Özel’den Erdoğan’a “Beşar Esad” Yanıtı: Benim İçin Her Zaman Diktatördü

CHP Lideri Özgür Özel, Beşar Esad’ın düşüşü öncesinde yaptığı çağrıyı eleştiren Erdoğan’a yanıt veren, “Benim için Esad her zaman diktatördü. Her zaman Suriye’nin demokratikleşmesini savundum” dedi ve ekledi:

“Esad rejimi 61 yıl artı 12 günde yıkıldı. Cezaevinizde işkence varsa, siz zenginseniz halk yoksulsa, eninde sonunda rejim yıkılır. Esad babasının yaptıklarını da ödedi. Meseleyi Baas rejiminden demokrasiye evriltme noktasında fırsatı yakaladı, Erdoğan gibi çarçur ettiği gibi 13 yıl var. Ben hiçbir zaman Esad’çı olmadım, Esad’a ‘Esed’ demedim.”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Habertürk’te gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Özel’in açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:

“Cumhurbaşkanlığı sitesinde 6’sında ne söylenmiş. ‘Esad’a çağrımız olmuştu, ne yazık ki olumlu cevap alamadık. İdlib zaten tamam ama Humus muhaliflerin elinde. Bu sıkıntılı yürüyüşler arzu ettiğimiz şekilde değil, gönül bunları istemiyor maalesef bölge sıkıntıda’. Ertesi gün zafer. Erdoğan’ın elinde MİT var, sahada Türkiye Cumhuriyeti’nin birçok elemanı var. Biz ana muhalefet partisiyiz. Sağ olsunlar devletin bilgisi, belgesini kendilerine özel gibi tutuyor. Erdoğan ‘durum hiç istemediğimiz gibi ilerlemiyor, muhalifler Şam’a doğru ilerliyor’ diyor.

Bu sözü ben söylemiş olsam, bugünün 10 katı eleştiri alırdım. Ben ne dediğimin çok farkındayım. O gün değil Pazartesi Şam düşseydi, kimse Özgür Özel bunu dedi demezdi. Kilis’teyim o arada. O konuşmayı yaptıktan 16 saat sonra Esad’ın ülkeyi terk ettiğini öğrendik. Şimdi enteresan durum şu; ben o konuşmayı yaparken dünya kadar akrabası Hatay’da yaşayan Arap Aleviler var. Diplerinden geçip Şam’a gittiler. O gidenler kim? HTŞ. İdlib’den geçtiler. Şam’a gittiler. Lazkiye’nin dibinden geçtiler. 8 yıl önce ne görüntüler vardı. o HTŞ içinde unsurlar var. Şam düşünce neler olabilir?

İçinde dünya kadar selefi unsurların olduğu HTŞ’nin yakıp yıkmayacaklarını, Lazkiye’ye gidip, katliam yapmayacaklarını kim garanti edebilir? Bunu ancak Esad’la temas sağlanabilirse uluslararası güvenceler sağlanırdı. TSK bu noktada üstüne düşeni yapabilirdi. O gün olmayacağını birimiz garanti edebilir miydik? Cihatçılar haldır huldur gidiyor. Erdoğan ‘hiç istediğimiz gibi gitmiyor’ diyor.

Şimdi hepimiz açısından korkulanların olmadığı konuya elverince. Benden bir gün önce adam diyecek ki ‘Her an Şam düşebilir, keşke Esad bizle konuşsaydı’ diyecek, buna kimse bir şey demeyecek! Ben dedim ki ‘Esad’a çağrımdır, Erdoğan’la temas kurulmalı’ diyorum. Ben Erdoğan’la yaptığım görüşmede de KKTC Cumhurbaşkanı, sayın Aliyev’le yaptığım telefon görüşmesinde bir yerinde şunu söylerim ‘CHP şu anda ana muhalefet son seçimin galip, Türkiye’nin birinci partisi; ama yurt dışına gittiğinde Türkiye’nin partisi’ derim.

Biz dış politikaya böyle bakarken, Türkiye’nin çıkarlarını korumak için elimize düşen ne varsa yaparken, böyle meselede dönüp de ‘partisinin içindeki karışıklıklar’ diyorsa nezaketsizlik yapıyorsa, Erdoğan buna tenezzül ediyorsa hakikaten işi zor demektir. Erdoğan’ın bir gün önce ettiği lafı açıp da okuyunca kimsenin savunacak hali yok. Şimdi Erdoğan başardı etti deniyor. 13 yıl önce söylediği sözü sanki bugün onu haklı çıkarmış. Geçen 13 yıl boyunca her şey onu haksız çıkardı. 13 yıl boyunca, daha doğrusu 20 yıl boyunca Suriye’de inanılmaz zigzaglar yaşadı.

Ailecek görüştü Şam’da. O zaman da baskılar vardı Suriye’de. Sonra Esad’a Esed diyerek onu düşmanlaştırdı. Sığınmacı sorunu başımıza bela olunca ‘Esad’la diyalog kur’ deyince ‘Ben eli kanlı diktatörle görüşmem’ dedi. Son 1 yıl içinde ‘Ben de Esad’la görüşeceğim’ dedi. ‘Esad’la görüşme istedim Esad kabul etmedi’ dedi. Bunlar tutarsızlık. 13 yılda Türkiye 200 milyar dolar kaybetti. Resmi rakamlara göre 2 milyon 953 bin sığınmacımız var. Aylan bebekler karaya vurdu. Dünya kadar bebek, kadın öldü. 283 asker şehidimiz var.

Sivil şehitlerimiz var. Türkiye’de bu kadar büyük felaketleri yaşadı. Sonunda dediğim oldu. 13 gün değil 13 yıl. Türkiye’de pekçok siyasetçiye, genel başkana, başbakana nasip olmayan bir iktidar süresini aşan sürede başaramamışsınız. Orada asker kaybetmişsiniz, sonra ‘ben haklı çıktım’. Yok öyle şey. Şu anda yaşananlar, söylenenler, korkulanların daha gerisinde uzak bir tabloya işaret ediyor. Umut edelim aklı selim hakim olur. Bunu konuşuruz.

Ben tatile gitmedim ki yasını tutayım. Benim için Esad her zaman diktatördü. Her zaman Suriye’nin demokratikleşmesini savundum. Esad rejimi 61 yıl artı 12 günde yıkıldı. Cezaevinizde işkence varsa, siz zenginseniz halk yoksulsa, eninde sonunda rejim yıkılır. Esad babasının yaptıklarını da ödedi. Meseleyi Baas rejiminden demokrasiye evriltme noktasında fırsatı yakaladı, Erdoğan gibi çarçur ettiği gibi 13 yıl var. Ben hiçbir zaman Esad’çı olmadım, Esad’a ‘Esed’ demedim.

Dış politikada üçlü sacayağı dedik, komşunun iç işlerine karışma, devlet dışı unsurlarını muhatap alma dedik. Ben Şam’a gitseydim, Esad’la konuşsaydım, bu ülkede bu iktidarın sürmeyeceğini sonunun Irak’tan, Libya’dan, Kaddafi’den, Saddam’dan farklı olmayacağını, geçiş hükümetine iktidarını devretmesini, demokratik olarak Arap Alevilerin, Dürzilerin, Sünnilerin, Arapların, Türkmenlerin, Kürtlerin temsil edileceği demokratik meclisten bahsedecektim. Demokrasi varsa ekonomi iyiye gider. Ben Suriye’ye gidip de Esad’a ‘gel tavla oynayalım’ demeyecektim. Erdoğan da demez.

“Biz Suriye’de demokrasi telkin ettik”

Bu işin sonuna geldiği görülüyordu. Bu işin nereye gittiği görülüyordu. Belki 10 gün 20 gün, 50 günde düşecekti. Bir doğru çıkış planı bulunsaydı, Lazkiye’de onlara otonom bölge sağlanıp, Esad’ın da güvenliği sağladığı bölge temin edilerek iktidarı devretmesini. Suriye’de geçiş hükümetine, demokrasiye adım atsaydı bu hale gelmezdi. Biz Suriye’de demokrasi telkin ettik.

İbrahim Kalın bir devlet memuru. AK Parti’nin temsilcisi değil. Fiilen bunu sekteye uğratacak işler yapsa da. AK Parti’ye sunum yaptı, kendisine mektup yazdım. ‘Ne oluyoruz bize de gelmelisiniz’ dedim. Verilecek bir bilgi AK Parti açısından kıymetli, son seçimlerin birinci partisi açısından ne olabilir dedim. Allah’ı var geldi. 29 Ekim törenlerinde. ‘Sayın Başkan mektubunuzu aldım, hak veriyorum’ dedi.

Gününe karar verdik. İbrahim Kalın’a orada da dedim ‘Biz Türkiye’nin menfaatleri neyi gerektiriyorsa orada dururuz’ diye. Eleştireceğimiz zaman eleştiririz. Kurumları devletin kurumları sayarız. Bu kurumun başkanı Cumhurbaşkanı olabilir bir parti genel başkanı olabilir, bu da arizidir. O kurumun başında milli ismi vardır.

Bize eşit mesafede olması gereken bir kurum olarak görürüm MİT’i. Bugünkü gidişini siyasi şov gibi değerlendirmek istemem. 2012 yılında Erdoğan’ın ağzından ‘Çok yakında Emevi camiine gideceğiz’ demişti. 12 yıl önce. Bu namaz o namaz değil. Şimdi kılarsa da o namaz değil. O kadar şehit, dünya kadar sığınmacı var. O namaz o günkü namazdı. Erdoğan’ın namazının kazasını yapmak da MİT başkanına düşmez.”

Paylaşın

İstanbul’da Yaşamanın Aylık Maliyeti 76 Bin Liraya Dayandı

İstanbul’da dört kişilik bir ailenin ortalama yaşam maliyeti ekim ayında bir önceki aya göre bin 978 lira artarak 75 bin 717 lira oldu. İstanbul’un eylül ayı enflasyonu yüzde 57,99 olarak açıklanmıştı.

Haber Merkezi / İstanbul Planlama Ajansı (İPA), İstanbul’da Yaşam Maliyeti Araştırması Kasım 2024 verilerini açıkladı. Buna göre; Kasım ayında İstanbul’da dört kişilik bir ailenin ortalama yaşam maliyeti geçen yılın aynı ayına göre yüzde 59,43 artarak 75 bin 717 lira oldu. Ortaya çıkan bu mebla asgari ücretin 4 katını da geçti.

Temel tüketim maddelerinin bir önceki yılın Kasım ayına göre fiyat artışlarına bakıldığında en çarpıcı fiyat artışlarından birinin yüzde 72,37 artış oranı ile et – kıyma ürün fiyatlarında yaşandığı görüldü. Nohut yüzde 50,26, ayçiçek yağı yüzde 67,29, sabunda yıllık yüzde 92,63, ekmek ürünleri ise yıllık bazda yüzde 46,63 oranında arttı.

2023 yılı ocak ayında İstanbul’da yaşamanın maliyeti 29 bin 429 TL olurken, 2024 Ocak ayında 53 bin 58 TL olarak hesaplanmıştı.

İstanbul’un enflasyonu yüzde 57,99

İstanbul Ticaret Odası (İTO), 2024 Kasım Ücretliler Geçinme İndeksi ve Toptan Eşya Fiyatları İndeksi verilerini açıkladı. Buna göre; Kasım ayında İstanbul’da; perakende fiyat hareketlerinin göstergesi olan İstanbul Ücretliler Geçinme İndeksi bir önceki aya göre yüzde 3,07, toptan fiyat hareketlerini yansıtan Toptan Eşya Fiyatları indeksi ise yüzde 2,68 oranında arttı.

2023 Kasım ayına göre 2024 Kasım ayında yaşanan fiyat değişimlerini gösteren bir önceki yılın aynı ayına göre değişim oranı İstanbul Ticaret Odası’nın (İTO) 1995 bazlı Ücretliler Geçinme İndeksinde yüzde 57,99, Toptan Eşya Fiyatları İndeksinde ise yüzde 42,72 olarak gerçekleşmiştir.

Kasım 2024’te Perakende fiyatlarda bir önceki aya göre; Giyim Harcamaları grubunda yüzde 5,65, Konut Harcamaları grubunda yüzde 5,25, Gıda Harcamaları grubunda yüzde 3,28, Ev Eşyası Harcamaları grubunda yüzde 1,54, Sağlık ve Kişisel Bakım Harcamaları grubunda yüzde 1,08, Diğer Harcamalar grubunda yüzde 0,15 artış; Ulaştırma ve Haberleşme Harcamaları grubunda yüzde -0,81, Kültür Eğitim ve Eğlence Harcamaları grubunda yüzde -1,27 azalış izlendi.

Kasım 2024’te Toptan fiyatlarda bir önceki aya göre; İşlenmemiş Maddeler grubunda yüzde 8,08, İnşaat Malzemeleri grubunda yüzde 5,44, Gıda Maddeleri grubunda yüzde 2,41, Madenler grubunda yüzde 1,01, Yakacak ve Enerji Maddeleri grubunda yüzde 0,55 artış; Kimyevi Maddeler grubunda yüzde -7,57 azalış izlenmiştir. Mensucat grubunda ise fiyat değişimi gözlemlendi.

Paylaşın

Venedik Komisyonu’ndan Türkiye’ye “Yargı Siyasileşiyor” Uyarısı

Venedik Komisyonu’nun, Türkiye’de Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) ve üyelerinin seçimine ilişkin raporunda, “hukukun üstünlüğünü, yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını” tesis etmekle yükümlü olan HSK’nın, özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden ve “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine” geçilmesinden sonra siyasallaştığı vurgusu yer aldı.

Venedik Komisyonu raporunda, yeni anayasa tartışmalarında yargı bağımsızlığının tesis edilmesi ve HSK’nın yapısının bağımsız hale getirilmesi meselesinin ele alınmasının şart olduğunu belirterek bir dizi tavsiyede de bulundu.

Ankara’nın kurucu üyeleri arasında yer aldığı Avrupa Konseyi’nin, üye devletlerin anayasal konulardaki danışma organı olan, üye ülkelerdeki yasal ve kurumsal yapıların hukukun üstünlüğü alanlarındaki uluslararası deneyimle uyumlu hale getirilmesi amacıyla görev yapan Venedik Komisyonu’nun, Türkiye’de Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) ve üyelerinin seçimine ilişkin raporu yayımlandı.

Raporda, “hukukun üstünlüğünü, yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını” tesis etmekle yükümlü olan HSK’nın, özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden ve ‘cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine’ geçilmesinden sonra siyasallaştığı vurgusu yer aldı. HSK üyelerinin seçilme biçimine eleştiriler getirilirken, Adalet Bakanı ile yardımcısının HSK üyeliğinden çıkarılması tavsiyesinin altı çizildi. Komisyon, yeni anayasa tartışmalarında yargı bağımsızlığının tesis edilmesi ve HSK’nın yapısının bağımsız hale getirilmesi meselesinin ele alınmasının şart olduğunu belirterek bir dizi tavsiyede de bulundu.

Venedik Komisyonu raporunda, HSK üyelerinin nasıl atandığı veya seçildiği konusu, Avrupa’daki ve dünyadaki standartlar çerçevesinde mercek altına alındı. Aynı zamanda, Türkiye’de parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçiş ve bunun, rapordaki ifadeyle, “en güçlü denge denetim mekanizmalarının gerektiren bağımsız yargı ile ve kuvvetler ayrılığı üzerindeki önemli etkisi” incelendi.

Komisyon, Türkiye’de yapılan son yasal değişikliklerle Adalet Bakanı ve Adalet Bakanı Yardımcısı’nın HSK’ya üye olduğunu, yedi üyenin TBMM Genel Kurulu tarafından, dört üyenin de Cumhurbaşkanı tarafından atandığını hatırlatarak şu ifadeleri kullandı:

“Venedik Komisyonu şunu hatırlatır ki, Avrupa standartlarına göre yargı konseyi üyelerinin en az yarısının ‘meslektaşları tarafından seçilmiş’ yargıçlar olması gerekiyor. Bu seçim yönteminin nedeni, yargı bileşenini siyasi müdahaleden yalıtmaktır. Yargı konseyinin yargı mensubu üyeleri sadece, yargıçlar ve savcıların bakış açısını temsil etmelidir.”

Raporda, HSK’da ise sekiz üyenin yargıç veya savcı olmakla beraber meslektaşları tarafından seçilmediği değil, yürütme tarafından atandığı veya parlamento tarafından seçildiği vurgulandı; “Gerçekten de, bu kişilerin dördü Cumhurbaşkanı tarafından takdir yetkisiyle atanıyor. Zira ne Anayasa ne de yasalar, belirli bir kategorinin resmi üyeliği dışında herhangi bir uygunluk veya uygunsuzluk kriteri belirlemiyor” denilerek şu eleştiriler getirildi:

“Dolayısıyla, Cumhurbaşkanı tarafından atanan dört HSK üyesi siyasi atama olarak görülmeli ve uluslararası standartlar anlamında ‘yargı üyesi’ olarak kabul edilmemeli.

Dahası, Meclis tarafından seçilen yedi üyenin çoğunluğunun da, özellikle de parlamento seçimlerinin cumhurbaşkanlığı seçimleriyle eş zamanlı yapılması göz önüne alındığında, Cumhurbaşkanı ile aynı siyasi görüşe sahip olması muhtemeldir.

Son olarak Cumhurbaşkanı’nın iki resen üyeyi [adalet bakanı ve yardımcısı] de ataması nedeniyle yürütme kurumu, HSK’nın 13 üyesinden en az 10’unu fiilen seçebilir ve böylece yargı üzerinde güçlü bir siyasi etki uygulayabilir.”

Venedik Komisyonu, kuvvetler ayrılığının ve hukukun üstünlüğünün temel taşı olan yargının bağımsızlığını sadece, “işleyişi yürütme ve yasama organlarının müdahalesinden korunan, bağımsız bir yargı kurulunun” garanti edebileceğini hatırlatarak “Hukukun üstünlüğüne saygı, demokratik bir ülkede vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunması için bir ön koşuldur” vurgusu yaptı.

Hangi tavsiyelerde bulundu?

Venedik Komisyonu’nun 30 sayfalık raporunda, Türkiye’ye şu tavsiyelerde bulunuldu:

HSK üyelerinin en az yarısının, yargı sisteminin farklı seviyeleri tarafından seçilmesi;

Üyeler arasında cinsiyet, azınlık ve coğrafi kapsam açısından uygun düzeyde çeşitliliğin sağlanması;

Cumhurbaşkanı’nın, resmi atama görevini yerine getirmesi dışında HSK üyelerinin belirlenmesi sürecinin dışında tutulması;

Meclis’in yargı kökenli üyeler konusunda seçme sürecinin dışında kalması;

Adalet Bakanı ve Adalet Bakanı Yardımcısı’nın HSK’dan çıkarılması;

HSK üyelerinin ve Meclis tarafından seçilen yargı dışı üyelerin sayısının artırılması;

Yürütme ve yasama organlarının üyeleri ile açık bir siyasi bağlantısı olan adayların dışarıda tutulması;

Barolar Birliği ve üniversiteler gibi diğer kurumların adayların ön seçimini yapmasını sağlayacak bazı yasal değişikliklerin yapılması;

HSK üyelerinin görev süresi güvencesi ve dokunulmazlıktan yararlanması için anayasal ve yasal düzenlemeler yapmak; yaptırım ve işten çıkarma için açık ve sınırlı gerekçeler belirlemek, görevlerinin icrasıyla ilgisi olmayan disiplin ve işten çıkarma gerekçeleri dışında güçlü güvenceler sağlamak;

HSK Başkanı’nın, kurumun üyeleri tarafından seçilen tarafsız bir kişi olması;

HSK Başkanı’nın genel yetkilerinin, bu göreve kimin geleceğinden bağımsız olarak azaltılması; özellikle de hâkim ve savcıların teftiş ve soruşturmalarına onay verme yetkisi ile HSYK üyeleriyle ilgili ceza soruşturmaları, disiplin soruşturmaları ve kovuşturmalarıyla ilgili yetkinin kaldırılması;

HSK’nın tüm kararlarına karşı yargısal inceleme getirilmesi;

Özellikle müfettişlerin hareketliliği açısından HSK’yı Adalet Bakanlığı’ndan açıkça ayırmak;

Anayasa’nın, HSK’ya ilişkin esasları belirleyen 159. maddesindeki bazı ifadelerin, yargı üzerinde “denetim” ve müdahale anlamına gelmeyecek şekilde değiştirilmesi.”

Venedik Komisyonu, raporun sonunda “Komisyon, Türk makamlarını, önümüzdeki aylarda Türkiye’de gerçekleşmesi beklenen ‘anayasa görüşmeleri’ sırasında yukarıda belirtilen önerileri ele almaya davet eder” ifadelerini kullandı; bu konuda daha fazla yardım için yetkililere ve Meclis’e destek olabileceklerini vurguladı.

(Kaynak: Artı Gerçek)

Paylaşın

CHP’li Alp: Kürt Sorunu Vardır

CHP Milletvekili İnan Akgün Alp, AK Parti’nin hala “Kürt sorunu yoktur” çizgisinde olduğunu belirterek, “Kürt vardır, Kürt sorunu da vardır, Kürtlerin hakları da vardır, Kürtçe de vardır” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Kars Milletvekili İnan Akgün Alp, Meclis bütçe görüşmelerinde yaptığı konuşmada Kürt sorununa, Suriye’deki gelişmelere ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin açıklamalarına değindi.

Gazete Duvar’ın aktardığına göre; Alp, Suriye’de yaşanan gelişmelere dair, “Esad, ülkesini cihadçılara terk edip gitmek zorunda kalmıştır. Bu hadise bir kez daha bize göstermiştir ki ateş bizi yakmadan Kürt sorununu çözmek lazımdır” dedi. AK Parti’nin hala ‘Kürt sorunu yoktur’ çizgisinde olduğunu ifade eden Alp, “Kürt vardır, Kürt sorunu da vardır, Kürtlerin hakları da vardır, Kürtçe de vardır” dedi.

Kürt sorununun yıllarca uygulanan ret, inkar ve asimilasyon politikalarına dayandığını ifade eden Alp’e AK Parti sıralarından ‘Asimilasyonu bir açıkla, kim kimi asimile ediyor?’ Sorusu gelince Alp, Ehmedê Xanî’nin sözüyle Kürtçe cevap verdi ve “Şunu açıklıyorum asimilasyon politikasında; ‘Mirov li ser zimanê xwe şîn dibe, dar li ser koka xwe,’ Ne demek bu: İnsan diliyle ağaç da köküyle yaşar. Sen bunu 25 yıl anlayamadın” dedi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ‘İmralı’ çağrısını da değerlendiren Alp, “Devlet Bahçeli’nin uluslararası hukukun gereklerini yerine getirmek suretiyle Kürt sorununun çözümü yolunda bir üst anlaşmazlık noktasının aşılabileceği mesajını da içeren çağrısına ciddiyetle yaklaşmak gerekir. Böyle bir çağrı yapıldıktan sonra çağrının muhatabının da bir cevap vermesine olanak sağlanmalıdır” diye konuştu.

Paylaşın

UEFA Avrupa Ligi: Beşiktaş Buz Kesti

UEFA Avrupa Ligi 6. hafta maçında Bodo / Glimt ile Beşiktaş, Aspmyra Stadyumu’nda karşı karşıya geldi. Hakem Filip Glova’nın yönettiği karşılaşmadan Bodo / Glimt 2 – 1 galip ayrıldı.

Haber Merkezi / Bodo / Glimt’in gollerini 37. dakikada Philip Zinckernagel ve 43. dakikada Odin Luras Björtuft, Beşiktaş’ın golünü ise Gedson Fernandes kaydetti.

Bodo / Glimt, bu galibiyet ile puanını 10’a yükseltti. Beşiktaş ise 6 puanda kaldı.

22. dakikada Zaynutdinov, sol kanatta topu sürerek kale sahasına ortaladı. Gedson Fernandes, kale ağzında yaptığı dokunuşla topu ağlara gönderdi. 0-1

37. dakikada Ersin Destanoğlu eliyle oyunu hemen hareketlendirmek istedi, ancak top rakip takımın oyuncularda kaldı. Philip Zinckernagel kale yakınından sol ayakla vuruşunu yaparak meşin yuvarlağı ağlarla buluşturdu. 1-1

43. dakikada Philip Zinckernagel’in kullandığı köşe vuruşunda penaltı noktasının sağında savunmadan ileriye gelen Odin Luras Björtuft sağ ayağıyla uzak köşeye şutunu çekti ve topu ağlarla buluşturdu. 2-1

Paylaşın

RSF: Tutuklu Gazeteci Sayısı 550’ye Yükseldi

1 Aralık itibarıyla dünya genelinde 550 gazeteci tutuklu bulunuyor, 2023 yılında yıl bu sayı 513’tü. En fazla tutuklu gazetecinin bulunduğu ülke Çin (124). Çin’i Myanmar (61) ve İsrail takip etti (41).

Türkiye’de de gazetecilik faaliyetlerinden dolayı tutuklanan gazeteci sayısı ise 11 olarak kayıtlara geçti. Türkiye’de geçen yıl 7 gazeteci gazetecilik faaliyetleri nedeniyle tutukluydu.

Paris merkezli Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütü 2024 yılına ilişkin basın özgürlüğü raporunu açıkladı. Rapora göre, dünya genelinde tutuklu gazeteci sayısı 550’ye ulaşırken Türkiye’de adli kontrol ve online sansür mekanizmaları antidemokratik bir pratik olarak hızla yaygınlaşıyor.

RSF, geçen yıl dünyada 521, Türkiye’de ise 7 gazetecinin tutuklu olduğunu rapor etmişti. Bu yıl Türkiye’de gazetecilik faaliyetlerinden dolayı tutuklanan gazeteci sayısı ise 11 olarak açıklandı.

RSF’ye göre 2022 sonunda 30 gazetecinin tutuklu bulunduğu Türkiye’de, yolu cezaevinden geçen gazetecilerin sayısı, son iki yıldır kayda değer bir düşüş gösterse de bu durum demokratik anlamda bir iyileşmeye işaret etmiyor.

DW Türkçe’den Pelin Ünker’in aktardığına göre; RSF Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu, bilançoyla ilgili yaptığı değerlendirmede, “Düşüş gösteren tutuklu gazeteci sayısı, Türkiye’de adli kontrolün hızla yaygınlaşması gibi habercilerin hareket özgürlüğü ve zihinlerini teslim almaya dönük antidemokratik başka bir pratiğin varlığını gizlememelidir” uyarısında bulundu.

Önderoğlu, “Nitekim susturma girişimlerinin ve haberlerin etkisiz kılınmasının yolu olarak belki de tutuklamanın yerine geçecek tarzda, neredeyse sistematik endişe verici bir online sansür pratiğini gözlemliyoruz” diye de ekledi.

Türkiye’de “kişilik hakkı ihlali” gerekçesiyle binlerce haber ve sosyal medya içeriğinin erişime engellenmesi ve yayından çıkartılmasına yol açan 5651 sayılı yasanın 9’uncu maddesi, Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla 10 Ekim itibariyle yürürlükten kaldırıldı.

2024 yılında 54 gazeteci öldürüldü

Sınır Tanımayan Gazeteciler, 1995 yılından bu yana, yayınlandığı yılın 1 Ocak ve 1 Aralık tarihleri arasında derlenen kesin verilerden hareketle, gazetecilere yönelik ihlallere ilişkin yıllık bir rapor hazırlıyor.

2024 basın özgürlüğü bilançosu, dünyada artan çatışma ortamının gazetecilere yönelik hak ihlallerini de artırdığını ortaya koydu. Kuruluş, gazetecilerin ve gazeteciliğin korunması için acilen harekete geçilmesi çağrısında bulundu.

RSF’ye göre 2024’te 54 gazeteci kamuoyunu bilgilendirme çabası içerisindeyken öldürüldü. Bu gazetecilerden 31’inin çatışma bölgelerinde yaşamını yitirdiği raporlandı.

Habercilere yönelik saldırılardaki artışın endişe verici olduğunu vurgulayan RSF, Gazze’nin 2024 yılında dünyanın en tehlikeli bölgesi ve son beş yılda görev başında öldürülen gazeteci sayısının en yüksek olduğu bölge haline geldiğine dikkat çekti.

RSF’nin raporuna göre, 2024 yılında görev başında öldürülen gazetecilerin üçte biri Gazze Şeridi’nde İsrail ordusunca öldürüldü.

Kuruluş, Ekim 2023’ten bu yana İsrail tarafından 145’ten fazla gazetecinin öldürüldüğünü; bunların en az 35’inin görev başında hedef alındığını raporladı. Hedef göstermeyi kınamak için gazetecilerin ölümlerini araştırmaya devam ettiklerini vurgulayan RSF, İsrail’in gazetecilere karşı işlediği savaş suçları için Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (ICC) dört şikayette bulunduğunu bildirdi.

Rapora göre dünya genelinde, Ortadoğu, Irak, Sudan, Myanmar ve Ukrayna gibi çatışma bölgelerinde haber yaparken öldürülen gazetecilerin sayısı da son beş yılın en yüksek seviyesine ulaştı.

Yedi gazetecinin öldürüldüğü Pakistan’da ve eylemleri izlerken beş habercinin yaşamını yitirdiği Bangladeş’teki durum nedeniyle Asya kıtası, 2024 yılında en fazla medya çalışanının öldürüldüğü ikinci bölge haline geldi.

Aynı dönemde dünya hapishanelerinde tutulan gazetecilerin sayısının da geçen yıla göre yüzde 7 arttığı belirtilen RSF raporunda, “Genellikle hükümetler veya silahlı gruplarca tam bir cezasızlıkla girişilen bu şiddet, acil bir müdahaleyi zorunlu kılıyor” denildi.

Rapora göre tutuklu gazetecilerin sayısındaki artış özellikle Rusya (+8) ve İsrail’deki (+17) yeni tutuklamalardan kaynaklandı. Gazetecilere biçilen toplam ceza ise 250 yıl hapsi buldu.

Dünyanın en büyük dört hapishanesi Çin (11’i Hong Kong’da olmak üzere toplam 124), Myanmar (61), İsrail (41) ve Belarus (40) olarak sıralandı. RSF’ye göre bu dört ülkedeki cezaevleri, dünyada tutuklu bulunan her iki gazeteciden en az birini barındırıyor.

İsrail’in Gazze saldırısından bu yana gazeteci tutuklamalarının en fazla yaşandığı ülke olduğu belirtilen RSF raporunda, bir baskı aracı olarak tutuklamaya, özellikle Rusya’nın Ukrayna’daki, İsrail’in ise Gazze’deki saldırısında gözlemlendiğine işaret edildi. Rusya’nın, hapishanelerini bağımsız Rus (38) ve Ukraynalı sesleri (19) bastırmak için kullandığı ifade edildi.

RSF, 2024 Bilançosu’nda 95 kayıp habercinin tespit edildiğini, rehin tutulan 55 gazetecinin yüzde 70’inin de Suriye’de tutulduğunu duyurdu.

Raporu değerlendiren RSF Genel Direktörü Thibaut Bruttin, söz konusu vahim gidişatın önüne geçilmesi için, mücadele kadar yurttaş duyarlılığının da zorunlu olduğunu belirtti.

“Gazeteciler ölmüyor, öldürülüyorlar; hapiste değiller, rejimler onları içeri atıyor; kaybolmadılar, kaçırıldılar” diyen Bruttin, genellikle hükümetler ya da silahlı gruplarca düzenlenen bu suçların, uluslararası hukuku hiçe saymakla birlikte çoğu zaman cezasız da kaldığını vurguladı.

Bruttin, “Olayların gidişatını değiştirmeli ve vatandaşlar olarak kendimize, gazetecilerin bizim için, bizi bilgilendirmek için öldüğünü hatırlatmalıyız. Saymaya, adını koymaya ve kınamaya, soruşturmaya ve adaletin yerini bulmasını sağlamaya devam etmeliyiz. Kadercilik üstün gelemez. Bizi bilgilendirenleri korumak, gerçeği korumaktır” diye ekledi.

Paylaşın

UEFA Konferans Ligi: Başakşehir İlk Galibiyetini Aldı

UEFA Konferans Ligi 6. hafta maçında Başakşehir ile Heidenheim, Başakşehir Fatih Terim Stadyumu’nda karşı karşıya geldi. Hakem Marco Guida’nın yönettiği karşılaşma 3 – 1 sona erdi.

Haber Merkezi / Başakşehir’in gollerini 6. dakikada Deniz Türüç, 18. dakikada Crespo ve 68. dakikada Krzysztof Piatek, Heidenheim’in golünü ise Mathias Honsak kaydetti.

Başakşehir, bu galibiyet ile puanını 5’e çıkardı. Heidenheim ise 9 puanda kaldı.

İlk maçında Rapid Wien’e 2-1 mağlup olan Başakşehir, ikinci karşılaşmasında Celje’ye 5-1 yenilmişti. Başakşehir, üçüncü maçında Kopenhag ile 2-2, dördüncü maçında ise Petrocub ile 1-1 berabere kalmıştı.

6. dakikada Onur Ergün’ün pasında topla buluşan Piatek, ceza yayı sol tarafından ceza sahasına girip attığı pasta arka direkte Deniz Türüç’ün vuruşunda meşin yuvarlak ağlara gitti. 1-0

18. dakikada sol taraftan Deniz Türüç’ün kullandığı kornerde kale önünde iyi yükselen Piatek’in kafa vuruşunda top kaleci Eicher’den döndü. Yaşanan karambolde Kemen’den seken topu önünde bulan Crespo, sert bir vuruşla meşin yuvarlağı filelerle buluşturdu. 2-0

61. dakikada sağ taraftan Leo Scienza’nın kullandığı kornerde ceza sahasında yükselen Honsak vuruşunu yaptı. Başakşehir savunmasının uzaklaştıramadığı topu önünde bulan Honsak, altıpas içinde yaptığı ikinci vuruşta meşin yuvarlağı filelere gönderdi. 2-1.

68. dakikada orta sahada rakibinden topu kazanan Crespo’nun ara pasıyla sol kanattan ceza sahasına giren Piatek’in yerden sert şutunda, meşin yuvarlak ağlara gitti. 3-1.

Stat: Başakşehir Fatih Terim

Hakemler: Marco Guida, Davide Imperiale, Alessio Berti

Başakşehir: Muhammed Şengezer, Duarte, Hamza Güreler, Opoku, Lima, Kemen, Onur Ergün (Berat Özdemir dk. 24), Crespo, Deniz Türüç (Keny dk. 74), Davidson (Emre Kaplan dk. 86), Piatek (Pelkas dk. 86)

Heidenheim: Eicher, Busch (Traore dk. 72), Maloney (Föhrenbach dk. 61), Siersleben, Theuerkauf, Dorsch, Kerber, Leo Scienza (Negele dk. 61), Beck, Wanner (Schöppner dk. 30), Breunig (Honsak dk. 30)

Goller: Deniz Türüç (dk. 6), Crespo (dk. 18), Piatek (dk. 68) (Başakşehir), Honsak (dk. 61) (Heidenheim)

Paylaşın

Özel’den Erdoğan’a: Vatandaş İlk Seçimde Sizi Silkeleyip Atacak

CHP Lideri Özgür Özel, Erdoğan’ın CHP’li belediyelerin SGK borçları için verdiği “silkeleyin” talimatına verdiği yanıtta, Tayyip Bey’in de mutlu olması gerekirken hasetlik, kıskançlık yapıyor. Bu başarının bize yeni seçim başarıları, 31 Mart’lar ve iktidar başarıları getireceğini görüyor” dedi ve ekledi:

“Silkeleyin sözü aslında kapalı kapılar ardında CHP’li belediyelerin imkanını daraltın sözüdür. Bunlara nereden para giderse kesin, tamam efendim. Sonra bakıyor belediyeler çalışmaya devam ediyor. Bakana diyor ki biraz daha silkeleyelim. Siz bunu yapmaya devam ederseniz  vatandaş zaten sizden yaka silkiyordu, ilk seçimde de sizi silkeleyip atacak.”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Sancaktepe’de temel atma töreninde konuştu. AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’a, belediyelerin SGK borçlarına yönelik verdiği “Kendilerini daha kararlı bir şekilde silkelemende fayda var” talimatına yanıt veren Özel, şunları söyledi:

“Bu ilçe birilerinin 31 Mart seçimlerinde CHP’nin kazanacağına hiç ihtimal vermedikleri bir ilçe. Bu ilçe halka hizmet etmek için değil de adeta kente karşı suç işlemeyi alışkanlık haline getirmiş yönetim nedeniyle halkta endişelerin yaratıldığı bir ilçeydi.  Birbirinden kıymetli pırıl pırıl, her biri Alper Başkan gibi değerli belediye başkanlarımız burada. Onların takım kaptanı, İstanbul’un kaderini değiştiren ve Türkiye’nin geleceğine umutla bakmasını sağlayan isim Ekrem İmamoğlu aramızda. Belediyelerimizin 7-8 aylık çalışmalarını ölçtürdük. Memnuniyet oranı yüzde 58. Yani bir seçim olsa alacağımız oy yüzde 58.

Tayyip Bey’in de mutlu olması gerekirken hasetlik, kıskançlık yapıyor. Bu başarının bize yeni seçim başarıları, 31 Mart’lar ve iktidar başarıları getireceğini görüyor. Silkeleyin sözü aslında kapalı kapılar ardında CHP’li belediyelerin imkanını daraltın sözüdür. Bunlara nereden para giderse kesin, tamam efendim. Sonra bakıyor belediyeler çalışmaya devam ediyor. Bakana diyor ki biraz daha silkeleyelim. Siz bunu yapmaya devam ederseniz  vatandaş zaten sizden yaka silkiyordu, ilk seçimde de sizi silkeleyip atacak.

Sürekli belediyelerinin Sosyal Güvenlik Kurumu’na olan borçlarından bahsediliyor. Bu borçların toplamı 100 lira, bu paranın 10 lirası belediyelere ait. Bu 10 liranın da içinde AK Partilisi var, MHP’lisi var, DEM’lisi var, CHP’lisi var. Hepsi 10 lira. Toplam borç 100 lira. Bu 10 liranın başında kıyamet koparıp, bu 10 lirayla size zulmetmeye, bize zulmetmeye kalkıyor. Önce bir kanun bunu söylüyor, ‘Sosyal Güvenlik Kurumu’na kimin borcu var, yukarıdan aşağıya bir açıkla bakalım.’ Bunu 6 ayda bir açıklamaları lazım, yıllardır açıklamıyorlar.

Nerede yandaş şirketler var, nerede bunların desteklediği bütün ihaleleri verdiği şirketler var, bu şirketler vergi vermiyorlar, sıfır matrah. 43 şirketleri var bunların 36-37’si hiç vergi vermemiş geçen sene. Ve sigortaya da öldür Allah para ödemiyorlar. Bu 10 lira borcu da geçmişte kendi belediyeleri yaptı. ‘Nasılsa Tayyip Bey af çıkarıyor, yatırırsak boşu boşuna öderiz, bu para dursun, af çıkar faizle silinir, taksitlere bölünür’ diye hesap ettiler de yaptılar.

Şimdi yeniden af gelecek, buradan söylüyorum. Tayyip Erdoğan, Ocak ayı içinde şirketlerin SGK borçlarının faizini silecek, eşit taksitlere bölecek, sırf bundan belediye şirketleri yararlanmasın diye şimdi bu işe tevessül ediyorlar, tenezzül ediyorlar. Bunun için biz bu işi en yakından takip ediyoruz, önümüzdeki günlerde bunu yaptığında, bütün Türkiye’de perdeyi açtığında karşısındaki duvarda görecek. Yolda yürürken yolda görecek. Eline verilen afişte görecek, bütün vatandaşlarımız Tayyip Erdoğan’ın nasıl bu hazımsızlıkla bu güzel hizmetleri engellemek için, bu yatırımları engellemek için, Ekrem Başkan’ın yaptığı işleri engellemek için bu işlere kalkıştığını her yerde görecek.

“Asgari ücret talebimiz 30, biz bunun altında yokuz”

Ayrıca asgari ücret belirlenmesi için toplandılar. Diyorlar ki, ‘Asgari ücrete zam yaparsak enflasyon artar.’ Hayatımda bu kadar bir yalan görmedim. Geçen yıl 17 bin liralık asgari ücreti, bir yıl boyunca bir kuruş zam yapmadılar. Seçimden önce diyorlardı ki ‘Üç kere zam yapacağız.’ Bir kere bile zam yapmadılar asgari ücrete. Ne oldu? Enflasyon yüzde 50 oldu. Asgari ücreti artırmamakla enflasyon baskılansa, geçen sene bu enflasyon olmazdı. Asgari ücretin enflasyona katkısı, yüzde 1 asgari ücret artırırsan, binde 0.7 enflasyona katkısı var.

Yani hiç alakası yok. Ama sırf bu emekçinin cebinden çalmak için böyle bir yalan uyduruyorlar. Onun için biz asgari ücret diye TÜİK‘in yani Tayyip Erdoğan’ı üzmeyen istatistik kurumunun verileri ile değil, gerçek asgari ücretlinin enflasyon rakamıyla zam istiyoruz. Geçen seneden bugüne bakıldığında asgari ücretlerin enflasyonu yüzde 76’dır. Kirasına, ekmeğe, suya, telefona, elektriğe, süte ve zorunlu mutfak harcamalarına yapılan artış yüzde 76. O yüzden de asgari ücretin en az yüzde 76 zam alması ve sadece enflasyonu telafi etmek için bile 30 bin lira olması lazımdır. Bugün birtakım yamyamlar ‘21 bin lira, 22 bin lira, Tayyip Bey belki yapar 23 bin 500 lira’ diyorlar.

23 bin 500 lirayla bir yıl geçim olmaz. Biz 30 bin lira yapılmasını ve temmuz ayında yeniden enflasyon ayarlanmasını talep ediyoruz. Ve buradan bir kez daha asgari ücret tespit komisyonuna, hükümete ve Tayyip Erdoğan’a sesleniyoruz: Asgari ücret talebimiz 30, biz bunun altında yokuz. Emeklilere de bir asgari ücret verilmeli. ömrünü, gözünün nurunu bu ülke içine akıtmış, elleri bu ülke için nasır olmuş, bu ülke için dirsekleri çürümüş emeklilerin kıymeti bilinmelidir. Emeklimize bir asgari ücret ve asgari ücretlimize 30, biz bunun altında yokuz arkadaşlar.”

Paylaşın

Almanya’dan Türkiye’ye 231 Milyon Euroluk Silah İhracatı

2024 yılında, Türkiye, Almanya’dan 230,8 milyon euro (242,5 milyon dolar) tutarında silah satın aldı. Bu, 2006 yılı sonrasının en yüksek rakam olarak kayıtlara geçti.

Almanya Başbakan Olaf Scholz da ekim ayında İstanbul’a gerçekleştirdiği ziyarette Türkiye’nin bir NATO üyesi olduğunu ve müttefik bir ülkeye savunma ihracatının doğal olduğunu vurgulamıştı.

Almanya’nın Türkiye’ye yönelik silah ihracat kısıtlamalarını kaldırmasının etkileri görülmeye başlandı. Alman hükümetinin bu yıl içinde Türkiye’ye toplam 230 milyon 800 bin euro değerinde savunma ihracatına onay verdiği bildirildi. Böylece ihracat izinlerinde 2006 yılı sonrasının en yüksek rakamına ulaşıldı.

Sol Parti’den kopan Sahra Wagenknecht İttifakı’ndan (BSW) milletvekili Sevim Dağdelen’in soru önergesine Ekonomi Bakanlığından verilen yanıta göre, ihracat izinlerinin 79 milyon 700 bin euroluk bölümü muharebe silahları ve 151 milyon 100 bin euroluk bölümü diğer savunma sanayisi ürünlerinden oluştu.

Türkiye’de 2016’da gerçekleşen darbe girişimi ve ardından Türk ordusunun Suriye’nin kuzeyine gerçekleştirdiği harekatlar sonrasında Almanya’dan Türkiye’ye silah ihracat izinleri durma noktasına gelmişti. Türkiye’ye ihracat izinleri son yıllarda tek haneli ya da düşük iki haneli rakamlarda gerçekleşmişti.

Alman hükümeti Türkiye’ye 2021’de 11 milyon 100 bin, 2022’de 4,5 milyon ve 2023’te Aralık ayına kadarki dönemde 1,2 milyon euroluk savunma ihracatına izin verdi. 2023 yılının tamamına dair rakamlar ise henüz açıklanmadı.

Alman Ekonomi Bakanlığı, Eylül ayı sonunda yaptığı açıklamada Türkiye’ye kapsamlı bir şekilde torpido, füze ve denizaltı parçaları ihracatına yeniden izin verildiğini bildirmişti.

Başbakan Olaf Scholz da Ekim ayında İstanbul’a gerçekleştirdiği ziyarette Türkiye’nin bir NATO üyesi olduğunu ve müttefik bir ülkeye savunma ihracatının doğal olduğunu vurgulamıştı.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Neandertaller, Modern İnsanlar Gibi Düşünebiliyorlardı

Bilim insanları, daha önce modern insanlara özgü olduğu düşünülen “düşünme” yeteneğinin yaklaşık 40 bin yıl önce soyu tükenen Neandertaller için de geçerli olduğunu öne sürüyorlar.

Haber Merkezi / Neandertaller, Homo Sapienslere (modern insanlar) göre, fiziksel olarak daha büyük organlara sahiptiler ve özellikle soğuk iklimlere daha iyi adapte olmuşlardı.

Yeni bir fosil keşfi, Neandertallerin insanlar ile etkileşime girmeden önce soyut düşünce ve fikirlere sahip olabileceğini gösteriyor.

Bilim insanları, Neandertallerin şimdiye kadar anlık deneyimlerinin ötesinde düşünme yeteneğinden yoksun olduklarını düşünüyorlardı.

Bilim insanları, İspanya’daki bir mağarada bulunan fosilleri analiz ettikten sonra, daha önce Homo Eapiense özgü olduğu düşünülen “düşünme” yeteneğinin Neandertaller için de geçerli olduğunu söylüyorlar.

İspanya’daki Burgos Üniversitesi ve Malaga Üniversitesi’nden araştırmacılar, Burgos’taki Prado Vargas Mağarası’nda bulunan 15 küçük deniz fosilini incelediler.

Deniz fosillerinin, Neandertaller için bir değeri olmadığı, bunun yerine koleksiyon amaçlı toplandıkları düşünülüyor.

Deniz fosillerinin, 39 bin 800 ila 54 bin 600 yıl öncesine ait olduğu ve Neandertallerin yaşadığı bir kampta bulunduğu ifade ediliyor.

Bilim insanları, deniz fosillerinin bir amaç için toplanmadığı, bu nedenle soyut düşünceye işaret ediyor olabileceğini düşünüyor: “Fosiller, alet olarak kullanıldıklarına dair hiçbir kanıt yok. Bu nedenle, fosiller, toplama faaliyetlerine atfedilebilir.

Bu faaliyetler çok sayıda somut ve soyut nedenden kaynaklanıyor olabilir; bu da toplama faaliyetlerinin ve bununla ilişkili soyut düşüncenin modern insanlardan önce Neandertallerde de mevcut olduğunu düşündürmektedir.”

Bulunan fosillerin amacı konusunda bazı tartışmalar yaşanmıştır; bunların çocuklar için oyuncak olduğu, takas için kullanıldığı, süs değeri taşıdığı veya grubun kültürel kimliği olarak hizmet ettiği yönünde teoriler ortaya atılmıştır.

Bilim insanları, “Bunlar kasıtlı olarak veya tesadüfen bulunmuş olabilir, ancak yaşam alanına taşınmaları kasıtlı olmalı, bu da bu fosilleri toplama dürtüsünü ima ediyor” diyor ve ekliyorlar: “Her iki durumda da, özel bir anlam ifade ederler.”

Paylaşın