Özgür Özel: AK Parti’nin Adayıyla Değil Seçimin Tarihiyle İlgileniyorum
CHP Lideri Özgür Özel, “Erdoğan’ın aday olduğu bir erken seçime girmek mi? Yoksa Erdoğan’ın aday olamayacağı, zamanında bir seçime girmek mi?” sorusuna verdiği yanıtta, “Ne kadar erken o kadar iyi. Aday Erdoğan olsun ya da başkası olsun ama bir an önce seçim olsun. Ben AK Parti’nin adayıyla değil, seçimin tarihi ile ilgileniyorum” ifadelerini kullandı.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel gazete, televizyon ve internet haber sitelerinin muhabirlerinin gündeme dair sorularını yanıtladı. Gazete Duvar’dan Ceren Bayar‘ın aktardığına göre; Özgür Özel’in sorulara yanıtları özetle şöyle oldu:
Teğmenlerle ilgili kararın bir ay içinde verilmesi bekleniyor. İhraç sürpriz olmayacak görünüyor. Bu durumda ne gibi bir yol izleyeceksiniz?
Ben ihraç edilmemeleri gerektiğini düşünüyorum. Bu meselenin sadece Recep Tayyip Erdoğan’ın kutuplaştırma siyasetine alet edilmek üzere yapıldığı ve suçsuz insanların, gencecik teğmenlerin, özellikle birincilikle bitiren Ebru Eroğlu’nun severek girdikleri o okuldaki heyecanının Tayyip Bey’in kutuplaştırma ihtiyacına feda edilecek olmasından çok üzüntü duyuyorum gerçekten.
Meselenin ne Ebru’yla ne diğer teğmenlerle ilgisi yok. Mesele Tayyip Bey’le benim aramda. Tayyip Bey Cumhuriyet Halk Partisi’nin 31 Mart zaferi ve sonraki seyri için sürekli ‘Bu süreç CHP’ye yarıyor. Sizin eski CHP’ye döndürmeniz lazım’ diyor, Onun için nasırımıza basıp duruyor. Yani nasır arıyor basacak. Onun için elverişli bir alan ve bu meseleyi mümkün mertebe ‘cunta’, ’darbe girişimi’ diyerek 28 Şubat sürecine doğru çekme gibi bir gayreti var. Mağduriyet ve siyasi bir avantaj elde ettiklerini düşünüyorlar.
Teğmenler diyelim ki atıldılar. Biz onlara nasıl sahip çıkmamız gerekiyorsa çıkarız. Günü geldiğinde de geri alırız. Teğmenler geri geldiği gün onlar gider, bu kadar net. Ben her sabah yataktan Soma’da ölen madenciler için kalkıyorum, Can için, Tayfun için, Gezi tutukları için, diğer taraftan yoksullar için kalkıyorum. Tut ki teğmenler ihraç edildi, bir motivasyonum daha olur.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in ‘CHP camileri ahır yapacak’ söylemi de bahsettiğiniz kutuplaştırma amacına mı hizmet ediyor?
Yusuf Tekin bunu tek başına yapıyor olamaz. Bunu tek başına yapıyorsa, bakanlıktan alınmamak için bir polemiğin tarafı olup da ‘Beni Cumhurbaşkanı savunmak zorunda kalsın’ diye bir uyanıklık yapıyorsa onu bilmem. Bir adam bu kadar şuursuz olabilir mi? Bunları belli bir şuurla yapıyor. Hepsi bir bütünün parçası.
AK Parti’nin sorunu şu; Sahaya çıktığımız günden beri gündemi biz belirliyoruz. 31 Mart’ta Tayyip Bey ilk kez yenildi. Önce Anayasa’yı indirdiler. Sonra ‘İsrail bize saldıracak’ dediler. Şimdi de Devlet Bey’in hamlesiyle yeni bir makro gündem. Şunu söylüyorlar, gündemi belirleyen kazanıyor. CHP gündem belirleme imkanına sahip, geri kazanmak için her yolu deniyorlar. O yüzden de attıkları her adıma bu filtreyle bakmak gerekiyor.
Ortaya attıkları bu argümanlar karşılık buluyor mu?
Karşılık bulmadığını sahada görüyorum. Bunlar tutmadığı için de hep daha büyüğüne yelteniyorlar. Burada muhalefet partilerinin birbiriyle iletişim halinde, birbiriyle dayanışma halinde ve bu iktidarı değiştirme motivasyonunu kaybetmeyecek, topluma kaybettirmeyecek bir kararlılıkla ve sakinlikte olması lazım.
Bu iktidar gideceğini gördü ve panik halinde. Buna karşı kararlı ama sakin olmak lazım. Bütün kamuoyu araştırmalarında ülkenin en yakıcı sorunu sorusuna ilk dört madde ekonomiyle ilgili oluyor. Ekonomi, hayat pahalılığı, enflasyon, işsizlik; dördünün toplamı yüzde 80. Birinci kaygıyı güvenlik ve terör yaptığınızda işler değişebiliyor, ona oynuyorlar. Bu oyuna gelmemek lazım.
İktidarın Kürt sorununu ortaya atıp seçmenini konsolide etmeye çalıştığı noktada CHP ne yapacak?
İlk açılım sürecindeki gibi bir toplumsal taban bulmadı çünkü Devlet Bey sonda da söylenmeyecek bir şey söyledi. Şimdi Tayyip Bey ‘destekliyorum’ diyor ama Devlet Bey’in söylediği cümleleri söylemeden Devlet Bey’e destek veriyor, aralarında sorun olmadığını söylüyor.
Dün kamu yararına çalıştıkları kabul edilen ve ekonomik olarak desteklenen 3 dernek ve vakfa gittim. Hepsi diyor ki ’sizin çizginiz doğru çizgi. Toplumsal mutabakat olursa bağrımıza taş basarız. Yeter ki yeni şehitler gelmesin, başkalarının canı yanmasın ama sizin dediğiniz gibi. Öbür türlü siyasi hesaplarla yapanlara hakkımızı helal etmeyeceğiz’.
Toplumsal mutabakattan anladığım şu; bir gün Meclis’te bir masa kurulursa şehit aileleri gelecek pozisyonlarını söyleyecekler. Son gün bir karar verilmeden önce en son onları diyeceğiz. Onlar ‘he’ diyorsa ben de ‘he’ diyeceğim. Yankı Bağcıoğlu, Türkiye’deki 36 şehit yakını ve gazi derneğini gezdi. 36’da 36’sı CHP’nin tutumunu desteklediklerini söylediler.
Cumhur İttifakı ısrarla iki liderin arasında tam bir mutabakat olduğunu söylüyor. Bu mutabakatı nasıl okuyorsunuz?
Bizim partimizin pozisyonu bunu tahmin edecek bir pozisyon değil. Ama şöyle; Erdoğan, Bahçeli ile ilgili meselede halen tedirgin ve bekliyor. Çünkü Bahçeli’nin ortaya koyduğu mesele, çatışmalı süreçlerin çözümlenmesi, terörün bitirilmesine yönelik evrensel birikimlere uygun bir tutum değil.
İnsanlık 3 bin yıldır cerrahi yapıyor. Birisinin tahlilinde belli değerleri yüksekse ve ultrasonda da belliyse apandisit riski olduğu, patlamadan apandisiti alıyorlar. Ameliyat kıyafetini giydiriyor, götürüyorlar. Bir sıvı desteği sağlıyorlar. Bir oksijen desteği sağlıyor, uyuşturuyorlar. 3 delik açıyorlar. Robotik cerrahi ile sıfır risk ile apandisiti alıyorlar. Şimdi Devlet Bahçeli diyor ki ‘Ben Vikinglerin yaptığı gibi yapacağım. Kamamı çıkartacağım, yaracağım, kendi ellerimle alacağım’. Bodoslama girdi.
Dünyanın her yerinde terörün bir toplumsal sorunun ve o soruna yeterince demokratik alanda yanıt verilmemesi sonucunda ortaya çıktığı ve bunun kalıcı çözümünün sorunu kökünden halletmek olduğu kabulü var.
Ama şu anda bu iktidar ’Kürt sorunu yoktur’ diyecek noktaya savrulmuştur. Siz bunu dedikten sonra herhangi bir demokratik açılım, insanların sorun diye dillendirdiği meseleyi anlamaya çalışmadan sadece ‘Ben birini getireceğim. Kürsüye çıkaracağım o da ‘silah bırak’ diyecek. Buna inanın’ meselesi evrensel deneyimlerle uyumlu değil. Ayrıca Türkiye’de bu sorunu reddederek bir çözüm olmayacağına inanan hiç kimseyi heyecanlandırmıyor. Kimse inanmıyor. O yüzden samimiyetine inanamıyorsun. Çünkü sorunu görüp çözmek istediği sorunun varlığını inkar ediyor.
Bahçeli Ufuk Uras’la görüştü ve ‘artık barışmak lazım’ dedi. Samimi buluyor musunuz?
Bunu söyleyebileceği Ufuk Bey’den daha aktif aktörler var siyasette. Devlet Bey siyasette kavgayı, sağ – sol çatışmasını ya da bir takım gerginlikleri düşürmek istiyorsa Ufuk Bey’den daha etkili olabilecek aktörler var. Ya da ortaya söylemeli.
Devlet Bey’in yaptığı çıkış memlekette infiale yol açtı. Herkes kızıyor. Şehit aileleri de söylüyor sokaktaki insan da söylüyor. Anketler de söylüyor. MHP’lilere soruluyor; ‘Devlet benim çıkışına Erdoğan destek vermeli midir?‘ diye. MHP’lilerin yüzde 70’i ‘vermemelidir‘ diyor. CHP’nin de desteklemesini istemiyor. ‘Bizim Genel Başkan bir şeyler yaptı. Aman siz uymayın’ diyen bir MHP tabanı var.
Sahada Devlet Bey’in ayakta alkışlandığı bir pozisyon yok. O yüzden ’tek de kalsam‘ diye videolar paylaşıyor. Herkes Tayyip bey’e yoruyor. Yok, kendi tabanına söylüyor. MHP nin elitleriyle MHP nin tabanı arasında ciddi bir makas açıldı.
Trump’ın yeniden seçilmesini ve kabinesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Trump çok öngörülebilir biri değil ama Trump ve Erdoğan arasındaki kişisel ilişkilerden zarar gördük. Bu yüzden benim Erdoğan’a çağrım; Türkiye’nin çok deneyimli dış politika kadroları var, diplomasi kadroları var. Onlara da alan açarak doğru analiz etmek gerekiyor. Bazı fırsatlar da olabilir. Örneğin Ukrayna’da savaşı bitirme iradesi önemli bir irade. Türkiye’nin oradaki denge politikası önemli ama o denge politikasından Türkiye şu anda zarar görmüyor, kâr etmiyor. Kâr etmesi için bu savaşın bitmesi lazım.
Ama Trump’ın ortaya koyduğu içeride güçlü olma, içe kapanma, her yere karışmama, her yerde para harcamama meseleleri doğru analiz edilip Trump’la kişisel ilişkiler yerine Amerika’yla kurumsal ve diplomatik ilişkiler güçlendirilerek bu sürecin yürütülmesi lazım. Bu süreç Trump’ın hoyratça tutumlarına karşı aynı hoyratlıkla gidince daha büyük felaketlerle karşılaşacağız. Endişem var. Ben Erdoğan’a diplomasi, kurumsal ilişkiler ve bir miktar tedbirli bir süreç öneriyorum. ‘Her şeyi Trump’la halledebilirim‘ diye düşünüyorsa oradan başımıza büyük işler geliyor.
MİT Başkanı ile görüşmenize dair hangi bilgileri verebilirsiniz? Örneğin Öcalan’ın da isminin geçtiği son sürece dair sorularınız oldu mu?
15 sorumuz vardı merak ettiğimiz. Bunların dokuzuna yanıt verildi, altısına verilmedi. O 6 soruyu da ben sayın başkana yönelttim, o da o sorulara samimiyetle ve olabildikçe açıklıkla yanıtladı. Ben MİT’i siyasi tartışmaların içine çekmemeye ve yanıtlayamayacağı sorular sormamaya özen gösterdim. MİT’e inanarak, güvenerek cevaplayabileceği sorular sorduk, ‘Abdullah Öcalan’la gizli bir pazarlık var mı?’ gibi gündelik siyaset için çok elverişli bir polemik alanına MİT’i sokmadık. O sorunun cevabını merak da etmedik. O sorunun bir tane muhatabı var Türkiye’de. O çıkacak konuşacak.
Mansur Yavaş’la Ekrem İmamoğlu arasında bir problem olduğuna dair bir inanış var. Bu iki ismin ilerleyen zamanda karşı karşıya gelmesi gibi bir tehlike görüyor musunuz?
O iki ismin kavga etmesi, didişmesi gibi hayaller kuran, Cumhuriyet Halk Partisi’nin başarısızlığını kendi başarısı olarak gören bir iktidarla karşı karşıyayız. Bunun için hem sosyal medyada hem konvansiyonel medyada ciddi gayret, emek ve para harcıyorlar.
Bu iki ismin de cumhurbaşkanı adaylığına yakıştırılıyor olması ve ikisinin de Erdoğan’ın çok önünde çıkıyor olması hiç kötü bir şey değil. Cumhuriyet Halk Partisi’nin an itibariyle bir aday sorunu yok. Oysa Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bir aday sorunu var. Erdoğan diyor ki, ‘seçimler zamanında yapılacaktır’. O zaman sen aday değilsin. O zaman esas soru şu ‘senin adayın kim?’ Eski İçişleri Bakanı mı, yeni içişleri bakanı mı? Eski MİT müsteşarı mı, yeni MİT müsteşarı mı? Damatlardan hangisi? Böyle bir sorunla karşı karşıya Tayyip Bey.
Ben girdiğim ilk yerel seçimi kazandım. Şimdi girdiğim ilk genel seçimi kazanmak gibi bir sorumluluğum var. Bunu yaparsam ben zaten tarihe geçeceğim. Bunun önündeki bütün engelleri kaldırmam lazım. Birinci engel kendimim. Genel Başkanın kendi adaylığı bütün denklemi karıştırabilir. Ben kendim aday olmamaya karar verdim o yüzden. Partide ‘Özgürcüler’ Özgür Özel’in seçim gecesi bir kez daha zafer konuşması yapmasını istiyorlar. Ben Cumhurbaşkanı adayı değilim ve olmayacağım. Olduğun anda denklem karışıyor.
İmamoğlu ve Yavaş’ı aday tartışmaları yükseltmedi. Onları yaptıkları icraatları yükseltti. O yüzden başarılı belediyecilik çalışmalarına devam etmeleri ve aday tartışmalarının dışında kalmaları doğru. Önemli olan icraatı iyi yapmak. Halka iyi hizmet etmek, halkın yanında olmak. Böyle devam ederse de adayı belirleme sürecinde tüzüğümüzde çok elverişli bir madde var. Bütün üyeleri sormayı da, halk yoklaması yapmayı da içeriyor. Ben tek başıma bu kararı vermeyeceğim.
Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın birlikte fotoğraf vermesini nasıl okumamız gerekir?
Ekrem Bey ve Mansur Bey’in bir araya gelmelerinden benim önceden haberim vardı. Onu birlikte konuştuk. Ekrem Başkan az bir şey yapmadı. Sonuçta ikisi ciddi bir şekilde tartışılırken İstanbul‘dan kalktı geldi, randevu aldı ve Mansur Başkan’a gitti. Çıkışta da çok güzel bir açıklama yaptı. Sonra da Genel Merkezimizde açıklama yaptı. Öyle bir başına değil, yanında genel sekreterimiz eşlik ederken bir açıklama yaptı. Yani o açıklamayı kurumsal olarak da sahipleniyoruz. O vurgu odur. O açıklamayı, o tutumu kurumsal olarak da sahipleniyoruz. Önümüzdeki günlerde, birkaç hafta içinde Ekrem Bey, Mansur Bey, ben bir araya geleceğiz.
4 parçalı bir CHP olduğu iddia ediliyor. Kemal Kılıçdaroğlu davasının gündeme taşınmasının nedeninin de bu 4 parçalı yapının görünür olmasını amaçladığı iddia ediliyor. Ne dersiniz?
Sokakta bir itiraz yok. Partiye sokakta büyük bir destek var. Büyük bir heyecan var. Çünkü insanlar ‘ilk kez AKP’liler, MHP’liler bize yanaştı’ diyorlar. Mart ayından ekim ayına kadar 6 firmadan ikisinde sadece bir ay düştük, o da eylül ayı. Neden (tüzük) kurultay konuştuğumuz için. Ekimde tekrar düzeldi. 6 firmanın 6’sında birinci çıktık. Olmayan bir siklet merkezini partide var gibi göstermeye çalışan bir akıl var. Akıl partide değil. Parti dışında, saraydan o akıl. Ona alet olan bazı arkadaşlar var.
Erdoğan’ın aday olduğu bir erken seçime girmek mi? Yoksa Erdoğan’ın aday olamayacağı, zamanında bir seçime girmek mi?
Ne kadar erken o kadar iyi. Aday Erdoğan olsun ya da başkası olsun ama bir an önce seçim olsun. Ben AK Parti’nin adayıyla değil, seçimin tarihi ile ilgileniyorum.
Erdoğan yıllardır geçmişi, yolsuzlukları aklarken yıllardır; “milletimiz sandıkta gerekli cevabı verdi” diyor. Bu seçim geçmişi akladı. Ağır sıklet boks şampiyonasında son unvan maçında nakavt oldu. Psikolojik üstünlük bizde, onu da çıldırtan bu. Onun için ‘acaba bir ara formül ile araya bir sandık sıkıştırabilir miyim?’ diye başka şeyler arıyor.
Erdoğan Türkiye’ye şunu dayattı; ‘Son seçimi kim kazanıyorsa altın kemer ondadır. Mahallenin abisi odur.” Kusura bakmasın, son seçimi biz kazandık, o yüzden altın kemer bizde. Biz bunu altın kemeri bozdurup milletle paylaşalım diyoruz. Tayyip Bey’e geri verme niyetimiz yok.
Erdoğan’ın ekonomi, faiz, enflasyon ile ilgili hedeflerini, açıklamalarını nasıl buluyorsunuz? Sizce hedefleri tutar mı?
Denge denetlemenin, liyakatin ortadan kalktığı, kurumların yerine kişilerin geçtiği, kuralların yerine tartışılmayan ani kararların olduğu bir süreci yaşadık. Ama bunların hepsinin sorumlusu Erdoğan. Bu yüzden de bugün bu faiz kararı verilir, yarın, 2 ay sonra Erdoğan kendi kafasına göre bakan değiştirir ya da pozisyon değiştirir ya da Merkez Bankası Başkanı’nını değiştirir. Bu mevzunun tamamı dengesiz, denetimsiz ve Türkiye’nin çıkarlarını, bir partinin çıkarlarına, Türkiye’nin çıkarlarının, bir kişinin iktidarına feda edilebilir bir yönetim anlayışından kaynaklanıyor.
Şimdi bütün dünyadaki ekonomilerin tersine ilerleyip kendini doğru yolda sanan yaklaşımlar Türkiye’yi bu noktaya getirdi. Bu yüzden Türkiye’nin yapabileceği, açıklayabileceği en doğru ekonomik paket, bunu hükümetten beklemiyorum, milletten bekliyorum: Bu iktidarı paketleyip göndermek.
MHP kayyım tartışmalarının sonlanması için hem seçim kanununda hem siyasi partiler kanununda aday belirleme süreçlerine dair usullerin değişmesi dair bir kanun gerekliliğinin gerekliliğine işaret etti. Bu bir çözüm alabilir mi?
Mevcudun kötü olduğunu söylüyorlarsa bunu öz eleştiri olarak kabul ediyorum. Çünkü geçen sefer de onlar değiştirmişti. Burada güven artırıcı bir adım olacaksa ilk önce kayyım düzenlemesini düzeltelim. Çünkü eğer adı ‘terör’se, soruşturma bitmeden, kovuşturmaya geçilmeden bile kayyım atanabiliyor. Düzeltelim, eski haline getirelim. Hiç olmazsa İçişleri Bakanlığı vekil atanmasını talep ettiğinde diğer durumlar gibi başkan, belediye meclisi içinden seçilsin. Devlet de böyle bir adım atsın, destekleyelim. Ama Devlet Bey, yine “bulanık suya birlikte girelim” diyorsa önce kendi girsin. Nasılsa bu aralar bunu yapıyor…
HAMAS’ın Türkiye’de ofis açacağı iddiası var. Uluslararası bir medya kuruluşu yazdı bunu. 4 gün boyunca bir net açıklama göremedik Cumhurbaşkanlığından ve Dışişleri Bakanlığından. Nasıl yorumluyorsunuz?
Hiç hayra yorumlamıyorum. Bundan da endişe ederim. Hamas’ın Türkiye’ye bir büro açmasının İsrail’in Türkiye’yi belki doğrudan orduya değil ama Türkiye’deki terör örgütlerini desteklemek, lojistik sağlamak ve Türkiye’de bir takım operasyonlara, hem gizli örgütler eliyle hem terör örgütleriyle girişmek gibi Türkiye’yi çok rahatsız edecek ve hiçbirimizin istemeyeceği bir pozisyona sürüklemesinden endişe ederim. O yüzden de dilim döndüğünce bunu Erdoğan’a aktarabilecek herkese söyledim.
Hamas’ın siyasi bürosunu Türkiye’ye taşıması Türkiye’ye çok yeni güvenlik riskleri yaratacak. Türkiye’yi İsrail’le Hamas’ın hesaplaştığı bir alan haline getirebilecek. İsrail’in Hamas operasyonlarının yaşandığı bir coğrafya ve Türkiye’nin İsrail’in bir terör örgütü olarak tanımladığı ve mücadele ettiği Hamas’a bu konuda mukabele ederken Türkiye’deki terör örgütlerini doğrudan İsrail ve Amerika desteklediği bir sürecin içine girilebilir. Bunun hiçbirimize faydası yok. Bu bir felaket getirir.
İsrail’in şu anda Türkiye’ye saldıracak bir cesareti ve bir cesameti yok. Ama siz Hamas’ın bürosunu İstanbul’a açarsanız İsrail arkasında çok ciddi bir batı desteği bulur. Zaten var olan destek Türkiye’ye yönelir ve bu Türkiye’nin lehine bir durum olmaz. Ateşle oynamayın, saçmalamayın diyorum. Bu ateşin karşısında elinde tiner tutmak gibi bir şey. Bunu samimiyetle telkin ediyorum Erdoğan’a.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’ya yönelik bütçe görüşmeleri sırasında partinizin milletvekilleri tarafından yapılan protestolardan haberinizin olmadığı ve tepki gösterdiğiniz doğru mu?
Milletvekillerimizin Esenyurt Belediyesi’ne sokulmamasına tepki olarak böyle bir protestonun yapılacağından da haberdardım. Kameralar önünde, belli bir süre için tepkinin dile getirileceğini ve mesaj verileceğini, arkadaşların böyle bir hazırlık içinde olduğunu biliyordum. Ama olayın vardığı noktadan mutlu değilim. Çünkü orada süreç kötü yönetildi. Bu kötü yönetimle ilgili de esas eleştirim Sayın Ali Yerlikaya’dır. 17 gün boyunca bu milletin seçtiği milletvekillerini bir kamu binası olan Esenyurt Belediyesi’ne polis zoruyla sokmamışsınız. Ve o milletvekilleri orada hep itiş kakış yaşamış… Şimdi komisyonda bunlarla ilgili bir hatırlatma yapılacak. O giremeyenlerden birisi de Veli Ağbaba, ilk giren Ali Mahir Başarır… Bu arkadaşlarımız komisyonda diyorlar ki ‘hadi bakalım biz anlayış gösterdik siz de gösterin’. Orada komisyon başkanı Mehmet Muş var ki gerçekten mecliste krizlerin çözülmesinde çok birlikte olduk kendisiyle. Sorumluluk üstlense, sayın bakan bir çay içer, ‘hata oldu’ denir toplantıya başlanırdı. Ama korumalarla birlikte oraya yüklenmek, Meclis polisiyle birlikte oraya doğru yüklenmek, kameraya vurmak… Milletvekilleri ile Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanı’nın böyle bir fotoğraf karesinde yer alması hoşuma gitmedi. Meclis’te her türlü münakaşayı, tartışmayı milletim dikkatle takip ediyor ve bu görüntüleri istemiyor. Meclis’te de çok sert tartışmalar oldu ama ben Grup Başkanvekilliğim süresince işin böyle fiziki müdahale noktasına gelmemesi için en çok gayret edenlerden oldum. Mehmet Muş gibi tecrübeli birisi var orada. İçişleri Bakanı var. Polisin ve jandarmanın bağlı olduğu bakanlık bu. Süreç daha iyi yönetilebilirdi.
Demokrasi, tepki ve protesto rejimidir ama iş itiş kakışa, meclis polisinin ittiği, İçişleri Bakanı’nın, milletvekillerimizin ezildiği görüntüler yakışmadı. Ama ben buna tepki gösterdim diye de bir şey yok. Ben konuyu zaten ilk önce Numan Bey’den duydum. MİT sunumundaydım çıktım, Numan Bey arıyor. “Bakana yumruk olur mu? Fiziki müdahale olur mu? Bir izleyin görüntüleri, İçişleri Bakanı’na tekme tokat saldırıyor sizinkiler” dedi. Ama sonra baktım bakana yumruk falan yok. “Numan Bey’i de trollemişler” dedim. Numan Bey’in anlattığı gibi olsaydı tepki gösterirdim. Hemen aradım arkadaşları dedim ki, “İçişleri Bakanı’na tutanak altında sorun, size yönelik fiziki bir müdahale sataşma, yumruk, hakaret, küçük düşürücü bir şey oldu mu?” diye. Sordular ‘var’ demedi. Veli Ağbaba ısrarla sordu. Yani kesin bir danışman Meclis Başkanımıza ‘vurdular’ dedi ama yok öyle vurma falan. Bu görüntüler Meclis’e de bize de yakışmaz. Fakat rövanşist bir duyguyla söylemiyorum bunu, İçişleri Bakanı’nın karşı karşıya kaldığı durumla 17 gün boyunca bu milletin seçilmiş milletvekilleri de karşı karşıyaydı.
Mansur Bey de Ekrem Bey de 14 Mayıs seçimlerine nazaran daha istekli görünüyor. Bu 2 isimden hangisi Cumhuriyet Halk Partisi’nin adayı olursa diğer ismin bağımsız girebileceği ya da başka bir partinin adayı olarak girebileceği konuşuluyor. Siyaseten böyle bir risk var mı?
Mansur Bey de Ekrem Bey de geçen sefer bu testten geçtiler. Onlara açık çağrı yapıldı. ‘Gelin aday olun, sizi destekleyelim’ diye ikisi de parti vurgusu yaptı. Şu anda çok daha güçlü, çok daha başarıya yakınız. Zaten Ekrem bey ilçe başkanlığından geliyor. Mansur Bey de o zor soruya doğru cevabı vaktinde verdi. Mansur Bey Cumhuriyet Halk Partisi’nin adayı olmaksızın Ankara Büyükşehir adaylığını dahi kabul etmedi. Mansur Bey o birilerinin burun kıvırdığı yüzde 25’lik ama her şeye rağmen dimdik ve bir arada duran Cumhuriyet Halk Partisi tabanının ne demek olduğunu bilir ve o tabanı karşısına alacak bir işin içine girmemesi gerektiğini de bilir. Geçmişte de bu konuda zaten çok doğru bir pozisyon tuttu. ‘Bir partim var benim. Partim aday yapmadıktan sonra benim başka yerde ne işim var’ dedi. Aynı noktadayız.
Bir de kimseyi armut piş, ağzıma düş bir cumhurbaşkanı adayı bırakacak değiliz. Bir adayda ortaklaşacaksak bütün muhalefet birlikte ortaklaşmakta fayda var. Eğer ülkenin faydasına bir seçenek varsa onu da hep birlikte düşünür, taşınır, öneririz. Ama arkadaşlarımızı parti dışı, başka parti gibi zor sorulara en doğru cevabı geçen sefer verdiler.
Mansur Yavaş sembolik Cumhurbaşkanı, Ekrem İmamoğlu da icracı Başbakan şeklinde bir formül de dillendirildi. Ne dersiniz?
En iyi yer benim. Düşünsenize bu iktidar değişmiş, bu kadar yıldır yaşanan üzüntüler ortadan kalkmış ve burada kendisi ile ilgili bir talep açıklamamış, süreci doğru yönetmiş ve seçimi kazanmış bir genel başkanın mutluluğu ve tarihe bıraktığı izden daha büyük bir miras olabilir mi?
Benim motivasyonum seçimi kazanmak ve Atatürk’ün partisini yeniden iktidar yapmak. Bunu başaran genel başkan daha ne makam mevki peşinde koşacak.
Bugünkü anayasa olanak tanımıyor ama hep birlikte seçimi kazanıp, iktidarı değiştirdikten sonra cumhurbaşkanlığı makamı ve başbakanlık makamı ile ilgili bir mesele olacaksa orada da benim yeniden bir talebim olmayacak. Güçlü bir parlamentoya geçtikten sonra da bir tarafsız Cumhurbaşkanı ve icracı Başbakan noktasında olursak o zaman işler daha kolay olur. 2 tane koltuk, 2 tane aday varsa işler daha kolay olur. Benim orada da kendime ilişkim bir talebim yok. Benim bütün motivasyonum partiyi yeniden iktidar yapmak.