Güneş Sistemi’ni Yıldızlararası Geçiş Yapan Büyük Bir Nesne Mi Şekillendirdi?

Yeni bir teori, milyarlarca yıl önce yıldızlararası geçiş yapan devasa bir nesnenin Güneş Sistemi’nden geçerken gezegenlerin yörüngelerini değiştirmiş olabileceğini öne sürüyor.

Haber Merkezi / Bu şaşırtıcı teori, Güneş Sistemi’nin nasıl şekillendiğine dair düşüncelerimizi yeniden şekillendiriyor.

Güneş Sistemi, varoluş yolculuğuna yaklaşık 4,6 milyar yıl önce, yoğun, dönen bir gaz ve toz bulutundan çıkarak başladı. Gezegenler bu dönen gaz bulutunun içinde oluştu ve dairesel, eş düzlemli yörüngelerde hizalandı. Ancak bu pastoral resim, özellikle Jüpiter ve Neptün gibi dış gezegenlerin yörüngelerindeki bazı kafa karıştırıcı düzensizlikleri hesaba katmıyor.

Bilim insanları, bu düzensizliği açıklamak için gezegenler arasındaki kütle çekim etkileşiminin gezegenlerin konumlarını değiştirdiği “gezegen göçü” teorisine güvendiler. Ancak bu teori bile temel soruları cevapsız bırakıyor. Gaz devlerinin yörüngeleri neden hafifçe eksantrik görünüyor? Neden sadece gezegensel dinamiklerin ötesinde bir bozulmayı ima edecek kadar eğikler?

Yeni teori, henüz hakem denetiminden geçmemiş olsa da, ilgi çekici bir olasılığı ortaya koyuyor: Jüpiter’in kütlesinin 50 katı kadar olan yıldızlararası geçiş yapan bir nesne, milyarlarca yıl önce güneş sisteminden geçmiş olabilir. Güneş’e 20 astronomik birim (AU) mesafeden geçen böylesine büyük bir cisim, gezegenleri kütleçekimsel olarak bugün gözlemlediğimiz yörüngelere itmiş olabilir.

Bilim insanları, gelişmiş bilgisayar simülasyonları kullanarak bu karşılaşmanın gerçekleşme olasılığının 100’de 1 olduğunu hesapladılar. Bu düşük bir ihtimal gibi görünse de, astronominin geniş zaman ölçeğinde, ciddi olarak değerlendirilmesi gereken bir olasılıktır.

Böyle bir bozulmaya ne tür bir nesne neden olmuş olabilir? Kendi yıldız sisteminin dışına fırlatılmış bir gaz devi olabilir. Ayrıca, yıldızlararası daha büyük bir yapının parçası da olabilir. Her şeye rağmen, böyle büyük bir nesnenin etkisi derin olurdu, gezegenlerin yörüngelerini değiştirir ve güneş sisteminin yapılandırmasında kalıcı iz bırakırdı.

Bu yıldızlararası geçiş yapan büyük nesne teorisi geçerliyse, teori, yıldız sistemleri hakkında uzun süredir kabul gören varsayımlara meydan okuyor. Ayrıca yeni sorular da ortaya çıkarıyor: Kaç yıldız sistemi benzer karşılaşmaların izlerini taşıyor olabilir? Bunun gibi nesneler sadece yörüngeleri değil, yeni oluşan sistemlerdeki yaşam koşullarını da etkileyebilir mi?

Paylaşın

Kanserin Şaşırtıcı Bir Nedeni Daha Keşfedildi

Kanser gibi hastalıkların nasıl başladığını hiç merak ettiniz mi? Avustralyalı bilim insanları, bu soruyu daha iyi anlamamıza yarımcı olabilecek büyüleyici bir keşfe imza attılar.

Haber Merkezi / Bilim insanları, kanser oluşumunda rol oynayabilecek dairesel RNA adı verilen küçük moleküllere odaklandılar.

Dairesel RNA’lar genetik materyalin küçük halkalarıdır. Hücrelerdeki, vücut için bir talimat kılavuzu gibi davranan DNA’nın aksine, dairesel RNA’ların bu talimatların nasıl yürütüleceğini etkilediği düşünülmektedir.

Flinders Üniversitesi’ndeki bilim insanları, bu küçük halkaların bazen DNA’ya müdahale ederek kanser gibi hastalıklara yol açabilecek hatalara neden olabileceğine dair kanıtlar buldular.

Araştırmada, bebeklerden alınan kan örnekleri incelendi. Bu bebeklerden bazılarında daha sonra bir kan kanseri türü olan lösemi gelişirken, bazılarında ise gelişmedi.

Araştırmayı yürüten bilim insanları, lösemi geliştiren bebeklerin kanında dairesel RNA’nın daha yüksek miktarda bulunduğunu fark ettiler. Bu durum, dairesel RNA’nın DNA’da değişikliklere yol açarak kanserin gelişimine zemin hazırlayabileceğini gösteriyor.

Keşif neden bu kadar önemli?

En sevdiğiniz hikaye kitabını düşünün, birisi cümleler ekler veya çıkarırsa, hikaye artık mantıklı olmayabilir. Benzer şekilde, DNA’da vücut için ayrıntılı bir talimatlar dizisi gibi çalışır.

Dairesel RNA’lar buna müdahale ettiğinde, hücrelerin nasıl büyüdüğü ve işlev gördüğüne dair “hikaye” değişebilir ve kanser gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir.

Araştırmada yer alan Dr. Vanessa Conn, bu değişikliklerin nasıl olabileceğini açıkladı. Vanessa Conn’a göre, dairesel RNA’lar tek başlarına çalışmıyor; DNA’da birçok değişikliğe neden olmak için aynı anda bir araya geliyorlar.

Dairesel RNA’lar, sağlıklı bir hücreyi anormal davranan ve lösemi gibi hastalıklara yol açan bir hücreye hızla dönüştürebilirler. Araştırma ekibi, dairesel RNA’ların ayrıca başka hastalıklarda da rol oynayabileceğine inanıyor.

Paylaşın

Çin’in Yeni Hayalet Savaş Uçağı Taklit Bir F-35 Mi?

Geçtiğimiz ay, Çin’in Zhuhai şehrinin bulutlu gökyüzü altında yeni bir savaş uçağı görücüye çıktı. Uçak, coşkulu bir izleyici kitlesine performansını sergilerken, Amerikan F-35 Lightning II savaş uçağıyla karıştırılabilirdi.

Haber Merkezi / Shenyang Aircraft Company’nin J-35 Gyrfalcon saldırı uçağı F-35’e benzese de, Çin Halk Cumhuriyeti’nde tasarlanmış ve üretilmiş bir savaş uçağıydı.

Çin’in ABD askeri teknolojilerini tersine mühendislikle işleme konusundaki köklü geçmişi göz önüne alındığında, akılda birkaç soru canlanıyor. Gyrfalcon, F-35’in bir kopyası mı? Tamamen orijinal bir tasarım mı? Yoksa gerçek ortada bir yerde mi?

ABD ordusu 1990’ların sonlarında, F-35 Lightning II’yi hizmet veren birkaç uçağın yerini alabilecek tek bir uçak olarak tasarladı. Geleneksel kalkış ve iniş versiyonu olan F-35A, ABD Hava Kuvvetleri’nin F-16 Fighting Falcon ve A-10 Thunderbolt II’sinin yerine geçmesi için planlandı.

Kısa yuvarlanma kalkışları ve dikey inişler yapabilen F-35B, ABD Deniz Piyadeleri hizmetindeki F/A-18A ve F/A-18D Hornet avcı uçaklarının yanı sıra AV-8B Harrier II’nin, genişletilmiş bir kanada sahip ve uçak gemisi inişlerine dayanacak şekilde güçlendirilmiş F-35C ise, ABD Donanma hizmetindeki F/A-18C Hornet’in yerini alacak.

Lockheed Martin tarafından “Ortak Saldırı Uçağı Programı” kapsamında geliştiren F-35, ilk uçuşunu 2 bin yılında gerçekleştirdi ve altı yıl sonra ABD Hava Kuvvetleri için ilk prototipi göklere çıktı. Ortalama 15,5 metre uzunluğundaki F-35, sivri uçlu bir burun, tek kişilik bir kokpit ve kokpiti çevreleyen ikiz hava girişlerine sahiptir.

Gizliliğe odaklanılarak tasarlanan uçak, karma bir kanat ve gövde tasarımına sahiptir. Uçağın omurgasına dik tek bir büyük dikey dengeleyici veya kuyruk yüzgeci yerine, dışarı doğru eğimli iki küçük dengeleyiciye sahiptir. Kuyruk yüzgeçlerinin arasına tek bir motor memesi gömülmüştür ve bu uçağın radara yakalanmasını önleyen özelliği.

F-35, AIM-120 hava-hava füzeleri ve JDAM uydu güdümlü bombaları, yedek saldırı silahları (SiAW) ve GBU-53/B Stormbreaker bombası gibi mühimmatlar kullanarak, uçaklara ve kara hedeflerine karşı tespit edilmeden saldırılar gerçekleştirmek için tasarlandı.

Gyrfalcon’a giriş

Shenyang Uçak Şirketi (SAC) tarafından 2 binli yıllarda geliştirilen  J-35, yırtıcı bir kuştan esinlenerek Gyrfalcon lakabını almıştı.

2012 Zhuhai Hava Gösterisi’ndeki ilk uçuşunun ardından, J-35 uygun motorların eksikliği nedeniyle yaklaşık on yıl boyunca geri planda kalmıştır. Prototip uçak, 1980’ler dönemi MiG-29 savaş uçağının motoru Klimov RD-93 donatılmıştı. Çin’in J-35’i üretime sokmak için yeterli RD-93 motor stoku yoktu. Çin, J-35’i RD-93’ten türetile WS-19 motoruyla donattı. Yaklaşık 16,7 metre uzunluğa sahip J-35 , F-35A’dan 1,2 metreden biraz daha uzundur.

İki savaş jeti arasındaki benzerlik o kadar fazladır ki birinin tanımı diğerini açıklamaya çok yardımcı oluyor. İnce farklardan biri, F-35 kokpitin ve burun alanının üst ve alt yarısını düzgün bir şekilde harmanlarken, J-35’in kokpitin hemen altında, uçağın uzunluğu boyunca yatay olarak bir araya gelen her iki taraftaki yivlere sahip olmasıdır.

Bir diğer ince fark ise F-35 kokpitinin arkasındaki gövdenin J-35’ten belirgin şekilde daha uzun olmasıdır, bu da aviyonik, yakıt ve silah gibi dahili depolar için daha fazla yer açmaktadır. Son olarak, J-35’in F-35’inkine kıyasla iki motoru vardır.

F-35 gibi, J-35 de hayalet bir savaş uçağıdır, dahili silah bölmelerine ve buruna monteli bir radara sahiptir. Bunların dışında J-35’in yeteneklerine dair net bir gösterge yok. İyi bir varsayım, jetin ipuçlarını selefi F-35’ten aldığıdır.

Peki, Çin J-35’i ABD F-35’inin bir kopyası mı?

İki uçak arasındaki benzerlikler tesadüf olamayacak kadar belirgin, ancak Çin, ABD savaş uçağını kopyaladı demekte her şeyi açıklamıyor. Sonuçta, beşinci nesil savaş uçakları ortalama aynı özelliklere veya yeteneklere sahip, bu da farklı uçak programlarını aynı tip özelliklere yönlendiren bir faktör.

Aynı zamanda, Çin’in F-35 programı da dahil olmak üzere ABD savunma sanayisini yüklenen firmaları defalarca hacklediği ve değerli bilgiler elde ettiği de bilinmektedir. 2007 yılında gerçekleştirilen Bizans Hades kod adlı bir dizi siber saldırı ile Çinli hackerlar, F-35, F-22 Raptor, B-2 gizli bombardıman uçağı ve diğer programlarla ilgili bilgileri elde etmişti.

J-35’in bazı özellikleri, F-35’te bulunan özelliklerin bir kopyası veya değil, bunu yalnızca uçakları tasarlayan tasarımcılar kesin olarak bilebilir. Hatta J-35, F-35’te olmayan özelliklere bile sahip olabilir.

Paylaşın

İsrail, İşgal Altındaki Golan’da Nüfusunu “İki Katına Çıkarmayı” Hedefliyor

İsrail, işgal altındaki Golan Tepeleri’ndeki nüfusunu iki katına çıkarmayı kabul etti. İsrail, 1967 Altı Gün Savaşı’nda Golan Tepeleri’nin büyük kısmını ele geçirmiş ve 1981 yılında da ilhak etmişti.

Haber Merkezi / Halihazırda Golan Tepeleri’nde uluslararası hukuka göre yasadışı kabul edilen yerleşimlerde tahminen 31 bin İsrailli yaşıyor. İsrailli yerleşimciler burada, İsrail’in eline geçtiğinde bölgeyi terk etmeyen ve çoğu Dürzi Arap olan yaklaşık 20 bin Suriyeli ile birlikte yaşıyor.

İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, “Golan’ı güçlendirmek İsrail Devleti’ni güçlendirmektir ve bu özellikle şu anda önemlidir. Ona tutunmaya, onu çiçek açmaya ve yerleşmeye devam edeceğiz” dedi.

Suriye ile bir çatışma istemediklerini ifade eden Netanyahu, İsrail’in Suriye’deki eylemlerinin amacının “Suriye’den gelebilecek potansiyel tehditleri engellemek ve sınırımızın yakınında terörist unsurların ele geçirilmesini engellemek” olduğunu söyledi.

Savunma Bakanı Israel Katz ise Suriye’deki son gelişmelerin “isyancı liderlerin ortaya koyduklarını iddia ettikleri ılımlı görüntüye rağmen İsrail’e yönelik tehdidi arttırdığını” ifade etti.

Netanyahu’nun ofisinden yapılan açıklamada, hükümetin Golan’da nüfus artışını teşvik edecek 40 milyon şekeli (11 milyon dolar) aşkın bir planı oybirliğiyle onayladığı belirtildi. Açıklamada, Netanyahu’nun planı “savaş ve Suriye’nin karşı karşıya olduğu yeni cephe ışığında ve Golan’ın nüfusunu iki katına çıkarma arzusuyla” hükümete sunduğu belirtildi.

Esad’ın geçen hafta devrilmesinin ardından İsrail, 1973 Arap-İsrail savaşından sonra Suriye’de oluşturulan ve Şam’a bakan stratejik Hermon Dağı’nın Suriye tarafını da kapsayan askerden arındırılmış bölgeye yerleşti ve burada terk edilmiş bir Suriye askeri karakolunu ele geçirdi.

Orada kalmaya niyetli olmadığını belirten ve Suriye topraklarına girmeyi sınır güvenliğini sağlamak için sınırlı ve geçici bir önlem olarak nitelendiren İsrail, Suriye’nin stratejik silah stoklarına da yüzlerce saldırı düzenledi.

Birleşmiş Miletler’den yaptırım sinyali

Öte yandan Birleşmiş Miletler (BM) Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen, Esad rejiminin devrilmesinin ardından dün ilk kez Şam’a giderek Heyet Tahrir Şam (HTŞ) örgütünün lideri Ebu Muhammed el Colani kod adlı Ahmet el Şara ile bir görüşme gerçekleştirdi.

HTŞ’nin Telegram kanalından verilen bilgiye göre, görüşmede Suriye’deki son gelişmeler ele alındı. El Colani’nin görüşmede, BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 2254 sayılı kararının güncellenmesi ve mevcut gerçekliklere uygun hale getirilmesi gerektiğini söylediği belirtildi.

BM’de 2015 yılında kabul edilen karar, Suriye halkının liderliğinde bir siyasi geçiş süreci, insani yardımın artırılması ve terörle mücadelenin sürdürülmesini kapsayan bir yol haritası oluşturulmasını öngörüyor. Kararda, yeni bir anayasa hazırlanması ve “18 ay içinde BM gözetiminde, tüm Suriyelileri kapsayan özgür ve adil seçimlerin gerçekleştirilmesi” hedefi de yer alıyor. Kararda, HTŞ’yi oluşturan örgütler arasında yer alan El Nusra Cephesi “terör örgütü” olarak tanımlanıyor.

El Colani’nin görüşmede ayrıca bundan sonraki süreçte “Suriye’nin toprak bütünlüğü, yeniden inşası ve ekonomik kalkınmasına” yoğunlaşmanın önemine dikkat çektiği bildirildi. Örgütün verdiği bilgilere göre, Colani görüşmede “Suriyeli mültecilerin geri dönüşünü sağlamak, bu doğrultuda siyasi ve ekonomik destek verebilmek için güvenli bir ortamın oluşturulmasının” önemini vurguladı.

Görüşmede HTŞ’ye yönelik yaptırımların da gündeme geldiği bildirildi. Pedersen, görüşme öncesinde HTŞ’ye uygulanan yaptırımların kaldırılabileceği sinyali verdi. BM üyesi ülkeler ve BM kurumları tarafından Suriye’ye, HTŞ’ye ve diğer örgütlere çok sayıda yaptırım uygulanıyor.

Ayrıca Pedersen’in Ebu Muhammed el Colani ile görüşmesinde tüm Suriyelileri kapsayan bir siyasi süreç yürütülmesini talep ettiği ve uluslararası toplumun Suriye’de kurumların çökmemesi için çaba göstermesi gerektiğini vurguladığı belirtildi.

Paylaşın

TÜİK’e Göre Ücretli Çalışan Sayısı Yüzde 2,5 Arttı

Sanayi, inşaat ve ticaret-hizmet sektörleri toplamında ücretli çalışan sayısı ekim ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 2,5 arttı. Ücretli çalışan sayısı bir önceki yılın aynı ayında 15 milyon 448 bin 458 kişi iken, ekim ayında 15 milyon 837 bin 471 kişi oldu.

Haber Merkezi / Ücretli çalışanların alt detaylarına bakıldığında; Ekim ayında ücretli çalışan sayısı yıllık olarak sanayi sektöründe yüzde 1,1 azaldı, inşaat sektöründe yüzde 6,3 arttı ve ticaret-hizmet sektöründe yüzde 3,9 arttı.

Sanayi, inşaat ve ticaret-hizmet sektörleri toplamında ücretli çalışan sayısı ekim ayında bir önceki aya göre aynı kaldı. Ücretli çalışanların alt detaylarına bakıldığında; Ekim ayında ücretli çalışanlar aylık olarak sanayi sektöründe yüzde 0,3 azaldı, inşaat sektöründe yüzde 0,6 arttı ve ticaret-hizmet sektöründe yüzde 0,1 arttı.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Ücretli Çalışan İstatistikleri Ekim 2024 verilerini açıkladı.

Buna göre; Sanayi, inşaat ve ticaret-hizmet sektörleri toplamında ücretli çalışan sayısı ekim ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 2,5 arttı. Ücretli çalışan sayısı bir önceki yılın aynı ayında 15 milyon 448 bin 458 kişi iken, ekim ayında 15 milyon 837 bin 471 kişi oldu.

Ücretli çalışanların alt detaylarına bakıldığında; Ekim ayında ücretli çalışan sayısı yıllık olarak sanayi sektöründe yüzde 1,1 azaldı, inşaat sektöründe yüzde 6,3 arttı ve ticaret-hizmet sektöründe yüzde 3,9 arttı.

Sanayi, inşaat ve ticaret-hizmet sektörleri toplamında ücretli çalışan sayısı ekim ayında bir önceki aya göre aynı kaldı. Ücretli çalışanların alt detaylarına bakıldığında; Ekim ayında ücretli çalışanlar aylık olarak sanayi sektöründe yüzde 0,3 azaldı, inşaat sektöründe yüzde 0,6 arttı ve ticaret-hizmet sektöründe yüzde 0,1 arttı.

Paylaşın

İran, Tepkiler Üzerine Yeni Başörtüsü Yasasını Erteledi

İran İslam Cumhuriyeti, kamuoyu ve uluslararası toplumdan gelen büyük tepkiler üzerine, örtünme zorunluluğunu ihlal edenlere ağır cezalar getiren başörtüsü yasasının yürürlüğe girmesini resmen erteledi.

Haber Merkezi / İran Yüksek Milli Güvenlik Konseyi, parlamentoya gönderdiği mektupta, hükümet tarafından parlamentoya değişiklik içeren bir yasa tasarısı sunulabilmesi için “Başörtüsü ve İffet Yasası”nın uygulanma sürecinin durdurulmasını talep etti.

Ertelenen yasa, örtünme gerekliliklerine uymayan kadınlara fahiş para cezaları, hapis cezaları, kırbaçlama ve hatta ölüm cezası gibi ağır cezalar getiriyor.

Uluslararası Af Örgütü yeni yasayı kınayarak, yasanın kadınlara yönelik baskıyı artırdığını ve kurallara karşı çıkan aktivistleri ölüm cezasıyla karşı karşıya bıraktığını söyledi.

Af Örgütü açıklamasında, “İran yetkilileri, kadınların insan haklarını daha da ortadan kaldıran, zorunlu örtünmeye karşı devam eden direnişi ezmek için ölüm cezası, kırbaçlama, hapis cezası ve diğer ağır cezalar getiren yeni ve zalim bir yasa kabul etti” dedi.

Uluslararası Af Örgütü, Mahsa Amini’nin Eylül 2022’de gözaltında ölümüyle başlayan “Kadın Yaşam Özgürlüğü” ayaklanmasından bir yıldan kısa bir süre sonra, Mayıs 2023’te hazırlanan yasanın, kadınların zorunlu örtünmeye karşı yaygın bir şekilde meydan okumasına yanıt olarak çıkarıldığını söyledi.

Uluslararası Af Örgütü Orta Doğu ve Kuzey Afrika Bölge Müdür Yardımcısı Diana Eltahawy, “Bu utanç verici yasa, ‘Kadın Yaşam Özgürlüğü’ ayaklanmasının ardından hakları için ayağa kalkma cesaretini gösteren kadınlara yönelik zulmü yoğunlaştırıyor” dedi.

Ayrıntıları geçtiğimiz haftalarda kamuoyuna yansıyan yasaya, halk ve aktivistlerin yanı sıra reformist kanattan da tepkiler geldi.

2013-2021 yılları arasında İran’ın yedinci cumhurbaşkanı olarak görev yapan Hasan Ruhani kabinesinde Yol ve Şehircilik Bakanı olan Abbas Ahundi, Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’a hitaben yazdığı mektubunda, söz konusu kanunla Pezeşkiyan ile halkın karşı karşıya geleceğini savunarak, yasayı veto etmesi talebinde bulundu.

Paylaşın

Tarımda Üretici Enflasyonu Yüzde 46,91

Tarımda üretici enflasyonu kasım ayında bir önceki aya göre yüzde 8,88, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 37,55, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 46,91 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 48,83 arttı.

Haber Merkezi / Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi (Tarım-ÜFE) Kasım 2024 verilerini açıkladı.

Buna göre; Tarımda üretici enflasyonu kasım ayında bir önceki aya göre yüzde 8,88, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 37,55, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 46,91 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 48,83 arttı.

Sektörlerde bir önceki aya göre, tarım ve avcılık ürünleri ve ilgili hizmetlerde yüzde 9,35, ormancılık ürünleri ve ilgili hizmetlerde yüzde 1,59 ve balık ve diğer balıkçılık ürünleri; su ürünleri; balıkçılık için destekleyici hizmetlerde yüzde 1,70 arttı.

Ana gruplarda bir önceki aya göre, tek yıllık (uzun ömürlü olmayan) bitkisel ürünlerde yüzde 19,49, çok yıllık (uzun ömürlü) bitkisel ürünlerde yüzde 4,91 ve canlı hayvanlar ve hayvansal ürünlerde yüzde 2,93 arttı.

Yıllık değişimin en yüksek olduğu alt grup yüzde 263,86 artış ile turunçgiller, aylık değişimin en yüksek olduğu alt grup yüzde 43,95 artış ile sebze ve kavun-karpuz, kök ve yumrular oldu.

Paylaşın

DEM Parti’den “Milli Eğitim Bakanlığı” Bütçesine Tepki: Çocuklar Okula Aç Gidiyor

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) bütçesine ilişkin söz alan DEM Parti Milletvekilli Kezban Konukçu, “Sizin çocuklarınızın yediği önünde, yemediği arkasında. Bu devran böyle dönmez. Türkiye’de şiddetli yoksulluk içinde 6,5 milyon çocuk var. Türkiye’de her 4 çocuktan 1’i okula aç gidiyor” dedi ve ekledi:

“Her 4 çocuktan 1’inin kilosunun çok düşük olduğu, Avrupa’da yalnızca yüzde 18 olan kansızlık oranının Türkiye’de kız çocuklarında yüzde 85, erkek çocuklarında ise yüzde 68 olduğu rapor edildi. Türkiye’de eğitim dönemi başlarken çocuklara bir öğün ücretsiz yemek sağlamak için yıllık maliyet 165 milyar lira olarak hesaplandı. Bu miktar, Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinin sadece yüzde 13’üne denk geliyor.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) milletvekilleri Yılmaz Hun ve Kezban Konukçu, 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi kapsamında görüşülen Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) bütçesine ilişkin söz aldı.

Kezban Konukçu, “Bilimden uzak, laiklik karşıtı, tekçiliğe ve erkek egemenliğine dayanan bir müfredat” diye tanımladığı eğitim politikasının, yapboz tahtasına dönüştürüldüğünü söyledi. Öğrencilere daha önce verilen bir öğün ücretsiz yemeğin bakanlık tarafından kaldırıldığını hatırlatan Konukçu, Bakan Yusuf Tekin’i istifa etmeye çağırdı. Çocukların okulda acıkmamak için su içtiğini söyleyen Kezban Konukçu, sözlerine şöyle devam etti:

“Sizin çocuklarınızın yediği önünde, yemediği arkasında. Bu devran böyle dönmez. Türkiye’de şiddetli yoksulluk içinde 6,5 milyon çocuk var. Türkiye’de her 4 çocuktan 1’i okula aç gidiyor. Her 4 çocuktan 1’inin kilosunun çok düşük olduğu, Avrupa’da yalnızca yüzde 18 olan kansızlık oranının Türkiye’de kız çocuklarında yüzde 85, erkek çocuklarında ise yüzde 68 olduğu rapor edildi. Türkiye’de eğitim dönemi başlarken çocuklara bir öğün ücretsiz yemek sağlamak için yıllık maliyet 165 milyar lira olarak hesaplandı. Bu miktar, Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinin sadece yüzde 13’üne denk geliyor.”

Bu talebe karşı bütçenin olmadığının iddia edildiğini belirten Kezban Konukçu, “Devlet sermayeye verilen teşvikler kapsamında vergi gelirlerinden vazgeçiyor. 2024 yılında sermayedarlara ve patronlara uygulanan vergi muafiyeti ve istisnalar 1,8 trilyon lira. Yap-işlet-devret projeleri kapsamında köprülerden kara yollarına taahhüt edilen garanti bedelleri adeta bir soyguna dönüşmüştür. Önümüzdeki üç yıl ödenmesi planlanan bedel 328,7 milyar TL’ye ulaşmıştır. MESEM’lerde meslek edindirme değil, çocuk katliamı var. Geçtiğimiz eğitim öğretim döneminde 5’i inşaatta, 4’ü sanayide olmak üzere 9 MESEM’li çocuk, yine bu dönemde sipariş yetiştirme baskısı altında çalışan 5 motokurye çocuk katledildi. Katledilen çocukların resmi burada, bu resme iyi bakın, sizde vicdan yok” ifadelerini kullandı.

“Eğitimde en temel ve zorunlu ihtiyaçlar görmezden gelinerek…”

Daha sonra söz alan Yılmaz Hun ise, bakanlığın bütçesinin yüzde 71’nin personele, yüzde 9’nun ise sosyal güvenlik devlet primine gittiğini hatırlattı. Hun, “Sadece yüzde 20’si eğitim yatırımlarına harcanmaktadır. Okullar en temel ihtiyaçlarını kayıt sırasında alınan bağışlar ve velilerden düzenli olarak alınan aidat benzeri paralarla karşılamaya çalışmaktadır. Bunun en bariz örneğini sene başında ve halen devam eden, okullarda yaşanan temizlik ve hijyen problemlerinde gördük. Birçok okuldaki temizlik ve hijyen problemi veliler, öğretmenler ve belediyeler tarafından çözülmeye çalışılmaktadır. Eğitimde en temel ve zorunlu ihtiyaçlar görmezden gelinerek hazırlanan 2025 MEB bütçesinin zorunlu eğitim harcamalarını karşılamaktan çok uzak olduğu apaçık ortadadır” dedi.

Eğitim alanında sorunların gelecek yıl daha da büyüyeceği uyarısında bulunan Hun, iktidarın eğitimi sermayedarlara peşkeş çektiğini vurguladı.

(Kaynak: Mezopotamya Ajansı)

Paylaşın

Özel’den “Kürt Sorunu” Çıkışı: Viking Kafasıyla Çözülmez

CHP Lideri Özgür Özel, Kürt sorununun Viking kafasıyla çözülemeyeceğini belirterek, “Örneğin Vikingler apandisit ameliyatını nasıl yapıyordu? Hastanın karnını yaralım, elimizi sokalım, apandisiti yakalayalım, koparıp çıkaralım! Bugün apandisit ameliyatı böyle mi yapılıyor? Hayır” dedi ve ekledi:

“Ameliyat teknolojisi çok değişti. Bu değişim sosyal ve siyasal sorunların çözümü için de geçerlidir. Bugün Kürt sorununu Viking kafasıyla çözemezsiniz. Devlet Bahçeli’nin Kürt sorununun çözümü için yaptığı öneri Viking döneminin apandisit ameliyatına benziyor. ‘Öcalan Meclis’e gelsin, konuşsun, sorun çözülsün’ demek Viking kafasıdır. Oysa böyle bir sorunun çözülmesi için ifade ettiğim koşulların oluşması gerekir.”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Kürt sorunu ve Suriye’deki yeni döneme dair Halk TV’den Fikret Bila’ya konuştu. Fikret Bila, Özel ile görüşmesini şöyle aktardı:

CHP Lideri Özgür Özel, Türkiye’de Kürt sorununun çözülmesi için bazı koşulların bir arada olması gerektiğini vurguladı.

Özel, bu koşulları şöyle sıraladı: “Şehit aileleri ve gazilerin rızası, çözümün TBMM zemininde oluşturulması, çözüm konusunda samimi olunması, çözüm sürecinin açık ve şeffaf yürütülmesi.”

Özel, bu koşulların oluşması halinde CHP’nin çözüm için katkı vereceğini, hatta TBMM’de öncülük edebileceğini söyledi. CHP lideri bir sorunun çözülebilmesi için öncelikle sorunun varlığının kabul edilmesi gerektiğini vurgulayarak, “eğer sorunun varlığını kabul etmezseniz o sorunu çözemezsiniz” dedi.

“Terör örgütleri sorunu yok sayılmasından beslenir” diyerek şöyle devam etti: “Siz sorunu yok sayarsanız bu terör örgütlerinin işine gelir. Terör örgütleri sorunun yok sayılmasından beslenir. Siz sorunun varlığını kabul eder ve çözüm üretirseniz, terör örgütünün beslendiği kaynağı ortadan kaldırırız.

‘Kürt sorunu yoktur’ demekle Kürt sorunu çözülmez. Önce sorunun varlığını kabul etmek gerekir. Kürt vatandaşlarımız ‘Kürt sorunu var’ diyorlarsa, Kürt sorunu vardır. Önce bunu kabul etmeniz gerekir ki çözüm üretilebilsin. Bu nedenle iktidarın ‘Kürt sorunu yoktur, terör sorunu vardır’ söylemi gerçeği yansıtmıyor.”

Özel, dünkü söyleşimizde, Kürt sorununun Viking kafasıyla çözülemeyeceğini belirterek şu benzetmeyi yaptı: “İnsan sağlığından örnek verelim. Eski çağlarda ameliyatlar nasıl yapılıyordu, bugün nasıl yapılıyor? Örneğin Vikingler apandisit ameliyatını nasıl yapıyordu? Hastanın karnını yaralım, elimizi sokalım, apandisiti yakalayalım, koparıp çıkaralım! Bugün apandisit ameliyatı böyle mi yapılıyor? Hayır.

Ameliyat teknolojisi çok değişti. Bu değişim sosyal ve siyasal sorunların çözümü için de geçerlidir. Bugün Kürt sorununu Viking kafasıyla çözemezsiniz. Devlet Bahçeli’nin Kürt sorununun çözümü için yaptığı öneri Viking döneminin apandisit ameliyatına benziyor. ‘Öcalan Meclis’e gelsin, konuşsun, sorun çözülsün’ demek Viking kafasıdır. Oysa böyle bir sorunun çözülmesi için ifade ettiğim koşulların oluşması gerekir.”

Özel, bu konudaki görüşlerini öğrenmek için şehit ailelerinin dernekleriyle, gazilerle görüştüklerini de belirterek şu bilgiyi verdi: “Şehit aileleri dernekleriyle arkadaşlarımız görüşüyorlar. Ben de üç dernekle görüşmeye katıldım. Genel eğilimleri terörün bitmesinden memnunluk duyacakları şeklinde. ‘Biz de başka annelerin, babaların bizim yaşadığımız acıya yaşamalarını istemeyiz’ diyorlar. Ancak bu sürecin iç siyasette istismar edilmemesini, kullanılmamasını da istiyorlar.”

CHP Lideri, iktidarın birinci çözüm sürecinde başarısız olduğunu da vurguladı. Erdoğan, Öcalan ve HDP’nin yürüttüğü sürecin başarısız olmasının nedeninin TBMM’yi devre dışı bırakmak olduğunu belirten Özel şu değerlendirmeyi yaptı:

“İktidar bu süreci yürütürken toplumsal uzlaşmayı TBMM’de aramadı. Meclis’i devre dışı bıraktı. Bir takım heyetler oluşturuldu. Onlar değişik bölgelerde temaslar yürüttüler. Oysa CHP farklı bir okuma yaptı. Dünyada benzer sorunların nasıl çözüldüğünün incelenmesini istedi.

Müzakerelerin TBMM’de mutabakatla yürütülmesini, güven oluşturulmasını önerdi. CHP sürecin TBMM’de yürütülmesi, samimi olması ve şeffaf olması halinde kredi verebileceğini söyledi. Ama Erdoğan ‘al krediyi başına çal’ karşılığını verdi. Ortaya kriz çıkınca siyasi polemik yapıldı. Örneğin Habur’daki görüntüler, çadır mahkemelerinin kurulması, hâkimlerin oraya gitmesi hataydı.”

Özel, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması gerektiğini belirterek, tüm kesimlerin temsil edileceği bir geçiş yönetimi oluşturulmasını önerdi.

Özel, “Arapların, Kürtlerin, Türkmenlerin, bütün toplumsal kesimlerin temsil edilmesi gerekir. Tek bayrak altında buluşmaları gerekir. Bu başarılırsa demokrasiye geçişe katkısı olur. İç çatışmalara yol açacak gelişmelerin önlenmesi gerekir. Türkiye de masada olmalı ve demokrasi yönünde katkı vermelidir. Böyle bir yapı oluşturulmalı ve işlemelidir. Yoksa HTŞ ve benzeri örgütlerin kravat takmakla, kıyafet değiştirmekle ıslah olduklarını düşünmüyorum.”

Paylaşın

AK Parti’de Seçim Planları: Erdoğan, 2028’de Kesin Kazanır

AK Partili kurmaylar bugün yapılacak bir seçimin gündemlerinde olmadığını söylese de, Erdoğan’ın yeniden aday olması için Mayıs 2028’de yapılması gereken seçimin birkaç ay öne çekileceğine ve kazanılacağına kesin gözüyle bakıyor.

31 Mart yerel seçimlerinden başarıyla çıkan CHP’nin, artan ekonomik sorunlara da dikkat çekerek yaptığı erken seçim çağrısı sürüyor. Meclis’teki bütçe görüşmelerinin açılışında konuşan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, yerel seçimde iktidar için değişim sürecinin başlatıldığını söyledi, “Artık sandık milletin önüne konmalıdır, kararı millet vermelidir” dedi.

Özel bu konuşmasının ardından katıldığı bir televizyon yayınında da, geçtiğimiz nisan ayında yüzde 24 olan erken seçim talebinin son ölçümde yüzde 56’ya yükseldiğini belirtti. Yenilmez denilen Erdoğan’a 31 Mart’ta ilk seçim yenilgisini yaşattıklarını anlatan Özel, “Genelde seçim kaybetmenin tadını da ilk sandıkta alacak. Cesareti varsa erken seçim sandığını koyar ve aday olur” çağrısında bulundu.

AK Partililer ise erken seçimin kesinlikle gündemlerinde olmadığını söylüyor. Erken seçimin örneğin yürütme organı ile Meclis arasında bir sorun yaşansa konuşulabileceğini dile getiren kurmaylar, “AK Parti neden erken seçime gitsin? Cumhurbaşkanının Meclisle bir sorunu olsa, yenilemek istese belki anlaşılır ama burada bir sorun yok. Bizim seçim istememiz için hiçbir neden yok. Mevcut durumda genel seçimin üzerinden daha 2 yıl geçmedi. Şimdi seçime gitsek en fazla 2 yıl kazanacak. Ha 2028, ha 2030. Üstelik erken seçime gittiğinde 2030 yılında yapılacak seçimde parlamento seçim kararı alsa dahi bir daha aday olma ihtimali yok” diyor.

Tabii AK Partili kurmaylar bugün yapılacak bir seçimin gündemlerinde olmadığını söylese de, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden aday olması için Mayıs 2028’de yapılması gereken seçimin birkaç ay öne çekileceğine ve kazanılacağına kesin gözüyle bakıyor.

(Kaynak: Gazete Duvar)

Paylaşın