Adaylık Tartışması ‘Altılı Masa’yı Sarsabilir Mi?
Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem mutabakatını imzalayan CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Gelecek Partisi, DEVA Partisi ve Demokrat Parti’den oluşan Altılı Masa, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ev sahipliğinde 2 Ekim’de gerçekleştirecek.
Yaklaşık bir yıl süren ilk tur görüşmelerde yeni hükümet sistemi, seçim güvenliği, göç-göçmen politikaları, kamu kurumlarının yapılandırılması gibi konu başlıklarında uzlaşma sağlayan Altılı Masa önünde, cumhurbaşkanı adayını belirleme, geçiş süreci yol haritası, seçim ittifakı gibi önemli konu başlıkları duruyor.
Ancak ikinci tur görüşmeler öncesinde, adaylık ve iktidara gelinmesi halinde nasıl tutum alınacağı konusunda yapılan açıklamalar nedeniyle yaşanan tartışmalar, “Masada çatlak mı var, masa dağılıyor mu?” sorularını da beraberinde getirdi.
Siyaset Bilimci Prof. Dr. Tanju Tosun, CHP, İYİ Parti, Gelecek Partisi, DEVA Partisi, Saadet Partisi ve Demokrat Parti’nin oluşturduğu Altılı Masa’ya ilişkin tartışmalar, seçim sonucuna olası etkilerine ilişkin BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’ın sorularını yanıtladı.
“Aday dayatma endişesi var”
Altılı Masa’nın ilk tur görüşmelerinde sanki daha iyimser bir hava vardı, “Yarının Türkiyesi’ni kurma” gibi güçlü bir hedef ortaya kondu. Şimdi siyasi parti yöneticilerinin yaptığı açıklamalar üzerinden bir gelirim havası var. Adaylık tartışması mı masayı geriyor?
Şimdi özellikle ikincil, tali politik aktörlerin zaman zaman yapmış oldukları açıklamalar, ister istemez masayı oluşturan partilerin liderlerinin ve parti teşkilatlarının nezdinde birtakım soru işaretleri oluşturmakta. ‘Bir emrivaki mi yapılacak?’ gibi.
Mesela CHP açısından baktığımızda, sayın Kılıçdaroğlu’nun kendisinin açıkça ifade etmese de, ya kimi çok yakınında olan isimlerin veya teşkilattan bazı aktörleri emrivaki mi yapıyorlar, bir dayatma mı yapıyorlar? “Zihinlerinde aday ismini Kılıçdaroğlu diye netleştirmişler. Fakat buradan, adeta bir kamuoyu baskısı oluşturup, önümüze bu süreci öyle taşımak istiyorlar…” Böyle bir endişeleri olduğu kanaatindeyim ben.
Liderler bu tür değerlendirmeler karşısında seslerini çıkarmıyorlar ama onların altındaki ikinci, üçüncü derecedeki politik aktörler anında refleks gösteriyorlar. Anında gösterilen bu refleks, ister istemez birtakım Altılı Masa’yı oluşturan partilerin hem kendi içinde hem partiler arasında da bir dalgalanmaya yol açıyor. Dışarıdan izleyen sade yurttaşlar olarak ne oluyor, süreç ilerlemeyecek mi, kopacak mı, diye bir soru soruyoruz.
Ama şunu görüyorum; ikinci, üçüncü politik aktörlerin açıklamalarından sonra liderler bunu bir şekilde toparlıyorlar. Fakat aralarında da konuşmuyorlar anladığım kadarıyla bu meseleyi. Yani neden böyle oluyor, buna özellikle dikkat etmemiz gerekir diye aralarında konuşmak yerine, medya aracılığıyla bir şekilde konuşulmuş oluyor. Bu da diyalog sürecinde birtakım soru işareti uyandırıyor.
“Karşılıklı tavizler verip, en fazla kazancı elde etme stratejisi izliyorlar”
Bülent Kuşoğlu’nun “Kılıçdaroğlu aday olmazsa masa dağılır” açıklaması büyük tartışma yarattı. Masa bu aşamadan sonra dağılır mı? Yoksa 6 parti artık birbirine mahkum mu?
Bu saatten sonra masanın dağılma ihtimalinin oldukça düşük olduğunu düşünürüm. Çünkü burada prosedürel şekilde ilerliyorlar ve benim izlediğim kadarıyla bu ortak aday belirlemeyi ajandalarının seçim yaklaştığı zamana bırakıyorlar. Bu çerçevede, tabii ki birbirlerine mahkum değiller.
Özellikle CHP, İYİ parti, onun dışında DEVA, Saadet, Gelecek Partisi birlikte yürümeleri durumunda, parlamentoda temsil edilme potansiyelleri, bu iki parti dışındaki partilerin de mevcut. Burada güçleri birleştirmek suretiyle, hem parlamentoda güçlü şekilde temsil, hem de cumhurbaşkanlığı seçimini kazanma isteği var bunların. Yani birbirlerine mahkum olma durumu söz konusu değil.
Çok temkinli hareket ediyorlar. Zaman zaman güven kaybı kırılmasından ziyade, “Acaba başka ajandalar var mı?” diye izliyorlar, kolluyorlar. Çünkü burada strateji doğrudan doğruya işbirliği halinde seçime gitmeleri durumunda, tüm tarafların kazanması esasına dayalı bir müzakere yürütüyor.
Altılı Masa’daki liderlerden birinin aday olarak çıkması durumunda, milletvekilliği anlamında özellikle küçük partilere en fazla milletvekilliği sağlayacak şekilde bir ittifak stratejisi olacağını düşünüyorum ben.
Yani karşılıklı tavizler veriyorlar. Fakat bu karşılıklı tavizlerin sonucunda en fazla kazancı elde etmeye yönelik bir strateji izliyorlar. Bu nedenledir ki, hepsi birbirlerine karşı, evet nazik ama ince eleyip sık dokuyorlar diyebiliriz.
“Dayatma karşısında ortak aday ihtimali az olabilir”
Tabii taşlı yola yeni girildi gibi de bir hava var. Meral Akşener, çok iddialı şekilde Çarşamba günü “Eğer aklı başında, sağduyulu, akıllı, stratejik yolculuk yapabilirsek, 13. Cumhurbaşkanı Millet İttitfakı’nın adayı olacak” diyordu. Sizce Millet İttifakı veya Altılı Masa akıllı bir strateji yürütüyor mu?
Bakıldığında, akıllı bir strateji yürütülüyor ama, partilerin yapısal unsurları içinde, genel başkanlardan sonra aşağı doğru inildikçe, politik aktörler kendi liderlerinin cumhurbaşkanı olması taraftarı aslında.
Sayın Akşener aslında anladığım kadarıyla bir mesaj da veriyor. Her türlü dayatmaya karşı olduğunu net bir şekilde dünkü (Çarşamba günkü) açıklamasıyla ifade etti. Dayatma olmayacak. Yani zamanı geldiğinde bunu tartışacağız değerlendireceğiz ve kazanacak adayın kim olacağına ilişkin verilere göre hareket edip uzlaşacağız. Aksi taktirde dayatma karşısında ortak bir aday belirleme ihtimali biraz az olabilir. Böyle bir mesaj vermek istiyor aslında.
Adaylık tartışması: “CHP duygusal ve prestij meselesi olarak bakıyor”
CHP, Kılıçdaroğlu’nun adaylığını mı dayatıyor? Akşener’in tepkisi buna mı?
Altılı Masa’da oy tabanı itibariyle en güçlü parti CHP ve onun Genel Başkanı Kılıçdaroğlu. İktidara susamış bir parti teşkilatları var. Cumhurbaşkanı makamı, bir partinin genel başkanının ulaşabileceği en üst makam. Hem icraat hem de parti için de politik prestij meselesi.
Hal böyle olunca, bir dayatma olamaz tabii ama aşırı duygu yüklü bir dışavurum var. Bu şekilde bakmak gerekir. Yoksa dayatılsa dahi, dayatmanın bir sonuç üretmeyeceğini CHP’li politikacılar, teşkilatlar da biliyordur. Çünkü o, masadan ortaklaşa çıkacak bir karar.
CHP’liler adaylık meselesine duygusal bakıyorlar, prestij olarak bakıyorlar ve CHP’yi, genel başkanlarını görmek istedikleri yer bağlamında bakıyorlar.
“Masa ideolojik farklılıklardan değil, adaylık konusunda sarsıntı yaşayabilir”
İktidar kanadı, Altılı Masa’yı “5 benzemez” diye eleştiriyor. Erdoğan, “alternatifimiz yok” diyerek seçimi kazanma riski olmadığını söyledi. Dünya örneklerine de bakıldığında, böyle farklı ideoloji, hayata bakış farkı olan bir masa oluşumunun başarı şansı nedir, topluma güven verebiliyor mu?
Bugün gelinen nokta itibariyle bakıldığında kamuoyu araştırmalarına yansıyan bulgular seçmenin net bir şekilde alternatif arayışında olduğunu ve bu alternatifi en azından 5-6 partiye birden verdiğini görüyoruz. Yani aritmetik toplamları itibariyle bakıldığında, alternatif var. Zaten rekabetçi demokratik sistemlerde siyasetin meşruiyeti alternatiflerin çokluğuna bağlıdır.
Macaristan’daki seçim başarısızlığı o farklı partilerin ideolojik anlamda farklı politika önermelerinden falan değil, orada sürecin kampanyasını iyi yönetemediklerini düşünüyorum. Aday seçimi, adayın niteliği anlamında problem olduğunu düşünüyorum. Yoksa İtalya’da da, Almanya’da da, İskandinav ülkelerinde de ideolojik anlamda farklı olan partilerin koalisyon yoluyla iktidara gelmeleri, yani siyasal ittifak yapmaları mümkün.
Fakat burada temel mesele, sadece seçim ittifakı olarak mı bakıyor partiler? Seçim ittifakı yeterli değil, mutlaka ve mutlaka siyasal ittifaka evrilmesi gerekiyor.
Çünkü güçlendirilmiş parlamenter sistem gibi topyekûn sistem değişikliği iddiasında bulunuyorsanız ve uzun süreden beri Türkiye’nin daha iyi yönetilmesine yönelik politikalar üzerinde çalışıyorsanız ve bu konuda şimdiye dek “bu politikalarda uzlaşamıyoruz” diye bir ses yükselmiyorsa, bence birbirine benzemeyen bu partilerin en azından Türkiye’nin temel sorunlarını çözme konusunda asgari düzeyde uzlaştıkları ve bu uzlaşmayla siyasal ittifaka evrileceğini düşünüyorum.
Aksini düşünmek bugüne kadar, bu masanın dağılmasını gerektiriyordu. Masa dağılırsa, 5-6 benzemezin ideolojik farklılıklarından değil, maalesef en yumuşak karnı olan adaylık konusunda bir sarsıntı yaşanabilir.
Yoksa İYİ Parti’nin açıklamış olduğu, birkaç ay önce Ümit Özlale hocamızın, yoksulluğu önlemeyle ilgili, CHP’nin aile destekleri sigortası gibi… Bu tarafıyla bakıldığında hiçbiri kapalı ekonomi taraftarı değil, hepsi piyasa ekonomisi taraftarı. Piyasa ekonomisini nasıl sosyalleştireceksiniz, nasıl daha adaletli dağıtım politikalarıyla uygulayacaksınız?
Demokratikleşme konusunda en ufak bir problem yok. Din, inanç özgürlüğü konusunda GPS (Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem) raporuna yansıyan, elde edilen kazanımlardan hiçbir şekilde geri dönüş olmayacağını taahhüt altına aldılar. Dolayısıyla yola çıkış anlamında ideolojik olarak birbirine benzemeyenler, bir araya geldiler ve benzemeyen noktalardan çok, benzeyen noktalar şu anda masada. Böyle bir izlenim yaratıyor.
En önemli mesele burada adaylık meselesi. Ama buraya kadar taşıdıktan sonra ben masanın devrilme ihtimalini çok düşük olarak düşünürüm. O yapılırsa zaten alaturka siyasetinin uzlaşmadan uzak, geçmişteki niteliğiyle ilişkilendiririm. Asıl bence Altılı Masa’nın alternatifi yoktur, Türkiye’nin bu dar koridordan çıkması için.
HDP ile ilişkiler
Bir de HDP ile ilişkiler meselesi var. CHP’li Gürsel Tekin, “HDP’li bakan olabilir” diyor, İYİ Parti, “olduğum yerde olamaz” diyor. HDP’den Kılıçdaroğlu’nun adaylığına destek mesajları geliyor. Bu farklı tutumlar Kürt seçmende nasıl bir etki yaratıyor?
Benim anladığım kadarıyla Kürt seçmenlerin, özellikle Altılı Masa içinde İYİ Parti’nin HDP’ye bakışı konusunda bir rahatsızlığı var. Ama bu rahatsızlığa rağmen, seçim sonrası kazanımları için, yani bu kazanımlardan kastettiğim demokratikleşme alanında atılacak adımların üreteceği kazanımlar anlamında, bu düzenin devamı yerine, şimdilik kendilerine mesafeli duran, yakınlaşmayan bir partinin seçim sonrasında daha makule gelebileceğini düşündüklerini hissediyorum ben.
Tabii HDP meseleye biraz daha farklı yaklaşıyor. HDP, “bizimle yan yana gelmekten çekinen partilerle işimiz olmaz” gibi yaklaşıyor. Masada yok ama HDP’de özellikle seçim sonrasında elini güçlendirmeye yönelik bir strateji olarak düşünüyorum.
Kürt seçmenin politik bilinci çok yüksek, uyarılmış oy kullanmıyorlar genel olarak, aynı zamanda stratejik oy kullanma eğilimleri çok yüksek. Ve elde edecekleri kazanımlara bakacaklar. Kazanımlar da söylem referanslı değil de, HDP’nin seçim sürecinde dillendireceği taleplere Altılı Masa partileri nasıl bakıyorlar? Ben daha ziyade bunu izleyeceklerini düşünüyorum HDP seçmeninin.
Altılı Masa’nın da muhtemelen bazı demokratikleşme ekseninden kampanya sürecinde Kürt yurttaşların haklarını bir şekilde dillendireceğini düşünüyorum. Ama masadaki tüm partilerin kırmızı çizgisi PKK’nın bir terör örgütü olarak kabul edilmesi ve teröre silahlı eyleme siyasal şiddete tamamen karşılar. HDP’den de bu adımı atmasını bekliyorlar.
“İkinci tura kalmayacak formül hayata geçirilmeli”
İYİ Partide şöyle bir görüş var: “Seçim ikinci tura kalacak, HDP kendi adayını çıkarsın.” Muhalefet açısından sizce bu daha mı avantajlı?
Niye İYİ parti öyle istiyor veya düşünüyor? HDP’nin Altılı Masa’nın adayını destekler şeklinde bir algı oluşmasını istemiyor. Zira kendileri açısından bumerang etkisi, ters etki yaratmasın… Biraz öyle bakıyor İYİ Parti.
Ama ben partizan siyasal patronaj, clientalist birtakım duygular nedeniyle ve rejimin neredeyse rekabetçi otoriterizmden, tam otoriterizme kayma riskinin olduğu şu dönemde, ikinci tura bırakılacak bir seçimde, özellikle kararsız ya da hala zihninde birtakım soru işareti olan seçmenin ne yapılıp ne edilip iktidar tarafından yanlarına –ki ödüllendirme, korkutma olabilir- çekilme riski var. Dolayısıyla ikinci tura kalmayacak bir formülün hayata geçirilmesinin daha doğru olduğunu düşünüyorum.
“Kutuplaşma iktidar-muhalefet bloklarında oy donmasına yol açtı”
Kemal Kılıçdaroğlu, Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş veya Ali Babacan’ın dediği gibi “7. bir isim mi?” Sizce aday olarak, en avantajlı isim kim?
Kamuoyu araştırmalarında öne çıkan üç aday var: Kemal Bey, Mansur Bey ve Ekrem Bey. Üç ismin de kazanma ihtimalinin yüksek olduğunu düşünüyorum. Çünkü burada çok sert, keskin politik bir kutuplaşma olduğu için ülkede, kutuplaşma iktidar-muhalefet bloklarının oylarının donmasına yol açtı, oyların hareket kabiliyeti düştü.
Bu saatten sonra hangi politika uygulanırsa uygulansın, hangi vaat yapılırsa yapılsın, muhalefet tarafından iktidara, iktidar tarafından muhalefete oy geçişlerinin yaşanmasını düşük bir ihtimal olarak görürüm.
Yani yeni koşullarda 35-65, 40-60 gibi bir Cumhur İttifakı-Millet İttifakı donmuş dengesi var. O nedenle cumhurbaşkanı adayının kim olduğu önemli değil. Üç isim de kazanır diyorum. Ama mesele hangi adayın kazanacağı değil, hangi adayın ne tür vaatlerle Türkiye’nin yaşamış olduğu bu sorunları aşma konusunda seçmen için en cazip adres olacağı.
Temmuzda ücretli kesimlere yapılan zamlar, sosyal konut projesi gibi adımların iktidarda toparlanmaya yol açtığı konuşuluyor. Sizce bu tür projeler seçmen davranışını nasıl etkiliyor?
Bu konuda Türkiye’de uluslararası yayın olarak çıkmış birkaç tane ciddi makale var. Şimdi o geçmiş makalelere şöyle bir göz attığımızda, TOKİ projelerinin özellikle yerel seçimlerde iktidar partisine yaradığını, hatta Türkiye’de konut edindirme politikasının bir siyasal patronaj aracı olarak iktidar partisinin tabanını genişlettiği gibi bir sonuç ortaya çıkıyor.
Yani, “bu etki yapmaz” diye bir iddiada bulunmak eldeki akademik verilere göre mümkün değil. Fakat TOKİ’nin bazı olumsuz projelerini de dikkate almak gerekir. Bir de şunu merak ediyorum: Bu son TOKİ projesinde herhangi bir oy artışı sağlamaya yönelik seçilmiş ilçeler var mı, bu kadar stratejik olarak AKP ve Cumhur İttifakı’nın oylarını arttırmaya yönelik ilçeler gözetilerek mi seçildi yoksa ihtiyaca binaen mi seçildi?
Yani bir miktar arttırılabilir, birkaç puan arttırdığı görülüyor geçmiş AKP dönemindeki TOKİ projeleri nedeniyle. Ama sonuç tayin edecek kadar güçlü olduğunu düşünmüyorum bu tür projelerin.
Bir de tabii 20 yıllık bir iktidarın yıpranma koşulları dikkate alındığında, gidişatı geri çevirmek, halen ekonomik krizin sürdüğü ortamda o kadar da kolay değil.