Akşener’den Erdoğan’a ‘Giderlerse Gitsinler’ Yanıtı
Partisinin TBMM’deki grup konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın doktorlar için kullandığı “Varsın, gidiyorlarsa gitsinler” ifadesini eleştiren İYİ Parti Lideri Akşener, “Sayın Erdoğan, kadınlar gününde kadın muhtarlara jurnalcilik teklif ettiği toplantının bir bölümünde doktorlara ‘Giderlerse gitsinler’ dedi. Sonra son dönemde sıkça yaptığı üzere geri vites yaptı. Tepki alınca ‘Rabbim onlardan razı olsun, eksiklerini göstermesin’ dedi.” ifadelerini kullandı.
Haber Merkezi / Akşener, konuya ilişkin açıklamasının devamında “Erdoğan’ın duygu dünyasındaki dalgalanmalara ne biz, ne kendi partisi artık ayak uydurabiliyor. Psikolojik bir yorum yapamıyorum. Uzmanlara duyurulur. Milletçe adeta doktor Jekyll ile Bay Hayden’ın hikayesini yaşıyor gibiyiz. Bir Sayın Erdoğan ve bir de Bay Kriz var.” dedi.
Konuşmasında, 5’li çete olarak adlandırılan AK Parti’ye yakın müteahhitlerin ‘siyasi risk sigortası’ yaptırdıklarını belirten Akşener, “Sigortada tarif edilen risklerden biri de kamulaştırma. İstediğiniz sigortayı yaptırın, bizim için fark etmez. Uluslararası hukuku kullanıp, gerekirse tek taraflı olarak feshedeceğiz” ifadelerini kullandı.
MHP Lideri Bahçeli’nin doktorları hedef alan sözlerine de yanıt veren Akşener, “Bu Tıp mezunu bir doktorla, sağlık okullarından mezun olmuş birbiriyle çalışmak durumunda olan iki çalışanın arasında fitne koymak ve ikisini birbirinin karşısına dikmektir” dedi.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) düzenlenen grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Akşener’in konuşmalarından öne çıkan satırbaşları şöyle:
“Yeni ekonomi modeli neydi, faizi düşür, ihracatı artır, cari fazla oluştur. Milletimize kurtuluş reçetesi olarak pazarlanan bu reçetenin üzerinden 6 ay geçti. Bir tek Merkez Bankası faizleri düştü, diğer faizler göklere çıktı. İhracatımız arttı ama ithalatımız daha fazla arttığı için bu hiçbir işe yaramadı. Cari fazla verip enflasyonu düşürdük mü, son 4 yılın en yüksek cari açığını verdik, enflasyon da düşmedi. ÜFE yüzde 100’ün üzerinde, TÜFE yüzde 50’nin üzerinde. Ekonomik büyümeye ne oldu, yavaşlama sinyalleri veriyor. Ezcümle, bay kriz ve arkadaşlarının bu formülü sonrası iyiye giden tek gösterge yok. Ekonomik modeller geliyor geçiyor ama ikna siyaseti tam gaz sürüyor.
Kendisine göre ülkemizde evine ekmek götüremeyen de, akaryakıt kuyruğu da yok, işsizlik de yok, yoksulluk da yok. Milletçe Şirinler köyünde yaşıyoruz. Bu arkadaşa göre bizler nankörlük ediyoruz. Hiç sorunumuz olmamasına rağmen evimize ekmek götürmek istemiyoruz. Tembeliz ya iş beğenmiyoruz, onu gıcık etmek için milletçe mutsuzmuş gibi yapıyoruz. İşte Sayın Erdoğan’ın fantastik dünyasında her şey bu sistemle işliyor. Bu kafayla attıkları her adım zararla sonuçlanıyor.
Lübnanlı Hariri’ye özelleştirme yapıyoruz diye 6,5 milyar dolara Telekom’u sattılar. 25-30 milyar dolar nere 6,5 milyar dolar nere. Hariri Türk bankalarından kredi kullandı. Gıklarını çıkaramadılar. Sözleşme gereği hiçbir yatırımı yapmadı. Türk Telekom’un karını ceplerine koyup götürdüler, sen ne yapıyorsun diyemediler. Sözleşme 2026’da sona ereceği için hisseler zaten ücretsiz olarak devlete geçecekti. Onlar ne yaptı Varlık Fonu’na 1,650 milyon dolara çaktılar. Milletin kesesinden 24,5 milyar lirayı daha zarar hanesine yazdılar. Bu rezilliğin peşini bırakamayacağız. Tam 24 milyar lirayı bu milletin kesesine çakanların peşini bırakmayacağız.
2 yıl zarfında milletimizin sesini tüm Türkiye’ye duyurduk. Sözü kendilerine vererek esnaflarımızı, sanayicilerimizi, atanamayan öğretmenleri, emeklileri ağırladık, dinledik. Ailesini çekip çeviren, çocuklarını büyüten ev kadınlarının sesi duyulmadı. Bir yandan ilçe ziyaretlerimize devam ederken, diğer yandan iktidarın yolunu unuttuğu evleri ziyaret ediyorum.
Hani 2 ayyaş diye hakaret ettikleri, iftira ettikleri, bu ülkenin Kurucu lideri Atatürk ve arkadaşı İnönü var ya… Cumhuriyet yeni kurulmuş, fabrikalar kurmaya çalışıyorlar, fakirliği ortadan kaldırmaya gayret ediyorlar… Ama elbette savaştan çıkmış bir ülkede yokluk var. O yokluğun nasıl paylaşıldığını söyleyeyim size. O devrin bakanlarının çocuklarına, 5 metre 3 metre neyse Amerikan bezi verilirmiş.
O Amerikan bezinden boyanmış elbiseyi giyen ablam sağ benim. Zerrin Ablam anlattı. İnönü’nün de ailesine veriliyor, hepsine veriliyor. Bu bakanların eşlerinin bir kısmı bu kumaşı boyamakta usta, bir kısmı da onları dikmekte usta. Bir araya gelip çocukların elbiselerinin o bezini boyayan, sonra onları diken ve okula giderken de Özlem Toker’in ayakkabısının altının pençeyle kalın bir şekilde olduğunu söylüyorlar. Ama aynı şekilde Zerrin Ablamın da ayakkabısının altı bu kadar. Bu işte yokluğu paylaşmak.
Atatürk ile sultan Abdülhamid Han’ı karşı karşıya getirdiler. Her ikisi de Türkiye’nin, bu milletin modernleşmesi için en önemli kurumları açmış iki kişi. Abdülhamid Han da Atatürk de; ikisi arasında onları dövüştürerek bir birine üstün olduğunu iddia ederek elinizi ne geçti muhteremler? Yaptığınız o iğrenç dizilerle Abdülhamid Han’ı ne hallere düşürdünüz be!
Sivas Kongresi’nde; Manda ve himaye fikrini savunanlarla, tam bağımsızlığımızı savunanların tartıştığı sırada; Tıbbiyeli Hikmet, coşkuyla Mustafa Kemal Atatürk’e seslendi. Dedi ki; “Paşam; Delegesi bulunduğum Tıbbiyeliler, beni buraya, bağımsızlık davamızı, başarmak yolundaki mesaiye, katılmak üzere gönderdiler. Mandayı kabul edemem… Eğer kabul edecek olanlar varsa; bunlar her kim olursa olsun, şiddetle reddeder ve kınarız.
Farzı muhal, manda fikrini siz kabul ederseniz; Sizi de reddeder, Mustafa Kemal’i ‘vatan kurtarıcısı’ değil, ‘vatan batırıcısı’ olarak adlandırır ve lanetleniriz.” Tıbbiyeli Hikmet’in yüreğinden kopan bu sözler karşısında; Mustafa Kemal Atatürk ne dedi biliyor musunuz? “Evlat, müsterih ol. Gençlikle iftihar ediyorum, ve gençliğe güveniyorum. Biz, azınlıkta kalsak dahi, mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez: Ya istiklal, ya ölüm!”
İşte Atamız, vatanımızın kurtuluş parolasını, İlk kez burada, Tıbbiyeli Hikmet’e söyledi. İşte Atamız, memleketimizin aydınlık geleceğini, İlk kez burada, Türk gençliğinin anlayışına ve enerjisine bağladı. İşte Atamız, kurtuluş mücadelemizdeki gücü; Tam olarak buradaki cesaret ve kararlılıktan aldı.
Bundan 103 yıl önce; 19 yaşındaki Hikmet Boran ve Tıbbiyeliler; Millî mücadelemize, işte böyle bir aşkla inandı… Başta vatanımızın kurtarıcısı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Cesaretin sesi olan, Doktor Hikmet Boran’ı, Cesaretin yüreği olan, tıbbiyelilerimizi, ve cesaretiyle destan yazan, tüm istiklal kahramanlarımızı; Saygı, rahmet ve minnetle anıyorum. Yürüdüğümüz bu çetin ve tuzaklı yolda, Cesaretleriyle bize rehber oldukları için, Allah onlardan razı olsun. Ruhları şad, mekânları cennet olsun.
Bu vesileyle, bir kez daha; Ülkemizin bağımsızlık ateşine har olan, Kendini, mesleğine, vatanına ve milletine adayan, Tıbbiyeli Hikmet’in açtığı bayrağı, bugün devralan, Fedakârlığın ve özverinin simgesi tüm hekimlerimizin, 14 Mart Tıp Bayramı’nı, yürekten kutluyorum. İyi ki varsınız! Niçin ‘Giderlerse gitsinler’ denildiğini anladınız mı? Bütün mesele Tıbbiyeli Hikmet Boran’dır.
2003 yılında Bay Kriz çıktı bir toplantıda ‘Doktorlarına iğne miğne olmuyorum. Hemşireler oluyorum. Doktorların o yanı zayıf’ demişti. Bu Tıp mezunu bir doktorla, sağlık okullarından mezun olmuş birbiriyle çalışmak durumunda olan iki çalışanın arasında fitne koymak ve ikisini birbirinin karşısına dikmektir. Hemşireyi gariban, doktorları ‘asortikler’ safında tarifleyip o günlerde size karşı bakış açısı oluşturmaya çalışmıştı. Maaşlar üzerinden başlatılan bu konunun gerçekten bu arkadaşa hizmet etmiş oluruz. Bunu doğru deşifre ettiğimiz taktirde bütün bu kutuplaştırma eylemlerinin önüne geçeceğiz. Ben bunu ömrüm yettikçe, inşallah seçim gelip sandıkla bu arkadaşları gönderinceye kadar yapmaya devam edeceğim.
Rahmetli Cengiz Aytmatov, çok büyük saygı duyduğum yakından tanıdığım bir insandı. Kendisini yetiştiren babaannesiydi. Bütün romanlarının öznesinin oluşmasını sağlayan babaannesiydi. Sayın Erdoğan, kadınlar gününde kadın muhtarlara jurnalcilik teklif ettiği toplantının bir bölümünde doktorlara “Giderlerse gitsinler” dedi. Sonra son dönemde sıkça yaptığı üzere geri vites yaptı. Tepki alınca “Rabbim onlardan razı olsun, eksiklerini göstermesin” dedi.
Tayyip Erdoğan’ın duygu dünyasındaki dalgalanmalara ne biz, ne kendi partisi artık ayak uydurabiliyor. Psikolojik bir yorum yapamıyorum. Uzmanlara duyurulur. Milletçe adeta doktor Jekyll ile Bay Hayden’ın hikayesini yaşıyor gibiyiz. Bir Sayın Erdoğan ve bir de Bay Kriz var. Rantın 5 atlısı gidip utanmadan siyasi risk sigortası yaptırmış. Sigortada tarif edilen risklerden biri de kamulaştırma. İstediğiniz sigortayı yaptırın, bizim için fark etmez. Uluslararası hukuku kullanıp, gerekirse tek taraflı olarak feshedeceğiz.”