Tecavüz Davasında Ceza Yağdı: 51 Sanığa Hapis

Fransa’da karısı Gisele Pelicot’u uyuşturup, baygın haldeyken farklı erkeklerin tecavüzüne maruz bırak Dominique Pelicot’a 20 yıl hapis cezası verildi. “Ağırlaştırılmış tecavüzden” suçlu bulunan diğer 50 sanık ise üç ile 15 yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırıldı.

Dominique Pelicot, tüm suçlamaları itiraf etmiş ve Gisele Pelicot’a cinsel saldırıda bulunabilmek için yiyecek ve içeceğine uyuşturucu karıştırdığını itiraf etmişti.

Mahkemenin hapis cezasına çarptırdığı sanıklar arasında Hüsamettin Doğan adlı 43 yaşındaki bir Türkiye vatandaşı da bulunuyor. Doğan’ın Fransa’ya yıllar önce Türkiye’den geldiği biliniyor.

Tüm dünyanın yakından takip ettiği Gisele Pelicot tecavüz davasında sona gelindi. Fransa’nın Avignon kentinde görülen mahkemede yargıçlar Gisele Pelicot’nun eski eşi Dominique Pelicot’yu suçlu buldu.

Dominique Pelicot, ağırlaştırılmış tecavüz ve sanıklardan Jean Pierre Marechal’ın eşi Cilia’ya ağırlaştırılmış tecavüz girişimi ve kızı Caroline ile gelinleri Aurore ve Celine’in müstehcen fotoğraflarını çekmekten suçlu olduğuna karar verildi. Pelicot’ya 20 yıl hapis cezası verildi.

12 yıl ceza alan Jean Pierre Marechal de tecavüz girişimi, eşine ağırlaştırılmış tecavüz ve uyuşturucu vermekten suçlu bulundu.

Davanın 30 yaşındaki en genç sanığı Charly Arbo ağırlaştırılmış tecavüzden suçlu bulundu ve 13 yıl ceza aldı. Davada eşi Dominique Pelicot da dahil 51 erkek, 10 yıl boyunca Gisele Pelicot’ya tecavüz etmekle suçlanıyordu.

Dominique Pelicot, eşi Gisele Pelicot’yu uyutarak bu erkeklerin tecavüzünü teşvik ve organize ettiğini kabul etmişti. Eylül başından beri devam eden dava tecavüz kültürü ve kadın hakları tartışmalarını alevlendirdi.

Gisele Pelicot, mahkeme sürecinde gizli kalma hakkını kullanmayı reddetti. Duruşmanın açık yapılmasını isteyen Pelicot, “Tecavüze uğrayan tüm kadınların ‘Madam Pelicot bunu yaptı, ben de yapabilirim’ demesini isterim. Artık utanmalarını istemiyorum” diye konuştu.

Kararların açıklanmasından sonra mahkeme binası önünde konuşan Gisele Pelicot “çocuklarını, torunlarını, tüm diğer aileleri ve “sıklıkla gölgede kalan” hikayelerin kurbanlarını düşündüğünü” söyledi ve “Aynı mücadeleyi veriyoruz” dedi.

Pelicot, kendisine destek veren herkese minnettar olduğunu vurguladı ve duruşmanın kapılarını açmaktan “toplum neler olduğunu görsün diye mahkemenin kapılarını açmasından asla pişmanlık duymadığını” belirtti.

Gisele Pelicot’ya tecavüz etmekle suçlanan genç ve yaşlı erkekler arasında itfaiyeci, tır şoförü, asker, güvenlik görevlisi, gazeteci ve bir DJ de vardı. Fransız toplumundan hemen her kesimi temsil ettikleri için Monsieur-Tout-Le-Monde (Bay Herkes) lakabıyla anılıyorlar.

Mahkemenin hapis cezasına çarptırdığı sanıklar arasında Hüsamettin Doğan adlı 43 yaşındaki bir Türkiye vatandaşı da bulunuyor. Doğan’ın Fransa’ya yıllar önce Türkiye’den geldiği biliniyor.

“Mahkemeye ve kararına saygı duyuyorum”

Mahkeme çıkışında uzun süre avukatlarıyla görüşen Gisele Pelicot, kendisini bekleyen yüzlerce kamera karşısına geçerek kararı değerlendirdi.

“Bugün sizinle derin duygularla konuşuyorum. Bu duruşma çok zor bir sınavdı ve şu anda sanırım her şeyden önce üç çocuğum David, Caroline ve Florian’ı düşünüyorum” sözleriyle konuşmasına başlayan Gisele Pelicot, “Aynı zamanda torunlarımı ve gelinlerimi düşünüyorum. Bu mücadeleyi onlar için de verdim” dedi.

Torununun eli omuzunda konuşmasını sürdüren Gisele Pelicot, tarihi davanın sonunda soğukkanlı bir tavırla konuşmasını sürdürdü:

“Bu trajediden etkilenen diğer aileleri de düşünüyorum. Son olarak hikayeleri çoğunlukla gölgede kalan tanınmayan kurbanları düşünüyorum. Aynı mücadeleyi paylaştığımızı bilmenizi isterim. Bana destek veren mağdur destek derneklerine, davayı takip eden gazetecilere ve tabi avukatlarıma teşekkür ediyorum.

2 Eylül’de, bu duruşmanın kapılarını herkese açarak toplumun burada yaşanan tartışmaları anlayabilmesini istedim. Bu kararımdan hiçbir zaman da pişman olmadım. Artık herkesin, kadın ve erkeğin uyum içinde, saygı ve karşılıklı anlayışla yaşayabileceği bir geleceği kolektif olarak kurabileceğimize güveniyorum.”

Pelicot, “verilen cezaların azlığı” konusunda yöneltilen sorulara, “Mahkemeye ve kararına saygı duyuyorum” yanıtını verdi. Pelicot mahkeme çıkışında kalabalık tarafından alkışlarla ve “Bravo Gisele”, “Mersi Gisele” sloganlarıyla uğurlandı.

Paylaşın

Zelenski İtiraf Etti: Ukrayna’nın İşgal Altındaki Toprakları Geri Alacak Gücü Yok

Fransız gazetesi Le Parisien’e açıklamalarda bulunan Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, ülkesinin şu anda Rusya’nın 2014’ten bu yana işgal ettiği toprakların tamamını geri alabilecek askeri güce sahip olmadığını söyledi.

Ukrayna’nın anayasasının topraklarını kaybetmesini yasakladığını vurgulayan Zelenski, “[Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir] Putin’i müzakere masasına oturmaya zorlamak için yalnızca uluslararası toplumun diplomatik baskısına güvenebiliriz” dedi.

Zelenski, eğer Batı, Ukrayna ilk talep ettiğinde ihtiyacı olan tüm savunma sistemlerini vermiş olsaydı, Ukrayna’nın şu anda Rusya ile içinde bulunduğu durumda olmayacağını belirtti. Rusya şu anda Ukrayna’nın yaklaşık yüzde 18’ini işgal altında tutuyor. Zelenski, Çarşamba günü Brüksel’e giderek NATO Genel Sekreteri Mark Rutte ve diğer Avrupalı liderlerle biraraya geldi ve Ukrayna’nın Rus güçlerine karşı savunmasını güçlendirmeye çalıştığını söyledi.

Zelenski’yi karşılayan Rutte, barış görüşmelerinin ne zaman başlayacağı ve Avrupalı barış gücü askerlerinin görev alıp almayacağı konusunda kamuoyu önünde konuşmak istemediğini çünkü bunun Putin’in ekmeğine yağ süreceğini ifade etti. Rutte, Ukrayna’nın ortaklarının, hava savunma ve diğer silah sistemleri de dahil olmak üzere, Kiev’in Rusya’ya karşı ihtiyaç duyduğu her şeyi sağlamak için ellerinden geleni yapacaklarını söyledi.

Volodimir Zelenski, Salı günü yaptığı açıklamada, Ukrayna’nın başta hava savunma sistemleri olmak üzere acil askeri yardıma ihtiyacı olduğunu vurgulamıştı. “Rusya’nın mümkün olduğunca uzaktan savaş yürütme kabiliyetini yok etmek için mümkün olan her şeyi yapmalıyız” diyen Zelenski, bunun için daha fazla insansız hava aracına, daha modern toplara ve uzun menzilli füzelere ihtiyaç duyduklarını dile getirmişti.

Çarşamba günkü görüşmeler ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın göreve başlamasından bir ay öncesine denk geliyor. Yeni yönetimin Ukrayna’ya yönelik desteğinin ne düzeyde devam edeceği henüz bilinmiyor.

Brüksel’de Zelenski ile görüşmesi beklenenler arasında Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Polonya Başbakanı Donald Tusk, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen, Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı António Costa ve AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de bulunuyordu. Görüşmeler öncesinde Rusya gece boyunca Ukrayna’da yeni bir hava saldırısı daha düzenledi.

Ukrayna’nın Çerkasi Valisi Ihor Taburets, Çarşamba günü Telegram üzerinden yaptığı açıklamada, Ukrayna hava savunmasının 13 insansız hava aracını düşürdüğünü, bölgedeki altyapıya herhangi bir zarar gelmediğini bildirdi. Khmelnitski Valisi Serhii Tiurin ise Ukrayna güçlerinin iki insansız hava aracını düşürdüğünü açıkladı.

Rusya Savunma Bakanlığı ise Çarşamba günü yaptığı açıklamada, Belgorod bölgesi üzerinde Ukrayna’ya ait iki insansız hava aracının yanı sıra Bryansk ve Kursk üzerinde de birer insansız hava aracının imha edildiğini duyurdu.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

Asgari Ücrette Üçüncü Toplantı: Rakam Yine Gündeme Gelmedi

Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 2025 yılında uygulanacak yeni asgari ücreti belirlemek amacıyla bugün üçüncü kez Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın ev sahipliğinde toplandı. Toplantıda asgari ücrete yapılacak zam oranı ile ilgili bir rakam gündeme gelmedi.

Haber Merkezi / Toplantı sonrası açıklama yapan TÜRK-İŞ Genel Başkan Yardımcısı Ramazan Ağar, görüşmede teklifin konuşmadığını söyleyerek dördüncü toplantıya işaret etti: Komisyon toplantısında rakam olarak yine hiçbir şey gündeme gelmedi.

İlki 10 Aralık, ikincisi 16 Aralık’ta toplanan Asgari Ücret Tespit Komisyonu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın ev sahipliğinde 2025 yılında uygulanacak yeni asgari ücreti belirlemek amacıyla bugün üçüncü kez bir araya geldi.

TÜRK-İŞ’ten yapılan yazılı açıklamada, bugün gerçekleştirilen Asgari Ücret Tespit Komisyonu 3’üncü toplantısında 2025 yılı için geçerli olacak asgari ücret konusunda taraflarca herhangi bir rakamın dile getirilmediği belirtildi.

Açıklamada, “Bunun üzerine toplantının ardından TÜRK-İŞ’te bir araya gelen TÜRK-İŞ Asgari Ücret Tespit Komisyonu Üyeleri, işçi kesiminin talep ettiği rakamı belirleyerek TÜRK-İŞ Başkanlar Kuruluna sunmuştur. Kamuoyunun rakamların açıklanması konusundaki beklentileri dikkate alınarak bugün saat 16.00’da TÜRK-İŞ Başkanlar Kurulu salonunda yapılacak basın toplantısında işçi kesiminin talep ettiği rakam kamuoyuyla paylaşılacaktır” denildi.

Toplantı sonrası açıklama yapan TÜRK-İŞ Genel Başkan Yardımcısı Ramazan Ağar, görüşmede teklifin konuşmadığını söyleyerek dördüncü toplantıya işaret etti: Komisyon toplantısında rakam olarak yine hiçbir şey gündeme gelmedi.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, sosyal medya hesabından, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun üçüncü toplantısına ilişkin açıklama yaptı.

Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarının uzlaşı ve istişare zemininde yürütüldüğünü belirten Işıkhan, “Bugün gerçekleştirdiğimiz 3’üncü toplantıda, işçi ve işveren temsilcilerimiz ile bakanlığımızda bir araya geldik. 2025 yılında geçerli olacak asgari ücreti belirleme sürecinde hem çalışanlarımızın refahını artırarak enflasyona ezdirmeyecek hem de işverenlerimizin rekabet gücünü koruyacağız” değerlendirmesinde bulundu.

“Sefalet ücreti istemiyoruz”

DİSK Başkanı Arzu Çerkezoğlu Asgari Tespit Komisyonu toplantısının yapıldığı Çalışma Bakanlığı önünde açıklama yaptı. Asgari ücret başta olmak üzere bütün ücretlerin hayat pahalılığı karşısında eridiğini ifade eden Çerkezoğlu, “Zengini daha zengin yapan bu düzen değişmeden enflasyon gerçek anlamda düşürülmeden bu masadan çıkacak herhangi bir rakamın işçinin, emekçinin geçim derdini çözemeyeceği çok açık” dedi.

Çerkezoğlu şöyle konuştu: “Herkes asgari yaşasın. Asgari ücretli olsun. İşte bu düzene itiraz etmek için bugün Çalışma Bakanlığı önündeyiz. Buradan bir kez daha ifade ediyoruz. Aileleriyle birlikte milyonlarca işçi, emekçi, emekli bu ülkenin tüm değerlerini üretenler geçinemiyoruz. Asgari ücret başta olmak üzere bütün ücretler, her gün hayat pahalılığı karşısında eriyip gidiyor. Her gün alım gücümüz daha fazla düşüyor.

Bugün ne masada konuşulanlar, ne masada ifade edilmeyen rakamlar ne de biz hakemiz söylemiyle sorumluluktan kaçmaya çalışan hiç bir gerçekliği olmayan iktidar tutumları bütün bunlar işçinin, emekçinin karnını doyurmuyor. Bir kez daha Çalışma Bakanlığının önünde altını kalın çizgilerle çizerek söylüyoruz. Geçinemiyoruz, geçinemiyoruz, geçinemiyoruz. Sefalet ücreti istemiyoruz! Sefalet ücreti istemiyoruz! Sefalet ücreti istemiyoruz! Geçinemiyoruz… Geçinemiyoruz… Geçinemiyoruz…”

Asgari ücret konusunda işveren tarafı, 2025 yılında enflasyon oranını azaltmak için asgari ücret rakamında en fazla yüzde 30 artış olması gerektiğini görüşünde. İşçilerse yüzde 50’lik bir artışı dahi yetersiz görüyor. Mevcut tabloda 2024 yılı için asgari ücret, bir işçi için aylık brüt 20 bin 2 lira 50 kuruş, vergiler ve kesintiler düşürüldüğünde ise 17 bin 2 lira 12 kuruş. İşveren maliyeti ise 23 bin 502 lira 94 kuruş.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre yıllık enflasyon Kasım itibariyle yüzde 47’nin üzerinde bulunuyor. Bu da asgari ücretin 11 ayda yüzde 47 eridiği anlamına geliyor. Sene sonu enflasyon beklentisi de son tahminlere göre yüzde 45 civarında. Yeni asgari ücret için konuşulan rakamlar ise 21-24 bin dolayında değişiyor. Bu rakamlar için en az yüzde 25 en fazla yüzde 41 zam yapılması gerekiyor.

Paylaşın

Almanya’dan Türkiye’ye “Suriye” Mesaj: Kürtleri Sürece Dahil Edin

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Suriye’de yeni oluşan süreçte, “hükümete giden yola tüm etnik grupların dahil edilmesi” gerektiğini söyledi. Baerbock, bölgedeki Kürtler‘in Almanya gibi IŞİD’e karşı oluşturulan koalisyonun bir parçası olduğunu söyledi.

Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la Suriye’deki gelişmeler hakkında bir telefon görüşmesi yapmış, ardından Berlin’den yapılan açıklamada, “Her iki lider, diktatör Esat rejiminin düşüşünün çok olumlu bir gelişme olduğu konusunda hemfikir” denilmişti.

Scholz’un sözcüsü, Erdoğan ve Scholz’un, Suriye’nin toprak bütünlüğü ve egemenliğinin korunması gerektiği konusunda hemfikir olduklarını ve bu hedeflere Avrupa Birliği’ndeki ortaklarla ve bölgedeki ülkelerle birlikte çalışarak ulaşılmasının planlandıklarını kaydetti.

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Türkiye ziyareti öncesinde Ankara’ya Kürtlerin Suriye’deki kalıcı barış sürecinden dışlanmaması çağrısı yaptı. Yeşiller partili Baerbock, Federal Meclis’te yaptığı konuşmada, Türkiye’ye gerçekleştireceği ziyarette bu konuyu “çok, çok açık bir şekilde” gündeme getireceğini belirtti.

Kürtlerin Almanya gibi Suriye’de IŞİD’le mücadele için kurulan uluslararası koalisyonun parçası olduğunu ifade eden Baerbock, “Bu nedenle Suriye’deki tüm grupların sürece dahil edilmesi kendi ulusal güvenlik çıkarlarımız gereğidir” dedi. Baerbock, barışçıl bir geçiş için tüm etnik ve dinî toplulukların haklarının dikkate alınması gerektiğini vurguladı.

Barış yolunda farklı partnerlerle aynı hedefte birleşmek gerektiğini belirten Baerbock, “Farklı yönlere gidersek barışa giden yola çıkamayız” diye konuştu.

Baerbock dün sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada da “Kobani, Kürtlerin IŞİD’e karşı cesur savaşlarının sembolüdür. Kan dökülmeye devam edilmesi, insanların 14 yıl sonra yaşaması gereken son şeydir. Suriye’nin toprak bütünlüğünün ve barış umudunun korunmasında Türkiye’nin de sorumluluğu bulunmaktadır” ifadelerini paylaşmıştı.

Alman hükümeti, Suriye’de Beşar Esad rejimini devirerek yönetimi ele geçiren Heyet Tahrir Şam (HTŞ) örgütü önderliğindeki geçici hükümetle Salı günü Şam’da ilk görüşmesini gerçekleştirmişti. Alman Dışişleri Bakanlığı’ndan ilk temasla ilgili olarak, “Görüşmelerin merkezinde, ülkedeki siyasî geçiş süreci ile azınlıklar ve kadın haklarının korunması konusundaki beklentilerimiz yer almıştır” açıklaması yapılmıştı.

Almanya Dışişleri Bakanı Baerbock, Federal Meclis’teki konuşmasında Suriye’deki diyalog sürecinin “dışarıdan sabote edilmemesi” uyarısında da bulundu. “Bölgede barış istiyorsak Suriye’nin toprak bütünlüğü sorgulanmamalıdır” vurgusu yapan Baerbock, “Golan’da uzun vadeli bir işgal, devletler hukukuna aykırıdır” dedi.

İsrail ordusu, Esad rejiminin devrilmesinin hemen ardından işgal altında bulundurduğu Golan Tepeleri ile Suriye toprakları arasındaki tampon bölgeye girmiş ve tampon bölge ötesindeki bazı stratejik noktaları da kontrolü altına almıştı. Başbakan Benyamin Netanyahu, İsrail’in güvenliğini garanti edebilecek bir güç oluşuncaya kadar bölgeden çıkmayacaklarını belirterek Golan Tepeleri’ndeki işgali uzun vadeli olarak sürdürmeye hazırlandıkları mesajını vermişti.

İsrail, 1967 savaşıyla işgal ettiği Golan Tepeleri’ni 1981’de ilhak etmiş, ancak bu adım ABD dışında uluslararası toplum tarafından tanınmamıştı. Devletler hukukunda Golan Tepeleri işgal altındaki Suriye toprağı olarak kabul ediliyor.

Muhalefetteki Hristiyan Birlik Partisi CDU’nun dış politika sözcüsü Jürgen Hardt da, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki askeri faaliyetlerinin bölgesel istikrara zarar verdiğini öne sürdü. Hardt, “Türkiye’nin güvenlik çıkarlarını savunma hakkı vardır, ancak bu hakkın, diğer halkların güvenliğini riske atmadan gerçekleştirilmesi gerekmektedir” dedi.

CDU’lu bir diğer siyasetçi Roderich Kiesewetter da, Almanya’nın Türkiye ile diplomatik ilişkilerini sürdürürken, Türkiye’yi Suriye’de Kürtler‘in de dahil olduğu bir siyasi çözüm sürecine saygı göstermeye teşvik etmesi gerektiğini söyledi.

Almanya Başbakanı Olaf Scholz, geçen hafta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la Suriye’deki gelişmeler hakkında bir telefon görüşmesi yapmış, ardından Berlin’den yapılan açıklamada, “Her iki lider, diktatör Esat rejiminin düşüşünün çok olumlu bir gelişme olduğu konusunda hemfikir” denilmişti.

Scholz’un sözcüsü, Erdoğan ve Scholz’un, Suriye’nin toprak bütünlüğü ve egemenliğinin korunması gerektiği konusunda hemfikir olduklarını ve bu hedeflere Avrupa Birliği’ndeki ortaklarla ve bölgedeki ülkelerle birlikte çalışarak ulaşılmasının planlandıklarını kaydetti.

(Kaynaklar: VOA Türkçe DW Türkçe)

Paylaşın

ABD Merkez Bankası Faiz Oranlarını Çeyrek Puan Düşürdü

ABD Merkez Bankası (Fed), ekonomistlerin beklentileriyle uyumlu olarak faiz oranını çeyrek puan düşürerek, yüzde 4,25 ile 4,50 aralığına çekti. Fed, gelecekte faiz indirimlerinin daha yavaş gerçekleşeceği sinyalini  de verdi.

Haber Merkezi / Fed, 17-18 Eylül toplantısının ardından federal fon oranı hedef aralığını 50 baz puan düşürerek, dört yıl aradan sonra ilk faiz indirimini yapmış ve gevşeme döngüsünün başlangıcını işaret etmişti.

Fed’in bu yılki faiz indirimleri, iki yılı aşkın süredir devam eden ve enflasyonu dizginlemeye büyük ölçüde yardımcı olan ancak aynı zamanda Amerikalı tüketiciler için borçlanma maliyetini arttıran yüksek faiz oranlarının ardından tersine bir dönüşe işaret ediyor.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Merkez Bankası (Fed) Para Kurulu, beklentilere paralel olarak politika faiz oranını çeyrek puan düşürerek yüzde 4,25 ile 4,50 aralığına çekti.

Fed, eylül ayında faiz politikasında değişikliğe gitmiş, kasım ayında yeniden faiz indirmiş ve bu yıl üçüncü kez para politikasını gevşetmiş oldu. Banka, gelecekte faiz indirimlerinin daha yavaş gerçekleşeceği sinyalini verdi.

Fed, Eylül ayındaki dört faiz indirimi tahminine kıyasla, 2025 yılında gösterge faiz oranını sadece iki kez çeyrek puan indirmeyi öngörüyor. Yeni üç aylık tahminler, tüketicilerin gelecek yıl konut ve otomobil kredisi, kredi kartı ve diğer borçlanma biçimleri için çok daha düşük faiz oranlarından yararlanamayabileceğini gösteriyor.

Fed yetkilileri, gösterge faiz oranının “nötr” olarak adlandırılan ve ekonomiyi ne teşvik ettiği ne de engellediği düşünülen seviyeye yaklaşması nedeniyle faiz indirimlerini yavaşlattıklarının altını çizdi. Faiz indiriminin ardından gösterge faiz oranı yüzde 4,3 olarak belirlenirken, bu oran Eylül ayındaki yarım puanlık ve geçen ayki çeyrek puanlık indirimin ardından geldi.

Fed’in bu yılki faiz indirimleri, iki yılı aşkın süredir devam eden ve enflasyonu dizginlemeye büyük ölçüde yardımcı olan ancak aynı zamanda Amerikalı tüketiciler için borçlanma maliyetini arttıran yüksek faiz oranlarının ardından tersine bir dönüşe işaret ediyor.

Ancak şimdi Fed, yüksek faiz oranlarının ekonomide resesyona neden olmadan enflasyonu frenlemeyi başardığı “yumuşak inişi” tamamlamaya çalışırken çeşitli zorluklarla karşı karşıya. Bunların başında enflasyonun ısrarla hedef seviyenin üzerinde seyretmesi geliyor. Fed’in izlediği göstergeye göre yıllık enflasyon Ekim ayında yüzde 2,8 ile Mart ayındakiyle aynı ve hala yüzde 2’lik hedef oranın üzerinde.

Aynı zamanda ABD ekonomisinin hızlı bir şekilde büyümesi, yüksek faiz oranlarının ekonomiyi çok fazla kısıtlamadığını gösteriyor. Sonuç olarak, bazı ekonomistler ve bazı Fed yetkilileri, ekonominin aşırı ısınması ve enflasyonun yeniden atevlenmesi korkusuyla borçlanma oranlarının daha fazla düşürülmemesi gerektiğini savunuyor. Öte yandan, işe alımların hızı 2024’ün başlangıcından bu yana önemli ölçüde azaldı. Bu durum, ana görevlerinden biri azami istihdama ulaşmak olan Fed için kaygı verici.

İşsizlik oranı yüzde 4,2 ile hala düşük seyretse de son iki yılda neredeyse bir puan arttı. Artan işsizlikle ilgili endişeler, FFed’in Eylül ayında gösterge faiz oranını normalden yarım puan daha fazla düşürme kararına katkıda bulunmuştu.

Bunun da ötesinde, ABD Başkanı seçilen Donald Trump, sosyal güvenlik yardımları, bahşiş ve fazla mesai gelirleri gibi alanlarda bir dizi vergi indiriminin yanısıra bazı düzenlemelerin azaltılmasını önerdi. Bu hamleler büyümeyi canlandırabilir. Ancak Trump’ın çeşitli gümrük vergileri uygulama ve göçmenleri toplu olarak sınırdışı etme tehditleri enflasyonu tırmandırabilir.

Fed Başkanı Jerome Powell ve diğer Fed yetkilileri, Trump’ın politikalarının ekonomiyi veya faiz kararlarını nasıl etkileyebileceğini, daha fazla ayrıntı ortaya çıkana ve Trump’ın önerilerinin gerçekten yürürlüğe girme olasılığı netleşene kadar değerlendiremeyeceklerini söyledi. Bu değerlendirmeye kadar başkanlık seçiminin sonucunun etkisi, ekonomiye ilişkin belirsizliği tırmandırıyor.

Fed’in Çarşamba günü yayınladığı üç aylık ekonomik tahminleri, bu belirsizliğin altını çizer nitelikte. Fed, yıllık enflasyonun şu anda yüzde 2,3’ten 2025 sonunda yüzde 2,5’e doğru hafifçe yükselmesini bekliyor. Fed ölçümüne göre enflasyon şu anda Haziran 2022’deki yüzde 7,2’lik zirvenin çok altında. Buna rağmen, enflasyonun biraz daha yüksek olması Fed’in borçlanma maliyetlerini düşürmesini zorlaştırıyor. Bunun nedeni, yüksek faiz oranlarının Fed’in enflasyona karşı en önemli silahı olması.

Yetkililer ayrıca işsizlik oranının önümüzdeki yılın sonuna kadar yüzde 4,2’den yüzde 4,3’e yükselmesini bekliyor. Bu hafif artış, daha fazla faiz indirimini gerekçelendirmek için tek başına yeterli olmayabilir.

Dünyadaki diğer merkez bankalarının çoğu da gösterge faiz oranlarını düşürüyor. Geçtiğimiz hafta Avrupa Merkez Bankası, Euro kullanan 20 ülkede enflasyonun 2022 sonundaki yüzde 10,6’lık zirve seviyesinden yüzde 2,3’e düşmesi nedeniyle bu yıl dördüncü kez temel faiz oranını yüzde 3,25’ten yüzde 3’e indirdi. Kanada Merkez Bankası da geçen hafta faiz oranını çeyrek puan düşürürken, İngiltere Merkez Bankası da geçen ay faiz oranında indirim yaptı.

Cleveland Merkez Bankası Başkanı Beth Hammack, faiz oranlarının değiştirilmemesini tercih ettiği için Çarşamba günkü Fed kararına şerh koydu. Bu, Eylül ayından bu yana bir Fed komitesi üyesi tarafından atılan ilk karşı adım oldu.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

Erdoğan: Ufkumuzu 782 Bin Kilometrekareye Sıkıştıramayız

TÜBİTAK ve TÜBA Ödülleri Töreni’nde konuşan Erdoğan, “Suriye başta olmak üzere bölgemizde yaşananlar bize şunu hep gösteriyor; Türkiye Türkiye’den daha büyüktür. Ufkumuzu 782 bin kilometrekareye sıkıştıramayız” dedi ve ekledi:

“İnsan nasıl kaderinden kurtulamazsa, Türkiye ve Türk milleti de mukadderatından kaçamaz, saklanamaz. Tarihin bize yüklediği misyonu görmek ve kabul etmek zorundayız. ‘Türkiye’nin Libya’da, Somali’de ne işi var’ diyenler burnunun dibini göremeyenlerdir.”

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde TÜBİTAK ve TÜBA Ödülleri Töreni’nde açıklamalarda bulundu. Erdoğan’ın açıklamalarından satır başları şöyle:

“TOGG’a ‘fabrikası yok’ dediler, KAAN’ı kalorifer peteğine benzettiler, Türk astronot ve bilim misyonunu ‘turistik gezi’ diye küçümsediler, İHA ve SİHA’ların her başarısında zaten sinir nöbeti geçirdiler. Başarıyı takdir etmek yerine kulp takarak engellemeye çalıştılar. Kuantum bilgisayar teknolojisinde attığımız kritik adımla Türkiye’yi küresel rekabette çok stratejik bir noktaya taşımayı hedefliyoruz.

Önümüzdeki dönemde kuracağımız ‘süper iletken çip üretim eviyle’ çok daha yüksek kapasiteli kuantum bilgisayarlarına giden yolu da aşacağız. Çağın gerisinde kalan değil, çağa liderlik eden bir büyük ve güçlü Türkiye hedefine emin adımlarla ilerliyoruz.

2002’ye göre bugün çok iyi bir noktadayız. Sadece kendimiz için değil, umudunu bize bağlamış olanlar için de bunu başaracağız. Suriye başta olmak üzere bölgemizde yaşananlar bize şunu hep gösteriyor; Türkiye Türkiye’den daha büyüktür.

Ufkumuzu 782 bin kilometrekareye sıkıştıramayız. İnsan nasıl kaderinden kurtulamazsa, Türkiye ve Türk milleti de mukadderatından kaçamaz, saklanamaz. Tarihin bize yüklediği misyonu görmek ve kabul etmek zorundayız. ‘Türkiye’nin Libya’da, Somali’de ne işi var’ diyenler burnunun dibini göremeyenlerdir.”

Erdoğan Mısır’a gidiyor

Erdoğan, 19 Aralık’ta D-8 Teşkilatı 11’inci Zirve Toplantısına katılmak üzere Mısır’a gidecek.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun tarafından yapılan açıklamada, “Sayın Cumhurbaşkanımız “Gençlere Yatırım ve KOBİ’lere Destek: Yarının Ekonomisini Şekillendirmek” temasıyla düzenlenecek Zirve’ye hitapta bulunacak, Filistin ve Lübnan’daki duruma ilişkin Özel Oturum’a katılacaktır.” denildi.

Altun ayrıca, “Zirve’ye katılan mevkidaşlarıyla ikili görüşmeler de gerçekleştirecek olan Sayın Cumhurbaşkanımız, Suriye ve Filistin başta olmak üzere güncel küresel ve bölgesel meseleler hakkında devlet ve hükümet başkanlarıyla fikir teatisinde bulunacaktır.” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

Özel’den “Haciz” Tepkisi: Direneceğiz

CHP Lideri Özgür Özel, Erdoğan’ın “Belediyeleri silkeleyin” talimatıyla CHP’li belediyelere yönelik başlatılan haciz işlemlerine ilişkin, “Zenginlere af üstüne af çıkaranlar, belediyelerimize haciz uygulayarak iş yapamaz hale getirmek istiyorlar. Ama biz tedbirlerimizi aldık ve direneceğiz” dedi.

ABB Başkanı Mansur Yavaş da, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Amaçları borç tahsil etmek mi bağcıyı dövmek mi kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Biz bu kış yine insanları üşütmemeye, protein yardımına devam edeceğiz. 22 yıldır ülkeyi yönetip hala Ankara’da 200 bin aile destek alacak durumdaysa bu herhalde bizim kusurumuz değil” ifadelerini kullandı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Ankara’da Büyükşehir Belediye (ABB) Başkanı Mansur Yavaş’la birlikte gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Cumhuriyet’in aktardığına göre; Özel, bir gazetecinin AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bugünkü konuşmasında dile getirdiği “Son dönemde bölgemizde yaşanan her hadise hatırlatıyor ki, Türkiye Türkiye’den daha büyüktür. İnsan nasıl kaderinden kaçarak kurtulamazsa Türkiye de mukadderatından kaçamaz” şeklindeki sözlerini nasıl değerlendirdiği yönündeki soru üzerine şunları söyledi:

“Trump’ın geçmiş dönemlerde Erdoğan’a ‘Akıllı ol, aptal olma’ diye başlayan, tehditler içeren, sonra istediğini yaptığı süreci hep beraber yaşadık. Bu utanç mektubu bu ülkenin cumhurbaşkanını, onu çok estekleyen, yerlere göklere sığdırılamayanlar tarafından o zamanlar sindirilmişti. Şimdi de Trump’ın bir övgü dizgesi var ama üstten bakıyor, sırt sıvazlıyor. Hem övüyor ama hem de aba altından sopa gösteriyor. İlk mektuptan da utanç duymuştuk, bundan da utanç duyuyoruz.

Erdoğan’ın sessizliği manidar, umarım o da etrafındaki dalkavuklar gibi bu açıklamadan memnuniyet duyacak kadar şuurunu kaybetmemiştir. Bu açıklama gurur duyulacak değil ulusal onurumuzu zedeleyecek ifadeler içeriyor.”

Özgür Özel, CHP’li belediyeleri Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) aracılığıyla hedef alan “hesaplara bloke” sürecine ilişkin de, zenginlere sürekli af çıkarıldığını hatırlatıp “Zenginlere af üstüne af çıkaranlar, belediyelerimize haciz uygulayarak iş yapamaz hale getirmek istiyorlar. Ama biz tedbirlerimizi aldık ve direneceğiz” dedi.

Özel şunları söyledi: “Kanun var. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun bunu 6 ayda bir açıklaması lazım. Açıklamaya kalktıklarında bizim açımızdan belediyelerimizin isimleri öyle ilk 100’de falan olmaz ama olsa olsa CHP’li, AK Partili, DEM Partili, İYİ Partili, MHP’li belediye isimleri olabilir listenin sonlarına doğru.

Bizim tanıdıklarımız burada var ama AK Parti’nin tanıdıkları listenin başında. O yüzden listeyi açıklamıyorlar. Ne kadar kayırdıkları müteahhit varsa, ne kadar yandaş müteahhit varsa, ne kadar vergi vermeyen, yani o 44 büyük kamu müteahhidinin 37’si 0 lira vergi vermiş. Bugün bu ülkede en yoksul, en gariban insanlar vergi veriyor, en zenginler vermiyor. 40 haramiler vergi vermiyorlar. 40 milyon onlara bakmaya uğraşıyoruz. O yüzden liste açıklansın, 40 haramilerle dolu olacak.

O yüzden gizliyorlar. Şunu bir kez daha ifade edelim: SGK’nın toplam 100 lira alacağı var. Bu alacağın 10 lirası her partiden, bütün belediyelere ait. Türkiye’de 1000’in üzerindeki belediyeye ait, 1300’ün üzerindeki belediyeye ait borç, SGK borcunun yüzde 10’u. Yüzde 90’ı AK Parti’nin çok sevdiği ve semirdiği müteahhitlerine, iş adamlarına, kamu müteahhitlerine ait. Bunları, bu şirketleri açıklamadan belediyelerin üstüne gitmek demek şu demek: ‘Ben hazımsızım. Mansur Yavaş’ın yaptığı hizmetlerden, Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin yaptığı hizmetlerle rekabet edemiyorum. Bizim yapmadıklarımızı yaptılar. Şimdi Türkiye’nin yüzde 65’ine ulaştılar. Ekonominin yüzde 80’ine… Ellerini kollarını bağlayalım’ diyorlar.”

“Kendi adamlarının ya 600 dairesi var ya 600 milyonluk villası var”

Özel’in ardından konuşan Mansur Yavaş da şöyle dedi: “Kendilerine teklifler sunduk ama hepsini geri çevirdiler. Tekrar tekrar gönderdik kabul etmediler. Bugün 80-90 civarında gayrimenkul gönderdik, 2 milyar liralık bir gayrimenkul. Şimdi haczin hemen kaldırılması lazım ama kaldıracaklar mı bilmiyorum. Dahası 1 milyar liraya yakın Çevre Bakanlığı’ndan alacağımız var, onu devredelim diyoruz onu da kabul etmiyorlar.

Amaçları borç tahsil etmek mi bağcıyı dövmek mi kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Biz bu kış yine insanları üşütmemeye, protein yardımına devam edeceğiz. 22 yıldır ülkeyi yönetip hala Ankara’da 200 bin aile destek alacak durumdaysa bu herhalde bizim kusurumuz değil. Yol yapmayı erteleriz belki ama yardımların hiçbirini durdurmayız. Yardımı da yaparız konseri de yaparız çünkü bizim konsere harcadığımız para bütçemizin binde 6’sı. Kendi adamlarına bakınca kendi adamlarının ya 600 dairesi var ya 600 milyonluk villası var.”

Paylaşın

Açlık Sınırı Son 5 Yılda Yüzde 971 Arttı

2019 yılının ocak ayında 6 bin 745 lira olan yoksulluk sınırı 2024 yılının kasım ayında yüzde 975 artarak 72 bin 524 liraya kadar yükseldi. Aynı dönemde açlık sınırı da yüzde 971 artış göstererek bin 957 liradan 20 bin 967 liraya çıktı.

2019 yılında 2020 olarak belirlenen asgari ücret beş yılda yüzde 741 artarak 2024 yılının ocak ayında 17.002 liraya kadar çıktı. Ancak Birleşik Metal-İş Sınıf Araştırmaları Merkezi (BİSAM) rakamlarına göre, asgari ücretteki artışa karşın yoksulluk sınırı aynı dönemde yüzde 975 yükseldi.

2024 yılının sonlarına gelirken bir yandan yeni yılda asgari ücretin ne kadar olacağı tartışmaları devam ediyor. 2025 yılı için geçerli olacak asgari ücreti belirleme çalışmaları kapsamında Asgari Ücret Tespit Komisyonu 16 Aralık Pazartesi günü Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ev sahipliğinde ikinci kez toplandı.

İşçi, işveren ve hükümet temsilcilerinden oluşan komisyonda, işveren heyetini Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK), işçi heyetini ise Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) temsil ediyor.

Şu ana kadar müzakere masasının taraflarından asgari ücret için bir rakam telaffuz edilmezken, TÜRK-İŞ Genel Başkan Yardımcısı Ramazan Ağar pazartesi yapılan ikinci toplantı sonrasında, “Üçüncü görüşmenin ardından rakamın netleşeceğini düşünüyoruz,” dedi.

Asgari Ücret Tespit Komisyonu üçüncü toplantısının net tarihi henüz bilinmezken görüşmenin önümüzdeki hafta gerçekleşmesi bekleniyor.

2024 Ocak ayından itibaren geçerli olan net asgari ücret 17.002 TL olarak belirlenmiş, 2024 Temmuz ayında ise yaklaşık 7 milyonu asgari ücretle çalışan olmak üzere kayıtlı 15 milyon ücretle çalışanı ilgilendiren asgari ücret, geçtiğimiz yıllarda yapılanın aksine ve beklentilere rağmen hükümetin “sıkı para politikaları” uygulamaları nedeniyle arttırılmamıştı.

DİSK-AR’ın raporuna göre, asgari ücret civarında ücret alanlar da dahil edildiğinde (asgari ücretin altı ve yüzde 10 fazlasında yani asgari ücret komşuluğunda bulunanlar) 8,5 milyon işçi, asgari ücret civarı ve altında ücretle yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Başka bir deyişle 2023 yılı itibarıyla tüm özel sektör işçilerinin yüzde 48,9’u asgari ücret komşuluğunda ücretlerle çalışıyor.

Raporda, ücretle çalışanların 7,5 milyonunun (yüzde 43,6) asgari ücret ve altında ücretle çalıştığı belirtiliyor. Asgari ücretin yüzde 5 fazlası ve altında çalışan tüm özel sektör emekçilerinin yüzde 47,8’ini (8,3 milyon) oluşturduğu ifade ediliyor.

Türkiye’de 11,5 milyon işçinin (yüzde 66,1) asgari ücretin yüzde 20 fazlası ve altında ücret ile çalıştığının belirtildiği raporda, 14,5 milyon işçinin (yüzde 80,1) ise en fazla asgari ücretin yüzde 50 fazlası ücrete çalıştığı kaydediliyor.

Avrupa İstatistik Ofisi’ne (Eurostat) göre Türkiye, Avrupa ülkeleri içinde en düşük asgari ücrete sahip beşinci ülke konumunda bulunuyor. Verilerini brüt asgari ücretler üzerinden hesaplayan Eurostat’a göre, Türkiye’den daha düşük asgari ücrete sahip ülkeler arasında dört ülke bulunuyor; Sırbistan (544 euro), Karadağ (532 euro), Bulgaristan (477 euro) ve Arnavutluk (398 euro).

Türkiye’nin brüt asgari ücreti Eurostat’ın Temmuz ayı raporunda 568 euro olarak belirtiliyor. Ancak Aralık ayındaki 36 TL civarında olan euro kuruna göre, 20.002 TL brüt asgari ücret 544 euro, 17.002 TL net asgari ücret ise yaklaşık 462 euro.

Kocaeli Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Profesörü ve DİSK-AR araştırmacısı Prof. Dr. Aziz Çelik Euronews Türkçe’ye verdiği demeçte, “Ülkenin büyümesindeki paydan asgari ücrete bir şey eklenmiyor. Sadece enflasyonu baz alarak asgari ücretin artırılması doğru değil” ifadelerini kullandı.

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK-AR) 2025 yılına yönelik hazırladığı Asgari Ücret Araştırması raporuna göre, 2024 yılında asgari ücretlinin alım gücü kaybı 54.712 TL olarak hesaplandı.

DİSK-AR’ın hazırladığı raporun yazarlarından biri olan Prof. Dr. Aziz Çelik “Tek başına enflasyon asgari ücret için bir ölçüt olamaz,” diyerek asgari ücretin doğru hesaplamalardan geçmediğini belirtiyor.

“Birincisi enflasyonun ölçümünde sıkıntılar var. İkincisi, TÜİK ortalama bir enflasyon ölçüyor. Yani doğru olsa bile bir ücretli enflasyonu ölçmüyor. Üçüncü faktör ise büyümenin hesaba katılmaması. Enflasyon doğru ölçülse bile reel olarak ücretleri korur ancak büyümeden pay alınamadığı için asgari ücretin payını düşürür.”

Asgari ücretin hesaplanmasında dikkat edilmesi gereken faktörleri dile getiren Çelik, “Geçim şartlarının esas alınması gerekiyor. Bir işçinin ve bakmakla yükümlü olduğu hanenin geçim şartları nasıl sağlandığına bakılması gerekli. İkincisi de kişi başı milli gelir artışıyla asgari ücretin ilişkilendirilmesi lazım,” değerlendirmesini yaptı.

GSYH’nin ülkedeki büyümeyi, toplam verimlilik artışını, zenginleşmeyi ifade ettiğine değinen Çelik, “Burada hakkaniyetli olan kişi başına düşen milli gelire paralel bir artış olmasıdır,” ifadelerini kullandı.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın yayınladığı rakamlara göre, 2024 yılının ilk çeyreğinde yüzde 5,6, ikinci çeyrekte, yüzde 2,4, üçüncü çeyrekte yüzde 2,1 büyüme yaşandı. Kişi başına gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) ise 2023 yılında yüzde 4,5 artış gösterdi ve cari fiyatlarla kişi başına düşen milli gelir 307.952 TL (13.110 dolar) olarak hesaplandı.

“Asgari ücretteki artış fiyat istikrarını bozmuyor”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Ağustos 2024’te yaptığı bir açıklamada “Fiyat istikrarını sağlayacak, daha önce yaptığımız gibi ilan ettiğimiz takvim çerçevesinde enflasyonu tek haneli oranlara tekrar çekeceğiz” diyerek fiyat istikrarına vurgu yapmıştı.

Eylül ayında hükümetin ekonomiyi düzeltme çabaları kapsamında 2025-2027 dönemine dair 3 yıllık yol haritasını sunan Orta Vadeli Program (OVP) açıklandı.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, OVP ile ilgili olarak “Programımızın temel amacı enflasyonun kademeli olarak tek haneli seviyelere düşürülmesi” demişti. Geçtiğimiz hafta ise katıldığı bir panelde konuşan Yılmaz “Nihai hedefimiz, elbette dezenflasyondan sonra üçüncü aşama, o da fiyat istikrarı aşaması” ifadeleriyle “fiyat istikrarına” dikkat çekmişti.

Prof. Dr. Aziz Çelik ise asgari ücretteki artışın fiyat istikrarını olumsuz etkilemediğini savunuyor: “Asgari ücret artışı fiyatı istikrarını bozan bir unsur değil. Yüksek enflasyonun sebebinin ücret artışları olmadığı konusunda bilim dünyasında çok geniş bir mutabakat var. Ücret artışlarının enflasyonu yükselttiğine ya da tetiklediğine dair bir şey yok. Fakat hükümetin ekonomi politikası buna dayalı. Yani sıkı para politikası. Alım gücünün kısılması ve talebin düşürülmesine dayalı bir enflasyonla mücadele perspektifleri var. Bu perspektif de ücretlerin baskılanmasını beraberinde getiriyor.”

Enflasyondaki artışın, ücretlerin artmasından kaynaklanmadığı değerlendirmesini yapan Çelik, “Hükümet, asgari ücreti hesaplarken bunu esas alacak ama bu doğru bir yaklaşım değil. Bu enflasyonun yükünü çalışanlara yıkmak anlamına gelecektir,” diye konuştu.

Ülkede artan yoksulluk sınırına dikkat çeken Prof. Dr. Aziz Çelik, uluslararası standartları işaret etti. Türkiye’de asgari ücretin sadece bir işçinin geçimini baz alarak hesaplanmasının doğru olmadığını belirten Çelik, küresel standartlara göre ailenin de hesaba katılması gerektiğini ifade etti.

Ancak Türkiye’nin mevcut ölçütlerini kabul edildiği durumda bile, tek bir işçinin yaşam maliyetinin Kasım ayı itibarıyla 26.000 liraya ulaştığını ve asgari ücretin altında kaldığını vurguladı. Çelik, yaşam maliyetinin önümüzdeki yılın ortasında 30.000 lirayı rahatlıkla aşacağını belirterek, asgari ücretin bu seviyenin üzerinde olması gerektiğini ifade etti.

Açlık sınırı için dört kişilik bir ailenin sadece gıda harcamasının esas alındığını, yoksulluk sınırının ise bir haneye giren asgari rakamı ortaya koyduğunu hatırlatan Çelik bu ölçütlerin asgari ücretin tespitinde rol oynaması gerektiğini vurguladı:

“Geçinme maliyeti ölçütleri dikkate alınarak asgari ücret belirlenmeli. Yoksulluk sınırının yarısı ya da bir işçinin yaşam maliyeti ortalama aynı rakama tekabül ediyor. Bu da olması gereken en düşük miktarı 30.000 liranın üstüne çıkarıyor.”

Türkiye’de asgari ücretin işverene maliyetleri artırdığı, istihdam kaybına neden olduğu ve enflasyon artışını tetiklediğini iddialarına ilişkin olarak ise Çelik, özellikle 2016 yılında asgari ücrete yapılan yüzde 30 oranındaki zammı ve o dönemde enflasyonun yüzde 8,5 civarında olduğunu ve enflasyonun büyük bir artış göstermediğini belirtti.

Çelik, 2015 yılının sonunda 1.000 TL olan asgari ücretin, 2016 yılında yüzde 30 arttırılarak net 1.300 TL’ye çıkarılmasını hatırlatarak, “O dönemde enflasyonun çok üzerinde bir asgari ücret zammı yapılmıştı. Enflasyon 2015’te yıllık bazda 8,5 civarındaydı. Ve yüzde 30 zamma rağmen enflasyon büyük oranda yükselmemişti,” değerlendirmesini yaptı.

O dönemdeki artışa rağmen enflasyon oranında ya da işsizlik oranında kayda değer bir artış yaşanmadığını belirten Çelik, “Ücret artışlarının enflasyon ya da istihdam kaybına yol açtığı iddiası Türkiye’de verilerle kanıtlanmış değil” dedi. Asgari ücret artışlarının son 20 yılda enflasyon üzerinde gerçekleştiğini belirten Çelik, buna rağmen asgari ücretin yaşanabilir bir seviyeye ulaşmadığının altını çizdi.

Asgari ücretin Türkiye’de ortalama ücrete dönüşmesinin büyük bir sorun teşkil ettiğini de değinen Prof. Dr. Çelik, büyük ölçekli işletmelerin asgari ücret maliyetlerini kolaylıkla karşılayabileceğini ancak küçük ölçekli işletmelerin bu maliyeti karşılamakta zorlandığını ifade etti.

Çelik, çözüm olarak hükümetin küçük işletmeler için özel teşvik mekanizmalarını devreye sokması gerektiğini belirtti. Büyük şirketlerin mevcut koşullarda daha yüksek ücretleri dahi karşılayabileceğini vurgulayan Çelik, “Şu anda tüm işverenlere uygulanan 5 puanlık sigorta teşviği, yalnızca küçük ve orta ölçekli işletmelere uygulanabilir,” yorumunu yaptı.

Asgari ücretin yaygın bir ücret haline gelmesinin büyük şirketlerin toplam maliyetlerini düşürdüğünü belirten Çelik, asgari ücret sorununa uzun vadeli ve yapısal bir çözüm olarak Avrupa Birliği ülkelerindeki uygulamalara dikkat çekti. Avrupa’da yaygın olan toplu iş sözleşmelerinin hükümet tarafından sendikasız iş yerlerine teşmil edilmesi gerektiğini belirtti.

Türkiye’de de mevcut yasal çerçevede bu mekanizmanın bulunduğunu ancak kullanılmadığını ifade eden Çelik, bu yöntemin ücret farklılaşmasını sağlayarak asgari ücretin ortalama ücret olmaktan çıkarılabileceğini savundu: “Büyük şirketler için asgari ücret maliyetleri bir sorun teşkil etmezken, küçük işletmelere sağlanacak teşvikler ve toplu iş sözleşmelerinin yaygınlaştırılması çözüm için kritik öneme sahip.”

Paylaşın

Türkiye’nin Kısa Vadeli Dış Borcu 236 Milyar Doları Aştı

Ekim sonu itibarıyla, Türkiye’nin 1 yıl veya daha az kalmış dış borç stoku 236,1 milyar dolar seviyesine yükseldi. Toplam borç stoku içinde kamu sektörünün yüzde 23,4 Merkez Bankası’nın yüzde 15,9, özel sektörün ise yüzde 60,7 oranında paya sahip olduğu gözlendi.

Haber Merkezi / Ekim sonu itibarıyla, kısa vadeli dış borç stokunun döviz kompozisyonu yüzde 47,3’ü dolar, yüzde 21,2’si euro, yüzde 16,4’ü TL ve yüzde 15,1’i diğer döviz cinslerinden oluştu.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), Kısa Vadeli Dış Borç İstatistikleri Gelişmeleri Ekim 2024 verilerini açıkladı: Buna göre; Ekim sonu itibarıyla, kısa vadeli dış borç stoku, 2023 yıl sonuna göre yüzde 2,3 oranında artışla 180,1 milyar dolar oldu. Bu dönemde, bankalar kaynaklı kısa vadeli dış borç stoku yüzde 20,1 oranında artarak 82,2 milyar dolar olurken, diğer sektörlerin kısa vadeli dış borç stoku yüzde 1,5 oranında azalarak 60,4 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti.

Bankaların yurt dışından kullandıkları kısa vadeli krediler, 2023 yıl sonuna göre yüzde 81,7 oranında artarak 22,8 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Banka hariç yurt dışı yerleşiklerin döviz tevdiat hesabı yüzde 2,0 oranında azalarak 19,6 milyar dolar, yurt dışı yerleşik bankaların mevduatı da yüzde 9,0 oranında azalışla 18,8 milyar dolar oldu. Ayrıca, yurt dışı yerleşiklerin TL cinsinden mevduatları geçen yıl sonuna göre yüzde 38,2 oranında artışla 20,9 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti.

Diğer sektörler altında yer alan ithalat borçları, 2023 yıl sonuna göre yüzde 2,8 oranında azalarak 52,8 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Borçlu bazında incelendiğinde, kamu sektörünün kısa vadeli borcu 2023 yıl sonuna göre yüzde 15,5 oranında artarak 39,8 milyar dolar olurken, özel sektörün kısa vadeli dış borcu yüzde 7,9 oranında artarak 102,8 milyar dolar oldu.

Alacaklı bazında incelendiğinde, özel alacaklılar başlığı altındaki parasal kuruluşlara olan kısa vadeli borçlar yıl sonuna göre yüzde 0,5 oranında artarak 96,0 milyar dolar, parasal olmayan kuruluşlara olan borçlar yüzde 1,8 oranında azalarak 77,1 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti. 2023 yıl sonunda 1,7 milyar doları olan kısa vadeli tahvil ihraçları, ekim sonu itibarıyla 6,9 milyar dolar olarak gerçekleşti. Aynı dönemde resmi alacaklılara olan kısa vadeli borçlar 47 milyon dolar olarak gerçekleşti.

Ekim sonu itibarıyla, kısa vadeli dış borç stokunun döviz kompozisyonu yüzde 47,3’ü Dolar, yüzde 21,2’si Euro, yüzde 16,4’ü TL ve yüzde 15,1’i diğer döviz cinslerinden oluştu.

Ekim sonu itibarıyla, orijinal vadesine bakılmaksızın vadesine 1 yıl veya daha az kalmış dış borç verisi kullanılarak hesaplanan kalan vadeye göre kısa vadeli dış borç stoku, 236,1 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti. Söz konusu stokun 22,9 milyar dolarlık kısmı, Türkiye’de yerleşik bankaların ve özel sektörün yurt dışı şubeleri ile iştiraklere olan borçlarından oluştu. Borçlu bazında değerlendirildiğinde, toplam stok içinde kamu sektörünün yüzde 23,4, Merkez Bankası’nın yüzde 15,9, özel sektörün ise yüzde 60,7 oranında paya sahip olduğu gözlemlendi.

Paylaşın

Türkiye’nin Dış Politikası Avrupa Birliği’nin Öncelikleriyle Çelişiyor!

Avrupa Birliği Konseyi tarafından açıklanan genişleme sonuç bildirgesinde, Türkiye’nin dış politikasının “Avrupa Birliği’nin öncelikleriyle çeliştiğine” dikkat çekildi. Bildirge, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in Ankara ziyaretinin hemen ardından açıklandı.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ursula  von der Leyen ile yaptığı görüşmenin ardından iki taraf arasındaki ilişkilerin somut ve acil bir şekilde iyileştirilmesi çağrısında bulunmuştu.

Euronews Türkçe’nin aktardığına göre; Avrupa Birliği Konseyi tarafından açıklanan genişleme sonuç bildirgesinde, Türkiye’nin katılım müzakerelerine ilişkin hala “fiilen durma noktasında” olduğu ve “hiçbir fasılın açılması ya da kapanmasının düşünülmediği” belirtildi.

Yayınlanan 36 sayfalık raporda, Batı Balkanlar, Ukrayna ve Moldova’nın AB üyeliğine dair “tam ve kesin kararlığını bir kez daha teyit eder” ifadesine yer verirken, Türkiye’nin ise “aday ülke” olarak “birçok ortak çıkar alanında kilit ortak olmaya devam ettiği” belirtildi.

Türkiye, özellikle Yunanistan ile ilişkilerin iyileştirilmesi ve ticaret ve ekonomi gibi ortak ilgi alanlarında AB ile üst düzey sektörel diyaloğun yeniden başlatılması konusunda birkaç iyi puan daha aldı.

“2023 ortalarından bu yana daha geleneksel ve daha sıkı ekonomik politikalara yönelim” ve Rusya’ya yönelik AB yaptırımlarının kendi toprakları üzerinden delinmesini engellemek için alınan “somut önlemler” AB Konseyi tarafından memnuniyetle karşılandı. Ancak olumsuzluklar olumlulardan daha ağır basıyor.

Türkiye’nin AB üyesi olan Güney Kıbrıs’la olan ilişkisi, Konseyin Ankara’yı Lefkoşa ile ilişkilerini normalleştirmeye ve uluslararası hukuka uygun olarak egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı göstermeye çağırdığı hassas noktalardan biri.

Raporda “Demokrasi, hukukun üstünlüğü ve temel haklar alanlarında süregelen ve derin endişe yaratan durumun” da altı çizilirken, özellikle “yargı üzerindeki aşırı baskı, ifade özgürlüğüne yönelik birçok kısıtlama, medya özgürlüğü ve bilginin yayılması, demokratik yollarla seçilen belediye başkanlarının görevden alınması” gibi konuların “kaygıyla” takip edildiği vurgulandı.

Türkiye’nin bloğun Ortak Dış ve Güvenlik Politikası ile “çok düşük uyum oranı” olduğu yinelendi. Rusya’ya yönelik yaptırımlarla ilgili Ortak Dış ve Güvenlik Politikası (CFSP) pozisyonlarının ve kısıtlayıcı önlemlerin “son derece öncelikli” olduğu belirtilerek, Türkiye’nin dış politikasının “AB’nin öncelikleriyle çeliştiğine” dikkat çekildi.

AB’nin genişleme sonuç bildirgesi, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in Ankara ziyaretinin hemen ardından açıklandı.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan von der Leyen ile yaptığı görüşmenin ardından iki taraf arasındaki ilişkilerin somut ve acil bir şekilde iyileştirilmesi çağrısında bulundu. Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) arasında “her zamankinden daha güçlü ve kurumsallaşmış bir ilişkiye ihtiyaç” olduğunu vurguladı ve 2019’dan beri askıya alınan üst düzey siyasi diyaloğun yeniden başlatılması çağrısında bulundu.

Avrupa Birliği aday ülkelerinin karneleri

36 sayfalık raporda Gürcistan’a ayrılan diğer tüm paragraflar olumsuz. Konseyin ülkeyle ilgili olarak işaret ettiği tek olumlu gelişme, “orta düzeyde hazırlık ve işleyen bir piyasa ekonomisinin geliştirilmesinde sınırlı ilerleme” kaydedilen ekonomiyle ilgili. Ayrıca “sağlam mali ve parasal politikaların” uygulanmasından da övgüyle bahsediliyor.

Gürcistan Başbakanı Irakli Kobakhidze’nin kasım ayı sonunda tek taraflı olarak AB üyelik müzakerelerinin 2028 yılına kadar askıya alındığını açıklamasının ardından yayınlanan sonuç bildirgesinde, AB değerlerine ters düşen “yabancı ajan yasası” gibi hükümet tarafından alınan kararlara dair endişeler belirtiliyor.

AB’nin “demokrasi, hukukun üstünlüğü ve temel haklar alanlarında, ayrıca yargının işleyişi ve kurumsal bağımsızlık konularında geriye gidişten derin endişe duyduğu” vurgulanıyor. Gürcistan’ın genel olarak AB’nin dış politikasına uyum sağlayamaması ve Rusya ve Belarus’a karşı da dahil olmak üzere kısıtlayıcı tedbirler almaması da endişe duyulan konular arasında yer alıyor.

Buna karşılık AB Konseyi Ukrayna konusunda çok daha iyimser. Raporda, ülkenin Rus işgaline karşı kendini savunurken geçtiğimiz yıl içinde kaydettiği “kayda değer reform ilerlemesine” dikkat çekiliyor. Hukukun üstünlüğü, yargı ve kamu yönetimi reformu, yargı yönetişim organları ve yolsuzlukla mücadele kurumlarının etkin işleyişi gibi alanlarda kaydedilen ilerlemenin altını çiziliyor.

Ukrayna’nın bloğun dış politikası ve yaptırımlarıyla “yüksek” uyumu ise takdir ediliyor. Moldova’nın lehine olan bu son husus da bakanlar tarafından “Moldova’nın AB yolundaki stratejik kararlılığının güçlü bir işareti” olarak değerlendiriliyor.

Konsey ayrıca Moldova’nın kamu yönetimi ve kamu mali yönetimi çerçevesini güçlendirmeye yönelik devam eden çabalarını “olumlu” olarak not etti ve özellikle yolsuzlukla mücadele konusunda olmak üzere hukukun üstünlüğü ve temel haklar alanlarında reformların devam etmesi çağrısında bulundu.

Raporda, “Konsey, Moldova’nın oligarşiden arındırmaya yönelik sistematik yaklaşımını memnuniyetle karşılar ve ilgili eylem planının uygulanmaya devam edilmesini teşvik eder,” denildi. Batı Balkanlar ve AB’den devlet başkanlarının çarşamba akşamı Brüksel’de bir zirve için bir araya gelmesi planlanıyor. AB liderlerinin perşembe günü yapılacak zirvede AB Konseyi’nin genişlemeye ilişkin kararlarını kabul etmeleri bekleniyor.

Paylaşın