Aydınlanma Metafiziksel Bir Solipsizm Örneği Midir?
Geçtiğimiz yüzyılın, iki oryantalist ve spiritüel eğilimli, batılı bilgini, Aldous Huxley ve Carl Gustav Jung, yaşamlarının sonlarına doğru “aydınlanma” iddiaları konusunda şüphe duymaya başladılar, ancak bunu açıklamadılar.
Haber Merkezi / Ünlü bir psikiyatrist ve Sigmund Freud’un arkadaşı ve öğrencisi olan Jung, aydınlanma hakkında daha güçlü şüphelere sahipti. Aydınlanma kavramı öznel bir süreçtir ve bunu ölçmenin bir yolu yoktur. Aslında, aydınlanma özünde spiritüel bencilliktir.
Şems-i Tebriz ve Mevlana Celaleddin Rumi diyaloglarında, “Aydınlanmaya değil farkındalığa yoğunlaşın” der. Rumi ve Şems dahil tüm mistikler, farkındalığı, varlığın bilgisini / Ben’in anlaşılmasını geliştirmeye inanır ve aydınlanmadan kaçınırdı.
Mısırlı Nobel ödüllü Necip Mahfuz, İslam tasavvuf tarihindeki en büyük mistiklerden ikisi olan “aydınlanmış” Bayezid-i Bestami ve Mansur-al Hallac, “Ben Hakikatim” gibi maneviyatı, sanrısal olarak değerlendirmişti. Agnostik bir mistik olan Ömer Hayyam, “İçiyorum ve aydınlanıyorum” demiştir.
Nörolinguistik ve teolinguistiklerde araştırmacılar, spiritüel sözlükteki belirli kelimelerin, terimlerin ve ifadelerin sadece iyi hissettiren bir etkiye ve sahte bir mutluluk hissine sahip olduğundan neredeyse eminler.
Amerikalı filozof-şair Walt Whitman, hepimizin eşit derecede aydınlanmış ya da eşit derecede gelişmemiş / gerilemiş olduğuna inanıyordu: “Hiçbirimiz aydınlanmış değiliz”.
Solipsizm (ya da tekbencilik), “Ben” felsefesi olarak bilinen, varlığı ben’in tasarımları olarak dile getiren felsefi görüş. Kuramsal bencilik olarak da belirtilir, buna göre bilinç içerikleriyle birlikte öznel ben varlık olarak kabul edilen tek gerçekliktir.
Yöntemsel bakımdan başlangıç noktası olarak ben’i alması durumunda yöntemsel tekbencilik olarak belirir. Bu yönüyle Descartes felsefesi bir yöntemsel tekbenciliktir. Etik anlamda ise Stirner’in örnek olarak alındığı kendi “Ben”inin yaşamın ve gerçekliğin merkezi yapan düşünce biçimi (ahlaksal bencillik).