1964 yılında Adana’nın Yüreğir İlçesinde dünyaya gelen Celal İnal, ilk, orta ve lise öğrenimini Adana’da tamamladı. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Hungaroloji (Macar Dili ve Edebiyatı) bölümünü bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü’nde yüksek lisans yaptı.
Haber Merkezi / Değişik yayınevlerinde editörlük yapan İnal, Promete adlı aylık edebiyat dergisinin sorumlu yazı işleri müdürlüğünün yanı sıra Ankara’daki yerel radyolarda (Çağdaş Radyo, Radyo Mozaik, Radyo İmaj, Ekin Radyo, Radyo Özgür) kültür, sanat ve politika ile ilgili programlar hazırladı ve sundu.
Kitap-lık, Düşler Öyküler, Üçüncü Öyküler, Damar, Çağdaş Türk Dili, abece, Amida, Bahçe, Çağla ve Ekin Sanat adlı edebiyat dergilerinde şiir, şiir kuramı ve öykü üzerine yazılar yazdı. Günlük bir gazetede düzeltmenlik yaptı.
1997’de “Dili Zaman Şiirleri” , 2001 yılında ise “Antik Kahveden Sarıya Dönüşürken”, “Şüpheli ve Sakıncalı”, “Geniş Zamanlar İçin” ve “Edip Cansever’e Güzelleme” isimli eserleri yayımlandı. Demokrasi bilincinin yaygınlaştırılması amacıyla Ankara’da Radyo Özgür’de siyaset, kültür, sanat ve edebiyat programları yapıyor. “Yeni Zamanlar İçin”, 1999-2004 tarihleri arasında yazılmış şiirlerden oluşmaktadır.
Eserleri;
Dili Zaman Şiirleri
Geniş Zaman Şiirleri
Edip Cansever Güzelleme
Şüpheli ve Sakıncalı
Antika Kahveden Sarıya Dönüşürken
Yeni Zamanlar İçin
Demokrasi Diye Diye
Demokrasi Kuşağı Radyo Yazıları -II
“Sessiz deniz dipleri”
yeni karlar yağar eski karlar üstüne
yüreği okyanustan da geniş
bir kadın severim
geldiğim yollar kadar uzun
sessiz deniz dipleri kadar derin
güneşin sahipsiz bir turunç gibi
denize düştüğü saatlerde ve
mora çalan gecelerde büyürken yıldızlar
yüreği okyanustan da geniş
bir kadın sever beni
bilirim
“Çocukluktan”
I.
rüzgâr
kolalı bir örtü gibi acıtıyorken yüzümü
“dudakları çatlamış, ateşli,
hasta bir istasyonda
dünyanın bütün elma satıcılarına bakıp”
çocukluğumun uzun yolculuklarını andım
içinden koyu yeşil bir çocuğun baktığı
bir havuzun yanında buldum kendimi
güzel bir yaz ikindisinde
adres sordu birileri
anlattım..
II.
denizi ilk gören bir çocuk
birdenbire yaşlandı
çiçekleri çok biçimli tuttuğumu söyledi biri
sanki koca bir gökyüzünün altında
sadece ikimiz duruyorduk.
öyle bir gök işte, orada öylece duruyorduk
ve nedense hep sana gelirken
yere gül renginde batığım geliyor aklıma
insanın olmadığı bir anının da olamayacağı…
III.
karşıdan karşıya çamaşırların asıldığı
dar bir sokağa girip
eski bir kapının önünde duruyorum
tunçtan bir tokmağı avuçlarken
anahtarı kilide sokuyor
ve haz alıyorum küçük tıkırtılardan.
“kadın dendi mi sanki ben
vişneli bir dondurmayı durmaksızın yalıyorum.”
“Yollar”
Bilirim
Bütün yollar portakalların çiçeklenişine
Işıltılı bir denize götürür bizi
Beyaz, mermer bir heykel gibi
Durur gecede zaman
Her şey ağırlaşır orada
Işıklar bile
Ateşe eğilen yüzün görünür ardından
Gizlenir el, gizlenir parmaklar
İşlemeli bir yelpaze
Usul usul sallanır
Susar su
Doğrusu, uzak denizlerdir
Bizi şefkatli iki elin beklediği
Eski limanlar
Gümüş taslardan
Ve hırçın kazlardan kaçtım
İlk uzun gölgemden…
Ovada çırılçıplakken
Güneşli bir yoldan
Denize gidiyordum….
güneş yutmuş gibi sarıydım
yıldızlar doluyordu içime
yıldızla kaplanıyordu tenim
mavi bir yalana dönüyordu gökyüzü
yerinde kullanılmış
her sözcük
gülümsetiyordu beni
su bulurdu yolunu
nehirler yatağını bilirdi
“sadece bir çocuğun
ya da bir kadının
önünde eğilirim” derdi
eski bir romanın kahramanı.
Şiir ruhumu sağaltan son sığınak olurdu.