Tanrı Nedir? Teizm, Panteizm Ve Panenteizm

Zamanın başlangıcından beri, Tanrı’yı ​​anlamak ve anlamlandırmak için çeşitli kavramsal çerçeveler oluşturulmaya çalışılıyor. Tanrı, genel olarak, evrenin yaratıcısı ve yöneticisi olarak kabul edilen ve tapılan (Yahudilik, Hristiyanlık, İslamiyette olduğu gibi) varlık olarak tanımlanabilir.

Haber Merkezi / Anlamlandırma çalışmaları arasında, teizm, panteizm ve panenteizm, Tanrı gerçekliğini kavramaya yönelik en önemli girişimlerden bazılarıdır.

Teizm, panteizm ve panenteizm arasındaki temel fark, “Tanrı” içkinlik ve aşkınlığın farklı formülasyonlarında yatar. İçkinlik ve aşkınlık, temel olarak Tanrı ile dünya arasındaki ilişkinin farklı kavramlarıdır.

Tanrı’ya ilişkin bazı kavramlar antropomorfik (İnsana has özelliklerin insan dışı varlıklara atfedilmesi) olsa da, “Tanrı nedir?” ve “Tanrı, insan ve insanın dünyasıyla ilişkili olarak nedir?” sorusuna yanıt bulmaya yönelik tüm girişimler, farklı yaklaşımlar içermiştir.

İnsan, her zaman Tanrı sorusunun merkezinde yer almıştır, yalnızca bu soruyu sorduğu için değil, aynı zamanda “Tanrı ile insan” ilişkisini anlamaya ve soruyu yanıtlamaya çalıştığı için de. Yaklaşımlar, bu tür ilişkisellik anlayışları yönünden birçok farklılık gösterse de, bu yaklaşımları tanımlayan temel özellik, Tanrı’nın aşkınlık ve içkinlik spektrumundaki (çeşitlilik) konumunda yatmaktadır.

Tanrı, var olan dünyamıza ne kadar uzak, farklı, edilgen veya ayrı ve ne kadar yakın, benzer, etkin veya özdeştir?

Aşkınlık perspektifi (bakış açısı) sorunun ilk kısmını ele alırken, içkinlik ikinci kısmını ele alır. Dolayısıyla, teizm, panteizm ve panenteizm, Tanrı’nın doğasını tasavvur etme ve temsil etme girişimlerinde içkinlik ve aşkınlık ikiliğinin benzersiz bir sentezini sağlayan ilişkisel modellerdir.

Teizm: Teizm, kısaca en az bir tanrıya inanmak olarak tanımlanabilir. Teizmin birçok farklı sınıflandırması olsa da en yaygın olanı, yalnızca bir tanrıya inanılan monoteizmdir. Bu teizm biçimi, her dinin içindeki görüşler büyük ölçüde değişse de, Ortodoks İbrahimi dinler tarafından benimsenen genel Tanrı kavramıdır.

Teizm, özellikle Tanrı’nın ayrı bir varlık olarak kavrandığı ve Tanrı ile yaratılış arasındaki çizginin kesin bir şekilde tanımlandığı aşkınlığa vurgu yapar, Tanrı’nın ve dünyanın varoluşu, yaratıcı ve yaratılmış olarak ilişkili olsalar da ayrı kabul edildiği ontolojik gerekçelere dayanır.

Aşkın ontolojik bağlantı, bir mucit ve icadının alegorisiyle gösterilebilir, çünkü mucit icat edilen nesnenin nedeni iken, ikisi ayrı varlıklardır. Teizmdeki ilahi içkinlik ve ilahi aşkınlık ikililiği, “Tanrı – Dünya” ilişkisi çerçevesi içinde formüle edilir. Deizmle karşılaştırıldığında, Teizm, Tanrı’nın insan işlerine ve dünyaya aktif olarak dahil olduğunu savunur.

Nitelikler ve ritüeller, farklı teist inançlar arasında farklılık gösterse de, ilahi içkinlik görüşü tamamen onların ilahi aşkınlık anlayışının gerektirdiği ikiliğe dayanır. Teist modelin ikiliği olmadan, bir Tanrı düşüncesi ve tüm ibadet biçimi mümkün olmazdı. Çünkü, “Tanrı- İnsan” ikiliğinin yokluğunda, tapan ve tapılan “bir” olarak kabul edildiğinde, kime tapınılacak?

Panteizm: Etimolojik olarak panteizm kelimesi, “Her şey” anlamına gelen “Pan” ve “Tanrı” anlamına gelen “Theos” kelimelerinin Antik Yunanca köklerinden türetilmiştir. Kelimenin de önerdiği gibi panteizm, her şeyin “Tanrı” olduğu görüşüdür ve Tanrı’yı ikili olmayan veya monist, ilişkisel bir şekilde sınıflandırır.

17. yüzyılın önde gelen filozoflarından Baruch Spinoza, bu konudaki fikirlerini tanımlamak için panteizm kelimesini kullanmamış olsa da, eserleri ilahi içkinliğe vurgu yapması nedeniyle panteizmi popülerleştirmiştir. Özellikle, kanonik eseri Etik’te “Tanrı her şeyin geçici değil, içkin nedenidir” diye yazmıştır.

Teizmin aksine, ayrı bir tanrı görüşü, Tanrı’nın insanların ve dünyanın bir tezahürü olduğu var olan tek gerçeklik olarak görüldüğü panteizmde mantıksal olarak imkansızdır.

Spinoza, “Tanrı ve Doğa” kelimelerini birbirinin yerine kullanarak Tanrı’nın soyut doğasını vurgular. Geleneksel panteizm, yalnızca ilahi üstünlüğü vurgulayıp, aşkınlığı göz ardı ederken, Spinoza her ikisini de savunur. Martial Gueroult gibi filozoflar, Baruch Spinoza’yı bir panteist yerine panenteist olarak görürler.

Panenteizm: Panenteizm, Tanrı’nın aynı anda hem dünyanın içinde hem de ötesinde olduğu görüşüdür. Panteist “Tanrı ve Dünya” özdeşleşmesinin birliği, birincisinin aynı anda ikincisinde tezahüründe görülen çokluğu, ikiliği ve sınırlamaları aşmasını gerektirir.

Spinoza’nın da belirttiği gibi, “Tanrı mutlak olarak sonsuz varlıktır, sonsuz niteliklerden oluşan tözdür, her biri ebedi ve sonsuz özselliği ifade eder”. Spinoza, var olan her şeyin tek bir altta yatan tözden veya gerçeklikten türetildiği ve ona indirgenebildiği, sonsuz niteliklerinin var olan her şeyin özünü oluşturduğu bir töz monizm biçimi sunar.

Spinoza’ya göre, “İnsanın özü, Tanrı’nın niteliklerinin belirli şekillerinden oluşur”. Teizmin aksine, Spinoza tarafından yeniden oluşturulan “İnsan – Tanrı” ilişkisi, iki ayrı varlığın ikiliğinden ziyade ifade ve ifade edilen arasında bir zıtlığa ihtiyaç duyar.

Tüm varoluş biçimleri “Tanrı” ifadesinin sonlu şekilleri olsa da, “Tanrı”, aynı anda, sonsuz niteliklerinde içkin olan sonsuz ifade potansiyeliyle onları aşar. Bu anlamda, Spinoza’nın fikirleri, İbn Arabi’nin “İlahi Öz – İfşa” fikirleriyle büyük benzerlik taşır.

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir