Körili Fırında Somon, Malzemeleri, Hazırlanışı

Körili Fırında Somon, herkesin mutlaka tatması gereken bir lezzettir. Yapımı o kadar zor olmayan tarifimiz ellerinizle buluştuğunda daha da lezzetlenecektir. Öyleyse hemen verilen adımları takip edin ve bu kolay tarifi sevdikleriniz için yapın! 

Haber Merkezi / Ortalama 50 dakikada hazırlayacağınız bu tarifi denedikten sonra yorum bölümüne değerlendirebilirsiniz.

Malzemeleri;

  • 1 yemek kaşığı köri ezmesi
  • 1/2 bardak sade şekersiz yoğurt
  • 1 yemek kaşığı limon kabuğu rendesi
  • 2 yemek kaşığı limon suyu
  • 400 gr. 4 parçaya bölünmüş somon filetosu
  • 1 çay kaşığı hardal tohumu (isteğe bağlı)
  • 1 çay kaşığı kimyon tohumu (isteğe bağlı)
  • 1 yemek kaşığı kıyılmış zencefil
  • 2 karanfil ezilmiş sarımsak
  • 1 kafa brokoli, çiçeklere ayrılmış
  • kırmızı soğan, dilimlenmiş
  • 2 yemek kaşığı sıvı yağ
  • 1 fincan yarıya kiraz domates
  • 1/2 bardak doğranmış kişniş

Hazırlanışı;

  • Fırını 225 derecede önceden ısıtın,
  • Bir kapta köri ezmesi, yoğurt, limon kabuğu rendesi ve suyu karıştırın,
  • Somonu karıştırın ve buzdolabında 30 dakika veya 2 saate kadar marine edin,
  • Başka bir büyük kapta hardal ve kimyon tohumu, zencefil, sarımsaklı brokoli, kırmızı soğan ve yağı karıştırın. Büyük bir kızartma tepsisine yayın ve yaklaşık 15 dakika kızartın,
  • Fırından çıkarın ve somon filetolarını brokolinin etrafına yerleştirin, marine sosunu tüm tepsinin üzerine gezdirin,
  • Tepsinin üzerine domatesleri yayın,
  • 15 dakika daha veya somon pişene kadar fırına sürün,
  • Fırından çıkarın ve kıyılmış maydanozla süsleyin,
  • Afiyet olsun…

Sunum önerisi; Buğulanmış kahverengi pirinçle servis yapın…

Paylaşın

Kayısılı Kuzu Eti Ve Nohut Tagine, Malzemeleri, Hazırlanışı

Kayısılı Kuzu Eti Ve Nohut Tagine, herkesin mutlaka tatması gereken bir lezzettir. Yapımı o kadar zor olmayan tarifimiz ellerinizle buluştuğunda daha da lezzetlenecektir. Öyleyse hemen verilen adımları takip edin ve bu kolay tarifi sevdikleriniz için yapın! 

Haber Merkezi / Ortalama 150 dakikada hazırlayacağınız bu tarifi denedikten sonra yorum bölümüne değerlendirebilirsiniz.

Malzemeleri;

  • 1 yemek kaşığı sıvı yağ
  • 2 kuzu incik
  • 2 soğan doğranmış
  • 2 havuç, doğranmış
  • 3 diş ezilmiş sarımsak
  • 1 yemek kaşığı kırmızı biber
  • 1/4 çay kaşığı toz biber
  • 1 yemek kaşığı kimyon
  • 1 yemek kaşığı öğütülmüş kişniş
  • 1/4 çay kaşığı öğütülmüş tarçın
  • 1/2 bardak yarıya kuru kayısı
  • 1 kutu konserve nohut, süzülmüş ve durulanmış
  • 1  et bulyon, ufalanmış
  • 3 bardak su
  • 2 yemek kaşığı limon suyu
  • 1 yemek kaşığı limon kabuğu rendesi
  • 1/4 fincan doğranmış kişniş

Hazırlanışı;

  • Fırını 160 derecede önceden ısıtın,
  • Fırına dayanıklı bir güveç kabını orta-yüksek ateşte ocakta ısıtın ve yağı ekleyin,
  • Kuzu inciklerin her tarafını kızartın, sonra çıkarın ve bir kenara koyun,
  • Tencereye soğan ve havuçları ekleyip kısık ateşte yumuşayana kadar kavurmaya devam edin,
  • Sarımsak, kırmızı biber, biber, kimyon, öğütülmüş kişniş ve tarçın ekleyin ve bir dakika daha pişirin,
  • Kayısı, nohut, et suyu ve suyu ekleyip kaynamaya bırakın,
  • İncikleri güveç kabına geri koyun ve güveç kabının üzerine bir kapak yerleştirin,
  • Ocaktan alıp fırına verin, yaklaşık 2-3 saat veya etler kemikten kolayca ayrılıncaya kadar pişirin,
  • Fırından alın ve kemikleri çıkarın, eti biraz parçalayın,
  • Limon suyu, doğranmış kişniş ekleyin ve servis yapmadan önce hafifçe karıştırın,
  • Afiyet olsun…
Paylaşın

Çiğdem Sezer Kimdir? Hayatı, Eserleri

6 Ağustos 1960 yılında Meliha Hanım ile şoför Tahsin Yurdagüven’in kızı olarak Trabzon’da dünyaya gelen Çiğdem Sezer, 1979’da mezun olduğu Trabzon Sağlık Koleji’nin ardından Ankara Gevher Nesibe Sağlık Eğitim Enstitüsü’nü (1986) bitirdi.

Haber Merkezi / 1979-1986 yılları arasında Yozgat’ta, Trabzon ve Ankara’da hemşirelik; 1986’dan sonra Sakarya’da Sağlık Meslek Lisesi öğretmenliği yaptı. 17 Ağustos 1999 depreminin ardından Ankara’ya yerleşti.

Evli ve iki çocuk annesi olan Sezer, ilk kitabı Kanadı Atlas Kuşlar’la 1993 Ali Rıza Ertan Şiir Ödülü’nü, ikinci şiir kitabı Çılgın Su ile Dünya Kitap Şiir Ödülü’nü (1993) kazandı. Bir Şehrin Hatıra Fotoğraflarından ile 1998’de Orhan Murat Arıburnu Şiir Ödülü’nü alan Sezer, Dünya Tutulması’yla da 2006’da Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü’ne layık görüldü.

Çiğdem Sezer, araya romanlar ve başka çalışmalar girse de 1983’te Kıyı’da yayımlanan şiiri “Yıldız Kaydı”dan günümüze kadar şiire sadık kaldı. Şiiri, hep bir yenileşme, değişme ve gelişme halindedir; hem dil ve söyleyiş açısından hem de tematik açıdan zenginleşen bir seyirdedir. Fahrettin Demir’e göre; Sezer’in yaşama karşı duruşu edilgen değildir; yaşamı tanımaya ve dönüştürmeye dönük eylem önerisini şiirlerine yedirirken şiir poetikasının da ipuçlarını verir (2007, 104).

Kalbimin Kuzey Kapısı Trabzon (2007) ve Taş Beşiğim Hacıkasım (2011) adlı kitapları, doğup büyüdüğü kentle kurduğu ilişkiyi yansıtmaları yanında kent monografisi nitelikleriyle de dikkati çeker. Mavi Çayırın Kadınları (2013) romanı, göçle birlikte değişen kadın yaşantılarına eğilirken Trabzon’un sosyal dokusundaki değişimi de gözler önüne serer; roman, şiirlerinde kadınlık durumlarını da yansıtan Sezer’in eleştirel bakışının ürünüdür, denilebilir.

Halil Polat’la birlikte hazırladığı bir de ders kitabı (Epidemiyoloji) bulunan Çiğdem Sezer, 2011’den bu yana çocuklar ve gençler için de kitaplar yayımlamaktadır.

Paylaşın

Çağdaş Keçeci Kimdir? Hayatı, Eserleri

4 Mayıs 1973 yılında Amasya’da dünyaya gelen Çağdaş Keçeci, Amasya Atatürk Lisesi mezunudur. Çalışmalarını Kayseri’de sürdüren Çağdaş Keçeci, ilk şiirleri 1994’ten itibaren yerel gazetelerde yayımladı.

Haber Merkezi / 2000 yılından itibaren şiir ve denemeleri Varlık, E-2000 Şiir Yıllığı, Milliyet Sanat, Gösteri, Papirüs, Islık, Akatalpa vd. dergilerde yer aldı. Varlık dergisince düzenlenen 2000 Yaşar Nabi Nayır Şiir Ödülünde Ok adlı dosyasıyla övgüye değer bulundu. 

2001’de Elma Ağacında Unutulmuş Zaman adlı yayımlanmamış dosyasıyla, Hatay Restaurant’ın Cemal Süreya anısına düzenlediği Hatay Şiir Ödülünü kazandı. 1992 yılından itibaren resim sergilerine katılmaya başladı. Şiirlerinin bir bölümünü Sevda ve Nem (2001) adlı ilk kitabında topladı.

“Acılarımın özel bir adı yok”

Ramis Dara’ya

Acılarımın
Özel bir adı yok.
Şarkılarım hiçbir yola benzemez.
Gidişsiz ve dönüşsüz …
Ne yaman şarkılarım,
Kararı yok.

Sözü ikide bir uzatmanın
Bir mantığı yok.
Güne ayrı bir kapı açmanın,
Gecesiz ve sessiz…
Aşkı kalpta bekletmenin
Uzağı yok.

Ne yaşadın
İşte o, her şey!
Algı ile sınırlı ‘susunuz’un hepsi
Ve gül’ün yanındakilere tarif edemediği:
Ölüyü yaşarken öldürmenin
Yasağı yok.

Acıyan denizlerim
Kimseyi ilgilendirmiyor.
Zaten öldürmekle ve gömmekle meşgul
Benim tanıdıklarım.
Ki, hayatımızda dolaşan tüm kaldırımların ve kapıların,
Hüzün ile yağan gözyaşlarının
Ve insanların,
Burda bir atağı yok.
Sanki hep dağlar suçlu ve sanki ötekilerin,
Bunda bir payı yok.

“Devredilmez bir yangın”

Sen ki korkunu yen, cesaretle atıl suya
Güller gibi adımla sonu gelmez bu yangını

Zor kışlardan ders al, gürültüye aldırma
Arşın arşın geç istersen altedilmez bu yangını

Bir biçimle kendini bul, bağışlan ibretlerden
Ölüm gibi birden durdur sabredilmez bu yangını

Ardarda bir göçü hep resimlerde yaşa
Bir sevecenlikle kaldır sonra affedilmez bu yangını

Sancıları unut ki, çarelere yol al böyle
Sorgusuz verme kimselere devredilmez bu yangını

“Yalnızlığım izin vermiyor”

Yalnızlığım izin vermiyor
Dışarı çıkmama
Dostlarım birikmiş
Bana özlemle
Hayatım çalınmış
Harhangi bir insan
Alıp götürmüş
Bilmem şimdi ben
Kimbilir kimde

Şarkılarım vardı-ezberimde
Şimdi yok
Kağıtlarım vardı
Yalnızlığın biriktiği yerde
Kağıtlarım çalınmış
Herhangi bir zaman
Yırtıp bırakmış
Bilmem o kağıtlar
Şimdi kaç tane

Paylaşın

Dursun Özden Kimdir? Hayatı, Eserleri

1950 yılında Niğde’nin Ulukışla İlçesine bağlı Beyağıl Köyü’nde dünyaya gelen Dursun Özden, ilkokulu köyünde, ortaokulu Ulukışla’da okuyan yazar 1970 yılında Niğde Lisesi’ni bitirdi. İşletme ve Jeodezi eğitimi aldı ve Anadolu Üniversitesi Basın ve Halkla İlişkiler bölümünü bitirdi.

Haber Merkezi / Özden, çeşitli gazete ve dergilerde metin yazarlığı, editörlük ve gezi yazarlığı yaptı ve bazı televizyon kanallarında gezi programı hazırlayıp sundu. Belgesel film danışmanlığı, metin yazarlığı, senaristlik, yönetmenlik ve yapımcılık yaptı.

İstanbul Haber Ajansı, Anadolu Ajansı, Milliyet Haber Ajansı, Doğan Haber Ajansı, Politika, Milliyet, Cumhuriyet Gezi, Azernews, Daily News Travel ve Bizim Gazete’de çalıştı. Özden; Uluslararası Turizm Yazarları ve Gazeteciler Federasyonu (FIJET), Türkiye Yazarlar Sendikası, Dünya PEN Yazarlar Merkezi üyesi, Türk-Arap Bilim, Kültür ve Sanat Derneği (TASCA) kurucu üyesi, Belgesel Sinemacılar Meslek Birliği Denetim Kurulu Başkanlığı yaptı.

BESAM, İLESAM, Basın Konseyi ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti üyesi olan Özden, “Yoleri Yapım” şirketi adına, dış yapımcı ve yönetmen olarak çalıştı. Barış, iklim değişikliği, ekolojik denge ve çevre araştırmaları, Anadolu Su Medeniyeti, Uygur Karızları, Göbeklitepe Su Medeniyeti, Zemzem Mucizesi, Deylem’den Dersim’e, Sibirya Müslümanları, Fidel Castro’nun Atatürk’ü, Afrika’nın Renkleri, Şaman Kültürü, Lavanta Moru, Mübadele Acısı vb. araştırma ve belgesel çalışmaları süren yazar halen milliyetblog.com, sonmedya,com.tr, turizminsesi.com, ekonomidunya.com, dursunozden.com.tr sitelerinde köşe yazarlığı yapmaktadır.

İlk şiiri “Yayla Düşü”, Kurtuluş Dergisi’nde 1 Eylül 1970’te yayımlanan yazar 1976 yılında “Merhaba Komşu” başlıklı denemesiyle Sofya Radyosu Türkçe Yayınlar Servisi’nin özel ödülünü kazandı. “Güle Güle” adlı öyküsü 2000’de Zeki Öktem tarafından beyaz perdeye taşındı. Kanayan Türküler’deki şiirleri Makedoncaya çevrildi.

Yazarın edebi hayatı boyunca aldığı ödüllerden bazıları şunlardır: Kurtuluş Dergisi, Dünya Barış Günü Şiir Ödülü (1970), Sofya Radyosu, Dimitry Blaguev Öykü Ödülü (1977), STFA, Kalifiye Teknik Eleman Başarı Ödülü (1989), Küba Guayasamin Vakfı, Latin Amerika Edebiyat Ödülü (1996), Ortadoğu Yazarlar Birliği, El Cahez Şiir Ödülü (1999), Aykırı Sanat Dergisi, 8. Ulusal Şiir Ödülü (2000), A. Biographical Institüte (ABI), Kültürel Araştırma Ödülü (2000), Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), Yerel Basın Ödülü (2001), Arap Haber Ajansları Birliği, Red Şiirleri Ödülü (2002), Tunus Turizm Bakanlığı, Altın Palmiye Ödülü (2003),

Azerbaycan Yazıcılar Birliği, Kılınç & Kalem Ödülü (2004), Suriye Turizm Bakanlığı, İpek Yolu Ödülü (2005), Çin, Uygur-Sinciang Eyaleti, Karız Enstitüsü Ödülü (2005), Mersin / Yenice Belediyesi, Dünya Barış Şiirleri Ödülü (2006), Rusya-Votkinsky Belediyesi, Çaykovisky Hemşehrilik Ödülü (2006), Azerbaycan Yüksek İlimler Akademisi, Türk Dünyası Araştırma Ödülü (2006), Malezya Turizm Bakanlığı, Pasifik Renkleri Ödülü (2007), Sudan-Uluslararası Afrika Kültür ve Araştırma Merkezi (ICAS), Kardeşlik Ödülü (2009),

Çin Halk Cumhuriyeti, Yazarlar Birliği Ödülü (2009), İran-UNESCO/ IHP, Qanat-Karız Araştırma Ödülü, (2012), Kar Dergisi, Gezi Edebiyatı Ödülü (2013), Rusya – Tuva, Dokuz Gök Şamanlar Birliği, Kam Ödülü (2014), Marmaris Kalımerhaba Kültür Merkezi, 1 Eylül Dünya Barış Günü Ödülü (2015), Osmaniye, Anadolu Halk Kültürü Araştırma Enstitüsü, Belgesel Film Ödülü (2015), Konya Aydınlar Ocağı, Seyyah-ı Şaman Ödülü (2016), Ordu / Ünye Belediyesi, Yunus Emre Ödülü (2017), Ankara Üniversitesi- DTCF, Türk Dünyası Araştırma Ödülü (2018), Bergama Belediyesi Parşomen Ödülü (2018) aldı.

Kendini toplumcu, gerçekçi, sanatın içinde, Anadolu’nun yeni özgün şiir dilini yaratan biri olarak tanımlayan Özden; Çağdaş Evliya Çelebi, Modern Gezgin ve Seyyah-ı Şaman olarak araştırmalar yapmaya devam etmektedir. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Doğan Ergül Kimdir? Hayatı, Eserleri

20 Mart 1968 yılında Kars’ın Arpaçay İlçesinde dünyaya gelen Doğan Ergül, 2 Haziran 2007 yılında İstanbul’da hayatını kaybetti. Ergül, üniversite öğrenimini Yıldız Teknik Üniversitesi bünyesindeki Mimarlık Fakültesi’nde Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nde okuyarak tamamlamıştır.

Haber Merkezi / Doğan Ergül, mezuniyetinden sonraki süreçte ilk kaleme aldığı şiirleri, Şiir Oku Dergisi içerisinde yayımlatmıştır. Ergül’ün kaleme aldığı pek çok şiir vardır ve bu şiirler, kelimelerin enteresan dizimi ile yazılmış kendine has bir üslupla kaleme alınmış şiirlerdir.

Genelde hece ölçüsü kullanmayan şair, son yılların daha çok tercih edilen ölçüsü serbest ölçü ile yazmaktadır. Farklı tarzda şiirler kaleme almış olan Ergül’ün en bilindik şiirlerinin yayımlandığı dergiler arasında şunlar göze çarpmaktadır: İskenderiye Yazıları, Şiir Oku, Üç Nokta, Başka, E, Öteki-siz, Islık, Akatalpa, Şiir Ülkesi, Sonra Edebiyat Dergileri…

Eserleri;

  • Aşkın ve Suların Öğleni, Babil Yayınları, 2005.
  • Uykulu Yağmur, Yitik Ülke Yayınları, Haziran 2007.

“Uyumun elleri”

uysal bir dili vardır zamanın
insan oradan başlar saymaya yangınını

şimdi eksik bir anlatı

bazen yaşarım
bir kağıda bakarak
beyaz bir gölgedir o
aklın oynadığı

yalan olduğumu bilseydim
daha önce unuturdum kendimi

“Dağın kalbi”

sustu
dağın kalbi
bir boşluktan oyduğum

dağlar
gökyüzünde bir boşluğu doldurur
ve su yerle gök arasında bir yerdedir
şekil bundan doğmuştur

güz adını eski bir ağaçla değişti
içinden geçen çocuklar
göğü büyütsün diye

sudan otlara uzanmış
bir çift el
atları büyüten

bundan
nehirler sabah
duttan ve kirazdan

sustu
dağın kalbi
bir boşluktan oyduğum

“Bir şiirin son dizesi”

burada sabah akşam donmuş bir denizi taşlıyoruz
taşladıkça taşıyor deniz
çocuklar oyunda hile yapan arkadaşlarına ceza olarak bir parça bu
denizden
veriyorlar
akasyalar ve barbunlar bir aradalar
ortaçağ anlatıları satıyor uzun yol şoförleri
mola yerlerinde…
durup ay’a bakıyor kediler ve köpekler
dolunay akşamları…
mardinli bir gece istiyor aşıklar haftaiçleri
ve haftasonları italyan rönesansı hakkında konuşuyorlar …
mahalle bakkalı yaşlı adam boyuna bir ağacı yontuyor anlıyoruz ki aşk
soyunan bir şehirdir
susuyor ve balkanlar ve ötelerinde yazılmış
bir şiiri söylüyoruz ege ağzıyla…
kadınlar geçen kıştan,
kardan sözediyor şiirin sonunda
anlıyoruz ki erimek eski bir şiirin son dizesidir
atları içeri çekiyorum ve üstünü onlarla örtüyorum
şimdi daha serin terliyorsun
bu iyi bir mevsim gibi geliyor sana
ben dolu vurmuş bir tarlada üstüm başım ay
bir filmde oynuyorum… tanışmamışız daha!..
kalçalarını istiyorum denizi geçmek için….

Paylaşın

Dinçer Sezgin Kimdir? Hayatı, Eserleri

16 Haziran 1939 yılında İzmir’in Torbalı İlçesinde dünyaya gelen Dinçer Sezgin, 19 Ocak 2010 yılında İzmir’de hayatını kaybetti. Doğançay Mezarlığı’nda defnedildi. Karşıyaka Belediyesi bir parka Dinçer Sezgin adını verdi.

Haber Merkezi / 1956’da Çanakkale Öğretmen Okulunu, 1959’da Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümünü bitirdi. Bir süre edebiyat öğretmenliği yaptı. 1966’da TRT’ye prodüktör olarak girdi; radyo ve televizyon için pek çok program ve dizi hazırladı, çocuk oyunları yazdı. Cumhuriyet, Milliyet, Yeni Yüzyıl ve Radikal gazetelerinde köşe yazıları yazdı. 1995’te TRT’den emekli oldu.

İlk yazısı Tekerlemeler 1959’da Türk Dili dergisinde çıktı. Yazılarını Varlık, Türkiye Yazıları, Sanat Olayı, Gösteri, Türk Dili, Sanat Rehberi ve Düşlem dergilerinde yayımladı.

1971 TDK Radyo Televizyon Dil Ödülü; 1984 İzmir Kültür Sanat Vakfı Öykü Ödülü; 1993 Yunus Nadi Röportaj Ödülü; 1994 Çankaya Belediyesi Öykü Ödülü; Son Yazı ile 1998 Televizyon ve Tiyatro Yazarları Derneği Ödülü’ne değer bulundu.

Dinçer Sezgin, hikâyeleri, şiirleri, denemeleri ve köşe yazıları ile okuyucularına sanat ve edebiyattan politik sorunlara, toplumsal olaylara kadar geniş kapsamlı bir yazı çerçevesi sunuyor. Yazdığı eserlerinde hüzün ve umut, başlangıçlar ve bitişler bir aradadır.

Ona göre şiir; duyumsatan bir olaydır, anlatan bir şey değildir. Bir şiir, düzyazı gibi yazılmış olsa bile, içinde tufanlar yaratan imgeleri yoksa, o zaman o, şiir değildir ilkesini de eserlerine yansıtmıştır.

Şiir uzamaya başladığı zaman işin içine hikâye girecek gibi bir korku taşıyan Dinçer’in şiir kitaplarında; kısa şiirler daha belirgindir. Ona göre şiir; duyumsatan bir olaydır, anlatan bir şey değildir. Bir şiir, düzyazı gibi yazılmış olsa bile, içinde tufanlar yaratan imgeleri yoksa, o zaman o, şiir değildir ilkesini de eserlerine yansıtmıştır.

Paylaşın

Dilek Değerli Kimdir? Hayatı, Eserleri

1961 yılında Konya’da dünyaya gelen Dilek Değerli, Orta ve lise eğitimini Konya Anadolu Lisesi’nde tamamladı. İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’ni bitirdi. Aynı üniversitede yüksek lisans yaptı.

Haber Merkezi / Doktorayı yarıda bıraktı. Mesleği olan mimarlıkla edebiyat ve resim çalışmalarını yıllarca bir arada yürüten sanatçı son yıllarda yalnızca edebiyat ve resimle uğraşmaktadır. 2006 yılında Salyangoz İzi adlı şiir kitabı ve Anne Sexton’ın şiirlerinden çevirdiği Kilitli Kapılar adlı kitabı Artshop Yayınlarınca yayınlandı.

2007 yılında Emily Dickinson’ın şiirlerinden çevirdiği Gizli Cennet ve Emily Dickinson’ın mektuplarından çevirdiği Tutku Denizi Artshop Yayınlarınca, Baudelaire’in hayatı ve sanatıyla ilgili Bulutlar Prensi Baudelaire adlı inceleme kitabı, Amy Lowell’ın şiirlerinden çevirdiği Yıldızların Aşkı adlı kitabı, Anne Sexton’ın Kilitli Kapılar (2. basım) adlı kitabı ve Gece Kelebeği adlı ikinci şiir kitabı Çekirdek Sanat Yayınlarınca yayınlandı.

Şiirleri, yazıları ve çevirileri Simge, Onbir Sanat, Sahafın Keçisi, Ç.N., Berfin Bahar, Akademi Gökyüzü, Mavi Ada, Çerçevesiz Sanat gibi çeşitli dergilerde yayınlanmaktadır. Sahafın Keçisi, Ç.N.(Çevirmenin Notu), Çerçevesiz Sanat dergilerinin yazı kurulunda yer aldı. Edebiyatın çeşitli dallarında ürün veren Dilek Değerli’nin resimleri de çeşitli galerilerde sergilenmektedir.

“Gece kelebeği mezarlığı”

Özlem, kokuya
deniz, göle dönüşür,
gece kelebekleri mezarlığı yatar
güneşin arka bahçesinde.
Onca akrep akın ederken
bulut çağlayan kalbine,
cesetler akar kan revan
gözbebeklerinin bıçağından.
Kabuklarını sıyırmadan önce
suskun rüzgârın kollarında
giyinir ay ışığı kefenini.
Bir ateş yakar yapraklarından
ziftli yaranın kanını içer gibi
içer gecenin özsuyunu
onu öldüreceğini bile bile
içer azgın geceyi.

İpleri kesik artık uçurtmaların
insan yiyen otlar çıkar
göldeki sandalından.
Ruhu rüzgârın ıslığında bir ney
kalbi ise soluk bir kan-taşı olur.
Balıklar uyanır kırmızıyla
çanların yorulduğu
dağdaki mezarında.
Ağaçlar bir çingene ateşi yakar
ruhunun lacivert şarkısında.
Boğanın sırtındaki Kızılderili
özlem ateşini içe içe
geçer kırmızının yangınından.

“Geçiş”

İki dağ arası hayat.

Geçiş köprüden ya da sudan…
Kurbağaları güneşe bırakıp
gökyüzünden geçmeye kalkışan
uçarı bir nehirdi aşk.
Rüzgâra konan damla mıydı tutku?
Yağmurun evini arayan ateş miydi şüphe?
Kırık sesli tozlu plakların ortasına düştü
karıncalanan aşkın ayetleri,
söndürdü dağın içindeki arzuyu.
Hüzün düğümünü açınca,
silkeledi aşk, düşlerini ağacından.

İki bulut arası ölüm.

Fırtınanın oyduğu mağaraya
definelerini gömerken aşk kuşu
büyülü bir dizenin harflerini
kokluyor sanki.
Fısıldıyor uçmanın ve
bulutta durmanın sırrını
dallarından kaçmaya hazır
gezgin bir mevsim gibi.

“Kanat”

Ruhunu yıkayan mermer serinliğinde
ipek mendilimle
sildim kadınların göğüslerinden akan kanı,
sildim damlayan asitli anıları.
Müziği bir kutuya hapsetmek yerine
dinledim, dinledim, bitirdim çinko notaları.
Mürekkep balığı gibi püskürttüm
içime yapışan yengeç sözcükleri
Püskürttüm karanlık geçitlerimden
geçemeyen tedirgin trenleri.
Evinden kaçan salyangoz,
denizin nefesini getirdi kulağıma.
Kelebek titreşimli
kemik kadar dayanıklı
deniz çiçeği açtı
kalbimdeki yeşil kayada.

Bedenim dar geldi ruhuma
çıkardım kılıfımı.
Ayaklarımı  uçuruma fırlattı rüzgâr,
saydam bir kanat getirdi
düş ve renk suyunda ıslanmış.
Fırtınaya teslim olan bir yaprak gibi
tozlarımı silktim karlı dağlarda.
Kendi büyümü yaptım
iki tutam okyanus tuzu, bir çöl serabı
iki pamuk bulut, bir tutam yanardağ lavı.

İçimden geçti sessiz kanat.

Paylaşın

Didem Madak Kimdir? Hayatı, Eserleri

8 Nisan 1970 yılında İzmir’de dünyaya gelen Didem Madak, 2011 yılında kolon kanserinden dolayı yaşama 41 yaşında veda etti. Henüz 12 yaşındayken annesi Füsun Madak’ı kanser sebebiyle kaybetti.

Haber Merkezi / Bu onun hayatındaki en önemli dönüm noktalarından biri oldu. Annesi hayatında ve şiirlerinde yer alan en önemli olgu olmaya devam etti. Didem Madak lise eğitimini İzmir’de tamamladı. Üniversite hayatına Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesinde devam etti.

Didem Madak lise yaşamından sonra üniversitede hukuk öğrenimi görürken aynı okulda okuyan erkek arkadaşı ile evlendi ve okulunu yarıda bıraktı. Birkaç yıl sonra ayrıldılar. Bu sıralarda ilk kez yazmaya başladı. Annesi Füsun’a duyduğu özlem yazma isteğini perçinledi ve devam etti.

Bir bodrum katında yaşadığı dönemde Grapon Kâğıtları kitabında yer alan şiirlere imza atmıştır. Bu sıralarda çıkan bir afla okuluna geri dönmüş, aynı zamanda tasavvufla ilgilenmiştir. Hukuk fakültesinden mezun olmuş ve sonra Ah’lar Ağacı’nı yazmaya başlamıştır.

Şiirlerini çok beğenen kız kardeşi Didem Madak’a bir yarışmadan ve ödülünden bahsederek şiirlerini bu yarışmaya göndermiştir. Bu ödülü kazanan Didem Madak’ın hayatında yeni bir sayfa açmıştır.

Ayrıca ‘Çiçekli Şiirler Yazmak İstiyorum Bayım’ adlı şiiri ‘New European Poets’ antolojisinde Türkiye’yi temsil etmiştir. Şair olma hevesinde olarak değil, yalnızlık ve annesine duyduğu özlemle baş edebilmek için yazmıştır.

Eserleri;

Grapon Kâğıtları (2001)
“Ah”lar Ağacı (2002)
Pulbiber Mahallesi (2007)

Ödülleri;

İnkılâp Kitabevi Şiir Ödülü (2000)

Paylaşın

Didem Gülçin Erdem Kimdir? Hayatı, Eserleri

1989 yılında Malatya’da dünyaya gelen Didem Gülçin Erdem, ilk ve orta öğrenimini İzmir’de tamamladı. Beykent Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı öğrenimi gördü. Pamukkale Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde araştırma görevlisi olarak görev yapmaktadır.

Haber Merkezi / Didem Gülçin Erdem, şiir ve yazıları 2004’ten bu yana Alaz, Eliz Edebiyat, Kurşun Kalem, Lacivert, Özgür Edebiyat, Radikal Genç, Şiiri Özlüyorum, Türk Dili, Yasakmeyve dergilerinde yayınlandı.

2008 Ali Rıza Ertan Şiir Ödülü’nde “başarı” ödülünü, “Hasar” adlı yapıtıyla 2009 Homeros Şiir Ödülü’nü aldı. Şairin ilk kitabı olan “Perdesiz”, 2009 Memet Fuat Genç Şiir Ödülü’ne değer bulundu. “Perdesiz” adlı dosyasıyla ayrıca ”Arkadaş Z. Özger Şiir Ödülü” Jüri Özel Ödülü’nü aldı.

Eserleri;

Perdesiz, Yasakmeyve, 2010
Olmayanım İçinizde, Everest, 2012

Ödülleri;

2009 Homeros Şiir Ödülü
2009 Memet Fuat Genç Şiir Ödülü
2009 Arkadaş Z. Özger ‘Juri Özel Ödülü’

“Evindar”

içimde bir şey yer değiştirdi senden sonra
ben yapsam koparıp atmak olurdu bu yoktum orada

beni senden dizlerime büktükleri zamanlar
beni senden ve biraz yokluktan niye masada duran
beni içime doğru daha içime
senden içi oyuk bir kaya gibi o dağın önlerine
büyük boşlukların olayım diye diye ben
burası gam kapısı dediler önlerinde durdum

Elmalara ve sabah olmadan uyumaya çok oyalandım

zamanla azalmayanın azalmayanın zamanla
şu kuyular gibi içimden çekilenin
benden yapılmış sevinç güzel olur deneyin
benden yapılmış ne evler ne çocuklar
ama benden pazar yok kimselere benden kadınlık
benden bekleyin gelecek cuma
şöyle ince uzun bir tay gölgesinde
benden bunları yapın eriğe duranından bir de

sana durmadan çalıştım daha çok geceleri
sevinmekle ilgili şeyler öğreneyim diye
bende uzun süren bir şey vardı orman nasıl büyürse
sudaki şekli gibi senden kalanın
böyle böyle antikacılığı öğrendim halılar vardı

siz bilirsiniz boşluğumu o boyuna siyah çizgili
az ve sık ama nasıl oluyorsa
kent soylular da sever ayrıntıları halının üzerinde
aslında hafıza devlete göre değil size göre hiç
size uygun halılar var antikacılığımdan kalma
sırma diye bir şey var -ben bir kaya oyuğuyum
siz benden bahaneler yapan tek seferde

niye dediğim şeyler bitsin: bildiğimdir
seksen sekizden beri niye evler diyorum
doksan altıdan beri ama işte cumhuriyet
uzundur da bu türkü ne der diye diye ben:
“bizimkini rüzgârlara yazmışlar”

“Demir tozu”

beni su olduğuma inandırıyorlardı hikmet
beni daha başka bir şey olamayacağıma
beni iyi ki size inanmamaya
çok söylüyorlardı hikmet, tekrar ne fena

beni bir su birikintisiyle karıştırıyorlardı
dağlardan inip gelmiş olanla
kapalı şeylere hiç sevinmemiştim

dağ yolları gibiydim kim gitse

doğru yerde olmak istemiyordum hikmet
bazen sende u harfini düşünüyordum olmuyordu

kavram olmaya hazır değildim
sizinle olmaya hazır değildim
beni içinizde bir tarladan bildiniz
sizi karnımda yatırdılar. o büyük boşlukta.

ben de bir kadının boşluğundan doğdum

ben seni geçecek sandım
durunca dedim birazdan gidecek
öyle bir boşluktan olduğumdan
soramadım kimseye hikmet nerede

ama sen o şeye inanıyordun ben yüzüne
sen zalimler demiyordun ama susuyordun
ayaklarını karnına çeker gibi susuyordun

beni nasıl diyorsun öyle merak ediyordum
birini söylerken duymuştum seni
karıştıracak sakal bulamıyordun ki

yine gam yükünün kervanı geldi

“Yenidünya”

ben o taşları aldım sayarak dizdim içime sonra sizi
evler öyle dardı Beyrut’tan çok en az elleriniz kadar
olmak için söze ihtiyaçları yoktu, biz deyince oluyorduk
olmayanlar da vardı doğrudur, şu köşe başları evet
şu orta yeri modern şehirlerinizin olmayanlarla doludur

bir yeri derken çoğaltmaya korkan adamlar tanıdım
onlar dediler öyle köşelerde bekleme sözün sana gelmesini
biri masayı devirelim dedi üstümüze işte eşyanın zaferi
ben o masalarda size hep açan kayısı çiçeği mi
gördüğümden değil ama tembihlendim orman tarafından
dedim: bu senin ellerinin başı neresiyse oraya gitmeli
kalktılar masadan. yeni bir dünyaya yeteceğimizden emindim
hiçbir şeyden değilsem de kabuğun sonrasından

sizden sonra olunur muydu öyle çok yoktum
kimler istedikçe inanmıştım olmamaya
bir hiçe ikna olacaktım ama bilseniz

yeni bir şeyler gibi davransanız bana ve rüzgâra
vâdinin alışmasındaki f sesi gibi değil
kuşları bilmek belki hiç değilse göktekileri
toprak çoğalsın diye yerde bulmak kendini

ağzının büyümesini beklemek iğdeler için değil

sanki yeni deyince koklayacaksınız beni

Paylaşın