Erdoğan’dan “Suriye” Açıklaması: 2 Bin Yıllık Devlet Aklıyla Plan Yapıyoruz

Suriye’deki son gelişmelere ilişkin konuşan Erdoğan, “Neymiş; Suriye’nin arkasında emperyalist güçler varmış. Esed’in devrilmesi Türkiye’nin çıkarlarına aykırıymış. Bunun gibi bir sürü zırvayı arka arkaya sıralayarak, siyaset yaptıklarını zannediyorlar” dedi ve ekledi:

“Diplomasi, tıpkı siyaset gibi ince bir sanattır. Diplomasi, 10 hamle sonrasını hesaplamayı gerektirir. Kendi adımlarınızla birlikte rakiplerinizin, hatta hasımlarınızın hamlelerini dikkate almak, her türlü senaryoyu hesaba katmak zorundasınız. Kendi tecrübelerimizin yanı sıra 2000 yılı aşan geleneğe sahip Türk devlet aklının rehberliğinde planlarımızı yapıyor, adımlarımızı yine buna göre atıyoruz.”

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti Erzurum 8. Olağan İl Kongresi’nde gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Yiğidin hasına Dadaş demişler. Dadaş bizi bilir biz de Dadaş’ı. Sevgili Dadaşlar, Erzurum’un güzel insanlı, kıymetli dava arkadaşlarım sizleri en kalbi duygularımla selamlıyorum. Kongrelerimizin partimiz için, ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Bizim kongrelerimiz düğün gibidir, bayram gibidir, şölen gibidir, toy gibidir. Salonu dolduran kardeşlerimin nezdinde tüm Erzurumlulara selamlarımı muhabbetlerimi gönderiyorum. 31 Mart seçimlerinde bize bir kez daha sahip çıktığınız için sizlere şükranlarımı sunuyorum. Bu güne kadar size mahcup olmadık. Teşekkür borcumuzu daha çok çalışarak ödedik.

İnşallah aynı şekilde yola devam edeceğiz. Erzurum’un hak ettiği yere gelmesi için elimizden geleni yapacağız. Gayretlerimiz neticesinde Erzurum, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı tarafından 2025 yılı Turizm Başkenti olarak seçildi. Bu güzel şehir, tüm dünyaya tanıtılacak. Bir diğer güzel haberimiz, stadyum haberidir. 20 bin kişilik stadyumun yapımına başlayacağız.

Dünyamız ve bölgemiz son dönemde sancılı günler yaşıyor. 50 bin Filistinli kardeşimiz şehit edildi. Ateşkese rağmen İsrail Lübnan’ı taciz etmeye devam ediyor. Komşunun evi yanarsa ya alevi ya dumanı mutlaka size ulaşır.

Asrın felaketi denilen, 53 bin canımızı kaybettiğimiz depremi yaşadık. Bu depremin ekonomimize maliyeti 104 milyar dolar. Bu sorunların tamamı konjonktüreldir, yani gelip geçicidir. Türkiye hepsinin üstesinden gelecek kabiliyete sahiptir. Bazı güçlüklerimiz olsa da Türkiye’yi hiç olmadığı kadar mürreffeh günler bekliyor. Milletçe biraz daha sabredersek her alanda hedeflerimize çok yaklaşmış olacağız. Türkiye yüzyılının parlak günlerini hep birlikte idrak edeceğiz.

Ülkemizde başını muhalefetin çektiği bir grup, millete sürekli karamsarlık aşılıyor. Milletle aynı yolda yürümek yerine, rüzgar gülü gibi yel nereden eserse oraya bakıyorlar. ‘AK Parti kaybetsin de gerekirse Türkiye batsın’ diyecek kadar muazeneyi yitirmiş vaziyetteler. Dünyada ne olup bittiğini zaten bilmiyorlar. Sınırlarımızın ötesinde olanlar umurlarında bile değil.

Geçtiğimiz günlerde komşumuz Suriye’de bir halk devrimi gerçekleşti. Baas rejimi tarihe karıştı. Ülkesinde 1 milyon masumun ölümüne sebep olan Esed, Şam’dan kaçmak zorunda kaldı. Suriye halkı, kendileriyle birlikte bizleri de gururlandıran bir zafere imza attı. 13 yıl sonra ilk defa Suriyeli kardeşlerimiz, geleceklerine umutla bakıyor.

Ay Yıldızlı bayrağımız, özgür Suriye bayraklarıyla yan yana Suriyeli kardeşlerimizin ellerini süslüyor. Bakıyoruz, birileri buna tahammül edemiyor. Bu sevinci paylaşmaktan aciz durumdalar. Akla ziyan komplo teorileri üretiyorlar. Neymiş; Suriye’nin arkasında emperyalist güçler varmış. Esed’in devrilmesi Türkiye’nin çıkarlarına aykırıymış. Bunun gibi bir sürü zırvayı arka arkaya sıralayarak, siyaset yaptıklarını zannediyorlar.

“Diplomasi, tıpkı siyaset gibi ince bir sanattır”

Diplomasi, tıpkı siyaset gibi ince bir sanattır. Diplomasi, 10 hamle sonrasını hesaplamayı gerektirir. Kendi adımlarınızla birlikte rakiplerinizin, hatta hasımlarınızın hamlelerini dikkate almak, her türlü senaryoyu hesaba katmak zorundasınız.

Kendi tecrübelerimizin yanı sıra 2000 yılı aşan geleneğe sahip Türk devlet aklının rehberliğinde planlarımızı yapıyor, adımlarımızı yine buna göre atıyoruz. Şu ana kadar binlerce zirveye katıldık. 22 yıl boyunca milletimizin başını yere eğdirmedik. Her zaman bin düşündük ama bir söyledik.

Yalnız bırakıldığımız çok zaman oldu. Sığınmacıları seçim malzemesi olarak kullanacak kadar vicdanını kaybedenler oldu. 4 milyon Suriyeli kardeşimizi bu topraklarda misafir ettik. Ama CHP ne dedi? ‘Biz sizi gelir gelmez geri göndereceğiz’ dedi. Biz de dedik ki, ‘Biz Ensarız, sizler muhacirsiniz.’

CHP yönetiminin Baas diktatörlüğüne bu kadar sempati beslemesini milletimiz kadar biz de merak ediyoruz. Baas kaybedince otomatik olarak CHP’de mi kaybetmiş oldu? Bunu açıklasınlar.

Muhalefetin kışkırtmalarına rağmen Suriye konusunda ne kadar isabetli davrandığımızı bugün bir kez daha görüyoruz. Suriyeli kardeşlerimizi ölüme göndermediğimiz için ne kadar haklı olduğumuzu bugün bir kez daha anlıyoruz. Şam Büyükelçiliği’ni bugün yeniden hayata geçiyoruz.”

Paylaşın

Erdoğan, Yine CHP’yi Hedef Aldı: Son 22 Yılda…

Erdoğan, partisinin Kocaeli İl Kongresi’nde yaptığı konuşmada CHP’yi hedef aldı. Erdoğan, “Son 22 yılda muhalefetin isabetli tavır sergilediği neredeyse tek bir uluslararası olay yok” ifadelerini kullandı.

Konuşmasında AK Parti’nin temsilcisi olduğu davanın bir medeniyet davası olduğunu savunan Erdoğan, Bu dava, büyük ve güçlü Türkiye’yi inşa etme, mazluma umut olma, zulme son verme davasıdır. Halk çekmeden biz kendimizi hesaba çekeceğiz” diye konuştu.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin Sakarya İl Kongresi’nde açıklamalarda bulundu. Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Sizleri en kalbi duygularımla, hasretle muhabbetle selamlıyorum. Yiğitler ve şehitler beşiği, istiklalimizin ışığı, vatanımızın, devletimizin, istiklalimizin aşığı Sakarya’yı ve Sakaryalı kardeşlerimi bugün bir kez daha hürmetle selamlıyorum. Bu salonu bayram havasına, şölene çeviren siz değerli kardeşlerime teşekkür ediyorum. Kongremiz hayırlı, mübarek olsun. Bu yol Türkiye Yüzyılı yoludur. Bu yol gazilerin, şehitlerin yoludur.

Yeni bir dönemin arifesindeyiz. Elbette her şey güllük gülistanlık değil, hala çözmemiz gereken sıkıntılar, aşmamız gereken engeller var. Bir yandan mevcut sıkıntılarla uğraşırken, diğer yandan ülkemizin önündeki fırsatları değerlendireceğimiz bir irade ortaya koymak mecburiyetindeyiz. Geçici sancıları geride bırakacağız bunun için vatandaşımızdan biraz daha sabır, biraz daha destek istiyoruz.

Türkiye’nin kazanımlarına kulp takmak için uğraşan güruh artık siyaset değil psikiyatrinin konusu. Biz muhacirleri hiçbir zaman kovmayacağız dedik. Biz muhacirlere her zaman sahip çıkacağız. Şimdi geri dönüyorlar. Ensar yeniden geldiği yere kendileri üzülerek, çuvallarla, valizlerle dönüyorlar. Eğer bizim bu sabrımız olmasaydı bu olur muydu? Olmazdı. ‘Men sabera zafera dedik’ ve sabredenler zafere ulaştılar.

Ne diyorlar? ‘Türkiye’nin Suriye’de ne işi var?’ Bunu diyecek kadar kendi tarihini bilmeyenleri kültür ve medeniyet değerlerimizden yoksun olanları görüyoruz. Türkiye’nin dibindeki gelişmeleri takip edemiyorlar. Kimi bu soruyu cahilliğinden ya da ideolojik fanatizminden soruyor. Şimdi gördünüz mü bizim niçin Suriye’de olduğumuzu, Suriye’nin başındaki nerede? 13 yıl sonra Suriye yeniden özgürleşme yolunda ilk adımı attı. Baas rejimi düşerken Esed pılını pırtını toplayıp bir gecede kaçmak durumunda kaldı.

Kardeşlik hukukumuzun gereğini yerine getirirken içerden ve dışardan gelen nice baskıyı, ithamı, tahriki, provokasyonu göğüslemek mecburiyetinde kaldık. Suriye’deki devrime şaşı bakanlara, Esed dönemini yüceltenlere en güzel cevap Şam’daki yeraltı hapishaneleridir.

İnşallah Suriye’nin diğer kısımlarının terör örgütlerinden temizlenmesi için gerekeni yapacağız. Suriye’de evi, iş yeri, arazisi olan misafirlerimiz yavaş yavaş geri dönüş yoluna geçti. Burada kalmak isteyenlerin (Suriyeli sığınmacılar) başımızın üzerinde yeri vardır.

CHP Genel Başkanı Esed’in kendisinin bile inanmadığı af ilanına prim vererek bunun reklamını yapmıştı. Oraya gidecekti ya, Esed’i ziyaret edecekti ya… Özgür bey ne oldu? O ziyareti gerçekleştirseydin ya. Suriyeli, Afgan ve yabancılara düşmanlık üzerinden siyaset yapanların varlık sebepleri ortadan kalktığına göre, millete ne diyeceklerini merak ediyoruz.”

“Sırtımızı millete yaslayacağız”

Erdoğan, Sakarya’daki programının ardından partisinin Kocaeli’deki il kongresine katıldı. Erdoğan’ın burada yaptığı açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“AK Parti bir siyasi parti olmanın ötesinde bir davası bir derdi bir hayali olanların kurduğu büyüttüğü, bugünlere getirdiği bir teşkilattır. Her kim AK Parti’yi dünyada kabul gören klasik parti işleyişi sınırları içinde değerlendirir ve öyle hareket ederse fena halde yanılır.

Siyaseti bu şekilde uygulayanların kendi iç ilişkilerinde, yönettikleri belediyelerde, uluslararası ilişkilerde nasıl savrulma yaşadıklarına hep beraber şahit oluyoruz.

Bu savrulmaların sonu kendi ülkesine kendi milletine kendi tarihine kendi kültürüne kendi inancına önce yabancılaşmak sonra düşman hale gelmektir. Öyle vahim durumlarla karşılaşıyoruz ki, bu ülkede siyaset yapıyor, bu milletin ekmeğini yiyor, bu devletin kimliğini taşıyor ama bakıyorsunuz ülkeye ve millete açıkça düşmanlık güdüyor.

Milletle milletin değerleriyle ve memleketle bağını tamamen koparmışlar, rüzgar nereye eserse hemen oraya dümen kırıyorlar. Sabiteleri, ilkeleri, uğruna zorluklara göğüs gerecekleri ülküleri kalmamış. Aynı yanlışı yapmaya devam ediyorlar. Milletin kurduğu ve bugünlere milletin getirdiği AK Parti asla böyle olmamıştır, olmayacaktır, olmaması için ne gerekiyorsa yapacağız. Hak ve halk hesaba çekmeden biz kendimizi hesaba çekeceğiz. Nefsimizi sorgulamaktan ‘acaba nerede kusurumuz var’ sorusunu kendimize sormaktan asla ve asla kendimizden korkmayacağız.

Eksiği, hatayı, günahı hep kendimizde arayarak hakkın, hakikatin doğrunun izinden gideceğiz. AK Parti’nin temsilcisi olduğu dava medeniyet davasıdır. Bu dava büyük ve güçlü Türkiye’yi inşa etme davasıdır. Bu dava adalet, hürriyet ve hep birlikte onurlu bir yaşam davasıdır.

Birilerinin yaptığı gibi kutlu davayı günlük siyaset uğruna bozuk para gibi harcamayacağız, istismar etmeyeceğiz, eğip bükmeyeceğiz. Milletimizi ayakta tutan kadim değerlere sıkı sıkıya sahip çıkacağız. Ülkemizle ilgili hayal ve hedeflerimizden milim taviz vermeyeceğiz. Kalbimizi hakka bağlayacak, sırtımızı millete yaslayacak, yüzümüzü tüm insanlığa döneceğiz. Enaniyet, kibir, büyüklenme, riya, haset, zehirli dili kapımızdan içeri sokmayacağız.

Tüm kesimleri, inançları, meşrepleriyle insanımızın her biri samimi, hasbi, harbi, ümitvar, gönül alıcı, çözüm odaklı yaklaşımla kucaklayacağız. Beldesinden ilçesine, ilinden genel merkezine kadar AK Parti teşkilatlarının kapısı tıpkı bir tekke kapısı gibi gelen herkese açık olmalıdır. Hiç şüphesiz teröristle, hainle, hırsızla, arsızla işimiz olmaz. Zaten onların yolu da AK Parti’yle asla kesişmez.

Bunun dışında herkesi muhabbetle bağrımıza basarak eser ve hizmet siyasetimizi sürdürmekte kararlıyız. Nefsimizi zincire vurmadan, rahatı huzuru bir kenara atmadan, mağdurun ve mazlumun sesi olmadan, yürekten yüreğe esmeyen AK Parti’nin temsilciliğini yürüttüğü davaya layık olamayız.

Kongrelerimiz şahsi hesapların değil Türkiye sevdasının, Türk milletine hizmet etme yarışının yaşandığı zeminlerdir. Halef ve selefin bir arada olduğu, yol arkadaşlığının devam ettiği, eski ve yeni ayrımlarının yapılmadığı kucaklaşma vesileleridir.

Bir taraftan eski yol ve dava arkadaşlarımızla ahdimizi tekrar yenilerken diğer taraftan da yeni isimlerle kadrolarımızı takviye ediyoruz. Ne kimseye vefasızlık yaptık ne de statükocu olduk. Emektarlarımızın tecrübesini gençlerimizin heyecanıyla birleştirerek 23 yıldır Türk siyasetine damgamızı vurduk.

Son 2 haftadır Suriye’deki gelişmelere bakmak bile AK Parti ve Cumhur İttifakı’nın Türkiye için ne manaya geldiğini anlamak için yeterlidir.”

Paylaşın

Son Bir Yılda 3 Bin 128 DEM Partili Gözaltına Alındı

Son bir yılda, 3 bin 128 DEM Partili gözaltına alındı, gözaltına alınanlardan 409’u ise tutuklandı. Ayrıca son bir yılda, DEM Parti’ye yönelik genel merkez de dahil olmak üzere 9 fiziki saldırı gerçekleşti.

Haber Merkezi / Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Eşsözcüleri Sevda Çelik Özbingöl ve Öztürk Türkdoğan, 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası dolayısıyla hazırladıkları raporu, DEM Parti Genel Merkezi’nde düzenlenen basın açıklamasıyla kamuoyu ile paylaştı.

Sevda Çelik Özbingöl şunları söyledi: “10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü vesilesiyle, ülkemizde yaşanan insan hakları ihlalleriyle ilgili olarak partimize ve bileşenlerimize yönelik boyutunu da sizlerle paylaşmak istiyoruz. 2015-2023 arasında gerçekleştirilen ihlallerle ilgili süreçleri önceki raporlarımızda kamuoyu ile paylaşmıştık. Bu raporlarda hem partimize ve bileşenlerimize yönelik hem de parti binalarına ve üyelerimize yönelik fiziki saldırılar mevcuttu. İl ve ilçe eş başkanlarımız ile seçilmişlerimize yönelik haksız gözaltı, tutuklama ve yargı tacizinin, Kürt illerinde kesintisiz bir biçimde uygulanan yasaklarla birlikte 2024 yılında da tekrarlandığı, en az yüzde 50’lik bir artışla devam ettiği bir durumdan bahsediyoruz.

Biz bugün burada, bu yılın ihlallerini konuşurken, güne yine yakalama ve gözaltılarla uyandık. Yakalama, gözaltı ve haksız tutuklama verilerini sizinle paylaşırken, bu verilerin artmaya devam etmesinin rahatsızlığını da yaşadığımızı belirtmek istiyoruz. Aralık 2023’ten bugüne, bartimiz bileşenlerine ve toplumsal muhalefete yönelik gerçekleştirilen siyasi soykırım operasyonları neticesinde tespit edilen rakamların gerçek veriler olmadığını, gerçek sayıdan az olduğunu da söylememiz gerekiyor. En az 948 kişi gözaltına alınmış, 632 kişinin de tutuklanmasına karar verilmiştir.

Aralık 2023 ve 10 Aralık 2024 tarihleri arasında, partimizin her kademe yöneticisinin içinde bulunduğu 256 kişi gözaltına alınmış, çalışanlarımızın ve yöneticilerimizin 50’sinin tutuklanmasına karar verilmiştir. Bu tarihler arasında partimizin organize ettiği eylem ve etkinliklere katılan üyeler, seçilmişler ve çalışanlarımıza yönelik 3 bin 128 gözaltı gerçekleşmiş, 409 kişinin tutuklanmasına karar verilmiştir. Yine bu tarihler arasında toplumsal muhalefetin partimizle birlikte katıldığı belirli günlerdeki kutlama ve anma gibi etkinlikler ile protesto gösterilerine yönelik 564 gözaltı ve 173 tutuklama kararı verilmiştir.

31 Mart 2024’te gerçekleşen yerel seçimlerin akabinde, seçilmiş bir belediye eş başkanımız tutuklanmış; 6’sı partimizden, 2’si CHP’li olmak üzere toplam 8 belediyeye kayyım atanmıştır. Bu sayıların gittikçe artıyor olması elbette ki rahatsız edici. Bu saldırıların sadece bir yönüyle gelişmediğini ve yaşamın bütün alanlarında bir hak ihlali bütünlüğü içerisinde yürütüldüğünü görmekteyiz. Partimize yönelik fiziki saldırılar ve siyasi operasyonlar bunun farklı bir boyutu olarak karşımıza çıkmaktadır. 2024 yılında, Genel Merkezimiz de dahil olmak üzere partimize 9 fiziki saldırı gerçekleştirilmiştir. Dört fiziki saldırı da kolluk aramaları ve haksız müdahaleleriyle yapılmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde milletvekillerimiz iki kez fiziki ve fiili saldırıyla karşı karşıya kalmıştır. Kürtçe konuştukları için defalarca mikrofonları kapatılmış, birçok başka haksız müdahale de bütün kamuoyunun gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bu ihlaller eylem ve etkinlik yasaklarıyla devam etmiştir. Toplumsal muhalefetin yoğun olduğu dönemlerde, demokratik protesto hakkının kullanımını açıkça engelleyen idari işlemlerle ve valilikler aracılığıyla eylem ve etkinlik yasakları getirilmiştir. Van’da 2016 yılından beri kesintisiz bir şekilde valiliğin idari kararıyla devam eden bir yasak mevcutken, 2024 yılı içerisinde 94 kez eylem ve etkinlik yasağı kararı verilmiştir. İHD verilerine göre, bu kararlar kapsamında 358 tane barışçıl eylem ve etkinliğe müdahale edilmiş ve yasaklama kararları verilmiştir.

13 Ekim’de Diyarbakır’da gerçekleştirdiğimiz mitingimize yönelik yasaklama da buna dahildir. Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin sona erdirilmesi ve Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümü talebiyle 1 Şubat 2024’te başlayan ve katılımcıları arasında sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin de bulunduğu Büyük Özgürlük Yürüyüşüne Van, Kars ve Urfa gibi illerde kolluk müdahalesi farklı aşamalarda gerçekleştirilmiştir. 8 eylem ve etkinliğe de farklı tarihlerde müdahale edilmiş, en az 81 kişi de gözaltına alınmıştır.

2024’te bir seçim yaşadık. Seçim öncesi, seçim günü ve sonrasını kapsayan yoğun ihlallere tanıklık ettik. Kulu, İnegöl, Mersin Akdeniz, Yüksekova, Mardin, Elazığ, Kayseri, Koçsinan seçim bürolarımıza saldırılar gerçekleştirilmiştir. Seçim çalışması yürüten yönetici, aday ve parti çalışanı olan 9 partilimiz bu süreçte gözaltına alınmıştır. Partimizin broşür ve afişlerine dair yasaklama ve toplatma kararları verilmiş ve çoğu noktada da dağıtımına izin verilmemiştir. Seçimlerin öncesinde, 1 Ekim 2023’te, 32 seçim bölgesinde özellikle kolluk mensuplarının içerisinde bulunduğu seçmen taşımaların, seçilmiş iradeye müdahaleyi esas alan boyutlarda seçmen kaydırmaların yapıldığını gördük.

Bu hukuksuzlukla ilgili hem kamuoyu düzeyinde hem de yasal boyutta birçok başvuru yapmış olmamıza rağmen, ne yazık ki siyasi iktidar, bu yöntemle Şırnak, Kars ve Bitlis’te ve çok sayıda ilçede seçmen iradesine müdahale etmekten çekinmemiştir. Seçim günü, seçmen iradesine yönelik hak ihlallerinde ise sandıklara doğrudan fiziki saldırılar gerçekleştirilmiştir. Halfeti, Hilvan ve Sur ilçeleri ile İstanbul Başakşehir’de sandıklara, seçim görevlilerine ve çalışanlarımıza yönelik fiziki müdahaleyi de içeren saldırılar gerçekleşmiştir.

Halfeti’de sandıklara önceden hazırlanmış oy pusulaları atmak suretiyle müdahale edilmiş, seçim görevlileri darp edilmiştir. Aynı gün Hilvan’da gerçekleştirilen müdahale de ayrıca Hilvan’daki seçimin iptaline gerekçe yapılmıştır. Mardin’in Ömerli ilçesinde, adayımız Devrim Demir’e yönelik yapılan gazlı kolluk saldırısı sonucunda belediye eş başkanımız hastaneye kaldırılmıştır. Şırnak, Muş ve Van’da seçim sonrası toplanan halka yönelik gazlı fiziki kolluk müdahalesi gerçekleşmiştir.

Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanı seçilen Abdullah Zeydan hakkında verilen memnu hakları iadesi kararına, 29 Mart 2024 tarihli Adalet Bakanlığı itirazı üzerine Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin kararını geri alınması suretiyle ikinci sıradaki adaya mazbata verileceği yönündeki açıklama sonrasında toplumsal muhalefet gelişmiştir. Van, Hakkari, Siirt, Urfa, Adana, Diyarbakır, Batman ve İstanbul’da plastik mermi kullanımı ve doğrudan gazlı müdahaleyi içeren kolluk müdahalesinin yapıldığı ve birçok basın mensubunun ve STK temsilcisinin de aralarında olduğu en az 667 kişinin gözaltına alındığı bir süreci yaşadık.

Siyasi soykırımın en büyük örneklerinden biri olan Kobanî yargılama sürecini de 2024 yılında yaşadık. 4 Kasım 2016’dan beri haksız bir şekilde tutuklu bulunan önceki dönem HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile MYK üyelerinin de içinde bulunduğu ve gizli tanık beyanları dışında bir gerekçeye dayandırılmayan, sadece siyasi faaliyetlerin kriminalize edildiği, kamuoyunda Kobanî Kumpas Davası olarak bilinen yargılama sürecinde, 16 Mayıs 2024’te yüzlerce yılı bulan hapis cezalarıyla karşı karşıya kaldık. Halen bu yargılamanın gerekçeli kararı yazılmamıştır.

Seçim sonrası ve akabinde demokratik siyasete ve halkın seçilmiş iradesine karşı gerçekleştirilen müdahale 3 Haziran’da farklı bir boyut kazandı. 3 Haziran 2024’te, Hakkari Belediye Eş Başkanımız Mehmet Sıddık Akış’ın 2012 yılından beri devam eden bir yargılaması bahane gösterilerek gözaltına alınıp tutuklanmasıyla ve bir cezaya dönüştürülen haksız kayyım atamasıyla karşılaştık. 31 Ekim’de Esenyurt’ta, 4 Kasım’da Mardin’de, 22 Kasım’da ise Ovacık ve Dersim’de kayyım atamalarıyla karşı karşıya kaldık.

Halfeti, Batman, Mardin ve en son Van’da devam eden kayyım atama süreçleri bu haksızlıkların boyutunu gösteriyor. Seçme ve seçilme hakkına müdahalelerin bitmediğini, Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanımız Abdullah Zeydan’ın memnu haklarının verilmesi kararını kanun yararına bozan 3 Aralık 2024 tarihli kararla halen sürdürüldüğünü hepimiz izlemiş olduk. Bu haksız kayyım atamalarından sonra gelişen toplumsal muhalefet ve kamuoyu sürecinde de maalesef aralarında çocukların, gazetecilerin ve STK temsilcilerinin de bulunduğu 289 kişiye yönelik gözaltı kararı verilmiş, 68 kişi ise haklı ve demokratik tepkilerini ortaya koydukları için tutuklanmıştır.

2024 yılındaki hak ihlallerinin en önemli boyutlarından, hak ihlallerinin kanayan yaralarından biri de cezaevleridir. Cezaevleri mağduriyetlerin en fazla olduğu, ancak verileri tam olarak tespit edemediğimiz çok özel bir mağduriyet alanı. Hem komisyonumuza hem Meclis Grubumuza yansıyan süreçlerde ve 100’ü aşkın hapishanede yaptığımız ziyaretlerde tespit edebildiğimiz kadarıyla sağlık hakkı ihlalleri, şartlı tahliye hakkının engellenmesi, sevk taleplerinin reddi ve özellikle cezaevi idareleri ile gözlem kurullarının keyfi tutum ve davranışları nedeniyle gerçekleşen birçok ihlale tanıklık ettik.

Bu süreçte, 794 soru ve araştırma önergesi arkadaşlarımız tarafından verilmiş ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Kurumuna başvuru yapılmıştır. 300’e yakın mahpus ziyaret edilmiş, hapishane idareleriyle de yüz yüze ve telefon aracılığıyla görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Komisyonumuz bu yıl cezaevlerine ilişkin 2 defa raporlama yapmış, hala da çalışmalarına devam etmektedir. Hasta tutsaklardan keyfi disiplin cezalarına, infaz yakmalardan çıplak aramalara ve sağlık hakkının engellenmesine kadar cezaevleri, yakından takibi gereken bir ihlal alanı olmaya devam etmektedir. Hapishanelere ilişkin yaptığımız raporlamalardan bir tanesi de İmralı’da devam eden tecrit sürecine ilişkindi.

Hak ihlalleri, cezaevleri ve önemli sorunlarımızdan bir tanesi olan tecridin giderilmesi konusunda DEM Parti Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu olarak sürecin takipçisiyiz. Özellikle hak ihlallerinin bu kadar yoğunlaştığı bir dönemde, ülkemizin demokratik geleceği için demokratik bir ittifak ve demokratik bir mücadelenin de önemini belirtmek istiyorum.

“Türkiye giderek otoriterleşiyor”

Öztürk Türkdoğan ise şunları söyledi: “Türkiye resmi ideolojide ısrar ediyor. Türkiye’nin ikinci yüzyıla değişim ve dönüşümle, barış ve demokrasiyle tanışarak devam etmesi gerekiyor. Dolayısıyla resmi ideolojiden vazgeçmesi gerekiyor. Bütün bu ihlallerin sebeplerinden biri de resmi ideolojide ısrar eden iktidarın değişmez tutumu. Türkiye giderek otoriterleşiyor. Bu otoriterleşmeden vazgeçmesi gerekiyor. Türkiye’de ikili hukuk ve ayrımcılık uygulanıyor. Terörle Mücadele Kanunu ve ilgili mevzuat, Kürtler başta olmak üzere rejim muhaliflerine bir ikili hukuk dayatıyor ve bu çok net ayrımcılıktır. Bunun sona ermesinin yolu da demokratikleşmeden geçmektedir.

Özellikle partimize yönelik bütün bu ayrımcı uygulamaların altını çizmek isterim. Herhalde dünyada kendi yurttaşlarını en fazla “terör” suçlaması ile suçlayan ülkelerin başında Türkiye geliyor. Türkiye yurttaşlarına bu terör suçlamalarını yaparken, dünyada terör örgütü olarak bilinen örgütlerle olan ilişkilerini de dün akşam televizyon ekranlarından bütün dünya izledi. Bundan ibret alınması gerekiyor. Demek ki, Terörle Mücadele Kanunu’nu kaldırmak gerekiyor. Demek ki, sebepsiz yere terör yöntemlerine başvurmadığı halde hiç kimseyi terörle suçlamamak gerekiyor.

Türkiye Kürt sorununu çözmek zorunda. Şu anda Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler, Suriye’deki son durum, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yoldan çözümünü dayatıyor. Türkiye’de 1 Ekim’den bu yana devam eden tartışmalar, yeni bir barış sürecine evrilmek zorundadır. Bu tartışmaları uzatmamak gerekir. Partimizin Sayın Öcalan’la görüşme talebi bir an önce kabul edilmelidir. Türkiye gerçek anlamda bir çözüm sürecine bir an önce girmelidir. Kürt sorununu gerçekten demokratik ve barışçıl yollarla çözecek adımları atmalıdır.

Türkiye’deki ihlalleri sıralamak çok mümkün ama şunu ifade edeyim. Gerçekten demokrasiye dönülecekse, AİHM kararlarını ve AYM kararlarını uygulamakla başlanabilir. Arkadaşlarımız Demirtaş ve Yüksekdağ başta olmak üzere, Osman Kavala ve hapiste tutulan tüm siyasetçilerle ilgili AİHM’in ihlal kararları var, serbest bırakılmaları gerekiyor. Bu oldukça önemli. Can Atalay’ın serbest bırakılması gerekiyor. Türkiye’yi kendi hukukuna uymaya davet ediyoruz. İfade özgürlüğü konusunda Türkiye’nin adım atması gerekiyor. Etki ajanlığı tartışmaları vardı. Freedom House’un da belirttiği gibi dünyada basın ve ifade özgürlüğü konusunda Türkiye özgürlüğü olmayan ülkeler kategorisinde. Türkiye’nin buradan çıkması lazım. Bunun için de mevzuatını demokratikleştirmesi gerekiyor, daha kötü uygulamalara sapmaması gerekiyor. Toplanma ve gösteri yürüyüşü temel bir haktır. İnsanlar bu hakkını kullanırken gözaltına alınmamalı, işkence ve kötü muameleye uğramamalı, haklarında dava açılmamalıdır.

Daha 2 hafta önce Ankara’da benzer soruşturmalardan yargılanıp beraat eden insanlar, bugün evleri basılarak gözaltına alınıyor ve tutuklanıyor. Mahkeme kararları sunuyoruz ama savcılar ve hakimler dikkate almıyor. Yani artık Türkiye’nin gerçekten yargısını masaya yatırması gerek. Venedik Komisyonu yakın zamanda HSK ile ilgili bir rapor yayınladı. Komisyonun bu tavsiyelerine Türkiye’nin uyması gerekiyor. Türkiye’deki hakim ve savcıları hukuka uymaya davet ediyoruz. Siyasi iktidarın telkinleriyle hareket etmeyin. İnsanları haksız yere gözaltına almayın ve tutuklamayın. Yine BM İşkenceye Karşı Komitenin Türkiye’ye gözlemleri ve tavsiyeleri var. Türkiye bu tavsiyelere uymak durumundadır. Mutlaka ve mutlaka bu tavsiyelerin gereği yapılmalıdır. İmralı’daki tecrit de bir an önce kaldırılmalıdır.

Hukuk güvencesinden yoksunluk devam ediyor. Tipik örnek, Can Atalay’ın AYM kararı. Bir ülke düşünün ki kendi yüksek mahkemesi bir karar veriyor ve ülke o karara uymuyor. Artık o ülkede hiç kimsenin hukuk güvenliği hakkı yoktur. Daha ötesi yok. Ne söyleyebiliriz ki? Seçme ve seçilme hakkına yönelik bir diğer müdahale de kayyım uygulamalarıdır. Bundan derhal vazgeçilmelidir. Kayyımla ilgili siyasi partilerin verdiği kanun teklifi bir an önce yasalaşmalı; bu garabet ve müdahaleci uygulamadan vazgeçilmelidir. Hapishaneler kanayan yaradır. Hapishaneler konusunda, İnfaz Kanunu baştan sonra mutlaka yeniden düzenlenmeli ve BM standartlarına uygun hale getirilmelidir. Umut Hakkı mutlaka ve mutlaka düzenlenmeli, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Türkiye’ye yönelik tavsiyesi yerine getirilmelidir.”

Paylaşın

Bireysel Kredi Kartı Borçları 1,74 Trilyon Liraya Geriledi

Bankaların bireysel kredi kartı alacakları yüzde 0,3 azalışla 1 trilyon 739 milyar 36 milyon liraya indi. Bireysel kredi kartı alacaklarının 603 milyar 609 milyon lirasını taksitli, 1 trilyon 135 milyar 427 milyon lirasını taksitsiz borçlar oluşturdu.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) haftalık bankacılık sektörü verilerini açıkladı. BirGün’ün aktardığına göre; Tüketici kredilerindeki artış 6 Aralık haftasında da devam etti. Bireysel kredi kartlarında ise kısıtlı düşüş hesaplandı. Tüketici kredileri 1 trilyon 942,7 milyar TL’den 1 trilyon 950,9 milyar TL’ye çıkarken, bireysel kredi kartları 1 trilyon 744,6 milyar TL’den 1 trilyon 739 milyar TL’ye indi.

Kredi borçları artan yurttaşın, takipteki alacakları da yükselmeye devam ediyor. Bireysel kredi ve kredi kartlarında takipteki alacaklar 105,1 milyar TL seviyesinde gerçekleşirken takipteki toplam alacaklar ise 286,9 milyar TL’den 290,4 milyar TL’ye çıktı. Ticari kredilerde de takipteki alacaklar 185,3 milyar TL’ye yükseldi.

Toplam kredilerdeki artış da sürüyor. 6 Aralık haftasını kapsayan dönemde krediler 15 trilyon 417,6 milyar TL’den 15 trilyon 950,9 milyar TL’ye yükseldi. Mevduat ise 18 trilyon 167,4 milyar TL’den 17 trilyon 979,5 milyar TL’ye geriledi.

Tüketici kredilerinin tutarı, 6 Aralık itibarıyla 8 milyar 222 milyon lira artarak 1 trilyon 950 milyar 922 milyon liraya yükseldi. Kredilerin 499 milyar 913 milyon lirası konut, 74 milyar 891 milyon lirası taşıt ve 1 trilyon 376 milyar 118 milyon lirası ihtiyaç kredilerinden oluştu.

Bu dönemde taksitli ticari kredilerin tutarı, 28 milyar 325 milyon lira artarak 2 trilyon 81 milyar 412 milyon lira oldu. Bankaların bireysel kredi kartı alacakları ise yüzde 0,3 azalışla 1 trilyon 739 milyar 36 milyon liraya indi. Bireysel kredi kartı alacaklarının 603 milyar 609 milyon lirasını taksitli, 1 trilyon 135 milyar 427 milyon lirasını taksitsiz borçlar oluşturdu.

BDDK verilerine göre, 6 Aralık haftasında KKM hesapları 1 trilyon 198,2 milyar TL’den 1 trilyon 184 milyar 676 milyon TL’ye gerileyerek toplamda 13,5 milyar TL’lik bir azalma gösterdi. Bu düşüş, son üç aydaki en düşük KKM çıkışı olarak kayıtlara geçti. Üst üste dört haftadır hesaplardan çıkışların bir önceki haftaya göre daha düşük seviyede gerçekleşmesi dikkat çekti. Son olarak 29 Kasım haftasında 25,8 milyar TL’lik çıkış gerçekleşmişti.

Paylaşın

Esad’ın Suriye’deki Son Saatleri: Güvensizlik, Umutsuzluk Ve Kaçış

Birleşik Krallık merkezli Reuters, Beşar Esad’ın dramatik son günlerini bilen 14 kişiyle yapılan röportajlara dayanarak yayınladığı habere göre, Esad’ın gizlilik içinde gerçekleşen kaçışını, yardımcıları ve aile üyeleri dahi bilmiyordu.

Beşar Esad, 8 Aralık’ta ülkeden ayrılmadan birkaç saat önce üst düzey askeri ve güvenlik yetkililerine, Rus takviye kuvvetlerinin yakında geleceği konusunda güvence vererek, yerlerini korumaları çağrısında bulunmuştu. Onların haberi olmadan, Esad çoktan kaçışını planlamıştı.

Reuters haber ajansına göre Suriye’yi 24 yıl yöneten, son 13 yılındaki iç savaşta muhaliflerini güç kullanarak bastırmaya çalışan Beşar Esad, rejimi çöktüğü sırada yaptığı Suriye’den kaçma planları hakkında neredeyse hiç kimseye güvenmedi.

Esad’ın destekçisi Rusya’ya kaçmadan önceki son saatleri hakkında bilgi sahibi olan ondan fazla kişi Reuters’a, Esad’ın yardımcılarının, yetkililerin ve hatta akrabalarının kandırıldığını ya da bu kişilere hiçbir bilgi verilmediğini söyledi.

Esad, Moskova’ya kaçmadan saatler önce Cumartesi günü Savunma Bakanlığı’nda yaklaşık 30 ordu ve güvenlik yetkilisinin katıldığı bir toplantı düzenledi. Toplantıda hazır bulunan ve isminin açıklanmasını istemeyen bir komutana göre Esad, Rus askeri desteğinin yolda olduğu konusunda güvence verdi ve kara kuvvetlerine direnmeleri çağrısında bulundu.

Suriye’nin devrik cumhurbaşkanının ülkeyi terk edeceğinden sivil personelin haberi yoktu. Yakın çevresinden bir yardımcısına göre Esad, Cumartesi günü işini bitirdiğinde Cumhurbaşkanlığı Ofisi Müdürü’ne konutuna gideceğini söyledi ama bunun yerine havaalanına gitti.

Aynı yardımcının aktardığına göre Esad ayrıca basın danışmanı Buseyna Şaban’ı arayarak kendisine bir konuşma yazması için konutuna gelmesini istedi. Ancak Şaban, geldiğinde orada kimsenin olmadığını gördü.

Bölgesel düşünce kuruluşu Arap Reform Girişimi’nin direktörü Nadim Houri, olayları yorumlarken, “Esad son bir direniş bile göstermedi. Kendi birliklerini bile toplamadı. Destekçilerini kendi kaderleriyle yüzleşmeye bıraktı” dedi.

Reuters, Moskova’da siyasi sığınma hakkı tanınan Esad’a ulaşamadı. Esat’ın iktidardaki son günlerini ve saatlerini bilen 14 kişiyle yapılan röportajlar, 8 Aralık Pazar günü erken saatlerde Suriye’den ayrılışını planlamak için hile ve gizliliğe başvurmadan önce 24 yıllık iktidarını uzatmak için dışarıdan yardım arayan bir lider portresi çiziyor.

Aralarında Esad’ın yakın çevresindeki yardımcıları, bölgesel diplomatlar ve güvenlik kaynakları ile üst düzey İranlı yetkililerin de bulunduğu kaynakların çoğu, hassas konuların özgürce tartışılabilmesi için isimlerinin gizli tutulmasını istedi.

Üç yardımcısına göre Esad, ordunun elit 4. Zırhlı Tümeni’nin komutanı olan küçük kardeşi Mahir’i bile ülkeyi terk etme planından haberdar etmedi. Bu kişilerden biri, Mahir’in bir helikopterle Irak’a, oradan da Rusya’ya uçtuğunu söyledi.

Suriyeli bir yetkili ve Lübnanlı bir güvenlik yetkilisine göre, başkent Şam muhaliflerin eline geçerken Esad’ın kuzenleri Ehab ve Eyad Mahluf da benzer şekilde geride kaldı.

Yetkililer, iki kuzenin arabayla Lübnan’a kaçmaya çalıştıklarını ancak yolda isyancılar tarafından pusuya düşürüldüklerini söyledi. Ehab’ın vurularak öldürüldüğü, Eyad’ın ise yaralandığı belirtildi. Ehab’ın ölümüyle ilgili resmi bir doğrulama yapılmadı. Reuters da olayı bağımsız olarak doğrulayamadı.

Radara yakalanmamak için alçaktan uçuş

Bölgedeki iki diplomat, Esad’ın 8 Aralık Pazar günü başkente saldıran muhaliflere yakalanmamak için kaçarken uçağın vericisinin kapatıldığını söyledi. Uçağın radara görünmemek için alçaktan uçtuğu, Esad’ın böylece Şam’dan kaçtığı aktarıldı.

Bu dramatik kaçış, Esad’ın 24 yıllık, ailesinin ise yarım asırlık kesintisiz iktidarını sona erdirdi ve 13 yıllık iç savaşı bitirdi.

Esat, Suriye’nin kıyı kenti Lazkiye’deki Rusya’ya ait Hmeymim Hava Üssü’ne, oradan da Moskova’ya uçtu. Yakınında bulunan üç eski yardımcısı ve üst düzey bir bölge yetkilisine göre, eşi Esma ve üç çocuğu, Rusya’nın başkenti Moskova’da Beşar Esad’ı bekliyordu.

Şam’daki Cumhurbaşkanlığı kompleksine akın eden isyancılar ve vatandaşlar tarafından çekilen ve sosyal medyada paylaşılan Esad’ın konutunun videoları, ocakta pişmiş yemek ve aile fotoğraf albümleri gibi geride birkaç kişisel eşyanın bırakıldığı ve konuttan aceleyle çıkıldığını gösteriyor.

2015’teki müdahalesiyle iç savaşın gidişatını Esad lehine çeviren Rusya’dan ya da diğer sadık müttefiki İran’dan askeri bir kurtarma hamlesi de gelmedi.

Reuters’in görüştüğü kişilere göre bu durum, Esad’ın iktidara tutunmak ve güvenliğini sağlamak için umutsuz bir yarış içinde çeşitli çevrelerden yardım istediği kaçışından önceki günlerde kendisine açıkça ifade edilmişti.

Bölgedeki üç diplomat, Esad’ın 28 Kasım’da, Suriyeli muhalif güçlerin kuzeydeki Halep vilayetine saldırmasından bir gün sonra Moskova’yı ziyaret ettiğini söyledi. Diplomatlar, Esad’ın askeri müdahale taleplerinin, müdahale etmeye isteksiz olan Kremlin’de karşılık bulmadığını kaydetti.

Suriye’deki ana muhalefetin yurtdışındaki lideri Hadi El Bahra, Esat’ın yakın çevresinden bir kaynağa ve bölgesel bir yetkiliye dayanarak, Esad’ın ülkedeki yardımcılarına durumun gerçekliğini aktarmadığını söyledi. Bahra, “Moskova gezisinden sonra komutanlarına ve arkadaşlarına askeri desteğin geleceğini söyledi. Onlara yalan söylüyordu. Moskova’dan aldığı mesaj olumsuzdu” dedi.

Bu ziyaretten dört gün sonra, 2 Aralık’ta İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçı Şam’da Esad ile bir araya geldi. O sırada muhalif İslamcı grup Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ), Suriye’nin ikinci büyük kenti Halep’in kontrolünü ele geçirmişti ve hükümet güçleri çökerken güneye doğru ilerliyorlardı.

Reuters’a konuşan İranlı üst düzey bir diplomat, Esad’ın toplantı sırasında gözle görülür şekilde sıkıntılı olduğunu ve ordusunun etkili bir direniş gösteremeyecek kadar zayıfladığını kabul ettiğini söyledi.

Ancak İranlı iki üst düzey yetkiliye göre Esad, Tahran’dan Suriye’ye güç göndermesini hiç talep etmedi ve İsrail’in böyle bir müdahaleyi Suriye’deki İran güçlerini ve hatta İran’ın kendisini hedef almak için bir neden olarak kullanabileceğini anladığını dile getirdi.

Seçeneklerini tüketen Esad, sonunda çöküşün kaçınılmaz olduğunu kabul etti ve ülkeyi terk etmeye karar vererek ailesinin 1971’den beri süren yönetimine son verdi.

Yakın çevresinden üç kişi, muhalifler Halep ve Humus’u ele geçirip Şam’a doğru ilerlerken Esad’ın başlangıçta Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) sığınmak istediğini söyledi. BAE’nin muhaliflere karşı kimyasal silah kullandığı iddiasıyla ABD ve Avrupa yaptırımlarına maruz kalan bir kişiyi barındırdığı için uluslararası tepkiden çekindiği ifade edildi. BAE hükümeti yorum talebine yanıt vermedi.

Ancak isminin açıklanmaması kaydıyla konuşan bir Rus diplomatik kaynağa göre Moskova, askeri müdahalede bulunmak istememekle birlikte Esad’ı hemen terk etmeye de hazır değildi.

İki bölgesel yetkili, Cumartesi ve Pazar günleri Katar’da düzenlenen Doha Forumu’na katılan Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un, Esad’ın güvenliğini sağlamak için diplomatik çabalara öncülük ettiğini, Türkiye ve Katar’ın HTŞ ile olan bağlantılarını kullanarak Esat’ın Rusya’ya güvenli bir şekilde gitmesini sağlamaya çalıştığını söyledi.

Batılı bir güvenlik kaynağı, Lavrov’un Esat’ın güvenli bir şekilde ayrılmasını sağlamak için “elinden geleni” yaptığını aktardı.

Kaynaklardan üçü, her iki ülkenin de ABD ve BM tarafından terör örgütü olarak tanımlanan HTŞ ile temasları olmadığını resmi olarak belirtmelerine rağmen, Katar ve Türkiye’nin Esad’ın çıkışını kolaylaştırmak için HTŞ ile anlaşmalar yaptığını savundu.

Üç kaynağa göre Moskova ayrıca Esad’ın içinde bulunduğu ve Suriye hava sahasını terk eden bir Rus uçağının engellenmemesi ya da hedef alınmaması için komşu ülkelerle koordinasyon halindeydi.

Katar Dışişleri Bakanlığı, Esat’ın çıkışıyla ilgili sorulara yanıt vermezken, Reuters yorum için HTŞ’ye ulaşamadı. Bir Türk hükümet yetkilisi, Rusya’nın Esat’ın uçuşu için Türk hava sahasını kullanma talebi olmadığını söyledi ancak Ankara’nın kaçışı kolaylaştırmak için HTŞ ile çalışıp çalışmadığına değinmedi.

Esat’ın son Başbakanı Muhammed Celali, Cumartesi gecesi saat 22.30’da devrik Cumhurbaşkanı ile telefonda konuştuğunu anlattı.

Celali, bu hafta Suudi Arabistan’a ait Al Arabiya televizyonuna verdiği demeçte, “Son telefon görüşmemizde kendisine durumun ne kadar zor olduğunu ve Humus’tan Lazkiye’ye doğru büyük bir göçün yaşandığını söyledim. Sokaklarda panik ve dehşet vardı” dedi.

“O da ‘Yarın göreceğiz’ diye cevap verdi” diye konuşan Celali, “’Yarın, yarın’, bana söylediği son şeydi” ifadesini kullandı. Celali, Pazar günü şafak sökerken Esad’ı tekrar aramaya çalıştığını ancak yanıt alamadığını söyledi.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

2026 Dünya Kupası Elemeleri: A Milli Erkek Futbol Takımın Rakipleri Belli Oldu

A Milli Erkek Futbol Takımı, 2026 Dünya Kupası Avrupa Elemeleri’nde E Grubu’nda yer aldı: İspanya / Hollanda Uluslar Ligi Çeyrek Final galibi, Türkiye, Gürcistan, Bulgaristan.

Haber Merkezi / Eleme maçları, 4 takımlı gruplarda Eylül 2025’te, 5 takımlı gruplarda ise Mart 2025’te başlayacak. Tüm eleme grubu karşılaşmaları 2025 yılının kasım ayında tamamlanacak.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Meksika ve Kanada’nın ortaklaşa ev sahipliği yapacağı 2026 FIFA Dünya Kupası Avrupa Elemeleri’nin grup aşaması kuraları bugün çekildi.

FIFA’nın İsviçre’nin Zürih kentinde bulunan merkezinde gerçekleştirilen kura çekiminde 2. torbada yer alan Türkiye; E Grubu’nda UEFA Uluslar Ligi’nde çeyrek finalde karşılaşacak olan İspanya/Hollanda maçının galibi, Gürcistan ve Bulgaristan ile eşleşti.

54 ülkenin katıldığı kura çekiminin ardından 6’sı 5, 6’sı 4 takımlı olmak üzere toplam 12 eleme grubu belli oldu. UEFA Uluslar Ligi’nde A Ligi’ne yükselmek için Macaristan ile play-off müsabakaları oynayacak olan Ay-Yıldızlılar, 2026 Dünya Kupası Avrupa Elemeleri’nde 4’lü grup olan E Grubu’nda yer aldı. 2026 Dünya Kupası Avrupa Elemeleri’nde maçlar 4 takımlı gruplarda Eylül 2025’te, 5 takımlı gruplarda ise Mart 2025’te başlayacak. Tüm eleme grubu karşılaşmaları 2025 yılının kasım ayında tamamlanacak.

2026 FIFA Dünya Kupası Avrupa Elemeleri Grupları

A Grubu: Almanya/İtalya Uluslar Ligi Çeyrek Final galibi, Slovakya, Kuzey İrlanda, Lüksemburg
B Grubu: İsviçre, İsveç, Slovenya, Kosova
C Grubu: Portekiz/Danimarka Uluslar Ligi Çeyrek Final mağlubu, Yunanistan, İskoçya, Belarus
D Grubu: Fransa/Hırvatistan Uluslar Ligi Çeyrek Final galibi, Ukrayna, İzlanda, Azerbaycan
E Grubu: İspanya/Hollanda Uluslar Ligi Çeyrek Final galibi, Türkiye, Gürcistan, Bulgaristan
F Grubu: Portekiz/Danimarka Uluslar Ligi Çeyrek Final galibi, Macaristan, İrlanda Cumhuriyeti, Ermenistan

G Grubu: İspanya/Hollanda Uluslar Ligi Çeyrek Final mağlubu, Polonya, Finlandiya, Litvanya, Malta
H Grubu: Avusturya, Romanya, Bosna Hersek, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, San Marino
I Grubu: Almanya/İtalya Uluslar Ligi Çeyrek Final mağlubu, Norveç, İsrail, Estonya, Moldova
J Grubu: Belçika, Galler, Kuzey Makedonya, Kazakistan, Lihtenştayn
K Grubu: İngiltere, Sırbistan, Arnavutluk, Letonya, Andorra
L Grubu: Fransa/Hırvatistan Uluslar Ligi Çeyrek Final mağlubu, Çekya, Karadağ, Faroe Adaları, Cebelitarık

Kura çekiminde Türkiye Futbol Federasyonu’nu (TFF) Başkanı İbrahim Ethem Hacıosmanoğlu, Başkan Vekili Ceyhun Kazancı, Genel Sekreter Abdullah Ayaz, A Millî Takım Teknik Direktörü Vincenzo Montella, TFF Başdanışmanı Yusuf Yerkel, Dış İlişkiler ve Millî Takımlar İdari Direktörü Buğra İmamoğulları ile A ve U21 Millî Takım İdari Müdürü Mert Tuncay temsil etti.

TFF Başkanı İbrahim Ethem Hacıosmanoğlu, 2026 FIFA Dünya Kupası Avrupa Elemeleri kura çekiminin ardından grubumuzu değerlendirdi. Hacıosmanoğlu, “Dengeli bir grup. İyi mücadele olacak, takımların güçlü olması da bizim lehimize. İki komşu ülkeyle maç yapacağız. Uzun zamandır Bulgaristan ile eşleşmemiştik. İspanya/Hollanda maçında mecbur İspanya’yı yenmesi için Hollanda’yı tutacağız. Çünkü Hollanda ile Avrupa Şampiyonası’ndan kalma hesabımız var. İspanya’yı yenmeleri için onları destekleyeceğiz. Sonrasında biz kendi işimize bakacağız. Genç ve karakterli bir kadromuz var. Biz onlara elimizden gelen yardımı yapacağız, onlar da sahada gerekeni yapacak. Son olarak 2002’de Dünya Kupası’na gitmiştik. İnşallah 22 sene sonra bu bekleyişe son verip Amerika’ya gideceğiz.” diye konuştu.

TFF Başkan Vekili, İcra Kurulu Üyesi, Millî Takımlar, FIFA ve UEFA İlişkilerinden Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Ceyhun Kazancı iç sahadaki maçların önemine vurgu yaptı. Kazancı, “İlk torbadan İspanya-Hollanda galibi çıktı. 3. ve 4. torbalardan da güçlü takımlar geldi. Bu grupta her şey olabilir. Gürcistan çıkışta olan bir takım. İç sahada güçlü oyunlarla üç rakibimizi de yenmemiz lazım. Maçlara Eylül 2025’te başlayacağız. İlk müsabakaya 9 ay var. İnşallah direkt gideceğiz. O zamana kadar daha da deneyim kazanacağız.” ifadelerini kullandı.

A Milli Erkek Futbol Takım Teknik Direktörü Vincenzo Montella zorlu mücadele için hazır olduklarını söyledi. Montella, “Belki en zor gruplardan birine düştük. Ancak her takım için hazırız. Rakip fark etmez. İyi takımlarla oynamak futbolcularımızı daha fazla motive eder diye düşünüyorum. İspanya son turnuvanın galibi. 3. torbadan da zor rakiplerden biri, Gürcistan geldi. 4. torbanın en yüksek puanlı takımı Bulgaristan geldi ama fark etmez. Biz hazırız. İyi ve genç bir takıma sahibiz. Futbolcularımız tecrübe kazanıyor. İnanıyorum ki böyle yüksek seviyede maçlar oynamamız futbolcularımızı fiziksel ve zihinsel olarak geliştirecektir. Dünya Kupası’nda 22 yıldır yokuz. Bu çok uzun bir süre ama biz bu gruba hazırız ve kazanmak istiyoruz. Kazanamasak da ikinci olup play-offla şansımızı devam ettirmek istiyoruz.” açıklamasında bulundu.

Avrupa’dan 16 takım yer alacak

Toplam 48 takımın mücadele edeceği 2026 FIFA Dünya Kupası’nda Avrupa’dan 16 takım katılacak. Dünya Kupası eleme gruplarında ilk sırayı alan 12 takım, finallere doğrudan katılım hakkı kazanacak. Dünya Kupası eleme gruplarını ikinci bitiren 12 takım ile Dünya Kupası Elemeleri’nde ilk ikiye giremeyen ancak 2024-25 UEFA Uluslar Ligi genel sıralamasında en üst sırada yer alan 4 grup birincisi, toplam 16 takım olacak şekilde dörderli 4 yola ayrılacak ve tek ayaklı yarı final ve final maçları sonucunda her yoldan 1’er takım daha (toplam 4) 2026 FIFA Dünya Kupası finallerine katılma hakkı kazanacak.

2026 Dünya Kupası’nda 12 grupta 48 takım mücadele edecek ve organizasyon boyunca toplam 104 maç yapılacak. Dünyanın en önemli futbol turnuvasının açılış maçı, 11 Haziran 2026 tarihinde Meksika’nın başkenti Meksiko’daki 83 bin kişilik Azteca Stadı’nda oynanacak. 2026 Dünya Kupası’nın final maçı, 19 Temmuz 2026’da ABD’nin New Jersey eyaletindeki 82 bin 500 kişilik MetLife Stadyumu’nda yapılacak.

(Kaynak: TFF)

Paylaşın

Ekrem İmamoğlu’ndan “Suriyeliler” Açıklaması: Dönmek İsteyenlere Desteğe Hazırız

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Bugün 2 milyona yakın Suriye vatandaşına ev sahipliği yapan İstanbul, savaştan çıkan kentlerin sosyal ve ekonomik gelişmesinde Suriye’ye en üst düzeyde destek olmaya kararlıdır” dedi ve ekledi:

“Sevdiklerini, evlerini ve tüm mal varlıklarını bırakacak çevre ülkelere giden Suriyeliler yeni bir bedel ödememeli. Bu yüzden geri dönerek ülkelerini yeniden inşa etmek isteyenlere elimizden gelen her türlü desteğe hazırız.”

Orta Doğu ve Kuzey Afrika şehirlerinin belediye başkanları ve temsilcileri “barış ve işbirliği” başlığıyla İstanbul’da bir araya geldi. Etkinliğe ev sahipliği yapan İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Suriye’de yaşanan gelişmelere değindi.

Cumhuriyet’in aktardığına göre; Ekrem İmamoğlu, ODKA açılış konuşmasında şunları söyledi: “Sizleri bugün, İstanbul’da, tarihin mirası ile günümüzün dinamizmini bir araya getiren Feshane’de bulunuyoruz. 19. yüzyılın ilk yarısında fes imâl eden bu sanayi tesisi, bugün kütüphanesi ve sergi alanlarıyla bir kültür merkezi. Feshane de İstanbul gibi, bölgemizin kültürel zenginliğini, direncini ve kendini yenileyebilme gücünü simgeliyor. Bugün, Orta Doğu ve Kuzey Afrika şehirlerinin temsilcileri olarak, barış ve iş birliği vizyonuyla bir araya geldik.

Çünkü yoksulluk, adaletsizlik, savaş ve göç gibi sınır aşan pek çok sorunun birlikte yaşandığı bu dönemde, biz yerel yöneticilere tarihi bir sorumluluk düşüyor. Ukrayna’da, Gazze’de, Lübnan’da ve Suriye’de yaşananlar, bize önemli bir gerçeği bir kez daha hatırlatıyor: Komşumuzda istikrarsızlık ve çatışma varken, biz ne refah ne de güven içinde olabiliriz. Bu nedenle birlikte hareket etmeliyiz. Yalnızca krizleri yönetmekle kalmamalı, şehirlerimizde yaşayanların refahını arttıracak bir gelecek vizyonu ortaya koymalıyız.”

“Bugün karşılaştığımız zorluklar ne olursa olsun, unutmayalım ki, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’nın tarihsel mirasında barış, refah ve bilimin önemli bir yeri vardır.  Hep var olmuştur. Bu miras, bize, bölgemizin en parlak dönemlerinin yalnızca güçlü liderlere değil, şehirleri, toplumları ve kültürleri birbirine bağlayan ilişkilere dayandığını hatırlatır. Örneğin; İskenderiye’nin ünlü kütüphanesi, farklı medeniyetlerin bilgisine ev sahipliği yaptı. Aynı dönemde, Bergama’da da rakip bir kütüphane kuruldu.

Tarih, bu dönemlerde şehirlerin, orduları ile değil, kütüphaneleriyle yarıştıklarına tanık oldu. Abbasi Halifeliği’nin Bağdat’ı, bilginin ve bilimin merkeziydi. Beyt-ül Hikme’de üretilen bilgi, yalnızca İslam dünyasını değil, Avrupa Rönesansını da besledi. Osmanlı İmparatorluğu ise, merkezi İstanbul olmakla birlikte, gücünü Halep, Şam, Bağdat, Kahire, Tunus gibi çok kültürlü şehirlerin oluşturduğu ağlardan aldı. Bu şehirler, Doğu Akdeniz’den Balkanlar’a, Karadeniz’den Hint Okyanusu’na halkları ve ekonomileri birbirine bağlayan köprüler oldu.”

“Suriye çok ağır bir bedel ödedi”

“Bugün burada, bu iş birliği ve ilişki ağlarını yeniden nasıl canlandırabileceğimizi birlikte konuşacağız. Elbette barışı korumanın kolay olduğunu kimse iddia edemez; özellikle de günümüzde. Güney komşumuz Suriye’de, 61 yıllık Baas rejiminin 10 gün içinde yıkılışını izledik. 13 yıllık iç savaş sürecinde, Suriye çok ağır bir bedel ödedi. 600 bine yakın Suriyeli, ne yazık ki iç savaşta hayatını kaybetti.

Nüfusun yarısından fazlası yerlerinden edildi; ya ülke içinde ya da Türkiye, Lübnan, Ürdün başta olmak üzere, komşu ülkelerde farklı şehirlere sığındılar. Altyapı, yollar, hastaneler, okullar tahrip edildi; ekonomi, eğitim ve sağlık sistemi çöktü. Suriye halkı, bir savaş travması ve belirsizlik içerisinde.”

“Suriye’deki yıkımın sorumlusu, yalnızca halkına baskı yapan ve yıllarca sıkıntı çektiren, halkını yok sayan bir otokratik rejim değildir. Suriye’nin bugünkü durumu, aynı zamanda ülkenin etnik ve dini farklılıklarını çıkarları için kullanan, bir taraftan Suriye’nin toprak bütünlüğünden bahsedip, diğer taraftan ülkeyi parçalamaya uğraşanların eseridir. Büyük bir direnç gösteren, kendi kaderine sahip çıkan Suriye halkı, şimdi ülkelerini ve demokratik kurumlarını yeniden inşa etmek için çalışacak.

Yapmak, yıkmaktan çok daha zordur. Önümüzde çok çetin bir süreç var. Temennimiz ve arzumuz, Türkiye için neyse Suriye için de odur: Özgür, bağımsız, kapsayıcı ve demokratik bir Suriye. Bu noktada, terör örgütlerinin istikrarsızlıktan ya da yoksunluktan faydalanarak Suriye halkını istismar etmelerinin engellenmesi hayati önem taşıyor. Bu konuda biz yerel yöneticilere de çok önemli sorumluluklar düşüyor.”

“Bugün 2 milyona yakın Suriye vatandaşına ev sahipliği yapan İstanbul, savaştan çıkan kentlerin sosyal ve ekonomik gelişmesinde, Suriye’ye en üst seviyede destek olmaya kararlıdır. Sevdiklerini, evlerini ve tüm mal varlıklarını bırakarak, Türkiye ve civar ülkelere giden Suriyeliler, yurtlarına geri döndüklerinde yeni bir bedel ödememeli. Bu yüzden, geri dönerek ülkelerini yeniden inşa etmek isteyenlere, elimizden gelen her türlü desteği vermeye hazırız.

Gönüllü olarak geri dönmek isteyenlere, İBB Sanat ve Meslek Eğitimi Kursları İSMEK’lerde, belediyecilikten zanaatkarlığa pek çok alanda eğitim verebiliriz. Kardeş şehrimiz Şam’la çatışma sonrası kentlere yönelik bir eylem planını onlarla birlikte hazırlayabiliriz. Bu çerçevede; kapsayıcılık, kalkınma ve refah ilkeleri üzerine oturan ‘İstanbul Modeli’nin birikiminin ve geliştirdiğimiz pek çok ‘dayanışma belediyeciliği’ uygulamasının, bölgedeki büyük şehirlere ilham kaynağı olabileceğini biliyorum ve düşünüyorum. İBB olarak, afet ve acil durum sonrası müdahaleler konusundaki tecrübemizi dahil olmak üzere, her türlü bilgi birikimimizi paylaşmaya hazırız.”

“Suriye’de yeni bir dönem başlarken, Gazze’de savaş ve yıkım ne yazık ki sürüyor. Son 13 ayda hayatını kaybedenlerin sayısı, 45,000’e yaklaştı. Bunlardan yüzde 70’i kadın ve çocuk. Filistin halkı, topraklarına geri dönüş ve bağımsızlık için onlarca yıldır mücadele ediyor. Ancak durumları her geçen gün daha da zorlaşıyor. 5 milyondan fazla Filistinli mülteci, vatansızlık ve en temel haklarından mahrum kalmakla karşı karşıya. Filistin davasının adil ve kalıcı bir şekilde çözülmesi, yalnızca bölgesel istikrar için değil, küresel adalet ve barış için de kritik öneme sahiptir.

Oysa uluslararası toplumun önemli bir kısmı, Filistinlerin yaşamakta olduğu trajediye de İsrail’in bölgedeki fütursuz saldırılarına ve yayılma politikalarına karşı da dilsiz ve sağır. Barış için silahların susması yetmez, insanların güvenlik ve huzur bulması gerekir. Silahların sustuğu durumlarda bile, savaşların ve politik istikrarsızlığın mirası olan göç, yoksulluk, işsizlik ve eşitsizlik devam ediyor.

Yoksulluk sınırının altında yaşayanların sayısı, 190 milyonu aştı. Gençlerimizin yaklaşık yüzde 30’u işsiz. Bu oran, dünya ortalamasının iki katı. İklim değişikliği ve su kıtlığı, şehirleri doğrudan etkiliyor. Burada bulunan arkadaşlarımın bölgesindeki iklim değişikliği ve su kıtlığı, şehirleri doğrudan etkiliyor. Hepiniz bunu yaşıyorsunuz. Orta Doğu ve Kuzey Afrika, kişi başına düşen su miktarı açısından dünyanın en fakir bölgesi.

Ekonomik zorluklar ve iklim değişikliğinden kaynaklanan göçler, bölgemizin toplumsal yapısını derinden sarsıyor. Gelir eşitsizliği derinleşirken, halkların yönetimlere olan güveni azalıyor, siyasal istikrarsızlık artıyor. Güvensizlik ve istikrarsızlık, insanları önce köktenci arayışlara sürüklüyor, sonra da iç çatışmalar ve savaşlara itiyor.

Savaş, göç ve yoksulluk, hepimizin ortak insanlık değerlerine meydan okuyor. Bu sorunlarla mücadele, sınırların ötesine uzanan bir dayanışmayı ve çabayı zorunlu kılıyor. Ancak bugün, siyasi engeller ve gerilimler, şehirlerimizi birbirinden koparmış, hatta düşmanlaştırmış durumda. Bu gidişatı hep birlikte değiştirmek zorundayız. Başlattığımız bu girişim, Orta Doğu ve Kuzey Afrika şehirlerinin uluslararası ilişkilerde artan rollerini ön plana daha güçlü bir şekilde çıkarmayı hedefliyor.

Orta Doğu gibi, çatışmaların yoğun yaşandığı bölgelerde, şehirler gerilimleri azaltarak, uzlaşmanın merkezleri haline, güçlü ve güzel yaşamın merkezleri haline, her birimizin çabasıyla gelebilir. Vatandaşlara en yakın, her gün dokunan, onlarla birlikte yaşayan idari yapılar olan kentler, katılımcı politikalarla, büyük çatışmaların temelinde yatan eşitsizliklerin giderilmesine önemli katkılarda bulunabilir.

Bu tarihi toplantıyı açarken, şehirlerin barış, istikrar ve kalkınmayı teşvik etme rolünü güçlendirmek adına bir yol haritası sunuyorum. Orta Doğu ve Kuzey Afrika şehirleri arasında bir barış ve refah ağı kurarak, sürekli diyalog ve bilgi paylaşımı içerisinde ortak projeler geliştirelim. Ortak coğrafyamızın yaşadığı sarsıcı dönüşümler karşısında, özellikle çatışma sonrası toplumlarda kentsel kalkınmayı hızlandıracak kurumsal bir bilgi birikimini oluşturmamız ve bunu birlikte geliştirmemiz gerekiyor. Gelin hep birlikte, savaştan çıkan kentlere, insan ayırımı yapmaksızın bölgesel destek mekanizmaları kuralım.

En başarılı projelerimizi birbirimizle paylaşalım. Sınır ötesi girişimleri teşvik ederek, ortak sanat etkinliklerinden ticaret fuarlarına ve kentsel planlama projelerine kadar, kültürel ve ekonomik değişimleri, güçlü şehirlerimiz öncülüğünde geliştirelim. Birleşmiş Milletler gibi uluslararası aktörlerle çalışarak, şehirlerin barış inşasında kilit aktörler olarak tanınmasını ve desteklenmesini sağlayan girişimleri hep birlikte başlatalım. Uluslararası toplumun, bölgemizdeki çatışmalardan zarar görmüş kentler için bir yeniden güçlü imar fonu oluşturmasına sözcülük ve liderlik yapalım.

Bu fon sayesinde, sadece kentlerin yeniden inşa edilmelerini değil, başka topraklara sığınmak zorunda kalan milyonlarca insanın evlerine onurlu biçimde dönmelerini hep birlikte mümkün kılalım. Bugün, İstanbul’dan, Orta Doğu ve Kuzey Afrika şehirlerinin, yeniliğin ve dayanıklılığın sağlam kaleleri olduğu bir gelecek hayal ettiğimizi bütün dünyaya en güçlü şekilde duyuralım. İstanbullular olarak, bu ilk toplantımıza ev sahipliği yapmaktan büyük onur duymaktayım. Dilerim ki; bugün tohumlarını attığımız bu birliktelik ve dayanışma da tıpkı üç yıl önce aynı hayallerle kurduğumuz B40 Balkan Şehirleri Ağı gibi büyüsün ve güçlensin, birbirimizi birlikte olmaya doğru güzel bir geleceğe kavuştursun.

Bu tarihi toplantıyı, oluşan barış ve iş birliğine yönelik güçlü irademizi, yarın aramıza katılacak yeni belediye başkanlarımızın da okuduğunda ilham alacağı ve davete icabet etmekte kendisini hararetli kılacağı, tüm dünyaya duyuracağımız ortak beyanımızı sizlerle oluşturacak şekiliyle sabırsızlıkla beklediğimi ifade ediyorum. Bu anlamlı buluşmaya katıldığınız ve böylesi bir iradenin kurucusu olma iradesini ortaya koyma duygunuzu kabul ettiğiniz ve buraya geldiğiniz için her birinize teşekkür ediyorum.”

Toplantı, İmamoğlu’nun açılış konuşmasının ardından, gün boyu oturumlarla devam etti. “Barış İnşasında Şehirlerin Rolü: Fırsatlar ve Zorluklar” başlıklı oturumun konuşmacıları; Bağdat Belediye Başkanı Ammar Mousa Kadhim, Ramallah Belediye Başkanı Issa Kassis, İsfahan Belediye Başkan Yardımcısı Kamal Heidari, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar ve İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat oldu.

“Demokrasi, çoğunluğun yönettiği bir duyguyu kapsar”

Oturumu yöneten İmamoğlu, yaptığı değerlendirme konuşmasında özetle şu ifadeleri kullandı: “İstanbul, bugün özellikle sığınmacı misafirleriyle birlikte, neredeyse aktif bir biçimde 20 milyona yakın insana hizmet ediyor. Yani aslında baktığımızda, bu masada bulunan halkların kendi yaşadığı bölgedeki en güçlü izleri, İstanbul’da şu an yaşayabilirler. Ve bu, bugüne dair değil. Tereddütsüz ifade ediyorum ki; kuzeyden güneye, en doğudan en batıya burada bulunan dostlarımız, kendi şehirlerinden izleri İstanbul’da bulabilirler. İçinde etnik kökenleri içinde mezhepleri, içinde farklı inançları güçlü bir şekilde hissedebilecekleri bir şehirdeyiz.

Demokrasi, çoğunluğun yönettiği bir duyguyu kapsar. Ama aynı zamanda bütün haklarını savunmak ve onu en güçlü şekilde eşit birey haline getirme duygusunu da korur. Bu kapsamda biz, özellikle tarih boyunca coğrafi merkez olan İstanbul’da, bu duyguyu en üst seviyede tutan, bireysel hak ve özgürlükleri, inançlarıyla ilgili ortamlarını kolaylaştırıcı çalışmaları yapmayı, kendi adımıza, bize binlerce yıllık tarihi sorumluluğun bugünkü sorumluları, muhafızları olarak görüyoruz.

Bu kapsamda böylesi kapsayıcı bir duyguyu, bu kadim kentte ortaya koyma bakış açısıyla olduğunda, inanınız ki Müslümanları, Hristiyanları, Musevileri ya da Türkleri, Kürtleri, Arapları ya da farklı mezhepleri kendi içinde barındıran bütün duygularla, her bireyi mutlu etme ve kendi özel yaşamında kendini güvende hissettiği bir şehir var etme duygusunu, tereddütsüz başımızın tacı ve önümüzdeki en birinci unsur olarak görüyoruz. Bu yönüyle hareket ettiğimizde, biz inanıyoruz ki, İstanbul’umuz, şehrimiz huzurlu olur. İnsanlarımız kendini güvende hisseder.

Ve biz inanıyoruz ki, bu duygu buradan başka şehirlere de dağılır. Sadece ülkemizde değil ve inanıyoruz ki sizin gibi çok yakınımızdaki komşularımıza geçer ve dayanışma içerisinde onlardan bize, bizlerden onlara pozitif duyguyu en güçlü şekilde birbirimize hissettiririz. Ve şu inançla ifade etmek isterim ki; Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, her komşumuzun kendi içindeki bütün hak ve hukukun korunduğu, adaletin önde olduğu, huzurlu bir ülke olabilmesi, güvende bir olabilmesi, bizim için de bir güvencedir. Bizim de huzur içinde olmamız ve güvende olmamız, onlar için de bir güvencedir. İşte bu dayanışmayı, şehirlerden başlayan, ülkelerimize, sonra ülkeler arası diyaloğa taşıyan, iyi örneklerle birbirimize iyi olmayı hissettiren bir süreci var etmek…

O bakımdan gerçekten değerli bir başlığı, ‘Barış İnşasında Şehirlerin Rolü’ başlığını, çok güçlü kavramlarla tartıştık ve paylaştık. Özellikle güçlü bir biçimde İsfahan Belediye Başkan Yardımcımız Kamal Bey’in, bu buluşmanın bir kurumsallığa dönüşmesi noktasında önerisini de çok değerli bulduğumu ifade etmek isterim.

Umarım bu buluşma, bir sonraki buluşmayı, daha sonra da bunu kurumsal buluşmalara dönüştürerek, farklı şehirlerde de ev sahibi olmalarını sağlayıp, dayanışmayı daha üst seviyeye taşıyarak, yine farklı dünya ölçeğindeki kuruluşlara da altlık oluşturan, onlara daha farklı seviyedeki şehirlerin buluşmalarında oluşan duyguyu aktaran ve dünyayı temsil ettiğini düşünen kurumlarda da eşitsizliklerin ya da güven duygusunu ortadan kaldıracak duyguların var olmasını sağlayacak bir zemini oluşturan bir masaya dönüşebilir, diye de ifade etmek isterim. Ben, barışa dair güçlü ifadelerden ötürü bütün başkanları, bütün katılımcıları tebrik ediyorum.”

Paylaşın

ABD’den “SDG” Açıklaması; Ortaklık Vurgusu

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Suriye’nin kuzeyinde ve doğusunda kontrolü sürdüren Suriye Demokratik Güçleri’nin (SGD) bu ülkede IŞİD’e karşı oynadığı role değinirken, ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, ABD’nin SDG ile ortaklığına bağlılığının derin ve kararlı olduğunu vurguladı.

IŞİD’e karşı mücadele misyonu ile ABD öncülüğünde 2015 yılında kurulan SDG, yıllardır Suriye’nin kuzeyi ve doğusunda IŞİD’in yenilgiye uğratıldığı toprakları yönetiyor. SDG’nin omurgasını Halk Savunma Birlikleri (YPG) oluşturuyor. Türkiye ise terör örgütü saydığı YPG’yi PKK’nın Suriye uzantısı olarak görüyor. Washington, Ankara’nın tepkisine rağmen IŞİD tehdidini gerekçe göstererek SDG ile iş birliğini sürdürüyor.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Dışişleri Bakanı Blinken, Türkiye ziyareti öncesi Ürdün’de yaptığı açıklamada, Esad rejiminin devrilmesinin ardından yeni bir döneme girilen Suriye’deki gelişmelerle ilgili değerlendirmelerde bulundu.

“Türkiye’nin özellikle kendine sürekli tehdit oluşturan terör ve PKK” nedeniyle Suriye’de “ciddi ve açık bir menfaati” bulunduğunu kabul eden ABD Dışişleri Bakanı, “Aynı zamanda biz de Suriye’de yeni çatışmaların tetiklenmesinden kaçınmak istiyoruz” ifadesini kullandı.

Son günlerde ABD’nin bölgedeki birçok “ortağıyla” görüştüğünü belirten Blinken, herkesin Suriye’de “ortak çıkarlar doğrultusunda ilerlemeye” yönelik bir konsolidasyon sağlanması gerektiği konusunda mutabık olduğunu söyledi. ABD’li diplomat, “Bu sohbetleri Türkiye’de Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı (Hakan) Fidan ile devam ettireceğim” diye ekledi.

Blinken, Suriye’nin kuzeyinde ve doğusunda kontrolü sürdüren Suriye Demokratik Güçleri’nin (SGD) bu ülkede IŞİD’e karşı oynadığı role de değindi. ABD destekli bu Kürt güçlerin Suriye’de IŞİD’in yeniden güçlenmesinin önlenmesi bakımından “kritik” bir rolü olduğunu belirten Blinken, Suriye’de sağlıklı bir geçiş sürecinin arzu edildiği şu dönemde “IŞİD’in o çirkin yüzünü tekrar gösterememesini sağlamak zorunda olduklarını” vurguladı.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ı Esenboğa Havalimanı’nda kabul etti. Görüşmede Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da bulundu.

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan Suriye konusunda Türkiye ile ciddi ve yoğun görüşmeler yaptıklarını söyledi. Sullivan, Merkez Kuvvetler Komutanı (CENTCOM) Erik Kurilla’nın iki gün önce Suriye Demokratik Güçleri’ni ziyaretine atıfta bulundu.

Suriye Demokratik Güçleri ve Türkiye’nin desteklediği isyancı gruplar arasındaki çatışmalarla ilgili soruyu cevaplayan Sullivan, ABD’nin Kürt ortaklarıyla da istişare içinde olduklarını belirtti.

Jake Sullivan, “Türkiye ile beklentilerimiz ve şu anda belirsiz olan durumda ilerlenecek en iyi yolun ne olduğu konusunda Türkiye ile görüşüyoruz. Kırılgan bir durum. Sürekli çalışma ve geliştirme gerektiren ve önümüzdeki süreçte bir numaralı öncelik olarak tedbirli olacağımız bir durum” ifadelerini kullandı.

Ulusal Güvenlik Danışmanı, ABD’nin Suriye Demokratik Güçleri ile ortaklığına bağlılığının derin ve kararlı olduğunu vurguladı. Jake Sullivan, “Bu taahhüt onlarla (SDG) IŞİD’e savaşmak için ortaklık içinde olduğumuz için var. SDG yalnızca IŞİD’den gelen tehdidin baskılanması konusunda değil aynı zamanda Suriye’nin doğusunda çok sayıda IŞİD teröristinin gözaltı merkezlerinde tutulmasında da son derece yetkin terörle mücadele ortakları oldular” dedi.

ABD’nin haftasonu Suriye’de IŞİD’e ait tesis ve çeşitli hedeflerin B-52 uçaklarıyla vurulduğu harekatını hatırlatan Jake Sullivan, “Bu devam eden çalışmanın sekteye uğramamasını sağlamak istiyoruz. İkinci olarak da IŞİD’in yenilgiye uğratılmasına yönelik devam eden çalışma konusundaki taahüdümüz oldukça güçlü bir şekilde yenilendi” ifadelerini kullandı.

Sullivan, “Bu harekatla, karşı karşıya kaldığımız her yerde IŞİD tehdidini vurmaya devam edeceğimizi ve bunu yapmak için de ortaklarımızla çalışacağımızı söylüyoruz” diye konuştu.

Paylaşın

OECD’den Türkiye’ye Uyarı: Ekonomi Küçülüyor

OECD, Türkiye’nin G20 ülkeleri arasında üçüncü çeyrekte büyüme kaydedemeyen az sayıda ülke arasında olduğunu belirtti. OECD, Türkiye ekonomisinin daralma gösterdiği bu dönemde, G20 ülkelerinin toplam büyüme oranı yüzde 0.7 olarak kaydetti.

Türkiye’nin üçüncü çeyrekte daralmaya devam etmesinin arkasında; iç talepteki zayıflama, enflasyonist baskılar ve sanayi üretimindeki gerileme gibi faktörlerin olduğu değerlendiriliyor.

Türkiye’nin sanayi üretimindeki düşüşün büyüme üzerinde belirgin bir baskı yarattığını vurgulayan OECD, “Sağlıklı bir ekonominin temel şartı olan üretim artışı gerçekleşmedikçe, büyüme ve enflasyonla mücadelede sürdürülebilir bir başarı elde etmek zor” değerlendirmesinde bulundu.

OECD’nin (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) 2024 yılı üçüncü çeyrek büyüme verilerine ilişkin yayımladığı rapor, küresel ekonomideki istikrarlı büyümeye karşın Türkiye’nin ekonomisindeki daralmayı gözler önüne serdi.

Karar’dan Büşra Akdaş’ın aktardığına göre; G20 ülkeleri arasında yer alan Türkiye, üçüncü çeyrekte yüzde -0.2 oranında küçülme kaydederek, ekonomik büyüme performansı açısından en zayıf ülkeler arasında yer aldı.

Türkiye ekonomisi, ikinci çeyrekte de yüzde -0.2 oranında daralma kaydederek negatif büyüme eğilimini sürdürdü. OECD raporunda, Türkiye’nin G20 ülkeleri arasında üçüncü çeyrekte büyüme kaydedemeyen az sayıda ülke arasında olduğu belirtildi. Rapora göre, Türkiye ekonomisinin daralma gösterdiği bu dönemde, G20 ülkelerinin toplam büyüme oranı yüzde 0.7 olarak kaydedildi.

G20 ülkelerinde genel olarak büyüme oranlarının istikrarlı bir seyir izlediği üçüncü çeyrekte, bazı ülkeler büyüme hızlarını artırmayı başardı. Özellikle Hindistan ve Endonezya gibi gelişmekte olan ekonomiler sırasıyla yüzde 1.1 ve 1.2 büyüme ile dikkat çekti. Öte yandan, Çin’de büyüme yüzde 0.5’ten 0.9’a, Meksika’da ise yüzde 0.4’ten 1.1’e yükseldi.

Türkiye’nin aksine, daha önce daralma kaydeden Almanya ve Güney Kore ekonomilerinde toparlanma görüldü. Almanya üçüncü çeyrekte yüzde -0.3’lük küçülmeden yüzde 0.1’lik büyümeye geçerken, Güney Kore de yüzde -0.2’den yüzde 0.1’lik büyümeye geri döndü.

OECD raporunda, Türkiye’nin yıllık bazda büyüme performansında da G20 ortalamasının gerisinde kaldığı vurgulandı. G20 ülkelerinin yıllık büyüme oranı üçüncü çeyrek itibarıyla yüzde 2.8 olurken, Türkiye’nin ekonomisi bu dönemde daralmaya devam etti. Hindistan, yüzde 5.8’lik yıllık büyüme oranıyla G20’nin lideri olurken, Türkiye, ekonomideki daralma ile dikkat çekti.

Türkiye’nin üçüncü çeyrekte daralmaya devam etmesinin arkasında; iç talepteki zayıflama, enflasyonist baskılar ve sanayi üretimindeki gerileme gibi faktörlerin olduğu değerlendiriliyor.

OECD raporu ayrıca, Türkiye’nin sanayi üretimindeki düşüşün büyüme üzerinde belirgin bir baskı yarattığını ifade ediyor. Raporda, “Sağlıklı bir ekonominin temel şartı olan üretim artışı gerçekleşmedikçe, büyüme ve enflasyonla mücadelede sürdürülebilir bir başarı elde etmek zor” ifadelerine yer verildi.

Paylaşın

UEFA Avrupa Ligi: Galatasaray Galibiyeti Uzatmalarda Kaçırdı

UEFA Avrupa Ligi 6. hafta maçında Malmö ile Galatasaray, Yeni Malmö Stadyumu’nda karşı karşıya geldi. Hakem John Brooks’un yönettiği karşılaşma 2 – 2 eşitlikle sona erdi.

Haber Merkezi / Malmö’nün gollerini 24. dakikada Botheim ve 90+1. dakikada Sergio Pena, Galatasaray’ın gollerini ise 43. dakikada Jelert ve 65. dakikada Yunus Akgün kaydetti.

Yoluna namağlup devam eden Galatasaray, puanını 12’ye çıkardı. Malmö ise puanını 4’e çıkardı.

Bu sezon UEFA Avrupa Ligi’nde kaybetmeyen Galatasaray, 3 galibiyet, 3 beraberlik aldı. Galatasay bu süreçte PAOK’u 3-1,  Elfsborg’u 4-3 ve Tottenham 3-2 yenerken, RFS ile ise 1-1 ve AZ Alkmaar ile 1-1 berabere kaldı.

24. dakikada Larsen’in sağdan ortasında altıpas içinde arka direğe sarkan Botheim’in kafayla vurduğu top, uzak direğe çarparak ağlara gitti.

43. dakikada Kerem Demirbay’ın soldan ortasında altıpas gerisine hareketlenen Jelert’in vurduğu top filelerle buluştu: 1-1.

56. dakikada Dries Mertens ile verkaç sonrasında ceza sahası içine giren Yunus Akgün’ün sol çaprazdan yerden vuruşunda meşin yuvarlak ağlarla buluştu: 1-2

90+2. dakikada Busanello’nun pasıyla ceza sahası içine giren Sergio Pena’nın sol taraftan uzak direğe plase vuruşunda meşin yuvarlak ağlara gitti: 2-2

Stat:Yeni Malmö

Hakemler: John Brooks, Simon Bennett, Daniel Robathan

Malmö: Joakim Oscar Persson, Stryger Larsen, Colin Rosler, Nils Zatterström, Busanello, Lasser Berg Johnsen, Otto Rosengren (Sergio Pena dk. 74), Anders Christiansen (Isaac Thelin dk. 74), Hugo Bolin (Taha Abdi Ali dk. 65), Sören Rieks (Oliver Berg dk. 82), Erik Botheim

Galatasaray: Fernando Muslera, Metehan Baltacı, Davinson Sanchez (Kerem Demirbay dk. 32), Abdülkerim Bardakcı, Elias Jelert (Hakim Ziyech dk. 87), Lucas Torreira, Gabriel Sara (Efe Akman dk. 87), Berkan Kutlu, Yunus Akgün, Dries Mertens (Victor Nelsson dk. 73), Michy Batshuayi

Goller: Erik Botheim (dk. 24), Sergio Pena (dk. 90+2) (Malmö), Elias Jelert (dk. 43), Yunus Akgün (dk. 56) (Galatasaray)

Paylaşın