1964), on üç öyküden oluşan bir eserdir. Uzun bir öykünün parçaları şeklinde sunulan eserde, şiirli bir deneme havası hâkimdir. Yazarın dördüncü hikâye kitabı Gibiciler (1967), Kayacan’ın edebiyat hayatını ve ortamlarını ironik bir dille tartıştığı uzun bir öyküden oluşur. Yazarın beşinci öykü kitabı Hiçoğlu’nun Serüvenleri (1969), yazarın ilk öykü kitabı Şişedeki Adam’a üç yeni öykü eklenmesiyle oluşmuştur.

Bu kitaptaki “Çocuktaki Bahçe-I, II” öykülerinde otobiyografik bir tarzda çocukluğunu konu alır. Bu iki öykü, yazarın daha sonra yayımlayacağı Çocuktaki Bahçe adlı romanının da temelini teşkil eder. Feyyaz Kayacan’ın son öykü kitabı Bir Deli Değilin Defterleri (1987), toplam beş öyküden oluşur. Yazarın bu kitabıyla, önceki öykü kitaplarından farklı bir şekilde klasik hikâye anlayışına yaklaştığı görülür.

Feyyaz Kayacan, kaleme aldığı metinlerle 1950 kuşağı Türk öykücülüğünün önemli isimleri arasında yer almıştır. Yazar, kendisiyle yapılan bir söyleşide Türk edebiyatında en çok Sait Faik’ten, Batı edebiyatında ise Dostoyevski, André Breton ve Marcel Proust’tan etkilendiğini belirtir. Kayacan’ın öykülerinde savaş, yabancılaşma, bunalım, yalnızlık, ölüm, hiçlik, intihar, delilik gibi temalar üzerine yoğunlaştığı görülür. Yazar; alışılmışın dışında bir dil mantığı ile yazdığı öykülerinde iç monolog, iç diyalog, bilinç akışı, anlık geriye dönüş gibi modern anlatım tekniklerini sık sık kullanır.

Kayacan, Türkçenin olanaklarını genişleten öykülerinde dengeli ironisi, ince zekâsı ve özgün anlatımıyla dikkat çeken bir yazardır. Yapıtlarındaki gerçeküstücü öğeler ve soyut ifadelerle İkinci Yeni akımına yakın bir öykücü portresi çizer. O; öykülerinde biçime ve kurguya önem veren, gerçeküstü ve somut öğeleri kaynaştırmaya çalışan bir yazar olarak ön plana çıkar. Feyyaz Kayacan, imgeye yaslanan şiirli-soyut diliyle, gerçeküstücü ve ironik anlatımıyla, öykülerinde kullandığı orijinal biçimlerle kendine has bir öykü dünyası kurmayı başarmıştır ve bu bakımdan Türk öykücülüğünün önemli isimlerinden biri olarak anılmalıdır. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Fethi Giray Kimdir? Hayatı, Eserleri

1918 yılında Bilecik’in Söğüt ilçesinde dünyaya gelen Fethi Giray, 25 Şubat 1970 yılında Ankara’da, 52 yaşında hayatını kaybetti. İlk ve ortaokulu Eskişehir’de okuyan şair, liseye Kastamonu’da başlayıp 1938’de Ankara Erkek Lisesi’nden mezun oldu. Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü’nde ve Ticaret Bakanlığı’nda on yıldan uzun süre memur olarak çalıştı.

Haber Merkezi / 1951’de gazeteciliğe başlayıp Ankara Ajansı ve Hürses gazetesinde muhabirlik yaptı. 1953’te Ankara Telgraf gazetesinin kurucuları arasında yer aldı. 1960’tan 1966’ya kadar Kudret gazetesini çıkardı. Gazetesini kapattıktan sonra Ankara’da Ankara Telgraf Basımevini işletti.

İlk şiiri 1941’de Dikmen dergisinde yayımlanan şair, aynı dönemde yazdığı Rizeli Ali’nin Hikâyesi adlı şiirle adını duyurdu. 1940’ta çıkardığı Sulha Selam adlı kitabında savaşa karşı yazdığı tüm şiirlerini topladı. 1943’te Suat Taşer’le birlikte 1943 adlı şiir kitabını; 1947’de lise yıllarından arkadaşı olan Mehmet Kemal ile birlikte Meydan dergisini çıkardı.

1940’lı yıllarda şairlerin Nazım Hikmet ya da Garip etkisinde yazmasına karşılık Fethi Giray, şiirlerinde özgünlüğü yakaladı. Dönemin şairleri gibi aruz ya da hece veznini denemeyip serbest şiir yazan şair, konu ve biçim bakımından şiirinin iplerini kendi eline aldı. Her zaman halkın arasında ve halkın savunucusu oldu. Şiirinde İkinci Dünya Savaşı sırasında halkın karneyle ekmek alışını, çektiği sıkıntıları, işçi bir kızdan genelevde çalışan kadına kadar her türlü konuyu işledi. Savaşa karşı olduğunu ve insanlık için barışı istediğini eserlerinde vurgulamıştır.

Yazdığı hikâye ve şiirleri Yeni Edebiyat, İnkılapçı Gençlik, Pazar Postası, Dost, Yön, Meydan, Gün, Varlık, Ses, Yürüyüş, Yeni Sanat, Harman, Edebiyat Dünyası, Serveti-Fünûn Uyanış, Yurt ve Dünya, Yaratış, XX. Asır, Yeditepe, Seçilmiş Hikâyeler gibi birçok dergi ve gazetede yayımladı. Varlık dergisinin 977. sayısında ölüm yıl dönümü sebebiyle Fethi Giray’ın arkadaşlarının yazılarına yer verilerek şair anılmıştır. Yakın arkadaşlarından Mehmet Kemal, Acılı Kuşak adlı kitabına onu da alarak basın işçiliği dönemleriyle ilgili anılarını anlatmıştır.

Fethi Giray, halkın içinde olmuş bir şairdir. Kendisi de pek çok zaman yokluk yaşamış şairin söyleyişi de mensubu olduğu topluma oldukça yakındır. Bununla birlikte savaşın etkisi ve yıkımı ya da yoksulluk karşısında tutunacak tek dal olan umut, onun şiirlerindeki başat konulardandır. Onunla ilgili Asım Bezirci’nin ifadeleri dikkat çekicidir: “İkinci Dünya Savaşı’nın getirdiği ağır koşullara, dışarıda doğurduğu büyük yıkımlara ve içeride yol açtığı yoksunluklara karşın, Giray kötümserliğe kapılmaz. Halkın sabır ve direncini paylaşır. Geleceği inançla ve umutla bekler”.

Eserleri;

Sulha Selam (1941)
1943 (1943, Suat Taşer ile)
Şiirler (1972, bütün şiirleri, ölümünden sonra)

Paylaşın

Ferruh Tunç Kimdir? Hayatı, Eserleri

1958 yılında Antalya’nın Gazipaşa ilçesinde dünyaya gelen Ferruh Tunç, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümünden 1981 yılında mezun oldu.1982 yılında ilgili sınavı Türkiye birincisi olarak kazanarak Maliye Teftiş Kurulu’na Maliye Müfettiş Muavini, 1985 yılında ise yeterlik sınavını başararak Maliye Müfettişi oldu.

Haber Merkezi / Uluslararası denetim ve danışmanlık kuruluşu Arthur Andersen’den gelen teklifi kabul ederek kuruluşun İstanbul Ofisi’ne 1987 yılında müdür olarak katıldı. 1991 yılında aynı kuruluşun Ankara Ofisini kurdu ve 4 yıl boyunca yönetti.

1996 – 1999 yılları arasında yabancı ortaklı bir Türk üretim/ihracat şirketinde finans ve idari işlerden sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapan Tunç, 1999-2004 yılları arasında alanında dünyanın en büyük denetim ve danışmanlık şirketlerinden biri olan KPMG Türkiye’de ortak olarak çalıştı.

2004-2007 yılları arasında Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) Başkan Yardımcılığı görevini yürüten Tunç, 2001 finansal krizi sonrası fona devredilen bankalar ve banka aktiflerinin çözümlenmesinde önde gelen projeleri yönetti.

2007 yılında ortak olarak geri döndüğü KPMG Türkiye’nin 2009 yılında Başkanı ve Kıdemli Ortağı oldu. Tunç, 2016 sonunda aktif iş ve çalışma yaşamına veda etti.

Muratpaşa Belediyesi’nde Mali Hizmetler, Strateji Geliştirme, İşletme ve İştirakler ve Bilgi İşlem Müdürlüklerinden sorumlu Başkan Yardımcısı olarak göreve başlayan 59 yaşındaki Tunç, Muratpaşa Belediyesinde Mali Hizmetler, Strateji Geliştirme, İşletme ve İştirakler ve Bilgi İşlem Müdürlüklerinden sorumlu Başkan Yardımcısı olarak göreve başladı.

Ferruh Tunç; çalışma hayatına paralel olarak doksanlı yılların başından itibaren saygın edebiyat dergilerinde şiirleri yayımladı. Şiir kitaplarından ‘Melez Zamanlar’ 2011 Ceyhun Atuf Kansu ve Behçet Necatigil, ‘Tunç Ayna’ adlı kitabı da 2012 Behçet Aysan şiir ödüllerine değer görüldü.

Eserleri;

Şiir;

Şehrin Eski Yolcusu (1995)
Melez Zamanlar (2010)
Tunç Ayna (2012)
Bir Cümle Olmaya Geldim (2017)

Paylaşın