Kovid 19’da Son Veriler Açıklandı: Günlük Vaka Sayısı 70 Bin Sınırında

Kovid 19’da son 24 saatte 69 bin 658 yeni vaka tespit edilirken, 157 kişi hayatını kaybetti. Verileri yorumlayan Bakan Koca, “Aşı için ayrılacak zaman işinizi aksatmaz ama hastalığa aşısız yakalanırsanız bütün düzeniniz aksayabilir. Randevunuza sadık olun.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Sağlık Bakanlığı, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının Türkiye’deki seyrine ilişkin olarak yeni verileri yayınladı. Açıklanan verilere göre, son 24 saatte, 418 bin 253 test yapılırken, 69 bin 658 yeni vaka tespit edildi. 157 kişi hayatını kaybederken, 77 bin 612 kişi sağlığına kavuştu.

Bakan Koca’dan uyarı

Güncel verilerle ilgili değerlendirmesini sosyal medya hesabından paylaşan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, şu ifadeleri kullandı; Birçok bölgede, kış şartları sebebiyle sağlık kurumlarına ulaşma imkânı olmayan vatandaşlarımız ekiplerimizi davet ediyor ve köylerine, kapılarına kadar giderek aşılarını yapıyoruz. Sağlık kurumlarına kolayca ulaşma ve aşı yaptırma imkânı olanlar lütfen aşılarını ertelemesin.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Koronavirüs Bilim Kurulu toplantısıyla ilgili açıklamada bulundu. Türkiye’de son bir haftada görülen vakaların yaşlara göre dağılımını paylaşan Bakan Koca, şunları belirtti:

“Hatırlatma dozu aşılarının uygulanmasında hassasiyet gösterilmesinin omicron varyantına karşı önemli bir tedbir olduğu unutulmamalıdır.

Bilim Kurulumuz bugün salgının seyri, alınması gereken tedbirler ve aşı programımız gündemi ile toplanmıştır.

Bilim Kurulumuz omicron varyantına bağlı olarak vaka sayılarındaki artışları değerlendirmiştir. Vakaların yaş dağılımı ve iller bazında vakaların seyri incelenmiştir.

Günlük vaka sayılarının halen yarısı İstanbul kaynaklıdır.

Ülkemizde son bir haftada görülen vakaların %13’ü 12-19 yaş aralığında, %34’ü 20-34 yaş aralığında, %29’u 35-49 yaş aralığında, %16’sı 50-64 yaş aralığında ve %8’i 65 yaş üzerindedir. Aktif vakaların %1.45’i hastaneye yatmış, binde 3’ü yoğun bakıma girmiş ve onbinde 1’i entübe edilmiştir. Ancak 65 yaş üzeri aktif vakaların ise %10.11’i hastaneye yatmış, %3.11’i yoğun bakıma girmiş ve %0.99’u entübe edilmiştir.

Salgının başından bu yana halen en riskli grubumuz 65 yaş üzeri büyüklerimizdir. Bilim kurulumuz, aşı programının etkin şekilde sürdürülmesi ve teşvik edici tedbirlerin alınmasını şiddetle önermektedir. Küresel salgının ulaştığı nokta ve hastalığın yayılma hızı dikkate alındığında maske kullanımı, sosyal mesafeye ve hijyen kurallarına dikkat edilmesinin önemi daha çok artmıştır.

Hastalığa teşhis konması için altın standart olan PCR testlerinin ulaşım kolaylığının sürdürülebilir şekilde devam etmesi önerilmektedir. Bilim Kurulumuzun görüşleri de dikkate alınarak Bakanlığımız aşağıda maddeler halinde alınan tedbir ve prensip kararları alınmıştır.

1. Aşı olmuş vatandaşlarımızın karantinaya alınmaması kararının uygulanmasına devam edilecektir.

2. Omicron varyantının hastaneye yatışlara etkisinin önceki varyantlar ile kıyaslandığında önemli ölçüde daha az gerçekleştiği güncel verilerle de teyit edilmiştir. Ancak vaka sayılarının artışının çok yüksek olması durumunda oran düşük olsa da sınırsız olmayan sağlık kapasitesini zorlayabilecektir. Bu ihtimali dikkate alarak tedbirlerin uygulanmasında azami hassasiyet gösterilmelidir. Sorumlu her vatandaşımız tedbirlere uyarak üzerine düşeni yapmalıdır.

3. Alınan tedbirlerin ve kaldırılan kısıtlamaların etkisinin ölçülmesine yönelik pilot çalışmalar ile planlı taramalar yapılmasına karar verilmiştir. Buna göre hastalığın bulaşma alanlarında yaşanan riskler varsa özel tedbirler alınmasına karar verilmiştir.

4. Hatırlatma dozu aşılarının uygulanmasında hassasiyet gösterilmesinin omicron varyantına karşı önemli bir tedbir olduğu unutulmamalıdır.

5. Vakalar, hastaneye yatanların yaş grupları dikkate alınarak değerlendirildiğinde 65 yaş üzeri büyüklerimizin risk altında olduğunu göstermektedir. 65 yaş üzeri büyüklerimizi korumak için azami hassasiyet gösterilmelidir. 65 yaş üzeri vatandaşlarımızın hatırlatma dozunun uygulanması son derece önemlidir.

6. Omicron varyantının yayılma hızının yüksekliği dikkate alınarak maske kullanımında ısrar edilmelidir. Maske en pratik ve etkili korunma yöntemidir.”

Paylaşın

Dünya, Yüzyılın Sonunda 4 Derece Daha Isınabilir

Birleşik Krallık’taki Exeter Üniversitesi ve Met Office’ten araştırmacılar dünya çapındaki politikaları analiz etti ve Paris Anlaşması’nın, “mevcut yörüngeyle”, küresel ısınmayı 1,5 derecede sınırlama amacının ulaşılmaz olduğunu ortaya koydu.

Araştırmayı yöneten Profesör Richard Betts, Glasgow’daki 26. BM İklim Değişikliği Konferansı’nda (COP26) yapılan anlaşmaların, ısınmanın 4 dereceye ulaşma “ihtimalini azalttığını” ancak bunun bir olasılık olarak değerlendirilmesini tavsiye etti:

Şu anda dünya çapında uygulanan politikalarla tutarlı projeksiyonlar, sera gazı emisyonlarının oranına ve iklim sisteminin bu emisyonlara tepkisine bağlı olarak bu yüzyılın sonuna kadar yaklaşık 2 ile 5 derece arasında bir ısınma anlamına geliyor. Bu, hava düzenlerinde ve aşırı uçlarda değişimler yaratırken, insanlar ve biyolojik çeşitlilik için riskleri daha da arttıracak ve daha yüksek ısınma daha büyük risklere yol açacaktır.

Küresel emisyonlar hızla net sıfıra veya net negatife düşürülürse, ısınmayı daha düşük seviyelerde sınırlamak hâlâ mümkün olabilir. Ancak küresel ısınma başarılı bir şekilde 1,5 ile 2 derece arasında sınırlandırılsa bile, hava durumu modelleri son on yıllardakilerden farklı olacak ve deniz seviyeleri bir dereceye kadar yükselmeye devam edecek.

Birleşik Krallık değerlendirmesi

Hükümetin, Birleşik Krallık İklim Değişikliği Risk Değerlendirmesi üçüncü raporunda, iklim değişikliğinin, halihazırda İngiltere’nin doğal çevresi, altyapısı, insan sağlığı, toplulukları ve işletmeleri için önemli riskler taşıdığı sonuçları yer alıyor. İngiltere ayrıca güvenlik, göç ve tedarik zincirleriyle ilgili endişelerle yüzleşiyor.

İklim Haber’de yer alan rapora göre, ısınma 2 dereceye ulaşırsa, hatta bu artış 4 derece olursa, mevcut risklerin de tümü artacak.

Birleşik Krallık’ta ısınmaya bağlı ölümlerin sayısının, şu anda, yılda 2 bin vakadan 2050’lerde 7 bin 200’e ve 2080’lerde 12 bin 800’e çıkması bekleniyor. Rapor, İngiltere’yi bu etkilere hazırlanmak için daha fazla önlem almaya çağırıyor. Prof. Betts şunları söylüyor:

“COP26, amaçlarının gerisinde kaldı ve küresel ısınmayı düşük seviyelerle sınırlayabilmemiz daha az mümkün hale geliyor. Paris Anlaşması’nın 1.5 derece hedefi ulaşılamaz duruma geliyor. Zaten neden olduğumuz iklim değişikliklerine daha iyi hazırlanmamız gerekiyor.”

Analizler birbirini doğruluyor

COP26’nın temel amacı küresel sıcaklık artışını bizi iklim değişikliğinin en kötü etkilerinden korumak için 1,5 derece ile sınırlamaktı.

İklim Faaliyet Takibi (CAT), 10 Kasım’da yayımladığı bir analizde, COP26’da verilen taahhütlere karşın, dünyanın küresel sıcaklık artışını kısıtlama hedefine yaklaşılamadığını açıkladı.

Analizde, dünyanın küresel sıcaklıklarda hedeflenen 1.5 derecelik artışın çok ötesinde, 2.4 derecelik artışa doğru gitti hesaplandı.

COP26’nın hemen öncesinde, 27 Ekim’de yayımlanan Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) Küresel Emisyon Raporu ise gezegenin 2,7 derece ısınmaya doğru gittiğini, Uluslararası Enerji Ajansı da (IEA) dünya 1.5 derece sınırında kalacaksa, tüm yeni fosil yakıt geliştirmelerinin bu yıldan itibaren durdurulması gerektiğini söylemişti.

IEA, daha sonra COP26’da verilen vaatlerdeki rakamları karşılaştırdı ve tüm taahhütler yerine getirilirse dünyanın küresel sıcaklıklarda 1,8 derecelik bir artışa devam edeceğini hesapladı.

(Kaynak: bianet)

Paylaşın

Kılıçdaroğlu’ndan Faiz Çıkışı: Tam Bir Aldatmaca

Partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuşan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, bankalara verilecek para için Merkez Bankası faizinin düşürüldüğünü belirtti ve “Peki bankaların faizi düştü mü? Hayır. Tam bir aldatmaca” dedi.

Haber Merkezi / Konuya ilişkin açıklamasının devamında “Merkez Bankası’nda faizler düşünce tüm bankalarda faiz düştü sanmayın” diyen CHP lideri “Tam bir aldatmaca. Devlet iç borçlanma tahvili yüzde 17’den yüzde 24’e çıktı. Hani nas vardı, hani faiz haramdı?” ifadelerini kullandı.

Osman Kavala davasına da değinen Kılıçdaroğlu, “Osman Kavala AİHM kararına rağmen 1541 gündür hapiste. Onun hapiste olması, onun kişisel sorunu değildir, Türkiye’nin sorunudur” dedi.

Kılıçdaroğlu “Adaleti dağıtmak için kurumlar oluşturmuşuz, mahkemelerimiz var, uluslararası hukuku Anayasamıza koymuşuz. Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmadığını, adaletin olmadığını biliyoruz. Osman Kavala 1541 gündür hapiste. Onun hapiste olması onun sorunu değil, bu Türkiye’nin en temel adalet sorunudur” diye konuştu.

“Genç bir avukata yetki verilerek, bütün rantiyeciler, vurguncular, rüşvetçilerin kendileriyle ilgili çıkan tüm haberleri çıkartmak istediklerini” iddia eden CHP lideri “Gerekirse bu avukatın adını da açıklayacağım. Biz kul hakkı yiyenin hesabını sormazsan niye iktidar oluyoruz?” ifadelerini kullandı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bir haftalık aranın ardından partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu. Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından satır başları şöyle:

“Osman Kavala’nın haksız yere uzun süre hapiste tutulması en büyük adaletsizlik. Osman Kavala AİHM kararına rağmen 1540 gündür hapiste. Adaletsizlik sorununu çözmek Millet İttifakı’na nasip olacak.

Bir gerçeğe adalet camiasının dikkatini çekmek isterim, özellikle İstanbul’daki adalet camiasının dikkatini çekmek isterim. Genç bir avukata yetki veriliyor. Bütün rantiyeciler, vurguncular, rüşvetçiler, yolsuzluk yapanlar, 17-25 Aralık olayları…

Kendileriyle ilgili çıkan bütün olumsuz haberleri sosyal medyadan çıkarmak istiyorlar mahkeme kararlarıyla… Bu konuda genç bir avukata yetki verildi, hakimler uyarıldı. “Bunun açtığı davaları kabul edeceksiniz” denildiğini biliyorum. Gerekirse, iş büyürse o avukatın ismini açıklarım.

“İktidarı kaybetmeden yolsuzluk dosyalarını nasıl yok ederiz” diye düşünüyorlar. Feriştahı gelse yok edemezsiniz.

Biz kul hakkının hesabını sormazsak niye iktidar oluyoruz. Kul hakkını, garip gurebanın hakkını hukuku savunmayacaksak, sormayacaksak biz niye iktidar olacağız.

Anayasa’ya göre herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Çiftçi de Bağ-kur primini ödemek zorunda. Ancak son bir yılda Bağ-kur primlerine yüzde 45 zam yapıldı. Sadece son bir ayda 30 bin çiftçi ödeyemediği için sistemden çıktı.

“Tam bir aldatmaca”

Deneme sınama yöntemiyle devleti yönetmeye kalktılar. Bankalara verilecek para için Merkez Bankası faizini düşürdüler. Peki bankaların faizi düştü mü? Hayır. Tam bir aldatmaca.

Merkez Bankası’nda faizler düşünce tüm bankalarda faiz düştü sanmayın. Tam bir aldatmaca. Devlet iç borçlanma tahvili yüzde 17’den yüzde 24’e çıktı. Hani nas vardı, hani faiz haramdı?

Bir AK Partili milletvekilinin yaptığı toplantıda, yine AK Partili bir çiftçinin çıkıp ‘açım aç’ demesi… Normalde AK Partili milletvekilinin ‘nedir kardeşim derdin’ demesi lazım gerçekle yüzleşmesi lazım. Ama tek yaptıkları o çiftçiyi salondan atmak.

Paylaşın

Buldan: 2023’te Önce İktidarınız, Arkasından Enflasyon Düşecek

Partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, “Maliye Bakanları çıkmış ‘Bekleyin enflasyon 2023 Haziran’ında tek haneye inecek’ diyor.  Vallahi bu bakan, olacakları şimdiden çok iyi görüyor. Aslında iyi bir bakan doğruyu söylüyor. Evet, olur da seçimler o tarihe kalırsa 2023 Haziran’ından önce sizin iktidarınız düşecek, arkasından enflasyon düşecek. Sizin gördüğünüz budur. Önce AKP, sandıkta tek haneye inecek! Ardından da enflasyon tek haneye düşecek.” dedi.

Haber Merkezi / Ekonomideki gidişatı değerlendiren ve iktidarın politikalarını eleştiren Buldan, tüketici kredilerinde yaşanan faiz artışlarına dikkat çekerek,AKP temsilcilerinden gelen “Doların köpüğünü aldık” sözlerine tepki gösterdi. Buldan, “Gelmiş geçmiş en büyük faizci iktidar AKP-MHP iktidarıdır, yalanları bile yüksek faizli” ifadelerini kullandı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘İmralı’ açıklamalarını değerlendiren Buldan, “Mutlak tecriti uygulamaya devam edenlerin diğer taraftan İmralı’dan söz etmelerini samimi bulmadığımızı ifade etmek isteriz” dedi. Erdoğan, Edirne Cezaevi’ndeki HDP’nin eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş’ın İmralı Cezaevi’ndeki PKK lideri Abdullah Öcalan’a ‘hesap vereceğini’ söylemişti.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin haftalık Meclis grup toplansında yaptığı konuşmada gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Buldan, şunları söyledi:

Yarın 19 Ocak, yani Sevgili Hrant Dink’in katledilişinin 15’inci yıl dönümü. Sevgili Ahparig’i saygıyla, sevgiyle ve büyük özlemle anıyorum. Evet, Hrant’sız 15 yıl geçti ama umut dolu o kocaman gülüşünü unutmadık, cesaretini yüreğimize yazdık. Bize emanet ettiği barışı ve yarım kalan özgür ülke düşünü asla unutmadık. Tabii ki katilini de onunla resim çekenleri de onların arkasındaki karanlığı da unutmadık, unutmayacağız. Cinayete giden süreçte rol oynayan üst düzey kamu görevlileri ve rütbeliler hakkında bugüne değin tek bir işlem yapılmadı, tek bir dava açılmadı. Cinayetin arka planı aydınlatılmadı. Sorumlular, cezasızlık zırhıyla korundu, kollandı. Hrant Dink cinayeti, merkezinde devlet görevlilerinin planlayıcı ve yönlendirici olarak yer aldığı bir cinayettir.

Hrant’ı katleden bu mekanizmayı çok iyi tanıyoruz. Roboski’den tanıyoruz. Diyarbakır, Suruç, Ankara ve İzmir katliamlarından tanıyoruz. Bu mekanizmanın sahipleri; işlenen cinayet ve katliamlar unutulur, yanlarına kâr kalır sanmasın. Bu hakikatler elbette gerçek adalet önünde bir bir açığa çıkacaktır, çıkarılacaktır. Halklarımızın büyük hafızası asla unutmaz,unutturmaz!

Apharig, düşlediğin o özgür ülkeyi, barış ülkesini bu topraklarda mutlaka gerçeğe dönüştüreceğimizi bir kez daha söylüyoruz. Barışa kurşun sıkılan değil kucak açılan, düşlerin ve gülüşlerin yarım kaldığı değil gerçeğe dönüştüğü, nefretin değil sevginin kazandığı güzel bir ülkeyi ve yeni yaşamı birlikte var edeceğiz. Bir kez daha sevgi ve saygıyla anıyorum.

“İktidar, halkın geçinemiyoruz isyanına kulaklarını tıkadı”

Ekonomi ve geçim derdi can yakıcı bir sorun olarak halkın en temel gündemi olmaya devam ediyor. Çarşıda, pazarda, sokakta, işyerlerinde, marketlerde “geçinemiyoruz” seslerinin yükseldiği, iktidara yönelik öfke ve itirazın giderek büyüdüğü önemli ve sıkıntılı günlerden geçiyoruz. Tabii bu seslere iktidarın kulaklarının kapalı olduğunun da biliyoruz. “64 yaşındayım pazarcılık yapıyorum, benim hakkım değil mi evde oturmak?” diyen bir kadının isyanını da “Cebimde 4 lira param var, okulda yemek yiyemiyorum” diyen bir çocuğun çığlığını da market kasalarında fiyatlara karşı yükselen itirazı da bu iktidar duymuyor, görmüyor, görmezden geliyor. Ama biz duyuyor ve görüyoruz.

HDP, emekçi yoksul halkın sesidir, sözüdür. Bu kürsüden ekonomi gerçeklerini, yolsuzlukları, hırsızlıkları bir bir anlatmaya devam edeceğiz. Hafta sonu AKP’nin bir grup başkanvekili teşkilat toplantısında bol bol hamaset yaparken, AK Partili bir vatandaş “Geçin bunları” direyerek itiraz etti Grup Başkanvekilinin söylediklerine. “Esas mevzumuz işsizlik, açız biz” dedi. Tabii bu vatandaşı apar topar salondan çıkarttılar. Çünkü yarattıkları açlık tablosuyla yüzleşmek istemediklerini ve kaçmak istediklerini biliyoruz. Ürettikleri yalan siyasetinin halkta bir karşılığının olmadığını, hikâyelerinin bittiğini görmek istemiyorlar ama daha fazla kaçamayacaklar. Gittikleri her yerde bu gerçeklerle yüzleşecekler. Her yerde halkın “artık düşün yakamızdan” tavrıyla karşılaşmaya devam edecekle.

“İktidarın hamasetine karşı hesap sormanın tam zamanıdır”

Buradan tüm yurttaşlarımıza sesleniyorum: AKP-MHP iktidarının hamasetine karşı çarşıda, pazarda, sokakta, meydanlarda, marketlerde, her yerde “geçin bu yalanları” demenin tam da zamanıdır. Hesap sormanın tam da zamanıdır.

Halka yaşattıkları yetmezmiş gibi her gün çıkıp ekonomiyle ilgili güllük gülistanlık tablo çizmeye devam ediyorlar. Herkesi A Haber izleyicisi sanıyorlar. AKP Genel Başkanı biliyorsunuz “Faiz sebep, enflasyon neticedir” diyerek olmayan bir bağ icat etmişti. Bunu söylediği zaman faiz yüzde 16’ydı. Aynı dönem enflasyon ise yüzde 21’di. Aradan sadece bir ay geçti; faiz 14’e düşürüldü ama enflasyon yüzde 36’yı geçti. Bu iktidar her şeyde tekçidir ama enflasyonları çift hanedir. Böyle giderse 3 haneye de ulaşacaklar. Şu gerçeği de söyleyelim; vatandaş açısından faiz hiçbir zaman düşmedi. Düştü diyenler de yalan konuşuyorlar. Bir vatandaş bugün bankaya gittiğinde ihtiyaç kredisi almak için en az yüzde 31 faiz ödemek zorundadır. Dükkânını açmak için kredi çekecek bir esnaf yüzde 25, taşıt almak isteyen bir yurttaş yüzde 29 faiz ödemek zorundadır. Hani faiz düşmüştü? Her gün TV kanallarında bol bol yalan söyleyerek faizin düştüğünü söyleyenlere bu gerçeği hatırlatıyoruz!

“2023’te önce AKP-MHP iktidarı, sonra da enflasyon düşecek”

Buraya yazıyorum; gelmiş geçmiş en büyük faizci iktidar, AKP-MHP iktidarıdır! Bunların yalanları dahi yüksek faizlidir. Düşmüyor bir türlü! Maliye Bakanları çıkmış “Bekleyin, enflasyon 2023 Haziran’ında tek haneye inecek” diyor. Vallahi bu bakan, olacakları şimdiden çok iyi görüyor. Aslında iyi bir bakan, doğruyu söylüyor. Evet, olur da seçimler o tarihe kalırsa, 2023 Haziran’ında önce sizin iktidarınız düşecek, arkasından enflasyon düşecek. Sizin gördüğünüz budur. Önce AKP sandıkta tek haneye inecek, ardından da enflasyon tek haneye düşecektir. Bunların bir başka yalanları daha var. AKP Genel Başkanı durmadan “dolardaki köpüğü aldık” diyor. Bu da köpüklü yalandır! Siz asıl dolardaki kaymağı aldınız, ne köpüğü! Siz doların üzerindeki kaymağı aldınız, yediniz. Yandaşlarınıza 20 Aralık’ta en büyük vurgunu yaptırdınız. Bunu Türkiye halkları çok iyi biliyor.

Bunlarda ne utanma var ne de yüzleri kızarıyor. Bugün ekranlardaki dolar 13,50’lerdedir. Akaryakıtta, market fiyatlarında gerçek dolar 18-20 liradır. Bakın, doların 18 liraya ulaştığı 20 Aralık öncesinde 12 kg’lık mutfak tüpü 212 liraydı. Dolar bugünlerde 13,50’lerde. Aynı tüpün fiyatı daha da arttı ve 244 lira oldu. Dolar 18,50 iken bir aracın yakıt deposu 650 TL’ye doluyordu, şimdi dolar 13,50  iken aynı depo 900 TL’yi geçiyor. Siz neyi düşürdünüz Allah aşkına ya! Buradan iktidara soruyoruz düşürdüğünüz şey ne? Bu kadar fiyat artışının olduğu bir dönemde sizin neyi düşürdüğünüzü, neyin köpüğünü aldığınızı merak ediyoruz. Artan konut ve kira fiyatlarıyla bu ülke insanını kendi ülkesinde neredeyse mülteci durumuna getirdiniz. İnsanlar kiralarını ödeyemezken, öğrenciler harçlarını ödeyemezken İsraf Saray’ının harcamaları ise hiç hız kesmeden devam ediyor.

“Saray sebeptir, ülkedeki açlık ve sefalet sonuçtur!”

2022 yılı yatırım programına göre; Ankara, Muğla ve Bitlis’teki yazlık, kışlık sarayların bakım onarımı ve donanımı adı altında 470 milyon lira yani eski parayla 470 trilyon lira para harcayacaklar. Tüm saraylarının bugüne değin toplam harcaması böylece 4,5 milyar yani 4,5 katrilyonu bulmuş olacak. Saray, Türkiye’nin kaynaklarını yutan büyük bir kara deliktir aslında! Yeterli öğrenci yurdu yapılmamasının nedeni bu kara deliktir. Esnafın, çiftçinin, üreticinin iflas etmesinin; hacizle tarlasına, traktörüne el konulmasının nedeni elbette ki bu kara deliktir. Emeklinin 2500 lira sefalet maaşına mahkûm edilmesinin sebebi elbette ki bu kara deliktir. İşte beka dedikleri aslında tam da budur! Kara deliğin bekasını korumaya çalıştıklarını hepimiz biliyoruz. Bir kez daha söylüyorum: Yutan Saray sebeptir; ülkedeki yoksulluk, açlık ve sefalet sonuçtur!

“Elektrik fatura bedelinin bir bölümü ÖSO’ya aktarılıyor”

Dolar lobisinden, faiz lobisinden, vergi lobisinden beslenen iktidarın yaslandığı bir başka kaynak biliyorsunuz ki yüksek zamlardır. Kovid pandemisi gibi halkı resmen zam pandemisine maruz bıraktılar. Bu iktidar bunu da bu dönemde yaptı. Hanelere tarihin en yüksek elektrik faturaları gelmeye başladı. En düşük fatura 500 lira. Bir köyde, bir kentte nereye gidip ne kadar aylık elektrik faturası geliyor diye sorsanız gelen elektrik faturası 500 TL’den aşağı olmaz. Haneler, adeta sanayi gibi fatura ödemek zorunda bırakıldı bu dönemde. Bakın bu fatura bedelleri nereye gidiyor, tek tek sıralayayım: Faturadaki bedelin bir kısmı ile İdlib’teki ÖSO çetelerinin elektrik masrafları karşılanıyor, maaşları ödeniyor. Faturalardan TRT katkı payı kaldırılmıştı ama ÖSO payını eklediler. İdlib’in elektriği çok ucuz bir fiyatla Türkiye’den sağlanıyor. Fatura bedelinin bir diğer kısmı ile İsraf Sarayının maskeli baloları, şatafatları karşılanıyor. Saraylarının ışık bedeli karşılanıyor. Bitmedi. Fatura bedelinin bir bölümüyle yandaşlara dağıtılan ihalelerin garanti bedeli ödeniyor.

Tüm bunlardan sonra geriye kalan küçük bir miktar ise yurttaşın kullandığı elektriğin bedelidir. Tarihte böyle bir dolandırıcılık, tarihte böyle bir hırsızlık ne görüldü ne görülecek! Elektrik hattını soygun hattına çeviren bu iktidardır. Aynı dolandırıcılığı doğalgazda da yapmaya devam ediyorlar. “Hayaldi, gerçek oldu” diyen iktidar, insanları sobalı günlere geri götürdü. Artık soba almak, soba ile ısınmak da cep yakıyor. Bugün ortalama bir soba 1.300 TL’dir. Sobayı kullanmak için 1 ton odun alsan 1.500 TL, bir ton kömür alsan 3.000 TL ödüyorsun. 4.250 TL asgari ücretli çalışanlar, 2500 TL emekli maaşı alan insanlar nasıl ısınsın, faturalarını nasıl ödesin, karnını nasıl doyursun? Çocuğunu okula nasıl göndersin? Bu soruları iktidara soruyoruz.

“İktidarın ekonomisi suç ve rant ekonomisidir”

Kul hakkının yendiği; hukuksuzluğun, haksızlığın, dolandırıcılığın iktidar için bu kadar kolay yapılabildiği ekonominin adı Suç ve Rant Ekonomisidir. Bu suç ekonomisinin her aşamasında en çok sömürülen kesim ise kadınlardır. Salgın hastalık koşullarında işsiz kalıp aç yatanlar, faturasını ödeyemeyenler, bakkala borç ekmek dahi yazdıramadıkları bir dünyanın içinde olanlar, emeklilik hakları hiç olmayanlar… Onlar hep içimizde. Verdikleri emeğin karşılığını alamayıp bir de kötü muamele görenler, kendisine eşya gibi davranılanlar, köleliğin günümüz versiyonu ev emekçisi kadınlardan bahsediyorum.

İş gücünün önemli bir parçası olan kadınlar, aç kalmamak, çocuklarına sıcak bir tas çorba verebilmek uğruna en güvencesiz koşullarda çalışıyorlar, buna mecbur bırakılıyorlar. Ev emekçisi kadınların ortalama bir günlük çalışma ücreti 150-200 TL arasında değişiyor. Tabii her gün iş bulma imkânları da yok. Kadınlar iş bulmakta zorlanıyor ve çalışamayan milyonlarca kadın var. Bu ücretin 10 ile 20 TL arası zaten yol parasıdır. Yemek yeseler bu paradan geriye hiçbir şey kalmayacak. O yüzden açlığa katlanıyorlar. Ev hizmetlerinde aylık düzenli çalışabilen kadınların maaşı ise en fazla 2000 TL ile 3000 TL arasındadır ve bunlar da sigortasız olan kadınlardır. Söyleyin bana bu para ile kadınlar kira mı verecek, çocuk mu okutacak? Fatura mı ödeyecek, yoksa sadece hayatta kalmayı mı başaracak?

“Erdoğan ve Bahçeli gitmeden ekonomi düzelmez, ülke refaha kavuşmaz “

AKP Genel Başkanı muhalefetteyken dönemin iktidarına aynen şöyle soruyordu: “Evin kirasını kim ödeyecek? Elektrik parasını kim ödeyecek? Su parasını kim ödeyecek? Çocukların okul masrafını kim karşılayacak? Soruyorum sizlere.” Şimdi bu soruları biz de kadınlar adına iktidardaki Erdoğan’a soruyoruz: “Evin kirasını kim ödeyecek? Elektrik ve su faturasını kim ödeyecek? Çocukların okul masrafını kim karşılayacak? Buradan bize cevap verin”. Ne cevap verecek vicdanları yüzleri var. Yüzsüzlük de vicdansızlık da bunlarda. Hatırlarsınız, küçük ortakları da muhalefetteyken “Nobel ödüllü on iktisatçı getirseler, Erdoğan gitmeden ekonomideki sorunlar çözülemez” demişti. Zamanında doğruyu söylemiş ama sonra kendisi de pusulayı şaşırdı! Şimdi Erdoğan’ın yanlışlarının arkasına takılmış. Biz de diyoruz ki; AKP-MHP, Erdoğan ve Bahçeli gitmeden ekonomik sorunlar çözülmez, bu ülke huzura ve refaha kavuşmaz. Bunlar gitmeden kara delik kapanmaz, talan düzeni bitmez. Bu kesindir. İnşallah ilk seçimde bu ikisini de göndereceğiz. O zaman bu ülke huzura da refaha da kavuşacak.

Kendisi çökerken, halkı da çökertmek isteyen bir iktidarın varlığı gerçekten korkunçtur. Bakın, son 10 günde bu ülkede neler yaşandı, insanlar nasıl bir çöküşün eşiğine getirildi. Birkaç örnekle bunu açıklamak istiyorum. Enes Kara. Daha 20 yaşında bir tıp öğrencisiydi. Kaldığı tarikat yurdunda baskı ve dayatmalar nedeniyle yaşamdan koptu. Enes’i yaşamdan koparan düzen, sosyal devlet olmanın gereği olan öğrencilerin barınma ihtiyacını karşılamayan düzendir. Yaşamları karartan düzen, AKP’nin Ensar düzenidir, TÜRGEV ve TÜGVA düzenidir.

“Bir başka örnek Dilara Yıldız”

Genç bir kadın avukat. Bir erkek tarafından katledildi. Yargıtay Başkanının “Sadece Türkiye’de kadın cinayetleri işleniyormuş gibi bir algı yaratılıyor” sözünün üzerinden 3-4 gün geçtikten sonra Dilara Yıldız katledildi. Dilara’nın asıl faili, her defasında erkek failin sırtını sıvazlayan kadın düşmanı erkek yargı ve iktidar düzenidir. İstanbul Sözleşmesinden çekilen iktidar zihniyeti bu cinayetin bizzat ortağıdır.

Daha 28 yaşındaydı. Pandemi döneminde aldığı borçları ödeyemediği için Eskişehir’de canına kıydı. Pehlivan’ı öldüren düzen, AKP-MHP iktidarının talan ve yolsuzluk ekonomisidir.

16 yaşındaydı. Babası KHK’li bir öğretmen ve 4 yıldır cezaevinde. 16 yaşındayken yaşamdan koparıldı. 16 yaşındaki çocuğu hayattan alan düzen, çocukların geleceğini çalan bu karanlık düzendir. Bunun adını net olarak koyalım.

İstanbul’da uyurken katledilen Suriyeli bir göçmendir. Geçen ay da İzmir’de 3 Suriyeli mülteci evlerinde yakılarak katledildi. Mültecilerin katledilmesine ve ırkçı saldırılara maruz kalmasına yol açan düzen, AKP-MHP iktidarının savaş düzenidir. Suriye savaşındaki ortaklığıdır, her gün yürüttüğü nefret siyasetidir.

Newroz alanında herkesin gözü önünde katledilen Kemal Kurkut. İstinaf Mahkemesi, katledeni değil Kemal Kurkut’u suçlu buldu. “Saldırgan bir eylemci” dedi. Yargısız infaza yargı zırhı getiren bu düzen, faili meçhul cinayetlerin ve Susurluk’un devamı bir düzendir. Hukukun da adaletin de katledildiği bir düzendir.

“Cezaevlerindeki arkadaşlarımızı baskılarla yıldıramazsınız”

Bir diğer mesele cezaevleri. Dışarıda toplumsal yaşamı kuşatan politikanın bir diğer hedefi de bildiğiniz üzere cezaevleridir. Cezaevlerinde 12 Eylül düzeni dayatılmaktadır. Cezaevlerinden 7 cansız beden çıktı. Acil tahliye edilmesi gereken hasta tutsakları tabuta mahkûm eden vicdansızlık ve hukuksuzluk zihniyeti devam etmektedir. Düşmanlık politikasını Elazığ Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Sevgili Leyla Güven arkadaşımızı tehdit etmeye kadar vardırdılar. Arkadaşlarımız Figen Yüksekdağ, Edibe Şahin ve Gülser Yıldırım’ın da aralarında bulunduğu 15 kişi hakkında cezaevinde yaşamını yitiren Garibe Gezer’in ölümü sonrası “baskılar bizi yıldıramaz” sloganı attıkları gerekçesiyle disiplin cezası verildi. Arkadaşlarımız baskılar bizi yıldırır mı diyecekti, bunu mu bekliyordunuz! Tabii ki baskılarınız, tehditleriniz bugüne kadar yıldıramadı, bundan sonra da yıldıramayacaktır. Halen anlamadınız mı? Kenan Evren bu düzenden sonuç alamadı, siz de asla alamayacaksınız!

“Umudumuzu büyütelim, göreceksiniz her şey değişecektir”

Yaşamdan koparılan insanlar, katledilen kadınlar, mülteciler, yok edilen gelecek, çalınan umutlar, karartılan hayatlar, yargı zırhıyla kapatılmak istenen katliamlar, cezaevlerindeki işkenceler, bütün bunlar son dönemlerde yaşadıklarımız ve tanık olduklarımız. Bu tablo AKP-MHP iktidar düzeninin ülkeyi içerisine sürüklediği çöküşün ve uçurumun bir fotoğrafıdır. Adaletsizliğin ve zulmün bir fotoğrafıdır. Hukuksuzluk düzeninin bir fotoğrafıdır. Türkiye gerçeklerinin fotoğrafıdır. Ölüm siyasetinin bir fotoğrafıdır. Buradan bir kez daha sesleniyorum: Hiç kimse bu iktidara bakarak umudunu ve yaşam sevincini asla kaybetmemelidir. Elbette bugünler geçecektir. Mücadelemizi ve toplumsal dayanışmamızı büyüterek bu devranı mutlaka halkın lehine döndüreceğiz. Yaşama sımsıkı bağlanalım ki büyük değişimi başaralım! Zulüm karşısında direnelim ki zalimlerin kaybettiğini görelim! Güzel günleri birlikte karşılayalım. Yaşamı kuşatan karanlığın karşısında hiç yılgınlığa düşmeyelim. Biz umudumuzu büyütelim, cesaretimizi arttıralım. Göreceksiniz her şey değişecektir, dönüşecektir!

“HDP’nin durduğu yer diyalog ve müzakere zeminidir”

HDP işte bu değişimi ve dönüşümü başarmak için vardır. HDP’yi engelleyebilmek, durdurabilmek için uğraşadursunlar; bizler yolumuza kararlılıkla ve en güçlü şekilde, halklarımızla birlikte devam edeceğiz. Bir kez daha vurguluyor ve altını önemle çiziyorum: HDP’nin durduğu nokta demokratik siyaset zeminidir. HDP’yi silah, şiddet ve çatışmayla bağdaştıramaz, öyle bir fotoğrafın içine yerleştiremezsiniz. İftiralarla partimizi illegalize etmeye çalışan yalan merkezlerine buradan tekrar sesleniyoruz: HDP’nin durduğu yer diyalog ve müzakere zeminidir. Demokratik çözüm ve barış zeminidir. Halkımıza verdiğimiz sözün gereği olarak durduğumuz zemin aynı zamanda demokratik mücadele zeminidir. Her koşulda bu zeminde yürümeye kararlı olduğumuzu özellikle ifade ediyorum. HDP, demokratik siyaseti tercih edenlerin mücadele ettiği bir partidir. Bunu hiç kimse engelleyemeyecektir.

Demokratik çözüm ve toplumsal barış için diyalog ve müzakereye dayalı yöntem tek çözüm yoludur. Bu çerçevede İmralı’da yürütülecek diyalog görüşmelerini sonuna kadar destekleriz. Ancak bir taraftan mutlak tecridi uygulamaya devam edenlerin diğer taraftan İmralı’dan söz etmelerini asla samimi bulmuyoruz. Bir tarafta rehin tutulan demokratik siyasetçiler Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel, İdris Baluken, Gültan Kışanak ve tüm arkadaşlarımız, diğer tarafta ise İmralı’da ağırlaştırılan tecrit. Sürdürülen bu iki durumu da bu iki durum üzerinden yürütülen tartışmayı da doğru bulmuyoruz, kabul etmiyoruz. Bunu da herkesin bilmesi gerekiyor. Bizler demokratik çözümün, demokratik müzakerenin ve onurlu bir barışın zeminini yaratma konusunda sonuna kadar kararlıyız.

“Muhalefetimizi hayatın içinde, halkın içinde, alanlarda örüyoruz”

HDP; halkın sesini, sokağın ve meydanların sesini, milyonların barış taleplerini Meclis’e, Meclis’in sesini halka taşımak üzere yola çıkan köklü bir partidir. Buradaki demokratik muhalefetimizi de hayatın içinde, halkın içinde, alanlarda örüyoruz. Bu vesileyle buradan hakkını arayan Birleşik Metal İş üyelerinin de BBC’de grevde olan gazetecilerin de yanında olduğumuzu belirtiyor, direnişlerini buradan selamlıyoruz.

İşte bize ittifaklarımızı soruyorlar ya açıklayalım. Bizim ittifakımız; grev çadırındaki işçilerdir, bütün ekonomi bakanlarından daha iyi ekonomi bilen işportacı Zehra Teyzedir. Bizim ittifakımız, kardeşleri Enes Kara için Taksim’e çıkan ve polis müdahalesine karşı direnen genç yoldaşlarımızdır. Bizim ittifakımız; havasını, toprağını, deresini, suyunu savunan Havva Anadır Havva Ana! Bizim ittifakımız; her gün öldürülen kadınlar için adliye adliye gezen, sokakları dolduran, hiçbir şeyden korkmayan kadınlardır. Bizim ittifakımız, barış isteyen milyonlardır. Bu kadar açık ve nettir. Bizim ittifakımız, kayyıma karşı halkın sandıktaki iradesidir. Bizim ittifakımız, toplumdaki büyük itirazı inşaya çevireceğimiz büyük dönüşüm ittifakıdır.

“İktidarın siyaseti ve hikayesi bitti; asıl hikayeyi HDP yazacaktır”

İşte HDP’nin ne yapacağını merak edenlere söyleyelim; toplumsal muhalefetin, demokratik muhalefetin, eşit ve birlikte yaşamın, ortak geleceğin, barışın temel taşıyız, taşıyıcı kolonuyuz. Mücadele bayrağını hep en önde taşıdık, taşımaya da devam edeceğiz. Ülkenin çözümsüz bırakılan temel sorunları ve ekonomik çöküş konuşulmasın diye halkın, sokağın gündemini saptırmaya çalışan iktidarın hikâyesinin de siyasetinin de bittiğini herkes görüyor. İşte asıl büyük hikâyeyi, umudu yeniden inşa eden Türkiye’nin ezilen, emekçi yoksul halkları yazacaktır. Emekçiler yazacaktır, kadınlar yazacaktır, gençler yazacaktır; adaletten, barıştan ve demokrasiden yana olan büyük vicdanlar yazacaktır. Kısacası HDP yazacaktır!

Bu hikâye de herkesin ortak kazancı olan güçlü bir demokrasidir, güvence altına alınmış özgürlüklerdir, herkes için adalettir. Sağlam temeller üzerine kurulacak toplumsal barış ve onurlu bir yaşamdır. Umutlu olalım ve HDP’de kalalım. Kimse kuşkuya kapılmasın, çünkü HDP gittikçe büyüyen ve güçlenen bir partidir. Bunu da ispatlamaya her gün hazırdır.”

Paylaşın

2022 İçin Dikkat Çeken Enflasyon Tahmini: Yüzde 52,6 Olacak

Bankacılık ve finansal hizmetler alanında işlem yürüten Bank of America, yayımladığı bir araştırma raporunda Türkiye’de enflasyonun 2022 yılında ortalama yüzde 52,6 olacağını, yıl sonunda ise yüzde 40 seviyesinde gerçekleşeceğini belirtiyor.

Enflasyonu düşürmek için girdi fiyatlarını düşürecek mali önlemlerin ve KDV indirimlerinin gelebileceğini belirten BofA, bu tarz önlemlerin kura bağlı olan fiyatlar üzerinde sınırlı bir etkisi olacağını ve mali bir yük yaratacağını vurguladı.

Artan kur ve enflasyondan dolayı reel sektörün finansman ihtiyacının önemli derecede arttığına değinen banka, politika faizindeki düşüşe rağmen bankalardaki faiz oranlarının arttığına dikkat çekti.

Bloomberg HT’nin haberine göre Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın doğrudan döviz müdahalesiyle toplamda 7,3 milyar dolarlık satış yaptığını belirten BofA, duyurulan kur korumalı Türk lirası mevduatının ihtiyaç olduğu takdirde daha fazla rezerv kullanılabileceğini işaretini verdiğini dile getirdi.

BofA, kur korumalı Türk lirası mevduat uygulamasının negatif reel faizden kaynaklanan sorunlara çözüm üretemeyeceğini ve mali olarak sürdürülebilir olmadığını da vurguladı.

Türk lirasındaki değer kaybını artırabilir

Türk lirasındaki likidite sıkışıklığının kredi garanti fonu ve kamu bankalarına sermaye enjeksiyonlarıyla çözülebileceğini belirten BofA, fakat bunun Türk lirasındaki değer kaybını artırabileceğini ifade etti.

Reel sektöre verilen kredilerde koşul ve takip sistemi nasıl olursa olsun verilen kredilerin ikincil etkilerinin kontrol edilmesinin zor olacağını belirten banka, bundan dolayı Türk lirasının değer kaybetmeye devam edeceğini düşündüklerini ama bunun hızının kredi genişlemesinin zamanına ve miktarına bağlı olduğunu söyledi.

Yüksek seviyelerde bulunan enerji fiyatları düşünüldüğünde Türkiye’nin cari dengesinin pozitife dönmesinin talep baskılanmadığı sürece mümkün olmadığını dile getiren BofA, politika yapıcıların kredi genişlemesiyle yüksek büyüme rakamlarına ulaşma hedefinin cari açığı artırabileceğini ve Dolar/TL üzerindeki baskıyı artırabileceğini ifade etti.

BofA, Türkiye’nin zor zamanlarda daha önce birçok kez ortodoks politikalara başvurduğunu fakat bu sefer politika yapıcıların ortodoks politikalara dönülmeyeceğini açıkça ifade ettiklerini belirterek, “Ortodoks politikalara dönülmeden politika hedeflerine ulaşılmasının çok zorlu olacağını düşünüyoruz” dedi.

Paylaşın

Ali Babacan: İktidarda ‘Otokrat’ Bir Ortaklık Var

Partisinin İl Başkanları Toplantısı’nda konuşan DEVA Lideri Babacan, “İktidar ortakları sözde bir ekonomik program aşağı, bir başka ekonomik program yukarı, bomboş işlerle kamuoyunu oyalamaya çalışıyor. Hem oyalıyorlar hem de oyalanıyorlar, çünkü sorunu çözme kapasiteleri yok. Adını doğru koyalım: Bugün otokrat bir ortaklığın iktidarı var. Bunun adı tam anlamıyla otoriter yönetimdir” dedi.

Haber Merkezi / Babacan, konuya ilişkin yaptığı açıklamanın devamında, “Sayın Erdoğan, krizlerin ortağı Bahçeli ve 28 Şubatçı Çin muhibbi Perinçek ile birlikte ülkeyi görülebilecek en hukuksuz dönemlerden birine sokmuş durumda. İktidardaki otoriter ortaklık ülkemizi çok ciddi bir gerileme sürecine hapsetmiş durumda.” ifadelerini kullandı.

Konuşmasında, ülkemizdeki tüm sorunların çözümünün daha çok adaletten ve daha çok özgürlükten geçtiğine vurgu yapan Babacan, “Türkiye’yi dünyadaki demokratik ülkeler ligine yükseltmekte kararlıyız. Gelir dağılımında adaletin tesis edildiği, hak ve özgürlüklerin doyasıya yaşandığı bir ülkenin anahtarını cebimizde taşıyoruz. Seçim günü geldiğinde, bu anahtar tam demokratik Türkiye’nin kapısını açacak.” dedi.

Babacan, konuşmasının devamında, “Siz ülkenin kadim sorunlarını çözmezseniz, Kürt meselesini diriltirseniz, Alevi meselesine kulak kabartmazsanız, ekonomi falan düzelmez. Hayal görürsünüz. Çünkü bu meseleler, özünde bir demokrasi meselesidir. Demokrasi olmadan ekonomi asla düzelmez. Güçlü ekonominin yolu; hukuktan, adaletten, demokrasiden, özgürlükten, eğitimden ve itibardan geçer.” ifadelerini kullaandı.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin il başkanları toplantısında konuştu. Babacan şu ifadeleri kullandı:

“Ülkemizdeki tüm sorunların çözümünün daha çok adaletten ve daha çok özgürlükten geçtiğine inanıyoruz. Türkiye’yi dünyadaki demokratik ülkeler ligine yükseltmekte kararlıyız. Gelir dağılımında adaletin tesis edildiği, hak ve özgürlüklerin doyasıya yaşandığı bir ülkenin anahtarını cebimizde taşıyoruz. Seçim günü geldiğinde, bu anahtar tam demokratik Türkiye’nin kapısını açacak.

“Bugün, otokrat bir ortaklığın iktidarı var”

İktidar ortakları sözde bir ekonomik program aşağı, bir başka ekonomik program yukarı, bomboş işlerle kamuoyunu oyalamaya çalışıyor. Hem oyalıyorlar hem de oyalanıyorlar, çünkü sorunu çözme kapasiteleri yok. Adını doğru koyalım: Bugün otokrat bir ortaklığın iktidarı var. Bunun adı tam anlamıyla otoriter yönetimdir. Sayın Erdoğan, krizlerin ortağı Bahçeli ve 28 Şubatçı Çin muhibbi Perinçek ile birlikte ülkeyi görülebilecek en hukuksuz dönemlerden birine sokmuş durumda. İktidardaki otoriter ortaklık ülkemizi çok ciddi bir gerileme sürecine hapsetmiş durumda.

Yarın neyin ne olacağını kimse tahmin bile edemiyor. Bu tip yönetimlerde öngörülebilirlik olmaz. Hukuk belirsiz, dış politika belirsiz. Yönetimdeki zihniyetin anlık keyfine bağlı. Eğitim öyle. Sağlık bile öyle. Daha geçen gün uçaklarda PCR testi zorunluğunu kaldırdılar; ertesi gün geri getirdiler. Bu kararı kimler, nerede, nasıl alıyor? Nasıl bir keyfilik? Burada insan canı, sağlık söz konusu. Bu kadar önemli bir kararı bir ileri bir geri adımlarla alabilir misiniz? Her alanda otoriter ortaklığın ve zihniyetin sonuçlarını yaşıyoruz.

“Dün ‘darbe destekçisi’ dediklerine resmî törenlerle karşılama yaptıklarını görüyoruz. Koskoca Türkiye, artık dünyada iş birliği yapılacak bir aktör olarak görülmüyor. ‘Ne yapacağı belli olmayan, zararlarından sakınılması gereken bir ülke’ muamelesi yapılıyor. Benim dış işleri bakanlığı yaptığım dönemde dünyada olmadığımız hemen hemen masa yoktu. Şu anda ise dünyada olduğumuz masa hemen hemen kalmadı.

Memleketin kaynakları cayır cayır yakılıp tüketilince borç almak için kapı kapı dolaşmak zorunda kalırsınız. Katar’dan, BAE’den swap anlaşmalarıyla borç almak için uğraşmadılar mı? Sadece aralık ayında yaktıkları döviz 17 milyar dolar. Oradan buradan 3-5 milyar, 10 milyar toplayacağım diye uğraş, sonra bir ayda bunu cayır cayır yak. Ne uğruna? Sadece ‘Cumhurbaşkanı konuştu, döviz düştü’ dedirmek için. Yazıktır, günahtır. Siz kimi aldatıyorsunuz? Sadece birkaç gün içerisinde 9 milyar doların satıldığını öğrendik. 14 yılın toplamında sadece 8 milyar dolarlık döviz müdahalesi yapan bir Merkez Bankası vardı.”

“Liyakatin yerini sadakatin aldığı bir ülkede başaramazsınız”

Boğaziçi, İTÜ ve ODTÜ’deki bilgisayar mühendisliği öğrencileriyle yapılan bir araştırmanın sonuçlarını paylaşan Babacan şunları söyledi:

“Sonuç kahredici… 165 öğrenciye soru soruluyor. 152’si Türkiye’den gitmek istiyor. İçlerinden 130’u ‘Geri dönmeyi düşünmem’ diyor. Bu ülkeyi bu hale getirenlerin ‘Nerede hata yaptık da bu ülkenin insanlarını kendi vatanından soğuttuk?’ diye düşünmesi lazım. Yerli ve millî diye diye her alanda yerli ve millî krizler çıkarttılar. Türkiye’nin yerli ve millî bir eğitim, adalet ve ekonomik krizi var. Bütün sorumluluğu ve yetkiyi kendi üzerinde toplayan cumhurbaşkanı bu durumun da tek sorumlusu. Eğer, ülkemizi ileriye taşıyacak gençlerin hayalini başka ülkeler süslüyorsa, bu ülke orta gelir tuzağından kurtulamaz. Liyakatin yerini sadakatin aldığı bir ülkede, siz ağzınızla kuş tutsanız başaramazsınız.

Gençler özgürlük istiyor. Gençler adalet istiyor. Gençler refah istiyor. Gençler kaliteli bir hayat istiyor. Gençler Batı’daki, ilerleyen Asya’daki akranlarıyla benzer imkanlara sahip olmak istiyor. Liyakate değer verildiğini görmek istiyor. Gençler, seslerinin duyulmasını istiyor. Gençler tweet likelayınca, fikrini söyleyince ‘Başıma bir iş gelir’ diye korkuyor. Gençlerin çığlığını duyuyoruz. Gençlerin haklı çığlıklarını duyurmaktan onur duyuyoruz.

“Ülkenin en başarılı insanlarının kaçması ekonomiyi vuruyor”

“Ekonomideki sorunlar sadece yanlış ekonomi uygulamalarının sonucu değildir. Hukuk, dış ilişkilerdeki tutarsızlık ve itibarsızlık, eğitimdeki eksiklik gelip ekonomiyi vuruyor. Bu ülkenin en başarılı insanlarının ülkeden kaçıyor olması gelip ekonomiyi vuruyor. Bütüncül, kapsayıcı bir çözüm gerekiyor.

Siz ülkenin kadim sorunlarını çözmezseniz, Kürt meselesini diriltirseniz, Alevi meselesine kulak kabartmazsanız, ekonomi falan düzelmez. Hayal görürsünüz. Çünkü bu meseleler, özünde bir demokrasi meselesidir. Demokrasi olmadan ekonomi asla düzelmez. Güçlü ekonominin yolu; hukuktan, adaletten, demokrasiden, özgürlükten, eğitimden ve itibardan geçer.”

Paylaşın

HDP’de Kapatılmaya Karşı Yeni Yol Haritası: HEP-SHP İttifakı

Yerel seçimlerde Millet İttifakı ve Cumhur İttifakı ile hareket etmeyen fakat çizdiği yol haritası ve Millet İttifakı’na verdiği destek ile seçim sonucunun belirlenmesinde payı olan Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) 2023 seçimlerine dönük yol haritasının ne olacağı merak konusu.

Euronews’e konuşan HDP kaynaklarına göre partinin kapatılma ihtimali ve seçeneği güçleniyor. Ve bu ihtimale karşı, HDP’nin masasında yeni bir parti ya da bağımsız olarak seçime girme seçeneği yok.

HDP’nin olası bir seçimde yol haritası ne olacak?

2023 seçimine giden süreçte Millet İttifakı ile de yol almayacaklarını belirten HDP kaynakları, bunun 27 Eylül’de açıkladıkları “Tutum Belgesi”yle netleştiğini ifade ediyor.

Millet İttifakı’nı Türkiye’deki sorunların çözümü noktasında yetersiz bulan aynı kaynaklar, kendi ekseninde üçüncü seçeneği örgütlemek istiyor. Böylelikle HDP, her iki bloğun da Meclis’te sayısal niteliğe kavuşmasını engelleyip belirleyici güç olmayı amaçlıyor.

‘Amaç demokratik geleceği konuşmak’

‘’Türkiye’nin demokratik geleceğini konuşuyoruz’’ diyerek mevcut bileşenleri ve diğer siyasi partilerle bir araya gelen HDP, Türkiye’nin demokratik, sol, sosyalist güçleri ile geniş bir mücadele ortaklığı ile ‘parti olma sorununu’ ya da seçime girememe seçeneğini ortadan kaldırmayı hedefliyor.

Bağımsız olarak da seçime girmenin AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı güçlendireceğini söyleyen HDP kaynaklarına göre böylece bu ihtimalin önüne geçilmiş olacak.

Yürütülecek olan ittifak tartışmalarında Türkiye’nin içinde bulunduğu toplumsal, siyasal ve ekonomik sorunlar masaya yatırılacak ve seçime nasıl girileceği şeklen belirlenecek.

HDP’de HEP-SHP ittifakı formülü tartışılıyor

HDP’nin masasında tartışılan bir diğer seçenek ise HEP-SHP formülü. HDP, herhangi bir muhalefet partisi ile ortak milletvekili listesi çıkarıp doğal ittifak yaratmayı tartışıyor. Parti içinde bu adıma da AK Parti’nin gücünü kırabilecek bir hamle olarak bakılıyor.

20 Ekim 1991 genel seçimlerinde Sosyal demokrat Halkçı Parti (SHP) ile Halkın Emek Partisi (HEP) ‘seçim ittifakı’ konusunda anlaşarak 18 milletvekili Meclis’e girmişti. Daha sonra HEP’li vekiller, açılan davalar nedeniyle DEP grubunu kurarak SHP’den ayrılmışlardı.

Her ne kadar SHP’nin bu kararla oy kaybettiği tartışmaları yürütülse de Kürt siyaseti açısından önemli bir hamle olmuştu.

HDP kapatılırsa, seçmeni kime oy verecek?

Olası bir kapatılma durumunda 6 milyona yakın HDP seçmenin hangi ittifak ya da partiye oy vereceği de tüm siyasi partilerin hesaplarında.

HDP, 2022’nin ilk günlerinde, yabancı bir kamuoyu araştırma şirketine anket yaptırdı. Batı’daki ve Kürt illerindeki seçmenin nabzına yönelik yaptırdığı bu ankette partinin kapatılması durumunda seçmene tavırlarının ne olacağı soruldu.

Seçmeninin yüzde 70’i ‘parti ne derse ona göre oy kullanacağım’ yanıtını verdi. Aynı anket sonuçlarına göre, HDP’nin kapatılması durumunda alternatifsiz kaldığını düşünen seçmenin yüzde 21’i CHP’ye oy vereceğini söyledi.

‘Belki Ak Parti’yi düşünebilirim’ diyen seçmen oranı yüzde 2’de. Kararsızların oranı ise yüzde 3 civarında.

(Kaynak: euronews)

Paylaşın

AYM’ye Başvurular Katlandı: 8 Senede Yüzde 221’lik Artış

Anayasa Mahkemesi, 2012’yle 2021 arasındaki bireysel başvuru ve norm denetimi istatistikleri yayınlandı. Buna göre, AYM’ye bireysel başvuru hakkının getirildiği 23 Eylül 2012’den 31 Aralık 2021’e kadar 361 bin 159 bireysel başvuru yapıldı.

Bianet’te yer alan habere göre; Yüksek Mahkeme bu başvurulardan 302 bin 429’unu sonuçlandırdı. Başvuruların karşılanma oranı yüzde 83,7 olarak kayıtlara geçti.

Geçen yıl Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuru sayısı 66 bin 121 olurken, mahkemece 45 bin 321 başvuru sonuçlandırıldı. Anayasa Mahkemesine en fazla bireysel başvuru ise 80 bin 756 ile 2016’da (15 Temmuz darbe girişimi) yapıldı. AYM’ye yıllara göre yapılan bireysel başvuru sayıları şöyle:

  • 2012 – 1342
  • 2013 – 9 bin 897
  • 2014 – 20 bin 578
  • 2015 – 20 bin 376
  • 2016 – 80 bin 756
  • 2017 – 40 bin 530
  • 2018 – 38 bin 186
  • 2019 – 42 bin 971
  • 2020 – 40 bin 402
  • 2021 – 66 bin 121

Yüzde 86’sına “kabul edilemez” dedi

Yüksek Mahkeme sonuçlandırdığı başvurulardan 261 bin 681’i “kabul edilemez” bulurken, 25 bin 857 başvuruda ise en az bir hakkın ihlal edildiğine, 840 başvuruda ise “hakkın ihlal edilmediği”ne hükmetti.

Sonuçlandırılan başvurulardan 12 bin 627’sinde idari ret kararı verilirken, 1424 başvuruda ise diğer kararlar çıktı.

En az bir hakkın ihlal edildiğine karar verilen 25 bin 857 başvurunun yıllara göre dağılımında ise Anayasa Mahkemesince 11 bin 830 ihlal kararı, 2021’de verildi. Bu oran yüzde 45,8 olarak kayıtlara geçti.

İhlal kararının verildiği başvuruların hak ve özgürlüklere göre dağılımında ise “adil yargılanma hakkının ihlali” 20 bin 84 ile ilk sırada yer aldı. Bu sayı, ihlal kararlarının yüzde 76,8’ini oluşturdu. Bunu yüzde 11,4 ile “mülkiyet hakkının ihlali”, yüzde 2,6 ile “özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkının ihlali”, yüzde 2,5 ile “ifade özgürlüğünün ihlali” kararları izledi.

131 iptal davası açıldı

Anayasa Mahkemesinin norm denetimi istatistiklerine göre ise 2012 ile 2021 arasında Yüksek Mahkemeye 319 iptal davası, 1137 de itiraz başvurusu yapıldı. Karara bağlanan başvuruların sayısı ise 1416 oldu.

Geçen yıl Anayasa Mahkemesine toplam 134 iptal davası ve itiraz başvurusu yapılırken, söz konusu alanda en fazla başvuru 199 ile 2014’te yapıldı.

Anayasa Mahkemesince 2021’de iptal davalarının 18’inde iptal, 14’ünde ise ret kararı verildi. 2021’de sonuçlandırılan itiraz başvurularında ise 10 iptal, 49 ret ve 15 birleştirme kararı verildi.

Paylaşın

Elektronik Haberleşmede Yeni Düzenleme!

Resmi Gazete’de yayımlanan elektronik haberleşme sektörüne yapılan düzenlemeye göre, aboneye duyurulan internet hızının sağlanamaması halinde sözleşme ceza ödemeden feshedilebilecek.

Abone onayı gerektiren işlemler, tek onay altında birleştirilemeyecek, ayrı ayrı onay alınacak. Taahhütname süresi ise en fazla 24 ay ile sınırlı olacak. Konuya ilişkin Bakan Yardımcısı Ömer Fatih Sayan sosyal medya hesabından açıklama yaptı.

Sayan, “Vatandaşlarımız elektronik haberleşme aboneliklerini; e- imza, T.C. Kimlik Kartı veya İnternet Bankacılığı bilgileri ile e-Devlet kapısı üzerinden başlatılabilecekler. Ayrıca gerçek zamanlı dijital görüşme ile kimlik doğrulaması yapılarak abone olabilecekler” bilgisini paylaştı.

Sayan şöyle devam etti

“Düzenleme ile abone onayı gerektiren işlemler, tek onay altında birleştirilemeyecek, ayrı ayrı onay alınacak. Talep olmadan dolaylı yollardan yapılan aboneliklerin önüne geçilecek. Artık verilen tüm onaylar çevrim içi görüntülenebilecek. Müşteri hizmetleri, kısa mesaj, mobil uygulama, SIM vb. yöntemler aracılığıyla verilen onaylar, işletmecilerin çevrim içi işlem merkezinden 7 gün 24 saat kontrol edilebilecek. Çağrı merkezi tarafından yapılan aramalarda, müşterinin doğrudan ilgili abone olduğu teyit edilmeden işlem yapılamayacak”

Hız sağlanamazsa sözleşme feshi

Sayan ayrıca “Aboneye duyurulan internet hızının sağlanamaması halinde, vatandaşımız ceza ödemeden sözleşmeyi fesih edebilecek” dedi.

Vatandaşların, işletmecilerin tekliflerini e-devlet üzerinden karşılaştırabileceğini vurgulayan Sayan, “Paket, kampanya ve tarifeler aynı isimle tanıtılamayacak. Her paket tek bir isimle tanıtılacak ve olası kafa karışıklıklarının önüne geçilecek” bilgilerini paylaştı.

Paylaşın

Döviz Ve Altından TL’ye Geçen Kurumlara Vergi İstisnası Geliyor!

Türk Lirası’na geçişte kurumlara vergi istisnası TBMM’de komisyondan geçti. Yabancı para ve altınlarını TL’ye çeviren kurumların kur farkı kazançları dahil olmak üzere, açılan vadeli Türk lirası mevduat ve katılma hesaplarındaki faiz ve kâr payları vergiden istisna olacak.

Vergi Usul Kanunu ile Kurumlar Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülerek kabul edildi.

Bu politikanın amacı, Türk Lirası’nın bankacılık sistemindeki toplam mevduat ve katılım fonundaki payının artırılması ve finansal istikrarın desteklenmesi.

Buna göre kurumların döviz tevdiat ve katılma hesaplarında bulunan yabancı paralarını dördüncü geçici vergi dönemine ilişkin beyannamenin verilme tarihine kadar TL’ye çevirmeleri ve bu suretle elde edilen TL varlıkları en az 3 ay vadeli TL mevduat ve katılma hesaplarına geçirmeleri durumunda, dönem sonu değerlemesinden kaynaklanan kur farkı kazançlarının son üç aya isabet eden kısmı istisna edilecek.

Ayrıca yabancı para cinsinden varlıkların TL’ye çevrildiği tarihte oluşan kur farkı kazançları ile vade sonunda elde edilen faiz ve kâr payları vergilendirilmeyecek.

Bu istisnaya TL’ye dönüşümün desteklenmesi için Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından yapılan destek ödemeleri ve dönem sonu değerlemesinden kaynaklanan faiz ve kâr payları da dahil ediliyor.

Vadeden önce çekim yapılırsa gecikme faiziyle vergi alınacak

Bu kapsamda bir geçici vergi döneminden sonra TL’ye geçişin gerçekleşmesi durumunda dönem sonu ile TL’ye çevrildiği tarih aralığına isabet eden kur farkı kazançları da istisna edilecek.

Aynı durum kurumların altın hesaplarından geçiş yapmaları durumunda da geçerli olacak. Komisyon’da kabul edilen önergeyle bu istisnalar kazançları bilanço esasına göre tespit edilen gelir vergisi mükellefleri için de geçerli olacak.

Bu kapsamda açılan hesaplardan vadesinden önce çekim yapılması durumunda, istisna edilen tutarlar nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler, ceza ve gecikme faizi uygulanarak tahsil edilecek.

Paylaşın