Kayseri’de 4,9 Büyüklüğünde Deprem

Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının (AFAD) internet sitesinde yer alan bilgiye göre saat 02.28’te Kayseri’nin Sarıoğlan ilçesinde 4,9 büyüklüğünde deprem meydana geldi.

Depremin 23,75 kilometre derinlikte olduğu belirlenirken çevre illerden de hissedildi. İlçedeki bazı evlerde çeşitli büyüklükte çatlakların olduğu, hasar tespit çalışmalarının başlayacağı ifade edildi.

Kayseri Valisi Şehmus Günaydın, “Kıymetli hemşehrilerim, Sarıoğlan ilçemizde meydana gelen deprem sonrası bütün ekiplerimiz sahadadır. Hepimize geçmiş olsun” paylaşımı yaptı.

Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Memduh Büyükkılıç da, “Şu an için elimize ulaşan olumsuz bir haber yok” ifadelerini paylaştı.

DHA’ya göre iki kişi panik yaşadığı için Bünyan Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı, durumlarının iyi olduğu ve olumsuzluk yaşanmadığını kaydedildi.

Sarıoğlan ilçesinin Palas Mahallesinde Hacı Alpaslan’a ait içerisinde 10 büyükbaş hayvanın bulunduğu ahırın bir bölümü çöktü. Palas Mahallesinde yine bazı evlerin girişlerinde ve odalarda hasar meydana geldi.

Depremi şiddetli hissettiklerini belirten Hacı Alpaslan, “Ahırda 10 büyükbaş hayvan var. Hasar nedeniyle içeriye girmeye korkuyoruz. Sabah itfaiye erleri bakacak. Depremi çok kötü hissettik” dedi.

AFAD İl Müdürü Osman Atsız ise, “Sabah saatlerinde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü ekipleri gelerek hasar tespitinde bulunacak. Şu anda sahada AFAD’ımıza ait dört ekip, yine AFAD Başkanlığımız tarafından görevlendirilen Nevşehir, Aksaray ve Ankara’dan dört ekip Kayseri’mize gelmiş durumdadır. Yine itfaiye ve jandarma ekipleri sahadalar. Şu ana kadar ölü ve yaralımız bulunmamaktadır. Çalışmalarımıza sabah devam edeceğiz.” açıklamasında bulundu.

Paylaşın

Derya Önder Kimdir? Hayatı, Eserleri

1 Ocak 1973 yılında Ağrı’nın Doğubeyazıt İlçesinde dünyaya gelen Derya Önder’in anne babası Tokatlı’dır. İlk ve ortaöğrenimini Konya’da tamamlayan Derya Önder, 1994 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesinden mezun oldu.

Haber Merkezi / İlk şiiri 2000 yılında Milliyet Sanat dergisinin genç şairler bölümünde yayımlanan Mektup adlı şiirdir. 2000-2006 yılları arasında Öteki-Siz şiir dergisinde yer aldı. Aynı dönemde Öteki-Siz Yayınevinin kurucularından biri oldu. İlk şiir kitabı Ceza Defteri 2002’de aynı yayınevinden çıktı.

Şairin şiirleri ve yazıları izmir izmir, ütopiya, kül, düş-lük, ağır ol bay düzyazı, la poéte travaille, öteki-siz, rüzgâr, üç nokta, sınırda, yaratım, sanat cephesi, gediz gibi dergilerde yayımlandı. Önder’in ikinci şiir kitabı Akasya Telaşı Nisan 2008’de Digraf Yayıncılıktan çıktı. Derya Önder’in ortak yazarlı kitaplarda da yazıları ve şiirleri vardır. 1989’dan beri İstanbul’da yaşayan şair yazın çalışmalarını devam ettirmektedir.

Derya Önder’in şiir dünyasının gelişmesinde İranlı şair Furuğ Ferruhzad’ın etkisi vardır. Şair, İran şiirinin kendi yazdığı şiirler için iyi bir deneyim ve öğrenim alanı olduğunu düşünmektedir. Okura zengin çağrışımlar sunan ikinci şiir kitabı Akasya Telaşında lirizm, şiirin ana kaynağı olarak kabul edilmiştir.

Bu kitapta gündelik hayat ve insan ilişkilerindeki kırılmalarla, çukurlarla dolu bir dünyayı dillendirilme çabası öne çıkıyor. Okurlar, ilk okumada, duygu yüküyle kuşatan; bazen sert, bazen kırılganlıklar dolu bir kadın dünyasının hakiki anları, gözlemleri, sezgiciliği ve tutkularıyla karşılaşıyor. Derya Önder’in şiirlerinin yanı sıra dünya edebiyatından yaptığı çevirileri de vardır. Donovan Bixley ve Michael Engler’den yaptığı hikâye çevirilerinde sabır, arkadaşlık, dostluk gibi temel değerlerin aşılanması hedeflenmektedir.

Paylaşın

Derya Çolpan Kimdir? Hayatı, Eserleri

25 Nisan 1967 yılında Aydın’da dünyaya gelen Derya Çolpan’ın asıl adı Derya Yaylı’dır. İlk ve orta öğrenimini burada tamamladıktan sonra başladığı Kuleli Askeri Lisesini 1985 yılında bitirdi. Üniversite öğrenimini Boğaziçi Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği Bölümününde tamamladı.

Haber Merkezi / 1989 yılında buradan mezun olduktan sonra Maltepe Askeri Lisesinde İngilizce öğretmeni olarak çalıştı. İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesinde başladığı yüksek lisans öğrenimini 1995 yılında tamamladı. Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türkçe Eğitimi Anabilim Dalında başladığı doktora eğitimini “Göreve Dayalı Öğrenme Yönteminin Türkçe’nin Yabancı Dil Olarak Öğretiminde Uygulanması ve Bu Uygulamaya İlişkin Öğrenci Görüşleri” adlı teziyle tamamlayarak 2004 yılında doktor unvanını aldı.

Yaylı; 1993-2006 yılları arasında Dokuz Eylül Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulunda okutman, 2003-2005 yılları arasında da Vilnus Üniversitesi Filoloji Bölümünde okutman olarak görev yaptı ve 2006’da Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Anabilim Dalına yardımcı doçent olarak atandı. 2011’de doçent, 2017’de profesör unvanını aldı.

Evli ve bir çocuk babası olan Yaylı, Denizli’de hâlen bu görevinin yanı sıra edebiyatla ilgili çalışmalarını da sürdürmektedir. Şiirle ilgilenen sanatçı doksanlı yıllarda; Ses Sözden Eksilince (1997) ile 1996 Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülü, 1996 Ali Rıza Ertan Şiir Ödülü ve 1996 Sabri Altınel Şiir Ödülü gibi ödüllerin sahibi olmuştur. 1997 Yunus Nadi Şiir Ödülü’nü Enver Ercan ile paylaşmış ve Kırık Su Saati (2003) ile İsviçre Hastanesi Sanat- Edebiyat Ödülleri 2002-2003 Şiir Yarışması Jüri Özel Ödülü’nü almıştır.

Sanatçı yazı hayatına şiirle başlamış ve edebiyat dünyasında “Derya Çolpan” imzasını kullanmıştır. İlk şiiri 1993’te Varlık dergisinde yayımlanan sanatçı bu tarihten sonra kaleme aldıklarını; Yeni Biçem, Sombahar, İnsan, Düşlem, Bahçe ve kitap-lık gibi süreli yayınlarda belli aralıklarla yayımlamayı sürdürmüştür. Şiiri “Kendine ait bir dil ya da söylem kullanması, müzik ve sesle yakın ilişki içinde bulunması ve estetik bir etkileme gücünün olması herkes tarafından kabul edilebilecek özelliklerdir.

İnsan günlük konuşma dilinin yanı sıra özellikle değiştirebileceği ya da yansıtabileceğini düşündüğü doğayı etkilemek için bir büyü dili oluşturmuştu. Bu dilin ritmik özellikleri şiir dilinin öncülü olarak algılanabilir. Platon da şiiri tanımlarken ‘büyülü söz’ ifadesini kullanmıştır.” şeklinde kendince tanımlar. Şairin misyonunu da “Şair kendi toplumunda düşünen, güzel söz söyleyen ve sözü dinlenen bir kişi olarak kabul ve saygı görmüştür.

Şairin toplumdaki işlevi ilkel çağlarda daha keskin çizgilerle belirlenmiş iken günümüzde belirli bir şair rolünden söz etmek daha zordur. Bunun nedeni düşüncenin ve sözün yerini alan yeni değerlerdir diyebiliriz.” cümleleriyle dile getirmiştir. Çocukluk özlemi, anne-baba sevgisi, tabiattaki varlıklar ve mekânın ruhu gibi konuları şiirlerinde ince duyarlılığıyla dizelere yansıtmıştır. Ses Sözden Eksilince (1997) adını verdiği ilk şiir kitabı ve aldığı ödüllerle adını duyuran sanatçının kendi sesini bulması Kırık Su Saati (2003) ile olmuştur. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Deniz Durukan Kimdir? Hayatı, Eserleri

1 Aralık 1966 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Deniz Durukan, Üsküdar Cumhuriyet Lisesini 1985’te bitirdi. Edebiyat dünyasına, şiirle girdi. Şiirleri Varlık, E, Hişt, Budala, Yasakmeyve, Başka, Öteki-siz, Kitap-lık adlı dergilerde yayımlandı. 

Haber Merkezi / Radikal ve Cumhuriyet gazetelerinin kitap eklerinde yaptığı söyleşileri ve müzik yazıları yer aldı. Müzik yazılarını Cumhuriyet Pazar’da yazdı. Öküz, Hayvan, Radikal ve Yarın gazetelerinde müzikle ilgili yazıları yayımlanmaya devam etti.

Deniz Durukan, edebiyata şiir yazarak başladı. Şiirleri, Varlık, E, Hişt, Budala, Yasakmeyve, Başka, Öteki- Siz, Kitaplık, Özgür Edebiyat, No, Kırkaltı, Karakalem gibi dergilerde yayımlandı. Edebiyatçılarla yaptığı söyleşilerle ve yazılarıyla Radikal ve Cumhuriyet gazetelerinin kitap eklerinde yer aldı. Aynı zamanda rock müzikle ve alternatif seslerle yoğun olarak ilgilenen Durukan’ın müzikle ilgili ilk yazısı Roll dergisinde yayımlandı.

Ardından Öküz dergisinde Longplay adlı sayfayı hazırlamaya başladı. Müzik eleştirilerini ve müzisyenlerle yaptığı söyleşileri Hayvan, Shaft, Picus, K. Karakalem ve Yüksekses dergilerinde, Radikal, Cumhuriyet ve Yarın gazetelerinde yayımlayan şair, Varlık dergisinde Tozlu Raf adlı bölümü hazırladı. Müzik alanındaki çalışmalarını Türk Rock 2000 ve Türk Rock 2001 adıyla kitaplaştıran Durukan, 2004 yılında İyiler Siyah Giyer’i yayımladı.

Ayrıca Stüdyo İmge Yayınları’nca hazırlanan Eminem Show ve Okuyanus Yayınları’nca hazırlanan Çocuk ve Sanat adlı kitaplara da katkıda bulundu. 2005 yılında Şakağına Daya Beni adlı ilk şiir kitabı yayımlandı. 2009 yılında ise Rugan adlı ikinci şiir kitabı yayımlandı. 2012 yılında editörlüğünü üstlendiği, 21 kadın şairin inceleme yazılarından oluşan Fahriye Abla’dan Çanakkaleli Melahat’a Modern Türk Şiirinde Kadın İmgesi adlı kitabı hazırladı. 2015-2016’da Pulbiber dergisinin genel yayın yönetmenliğini sürdürdü.

Deniz Durukan, müzik ve edebiyatın iç içe olduğu şiirlerinde, kadını, cinselliği, aşkı, toplumun dayattıklarını cesurca sorguladı. İlk şiir kitabı 2005’te Şakağına Daya Beni, klasik rock şarkılarının ve Beat kuşağı şairlerinin sesini anımsattı. 2016’da Dokuz Katlı Sıdıka adlı şiir kitabı çıktı.

Şiirlerinde, kadınlara dayatılan bir çok meseleyi irdeledi, kendi sesini oluşturdu. Anlatımda imgelerden yararlanarak İkinci Yeni şairlerinin diline yakın bir dili benimsedi. Şair, edebiyat dergilerinde söyleşi, deneme, inceleme yazıları kaleme almaya devam ediyor. Hâlen Gazete Duvar ve 45’lik dergilerinde yazıyor. Şiirleri 2002’de Yaşar Nabi Nayır Edebiyat Ödülü şiir dalında dikkate değer bulundu. Şarkıcı Teoman, şairin yazdığı Ölüm Işığa Uzanmış adlı parçayı seslendirdi. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Demet Duyuler Doğan Kimdir? Hayatı, Eserleri

10 Kasım 1966 yılında Adana’da dünyaya gelen Demet Duyuler Doğan, Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yabancı Diller Eğitimi Bölümü Alman Dili Eğitimi Anabilim Dalında öğrenim gördü.

Haber Merkezi / Adana Yaşam Sanat Derneği ve Adana Yazarlar Evi Derneği Kurucu Üyesi, Çukurova Sanat Girişimi ve Akdeniz Sanat Oluşumu gönüllüsüdür.

Söylem ve Yaşam Sanat dergilerinin yazı kurulunda çalıştı. Resmi, özel kurum ve kuruluşların kültür sanat etkinliklerinde moderatörlük ve sunuculuk yaptı. 2015-2018 dönemi Adana Kent Konseyi Kadın Meclisi Yönetim Kurulu üyesi, Kültür Sanat Komisyonu Başkanı olarak da görev yaptı. Yılankale Şahmeran Şiir Ödülünü aldı.

İlk şiiri “Bulutun Öğüdü” Söylem dergisinde yayınlandı. Şiir ve yazıları Tay, Turunç, Eliz Edebiyat,  Bağlaç, Tmolos Edebiyat, Kara Zambak, Patika, Şehir, Yaşam Sanat  gibi dergilerde çıktı. Şiirlerinde hayatın renklerini, kadının iç dünyasını ve umutlarını anlatır.

“Akşam sefası”

Akşamın geceye sabahın gündüze geçişi gibi sancılı günler
o günler ki günleri kovalarken sensiz
içimde tanımadığım bir korku
bezgin kokusuysa havanın
acı ve ayrılığa dair anların muştucusu

Balkonda ben tedirgin ve üzgün
gözlerimdeki bir parça bulut
sağanak olmasın diye
koşar adım indim bahçeye
dilini pek anlamadığım çiçeklerin koynuna sığındım

Güne küskün çiçeğiyle
yaprakları arasında suskun bekleyen
akşamın alacasında gülümseyip
gecenin karanlığını cıvıl cıvıl renklendiren
ana topraklarımda baba mirası
bir kök akşam sefası

Sanki o da mahzundu sanki o da eksik
ve sandım ki bana
bir dosta sorar gibi
‘aradığın nedir? ‘ dedi
aslında cevabı bilir gibi

Özlemlerimdi açmak istediğim ona
eğildim…dokundum….kokladım usulca
biliyordum anlıyordu beni
yarası ortak her bekleyen gibi

Taa yüreğimde hissettiğim
bir ürperti bir hışırtı bir koku
akşamın alacasında günün son ışığı
soluğumdan geçip kanıma karışınca
umut oldu umutsuzlukta
mutluluk oldu mutsuzlukta
içimde anlatılması imkansız bir arınma

Esrik bir mutluluk yaşatsa da
dudaklarımda haziran gülümseyişi
her şey gibi gelip geçici
her şey gibi nefes nefese
bilsek de gidenler gelmez
bilsek de sızılar dinmez
çakır keyif dost muhabbetiyle
minnet şefkat karmaşasında
sarılıp öptüğüm
akşamın hüznü özlemin ezası
bütün bunları bir anlık dindiren
bir anlık dinlendiren
baba yadigarı akşam sefası… akşam sefası

“Çiçekli güz”

Yalnızlığın yorgun elleri
aralıyor yamaçtaki evin perdesini
uzaklarda görünen çocukluğun
sararmış rengi
tüttürüyor yanık ezgileri

Derince bir nefes çekerek
dalıyor sayrılı düş gördüren ateşin içine
bense uzak bakışlarla izliyorum aslında
çocukluğumun terli susamış
başında babası bekleyen kendimi

Onun gözleri yumuk
alnında ıslak tülbent
teninde kızıl kabarcık
içinde acı su
sanki burgulanıyor bedeni
ardından tomurcuk patlaması
aralatıyor gözlerini
a a ne görsün
soldan sağa
yukarıdan aşağıya
ısırgan kahkahalı çiçekler
bir de gizli ısırığı
fink atıyor teninde
dört dönerken kaygıyla annesi

Unutulmazlıkların esrik devşirmesinde
ne baht ne kader
dili yok izi var
kişiye özgü anılar
geçmişin sisli sarkacından
muzip gülüşlerle salınarak
el sallıyor yamaçtaki eve
çocukluğu/mu/n keyifli vadisinden

“Eski bir albüm”

Günler
günler ki çekip gidiyor
çekip gidiyor ya
şöyle bir bakayım dedim
nereye gidiyor

Eski bir albümün
solmuş resimlerinin
en sıcak yerlerine dokundurdum
donuk bakışlarımı

Kapıda gelin arabası
arabada fidan gibi damat
yanında telli duvaklı gelini
başlarında esen kavak yelleri
davullu zurnalı düğün gülüşleri

Bu sevinç paylaşılmaz mı
kadını erkeği genci yaşlısı
avuçlarında buğday para şeker
mutluluk dileyen dualarla
bereket serpmekteler
yüreklerinde imece kıvancı
yarınlara halay çeken yarenler

Bir başka resim
karakış ortasında
çiçekli sabah tazeliği
sepya rengi sessizlikte
mis kokulu bahar sevinci
yeniden dünyaya gelmiş gibi
mutluluğu oynatan çocukluk resimleri

İşte yine aynı mahalle
aynı evler aynı sokak
içinde sevgiler tütse de hala
çoğu dönülmez akşamların
aysız yıldızsız derin uykusunda
alnı ak sözü ak komşularım
özlemle yüreğim paramparça

Eski bir albümün içinde
yitirirken çocukluğumun ayak izlerini
yetim dudağımdan döküldü dualar
saçaklarda içli bir şarkıyı söylerken
gözü yaşlı kumrular
gömütlükte yankılandı sesim

Günler
günler ki çekip gidiyor
çekip gidiyor ya
halbuki geceyle arasında bir arpa boyu yol var
yaşananlarsa ölümsüz anılarda

Paylaşın

Evin Okçuoğlu Kimdir? Hayatı, Eserleri

3 Aralık 1956 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Evin Okçuoğlu, Üsküdar Kız Lisesi mezunu. Atatürk Eğitim Enstitüsü İngilizce Öğretmenliği bölümünden 1977’de mezun oldu. 1985’te Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesinde lisans tamamladı.

Haber Merkezi / Yedi yıl, Burhan Felek Lisesi’nde İngilizce öğretmenliği yaptı. İstanbul Üniversitesi’nde 19 yıl okutman olarak çalıştıktan sonra 2004 Ocak ayında emekli oldu.

Lise yıllarında şiirle tanıştı, toplumcu gerçekçi doğrultuda yazdığı şiirleri; Evrensel Kültür, Berfin Bahar, Amik, Çağdaş Türk Dili, Mor Taka, Ekin Sanat gibi dergilerde yayımlandı. Haiku ve Tankaları da Haikum ve Uta adlı Japon şiiri yaprak dergilerinde yayımlandı.

Çocuk Edebiyatına ağırlık verdi, öyküler yazdı. “Sakın Kızma Anne”, “Toprak Öyküleri” adlı dosyaları, yayıma hazırlanıyor. Çeşitli yerlerde yayınlanmış çeviri düz yazı ve şiirleri de vardır. Papirüs Yayınevi’nde bir süre düzeltmen olarak çalışan Okçuoğlu’nun “Kosovalı Kız Zana” adlı çevirisi, Papirüs Yayınevi tarafından yayımlandı.

“Adını sen koy”

Yanağı kaçak, dudağı mülteci,
elleri sürgün adam’a

Dallarımda kalmış direnen çiçek,
Güneşli tarafı geçitlerimin.
Gidilmemiş aşinalıklarımın yolcusu,
Solmayan parıltısı kadehimin.
Elimin unutkan hecesi,
Gülüşümde gezinen deniz,
Denizinde yitirdiğim öpüş.

Karşıladığın yerdeyim.
Yürümem yürümek değil;
Oturmam oturmak,
Konuşmamız sarılmak.
Susmamız;

“Bilmediğim”

Bir adam yaşar
Hiç gitmediğim o yerde.
Esip durur
Bilmediğim rüzgarlar.
Gidilesi o dağın yamacında
Kaldırır da başını göğe,
Adam evreni kucaklar.

Çırpınırken uzakta düşleri.
Karışır kavramlar,
Yamaçlar susar,
Bir ateş yanar yüreğinde;
Adam yazmaya başlar.

Yamacı mor hüzündendir
Okşarken yüzünü rüzgar
Dalıp çıkar maviye
Çiçeklenir bulut
İnce bir çizgide.
Kıvraktır umut çeken takalar
Sonra rüzgar da susar, kopar iç fırtınası,
Adam türküye başlar…

“Bulut”

Nasıl yağsın sadece bana
Gezdikçe rüzgarla
Almış yükünü
Dokunsan dökecek içini
Aşk esen yelde mi, bulutta mı
toprakta mı saklı yoksa?

Aşk toprakla bulut için
İçe işleyen nem olsa olsa…
Akıp götüren sel ya da.

Yatağında gürüldeme olasılığı.
Aşk yağma olasılığıyla
Islanma olasılığında kıvranma.

Mevsimin kurağına varınca
Aşk bir vaha.

“Dalgın”

Unutkan o
Yıldızlarım pul pul

Sökük dikiş
İçinden geçen görünür

Kalabalık kaldırım
Çarpar yabancı yüz hızlı çekim

Unutkan o
Siler eski foto karelerini

Pardon! derse biri
İçinden yıldız geçen çarpar göze kare kare

Paylaşın

Şair Eşref, Kimdir? Hayatı, Eserleri

13 Temmuz 1847 yılında Manisa Kırkağaç İlçesinin Gelenbe kasabasında dünyaya gelen Şair Eşref, 22 Mayıs 1912 yılında Gelenbe hayatını kaybetti. Asıl ismi Mehmet Eşref’tir. İlköğrenimini memleketindeki Sıbyan Mektebi’nde yaptı. Manisa Hatuniye Medresesi’nde Arapça ve Farsça öğrenim gördü, hafızlığa çalıştı.

Haber Merkezi / Manisa Valiliğinde tahrirat (yazı işleri) kâtipliği (1870) yaparak çalışma yaşamına girdi. Turgutlu, Akçahisar, Alaşehir’de malmüdürlüğü (1873-75) yaptı. 1879 yılında Fatsa Kaymakamlığına atandı. Ancak içki ve eğlenceye düşkünlüğü nedeniyle görevini gereğince yapamıyordu. Adı bir yolsuzluğa karışınca da görevinden alındı. Yargılanıp aklandıktan sonra Çapakçur, Hizan, Ünye, Tirebolu, Akçadağ, Garzan, Acıpayam, Buldan, Kula, Kırkağaç, Daday ve Gördes’te yeniden kaymakamlık görevlerinde bulundu.

Mehmet Eşref Efendi, Gördes kaymakamıyken siyasî suçlu olarak tutuklanıp İstanbul’a götürüldü. İzmir’deki evinde sakıncalı evrak bulundurmaktan bir yıl hüküm giydi (1902), İzmir’de gözetim altında tutuldu. Serbest kaldıktan sonra Mısır’a kaçtı (1903). Mısır’dan Paris, İsviçre ve Kıbrıs’a geçti. Yeniden döndüğü Mısır’da çıkardığı “Curcuna” adlı mizah gazetesinde II. Abdülhamit yönetimiyle yoğun bir mücadeleye girişti.

Mizah ve hiciv şiirlerini topladığı dört kitabı da Mısır’da yayımlandı. İkinci Meşrutiyet’in ilanı (1908) üzerine aynı yıl İstanbul’a döndü. Çıkardığı “Eşref” ve “Musavver Eşref” dergilerinin başyazarlığını yaptı. Bir bölüm şiir ve yazılarını ise İzmir’de çıkan “Edeb Yahu” dergisinde yayımladı. Meşrutiyet devrinde Kasaba ilçesi kaymakamlığı ve Adana vali yardımcılığı yaptı (1908-09). Memurluğu sona erdirilince kendisine “mazuliyet“ aylığı bağlandı. Eşref dört kez evlenmişti. İlk eşinden bir kızı, üçüncü eşinden bir kızı bir oğlu oldu. İçki nedeniyle vereme yakalanarak Kırkağaç’taki evinde öldü, mezarı Kırkağaç’ta istasyon yolundadır. Mezar taşında şu dörtlük yazılıdır: 

“Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için,

Gelmesin reddeylerim billahi öz kardaşımı;

Gözlerim ebnâ-yı âdemden o rütbe yıldı kim,

İstemem ben Fâtiha, tek çalmasınlar taşımı” 

Türk edebiyatının en büyük hiciv (yergi) şairi olarak ün kazanmış olan Eşref, tüm şiirlerini Divan edebiyatı formları ile yazmıştır. Birçok şiiri müstehcenlik derecesinde argo sözcüklerle doludur. Şiirlerinde Padişah Abdülhamit yönetimi döneminde gözlemlediği haksızlıklar ile Batılılaşmayla birlikte ortaya çıkan komiklikleri keskin bir dille ve hayranlık uyandırıcı zekice buluşlarla dile getirmiştir. Şiirlerinde kaside, gazel ve dört dizelik kıta biçimlerini kullandı. Aruz ölçüsünü kullanmakta başarılı değildi. Ancak dili oldukça sadedir. Şiirlerinden kimilerini ünlü kimi şairlere tehzil (bir şaire aynı vezin ve kafiyede fakat şaka ve alay yoluyla yazılan şiir) yoluyla yazmıştır.

Şair Eşref, hem yaratılışındaki büyük yetenek itibariyle, hem de II. Abdülhamit döneminin ha­zırladığı çevre ve nedenler bakımından yazdığı hicivlerde başarılıdır. Onun hicvi, Nef’înin ve Sürurî’nin hicivlerinden çok daha üstündür. Zaten o, kişisel garezle değil, çoğu kez memleket endişesiyle ve gerçekten hicvedilmeye lâyık olan olay ya da adamlara hücum etmiştir. Uzun manzumeleri arasında da kuvvetli beyit­leri (ikili) varsa bile en başarılı olduğu şiir türü dörtlü kıtalardır. İçlerinde çirkin sözcükleri ve açık benzetişleri içerenler varsa bile yine de hemen hiçbiri bayağı ve iğrenç sayılamaz.

Eşref, 1908 yılından sonra yazdığı şiirleri bir kitapta toplanmadı. “Vakit” gazetesinde tefrika edilip de kitaplaşmayan çalışmaları vardır: “Kuyruklu Yıldız” (1929), “Rüya” (1929), “Meclis-i Mebusan” (1928), “Bergüzâr” (1928-29), “Kıtalar ve Hikâyeler” (1929) bu tür çalışmalarıdır. (Kaynak: biyografya.com)

Paylaşın

Erzurumlu Emrah Kimdir? Hayatı, Eserleri

1277 yılında Erzurum’un Palandöken İlçesine bağlı Güzelyurt (Tambura) Köyünde dünyaya gelen Erzurumlu Emrah, ileri yaşlarda gittiği Tokat’ın Niksar ilçesinde 1860-1861’de vefat etmiştir. Emrah, Karşıbağ mahallesi civarında Tekke Bayırı denilen yerdeki kabristana, Ahi Pehlivan türbesi yakınına defnedilmiştir. Vefatından uzun yıllar sonra Tokat ulemasından Hacı Abdulkadir Hıfzî Efendi, Emrah’ın mezar taşına manzum bir kitabe yazmıştır.

“Emrah”ın, asıl isim mi, yoksa mahlas mı olduğu konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Bunun mahlas olabileceği kuvvetle muhtemeldir. XVIII. yüzyılın son çeyreğinde doğduğu kesin olmakla birlikte, doğum tarihi, yıl olarak tespit edilememiştir. Küçük yaşta köyünden Erzurum il merkezine giderek orada bir süre öğrenim görmüş ve Nakşibendi tarikatına girmiş, daha sonra Erzurum’dan ayrılmıştır.

Şairin gezdiği ve yaşadığı yerler hakkındaki rivayetler de çeşitlilik gösterir. Trabzon, Sinop, Çankırı, Kastamonu, Konya, Niğde ve Sivas, onun gezdiği ve bir süre ikamet ettiği yerler arasında sayılır. Özellikle Kastamonu’nun, şairin uzun bir süre yaşadığı şehir olduğuna dair belgeler mevcuttur. Şiirlerinden hareketle Kastamonu’da Alişan Bey adlı varlıklı bir kişiyle görüştüğü ve hatta onun himayesine girdiği kabul edilir.

Âşıklar arasındaki bir rivayete göre Emrah, İstanbul’da da bulunmuş, altı ay süreyle Tavuk Pazarı’ndaki âşıklar cemiyetinin başkanlığını yapmıştır. Fuat Köprülü bu rivayeti değerlendirirken şu yorumu yapar: “[Emrah Divanındaki] meşhur püskül destanı, İkinci Mahmut tarafından fesin umumi serpuş olarak kabulünden sonra bu yeniliği halka beğendirmek maksadıyla yazılmıştır. Eğer şairin İstanbul’a geldiği doğru ise bunun bu sıralarda olduğu ve manzumenin sultan Mahmud’a huluskârlık maksadıyla İstanbul’da yazıldığı tahmin olunabilir.”

Ahmet Talat, Tokatlı Nuri adlı esrinde Emrah’ın Çankırı yıllarına ait tamamen halk rivayetlerine dayanan geniş bilgiler verir. Eyüp Akman ise şairin Kastamonu ve çevresinde ortaya konulan rivayetleri ve Kastamonu kaynaklarında bulunan Emrah’a ait şiirleri aktarır.

Emrah’ın yaşadığı şehirlerde ne kadar kaldığı, bu şehirleri hangi sırayla gezdiği bilinmemektedir. Yine dolaştığı yerlerde birden fazla evlilik yaptığı, farklı şehirlerde çocuklarının olduğu şeklindeki bilgiler de rivayetten öteye gitmez.

Eserleri şunlardır:

1. Divan-ı Emrah: Erzurumlu Mehmed Abdülaziz tarafından 1332 yılında İstanbul’da neşredilmiştir. Eserin kapağında şu kayıt vardır: “Tarikat-i aliyye-i Nakşibendiyye hulefasından arif-i billah vasıl-ı illallah Şeyh Emrah Erzurumi kaddesallahu sırrehü’l-aziz hazretlerinin divanıdır.”

56 sayfadan oluşan eserde Emrah’ın aruz vezniyle yazdığı şiirlerin bir kısmına yer verilmiştir. Divandaki bazı şiirlerin baş tarafında şiirin türü veya biçimini karşılamak üzere lebdeğmez, müstezad, dastan, gazel, mersiye gibi açıklamalar vardır.

2. Çeşitli mecmua ve cönklerde yer alan şiirler: Erzurumlu Emrah’ın şiirlerinin büyük bir kısmı el yazması cönk ve mecmualarda yer almaktadır. Bunlar, çoğunlukla hece vezniyle ortaya konulan şiirlerdir. Emrah’ın şiirlerinin yer aldığı cönk ve mecmuaların çoğu Milli Kütüphane ile Kültür Bakanlığı MİFAD arşivinde, bir kısmı da hususi arşivlerde bulunmaktadır. Şairin hece vezniyle söylediği şiirleri ilk kez Eflatun Cem Güney 1929 yılında yayımlamıştır.

Erzurumlu Emrah, saz çalan, âşık kahvehanelerinde fasıllara katılan, dolayısıyla hazırlıksız şiir söyleyebilen bir şairdir. Çeşitli mecmua ve cönklerde yer alan Emrah’a ait hece vezniyle söylenmiş şiirlerin, şekil ve muhteva yönünden âşık tarzı şiir geleneğine ait ürünler olduğu görülür. Yaşadığı dönemin edebî muhitlerinde ve özellikle saz şairleri üzerinde büyük etkisi olan Emrah’ın yetiştirdiği çıraklardan öne çıkanları Tokatlı Nuri ve Gedai’dir. Emrah, yetiştirdiği çırakları ile kendine has üslubun günümüze kadar uluşmasına zemin hazırlamış, kendi adıyla anılan bir ekolün, “Emrah Kolu”nun kurucusu olmuştur.

Halk rivayetlerine göre Emrah, dönemin Erzurum’da ikamet eden ünlü mutasavvıfı Habip Baba’nın yönlendirmesiyle tasavvuf yoluna meyletmiş, daha sonra intisap ettiği Nakşibendi tarikatı başta olmak üzere çeşitli tarikat çevrelerinde tasavvuf kültürü almış ve bunu şiirlerine yansıtmıştır. Bu tür konuları ele aldığı şiirlerinde tasavvufun temel kavramlarına aşina olduğu görülür. Tasavvuf çevreleriyle olan diyaloğu şairin hem tanınmasına, hem de saygın bir kişi olarak şöhret bulmasına katkıda bulunmuştur.

Emrah, divan şiirinin ustalarını okumuş, o tarzda da şiirler yazmıştır. Klasik tarzda yazdığı şiirlerinde Fuzulî başta olmak üzere Bakî ve Nedim gibi divan şairlerinin etkisi görülür. Arapça ve Farsça kelime ve terkiplerin bu şiirlerdeki yoğunluğu dikkat çeker. Yine bu tarzda yazdığı şiirlerinde klasik edebiyatın mazmunları sıkça karşımıza çıkar. Şiirlerinde zaman zaman ayet, hadis ve kelam-ı kibar iktibaslarına yer veren Emrah’ın özellikle devir nazariyesi ve vahdet-i vücud anlayışlarını yansıtan çeşitli manzumeleri bulunmaktadır.

Emrah, şiirlerinin bir kısmını aruz, bir kısmını hece vezniyle yazmıştır. Şiirlerinde Emrah veya Emrahî mahlasını kullanmıştır. Bütün bu bilgiler ışığında Emrah’ı divan şiiri tarzında da şiirler yazan mutasavvıf bir saz şairi olarak tanımlamak mümkündür. Bu özelliğinden dolayı Emrah, farklı kesimlerin edebî zevkine hitap etmiş, halk kitleleri arasında sevilerek okunmuş ve dinlenmiş, döneminin en büyük saz şairi olarak kabul edilmiştir.

Erzurumlu Emrah’ın şiirleri, 16. yüzyılda yaşadığı ve hakkında bir halk hikâyesinin oluşturulduğu kabul edilen Ercişli Emrah’ın şiirleriyle karıştırılmıştır. Yer yer Ercişlinin şiirleri Erzurumluya, Erzurumlunun şiirleri Ercişliye mal edilmiştir. Bu şiirlerin gerçek sahiplerinin tespiti için geçerli bir kıstas yoktur. Sadece 19. yüzyıldan önceki yazılı belgelerde Emrah adına kayıtlı şiirlerin Ercişli Emrah adlı şaire yahut “Ercişli Emrah ile Selvihan” adlı hikâyeye ait olduğu söylenebilir. Aynı şekilde Erzurumlu Emrah’ın şiirlerinin, öğrencisi Tokatlı Nuri’ye, yahut Nuri’nin şiirlerinin Emrah’a mal edildiğine de rastlanır. Sözlü kültür ürünlerinin üretme, icra ve aktarma süreçleri göz önünde bulundurulduğunda bu durumun başka şairler için de söz konusu olduğu görülür.

Paylaşın

Ertan Yılmaz, Kimdir? Hayatı, Eserleri

1 Ocak 1986 tarihinde Samsun’da dünyaya gelen Ertan Yılmaz, ilköğretimi Samsun’da, liseyi İzmir Karşıyaka’da tamamladı. Anadolu Üniversitesi A.Ö.F. Sosyal Bilimler öğrencisi. 2007’de Reklammeklam adlı reklam ajansını kuran Yılmaz, İzmir Karşıyaka’da yaşıyor.

Haber Merkezi / Şiirleri ve şiir üzerine yazıları; Kül, Dize, Edebiyat ve Eleştiri, Agora, Ünlem, Eski, Bireylikler, Mortaka, Patika, Yom Sanat, Kitap-lık, Kaçak Yayın, Varlık dergilerinde yayımladı.Şiirleri çeşitli şiir yıllıklarına alındı. Yayımlanmamış kitap dosyasıyla; 2004 Homeros Şiir Ödülü ve 2004 Cemal Süreya Şiir Ödülü’nde birinciliği paylaştı. Şarapya adlı fanzini 12 sayı çıkarttı.

Yapıtları;

Asya (2005)
Söyle (2005)
İyiyim (2007)

Ödülleri;

2004 Homeros Şiir Ödülü – Birinciliği Zeynep UZUNBAY ile paylaştı-
2004 Cemal Süreya Şiir Ödülü -Dosya dalında birinciliği Nilay ÖZER ile paylaştı-

“Kirli peçeteler”

her şeyin içinde bi’şey ne kadar
goncalanacak bugün sesi çıkmayacak
pencereler kimi açsa aynı sığırcık
sürgünlerini değil daha kes kes uçlarını

şimdiye uzaklıkları kimse koymuyor
ağırlık değil de peki ne hayat omuzlarınıza
alın dünyanın anahtarı size; bu da benim kilidim
büyütülmekse sadece aldatılmak, elbet tarih yazılamaz
gözlerinizi kapatın duvara sayın bildiklerinizi
herkes duysun yatak odanızdaki ölümü.

“Seni gerçekten sevdiğimi unutma”

Büyük özlemler koyulur bu kez de
hep aynı şeydir aslında gerilim, soğuk doğmaası demirin
bir dağa verdiğinde sırtını bir denizi boğabilmek
ve namludan çıkarcasına kapı çarpıp çıkmak evden
hayata açılıp gün kollamak, pusuda ölüm uykusuna yatmak
dahası beklemek mevsimlerden birçok şeyi…

Eylül gelince ilk yaprağın düşüşü, okul tatilinin bitişi
çorbacıda sabah altı, fırında odun ateşi ekmeği
bir büyükşehir, bir saatli meydan bir de takvimli saat
öyle günler arasında elma armut satan elma armutçu
kavun karpuz satan bir kavun karpuzcu
sevmek ve ölesiye sevmek arasında uçsuz bucaksız farklar
batmakla çıkmanın kardeş olduğunu bilmek sürekli
ve sürekli savunma oynayıp yenilmek
sonbahar gelince eylül’ün gelmesi, eylül gelince ekim’in
bıçaktan bıçağın yapılması belki de…

Belki de suyun üşüdüğünü bilmek kar yağdığında
ama içmek soğuk soğuk bir rakıyı
rakıdan sonra su, sudan sonra buz
buzdan sonra bilmek yumruk mezesini
ardından bakmak, ama ne bakmak öyle
yazmak, ama ne yazmak bu hayatın bir yerini
biliyor musun bilmem ama
seni gerçekten sevdiğimi unutma!

“Sevgilim cam ise ben kumum”

Hayat bir yerinden keser de yaşatır bizi
hangi yanımızdan tutulmaya başlasak
denizler bozulur, altın kararır, çürür umut.
O zaman hıçkırıklı bir ut delirir yanım sıra
bulutlar kırılır, rüzgârın eseceği varsa da esmez.
Sevgili uzun bir düş olarak, adım atılmıyor trafiğinden
rotası yok ki pusulası olsun. Hep saplanış kente.

Yıllardır düşünüyorum nasıl silerim seni
hiç bu kadar parçalanmadı kalbim, yalnızlık gerici
hangi serseri kurşun öptüyse etimi o kadar denk aşka
meydanlara, yollara ya da hiçbir şeye
can yaksa gözbebeği kadar, boğazıma lokma olsa otursa
söylerken soluk alsam adını. Ah, yaşamak, yıl bir
takvimim ne aydan ne de güneşten
öyle inandım sana tarih yazmadı, yıl bir
sıfır henüz bulunmadı, büyük bir atlassın yanımda
kalkıştığım, diline dil olmak için
yazdığım, milyonlarca motor gürültüsü ve gökte işitmezlik
çamaşır makinesi çalışıyor hayat temiz değil
bulaşık makinesi çalışıyor saat iki, yıl bir
üstelik biz her insana demir attık gitmesinler diye
yine de kan gövdeyi götürüyor.

Paylaşın

ILO: 2022’de İşsiz Sayısı 207 Milyona Ulaşacak

Pandemi küresel işgücü piyasası üzerinde etkili olmaya devam ederken, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), 2022 yılı için istihdam tahminlerini düşürerek, toparlanmanın “yavaş ve belirsiz” olduğu uyarısında bulundu. ILO, çalışılan saat açısından işgücü rakamlarının, tahmin edilenin iki katı bir açık sergileyeceği ve 2022’de küresel işsizliğin 207 milyonu aşacağını bildirdi.

Merkezi Cenevre’de bulunan Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), “2022 Dünya İstihdam ve Sosyal Görünüm Eğilimleri” (WESO Tendances) adlı raporunu yayınladı. Raporda, 2022’de işgücü piyasasının toparlanması için tahminlerini aşağı çeken kurum, 2019’un dördüncü çeyreğine kıyasla, çalışma saatlerinin 52 milyon tam zamanlı işe eşdeğer oranda azalacağını belirtti. 2021 Mayıs ayında yayınlanan “tahmin raporunda” bu açık 26 milyon tam zamanlı işe eşdeğer öngörülüyordu.

Raporda, 2021’de bir önceki yıla oranla gelişme sağlansa da, toplam çalışma saatinin pandemi öncesine oranla yüzde 2 daha düşük olduğu da tespitler arasında yer aldı. Küresel olarak, işsizliğin en az 2023 yılına kadar Kovid 19 öncesi seviyelerin üzerinde kalması bekleniyor.

Pandemi öncesi, 2019 yılında 186 milyon olan küresel işsizliğin, 2022 yılında 207 milyon civarında gerçekleşeceği tahmin ediliyor. Bu durumda, 2022’de istihdama genel katılım oranının, 2019 yılından 1,2 puan düşük kalması bekleniyor.

Raporda, 2022 tahminine yönelik bu aşağı yönlü revizyonun “beklenmeyen Delta ve Omicron varyantlarının çalışma yaşamı üzerindeki etkisi ve pandeminin geleceğiyle ilgili büyük belirsizlikten” kaynaklandığı vurgulanıyor.

Ülkeler ve meslekler arası eşitsizlik

ILO raporunda, Kovid 19 krizi sürecinde farklı iş kategorileri ve ülkeler arasındaki eşitsizliklerin devam ettiği konusunda da uyarıda bulunuyor. Bu krizin, ülkeler içindeki ve ülkeler arasındaki zaten mevcut olan eşitsizlikleri daha da şiddetlendirdiği ve gelişmişlik düzeylerine bakılmaksızın neredeyse tüm ülkelerin sosyal ve mali yapısını zayıflattığı tespitinde de bulunuluyor.

Pandeminin yol açtığı hasarı onarmanın muhtemelen yıllar alacağı belirtilen raporda, “Bu durumun faaliyet açığı oranı, hane halkı geliri ve hatta sosyal ve siyasi uyum üzerinde olası uzun vadeli sonuçlarından endişe edildiği” dile getiriliyor.

ILO Genel Direktörü Guy Ryder, raporun yayınlanmasından önce düzenlenen basın toplantısında bu aşağı yönlü revizyonun “öneminin” altını çizdi. Krizin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen, görünümün hala kırılgan olmaya devam ettiğini vurgulayan Ryder, endişelerini, “Zaten işgücü piyasasında potansiyel olarak kalıcı hasar görüyoruz ve yoksulluk ve eşitsizlikte endişe verici bir artışa tanık oluyoruz. Birçok işçi, örneğin uluslararası seyahat ve turizm sektöründeki uzun süreli gerilim nedeniyle, yeni iş kollarına kaymak zorunda kalıyor. Geniş kapsamlı bir işgücü piyasası toparlanması olmadan bu salgından kurtulamayacağız. Bu toparlanmanın sürdürülebilir olması için insana yakışır iş, istihdam yaratma, işçi hakları, sosyal koruma ve sosyal diyalog ilkelerine dayanması gerekir” dedi.

Kuzey Amerika ve Avrupa toparlanıyor

Rapordaki bilgilere göre iyileşme hızında önemli farklılıklar olmasına rağmen, pandeminin etkileri dünyanın tüm bölgelerinde işgücü piyasalarında hissediliyor. En cesaret verici toparlanma işaretleri Kuzey Amerika ve Avrupa’da, en olumsuz toparlanma ise Güneydoğu Asya, Latin Amerika ve Karayipler’de görülüyor. Ulusal düzeyde işgücü piyasası toparlanması yüksek gelirli ülkelerde en güçlüyken, düşük ve orta gelirli ekonomilerde en zayıf oranda gerçekleşiyor.

Krizin kadın istihdamı üzerindeki orantısız etkisinin önümüzdeki yıllarda da devam etmesinin muhtemel olduğu vurgulanıyor. Ayrıca, eğitim ve öğretim kurumlarının pandemi nedeniyle kapatılmasının, özellikle internet erişimi olmayan gençler başta olmak üzere, gençlerin tümü üzerinde “uzun vadeli kademeli etkileri olacağı” kaydediliyor.

Politika tavsiyeleri

ILO Raporu, 2022 ve 2023 için ayrıntılı işgücü piyasası tahminlerini içeriyor. Ayrıca, Kovid 19 kriziyle ilgili çeşitli ulusal destek ve toparlanma politikaları göz önüne alındığında, dünya genelindeki farklı iş kategorileri ve ekonomik sektörlerde, işgücü piyasalarının toparlanmasının bir değerlendirmesini içeriyor ve sonuçları analiz ediyor.

ILO raporunda ayrıca hem ulusal hem de uluslararası düzeyde, krizden tamamen kapsayıcı ve insan merkezli bir iyileşme yaratmayı amaçlayan ana politika tavsiyeleri de veriliyor. ILO’nun tavsiyeleri, 2021 Haziran ayında örgütün 187 üye ülkesince kabul edilen ” Kovid 19 küresel salgınından kapsayıcı, sürdürülebilir, dayanıklı ve insan merkezli toparlanmaya yönelik Küresel Eylem Çağrısı’’nı temel alıyor.

(Amerika’nın Sesi / Arzu Çakır)

Paylaşın