Kovid 19’da Son Veriler Açıklandı: Bakan Koca’dan Tedbir Çağrısı

Kovid 19’da son 24 saatte 76 bin 632 yeni vaka tespit edilirken, 266 kişi hayatını kaybetti. Verileri yorumlayan Bakan Koca, “Süreçten hepimiz etkilendik ama büyük kısmımız kendini korumayı başardı. Bu başarıyı bu dönemin sonuna dek götürmeye çalışın. Nasılsa bulaşacak demek yanlış! Doğrusu tedbir.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Sağlık Bakanlığı, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının Türkiye’deki seyrine ilişkin olarak yeni verileri yayınladı. Açıklanan verilere göre, son 24 saatte, 438 bin 553 test yapılırken, 76 bin 632 yeni vaka tespit edildi. 266 kişi hayatını kaybederken, 74 bin 936 kişi sağlığına kavuştu.

Bakan Koca’dan uyarı

Güncel verilerle ilgili değerlendirmesini sosyal medya hesabından paylaşan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, şu ifadeleri kullandı; Salgın boyunca tespit edilmiş vaka sayımız yaklaşık 14 Milyon. Yetişkin nüfusumuz ise 62 Milyon civarında. Süreçten hepimiz etkilendik ama büyük kısmımız kendini korumayı başardı. Bu başarıyı bu dönemin sonuna dek götürmeye çalışın. Nasılsa bulaşacak demek yanlış! Doğrusu tedbir.

Bakanlığın tablosuna göre Türkiye’de en çok aşılamanın gerçekleştirildiği Osmaniye’yi, Ordu, Amasya, Muğla, Kırklareli, Çanakkale, Eskişehir, Balıkesir, Zonguldak ve Manisa takip etti. Bakanlığın tablosuna göre Türkiye’de en az aşılamanın gerçekleştirildiği Şanlıurfa’yı sırasıyla Batman, Siirt, Diyarbakır, Bingöl, Muş, Mardin, Bitlis, Ağrı ve Elazığ takip etti.

Bakanlığın 13 Şubat verilerine göre, dün 419 bin 556 test yapılmıştı. Dün, 73 bin 787 vaka tespit edilirken, 276 kişi hayatını kaybetmiş ve 70 bin 169 kişi sağlığına kavuşmuştu.

Paylaşın

Altı Parti İttifak İçin ‘Önce İlkeler’ Dedi

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçişte yol haritasını belirleyecek ortak metin için bir araya gelen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ve Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal Millet İttifakı’nın geleceğini masaya yatırdı.

Edinilen bilgiye göre altı muhalefet liderinin toplantısında ittifakın genişleyip genişlemeyeceği kararının Siyasi Partiler Seçim Yasası sonrasına bırakılması yönünde görüş birliğine varıldı.

DW Türkçe’den Eray Görgülü’nün haberine göre; Ancak bu süreçte de ittifakın yol haritasının belirlenmesi için ilkelerin ortaya konulması ve bunun için de bir komisyon aracılığıyla çalışma yapılması konusunda karara varıldı. Muhalefet partilerinin temsilcileri de, yaptıkları değerlendirmelerde ittifak ilkelerinin belirlenmesinin önemine dikkat çekti.

“İttifak konusunda tam bir mutabakat gerekiyor”

DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, Millet İttifakı’nın genişleyip genişlemeyeceği sorusu ile ilgili “Önce neyin ittifakı olduğu konusunda mutabakata varılması gerekir, Şimdiden ittifak diye bir başlık koyup da altını dolduramamak gerçekçi değil” ifadesini kullandı. Yeneroğlu, şunları söyledi:

“Altı parti arasında çok ciddi farklılıklar olan hususlar var. Millet İttifakı, bir seçim ittifakıydı. Biz her şeyden önce neyin ittifakını yapacağız, bunları belirlememiz gerekiyor. Seçim ittifakı mı yapacağız? Ortak adayda mı ittifak olacağız? Yoksa seçim sonrası ülkeyi yönetmek için mi ittifak yapacağız? Bunların detayına inilmesi gerekiyor. Seçim olduktan sonra ülke nasıl yönetilecek, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçiş süreci ne kadar uzayacak, bu zaman zarfında ülke nasıl yönetilecek? Bu konuda tam bir mutabakata varılması gerekiyor.”

“Liderler, kararları tam bir mutabakat içerisinde aldılar”

Toplantı sonrasında yapılan açıklamada da vurgulandığı gibi, sürecin yol haritasını belirleme gayretinde olduklarını ifade eden Yeneroğlu, Siyasi Partiler Yasası’nın da gündemdeki konulardan biri olduğunu belirterek, “Yasayı görmek gerekiyor ama bunun öncesinde de yol haritasında anlaşmak gerekiyor. Yol haritasının çalışılması konusunda da liderlerin ortak bir tutumu var” dedi.

Yeneroğlu, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in masadan mutsuz kalktığı iddiaları ile ilgili de şunları söyledi: “Gözlemlediğimiz kadarıyla masadan mutsuz kalkma gibi bir durum olmadı. Katılımcıların ana gündemi, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi olduğu ve ötesinde de ikinci madde olan yol haritası ile ilgili partilerin birlikte çalışmasına yönelik mutabakat söz konusu olduğu için herhangi bir partinin beklenenin dışında bir durum olduğuna dair bir kanaat olması mümkün değil. Liderler tam bir kararlılık ve tam bir mutabakat içerisinde bu kararları aldılar.”

“28 Şubat çok doğru bir tarih olmuştur”

İYİ Parti TBMM Grup Başkanı İsmail Tatlıoğlu da ortak metnin açıklanacağı 28 Şubat tarihine dikkat çekti. 28 Şubat’ın bir vesayet süreci olduğunu belirten Tatlıoğlu, “Bugün, 28 Şubat’ı çok daha aşmış bir vesayet sürecini yaşıyoruz. Atanmış bürokrat durumundaki bakanların TBMM’de seçilmişlere hakaretler yağdırdığı bir vesayet döneminde bunun 28 Şubat’ta açıklanacak olması milli iradeyi meclise taşıma anlamında çok önemli bir tarihtir” dedi.

Bu nedenle 28 Şubat tarihini çok kıymetli bulduklarını ifade eden Tatlıoğlu, liderlerin buluşması ile ilgili de şunları söyledi: “Toplantının merkezi parlamenter sisteme geçişle ilgili bir odak oluşturmak. 2017’deki referandumun ardından ortaya çıkan ve daha sonra da devleti savrulmaya iten başkanlık sistemi, Türkiye’nin ayağına bir pranga gibi yapışmıştır. Öncelikle buradan çıkmak gerekiyor. Bu mutabakat da bunun ortak irade beyanıdır. Hukukun üstünlüğünü tesis etmemiz gerekiyor. Dolayısıyla söz konusu mutabakat, Türkiye’yi 21’nci yüzyıla taşımanın giriş kapısıdır.”

“Özenli bir diplomasi dili gerekiyor”

2017’deki referandum sürecinde Meral Akşener’in yürüttüğü “Hayır” kampanyasını hatırlatan Tatlıoğlu, şöyle devam etti: “Bu süreç, İYİ Parti’nin kurulmasında ve kurumsallaşmasında önemli rol oynamıştır. Bu sürecin şimdi tekrar bütün bir ana yapıda odak noktada olması gerçekten son derece memnuniyet vericidir. Şu anda bu süreç, Gelecek ve DEVA partilerinin de katıldığı bir çalışmadır. Henüz ittifak etrafında bir tanımlama yapmak mümkün değildir ama bir ittifak içerisine girme sürecidir. Önümüzdeki seçimlerde birinci önceliğimiz, ortak bir cumhurbaşkanı adayı. Bu zaman zarfında süreci çok dikkatli yürütmeliyiz ve özellikle burada özenli bir diplomasi dili de kullanmalıyız.”

Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kaya da, partiler arasındaki iş birliğinin önemli olduğunu vurguladı. Kaya, “Bu toplantı, ağırlıklı olarak Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi’nin nihayete erdirilmesi ile ilgili çalışmaydı. Olumlu şekilde sonuçlandığı bu iş birliğinin değişik alanlara genişletilmesi konusunda bir iyi niyet beyanında bulunuldu” dedi.

Birlikte çalışmanın hangi alanlarda olacağına yönelik önümüzdeki günlerde tekrar bir araya geleceklerini ifade eden Kaya, 28 Şubat’taki toplantıya yönelik de bir hazırlık komisyonu kurulduğunu belirtti. Kaya, toplantıda ayrıca ilkeler üzerinde çalışılması ve geçiş sürecini konuşmak üzere de bir araya gelinmesi konusunda kararlar alındığını ifade etti. Kaya, ittifak tartışmaları ile ilgili de, “İttifakın genişlemesinden ziyade Türkiye’nin sorunları ile ilgili birlikte nasıl hareket edilebileceği, bunun ilkelerinin neler olacağını değerlendireceğiz” dedi.

“HDP’yi yok sayan bir çalışma değil”

Kaya, “HDP’nin yok sayıldığı” iddiaları ile ilgili de, “Altılı çalışma ne Cumhur İttifakı’na karşı, ne de HPD ile başka partileri yok sayan bir çalışma. Bu çalışmadan sonra hem Cumhur İttifakı ile hem de HDP ile de ilişki kurulabilir” dedi. Kaya, cumhurbaşkanı adaylığının ise ilkeler belirlendikten sonra en son süreçte masaya geleceğini belirterek, “Belki de en kolay olacak iş adaylık. Çünkü, yol taşları döşendiği zaman adayın kendisi ortaya çıkmış olur” dedi.

Siyaset Bilimci Nezih Onur Kuru da, kamuoyunda oluşan beklentinin aksine bir süreç geliştiğini belirtti. Kuru, “DEVA ile Gelecek partilerinin beklentileri ve Millet İttifakı’na dahil olma süreçleri aslında İYİ Parti ve Saadet Partisi’nden farklılaşıyor. Çünkü, 2017 referandumunda 2018 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde dahi bu partiler muhalefette değildi henüz. Sanki iktidar partisinin içinden kopmuş yapılar gibi düşünebiliriz” dedi.

“Her an seçim ilan edilebilir”

Kuru, gelinen durumda muhalefetin hep birlikte ortak aday konusunda hareket etmesi gerekliliği ortaya çıktığına işaret ederek, şöyle devam etti: “Ancak bu doğrudan Millet İttifakı’nda yer almalarını gerektirmiyor. Ali Babacan da bunu ifade etti. Nasıl ki 7 Haziran seçimlerinden sonra AK Parti ve CHP, Kılıçdaroğlu ve Davutoğlu’nun önderliğinde bir büyük koalisyon kurmak için toplanmıştı. Şu anki görüşmeleri de bu şekilde görüyorlar aslında. Fiili olarak biz bir koalisyon kuralım. Doğrudan ittifak için daha geniş görüşelim. Yani anlaşılmayan bir konu kalmasın istiyorlar.” Kuru, bu talebi anormal karşılamadığını belirterek, “Ancak maksimalist bir talep olarak görülebilir. Çünkü Türkiye’de her an seçim ilan edilebilir” dedi.

Paylaşın

Yükselen Maliyetler Turizm Sektörünü Zorluyor!

Enerji, gıda ve maaş gibi alanlardaki artan giderler sebebiyle turizm sektörü beklendiği kadar kâr elde edemeyebilir. Türkiye’nin turizm geliri 2019’da 34 milyar dolardı. Bu gelir koronavirüs pandemisinin de etkisiyle 2020’de 12 milyar dolara kadar düştü, 2021 yılında 24 milyar 482 milyon dolar olarak açıklandı.

Reuters’ın hazırladığı habere göre, Türkiye’de Mayıs ayında açılan deniz sezonu için Avrupalılar şimdiden rezervasyonlarını tamamlamaya başladı.

Reuters’a konuşan Türkiye Otelciler Federasyonu (TÜROFED) Başkan Yardımcısı Bülent Bülbüloğlu, özellikle İngiltere’den yüksek bir talep olduğunu, erken rezervasyonların başladığını ve neredeyse 2019’daki seviyelere ulaşıldığını söyledi. Diğer Avrupa ülkelerinden, Rusya ve Orta Asya’dan da talep beklendiğini ekledi.

Ukrayna krizinin turizmi etkileyebileceğini ekleyen Bülbüloğlu, Almanya, Belçika, Hollanda ve İskandinavya’dan daha çok turist beklendiğini belirtiyor.

Bülbüloğlu, TL’nin geçen yıl dolara karşı yüzde 44 değer kaybetmesinden ötürü, “Türkiye şimdi yabancılar için bir cennet” tespitinde bulunuyor.

Türkiye’de daha ucuz konaklama

Turizm Yatırımcıları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Oya Narin de İspanya’da ortalama 200 euro olan gecelik beş yıldızlı otel konaklama fiyatının Türkiye’de 70 euro civarı olduğunu hatırlatıyor.

Narin, bu yıl hedeflenen 34-35 milyar dolarlık turizm gelirine ulaşılmasının ve 2019 seviyelerine dönülmesinin beklendiğini belirtiyor.

Ancak esas önemli olanın kazanılacak paradan daha çok elde edilecek kâr olduğunu ekliyor. Artan elektrik, gaz ve diğer giderlerin unutulmaması gerektiğini aktarıyor.

Otel fiyatları da maliyetler de artıyor

Antalya Belek’teki Innvista Otel’in Genel Müdürü Ülkay Atmaca ise fiyatları yüzde 42 artırmalarına rağmen halen yükselen maliyetlerle başa çıkamadıklarını vurguluyor.

Türkiye Otelciler Birliği Başkanı Müberra Eresin ise bir ayda maliyetlerin yüzde 60-65 artmasıyla sektörün büyük bir zorluk yaşadığını dile getiriyor.

Eresin, “Operatörler ile çoktan sözleşmeleri imzaladık ve fiyatlarımızı belirledik. Artan maliyetleri fiyatlarımıza yansıtmamız mümkün değil” diyor.

Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, geçen hafta Londra’da çeşitli bankaların ve yatırımcıların üst düzey yöneticileriyle gerçekleştirdiği toplantılarda, turizm sektöründen elde edilecek gelirin bu yıl pandemi öncesi seviyelere yükselerek 34,5 milyar dolara çıkacağı yönünde tahminlerinin olduğunu söylemişti.

Türkiye’nin turizm geliri 2019’da 34 milyar dolardı. Bu gelir koronavirüs pandemisinin de etkisiyle 2020’de 12 milyar dolara kadar düştü, 2021 yılında 24 milyar 482 milyon dolar olarak açıklandı.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Sedef Kabaş, Hakkında Hazırlanan İddianame Kabul Edildi

Katıldığı bir televizyon programında Cumhurbaşkanına hakaret ettiği gerekçesiyle gözaltına alınan ve çıkarıldığı mahkemece tutuklanan gazeteci Sedef Kabaş hakkında hazırlanan iddianame kabul edildi. İddianamade Kabaş için toplam 12 yıl 10 aya kadar hapis cezası isteniyor.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Bürosu tarafından, Kabaş’ın 14 Ocak’taki televizyon programında yaptığı konuşmalarla ilgili “Cumhurbaşkanına hakaret” ve “kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret” suçlarından hazırlanan iddianame, İstanbul 36 . Asliye Ceza Mahkemesine gönderildi.

İiddianamede, Kabaş’ın aynı televizyon programında, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Ulaştırma Bakanı Adil Karaismailoğlu’na da hakaret ettiği öne sürüldü.

İddianamede, Sedef Kabaş “şüpheli”, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “müşteki”, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu “mağdur” sıfatıyla yer alıyor.

İddianamede, Sedef Kabaş hakkında zincirleme şekilde “Cumhurbaşkanına hakaret” suçundan 1 yıl 5 aydan 8 yıl 2 aya kadar hapis talep edilirken, 14 Ocak tarihli programda İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’na yönelik sözleri nedeniyle de “Kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret” suçundan toplam 2 yıl 4 aydan 4 yıl 8 aya kadar hapsi isteniyor.

22 Ocak’ta tutuklanan Kabaş’ın önümüzdeki günlerde hakim karşısına çıkması bekleniyor.

Paylaşın

KDV İndiriminin Enflasyona Etkisi Yalnızca Yüzde 0.7

Dünya gazetesi yazarı Alaattin Aktaş, gıda ürünlerinde KDV’nin düşürülmesine ilişkin, “KDV indiriminin TÜFE’ye etkisi yalnızca 0.71 puan. Eğer şubatta diğer mal ve hizmetlerin fiyatı sabit kalırsa bu indirim sayesinde TÜFE yüzde 0.71 gerileyecek, hepsi bu” dedi.

Geçtiğimiz Cumartesi günü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati, “yeni ekonomi paketi”ne ilişkin detayları açıklamıştı.

Erdoğan’ın duyurduğu gıda ürünlerinde KDV’nin yüzde 8’den yüzde 1’e düşürülmesine ilişkin hesaplamalarda bulunan Dünya gazetesi yazarı Alaattin Aktaş, gıda ürünlerinin enflasyon hesaplamasında bu sene yüzde 25,32 olduğunu ancak KDV indiriminin her üründe geçerli olmadığı için bu oranın yüzde 21,90’a gerilediğini belirtti.

Aktaş, yazısının devamında şu ifadeleri kullandı:

“Gıda maddelerinin şubat ayı ortalamasında 21.19 olan fiyatı, ocaktaki 21.90’a göre yüzde 3.25; mart ayında 20.48 olan fiyat da şubattaki 21.19’a göre yüzde 3.34 gerileyecek.

KDV indiriminden yararlanan ürünlerin ağırlığı (ya da fiyatı) 21.90 düzeyinde. Yani TÜFE’nin kalan kısmı 78.10’luk bir ağırlığa sahip. 78.10’un hiç değişmediğini varsayıyoruz. Ne fiyat artışı var, ne ucuzlama, bu düzey sabit.

Şubata geldik; ocak ayında 21.90 olan KDV indirimine konu gıdanın payı, şubatta 21.19’a geriledi. 21.19 ile sabit varsaydığımız 78.10’u topluyoruz; bulduğumuz değer 99.29.

TÜFE ocak ayında 100 düzeyindeydi. Şubatta inilen düzey ise 99.29. Yani gıdadaki KDV indiriminden şubat ayı TÜFE oranına yansıma yalnızca 0.71 puan. (Bunu yüzde değişim olarak ifade etmek de yanlış olmaz.) Bir başka ifadeyle şubatta hiçbir mal ve hizmette fiyat değişimi olmazsa, gıdadaki bu KDV indiriminin etkisiyle TÜFE yüzde 0.71 düşecek.

Hepsi bu! ‘KDV yüzde 7 düştü (düşüş yüzde 7 değil, 7 puan, ikisi çok farklı), bu sayede fiyatlar da yüzde 7 gerileyecek’ beklentisine girmek güzel de, bu yapılırsa 3 Mart Perşembe günü şubat ayı oranları açıklandığında hayal kırıklığına uğramak kaçınılmaz olur.”

Yazının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

AYM Başkanı Arslan’dan AİHM Çıkışı

Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi tarafından finanse edilen Anayasa Mahkemesinin Temel Haklar Alanındaki Kararlarının Etkili Şekilde Uygulanmasının Desteklenmesi Projesi kapsamında, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru ihlal kararları ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin bölge toplantısı düzenlendi.

Birgün’de yer alan habere göre; Toplantının açılışında konuşan Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Zühtü Arslan, temel hak ve özgürlüklerin korunmasının, tüm toplumların temel önceliği olduğunu söyledi.

Arslan, geçen yüzyılın özellikle ilk yarısında yaşananların, hak ve özgürlüklerin korunması noktasında çok önemli yapısal değişikliklere neden olduğunu, özellikle iki dünya savaşı arasında ve sırasında yaşanan yoğun, sistematik hak ihlallerinin, bugünkü temel haklar düzenini belirlediğini kaydetti.

Türkiye’de 2010 Anayasa değişikliğiyle sisteme giren ve 2012’de uygulanmaya başlanan bireysel başvurunun pratik amacının, “hak ihlali iddialarının ulusal sınırlar içerisinde halledilerek, AİHM’e taşınmasın engellemek”, ilkesel amacının da “temel hak ve özgürlüklerin korunmasının standardının yükseltilmesi” olduğunu vurgulayan Arslan, şöyle konuştu:

“Bu ilkesel ve pratik amacı gerçekleştirmeye yönelik getirilen bireysel başvuru, bugün 10. yılında, Türkiye’de çok önemli etkili bir hak arama yolu olarak önümüzde duruyor. Aradan geçen 10 yıl içinde bireysel başvuru gerçekten Anayasa koyucunun iradesine uygun olarak, onun amaçladığı şekilde iyi işleyen etkili bir hak arama yolu oldu mu?

Bu kritik soruya, bireysel başvurun uygulamaya geçtiği 2012’den itibaren bunun içerisinde olan uygulayıcılardan biri olarak rahatlıkla ‘evet’ cevabını verebilirim. Bütün zorluklara, başta her geçen gün artan iş yüküne rağmen Türkiye’de bireysel başvuru, etkili bir hak arama yolu olarak tesis edilmiştir ve yoluna devam etmektedir.”

Buna rağmen önlerinde çok ciddi zorlukların bulunduğuna işaret eden Arslan, bireysel başvurunun etkili bir hak arama yolu olarak yoluna devam etmesinde iki temel tehdit bulunduğunu anlattı.

Zühtü Arslan, şunları kaydetti:

“Birincisi her geçen gün artan iş yükü. Bu iş yükünün dramatik bir boyuta ulaştığını her vesileyle söylüyoruz. Bugün Anayasa Mahkemesinin önünde 66 bine yakın bireysel başvuru bulunmaktadır. Bu rakamının ne kadar korkutucu olduğunu ifade edebilmem için bizim gibi bireysel başvuru sistemini benimseyen ülkelerin önündeki başvuru sayısına bakmam lazım.

Alman veya İspanya Anayasa Mahkemesi, bunlar bizden çok daha önce bireysel başvuru sistemini benimsediler ama önlerinde bizim bireysel başvuru sayımızla karşılaştırılmayacak kadar az başvuru var. Ocak 2022’de bize gelen başvuru sayısı 12 bine yakın. Bu sayı, Alman ve İspanya Anayasa Mahkemelerine yılda gelen başvuru sayısından daha fazla, o yüzden biz bazen şaka yollu söylüyoruz, Anayasa Mahkemesinin tek rakibi Avrupa insan Hakları Mahkemesi. Maalesef böyle.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önünde şu anda 70 bin civarında derdest başvuru var ve bu başvurular 47 ülkeden alınan başvurular. Neredeyse Anayasa Mahkemesi tek başına Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 47 ülkeden aldığı başvuru kadar başvuru alıyor. Bu meselenin önümüzde çözülmesi gereken çok ciddi bir mesele olarak durduğunu vurgulamak istiyorum.”

Bununla bağlantılı ikinci tehlike ve tehdidin de “bireysel başvurunun objektif etkisinin hayata geçirilmemesi” olduğunu ifade eden Arslan, “Bireysel başvurunun amacı, tek tek sivrisineklerle mücadele etmek değildir, amacı sivri sinekleri üreten bataklığı kurutmaktır.” dedi.

AYM Başkanı Arslan, asıl amacın, bireysel başvurunun etkili şekilde uygulanarak, yeni ihlallerin ortaya çıkmasının engellenmesi olduğuna işaret ederek, burada bazı sıkıntılar bulunduğunu aktardı.

“Bunun önemli ölçüde bireysel başvurunun henüz tam manasıyla anlaşılamamasından kaynaklandığını düşünüyorum.” diyen Arslan, bu tür toplantılar ve karşılıklı diyalog sayesinde, bireysel başvurunun gelecek dönemde çok daha başarılı bir şekilde uygulanacağına inandığını dile getirdi.

Burada, “Bireysel başvurunun etkili olması neye bağlı?” sorusunun da yanıtlanması gerektiğini söyleyen Arslan, “Bu da objektif etkiyle bağlantılı olarak, hak ihlalini gidermekle yükümlü olan kurumların, kişilerin yeni hak ihlali iddialarının ortaya çıkmasını beklemeden hareket etmesine bağlı. Bu da yasama organı, yargısal merciler olabiliyor.” dedi.

Anayasa Mahkemesinin, ihlalin nereden kaynaklandığını kararlarında belirttiğini ifade eden Arslan, “İhlal nereden kaynaklanıyorsa o idari makamların ya da yargısal organların somut ihlali gidermesi gerekiyor, bu da yeterli değil, benzer mahiyette meselelerle karşılaştıklarında, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği ilkeleri dikkate alarak karar karar vermesi gerekiyor. Aksi takdirde benzer mahiyetteki problemler sürekli Anayasa Mahkemesinin önüne gelecektir.” vurgusunu yaptı.

Anayasa Mahkemesinin, ihlalin idari ya da yargısal merciinin kararından değil de kanunun kendisinden kaynaklandığı durumlarda yasama organının hareket geçmesini beklediğini vurgulayan Arslan, “Çünkü, ihlale yol açan kanun hükmü değiştirilmediği, kaldırılmadığı müddetçe o ihlal tekrar etmeye devam edecektir ve Anayasa Mahkemesi de benzer ihlalleri ele almaya devam edecektir.” şeklinde konuştu.

Başkan Arslan, bu durumdaki ihlal kararlarında yapılması gerekenin, süratle ihlale sebep olan kanun hükmünü değiştirmek veya ortadan kaldırmak olduğuna işaret etti.

Başkan Zühtü Arslan, “Bireysel başvurunun etkili bir şekilde, iyi işleyen bir hak arama yolu olarak yoluna devam etmesi, sadece Anayasa Mahkemesinin çabalarıyla mümkün değildir, yasama, yürütme ve yargı organlarının, idari mercilerin bu konuda duyarlı olmasıyla ve objektif etkiyi hayata geçirmesiyle ancak mümkün olabilir.” değerlendirmesini yaptı.

“Temyiz makamı değiliz”

İstinaf Mahkemelerinin kurulmasının, yargı sistemi bakımından bir dönem noktası, kazanım olduğunu ifade eden Zühtü Arslan, istinaf mahkemelerinde kesinleşen başvuruların doğrudan Anayasa Mahkemesine gelmesinin, kısa sürede daha çok başvuru yapılmasını beraberinde getirdiğini de aktardı.

Arslan, şöyle devam etti:

“Burada bir yanlış anlaşılma var, Anayasa Mahkemesi istinafların temyiz mercii değil, Anayasa Mahkemesi, hiçbir şekilde bireysel başvuruda temyiz makamı değil. Aslında bu iş yükünün bir nedeni de bu. Temel hak ve özgürlüklerin ihlalini gidermek öncelikle kamu makamlarının ve derece mahkemelerinin görevidir. Anayasa Mahkemesi ilk elden ihlali gideren bir merci değildir, olamaz da.”

Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, Türkiye için bireysel başvurunun, hukuk sistemi ve hak, özgürlüklerin korunması bakımından gerçekten büyük bir kazanım olduğunu söyleyerek, “Bireysel başvuru, Türkiye’de insanımıza yapılan en büyük hizmetlerden biridir ama bu hizmeti sürdürmek, bu kurumu iyi işleyen, etkili bir hak arama yolu olarak ettirmek de hepimizin sorumluluğundadır.” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

YRP Lideri Erbakan, Cumhur İttifakı İle Köprüleri Attı

YRP Lideri Erbakan, verdiği özel bir söyleşide Cumhur İttifakı’na katılma olasılığı için “20 senenin günahına son dakika ortak olmak, o faturaya ortak olmak çok da uygun bir şey değil bizim açımızdan” ifadelerini kullandı.

Milli Görüş hareketinin simge ismi eski Başbakan Necmettin Erbakan’ın oğlu,  Yeniden Refah Partisi kurucusu Fatih Erbakan, siyasetin gündeminde yer alan konularla ilgili değerlendirmelerde bulundu. Gazete Duvar’dan Nergis Demikaya’nın sorularını yanıtlayan Erbakan, Türkiye’nin öne çıkan sorunlarından olan ekonomik sıkıntıya dair şu değerlendirmeyi yaptı:

“Bizim de elektrik faturası 799 liradan 1800 liraya çıktı. Asıl olarak enflasyon çok yüksek Türkiye’de. Biz de ENAG’ın yıllık yüzde 115 hesabını gerçeğe daha yakın görüyoruz. Bunun asıl sebebi de döviz kurlarındaki artış. Döviz de iki sebepten yükseliyor. Yüksek faizli kısa vadeli dış borçla kaynak üretmeye çalışıyorsunuz.

‘Dövize talebi artırıyor’

En son 12 ayda ödenmesi gereken dış borç 193 milyar dolar. Yılda 60-70 milyar dolar dış ticaret açığını da finanse edeceksiniz. 12 ayda 250 milyar dolara ihtiyaç duyuyorsunuz. Bu da çok ciddi olarak dövize talebi artırıyor, o talep de tabiri caizse dövizi patlatıyor. Şimdi sebep dış güçler veya başka şeyler değil, sizin dış borçla finansman sağlamanız. Tabii ihracatın düşük kalması ithalatın daha yüksek olması. Üretime istihdama, ihracata yönelik ekonomik model uygulamamanız. Asıl sebep bunlar.”

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun zamlar geri alınıncaya kadar elektrik faturasını ödemeyeceğine ilişkin kararını de değerlendiren Erbakan, “Ödememek çözüm değil ama zamların çekilmesi için ‘böyle şey olmaz’ diye tepki göstermesi çok doğru” dedi.

Cumhur İttifakı

Erbakan, “Cumhurbaşkanlığı sistemi ittifakları beraberinde getiriyor. Sizin sağda 3. ittifak çağrınız karşılık bulmadı. Bu durumda tutumunuz ne olacak, kendinizi nerede tarif ediyorsunuz?” sorusuna şöyle yanıt verdi:

“Bizim açımızdan mevcut iki ittifakta da yer almamız sorunlu görünüyor. Bir kere Cumhur İttifakı’nda 20 senedir yapılan icraat ortada. Özellikle ekonomi alanında çok ciddi eleştirimiz var. Gelinen nokta da bunu gösteriyor. 20 senenin günahına son dakika ortak olmak, o faturaya ortak olmak çok da uygun bir şey değil bizim açımızdan. ‘Bu yanlışlardan, 20 senedir yaptığımız uygulamalardan birden bire vazgeçtik. Bunların hepsinin tersini yapacağız. Yeniden Refah’ın söylediği prensipleri uygulayacağız’ deme ihtimalini, siz gazeteci olarak ne kadar görürsünüz, ben yüzde 1 bile görmem. Dolayısıyla böyle bir birlikteliğin olma ihtimali yüzde 1’in bile altında diye düşünüyorum. Prensiplerde anlaşamadıktan sonra…”

Söyleşinin tamamını okumak için TIKLAYIN

Paylaşın

GP Lideri Davutoğlu’nun Zirvede Sunduğu Öneri Ortaya Çıktı

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, İYİ Parti Lideri Meral Akşener, Saadet Partisi Lideri Temel Karamollaoğlu, Gelecek Partisi Lideri Ahmet Davutoğlu, DEVA Partisi Lideri Ali Babacan ve Demokrat Parti Lideri Gültekin Uysal, önceki gün Kılıçdaroğlu’nun ev sahipliğinde, Ankara’da bir araya gelmişti.

Cumhuriyet’ten Selda Güneysu ve Sarp Sağkal’ın haberine göre, genel başkanların öncelikli konusunu güçlendirilmiş parlementer sistem çalışması oluşturdu. Genel başkanlar, kurmayları tarafından hazırlanan güçlendirilmiş parlamenter sistem çalışmasını 28 Şubat’ta, hep birlikte kamuoyuna deklare etme kararı aldı.

Muhalefetin cumhurbaşkanı adayının 2023 seçimlerini kazanması halinde nasıl güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçileceğine yönelik stratejiler de belirlendi.

“Tarihi bir görev”

Toplantıda, genel başkanların, “Türkiye’yi bu kutuplaşma girdabından çıkartacağız. Bunun için de güven veren bir sistem, bir hukuk devleti inşa edeceğiz” görüşünde mutabık kaldığının altı çizilirken, genel başkanlar, 2023 seçimleri öncesinde ekonomi, hukuk, dış politika ve eğitim gibi önemli alanlarda da birlikte çalışma yürütülmesi kararı aldı.

Daha önceki görüşmelerde, “ittifak yerine koalisyon protokolü istediği” belirtilen Davutoğlu’nun da bu isteğinden vazgeçtiği öğrenildi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, görüşmeye ilişkin  yaptığı açıklamada, “Çok verimli bir toplantı oldu. Liderler düşüncelerini bütün açıklığıyla dile getirdiler. Altı lider tarihi bir görev üstlendik” ifadelerini kullandı.

“En yakın aday”

CHP Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı Erdoğan Toprak, “Ben, seçime yönelik bir kaygı duymuyorum. Millet İttifakı, toplumdaki ayrışmayı ortadan kaldıran bir yapıya doğru gidiyor. Tüm kesimleri içinde barındıran bir süreç yaşıyoruz. Seçim sonrasında ise çok dikkatli adımlar atılması gerektiğini düşünüyorum” dedi.

Toprak’tan dikkat çeken “adaylık” açıklaması da geldi. “Altı muhalefet partisi genel başkanının Kılıçdaroğlu’nun ev sahipliğinde bir araya gelmesi Kılıçdaroğlu’nun adaylığına giden bir adım mı” sorusuna ise Toprak, “Sayın Kılıçdaroğlu’nun ittifak içinde bir kabul gördüğünü görüyorum. Masadan onay çıkmadan bir şey söylemek doğru olmaz. Ancak en yakın aday o gibi duruyor” yanıtını verdi.

Paylaşın

Uluslararası Af Örgütü’nden İlaç Şirketlerine Aşı Tepkisi

Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International), yeni tip koronavirüs (Kovid 19) aşısı üreten ilaç şirketlerini açgözlülükle suçlayarak, dünya nüfusunun çok daha hızlı bir biçimde aşılanması gerektiğini bildirdi.

Uluslararası Af Örgütü temsilcisi Rajat Khosla, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Zengin ülkeler ile ilaç şirketlerinin, yoksul ülkelerdeki insanların da aşıya erişebilmeleri gerektiğini anlamaları için daha kaç varyant atlatmamız gerekiyor?” ifadelerini kullandı.

Af Örgütü tarafından hazırlanan ilgili rapora göre, 2021 yılında dünya çapında yaklaşık 10 milyar doz koronavirüs aşısı üretildi.

Bu da, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) geçen yıl sonuna dek dünya nüfusunun yüzde 40’ının aşılanması hedefi için yeterli bir miktardı. Ancak yoksul ülkelerde yaşayanlar arasında, koronavirüse karşı aşılanarak tam koruma altında olanların oranının yüzde 4 olduğu vurgulanıyor.

“Patentleri serbest bırakın”

Uluslararası Af Örgütü bu verileri öne sürerek, ilaç şirketlerine, DSÖ’nün 2022’nin Mayıs ayına dek dünya nüfusunun yüzde 70’ine aşı yapılabilmesi hedefine ulaşmak için patentleri ve kullandıkları teknolojileri karşılıksız paylaşmaları çağrısında bulundu.

Khosla, konuyla ilgili açıklamasında, “Bu şirketler 2021‘in kahramanları olabilirdi. Ancak onlar aşıya en fazla ihtiyaç duyanlara sırtlarını çevirerek, yapacakları kârı insanlığın iyiliğinin önüne koydular” eleştirinde bulundu.

Pfizer, BioNTech ve Moderna gibi şirketlerin büyük cirolara ulaştığı belirtilen raporda, buna karşılık üretilen aşıların yalnızca yüzde 2’sinin yoksul ülkelere ulaştırıldığı kaydedildi.

Johnson & Johnson ve Astrazeneca’nın ürettiği aşıların yarısının yoksul ülkelere gönderilmesi, söz konusu raporda olumlu ifadelerle değerlendirilirken, diğer yandan bu iki şirketin de patentlerini paylaşmaması eleştirildi.

Paylaşın

Merkez Bankası’ndan Yeni FAST Kararı

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB), Fonların Anlık ve Sürekli Transferi (FAST) ödeme işlemlerinde yapılan para transferlerinde limitin artırılacağını duyurdu.

Haber Merkezi / TCMB tarafından yapılan açıklamada ,”FAST Sistemine gösterilen yoğun ilgi ve ödemeler ekosisteminin dinamik gereksinimleri göz önünde bulundurularak para transferlerinde 2.000 TL olan FAST işlem tutar limiti de 21 Şubat 2022 tarihi itibarıyla 5.000 TL’ye yükseltilecektir” ifadeleri kullanıldı.

Diğer yandan TCMB, FAST’a entegrasyonu tamamlanan “TR Karekod” kullanılarak gerçekleştirilecek iş yeri ödemelerinde ise tek seferde 10 bin TL’ye kadar işlem yapılabileceğini duyurdu.

TCMB’nin açıklamasında şöyle denildi:

“TR Karekod kullanılarak gerçekleştirilecek iş yeri ödemelerinde tek seferde 10.000 TL’ye kadar işlem yapılabilecektir. TR Karekod’un yaygınlaşarak hayatımıza girmesi ile birlikte vatandaşlarımız alışverişlerde iş yeri tarafından oluşturulan ödeme kare kodunu mobil uygulamaları ile okutarak FAST sistemi altyapısı ile anlık ödeme gerçekleştirebileceklerdir.

7/24 anlık para transferine olanak sağlayan FAST Sistemi aracılığıyla günlük ortalama 3,5 milyon adet ödeme gerçekleştirilmekte olup, transferler müşteri hesapları arasında bir saniyeden daha kısa sürede tamamlanmaktadır.

Ezberlenmesi ve kullanılması zor olan IBAN numaraları yerine, telefon numarası, kimlik numarası veya e-posta adresi ile kolay ve hızlı bir şekilde FAST ödemesi yapılabilmesine olanak sağlayan Kolay Adresleme Sistemine kayıt olan kullanıcı sayısı 15,5 milyona ulaşmıştır.”

Duyuruda FAST sistemine gösterilen yoğun ilgi ve ödemeler ekosisteminin dinamik gereksinimleri göz önünde bulundurularak para transferlerinde 2 bin TL olan FAST işlem tutar limitinin 21 Şubat 2022 tarihi itibarıyla 5 bin TL’ye yükseltileceği belirtildi.”

Paylaşın