Partisinin TBMM’deki grup toplantısında Suriye’deki gelişmelere ilişkin konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Biz iç barışımızı tesis etmek istedikçe, siz barışa giden yolu dinamitliyorsunuz” dedi ve ekledi:
“MİT Başkanı Suriye’ye gitti. Ardından 5 saat yolculukla Bakan gitti. Demek ki orada bir güvenlik sorunu yok. Buradan Van’a giderken dahi 10 defa çevirme var. Demek ki Suriye buradan daha güvenliymiş. Buyrun Suruç’un yani başında Kobani var. Nusaybin’in karşısında Kamışlı var. Buyrun gidin konuşun… Sayın Kalın, Sayın Fidan, Kobani’ye SİHA’dan bakmak yerine gidip, diyalog kurun. Suriye sizin ameliyat masanız değil, vazgeçin artık inkar ve savaştan.”
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin haftalık grup toplantısında açıklamalarda bulundu.
Bakırhan, Türkiye’nin SİHA saldırısında katledilen gazeteci Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’i anarak sözlerine başladı. Kürtlerin, emekçiler ve öteki kesimlerin sesini yansıtan gazetecilerin gözaltına alındığını, tutuklandığını ve katledildiğini söyleyen Bakırhan, “5 yıllık süre içerisinde başta Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve Rojava olmak üzere toplam bugün 13 gazeteci katledildi, 7 gazeteci de ağır yaralandı. Bu bir insanlık suçu değil mi? Bu insanlık suçunu işleyenleri kınıyorum. Yaşamanı yitiren bütün gazeteci arkadaşları da saygıyla anıyorum” dedi.
Gazetecilerin katledilerek gerçeğin üstünün örtülmek istendiğini belirten Bakırhan, “Gazetecileri katlederek gerçeklerin üzerini kimse örtemez. Nazım’ların, Cihan’ların yoldaşları onların kalemlerini fotoğraf makinelerini yarı yolda bırakmayacaklardır. Gazeteci katletmek neymiş? Yetmiyor bir de bu insanlık suçuna karşı vicdanıyla duran herkese de gözdağı veriyorlar. İşte kaç gündür bu gazeteci katliamını eleştiren gazeteciler gözaltına alınıyor, haklarında dava açılıyor. Sanki gerçekleri onların keyfine göre yazmak inceltmek gibi gazetecilerin bir görevi varmış gibi yaklaşıyorlar. Buradan herkesi gazeteci katliamına karış sesini daha gür çıkarmaya daha fazla söz söylemeye davet ediyorum” diye konuştu.
Ekonomik krize değinen Bakırhan, “Asgari ücret 17 bin lira ve emekliler 12 bin lira maaş alıyorlar. Emekliler iktidarın tersine 2024 yılını açlık ve sefalet yılı ilan etti ve doğrusuyla oydu. Hamasetle karın doymuyor, çocuğa süt ve mama alınmıyor. Hamaset ile ev kirası ödenmiyor. 2024 yılında resmen iflas bayrağını çekme yılı oldu. 20 binden fazla şirket iflas etti. Onbinlerce, yüzbinlerce esnaf siftah yapmadan günü kapatmak zorunda kaldı. 2024 yılında 2 tane fotoğraf çıktı. Biri iktidarın politikalarıyla krizi fırsata çeviren ve zenginleşen küçük bir azınlığın fotoğrafı, diğeri de milyonların çektiği açlık ve sefaletin fotoğrafıydı. Bu iktidar zenginlerin fotoğrafına bakarak ekonomi düzeldi diyor. Askıda ekmeğin peşinde olan ailelerin fotoğrafına bak. 3 kuruş sosyal yardım almak için dizilen milyonların fotoğrafına bakın. Çürük sebze ve meyve kuyruklarına bakın. Türkiye’nin asıl fotoğrafı bu.
2025 yılı bütçesi halkın bütçesi mi? Emekçinin bütçesi miydi? 2025 Bütçesi halkın bütçesi değil, faiz lobilerinin savaşın sermayenin bütçesidir. 2025 yılı bütçesinden faiz lobilerine bir trilyon 950 milyar lira, savaş baronlarına bir trilyon 608 milyar lira, vergi harcaması adı altında sermayeye 3 trilyon lira kaynak ayırdınız. Sadece bu 3 kaleme 6 trilyon 563 milyar lira harcanmış. Şimdi bu bütçe halkın emekçinin bütçesi diyebilir misiniz. Olsa olsa bu bütçe savaş baronlarının bütçesi olur. Biz de emekçilerle ve ezilenlerle birlikte ekonomik adalet talebimiz öne çıkardık. Ekonomide adalet olmazsa toplumsal barış olmaz dedik. Ekonomik adalet için sürekli çözümler önermeye devam ettik.
Suriye’de Baas rejiminin çökmesiyle birlikte sadece Suriye için değil, Ortadoğu’da yeni bir döneme girildi. Rejimin çöküşüyle beraber Afrika boynuzundan Lübnan’a, Irak’a, İran’a, Afganistan’a kadar jeopolitik manzarayı yeniden şekillendirecek bir süreçle karşı karşıyayız. Suriye’deki rejim değişikliklerinden sonra küresel ve bölgesel güçlerin spot ışıkları Irak’a çevrilmiş durumda. Belli ki önümüzdeki dönem Irak’a yönelim olacak. Yemen ilk müdahale edilecek yerlerin başında gösteriliyor. Bunun dışında Lübnan, Libya ve İran için de senaryolar hazırlanıyor. Suriye savaşı bir kez daha bize şunu gösterdi; demokrasisi, iç barışı olmayan toplum tehdit altındadır tehlike altındadır. Suriye’de barışa giden yol Şamdan, Kobanê’den, Halep’ten, Lazkiye’den geçer.
Çözümün adresi dışarıdan müdahaleler değil, Suriye’nin kendi haklarıdır. Suniler, Araplar, Aleviler, Kürtler, Durziler, Türkmenler, Çerkezler, Suryanilerdir. Suriye Suriyelerindir, kimsenin Suriye’de başka bir hesap yapmasına ihtiyaç yok. Çözümü Suriye’de aramak gerekiyor. Bir Arap atasözü var diyor ki; ‘Eğer sevinciniz bittiyse hemen ardından tefekkür etme zamanıdır.’ İçeriyi konsolide etmek için ekonomik krizi örtmek için Kürt düşmanlığına yeni bir zemin yaratmak için Halep’te çaldığınız mehter marşı durduysa; iktidarı Ortadoğu’da gerçekler üzerine tefekkür etmeye çağırıyoruz.
Suriye’de durum hala kaos halindeyken Türkiye ne yapıyor, ne yapmalı? İç savaşta büyük bir yıkıma uğrayan komşu ülke Suriye’nin yaralarının sarılması ve ülkemizdeki mültecilerin gönüllü bir şekilde kendi yurtlarına dönmesi için Türkiye’ye büyük bir sorumluluk düşüyor. Bu konuda iktidarın atacağı bütün adımlara destek sunacağımızı belirtmek istiyorum. Ancak 14 yıllık savaş sürecinde olduğu gibi Suriye halkının iradesini yok sayan, orada yaşayan haklara ve inançlara yönelik dışlayıcı tutum ve politikaları da asla kabul etmeyeceğiz. Bakın iktidar bugün Suriye’ye beton ve silah ihraç ediyor. Başka ihraç ettiği bir şey yok. İktidar bilsin ki beton ve silah ihraç ederek Suriye’de istikrar ve huzuru sağlayamaz, aksine Suriye’yi Lübnanlaştırır, Libyalaştırır.
Bugün Suriye‘de statükoyu savunan tek bir devlet var, Türkiye’dir. Yıllarca savaş verildi, yakıldı, yıkıldı… Yeni bir sistem, yeni bir yönetim oluşacak ama oraya statüko dayatıyor. Suriye’de Aleviler, Durziler, Hristiyanlar başta olmak üzere herkesin can ve mal güvenliği kimlik hakları garanti altına alınmalıdır. Bunu garantiye alacak bir denklem hayata geçirilmelidir. Suriye’de yaşayan başta azınlıklar olmak üzere tüm halklar ve inançlara yönelik olası katliamların önüne geçilmelidir.
Türkiye bir yandan bu yüzölçümle yetinmemeliyiz diyor. Suriye’nin en istikrarlı bölgesini hedef alıyorlar. Kuzey ve Doğu Suriye sadece Suriye ‘nin mi en istikrarlı bölgesidir? Emin olun; Ortadoğu’nun en istikrarlı bölgesi Rojava’dır. Kuzey ve Doğu Suriye’dir. Sürekli orada bir tehdit varmış gibi yansıtılıyor. Suriye’nin Kuzey ve Doğu bölgesinden buraya tek bir çakıl taşı atıldığını gören oldu mu? ‘Kürt ne yapmış sana’ sorusunu insanlarımız soruyor, sormaya devam ediyor. Türkiye’de yaşayan milyonlarca Kürt’ün sınırın öte tarafındaki kardeşleriyle gönül ve duygu bağı yok mu peki Sayın Erdoğan? Oraya attığınız her bombanın Türkiye’deki Kürtlerin yüreğinde infilak ettiğinin farkında değil misiniz? Bunu ne zaman göreceksiniz?
Aynı evin bir odası Nusaybin’de, bir odası Kamişlo’dadır, araya sınır çekmişsiniz. Bunu bilmiyor musunuz, görmüyor musunuz? Bunu anlata anlata yorulduk. Biz iç barışımızı test edelim dedikçe siz barışa giden yolu dinamitliyorsunuz. Türkiye’de iç barış, sınırın öte tarafında Kürtlerle savaş olmaz. Türkiye’ye iç barış, sınırın öte tarafında Kürtlerle savaş olmaz. Bunu kimse kabul etmez. Bunu Kürtler, Türkiyeli emekçiler, Türkiye halkları kabul etmez. Bu yanılgıdan bir an önce çıkın lütfen. Bizim için Amed, Urfa ve Van neyse Qamişlo, Kobanî ve Hesekê de odur. Artık bu gerçeği, bu doğruyu görün. Bu meseleye yanlış yaklaşırsanız yanılırsınız, yanlış yaparsınız, 50 yıldır zaten böyle yapıyorsunuz.
Son günlerde bunun yanında yapılan ulusal birlik çağrıları var. bu çağrıları önemsiyoruz. Özellikle bu süreçte Kürt ulusal birliği tarihsel önemdedir. Hiç kimse aşiret aile partisini ulusal birliğin önüne koymamalıdır. Ortadoğu’da rejimnler yıkılırken, Ortadoğu yeniden şekillenirken Kürtlerin kendi partisine, çevresine sınırlar çizerek diğer Kürtlerin yaşadıkları konusunda duyarsız kalmasını Kürtler affetmez kabul etmez.
100 yıl önce yapılan hatalara hiçbir Kürt artık zemin olmamalıdır. DEM Parti olarak Kürtlerin demokratik ulusal birliği konusunda üzerimize düşen her sorumluluğumuzu yerine getirmeye hazırız. Bir heyetimiz siz de takip ettiniz Hewlêr’de görüşmelerde bulunuyor. Ulusal birliğin sağlanması önünde çok onarıcı adımlar hemen atılabilir. Rojava halkı tehdit altındayken, ilaca, suya gıda maddesine ihtiyaç duyarken, Semalka Kapısı neden kapalı? Kürtler bunu sormuyor mu diye düşünüyor Federe Kürdistan bölgesindeki kimi partiler, kimi parti liderleri. Derhal Semalka Kapısı’nı açın. Ulusal birlik önündeki en büyük engellerden birisi de budur. Birliğinin önündeki kapıyı değil köprüyü açın, köprüyü kuralım birlikte.
Suriye’de Kürtlere yönelik raporlar aslında 1925 yılından itibaren Türkiye devletine geliyordu. Son Halep valisi aynı zamanda Çankırı milletvekili olan Abdülhamit Renda’nın sunduğu rapor buna örnektir. Abdülhamit Renda yolladığı raporlarda şunu söylüyor. Diyor ki; Suriye Kürtleri yerinden edilmeli, 1925’te bunu söylüyor ama diyor Fırat’ın batısına da geçmemelidir. Bakın o dönemde bahane edilen PYD o zaman yok, SDG yok. Demek ki neymiş; dünden bugüne dipdiri tutulan bir Kürt düşmanlığı varmış. Meğer PYD bahanesi yalanmış. SDG bahanesi yalanmış. 1925’ten beri aynı siyaseti aynı politikaları izliyorlarmış. Ne kazandırdı Türkiye’ye? Hiçbir şey.
Suriye’de şu anda 4 milyona yakın Kürt yaşıyor. Duydunuz mu Kürtlerin Türkiye rejimine karşı herhangi bir olumsuz ajandalarının olduğunu? Ben duymadım. Siyaset yapıyorum yıllardır. Peki Türkiye yönetimine Türkiye’deki yaşama ilişkin bir itirazlarını duydunuz mu? Yok. Peki bir saldırı oldu mu şimdiye kadar, olmadı, olmayacak da. Suriye’de Kürtler yıllardır kimlik ve dillerinin tanınması için mücadelesini yürütüyorlar. Size ne var? Ama günlerdir Ankara’da yükselen ses Kürt gün yüzünü görmesin, Kürt hakkına kavuşmasın, Kürt bir yüzyıl daha bedbaht yaşasın biçimindedir. Peki Kürtler ne diyor? Tam da bizim dediğimizi diyor. Diyor ki biz düşman değiliz, biz tehdit değiliz, biz güvenlik tehdidi değiliz, biz tarihin en kritik kavşaklarında ittifak yaparak kazandık.
Önümüzdeki dönemi ittifak yaparak da kazanabiliriz diyor Kürtler. Kürtler diyor ki ‘Türkün varlığı Kürt’ün varlığı ile güçlenir.’ Biz bunları diyoruz ama kime diyoruz. Bütün bu olumlu düşünce ve yaklaşımlarımıza karşı yok sayan yok etmeye uğraşan, statü elde etmesin diye bütün ekonomisini, enerjisini, diplomasisini piyasaya ortaya döken bir yönetimle bir yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız. Bunun sonuç almayacağını belirtmek istiyorum. Bu Türkiye’ye yüz yıl kaybettirdi, biz yüz yıl daha kaybettirmemelidir. Hepinizin huzurunda bir çırpıda ve teklifte bulunmak istiyorum. Geçen gün önce MİT başkanı Suriye’ye gitti, hemen peşinden de bakan 5 saat araç yolculuğuyla Şam’a gitti. Demek ki 5 saat araçla yol gidildiğine göre; iktidar temsilcilerinin dediği gibi orada güvenlik tehdidi güvenlik sorunu yok.
Diyalog ve ortaklaşma zeminini güçlendirmek için Şam’a gittik diyorlar. İyi. Sayın Kalın, Sayın Fidan Kobanî’ye de ortaklaşma zemini güçlendirmek için gitsenize. Oraya kendileri gitmiyor ama SİHA’larını gönderiyorlar. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ile niye yüz yüze görüşmüyorsunuz? Niye oraya gitmiyorsunuz? Niye orayla diplomatik faaliyetler geliştirmiyorsunuz? Oraya da gazetecileri katletmek için İHA’ları gönderiyorlar. Yahu Allah aşkına Suriye ameliyat masası değil. Artık Kürt inkarından vazgeçin. Bu savaş anlayışından politikalarından vazgeçin.
Bırakın insanlar kendi ülkelerinde kendi emekleri ile haklarıyla o ülke dinamikleriyle oluşturdukları sistem içerisinde huzurluca yaşasınlar. Peki biraz vicdanı olan bir Kürt bunu nasıl kabul eder? Kobanî’ye SİHA, Kuzey Doğu Suriye’ye İHA ama Şama tarihi ilişkileri, diyalogu güçlendirmek için gidiyor. Buradan sesleniyorum; başta AKP olmak üzere bizim dışımızda siyaset yapan pek çok partinin üst düzey yöneticileri de bundan memnun değil. Ama korkuyorlar. Korkmayın. Kendi partin için de Kobanê’ye de Kuzey ve Doğu Suriye’ye de gidin deyin. Bunu derseniz insanlık gelecekti size olumlu bir şekilde anar.
Buyrun Suruç’un öte yanında Kobanê var, Nusaybin’in öte yanında Kamişlo var. Hem de öyle 5 saat gitmenize gerek yok; bu taraftan bağırsanız sesiniz duyulur. 5 saate de gerek yok 10 dakikada Nusaybin’den Qamişlo’ya geçebilirsiniz. Oradaki yönetimle, oradaki halklarla konuşun. Birleşmiş Milletler’de yaklaşık 205 ülke var. Bu 205 ülke içinde Türkiye’nin dışında hiç kimse Suriye’de Kürtlerin haklarına karşı değil. Yani 204 ülke ‘Kürtler demokratik haklarını alsın’ diyor, sadece Türkiye ‘Kürtlere hak yok, hukuk yok, Kürtlere statü yok’ diyor.
204 Kürtlerin demokratik mücadelesine saygı gösteriyor. O IŞİD belasını def eden direnişçi yiğit Kürt kadına sempatiyle bakıyor, ama bizimkiler ‘terörist’ diyor. Herkes düz yoldan giderken bir araç tek başına karşı yoldan ters şeride girmiş ve ‘ben haklıyım’ diyor. Ankara’da Kürt sorununu çözmeyip bu sorunu sınır dışına çıkarmak kendi çözümünü de kaçırmak anlamına gelmez mi? 50 yıldır deniyorsunuz bir faydasını sağladıysanız hadi eyvallah. Olmadı 50 yıllık politikalar. Artık dünya değişiyor siz de değişin.
O tecrit (İmralı tecridi) kaldırılırsa barışa katkı sunacak, barışa vesile olacak. İmralı siyasetin şiddet ve çatışmadan hukuki zemine geçeceği yerdir. Milyonlarca insanın inancı da budur. İmralı görüşmelerini zamana yaymak, keyfi davranmak doğru değildir. Toplum nezdinde bu çözüm ve diyalogdan kaçmak gibi okunuyor. Bu fırsatı, eğilimlere tenezzül etmeyin. Bakın Sayın Öcalan zemin sunulursa katkı yaparım dediği günden beri bu zemin içeri ve dışarıda baltalanıyor. İkinci bir görüşmenin yapılması, tecridin kaldırılması, Sayın Öcalan’ın koşullarının oluşturulması ısrarla gerçekleştirilmiyor. Her seferinde bir bahane üretiyorlar, her seferinde bir sonraki günleri işaret ediyorlar. Açıkça soruyoruz, nedir derdiniz gerçekten? Siz çözümden, barıştan, demokrasiden yana mısınız, değil misiniz? Hep siz soruyorsunuz bir de biz soralım. Nedir derdiniz?”
“Adalet Bakanlığı’na sormak gerekir onlar neyi bekliyor?”
Tuncer Bakırhan, grup toplantısının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. İmralı ziyareti sorusuna yanıt veren Bakırhan, “Mesele kimin gideceği değil oradan ne söylendiği, bu tartışmalara bu sürece nasıl katkı yaptığı bizim için önemlidir. Adalet Bakanlığı’na sormak gerekir onlar neyi bekliyor? Onu biz de anlamadık” dedi.
Öcalan ile görüşmek için verdikleri dilekçenin ne aşamada olduğunu sorusuna yanıt veren Bakırhan, “Adalet Bakanı her seferinde bir şey söylüyor. ‘Bütçe görüşmelerini bekliyoruz’ demişti. Artık bir an önce bu oyalamadan vazgeçmeleri, oranın kilidini açmaları gerekir” dedi. Yeni bir süreç başlar mı” sorusuna yanıt veren Bakırhan, “Parti olarak bu tartışmaların bir sürece evrilmesini canı gönülden istiyoruz. Bir samimiyet varsa neden bir sürece dönüşmesin” diye konuştu.
(Kaynak: Mezopotamya Ajansı)