Emre Gümüşdoğan Kimdir? Hayatı, Eserleri

10 Kasım 1953 yılında Sivas’ın Zara İlçesi’nde (Koçgiri) dünyaya gelen Emre Gümüşdoğan’ın asıl adı Abdullah Çelik’tir. 1971 yılından itibaren yazı ve şiirlerinde Emre Gümüşdoğan adını kullanıyor.

Haber Merkezi / İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi 3. sınıftan ayrıldı. Uzun yıllar öğretmenlik, gazetecilik, yüzme ve sutopu hakemliği, taverna işletmeciliği gibi işler yaptı. Öğretmen örgütlülüğü içinde aktif rol aldı, TÖB-DER, Eğit-Sen, Eğitim–Sen’in kurulması ve örgütlenmesine katıldı.

Öğrencilik yıllarından itibaren siyasi düşünceleri nedeniyle sık sık koğuşturuldu, tutuklandı, sürgünler yaşadı.  Hakkında açılan davalardan aklandı.  1998 yılında sürgün gittiği Trabzon’da öğretmenlikten emekli oldu. Halen Gemlik’te yaşıyor.

İlk şiiri 1968 yılında “Aylam” dergisinde yayımlandı.  Şiirleri ve yazıları Akatalpa, Aylam, Bireylikler, Budala, Çizgi, Düşle Edebiyat, Edebiyatta Üç Nokta, Hayal, İmge, İmlasız, Körfez, Kuzey Yıldızı, Mor Taka, Öğretmen Dünyası, Patika,  Pencere, Yankı vb. gibi dergilerde ve yerel gazetelerin sanat sayfalarında yayımlandı. www.siirakademisi.com adlı şiir ve öykü ağırlıklı siteyi kurdu.

“Saklı sulara gazel”

suyun tenha dili dağılmış güne
damlalar ateşimi siz serinletin

yangın yeriyim ateşten eski külüm
yaramın ucuna yeni yaralar dikin

en eski yangından kalan küldür su
külü yarama derman diye ekin

saklı su sun suyuma aksın ve
çoğalsın sularıma düşen siluetin

sen yakan ve söndürensin, yeniden
yakmak için neden bunca beklettin

güle çise içe kaynak can suyum
bir ömür akıntıya ters kürek çektin

suyun tenha dili dağılmış güne
sözcükler gizli tuzak çok filistin

“Şarap kavmi”

şarap kavmindendim ve sen bana kardeştin-
ışık biter dedim, sızıyorsa eğer-
göz kapaklarından yap-boz bir düşün-
gücenik yokluğuna kat beni tuza-
zeytini kardeş yap beni bana sar

her nuh  tufanında
bir acemi kaptan…
üç kadehlik sohbet incinmiş ruh her-
adım başı kederime uzardı bir dize-
geliş say beni anlatan sarı tütün-
basılı yara bende hala kanar

biterdin, ayaklarının altında başlardı gölge-
ezilmişliğim (ki) nerede biteceğini bilmediğim-
sensizlik ve sessizlikti harfleri titreten ürkek-
bir hayvanın yelesinde dolaşan kendi-
ölümü yaşamak bazen insanı yorar

ekmeği bölüştüğümüz gündü nesneleri-
sözcüklere sığdırmaya çalıştım iç sesimi-
bir kadehten kırılıp dökülen akşam-
daha dündü bir mahzende yıllandığım an-
şarap kavmindendim ve ışık bana kar…

“Neden çürüdü su”

                                                 Ahmet Telli’ye

belleğimi kapatmayı unutuyorum geceleri;
ay düşüyor, bulandırıyor suyumu.
olmazı kemiriyorum düşlerimle…
an’da açan cehennem gülü
denizin kıyıya yaklaşması gibi ritmik..
perdenin, duvarın gözüyle bakıyor,
yalnızlığın aksanıyla konuşuyorum.

sözleri paslı masal yağmurlu kent
ateşin leşi içimde, ağzını emdiğim kadın
kızıl vadi, kör kuyu, bilinci zorlayan ay,
yazın çağrısına kanmış toprak,
koştuğum ilk acı…ilk günah…
rüzgârın dondurmasını yalardım
fotoğrafım ürkmezdi zamandan

yaşamın hangi sahnesinde yitti sesim?
soluk soluğa serinlik, yaprağımda güz;
nerden alır kan kokusunu aç bir çakal?
beni yok eden beni kim durduracak!
söyleyin gözünüzü seveyim
tek nuh muydu tufandan kurtarılacak,
sırrı nedir neden çürüdü su?*

ay bulandırıyor suyumu, adımı ünlüyor
çiğ bir sancı; usulca yokluyor her gece..
seziyor toprak, katıyor kendine..
bilgece ısıtıyor koynunda bedenimi
ve biliyor bir insandan kaç servi beslendiğini
anladım insan geceleri
yastık değiştirdikçe ölüyor

Paylaşın

Emrah Altınok Kimdir? Hayatı, Eserleri

1980 yılında Ağrı’da dünyaya gelen Emrah Altınok, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi’nde şehircilik eğitimi aldı. Yüksek lisans ve doktora eğitimini Yıldız Teknik Üniversitesi’nde tamamladı.

Haber Merkezi / Devletin dönüşümü, kapitalist gelişme ve sermaye akışları, toplumsal hareketler, yoksulluk, kentsel saçaklanma, konut politikaları, kentler tarihi, eleştirel kent kuramı ve epistemoloji araştırma alanları arasında yer alıyor.

Bugüne dek Aalto, Cardiff, ETH Zurich ve San Diego Üniversitesi gibi çeşitli mimarlık ve planlama okullarıyla ortak projeler ve atölye çalışmaları yürüttü, çeşitli seminerler verdi. 2006 yılında Küçükbakkalköy’de, 2008′de Yenikapı’da mahalle yenilemesi sosyo-ekonomik araştırma çalışmalarına katıldı.

2013 yılında İstanbul Turizm Master Planı saha araştırmasını yürüttü. 2015’de, “State-led Fragmentation: ‘TOKİ’ as an Ideological Apparatus for Spatial Reorganization of Social Classes” adlı çalışması, Roma Ulusal 21. Yüzyıl Sanatları Müzesi (MAXXI) İstanbul sergisinde yer aldı. Aynı zamanda fotoğraf sanatçısı olan Altınok, akademik çalışmalarının yanı sıra müzik ve şiirle de uğraşıyor.

Şiir, öykü, deneme ve makaleleri başta Varlık, E, Kuzeyyıldızı, Kitap-lık, Öteki-siz, lacivert olmak üzere bir çok dergide yayımlandı, şiir yıllıklarında yer aldı.  İlk şiir kitabı “Aradaki” 2005 Mart’ında, Çınar Yayınları’ndan çıktı. Bu kitabıyla 2003 yılında Melih Cevdet Anday ve Rıfat Ilgaz şiir ödüllerini aldı. Dergilerin yayın kurulunda görev aldı.

Eserleri;

Aradaki

Ödülleri;

2003 Rıfat İlgaz Şiir Ödülü, birincilik
2003 Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü, birincilik

“100 ev katı”

doluyor nefesiyle evlerin
gökyüzü patlayacak
kaymadan yürüyebiliyor duman
göğün genzine doğru

bir kuş gidip geliyor
altında titrek dişi
bir torba sahte diş gibi
çürük çekilecek aramızdan

kalp, katı kalp
100 ev katında
ev yüzlü çocuk kalbi
kir kokusu donuyor
kalp katında
hava kalbe değmiyor

her gün yanımda saçları
göğe değen biri ölüyor
korkuyorum kusabilirim
bin dil döktüm
bindim düştüm
bildim sustum
kalbimden akan kum

“İnceden”

döndüğümde elinde inceden siyah
ve seni kimseye senin gibi anlatamayacak
bir iplik parçası gibi hüzün kalacak
üzerinde dinlenen üzerinde senin olmayan
kirlice siyah ve uzunca elbisen olacak
eteğinden sallanıp sen geçmişini kovalarken
ayaklarının altını yakan
saçılmış yüreğinin kumdan parçalarına
bata çıka uzayan o iplik
döndüğümde elinde inceden siyah
ve beni sana anlatamayacak
benden kalmayan inceden hüzün
hüznü gözlerine gizlemiş sözlerim
saklandığın yerden seni söküp çıkaran ellerim
inceden aşk inceden giz
inceden siyah bir iplik kadar koparcasına hüzün

“Kurak kış ağıdı”

alamut kalesinde yıkık bir hıçkırık
gizlenirken gömütünde çocuğun
susmuyor çoğalıyor alamut

kalesinde yıkık bir hıçkrık
gözlerinde kıvranıyor çocuğun
uğun uğun kırılıyor dil alamut kalesinde

yıkık bir hıçkırık
öyle soyunuyor kendi nesline
nesli alamut kalesinde yıkık

bir hıçkırık
ki kırıldı dili allahın eli vüzü kir
alamut kalesinde yıkık ‘bir’

hıçkırık

Paylaşın

Emirhan Oğuz Kimdir? Hayatı, Eserleri

1958 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Emirhan Oğuz, ilköğrenimini Beykoz Çubuklu İlkokulu, Ortaöğrenimini ise Galatasaray Lisesi’nde tamamladıktan sonra İstanbul Devlet Mimarlık Mühendislik Akademisi Mimarlık Fakültesi’nde yükseköğrenimine başladı.

Haber Merkezi / Burada eğitim hayatını sürdürürken 1980 yılı başlarında gözaltına alındı. 1986 yılına kadar İstanbul’un çeşitli askeri ve sivil cezaevlerinde tutuklu kaldı. Askeri mahkemece hakkında müebbet hapis cezası verildi. Ama bu cezanın Yargıtay’da bozulması üzerine beraat etti.

Tutuklu kaldığı süreçte Ankara Üniversitesi Dil veTarih, Coğrafya Fakültesi Rus Dili ve Edebiyatı Bölümünde öğrenim hakkı kazandı ama fakülteye kaydını gerçekleştiremedi, tahliye edildikten sonra da başvuruları kabul edilmedi. 1990’lı yıllarda çeviri ve yayıncılıkla meşgul oldu.

Sanatsal alanın bağımsız bir kültürel-siyasal alan olarak tasarlanması ve örgün bir toplumsal ağ olarak yapılandırılmasını merkeze alan “Sanat Hareketi” adlı topluluğun kuruluşunda ve örgütlendirilmesinde etkin rol oynayan yazar, kendi anlayışı doğrultusunda farklı alanlarda siyasal faaliyetlerini sürdürdü.

Yazarın 1977-1987 yılları arasında yazdığı şiirlerden bir bölümünü oluşturan Ateş Hırsızları Söylencesi adlı dosyası 1987 Akademi Kitabevi Şiir Ödülü’ne layık görüldü ve yayımlandı (1988). Kitap aynı yıl Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü’nü kazandı. O dönemdeki siyasal ve kültürel tercihlerinden dolayı edebiyat ortam ve çevrelerinden uzak kaldı.

Hatta yazarın bu kitabı siyasal eğilimi nedeniyle yirmi yılı aşkın süre tekrar basılmadı. 1990’larda Yanardağ Güncesi: El Salvador’da Edebiyat ve Devrim (1990) isimli derleme-çeviri çalışması ve sonrasında davaya konu olan Ermeni Tabusu (1993) çevirisinin de içinde yer aldığı bazı çalışmaları yayımlandı.

Toplumcu gerçekçi sanat anlayışı içinde değerlendirilebilecek şiirlerinde Türkiye’nin yaşadığı siyasal sorunları yine siyasi bir bakışla dile getirir. Bu bakımdan şiirlerinde dünya siyaset ve edebiyat tarihinin önemli isimlerine sıklıkla rastlanır. İlk kitabı Ateş Hırsızları Söylencesi’nden yirmi bir yıl sonra yayımlanan Myndos Geçişi adlı ikinci kitabı, 2010 Altın Portakal Şiir Ödülü’ne layık görüldü.

Paylaşın

Emin Akdamar Kimdir? Hayatı, Eserleri

16 Eylül 1955 yılında Kayseri’nin Kocasinan İlçesine bağlı Erkilet Köyünde dünyaya gelen Emin Akdamar, 24 Ağustos 2006 yılında Aydın’ın Kuşadası İlçesinde hayatını kaybetti. Askerliğini bitirdikten sonra yüksek öğrenimine devam etti.

Haber Merkezi / Küçük yaştan itibaren ticaretle ilgilenerek gazete bayiliği, halıcılık en son olarak da sigortacılık yaptı. İlk şiiri, Yazılı Günler dergisinin Eylül-Ekim 1991 tarihli sayısında yayımlandı. Daha sonra şiir ve yazılarıyla Damar, Yazıt, Eşik, Kavram Karmaşa, Edebiyat ve Eleştiri, Varlık, Şiir Ülkesi, İnsancıl, Evrensel Kültür, Karşı, Bahçe, Biçem, İmlasız, Bireylikler ve Hayâl gibi dergilerde yayımlandı. 

Arkadaşlarıyla birlikte, Nisan 1992 – Ekim 1996 tarihleri arasında yirmi üç sayı yayımlanan Eşik dergisini çıkardı. Son yıllarında ise şiirleri daha çok internetteki “blog”unda yer aldı. 

Eserlerinde intihar düşüncesine geniş veren Emin Akdamar, 24 Ağustos 2006’da, Kuşadası’nda bulunduğu bir sırada, 50 yaşında iken, kalp yetmezliği sonucunda yaşamını yitirdi.  Kayseri Şehir Mezarlığı’nda toprağa verilmiştir. Evli ve iki çocuk babasıydı. Hakkında geniş bilgiler, Halim Şafak’ın hazırladığı Parantezin İçindekiler: Emin Akdamar 1955-2006 adlı kitaptadır.

“Acı su”

beni daha güzel bir söz yanıltır bundan böyle
bir anlam var ki kimse bulamadı onu daha

çok şey anlattım eski şiirde
buna benzer bir şeydir mesela mumya sözcüğü
sonraya saklanan birkaç damla gözyaşı gibi
bir bıçaktı dokundu geçti içimden

dağları kim görmez
aklımızda kalması uzayıp gittiğinden
ayrılık gibi güzel kumaştır iyi bir terzi elinde
ama burada bir yalnızlık var çırılçıplak
öyle kolay olmuyor giyinip gitmek

hangi cüretle yaşıyoruz bunu
aşık olsak acı olacak çocuk bile olsak
edilgen bir duruş
her şey yolunda diyorsa biri ve yalansa bu
bulamayacağımızdır her neyse o
sonuna kadar hayatımızın

beni daha güzel bir ölüm yanıltır bir de
bir anlam var ki yanında bir ayrılık daha

hangi cüretle?

“Başka şeyler”

geldin ki ıssızdım ne iyi ettin
şiirim bitmişti
sonradan anladım yalnızmışım hem

bana biçtiğin anlam
soluksuz bir nefeste öyle bir doz
ah ki
söylediğin güzel
ama kendinsin o yaşadığın şey

içindeki bir sesim ben
bağırmak istediğin zoraki bir sessizlik
hangi rengi koysam yakışır ya
denk düşmedi mavi
denk düşer başka bir renk belki

çok seviyorum
anlam zavallı anlamıyor bunu

başka şeyler mesela
diyor ki
-beni ayrılığa verme

vermem verir miyim diyorum
hiç

ne iyi ettin geldin ki ıssızdım hem

“Ölümden başka”

çünkü uçurumum kısa

buraya kadar
ve ben ağzıma kadar doluyum

hayatı
bir yudumda çekip içime niye gidemiyorum?

bir şiirin zor dizesi olsam
bir sözün buharlaşması ya da

artık nereyeyse
artık nasılsa
artık hangi sözse

her şeyi sıralayıp sırayı karıştırmak sonra yine
yani
saçlarını dağınık bırakmak gibi
dağınık yaşayıp dağınık bırakmak her şeyi

atlıyorum
aklımdaki uçurumdan
.
.
ben hayata ne söyleyebilirim ölümden başka?

Paylaşın

Emel İrtem Kimdir? Hayatı, Eserleri

25 Temmuz 1969 yılında Eskişehir’in Seyitgazi İlçesinde dünyaya gelen Emel İrtem, Eskişehir Sağlık Meslek Lisesini tamamladıktan sonra zorunlu hizmeti için Van’da üç buçuk sene görev yapıp 1990 yılında İstanbul Üniversitesi Latin Dili ve Edebiyatı bölümüne başladı.

Haber Merkezi / Çeşitli hastanelerde ve ilk yardım birimlerinde hemşirelik yaptı. 2005-2012 yılları arasında Mardin’de yaşadıktan sonra memleketi Eskişehir’e döndü. 2016 senesinde emekliye ayrılan İrtem hâlen Eskişehir’de yaşamaktadır.

İstanbul Üniversitesinde okurken şiirlerini yayımlatmaya başlayan İrtem’in metinleri İblis, Sombahar, Ludingirra Varlık, Göçebe, Yasak Meyve, Evrensel Kültür, Şiir Ülkesi, Martı, Gard gibi dergilerde yayımlandı. Divaneliğe Dönen Pergel isimli ilk kitabıyla 1999’da Orhon Murat Arıburnu Ödülü’nü kazandı.

Sonraki kitapları sırasıyla 2005, 2006, 2007, 2009, 2012, 2016 yıllarında Zehirli Rüya, Şeker Farenin Kitaplığı, Marcus’un Lisan-ı Kalbi, Zaviyesi Yıkık Gönye, Sana Seviyem ve Kâğıttan Kapılar isimleriyle yayımlandı. Kâğıttan Kapılar kitabı, şiirlerinden oluşturulmuş seçkidir. Hâlen çalışmalarına devam eden İrtem, ayrıca İşyerinin Sesi dergisinin de danışmanlığını yapmaktadır. Yazma sürecindeki itici kuvvet olarak “iyi olan her şeyden” etkilendiğini belirtir. Şiir yazma sürecini “daha önce yaratılmış iyilik halini bana taşıyan özel an ve bende o yanın yansıması olan, heyecan uyandıran boyut transferi” olarak tanımlar.

Edebiyatı, iki yönlü bir yaratıcılık süzgecinden geçirip hem yazarın hem okurun evirip çevirebileceği bir zaman olarak tanımlar ve orada nefes alıp verdiğini belirtir.* Etkilendiği ve özellikle sevdiği yazarların başında Handke, Beckett, Blanchot, Calvino, Bilge Karasu, Yusuf Atılgan, Sevim Burak gibi isimler başta gelmektedir.

“Çarıklı Deniz”

Ben denizi geç gördüm daha önce
bir lâledan içindeydim ılık
akmaktaydım tersine nal seslerini
işitirdim şıngır şıngır ederdim
ay bana gülerdi yüzme bilmediğim için

Bu sırça zen çatlayıp su ile
eğleşirken ben de eğildim bir
iç denize ve nalları olmayan
denizatlarını gördüm meğer
ele geçmezmiş denizin altında gün
sabilerle denizin üstünde yürüdüm

Suyun oylumunda bir eşkin yürüyüştü o
çarığına gün değmemiş ve gönül oyunu bilmeyen
yüzmeyi de öğrenemez sırça kabuk daralır
iç deniz, balıksız, lâci deniz yarılır
giyer çarıklarımı, yüzer aylamda yüzsün
orda durmuş bekleyen Musa da ona gülsün
beni de efsûn ile güneylesin ıslatsın
gök çatının altında hoyratlığım artsın
muhtemel ki kalbime gömülmüş nazar ile
adı deniz olan çatır çatır çatlasın

Çünkü şirpence gibi akmış coğrafyasından
ve üstünde rutubet kokusuyla atlasın
son sözcüğe döküldü ‘işgal kötü bir şeydir’
benim son sözcüğüm, içinde deniz olan
avuçlar gibidir tutulması yasak
ruh ona dokunur ve mavi olur aşk

Bakınız buraya bakınız karanlığa bakınız
Karanlıkta ışıl ışıl yansın avuçlarınız
Beykoz da bir kenar mahalle
Çarıklı bir şehzade
Cam üflüyor aşk ile
deniz de ona yangın

“Kara yazı”

Mektup yanar pervane döner.. sen nasılsın
Gönlümden bir yol geçer.. sen nasılsın
Sonra kapı açılır, açan korkar, vıy der kaçar
Bu kül bahçesinde sakin bir su mürekkep
Yanan dünya ıslansın.. peki sen nasılsın

Elimde bir zarf, bir yaz bir kış
Sonra bir tas deniz içinde tufan var
Ekseninden kaymış bakış, bu yedinci çember
Ben neredeyim bu kadar hayata yakışıksız
Mezarlıklardan taşıyor ölüler… sen nasılsın

Meydanı olmayan bütün coğrafyalar benim
Denizsiz bir kentte giyiniyor hayâl
Bana yazdıklarını okudum anladım
Gölgesine sığındığım bu hikâyede mahşer
Kapı artlarından eşiğime gülümser
Söyle yârim… ademden beri sen nasılsın

Saz sustu, keman sustu yaz şimdi sen yaz şimdi
Kapı tufan kapısı
Vııııy… vıııy
Konuşur kendi kendine
Gıcııır… gıcııııır
Eğer beni soracak olursan…
eh!.. ben de iyiyim..

Paylaşın

Selahattin Demirtaş’a ‘Siyasi Cesaret Ödülü’

Edirne F Tipi Cezaevi’nde yaklaşık 5 yıldır tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, François Mitterand Enstitüsü tarafından ilk kez verilen “Siyasi Cesaret Ödülüne” layık görüldü.

Paris’te düzenlenen törene, Demirtaş adına ödülü almak için HDP Dış İlişkiler Komisyonu Eş Sözcüsü Hişyar Özsoy katıldı. Selahattin Demirtaş, ödül törenine gönderdiği mektupta, “Her ne kadar bana veriliyorsa da bu ödülü, cezaevlerindeki tüm HDP’liler adına kabul ediyorum” dedi.

Demirtaş, mektubunda, “Benim için ve milyonlarca Kürt için aslında iki Mitterand var, François Mitterrand ve Danielle Mitterrand. Belleklerimizde iz bırakan, Avrupa değerlerine de büyük katkısı olan her iki değerli şahsiyeti de saygıyla anıyorum. Bilindiği gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Daire ve Büyük Daire kararlarına rağmen halen Edirne Cezaevinde tutulduğum için orada sizlerle birlikte olamıyorum. Bizlerin direnişi, sizlerin desteğiyle, Avrupa değerlerini de aşındıran bu büyük hukuksuzluğun bir gün son bulacağına inanıyorum” ifadeleri yer aldı.

Fransa’nın eski dışişleri bakanı ve Vakıf Başkanı Hubert Védrine ise yaptığı konuşmada, ödülün Demirtaş ve HDP’nin devam eden mücadelesine siyasi ve sembolik bir destek olarak görülmesi gerektiğini söyledi.

François Mitterrand Enstitüsü’nün Demirtaş’a hitaben yazdığı mektup da ise şunlar yer aldı: “Bu ödül, demokrat insanların en mütevazı amaç çerçevesinde toplanmasıyla faaliyetleri veya eserlerinden dolayı Fransız ya da yabancı kişi veya kuruluşu onurlandırmayı amaçlamaktadır. Ödül jürisi, sizin azminiz, cesaretiniz ve bağlılığınızdan oldukça etkilenmiştir. Bu ödülün, tutukluluğunuzun üstesinden gelmesine, özgürlüğünüze hızlıca yeniden kavuşmanıza, demokrasi ve sosyal adalet için mücadelenizi sürdürmenize yardımcı olmasını umut ediyoruz.”

(Kaynak: MA)

Paylaşın

Kovid 19’da Son Veriler Açıklandı: Günlük Vaka Sayısında Rekor

Kovid 19’da son 24 saatte 77 bin 722 yeni vaka tespit edilirken, 145 kişi hayatını kaybetti. Verileri yorumlayan Bakan Koca, “Aşıyla elde edilen sonucu, hatırlatma dozunun önemini, maske ve sosyal mesafenin olayları kontrol altına almadaki etkisini biliyoruz. O halde güç bizde!” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Sağlık Bakanlığı, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının Türkiye’deki seyrine ilişkin olarak yeni verileri yayınladı. Açıklanan verilere göre, son 24 saatte, 422 bin 028 test yapılırken, 77 bin 722 yeni vaka tespit edildi. 145 kişi hayatını kaybederken, 42 bin 573 kişi sağlığına kavuştu.

Bakan Koca’dan açıklama

Güncel verilerle ilgili değerlendirmesini sosyal medya hesabından paylaşan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, şu ifadeleri kullandı; Omicron kaynaklı gelişmeler tedirgin edici olmakla birlikte, durumu hayatımızın normal akışı içinde aşabileceğimize kuşku yok. Aşıyla elde edilen sonucu, hatırlatma dozunun önemini, maske ve sosyal mesafenin olayları kontrol altına almadaki etkisini biliyoruz. O halde güç bizde!

Bakanlığın tablosuna göre Türkiye’de en çok aşılamanın gerçekleştirildiği Osmaniye’yi, Ordu, Amasya, Muğla, Kırklareli, Çanakkale, Eskişehir, Balıkesir, Zonguldak ve Manisa takip etti. Bakanlığın tablosuna göre Türkiye’de en az aşılamanın gerçekleştirildiği Şanlıurfa’yı sırasıyla Batman, Siirt, Diyarbakır, Bingöl, Muş, Mardin, Bitlis, Ağrı ve Elazığ takip etti.

Paylaşın

İnsanlar Günde Beş Saatini Mobil Uygulamalarda Geçiriyor

Mobil uygulamaların kullanımını takip eden App Annie isimli şirketin yaptığı araştırmaya göre insanlar günde ortalama 4,8 saati mobil telefonlarında geçiriyor. İngiltere’nin medya denetim kurumu Ofcom, 2020 yılında benzer bir oran tespit etmişti, ancak onların verilerine televizyon izleme süresi de dahil edilmişti.

App Annie’nin yaptığı araştırmaya göre insanlar 2021 yılında mobil uygulamalara 170 milyar dolar harcadı, uygulamalar 230 milyar defa indirildi. Araştırma, TikTok’un dünya çapında en çok indirilen uygulama olduğunu, kullanıcıların 2020 yılına kıyasla TikTok’ta yüzde 90 oranında daha fazla vakit geçirdiğini saptadı.

Büyük ekranlar yavaş yavaş yok oluyor

App Annie’nin Genel Müdürü Theodore Krantz, cep telefonların harcanan zaman, indirilen uygulama sayısı ve elde edilen gelir gibi birçok alanda rekor kırdığını söyledi. Krantz, “Büyük ekranlar yavaş yavaş yok oluyor, cep telefonları neredeyse her alanda rekor kırmaya devam ediyor” diye konuştu.

App Annie, 2022 yılında aylık TikTok kullanıcı sayısının 1.5 milyarı aşacağını öngörüyor. Hindistan, Türkiye, ABD, Japonya, Meksika, Singapur ve Kanada’da yapılan çalışma, mobil uygulamalarda geçirilen zamanın ortalama 4 saat 48 dakika olduğunu, bunun 2019 yılına kıyasla yüzde 30 yükseldiğini tespit ediyor.

Brezilya, Endonezya ve Güney Kore’de bu sürenin 5 saati aştığı belirtiliyor. Mobil uygulamalarda geçirilen her 10 dakikadan 7’si TikTok başta olmak üzere sosyal medya, fotoğraf ve video uygulamalarında harcanıyor.

2021 yılında 2 milyon yeni uygulama ve oyun

App Annie’nin çalışmasına göre mobil uygulamalar ekosistemine 2021 yılında 2 milyon yeni uygulama ve oyun eklendi. 100 milyon doların üstünde gelir getiren uygulamaların sayısında ise yüzde 20 artış kaydedildi. Çalışmaya göre Youtube dünyanın en popüler video paylaşım platformu oldu ve 60 ülkede bir milyondan fazla video indirildi. Netflix birçok bölgede ikinci sırada yer aldı.

App Annie, mobil oyunlarda da artış olduğunu, insanların geçtiğimiz yılda indirdikleri oyunlara 116 milyar dolar harcadığını açıkladı. En popüler oyunlar arasında ‘hiper basit’, yani oynaması kolay ve ücretsiz mobil video oyunların olduğunu belirtti. Bazı kullanıcılar bu oyunlarda yoğun şekilde görülen reklamlardan şikayetçi olsa da reklamcılık sektörü 2021’de bu alanda oldukça başarılı oldu ve reklam harcamaları 295 milyar doları aştı.

Sağlık ve ruh sağlığı uygulamaları

App Annie’nin araştırması, pandeminin insanların yaşam alışkanlıklarında değişikliklere yol açtığını saptadı. Örneğin Singapur, Brezilya ve Endonezya başta olmak üzere, dünyanın her yerinde insanlar alışveriş uygulamalarında daha çok vakit geçirmeye başladı. 2021’de alışveriş uygulamalarında toplam 100 milyar saat harcandı.

UberEats gibi yemek ve içecek uygulamalarında harcanan vakit de önceki seneye kıyasla yüzde 50 oranında arttı. İnsanların pandemi sürecinde spor salonlarına gidememesinden dolayı sağlık ve spor uygulamaları da daha sık kullanılmaya başlandı.

Aynı zamanda Headspace ve Calm gibi meditasyon uygulamaları da daha popüler hale geldi. Meditasyon uygulamalarını en çok gençlerin indirdiği, 2021 yılında bu uygulamaların kullanımında yüzde 27 artış olduğu tespit edildi. Çöpçatanlık uygulamalarının kullanımında da 2018 yılına kıyasla yüzde 95 artış belirlendi, bu uygulamalar için 4 milyar dolardan fazla harcama yapıldı.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

ABD’de Yıllık Enflasyon 40 Yılın Zirvesinde

ABD’de Aralık ayı enflasyon rakamları açıklandı. Enflasyon yıllık yüzde 7 ile Haziran 1982’den bu yana kayda geçen en yüksek seviyeye çıktı. ABD’de Kasım ayında yıllık enflasyon yüzde 6,8 olarak açıklanmıştı. Bu rakam da Haziran 1982’den bu yana kayda geçen en yüksek enflasyon oranıydı.

Aralık ayındaki artış, hükümetin yıllık yüzde 2 hedefinin oldukça üzerinde. Aralık, enflasyon oranının yüzde 6’nın üzerinde seyrettiği üst üste üçüncü, yüzde beşin üzerinde ise üst üste yedinci ay oldu oldu.

Otomobiller gibi temel kalemlere yönelik artan talebe karşılık tedarik zincirindeki sorunlar enflasyondaki artışı tetikliyor. Borçlanma maliyetlerindeki artış, otomobil gibi alımları daha pahalı hale getirerek talebi düşürmeyi amaçlıyor.

Ancak Çalışma Bakanlığı’nın Çarşamba günü yayımladığı rapora göre, enflasyonist baskıların bir kısmının hafiflediğine dair işaretler görülüyor.

Bunlar arasında ilk sırada enerji maliyetleri var. Enerji maliyetleri Nisan ayından beri ilk kez düşerek, Aralık ayında bir önceki aya göre yüzde 0,4 azaldı. ABD’de son 12 ayda enerji maliyetleri yaklaşık yüzde 30 arttı.

Fed faiz arttırımına gidebilir

Tüketici fiyatlarının neredeyse 40 yılın en yüksek artışını gösterdiğini belirten analistler, bu durumun ABD Merkez Bankasının (Fed) mart ayında faiz artırımına başlayacağı beklentilerini destekleyebileceği öngörüsünde bulunuyor. Birçok ekonomist Fed’in 2022’de dört kez faiz arttırımı yapabileceği tahminini yürütüyor.

FED’in enflasyonu durdurmak için faiz arttırımına gitmesi ev, araç, işyeri ve ihtiyaç kredisi alanlar için borcun yükselmesi anlamına gelecek.

Faiz arttırımı ayrıca Fed’de keskin bir politika değişimine de işaret edecek. Fed uzun süredir politika faizini sabit tutuyor, ayrıca aylık bono alışlarıyla uzun dönemli faiz oranlarını düşürerek borçlanma ve harcamayı teşvik ediyordu.

Paylaşın

Babacan’dan Erdoğan’a: Kimi Kandırmaya Çalışıyorsunuz?

DEVA Lideri Babacan, partisinin bugünkü grup toplantısında “Ülkedeki enflasyon artışı nispeten diğer ülkelerin altında kalmıştır” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, dünyadaki enflasyon rakamlarını göstererek ““Kimi kandırmaya çalışıyorsunuz?” şeklinde cevap verdi.

Haber Merkezi / Babacan, konuya ilişkin açıklamasının devamında, “G20 ülkelerinde bir Arjantin Türkiye’den yüksek görünüyor, yüzde 51. Türkiye’deki enflasyon yüzde 36 mı? Bağımsız bir araştırma grubu var, onların hesabına göre 80. Grafiğe yüzde 80’i koysak, grafik tavanı deler geçer. Hangi ülkeye göre göreli olarak daha iyiymişiz? Bu ülkenin gerçek enflasyonu, hem G20’de hem de OECD’de en yüksek enflasyondur. Belli ki Beştepe’de enflasyon falan yaşamıyor. Ekmek elden su gölden. Keçiören’deki dairede yaşasaydı, 3-4 komşusu olsaydı, hiç olmazsa girerken çıkarken komşularla karşılaşıp gerçek enflasyonu duyabilirdi.” ifadelerini kullandı.

Babacan, üniversite öğrencisi Enes Kara’nın kaldığı cemaat yurdunda yaşadığı baskılar nedeniyle yaşamına son vermesi hakkında açıklamalarda bulundu. “Cumhuriyet tarihinde hiçbir zaman maddi durumu iyi olan ailelerle zayıf olan ailelerin çocukları arasında böylesine bir eşitsizlik oluşmamıştı. Ortada çok büyük bir haksızlık ve adaletsizlik var. Bunun bedelini gençlerimiz ödüyor” diyen Babacan, “Gençler arasındaki en yaygın hissiyat yaşayacak başka bir ülke aramak. Ülkeden kaçamayan içinde olduğu cendereyle baş etmeye çalışıyor. Ağır bir depresyon yaşanıyor. Devlet kendi evlatlarına ağır bir depresyon sunuyor. Türkiye gitmek isteyip gidemeyenlerin ülkesi oldu.” dedi.

“Beğenmedikleri her şey kapatılsın istiyorlar” diyen Babacan, “Ülkedeki hukuk kırıntısının sahibi olarak bir Anayasa Mahkemesi kalmış, onu da kapatalım diyor. Almışlar ellerine bir çekiç, gördükleri her şeyi çivi sanıp saldırıyorlar” ifadelerini kullandı. Babacan, şöyle devam etti: “Çeyrek yüzyıldır koltuğunda oturan krizlerin ortağı Bahçeli’nin yine ortak olduğu bir iktidar bugünün hiçbir sorununu çözemez. Koltuğa sarılan Erdoğan artık hangi sorunu çözebilir. Son 4 yıldır ülke patinajda.”

Enes’in intiharının ardından cemaat ve tarikat yurtlarının kapatılması gerektiğini vurgulayanları hedef alan Babacan, “Gencecik Enes’in ardından şunlar bunlar kapatılsın diyorlar. Bu ülkede kapatmak dışında başka bir çözüm önerisi yok mu? Devletin görevi gençlere kaliteli ve hesaplı yurt imkanı sunmaktır” ifadelerini kullandı.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin genel merkezinde düzenlediği haftalık değerlendirme toplantısında gündemi değerlendirdi. Babacan şu ifadeleri kullandı:

“Genç bir tıp öğrencisi arkadaşımız Enes Kara canına kıydı. Enes’ten bize, ülkenin gençlerinin sesi niteliğinde son bir mektup ve video kaldı. Enes’in son konuşması mevcut durumun ifşasıydı. Kötü yönetim nedeniyle hayalleri elinden alınan, yarınları ipotek altına alınan gençlerin sistematik bir şekilde dışlandığı bir düzenin ifşasıydı. Kantinde çay içemeyen, kitap almaya harçlığı yetmeyen, arkadaşlarıyla kafede oturamayan gençlerin hapsedildiği hayatın ifşasıydı.

Ülkeyi yönetenler gençlerin sorunlarına kulak kabartmak yerine onlara hakaret ediyorlar. Gençler de çareyi kaçacak ülke aramakta buluyor. Ülkeden kaçamayan, içinde olduğu cendereyle baş etmeye çalışıyor. Bugünkü hükûmet, kendi evlatlarına ağır bir depresyon sunuyor. Size sormak istiyorum: İktidarda bu otokrat ittifak kaldığı sürece başka bir Türkiye mümkün olacak mı?”

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Anayasa Mahkemesi’nin ve Türk Tabipleri Birliği’nin kapatılmasını istediği görüntüleri izleten Babacan şunları söyledi:

“Beğenmedikleri her şey kapatılsın istiyorlar. Sürekli ayrıştırma, düşman üretme… Başka bir şey bildikleri yok. Ülkedeki hukuk kırıntısının sahibi olarak bir Anayasa Mahkemesi kalmış, ‘Onu da kapatalım’ diyor. Sağlık çalışanlarının ve vatandaşlarımızın haklarını dile getirenlere de ‘Susturalım’ diyor. Almışlar ellerine bir çekiç, gördükleri her şeyi çivi sanıp saldırıyorlar.

İktidar, gençlerin barınma sorununu çözmelidir. Ucuz ve nitelikli yurtlara erişim sağlanmalıdır. Ayrıca özel yurtların tamamı denetlenmelidir. Devletin görevi, gençlere kaliteli ve hesaplı yurt imkânı sunmaktır. İki lafın başında üniversite sayısını artırmakla övünen hükûmet, üniversiteler için yeterli yurt imkanını niçin hazırlamadığını da izah etmek zorundadır.

“Siz kapatmaktan, yasaklamaktan başka bir şey bilmiyor musunuz?”

Ancak meseleye bunun ötesinde bir yaklaşım, başka türlü bir otoriter yönetime davetiye çıkarmaktır. Biri çıkıp ‘Anayasa Mahkemesini, Tabipler Birliği’ni kapatalım’ diyor; öteki çıkıp ‘Vakıfların, derneklerin yurtları kapatılsın’ diyor. Ya siz kapatmaktan, yasaklamaktan başka bir şey bilmiyor musunuz? Doğru dürüst politikalarla kuralların işlemesini, kurumların iyi çalışmasını sağlayamaz mısınız? İşte biz, bu iki kutup arasındaki sıkışmışlıktan ülkeyi kurtaracağız.

Ortada bariz bir zihniyet ve yaklaşım sorunu var. Dünyada hiçbir fikir yasaklarla yok edilememiştir. Çünkü Enes’in sözlerinden anlıyoruz ki; Enes ailesinden, okulundan, kaldığı yurttan şikayetçi. Enes ülkesinden şikayetçi. Bu ülke ona umut veremedi. Eğer ailesinde, ülkesinde, yurdunda onu dinleyecek birilerini bulsaydı, belki de bu kararı almayabilirdi. Bu yüzden dinlemenin öneminden sıkça bahsediyoruz. Gençleri, arkaik kavgalarla umutsuzluğa mahkûm edemeyiz. Bu kavgalar sorunu çözmüyor. O yüzden biz birbirinin izdüşümü bu iki otoriterliği de reddediyoruz.

Çoğu zaman siyasette gençlere layık görülen de sağa sola bayrak asmak, kongre salonlarında, mitinglerde slogan atmak oldu. Biz ‘Öyle kol-bacak diye ayrım olmaz, gençlik kolları olmayacak, gençler tüm kademelerde olacaklar’ dedik. Gençlerle bir arada olacağız dedik. ‘Beraberce siyaset üreteceğiz, karar alacağız’ dedik. Gençler, partimizin karar mekanizmalarının tam merkezinde yerlerini aldılar. Seçimden seçime hatırlanan, ‘Z kuşağı’ masalları ile kandırılmaya çalışılan, ciddiyetsiz şakalarla, genel geçer vaatlerle gençlerin gündeme gelmesini kabul etmiyoruz. Bizim için gençlerin sorunları bugünün sorunlarıdır. Hiçbir sorunları ertelenemez.

“Gençlere ‘hem su hem söz sizin’ diyeceğiz”

‘Su küçüğün söz büyüğün’ demeyeceğiz. Gençlere ‘Hem su hem söz sizin’ diyeceğiz. ‘Başımıza icat çıkarın’ diyerek tüm girişimcileri destekleyeceğiz. ‘Olmaz öyle saçma şey’ diyenlere inat, gençlerin hür düşüncesinin peşinde koşacağız. Çünkü biz gençlerin kaçmak istediği değil, yaşamak istediği, tüm dünyadan gençlerin ‘3 ay, 6 ay, 1 sene kalsam’ dediği bir Türkiye’yi inşa edeceğiz. Biz, gençlere rağmen veya gençler için değil, gençlerle beraber buradayız.

Ülkenin partili taraflı cumhurbaşkanı son bir haftada enflasyon sorunu için önce ‘köpük’ dedi, sonra ‘müsilaj’ dedi. Bugün de ‘şişkinlik’ demiş. Ne dese tutmuyor. Çünkü ne dese kimse yutmuyor. Hiç boşuna uğraşmasın. Vatandaşlarımız enflasyonun ne olduğunu gayet iyi biliyor. Ben kavramın doğrusunu söyleyeyim. Ülkemiz partili taraflı cumhurbaşkanlığı sistemine geçtikten sonra, ‘kronik yüksek enflasyon’ dönemine girmiştir. O gün bugündür enflasyon çift hanedir. Tek haneye düşürmeleri hayaldir. Allah korusun, bu kafayla ve inatla giderlerse, ülkenin cumhurbaşkanı bilime ve akla her türlü aykırı tezini dayatırsa üç haneli enflasyon rakamları da uzak değildir.”

Babacan, partisinin bugünkü grup toplantısında “Ülkedeki enflasyon artışı nispeten diğer ülkelerin altında kalmıştır” diyen Erdoğan’ı, dünyadaki enflasyon rakamlarını göstererek yanıtladı:

“Kimi kandırmaya çalışıyorsunuz? G20 ülkelerinde bir Arjantin Türkiye’den yüksek görünüyor, yüzde 51. Türkiye’deki enflasyon yüzde 36 mı? Bağımsız bir araştırma grubu var, onların hesabına göre 80. Grafiğe yüzde 80’i koysak, grafik tavanı deler geçer. Hangi ülkeye göre göreli olarak daha iyiymişiz? Bu ülkenin gerçek enflasyonu, hem G20’de hem de OECD’de en yüksek enflasyondur. Belli ki Beştepe’de enflasyon falan yaşamıyor. Ekmek elden su gölden. Keçiören’deki dairede yaşasaydı, 3-4 komşusu olsaydı, hiç olmazsa girerken çıkarken komşularla karşılaşıp gerçek enflasyonu duyabilirdi.

“Ne Şampiyonlar Ligi, ekonomiyi küme düşürdün”

Ekonomiyi batırdı, mahvetti, perişan etti, şimdi de çıkmış ‘Ekonomide Şampiyonlar Ligi’nin parçası olacağız’ demiş. Ne Şampiyonlar Ligi yahu? Ekonomiyi defalarca küme düşürdün. Her yıl bir alt kümeye düşüyoruz. Biz ayrıldıktan, ortak akıl ve istişare terk edildikten, dürüst ve ehil insanlar sistemden çıktıktan sonra ülkenin kredi notu yatırım yapılabilir seviyeden tam 5 kat aşağı indi. 5. bodrumda şu an. İşte tam da bu yüzden, artık bu takıma yepyeni yöneticiler gerekiyor. Bir takımı her yıl beş defa arka arkaya küme düşüren birisini takımın başında tutmazlar, değil mi?”

Paylaşın