İmamoğlu’ndan “Suriye” Açıklaması: Libya Ve Irak’ta Yaşanan Süreçlerden Farklı Değil

Suriye’deki gelişmelere ilişkin açıklamalarda bulunan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti güçlü bir devlet olmak zorunda. Bulunduğu coğrafya olarak olmak zorunda. Ama bu bölgede olmanın bazı koşulları ve şartları var” dedi ve ekledi:

“Komşularınızın iyi bir yönetime sahip ülke-devlet olmalarına destek olmak gibi bir sorumluluğu var. Bugün, Suriye’de yaşanan olaylar baktığımızda aslında, yakın tarihe geri dönelim, Libya’da Kaddafi veya, Irak’ta Saddam Hüseyin’in yaşadığı süreçlerle çok farklı, çok birbirinden uzak süreçler değil.”

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Halk TV’de İsmail Küçükkaya’nın sorularını yanıtladı, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Suriye’de Beşar Esad’ın devrilmesi ve cihatçıların yönetimi ele geçirmesine ilişkin değerlendirmelerde bulunan İmamoğlu, “Çok yönlü bakılması gereken Suriye meselesi bugün başka bir döneme evrilmiş durumda. İlk bakışta çoklu tepki okuyabiliyorum ya da çoklu tepkileri görebiliyorum. Ama, çok temkinli olmamız gereken, bizim ülke olarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, kurumlarıyla birlikte çok tarihsel sorumluluklarla yüklü bir döneme daha giriyoruz” diye konuştu.

“Türkiye’ye 82-83 plakaları ekleniyor. Sanki bir zafer narası atılırcasına bazı sosyal medya içerikleri üretiliyor” diyen İmamoğlu, “Bu zihnin altına itilen zaman içerisinde, o bilinçaltına verilen o kavramların bugün aslında su yüzüne çıkması hali. Türkiye Cumhuriyeti Devleti güçlü bir devlet olmak zorunda. Bulunduğu coğrafya olarak olmak zorunda. Ama bu bölgede olmanın bazı koşulları ve şartları var. Komşularınızın iyi bir yönetime sahip ülke-devlet olmalarına destek olmak gibi bir sorumluluğu var. Bugün, Suriye’de yaşanan olaylar baktığımızda aslında, yakın tarihe geri dönelim, Libya’da Kaddafi veya, Irak’ta Saddam Hüseyin’in yaşadığı süreçlerle çok farklı, çok birbirinden uzak süreçler değil” dedi.

“Gelişmeleri takip ediyoruz”

İmamoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “İç çatışmalar, halkını hiçe saymak, ve belli bir kesimi koruyucu bir mekanizmanın altında tutup, kendi halkının farklı kesimlerine aynı derecede eşitlik hissini göstermemek, otoriter aklın, sonrasında geldiği sürecin özeti. Bugün Suriye’de de benzer bir şey yaşanıyor. Dolayısıyla, süreç çok hassasiyetle incelenmeli ve takip edilmeli ki biz de takip ediyoruz süreci. Baktığınızda, yüzde 90 oy alsanız ne olur yani? Esad yüzde 90’a yakın oy alarak seçiliyordu. Bugün bir anda pat diye ortada, bir Esad yok,  farklı gelişmeleri takip ediyoruz bölgede.”

“2011 yılından beri yapılan dış politika sürecimiz, gerçekten Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihinin ne yazık ki en kötü yönetilen dış politika sürecidir” diyen İmamoğlu, “Özellikle Suriye için söylüyorum.  Esed’dı, Esad oldu. Sonra tekrar Esad oldu. Şimdi tekrar Esed oldu. Yani başka bir tarafına bakalım. Şam’da Emevi Camii’ne gitmekten bahsedildi burada. Ya bizim kültürümüzde yok. Bizim bakış açımızda yok. Türkiye Cumhuriyeti Devleti 1923’teki kuruluş değerleri açısından bütün komşularıyla iyi ilişki geliştiren, dostluk ve barış içerisinde olması ama aynı zamanda o devletlerin de kendi hak ve hürriyetleri kadar, kendi içinde yaşayan halkların da haklarının ve hürriyetlerinin korunduğu mekanizmalarla güçlendirilmesi gerektiği, ben hemen bir flash bellekle yaparım, yani geçmişe dönerim” dedi.

“Bu hassas davranılması gereken bir konudur”

Ekrem İmamoğlu’nun eşi Dilek İmamoğlu’nun İtalya gezisinde arkadaşlarıyla beraber şarkı söylediği anlar sosyal medyada paylaşıldı. Eski Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, sosyal medya hesabından Dilek İmamoğlu’nun İtalya’da çekilen görüntülerine ilişkin paylaşımda bulundu. Gökçek, “Dilek İmamoğlu, İtalya’da kafası iyi ortalığı dağıtıyor. Ekrem gurur duymuştur. Ya İstanbullular ne düşünüyor” dedi.

İmamoğlu, eşi Dilek İmamoğlu’na yöneltilen eleştirilere ilişkin, “Çamura batmış bazı insanların, iktidarı temsil eden cümleler kurabilmesi ya da o temsiliyetle bazı siyasi görevlere gelmiş olması o kadar acı ki. Onların ‘rakip’ diye gözlerinin önüne koydukları bir insanın ailesini, eşini dahil bu tarz bir gündeme oturtmanın ne kadar büyük bir ayıp ve çirkinlik olduğunu görmemek mümkün değil. Benim eşim iyi yetişmiş bir Türk kadını. Kadınlar sokakta özgürce yürüyüp, şarkı söyleyebiliyor mu? Türkiye’nin her köşesinde bunu sağlayabildik mi? Ne yazık ki Sayın Cumhurbaşkanı dahil dönem dönem bu özel yaşamın parçası olacak söylemlerle kadınları da rencide ettiği anlar olmuştur, aileleri de… Bu hassas davranılması gereken bir konudur” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

Türkiye’de Her 10 Gazeteciden 9’u 25 Bin Liranın Altında Ücret Alıyor

Derinleşen yoksulluk ve kötü çalışma koşulları pek çok sektörde olduğu gibi medya sektöründe de görünür hale geldi. Her 10 gazeteciden 9’unun 25 bin liranın altında ücret aldığı belirlendi.

Türkiye’de doğrudan 7 milyon işçiyi, dolaylı olarak tüm çalışanları ilgilendiren asgari ücrete ilişkin tartışmalar sürüyor. Ekonomik krizle birlikte derinleşen yoksulluk ve kötü çalışma koşulları pek çok sektörde olduğu gibi medya sektöründe de görünür hale geldi.

Başta gazeteciler olmak basın emekçilerin neredeyse tamamı düşük ücretle çalışmak zorunda bırakılıyor. Türkiye Basın Yayın Matbaa Çalışanları Sendikası (DİSK Basın-İş), sermayenin gazetecileri mahkum ettiği şartlara ilişkin bir araştırma gerçekleştirdi.

Sendikanın “2025 Basın Çalışanları Taban Ücret Araştırması” başlığıyla yayımladığı raporda, 53 farklı medya kuruluşundan 82 gazeteciyle yapılan ücret araştırmasının sonuçlarına yer verildi.

BriGün’ün aktardığı araştırmaya göre, medya sektöründe maaş ortalaması 23 bin 378 TL. Raporda yer alan verilere göre, her 4 gazeteciden biri asgari ücretle çalışmak zorunda bırakılıyor. Raporda, her 10 emekçiden 9’unun 25 bin TL’nin altında ücret aldığı, sektörde ortalama ücret beklentisinin 42 bin 134 TL olduğu belirtildi.

Araştırmaya göre, ücret ortalaması en yüksek olan 10 yıl üstü çalışanların yüzde 90’ın üzerinde artış beklediği, özellikle bir iş yerinde 1-5 yıl arasında deneyimi olanların asgari ücret beklentisi ise yüzde 65’e düştü.

Raporda, DİSK Basın İş’in medya sektöründe yaşanan düşük ücret sorununa ilişkin talepleri ise şöyle sıralandı: “Belirli bir mesleki yeterlilik gerektiren, sürekli olarak zamana karşı yarışan, bir anlamda ağır fikir emekçisi olan kesimlerin asgari ücret ve civarında çalıştırılması kabul edilemez. Bundan dolayı talebimiz, asgari ücret değil ‘taban ücret’tir.

Önerimiz; meslek hayatına yeni başlayan bir basın çalışanı için asgari ücretin en az iki katı ‘taban ücret’ belirlenmesidir. Tüm basın emekçileri, aldıkları güncel ücretten bağımsız her yıl en az asgari ücret zammı kadar zam almalıdır.

Bununla birlikte, taban ücrete her deneyim yılı için yüzde 3 oranında zam eklenmeli; tüm bunlara ek olarak aynı kurumda devamlılık sağlayan basın emekçileri için, kurumda geçirdiği her yılbaşında ayrıca en az yüzde 5’lik zam yapılmalıdır.”

Paylaşın

ABD, Suriye’de SDG’yi Desteklemeye Devam Edecek

Üst düzey bir ABD’li yetkili, Beşar Esad rejiminin devrilmesinin, Irak Şam İslam Devleti’ne (IŞİD) karşı mücadelede Washington’ın en sadık müttefiklerinden birine verdiği desteği etkilemeyeceğini söyledi.

ABD Başkanı Joe Biden da, dün yaptığı açıklamada, Washington’un Suriye’yi ya da SDG’yi bu zorluklarla tek başına yüzleşmeye bırakmaya niyeti olmadığını söylemişti.

VOA Türkçe’de yer alan habere göre; Üst düzey Amerikalı yetkililere göre Suriye’de Esat rejiminin düşmesi, Washington’un terör örgütü IŞİD’e karşı mücadelede en sadık müttefiklerinden birine verdiği desteği en azından şimdilik etkilemeyecek.

Rus yetkililerin, eski Suriye lideri Beşar Esat’ın Şam’dan kaçarak Moskova’ya sığındığını doğrulamasından birkaç saat sonra ve isyancı güçlerin Suriye’nin başkenti Şam’a girmesinden bir gün sonra konuşan Amerikalı yetkililer, çoğu ülkenin kuzeydoğusunda Kürtler’in liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile birlikte çalışan yaklaşık 900 askeri bulunan ABD’nin, Suriye’deki askeri varlığını değiştirmeyi planlamadıklarını söyledi.

ABD yönetiminden üst düzey bir yetkili Pazar günü yaptığı açıklamada, hassas bilgileri tartışmak için isminin açıklanmaması kaydıyla gazetecilere bilgi verirken, ABD’nin Suriye’nin doğusundaki mevzilerini korumasının “yapmayı sürdürecekleri bir şey” olduğunu söyledi.

Yetkili, “ABD’nin varlığının o bölgelerin istikrarı ve IŞİD’in yeniden dirilme çabalarının engellenmesi ve aynı zamanda SDG’nin ve Doğu’da istikrarı korumak için birlikte çalıştığımız grupların bütünlüğü için kritik öneme sahip olduğunu düşünüyoruz” dedi.

Kürt ve Arap milislerden oluşan bir ittifak olan SDG, 2015 yılında kuruldu ve 30 bin ila 40 bin savaşçıdan oluşan bir güç toplayarak DAEŞ olarak da bilinen terör örgütünün Suriye’de kendine başkent ilan ettiği Rakka dahil geniş toprak parçalarında hakimiyetini bozmada kilit rol oynadı.

Kuruluşundan dört yıl sonra, Mart 2019’da SDG, IŞİD’in Suriye’deki son kalesi olan Bağuz kasabasının düştüğünü duyurdu. Ancak IŞİD’in Suriye’de ilan ettiği hilafetin yenilgiye uğratılmasının bir bedeli oldu. SDG yetkilileri yıllarca süren operasyonlarda yaklaşık 11 bin savaşçının öldüğünü tahmin ediyor. Terör örgütünün kalıntılarıyla çatışmalar da devam etti.

“IŞİD faaliyetlerinde artış” uyarısı

Bu yılın başlarında hem ABD hem de Birleşmiş Milletler üyesi devletler tarafından paylaşılan istihbarat, özellikle Suriye’nin orta kesimlerindeki çöllük bölgede küçük hücrelerin IŞİD faaliyetlerinde bir artışa işaret ediyor ve burayı terör örgütü için büyüyen bir lojistik merkez olarak tanımlıyordu.

Çeşitli tahminler Suriye ve Irak’taki IŞİD savaşçılarının sayısının 2 bin 500 ila 5 bine ulaştığı yönünde. Suriye ve Irak’taki ABD güçlerini denetleyen ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM), geçen Temmuz ayında, IŞİD’in “2023 yılında üstlendiği toplam saldırı sayısını iki katından fazla arttırma” yolunda olduğu uyarısı yaptı.

IŞİD ayrıca, Suriye’nin kuzeydoğusunda idaresi SDG’de olan 20 kadar hapishanede tutulan ve üst düzey bir Amerikalı yetkili tarafından “dünyadaki en büyük terörist savaşçılar topluluğu” olarak tanımlanan 9 bin kadar savaşçısını serbest bırakmak için defalarca girişimde bulundu.

SDG bir yandan da çoğu IŞİD’e sadık aileler ve 12 yaş altı çocuklardan oluşan yaklaşık 30 bin kişiyi barındıran El Hol ve El Roj gibi, yerlerinden edilmiş Suriyeliler’in yaşadığı kampların güvenliğini sağlamakla görevlendirildi.

ABD Başkanı Joe Biden Pazar günü yaptığı açıklamada Washington’un Suriye’yi ya da SDG’yi bu zorluklarla tek başına yüzleşmeye bırakmaya niyeti olmadığını söyledi. Başkan, “IŞİD savaşçılarının esir olarak tutulduğu gözaltı tesislerinin güvenliği dahil, IŞİD’e karşı görevimiz sürdürülecektir” dedi.

Biden, “IŞİD’in herhangi bir boşluktan faydalanarak kabiliyetlerini yeniden tesis etmeye ve güvenli bir sığınak yaratmaya çalışacağı konusunda gözümüzü dört açıyoruz. Bunun olmasına izin vermeyeceğiz” diye konuştu. Biden, ABD güçlerinin Pazar günü IŞİD kamplarına ve mensuplarına karşı onlarca hava saldırısı gerçekleştirdiğini söyleyerek, Washington’un kararlılığının altını çizdi.

CENTCOM, operasyonda uzun menzilli bombardıman uçakları, savaş uçakları ve yakın hava desteğinin birarada kullanılarak 75’ten fazla hedefin vurulduğunu açıkladı.

“IŞİD savaşçıları ve liderlerinden oluşan önemli bir topluluğu hedef aldık” diyen üst düzey yönetim yetkilisi, Pazar günü erken saatlerde onaylanan saldırılar sırasında ABD savaş uçaklarının yaklaşık 140 mühimmat attığını da sözlerine ekledi. Yetkili, “IŞİD’lilerin o bölgede toplanması ve alanın büyüklüğü göz önüne alındığında bunun önemli bir saldırı olduğunu düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

Ancak ABD’nin istikrarsızlıkla ilgili kaygıları IŞİD’den kaynaklanan tehdidin ötesine uzanıyor. SDG ile Türkiye arasında süregelen gerilimin de ek istikrarsızlık ve tehlike getirebileceğine dair korkular var. Daha şimdiden Suriye’nin kuzeyinde Türkiye destekli güçler ile SDG arasında çatışmalar yaşandığına dair haberler geliyor.

Türkiye ayrıca ABD’nin Kürtler’in öncülüğündeki SDG ile ittifakına uzun süredir itiraz ediyor ve savaşçıların birçoğunun hem Ankara hem de Washington’un terör örgütü listesindeki PKK’nin Suriye kolu olan PYD/YPG birlikleri olduğunu savunuyor. ABD, SDG ve YPG’yi farklı oluşumlar olarak görse de Türkiye’ye göre aynılar.

Amerikalı yetkililer Pazar günü yaptıkları açıklamada ABD Savunma Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı yetkililerinin Türk mevkidaşlarıyla üst düzey görüşmeler gerçekleştirdiklerini ve bu görüşmeleri “yapıcı” olarak nitelendirdiklerini belirttiler. İsmini vermeyen yetkili, “Ek çatışmalar, ek cepheler açılması kimsenin çıkarına değil” dedi.

Ancak bazı analistler, Biden’ın Pazar günü ABD’nin Suriye’nin diğer komşularına ulaşma yollarını tartışırken Türkiye’den bahsetmemesine işaret ederek, Türk-Kürt geriliminin bu kadar kolay çözülmeyeceğinden endişelerini dile getirdi.

Suriye ve Irak’ta ABD öncülüğündeki IŞİD karşıtı koalisyonun eski sözcüsü Myles Caggins, “Bu da perde arkasında Amerikalı diplomatlar ile Türk yetkililer arasında Suriye’nin kuzey ve doğusundaki bazı bölgeleri işgal etme amaçlarına yönelik entrikaların devam ettiğini gösteriyor. Bu da Suriye Demokratik Güçlerini ve Kürtler’in liderliğindeki özerk yönetim altında yaşayan sivilleri tehlikeye atmak anlamına geliyor” dedi.

Çalışmalarını New Lines Enstitüsü’nde sürdüren Caggins, VOA’e yaptığı açıklamada, “Başkan Biden, ABD güçlerinin IŞİD karşıtı misyonu sürdürmek için öngörülebilir gelecekte Suriye’nin kuzeyinde ve doğusunda kalacağını çok açık bir şekilde ifade etti. ABD hükümeti, SDG’ye ve Kuzeydoğu Suriye halkına verdiği güçlü desteği sergileme ve vurgulama fırsatına sahip” diye konuştu.

Paylaşın

Isparta’da Askeri Helikopter Düştü: 6 Kişi Hayatını Kaybetti

Milli Savunma Bakanlığı (MSB), Isparta’da Kara Havacılık Okulu’na ait UH-1 tipi helikopterin eğitim uçuşu sırasında kaza kırıma uğraması sonucu 6 personelin hayatını kaybettiğini bildirdi.

Haber Merkezi / Hayatını kaybedenlerden birinin Isparta Kara Havacılık Okul Komutanı Tuğgeneral İsa Baydilli olduğu belirtildi.

Milli Savunma Bakanlığı (MSB), Isparta’da düşen bir askeri helikopterdeki 6 kişinin hayatını kaybettiğini duyurdu. MSB’den yapılan açıklamada, şu ifadelere yer verildi:

“Isparta’da eğitim uçuşu yapan bir UH-1 tipi helikopterimiz kaza kırıma uğramış, 5 personelimiz şehit olmuştur. Kazada 1 personelimiz de ağır yaralanmış ve derhal hastaneye sevk edilerek tedavisine başlanmıştır. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve Türk Silahlı Kuvvetlerimize başsağlığı, yaralı personelimize de acil şifalar diliyoruz.”

MSB daha sonra hastaneye kaldırılan bir personelin de hayatını kaybettiğini duyurarak, şu ifadeleri kullandı: “Isparta’da meydana gelen helikopter kazasında ağır yaralı olarak hastaneye sevk edilen personelimiz kurtarılamayarak şehit olmuştur. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve Türk Silahlı Kuvvetlerimize başsağlığı diliyoruz.”

Hayatını kaybedenlerden birinin Isparta Kara Havacılık Okul Komutanı Tuğgeneral İsa Baydilli olduğu belirtildi.

Isparta Belediye Başkanı Şükrü Başdeğirmen, Keçiborlu ilçesinde bir askeri helikopterin düştüğü bilgisini aldıklarını belirterek, belediyenin itfaiye ve arama-kurtarma tüm ekiplerinin bölgeye yönlendirildiğini açıkladı. Başkan Başdeğirmen, arama-kurtarma ekiplerinin yola çıktığını ve bilgi beklediklerini de kaydetti.

Isparta Valisi Abdullah Erin ilk açıklamasında olayda 5 askerin hayatını kaybettiğini söyledi. NTV yayınına bağlanan Erin, eğitim uçuşu sırasında bir askeri helikopterin düştüğünü, olay sonucu 5 askerin öldüğünü bildirdi.

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, sosyal medya hesabından taziye mesajı yayımladı. Kurtulmuş, “Isparta’nın Keçiborlu ilçesinde askeri helikopterin düşmesi sonucu şehit olan kahraman askerlerimize Allah’tan rahmet; ailelerine, yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyorum. Şehitlerimizin ruhları şad, mekanları cennet olsun” ifadelerini kullandı.

CHP Lideri Özgür Özel sosyal medya hesabından taziye mesajı yayımladı. Özel, “Isparta Keçiborlu’da eğitim uçuşu sırasında askeri helikopterin düşmesiyle şehit olan 5 askerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyorum” dedi.

İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, sosyal medya hesabından taziye mesajı yayımladı. Dervişoğlu, “Isparta’da Kara Havacılık Okulu’na ait askerî helikopterin düşmesi sonucunda ne yazık ki 5 şehidimizin olduğunu büyük bir üzüntüyle öğrendim. Şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet, kederli ailelerine sabırlar diliyorum. Ruhları şad, mekânları cennet olsun. Milletimizin başı sağ olsun” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

DEVA Partisi Lideri Babacan’dan Erdoğan’a Emeklilik Çağrısı

DEVA Partisi Lideri Ali Babacan, “Erdoğan’ın ülkeyi tek imzayla yönettiği 7 yıl oldu. 7 yılda gerçekten ülke bambaşka, adaletin hukukun olduğu, ekonominin parladığı bir yıl olsa anlarız. Öyle bir şey de yok” dedi ve ekledi:

“İş başında olduğun sürece artık son 10 yıldır bu ülke kötüye gidiyor. Yeter artık. Doğru değil yani. Bunun yönetim ilkesi açısından da baktığımızda, tarihi gerçeklere de baktığımızda, şu andaki diğer ülkelere de baktığımızda artık Erdoğan’ın emekli olması lazım. Keşke bunu 2014’te yapsaydı.”

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Now TV’de İlker Karagöz’ün sorularını yanıtladı. Babacan, Esad rejimi sonrası Suriye’deki genel tabloyu, asgari ücret zammını, TÜİK rakamlarını ve bütçe görüşmelerini değerlendirdi.

“Geçiş döneminin çok iyi tasarlanması gerekiyor”

“Suriye’yi yakından takip eden herkes gerçekten bu rejimin gittiğine seviniyor. Ama bu sevincin kimsenin kursağında kalmaması lazım. Özellikle Suriye vatandaşlarının kursağında bu sevincin kalmaması lazım. Bunun için ne yapılması gerekir? Bunun için acilen bir geçiş yönetiminin oluşturulması gerekiyor. Şimdi bu tür durumlarda bir rejim çöküp yeni bir sistem kurulana kadarki süreye geçiş dönemi denir. Bu geçiş döneminin çok iyi tasarlanması gerekiyor.

Geçiş dönemiyle ilgili bir adil temsile dayanan yönetim oluşturulması gerekiyor. Yani Suriye’de yaşayan bütün insanların temsil edildiği, farklı farklı grupların sesini ifade edebildikleri bir geçiş yönetimine ihtiyaç var. Bunun acilen yapılması gerekiyor. Çünkü bir atasözü var biliyorsunuz. ‘Su uyur, düşman uyumaz’. İşte ne oldu bu sabah? İsrail askeri birlikleri Suriye sınırını geçtiler ve Suriye içine doğru yürümeye başladılar. Suriye içerisinde bombalamalara başladılar. Fırsat bu fırsat deyip, İsrail bakalım nereye kadar gidebilecek, ne yapacak bunu dikkatle izlememiz gerekecek.

Rejimin devrilmesi, çökmesi çok önemli. Ama böyle bir zafer sarhoşluğuna girmemek lazım. Ben şu andaki bu tabloya bakıyorum, biraz zafer sarhoşluğu var. Allah korusun tarihimizde çok örneği vardır. İslam tarihinde çok örneği vardır. Böyle erken zafer sarhoşluğu hata yaptırır ve büyük yenilgileri arkasından getirir. Sevinelim ama sevincimiz kursağımızda kalmasın. Çok dikkat etmek gerekiyor ve adım adım izlemek gerekiyor. Keşke, keşke diyorum, Türkiye daha itibarlı bir aktör olabilseydi. Keşke Türkiye sözüne daha çok güvenilen bir aktör olabilseydi.

Nihai hedef çok önemli. Buradaki hedef toprak bütünlüğüdür. Siyasi birliği ve egemenliğine sahip bağımsız bir Suriye görmek istiyoruz. Bu Suriye nasıl yönetilmeli? Kendi sınırları içinde yaşayan bütün vatandaşlarının Arap, demeden, Kürt demeden, Türkmen demeden, Sunni-Alevi ayırt etmeden, Hristiyan demeden etnisitesi, mezhebi, dini ne olursa olsun yönetimde adil bir şekilde temsil edildiği bir yapıyı hedeflemek zorundayız Suriye’de. Fakat bu adil temsil mutlaka aynı zamanda eşit vatandaşlık ilkesine dayanmalı ve azınlık haklarının da korunmasına dayanmalı.

Biliyorsunuz, Baas rejimi aslında bir azınlık rejimiydi; bir azınlığın çoğunluğa tahakküm ettiği bir tablo vardı Suriye’de. Evet bir Nusayri azınlık var Suriye’de ve rejim de o Nusayri azınlık tabanına dayanan bir rejimdi. Yeni yapıda, Yeni Suriye’de mutlaka Nusayriler de dahil her azınlığın haklarının da sağlamca korunduğu bir yapı inşa etmek zorundayız. Yoksa sürdürülebilir olmaz. Herkesin ben bu ülkenin vatandaşıyım dediği, sahiplendiği ve hukukun üstünlüğüne dayanan bir yapı; eşit vatandaşlığa dayanan bir yapı…

Bizim coğrafyada bazı zihinlerde seçim değil de iş başında olmanın doğal bir hak, iş başında olmanın adeta ilahi bir gücün onlara verdiği bir hak olarak görme eğilimi çok kuvvetlidir. ‘Bu benim hakkım canım, seçim ne demek’ denilebilir bizim coğrafyada. Bu seçenek oldukça geniş bir sahiplenmeye de sahiptir. Dolayısıyla burada mutlaka seçimin tasarlanması gerekiyor. Daha önceki BM çalışmalarında 18 aylık bir sürede Suriye’de seçimin yapılacağı öngörüldü, 18 ayda ve bu seçim içinde Suriye dışında yaşayan Suriye vatandaşlarının da oy kullanmasına imkân veren bir seçim olması gerekiyor. Çünkü şu anda baktığımızda Suriye’den kaçan, göç etmek zorunda kalan, ağırlıklı olarak Sünni ve ağırlıklı olarak Arap insanlar. Sünni Arapların temsil edilmediği, yeterince adil bir şekilde oy kullanamadığı bir seçim de olmamalı bu.

Şu andaki HTŞ de Birleşmiş Milletler’in tanımladığı terör örgütlerinden bir tanesinin, Nusra Cephesi’nin devamı niteliğinde. Dolayısıyla bununla ilgili çok hızlı bir karar almak gerekecek. HTŞ bir terör örgütünün uzantısı mıdır yoksa artık meşru bir muhatap mıdır? bunun çok hızlı çözülmesi gerekiyor. Hukuk önemli, uluslararası hukuki zeminin sağlam oluşturulması gerekiyor. Bir örgütün terör örgütü olup olmadığı genelde eylemlerine bakarak ölçülür. Şu ana kadar HTŞ’nin şu son iki haftadır yaptığı operasyonlar ve kontrolü ele aldığı şehirlerdeki uygulamalara baktığımızda gayet makul uygulamalar olduğunu görüyoruz.

“Sınırlarımızın hemen ötesindeki yapılanmaları da çok dikkatli izlemek gerekiyor”

Türkiye açısından hudut, sınır güvenliği çok önemli. Sınırlarımızı güvenlik altında tutmamız çok önemli. Dolayısıyla sınırlarımızın hemen ötesindeki yapılanmaları da çok dikkatli izlemek gerekiyor. Onlarla nasıl diyalog süreçleri oluşturulacak, onlar Suriye içerisindeki sürece nasıl katılacaklar; bunları da böyle nakış işler gibi ince ince işlemek gerekiyor. Bunu yapmak için de itibarlı bir Türkiye lazım, bunu yapmak için de sözünün gücü olan bir Türkiye lazım. Ben de tam o konuda biraz tereddütlüyüm. Mevcut yönetim uzunca bir süre, özellikle belli bir tarihten sonra Suriye meselesine ideolojik bir prizmadan baktı. İdeolojik bir prizmadan baktığınızda da doğru kararlar alamazsınız.

60 yılı aşkın bir zamandır devam eden ve bir azınlığın çoğunluğa hükmettiği çok zalim bir rejim… Ve dün itibariyle artık bitti, çöktü. Buna sevinelim ama bu sevinç kimsenin kursağında kalmasın. Bundan sonraki süreci akıllı bir şekilde istişareyle yönetelim. İstişare, istişare, istişare. Özellikle de Dışişleri Bakanlığı’nın teknik birikiminden istifade. Bu yapılmıyor, hâlâ yapılmıyor. Başka kurumların etkisi dış politikada Dışişleri Bakanlığı’dan daha fazla olabiliyor. Dışişleri Bakanlığı yapmış birisi olarak ben bunu söylüyorum. Oradaki binlerce sapasağlam, pırıl pırıl yetişmiş bir kadro var. Biraz kulağınızı eğin ve o teknik kadrolar ne söylüyor dinleyin.

Siviller için can emniyetinin sağlanması ve bu geçiş dönemleri, ben az önce de söyledim, çok risklidir. Çünkü karşılıklı rövanşist hisler vardır. İntikam duyguları olabilir. Şam’a bakıyorsunuz; Şam’da yaşayan farklı farklı etnik gruplar var. Farklı mezhepler var. Diğer şehirlerde öyle. Dolayısıyla bu rövanşist ya da intikam hisleriyle olabilecek fevri olayların da önlenmesi lazım. Bunun için de çok acilen, bu geçiş döneminde yani bir buçuk yıllık, on sekiz aylık geçiş döneminde, çok hızlı bir şekilde millî polis ve millî ordunun oluşturulması lazım.”

“Sayın Bahçeli’nin söylediği her şey kendi kalemi değil”

Sayın Bahçeli’nin durup dururken, hiçbir şey ortada dururken, pat diye böyle bir konuya girebilmesi, kendi partisinin yıllarca devam ettirdiği çizginin, tutumun tam tersine istikamette sözler ifade etmesi; bu normal bir şey değil, bu sıra dışı bir şey. Burada bazı akademisyenlerin çalışmaları önüne konmuş olabilir. Bizim bazı devlet birimlerinden gelen bazı raporlar da önüne konmuş olabilir. Bunların hepsi ihtimal dahilinde. Çünkü bu konuyla ilgili Sayın Bahçeli’nin söylediği her şey kendi kalemi değil. Kendi ekibinden gelen metinler de değil. Çünkü cümleler farklı, ifadeler farklı.

Çatışma çözümü dediğimiz çok önemli bir alan var artık dünyada. Çatışma çözümünü bilen ve başarılı örnekleri gören ve oralarda bu işler nasıl yapılmış, onu bizim örneğimize taşıyan bir sürü cümle var Bahçeli’nin konuşmalarında. Onun için biz bunu ciddiye aldık. Onun için dedik ya, ‘Burada %5 bile burada bir ihtimal olsa biz destek veririz, bu çok önemlidir’ dedik.

Amerika nasıl bir gün Afganistan’ı aniden terk etti gitti… O Kabil’de son havalanan askeri uçağın kanatlarına insanlar nasıl yapıştı; tekerleklerine nasıl tutundu; uçak havalandıktan sonra insanlar nasıl patır patır döküldü öldü; nasıl bir anda terk ettiler; nasıl Afganistan’da insanları kendi halinde bıraktılar… Bunu unutmasınlar. PYD-YPG de unutmasın. PYD-YPG’ye belki sempati besleyen Suriye’de yaşayan Kürtler de bunu unutmasın. Amerika bugün vardır, yarın işine gelir bir anda yok olur.

Biz bu coğrafyada yaşayan insanlar olarak hep yan yana olacağız. Suriye’de yaşayan Kürtler de, Suriye’de yaşayan Araplar da, Sünniler de, Aleviler de… Biz bu coğrafyanın insanlarıyız, biz hep beraber olacağız. Onun için elin adamını şöyle bir ellerinin tersiyle itip, biz bu coğrafyanın insanları olarak, bu geniş coğrafyada yüzyıllarca yıldır beraber yaşayan insanlar olarak, kendi coğrafyamızın, kendi bölgemizin kaderini kendimizin tespit etmesi gerekiyor.

Bir insanlık dertleri olsa, Gazze’de yapılan o zulme, Gazze’deki o insanlık suçuna, savaş suçuna karşı dururlardı”
ABD’nin dış politikası, demokrasiymiş, insani değerlermiş, bunları bir kenara bıraktılar. Böyle bir dertleri yok. Bir insanlık dertleri olsa, Gazze’de yapılan o zulme, Gazze’deki o insanlık suçuna, savaş suçuna karşı dururlardı. İşlerine ne geliyorsa o. Suriye’de işlerine ne geliyorsa onu yapacak Amerikalılar, unutmayalım. Ama asıl bizim çıkarımız nerede? Bütün bu coğrafyada yaşayan halkların güvenliği, huzuru, refaha nasıl sağlanacak? Biz buna bakacağız yani.

“Asgari ücretle açlık sınırı arasındaki fark koptu gitti”

Bizim dönemimizde enflasyon çok düşükken bile 1 Temmuz’da mutlaka asgari ücrete ara zam verildi. Asgari ücretle açlık sınırı arasındaki fark koptu gitti. Açlık sınırı ne demek? Sadece gıda. Evin kirası yok hesapta. Üst baş yok. Çocukların okul masrafları yok. Sadece karın doyurmak için gereken para 20 bin lira, asgari ücret 17 bin lira.

Son bir yıldır Merkez Bankası’nda ve TÜİK’te bir çaba var. ‘Yıllarca yalan söylemişler, bari biz bundan dönelim’ diyorlar ama yıllarca yalan söyleyen bir kurumun birdenbire düzeldiğine, birdenbire doğru şeyler söylemeye başladığına da kimse güvenmez, inanmaz. Onun için biz dedik ki ‘Bakın TÜİK’in yönetimini değiştirin, atın bunları’. Çünkü bu adamlar talimata göre yalan rakam açıklayabiliyor. Böyle bir ekip. Bu da ispatlı yani. Hükümetin talimatıyla yalan rakamlar söylemişler.

TÜİK’in yönetimini atıp pırıl pırıl tertemiz bir ekip koymak lazım ve TÜİK’i de dışarıdan denetletmek lazım. Yani TÜİK ölçecek, birileri de arkadan denetleyecek. Çünkü atasözü ya, ‘Doğru hesaptan kaçmaz’. Doğru hesap vermekten kaçmaz. Bu kadar basit. Allah aşkına, Ali Babacan döneminde TÜİK Enflasyon sepetinde kullandığı ürünlerin fiyatını tek tek açıklarken; diyordu ki TÜİK o zaman; ‘Peynirin kilosu şu, sütün litresi şu. Elmanın fiyatı bu, biber bu, domates bu, fiyatlar bu’ diyordu. ‘Ben bu fiyatları alıp enflasyon hesabı yapıyorum’ diyordu. Millet de bunu görüyordu. Hangi akla hizmet siz o sepeti kapattınız?”

“Erdoğan’ın artık emekli olması lazım”

Erdoğan’ı emekli olmaya çağıran Babacan, şu ifadeleri kullandı: “Şimdi bu karar meclisin kararı. Ama Erdoğan’ın dönemi çoktan doldu. Benim siyasete beraber başladığım, AK Parti’nin kurulcusu olduğum dönemdeki Erdoğan ne diyordu? ‘Üç dönem kuralımız var’ diyordu. ‘Üç dönemden fazlası lider sultasıdır’ diyordu. 2014’te sayın Erdoğan’ın üç dönemi doldu. 2014’ten sonraki her görev yılı 2001’deki akitleşmeye aykırıdır. Üç dönemden fazla ben genel başkan olmayayım deyip de bütün ahaliye söz verip, yemin edip, akitleşip, yazılı olarak 2014’ten sonra hala devam, devam, devam diyorsa, bu 2001’deki aktine, sözüne aykırıdır.

Zaten Türkiye’deki sorunların bir kısmı da Erdoğan’ın gerekenden fazla uzun sürede iş başında olmasının getirdiği sıkıntılardır. Çünkü devlet gücünü uzun süre kullanmak güç zehirlenmesine yol açıyor. Mutlak güç mutlaka yozlaştırıyor. Dolayısıyla artık Erdoğan’ın makul bir geçiş süreciyle yeni nesillere ve yeni bir yönetim anlayışına ülkeyi bırakmanın hazırlığını yapması lazım. O zaman erken seçim… Şimdi diyor ki, ‘bir ben bir Putin kaldık. Demek ki bir sorun var. Türkiye’de her şey güllük gülistanlık olsa, her şey çok daha iyiye gidiyor olsa…

Erdoğan’ın ülkeyi tek imzayla yönettiği 7 yıl oldu. 7 yılda gerçekten ülke bambaşka, adaletin hukukun olduğu, ekonominin parladığı bir yıl olsa anlarız. Öyle bir şey de yok. İş başında olduğun sürece artık son 10 yıldır bu ülke kötüye gidiyor. Yeter artık. Doğru değil yani. Bunun yönetim ilkesi açısından da baktığımızda, tarihi gerçeklere de baktığımızda, şu andaki diğer ülkelere de baktığımızda artık Erdoğan’ın emekli olması lazım. Keşke bunu 2014’te yapsaydı.”

Paylaşın

Kasım Ayında Yatırımcısına En Çok “Borsa” Kazandırdı

Kasım ayında, “Borsa” yatırımcısına en çok kazandıran yatırım aracı olurken, “Amerikan Doları, Euro, Külçe Altın” ise yatırımcısına kaybettiren yatırım aracı oldu.

Haber Merkezi/ Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Finansal Yatırım Araçlarının Reel Getiri Oranları Kasım 2024 verilerini açıkladı. Buna göre; Aylık en yüksek reel getiri, yurt içi üretici fiyat endeksi (Yİ-ÜFE) ile indirgendiğinde yüzde 3,95, tüketici fiyat endeksi (TÜFE) ile indirgendiğinde ise yüzde 2,35 oranlarıyla BIST 100 endeksinde gerçekleşti.

Yİ-ÜFE ile indirgendiğinde; yatırım araçlarından mevduat faizi (brüt) yüzde 2,68 ve Devlet İç Borçlanma Senetleri (DİBS) yüzde 0,77 oranlarında yatırımcısına reel getiri sağlarken; Amerikan Doları yüzde 0,04, külçe altın yüzde 0,63 ve Euro yüzde 2,66 oranlarında yatırımcısına kaybettirdi.

TÜFE ile indirgendiğinde; mevduat faizi (brüt) yüzde 1,10 oranında yatırımcısına reel getiri sağlarken; DİBS yüzde 0,78, Amerikan Doları yüzde 1,58, külçe altın yüzde 2,16 ve Euro yüzde 4,17 oranlarında yatırımcısına kaybettirdi.

Külçe altın, üç aylık değerlendirmede; Yİ-ÜFE ile indirgendiğinde yüzde 9,03, TÜFE ile indirgendiğinde ise yüzde 4,03 oranlarında yatırımcısına en yüksek reel getiri sağlayan yatırım aracı oldu. Aynı dönemde BIST 100 endeksi, Yİ-ÜFE ile indirgendiğinde yüzde 9,87, TÜFE ile indirgendiğinde ise yüzde 14,00 oranlarında yatırımcısına en çok kaybettiren yatırım aracı oldu.

Altı aylık değerlendirmeye göre külçe altın; Yİ-ÜFE ile indirgendiğinde yüzde 14,59, TÜFE ile indirgendiğinde ise yüzde 6,86 oranlarında yatırımcısına en yüksek reel getiri sağlayan yatırım aracı olurken; aynı dönemde BIST 100 endeksi, Yİ-ÜFE ile indirgendiğinde yüzde 18,34, TÜFE ile indirgendiğinde ise yüzde 23,85 oranlarında yatırımcısına en çok kaybettiren yatırım aracı oldu.

Finansal yatırım araçları yıllık olarak değerlendirildiğinde külçe altın; Yİ-ÜFE ile indirgendiğinde yüzde 27,37, TÜFE ile indirgendiğinde ise yüzde 12,11 oranlarında yatırımcısına en yüksek reel getiri sağlayan yatırım aracı oldu.

Yıllık değerlendirmede, Yİ-ÜFE ile indirgendiğinde; yatırım araçlarından mevduat faizi (brüt) yüzde 3,85 oranında yatırımcısına reel getiri sağlarken; DİBS yüzde 2,62, Amerikan Doları yüzde 7,18, Euro yüzde 8,69 ve BIST 100 endeksi yüzde 8,79 oranlarında yatırımcısına kaybettirdi. TÜFE ile indirgendiğinde mevduat faizi (brüt) yüzde 8,59, DİBS yüzde 14,28, Amerikan Doları yüzde 18,30, Euro yüzde 19,63 ve BIST 100 endeksi yüzde 19,72 oranlarında yatırımcısına kaybettirdi.

Paylaşın

ABD’den Suriye’deki IŞİD Hedeflerine Geniş Çaplı Hava Saldırısı

ABD, Beşşar Esad’ın devrilmesiyle oluşan “boşlukta” Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) yeniden toparlanacağı gerekçesiyle Suriye’deki IŞİD hedeflerine yönelik hava saldırıları düzenledi.

Hava saldırıları sonrası ABD’den yapılan açıklamada, IŞİD’le mücadele konusundaki kararlılık vurgulandı. Hava saldırılarında B-52 bombardıman uçakları, F-15 savaş uçakları ve A-10 saldırı uçakları da dahil olmak üzere çok sayıda ABD Hava Kuvvetleri unsuru kullanıldı.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Merkez Kuvvetler Komutanlığı’dan (CENTCOM) yapılan açıklamada, CENTCOM güçlerinin Suriye’nin orta kesimlerinde IŞİD’in bilinen kamplarını ve militanlarını hedef alan onlarca hassas hava saldırısı düzenlediği bildirildi.

Saldırıların “IŞİD liderlerine, militanlarına ve kamplarına yönelik” olduğu belirtildi. “Terör örgütünün dış operasyonlar yürütmesini ve IŞİD’in Suriye’nin merkezinde yeniden yapılanmak için mevcut durumdan faydalanmaya çalışmasını engellemek amacıyla” yapılan operasyonun “Bozma, geriletme ve yenilgiye uğratma misyonunun bir parçası olarak düzenlendiği” kaydedildi.

ABD Hava Kuvvetleri’ne ait B-52, F-15 ve A-10 uçaklarıyla bölgede 75’in üzerinde hedefi vurduğu ve hasar değerlendirmelerinin sürdüğü belirtildi, “Sivil kayıp olduğuna ilişkin herhangi bir belirti bulunmuyor” denildi. Örgüte yönelik operasyonların devam edeceği de açıklandı.

“Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki IŞİD’in yeniden yapılanmasına ve Suriye’deki mevcut durumdan faydalanmasına izin vermeyeceğiz” diyen General Michael Erik Kurilla sözlerini şöyle sürdürdü: ”Suriye’deki tüm örgütler, IŞİD’le herhangi bir şekilde ortaklık kurmaları ya da IŞİD’e destek vermeleri halinde kendilerinden hesap soracağımızı bilmelidir.”

Öte yandan ABD Başkanı Joe Biden, Beşar Esad’ın devirmesinin ardından yaptığı açıklamada, ABD’nin Suriye’deki ortakları ve taraflarla birlikte çalışarak bir fırsatın değerlendirilmesine ve riskin yönetilmesine yardımcı olacağını söyledi.

Beyaz Saray’da açıklamalarda bulunan Biden, ABD’nin geçiş dönemi boyunca Suriye’nin komşularını destekleyeceğini ve isyancı grupların söz ve eylemlerini değerlendireceğini belirtti; önümüzdeki günlerde bölgedeki liderlerle konuşup bölgeye yetkililer göndereceklerini söyledi.

Biden, ABD’nin Esad’ın nerede olduğunu resmi olarak bilmediğini ancak Moskova’ya kaçtığı yönündeki haberlere dikkat çekti ve Esad’ın “sorumlu tutulması gerektiğini” vurguladı. Biden, Suriye’nin risk ve belirsizlik döneminde olduğunu ve yıllardır ilk kez ne Rusya ne İran ne de Hizbullah militan örgütünün Suriye’de etkili bir rol oynadığını söyledi.

ABD Başkanı, “Yıllardır Esat’ın ana destekçileri İran, Hizbullah ve Rusya oldu. Ancak geçtiğimiz hafta içinde, üçünün de desteği çöktü çünkü üçü de bugün benim göreve geldiğim zamana kıyasla çok daha zayıf durumda” şeklinde konuştu.

ABD güçlerinin Suriye’de IŞİD militan grubunun kamplarını ve militanlarını hedef alan bir düzine hassas saldırı düzenlediğini de söyleyen Biden, “Suriye’nin uzun süredir acı çeken halkının gururlu ülkeleri için daha iyi bir gelecek inşa etmeleri açısından tarihi bir fırsat anı. Bu aynı zamanda bir risk ve belirsizlik anıdır” dedi.

Biden, “Hepimiz bundan sonra ne olacağı sorusuna yanıt ararken, ABD ortaklarımız ve Suriye’deki taraflarla birlikte çalışarak riskleri yönetme fırsatını yakalamalarına yardımcı olacak” dedi. Biden ayrıca gazeteci Austin Tice dahil Suriye’de Amerikan vatandaşlarının olduğunu dikkate aldıklarını ve Tice’in hayatta olduğuna inandıklarını da ekledi.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

Kış Aylarının Vazgeçilmezi Hurma Yemek İçin Beş Neden

Trabzon hurması, cennet hurması ve cennet elması gibi isimlerle bilinen hurma, vitamin, mineral ve lif açısından oldukça zengindir, düzenli tüketildiğinde genel sağlık için oldukça faydalıdır. 

Haber Merkezi / Bağışıklık sistemini güçlendiren, sindirim sistemine fayda sağlayan ve kalp sağlığını destekleyen hurma, sağlıklı yaşam için ideal bir seçimdir.

İşte, beslenmenize hurma eklemek için 5 neden:

Zengin besin değeri: Hurma vitamin ve mineraller açısından oldukça zengindir. Hurma, özellikle C vitamini, A vitamini, potasyum ve lif içeriğiyle bağışıklık sistemini güçlendirir ve sağlıklı ciltler için faydalıdır.

Antioksidan özellikleri: Yüksek miktarda antioksidan içeren hurma, vücuttaki serbest radikalleri nötralize ederek hücreleri korur ve yaşlanma karşıtı bir etkiye sahiptir.

Sindirim sistemi: Lif açısından oldukça zengin olan hurma, sindirim sistemini destekler, kabızlığı ortadan kaldırır ve bağırsakların düzgün çalışmasına yardımcı olur.

Kalp sağlığını destekler: Hurma, içerdiği potasyum ve lif nedeniyle kalp sağlığını destekler, kan basıncını düzenler ve kalp hastalıkları riskini azaltır.

Düşük kalori ve yüksek tat: Düşük kalorili bir meyve olan hurma, tatlı isteğinizi gidermek için sağlıklı bir alternatiftir. Hurma, kolayca beslenme rutinine dahil edilebilir.

Paylaşın

BM, ABD Ve AB’den Suriye Açıklaması: Suriye’nin Geleceğini Suriyeliler Belirlemeli

ABD Başkanı Joe Biden, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın devrilmesinden sonra yaptığı açıklamada, ABD’nin Suriye’deki ortakları ve paydaşlarıyla birlikte çalışarak bir fırsatın değerlendirilmesine ve riskin yönetilmesine yardımcı olacağını söyledi.

Haber Merkezi / Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden, ulusal güvenlik ekibiyle yaptığı toplantının ardından açıklama yaptı. Biden, Beyaz Saray’da yaptığı açıklamada, ABD’nin geçiş döneminde Suriye’nin komşularını destekleyeceğini ve silahlı grupların söz ve eylemlerini değerlendireceğini söyledi.

Joe Biden, ABD’nin Beşar Esad’ın nerede olduğunu resmi olarak bilmediğini, ancak Esad’ın Moskova’ya kaçtığına dair bilgilere dikkat çekti.

Suriye’nin risk ve belirsizlik döneminde olduğunu belirten Biden, “Yıllarca Esad’ın başlıca destekçileri İran, Hizbullah ve Rusya oldu. Ancak son bir haftada destekleri çöktü, çünkü üçü de benim göreve geldiğim zamana göre çok daha zayıflar” dedi.

ABD güçlerinin Suriye’de IŞİD militanlarının kamplarını ve militanlarını hedef alan bir düzine hassas saldırı gerçekleştirdiğini söyleyen Biden, “Bu, uzun süredir acı çeken Suriye halkının gururlu ülkeleri için daha iyi bir gelecek inşa etmesi için tarihi bir fırsat anı” dedi.

Biden, “Hepimiz bundan sonra ne olacağı sorusuna yöneldiğimizde, ABD, Suriye’deki ortaklarımız ve paydaşlarla birlikte çalışarak onların riski yönetme fırsatını yakalamalarına yardımcı olacak” dedi.

Avrupa Birliği: Gelişmeleri takip ediyoruz

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, konuya ilişkin yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Zalim Esad diktatörlüğü çöktü. Bölgedeki bu tarihi değişim fırsatlar sunuyor ancak riskler de mevcut.

Avrupa, ulusal birliğini koruyan ve tüm azınlıkları güvence altına alan bir Suriye devletinin yeniden inşasına destek vermeye hazırdır. Avrupa ve bölgedeki liderlerle temas halindeyiz ve gelişmeleri takip ediyoruz.”

Birleşmiş Milletler: Suriye’nin geleceğini Suriyeliler belirlemeli

Suriye’de rejiminin devrilmesinin ardından yazılı açıklama yapan Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, Suriye’nin geleceğini Suriyelilerin belirlemesi gerektiğini vurguladı.

Guterres, “14 yıllık vahşi savaş ve diktatör rejimin sona ermesinin ardından Suriye halkı, istikrarlı ve barışçıl gelecek inşa etmek için tarihi fırsatla karşı karşıya.” değerlendirmesinde bulundu.

Düzenli siyasi geçişi sağlamak için “yapılacak çok iş” olduğuna işaret eden Guterres, “Bu hassas zamanda sükunet, şiddetten uzak durma ve ayrım gözetmeksizin tüm Suriyelilerin haklarını koruma çağrımı yineliyorum.” ifadesini kullandı.

Siyasi geçiş sürecinin kapsayıcı, kapsamlı ve tüm çeşitliliğiyle Suriye halkının meşru isteklerini karşılaması için uluslararası toplumun desteğine ihtiyaç olduğunu kaydeden BM Genel Sekreteri, Suriye’nin egemenliği, birliği, bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünün yeniden tesis edilmesi gerektiğini belirtti.

Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Özel Temsilcisi Geir O. Pedersen, Suriye’deki 14 yıllık savaşın ardından barış için umut mesajı verdi. Pedersen, Suriye halkının acılarına derin dayanışma duyduğunu belirterek, “Yeni bir sayfa açma zamanı” dedi.

Pedersen, yerinden edilenlerin evlerine dönme, savaşın ayırdığı ailelerin yeniden birleşme ve haksız yere alıkonulanların özgürlüğüne kavuşma umutlarının arttığını da söyledi. Ayrıca, adaletin sağlanması için hapishanelerin açılmasını olumlu bir gelişme olarak değerlendirdi.

Pedersen, Suriye’nin geleceği için kapsayıcı geçiş düzenlemelerinin hayata geçirilmesi gerektiğini vurguladı. Pederson ayrıca uluslararası toplumun desteğiyle, Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğü korunarak barışçı bir çözüm bulunabileceğini de ifade etti.

Son olarak, Pedersen, Suriyeliler’e diyalog, birlik ve insan haklarına saygı çağrısında bulunarak, kolektif bir çaba ile Suriye’de barış ve refah sağlanması gerektiğini söyledi.

Paylaşın

Özel’den “Suriye” Çağrısı: Hatalar Tekrarlanmamalı

Suriye’deki gelişmelere ilişkin açıklamada bulunan CHP Lideri Özgür, “Suriye’nin tüm dostlarını, tüm Suriyelileri temsil edecek bir geçiş hükümetinin, ardından insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir rejimin kurulmasına destek vermeye çağırıyoruz” dedi.

Haber Merkezi / Özgür Özel açıklamasında ayrıca, “Suriye’de tüm Suriyelileri temsil eden bir geçiş hükümeti kurulması elzemdir. Cumhuriyet Halk Partisi, Suriye’nin toprak bütünlüğünden, Suriye’de demokrasi, barış ve istikrar ortamından yanadır” ifadelerini kullandı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Suriye’de yönetimin Heyet Tahrir Şam (HTŞ) öncülüğündeki silahlı gruplara geçmesine ilişkin açıklamada bulundu. Özgür Özel, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

“Suriye’yi yıllardır otoriterlikle yöneten Esad rejimi, bugün itibarıyla son buldu. Şimdi Suriye’de tüm Suriyelileri temsil eden bir geçiş hükümeti kurulması elzemdir. Cumhuriyet Halk Partisi, Suriye’nin toprak bütünlüğünden, Suriye’de demokrasi, barış ve istikrar ortamından yanadır.

“Kapsamlı bir program derhal ortaya konulmalı”

Bizim Suriye’ye dair önceliğimiz, yurttaşlarımızın güvenliği ve huzurudur. Yıllardır Türkiye’de çeşitli statülerle bulunan Suriyelilerin evlerine dönüşlerini mümkün kılabilecek kapsamlı bir program derhal ortaya konulmalıdır.

Suriye’nin tüm dostlarını, Irak’ta ve Libya’daki hataların tekrarlanmaması adına, tüm Suriyelileri temsil edecek bir geçiş hükümetinin, ardından insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir rejimin kurulmasına destek vermeye çağırıyoruz.”

Paylaşın