Merkez Bankası Yıl Sonu Enflasyon Beklentisini Yüzde 44’e Çekti

Yılın son enflasyon raporunu açıklayan Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Fatih Karahan, “Tüketici enflasyonu ekim ayında yüzde 48,6 oranına gerileyerek, mayıs ayındaki tepe noktasına kıyasla önemli miktarda düştü. Enflasyonun ana eğilimindeki yavaşlama sürüyor” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “2024 ve 2025 yıl sonu enflasyon tahminlerimizi sırasıyla yüzde 44 ve yüzde 21 olarak yukarı yönlü güncelledik. Enflasyonun, 2026 yıl sonunda yüzde 12’ye gerileyeceğini öngörüyoruz. Orta vadede ise enflasyonun yüzde 5’te istikrar kazanmasını hedefliyoruz. Tahmin aralıklarının alt ve üst noktaları da 2024 yılı için yüzde 42 ve 46, 2025 yılı için yüzde 16 ve 26, 2026 yılı için ise yüzde 6 ve 18’e tekabül etmektedir.”

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Fatih Karahan, yılın son enflasyon raporunu açıkladı. Fatih Karahan, açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “Dezenflasyon sürecimiz devam ediyor. Makroekonomik göstergeler de bu süreçle uyumlu şekilde ilerliyor.

İç talebin yavaşlamaya devam ederek enflasyondaki düşüşü destekleyici seviyelere geldiğini değerlendiriyoruz. Bu yavaşlamanın da etkisiyle cari işlemler açığında düşüş sürüyor. Enflasyonun ana eğilimi öngördüğümüzden yavaş olsa da iyileşiyor. Para politikasındaki sıkı duruşumuzu, dezenflasyonun devamını sağlayacak şekilde sürdüreceğiz.

Konuşmamın ilerleyen bölümlerinde, bahsettiğim tüm bu unsurlar hakkında detaylı değerlendirmelerde bulunacağım. Sunumumda ilk olarak küresel ekonomi, makroekonomik görünüm ve para politikası duruşumuza ilişkin değerlendirmelerimizi paylaşacağım. Daha sonra orta vadeli tahminlerimizi sunacağım. Sonrasında Başkan Yardımcılarımızla birlikte sizlerin sorularını yanıtlayacağız.

Bu Raporumuzda da yine, öne çıkan konulara ve tematik analizlerimize kutu çalışmalarıyla yer veriyoruz. Bu Rapordaki kutularımızda; Fed faiz indirimlerinin etkileri, OVP çerçevesinde maliye politikası, enflasyon ana eğilimi, tüketici beklentileri, firma görüşmeleri ve krediler hakkında çalışmalarımız var. Bu kutu çalışmalarına dikkatinizi çekmek isterim.

Konuşmama son dönemde öne çıkan küresel ekonomik gelişmeler ile başlıyorum. Küresel büyüme görünümünde önceki Rapor dönemine paralel olarak kademeli toparlanma öngörüsü korundu. Bununla birlikte, aşağı yönlü risklerin daha fazla ağırlık kazandığını gözlemliyoruz. İmalat sanayi ve hizmetler sektörü arasında önceki Rapor döneminde gözlenen farklılaşma da sürmekte.

Öncü göstergeler ise, özellikle imalat sanayinde aşağı yönlü risklerin bir miktar arttığına işaret ediyor. Küresel talep görünümü, jeopolitik riskler ve arz yönlü faktörler, emtia fiyatları üzerinde belirleyici olmaya devam ediyor. Enerji dışı emtia fiyatlarında son dönemde genele yayılan artışlar görülürken, jeopolitik gelişmeler özellikle enerji fiyatlarındaki oynaklığı artırdı.

Enflasyon görünümüne bağlı olarak, gelişmiş ülke merkez bankaları faiz indirim süreçlerine başladı. Fed ilk faiz indirimini Eylül ayında yaptı. Gelişmekte olan ülkelerde ise daha önceden başlayan faiz indirim sürecine yeni merkez bankalarının da dahil olduğunu görüyoruz. Küresel ölçekte ılımlı büyüme ve enflasyon görünümü, merkez bankalarının önümüzdeki dönemde de parasal sıkılığı azaltabileceklerine işaret ediyor.

Diğer taraftan, enflasyondaki atalet zayıflamakla birlikte devam ediyor. Bu nedenle, gerekli parasal sıkılığın korunacağı ve indirim süreçlerinin temkinli götürüleceği iletişimi sürdürülüyor. Ayrıca, Brezilya ve Rusya gibi merkez bankalarının da ülkeye özgü enflasyon görünümleri gereği politika faizini artırdığını izliyoruz.

Makroekonomik görünüm: Şimdi sizlerle, yurt içi makroekonomik gelişmelere ilişkin tespitlerimizi paylaşmak istiyorum. Yılın ikinci çeyreğinde, yurt içi talebin yıllık büyümeye katkısı belirgin olarak azalırken, net ihracatın büyümeye pozitif katkısı sürdü. Bu dönemde yurt içi talep büyümeye 1,2 puan katkı verirken, net ihracatın katkısı 1,3 puan olarak gerçekleşti.

Böylelikle, büyümedeki talep kompozisyonu daha dengeli bir görünüm sergiledi. Üçüncü çeyreğe ilişkin mevcut veriler, yurt içi talepte ılımlı seyrin devam ettiğini gösteriyor. Bu dönemde, perakende ve ticaret satış hacim endeksleri, bir önceki çeyreğe kıyasla bir miktar arttı. Bununla birlikte, perakende satış hacim endeksine daha detaylı baktığımızda, altın hariç olarak artışın daha ılımlı olduğunu görüyoruz.

Bu göstergelerin yanı sıra, firma görüşmelerinden elde ettiğimiz saha gözlemleri de iç talepteki yavaşlamayı teyit ediyor. Üçüncü çeyrekteki mevcut arz göstergeleri, iç talepteki yavaşlama ile uyumlu seyretti. Bu dönemde, sanayi üretimi düşmekle birlikte, oynaklığı yüksek sektörler dışlandığında, üretimdeki azalış daha sınırlı oldu.

Hizmet üretim endeksi ise sanayi üretimine kıyasla daha güçlü bir görünüm izlemekle birlikte, temmuz-ağustos verileriyle çeyreklik bazda sınırlı azaldı. Üçüncü çeyrekte, genel anlamda üretim göstergelerindeki ılımlı ivme kaybı, talepte özetlediğim görünüm ile uyumlu. Bu çerçevede, talep koşulları enflasyondaki düşüşü destekleyici seviyelere yaklaştı.

Farklı yöntemlerle hesapladığımız göstergeler, üçüncü çeyrekte çıktı açığının gerilediğini gösteriyor. Bu gerilemenin yılın son çeyreğinde de devam ettiğini değerlendiriyoruz. Bu noktada altını çizmek isterim ki; sıkı para politikamız sonucunda iç talepteki dengelenme sürecektir. Önümüzdeki dönemde negatif düzeylerde gerçekleşecek olan çıktı açığı, dezenflasyon sürecinin önemli bir bileşeni olacaktır.

İç talepteki dengelenmeyle uyumlu olarak dış ticaret dengesindeki iyileşmenin devam ettiğini görüyoruz. Bunun yansımasıyla, ikinci çeyrekte, cari açığın millî gelire oranı yüzde 1,7 seviyesine geriledi. Üçüncü çeyrekte ise birikimli cari açığın azalmaya devam edeceğini tahmin ediyoruz. Daha önce de söylediğimiz gibi, parasal sıkılaştırma dönemlerinde, cari dengede düzelme oluyor.

Önümüzdeki dönemde, sıkı parasal duruşumuzla uyumlu olarak cari dengedeki olumlu seyrin süreceğini öngörüyoruz. Konuşmamın bu bölümünde, enflasyona ilişkin değerlendirmelerimizi paylaşmak istiyorum. Tüketici enflasyonu ekim ayında yüzde 48,6 oranına gerileyerek, mayıs ayındaki tepe noktasına kıyasla önemli miktarda düştü.

Küresel emtia fiyatları, ekim ayı hariç, gerileme eğilimini sürdürerek dezenflasyon sürecini destekledi. Nominal döviz kuru ise ağustos ayında gerçekleşen artış sonrasında ılımlı bir seyir izledi. Daha önce belirttiğim gibi, talep de yavaşlamaya devam ederek enflasyondaki düşüşü destekleyici seviyelere geldi. Ayrıca, enflasyon beklentilerindeki iyileşme kademeli bir şekilde devam etti. Her zaman vurguladığımız gibi, enflasyonun ana eğilimini yakından takip ediyoruz.

Ana eğilim göstergelerimizi yansızlık, oynaklık ve tahmin performansı açısından değerlendirdik. Bu konudaki kutu çalışmamızı inceleyebilirsiniz. Yaptığımız analizler, göstergelerin performansının söz konusu kriterlere göre değiştiğini gösteriyor. Bu durum enflasyonun ana eğilimini farklı göstergeler üzerinden takip etmenin önemine işaret ediyor.

TCMB bünyesinde takip ettiğimiz göstergeleri bir bütün olarak incelediğimizde, ekim ayında enflasyonun ana eğilimindeki düşüşün sürdüğünü görüyoruz. Temel mal enflasyonu düşük seyrini koruyarak, ana eğilimdeki söz konusu yavaşlamayı sürüklüyor.

Hizmet enflasyonundaki iyileşme ise öngörülerimizden daha yavaş gerçekleşiyor. Burada kira dışındaki kısımda daha belirgin olmak üzere, kademeli bir iyileşme izliyoruz. Ekim ayında ise talebe duyarlı bazı hizmet kalemlerinde ılımlı bir seyir gözledik. Bu görünümün süreceğini değerlendiriyoruz.

Öte yandan, çekirdek dışında kalan gruplara baktığımızda, üçüncü çeyrekte enerji fiyat artışının güçlendiğini gözlemledik. Bu gelişmede, yönetilen enerji kalemlerindeki fiyat gelişmelerinin yanı sıra maktu vergi güncellemelerinin etkileri öne çıktı.

Gıda tarafında ise üçüncü çeyrekteki iyileşen görünüm, ekim ayında işlenmemiş gıda fiyatları kaynaklı olarak sekteye uğradı. Bu dönemde para politikasının görece etki alanı dışında olan taze meyve ve sebze grubunda yüksek fiyat artışı gözledik. Diğer taraftan, taze meyve ve sebze dışındaki gıda enflasyonu daha düşük seyretti.

Hizmet enflasyonuna odaklanacak olursak, üçüncü çeyrekteki yüksek seyir, dönemsel fiyatlama ve geçmişe endeksleme davranışı güçlü olan kira ve eğitim öncülüğünde sürdü.

Üçüncü çeyrekte hizmet enflasyonu üzerinde okula dönüş etkisi belirgin oldu. Eğitim hizmetleri, üniversite ücretleri kaynaklı yüksek oranda arttı. Okul servis ücretleri ulaştırma hizmetlerini, okul yurt ücretleri ise konaklama hizmetleri fiyatlarını yukarı çekti. Okula dönüşün tamamlanmasıyla, bahsi geçen gruplarda göreli fiyat uyarlaması büyük ölçüde tamamlandı.

Hizmet fiyatları dinamiklerine kira ve kira dışı şeklinde bakmanın daha sağlıklı olduğunu değerlendiriyoruz. Kiralar; deprem, kentsel dönüşüm, kira artış sınırlaması gibi nedenlerle, diğer hizmet kalemlerinden ayrı ele alınması gereken, yapısal boyutu da olan bir husus.

Nitekim, kiralarda yüksek fiyat artışı, sözleşme yenileme oranının üçüncü çeyrekte yükselmesinin de etkisiyle, geçtiğimiz çeyrekte de sürdü. Sağdaki grafikten takip edebileceğiniz üzere, gerek PÖS verilerinden, gerekse konut değerleme raporlarından elde edilen kira artış oranlarının, TÜFE yıllık kira enflasyonunun altında kaldığı ve gerilediği görülüyor.

Kira sözleşmelerinde kullanılan referans oranlarının düşüşü, son çeyrekte aylık kira enflasyonunun yavaşlayacağına işaret ediyor. Bu konudaki kutu çalışmamıza bakmanızı tavsiye ediyoruz. Kira enflasyonundaki ataletin öngörülerimizden yüksek olduğunu değerlendirmekle beraber, kira hariç hizmetlerin daha belirgin yavaşladığını görüyoruz. Sanayi tarafına baktığımızda, firmaların fiyatlama davranışlarında net bir iyileşme gözlüyoruz.

İmalat sanayinde yurt içi satış fiyat beklentileri incelendiğinde, gerek yurt içi talepte, gerekse birim maliyetinde artış bekleyen firmalar arasında fiyat arttırmayı planlayanların oranı düzenli olarak geriliyor. Birim maliyetinde artış beklemeyen firmalar arasında da fiyat artırmayı planlayanların oranı azalıyor. Nitekim, üretici aylık enflasyonu son üç aylık dönemde ortalamada yüzde 1,4 düzeyinde seyrediyor. Dolayısıyla, tüketici enflasyonu üzerinde üretici fiyatları kaynaklı baskılar zayıflıyor.

Üretici enflasyonundaki bu seyir, TÜFE’de mal fiyatlarını olumlu etkiliyor. Sol panelden takip edebileceğiniz üzere, temel mallarda fiyat artışları önemli ölçüde zayıfladı. Ağustos ayında Türk lirasındaki değer kaybı nedeniyle kısmi bir yükseliş olsa da genel itibarıyla temel mal enflasyonu düşük seyretmeye devam ediyor. Temel mallarda son üç aylık dönemdeki yıllıklandırılmış ana eğilim yüzde 20 civarında.

Özellikle dayanıklı mal grubu fiyatlarında ılımlı görünüm sürmekte. Fiyatlama davranışlarının seyrinde fiyat artışlarının boyutu kadar yaygınlığı da önemli. Talep koşulları fiyat artışının büyüklüğü yanında yayılımını da etkiliyor. Nitekim, çıktı açığı ile yayılım endeksi arasında belirgin bir pozitif ilişki söz konusu. Çıktı açığının negatif değerler aldığı soğuma dönemlerinde tüketici fiyat artışlarının genele yayılımı da azalmakta.

İçinde bulunduğumuz dönemde de talep koşullarındaki normalleşme ile birlikte yayılım endeksinde gerileme söz konusu. Analizler çıktı açığının düşüş eğilimini sürdürmesiyle, önümüzdeki dönemde fiyat artışlarının yayılımının daha da güç kaybedebileceğine işaret ediyor. Enflasyon beklentilerinin seyri, dezenflasyonun hızı açısından önem arz etmekte.

Piyasa katılımcılarının 12 ay sonrasına ilişkin enflasyon beklentilerinde dağılımın sola kayması, beklentilerin iyileştiğine işaret ediyor. Ayrıca dağılım, beklentiler arasındaki uzlaşının arttığı tek tepeli bir görünüm sergiliyor. Ancak, beklentilerdeki iyileşmenin hızı henüz arzu ettiğimiz seviyede değil. Dezenflasyonun maliyeti bakımından, enflasyon beklentilerinin tahmin aralığımıza yakınsaması kritik önemde.

Sağ panelden göreceğiniz üzere, reel sektör ve hanehalkı enflasyon beklentilerinde de iyileşme devam ediyor. Tüketici enflasyon beklentilerine dair kutu çalışmamızı okumanızı tavsiye ederiz. Manşet enflasyondaki düşüşle birlikte, tüm sektörlerin beklentileri kademeli bir biçimde geriliyor. Sıkı para politikası duruşumuzla, beklentilerin dezenflasyon sürecine katkı verecek şekilde oluşmasını sağlamakta kararlıyız.

Para politikası: Bildiğiniz gibi mart ayında yüzde 50’ye çıkardığımız politika faizini yedi aydır sabit tutuyoruz. Ayrıca, ekonomik birimlerin beklentilerindeki ayrışma ve olası oynaklıklara karşı, parasal aktarımın etkinliğini artırmak amacıyla, makroihtiyati politikaları uygulamaya devam ediyoruz.

Sıkı parasal duruşumuzu desteklemek üzere kullandığımız makroihtiyati tedbirleri 3 ana grupta özetleyebiliriz: Bunlardan ilki mevduata yönelik düzenlemeler. Bu kapsamda TL mevduatın payını artırmak ve KKM’yi kademeli olarak azaltmak amacıyla aldığımız tedbirler bulunuyor. Ağustos ve eylül aylarında konjonktürel gelişmeleri dikkate alarak bu düzenlemelerde güncellemeler yaptık.

İkinci olarak kredilere yönelik düzenlemelerimiz bulunuyor. TL ve YP kredilere aylık büyüme sınırı getirerek kredi talebindeki dalgalanmaların önüne geçtik. Kredi piyasasında sağlıklı fiyat oluşumunu desteklemek amacıyla da ticari kredi azami erken ödeme ücretlerini güncelledik. Üçüncü olarak da likidite yönetimine ilişkin adımlarımız var. Dönemsel olarak ortaya çıkan likidite fazlasını zorunlu karşılıklar ve mevcut diğer araçlarımızı kullanarak sterilize ediyoruz.

Likidite fazlasını Türk lirası Depo Alım İhalelerine ek olarak döviz ve altın karşılığı satım yönlü swap ihaleleri yoluyla da sterilize ediyoruz. Likidite koşullarını, muhtemel gelişmeleri göz önünde bulundurarak yakından izliyoruz. Araç setimizi etkili bir şekilde kullanmaya devam edeceğiz. Finansal koşullara baktığımızda, bileşik bazda ticari kredi faizleri yüzde 56, tüketici kredisi faizleri yüzde 66 ve mevduat faizleri yüzde 59 civarında fiyatlanıyor.

Mevduat faizlerinde, politika faizi, makroihtiyati politikalar ve piyasadaki likiditenin yanı sıra enflasyon ve kur beklentileri de belirleyici oluyor. Para politikası duruşumuz ve makroihtiyati çerçevemiz, mevduat faizlerinin, Türk lirasına geçişi ve tasarrufları destekleyecek seviyelerde kalmasını sağlayacak.

Beklentilerdeki iyileşmenin devam etmesi de kredi fiyatlamalarını dezenflasyon patikamız ile uyumlu hale getiriyor. Enflasyon beklentilerinin iyileşmesiyle özellikle uzun vadeli TL finansman maliyetlerinin de azaldığını gözlemledik. Beklentilerdeki iyileşmenin sürmesiyle bu eğilimin önümüzdeki dönemde de devam edeceğini öngörüyoruz. Tüketici kredilerinin, iç talepteki dengelenmeyi tesis edecek bir hızda seyretmesi kritik önemde.

2024 yılının ilk çeyreğinde kredi talebinin hızlanması, tüketici kredi büyümesinin kredi kartı ve ihtiyaç kredisi kaynaklı artmasına neden olmuştu. Aldığımız makroihtiyati önlemler ve sıkı para politikası duruşumuz ile tüketici kredilerinde büyüme zayıflayarak daha ılımlı bir patikada hareket ediyor. Ticari tarafta ise Türk lirası kredi büyümesi aylık büyüme sınırları ve kredi talebiyle uyumlu.

Diğer taraftan, yabancı para cinsi kredilere mayıs ayında getirdiğimiz aylık büyüme sınırını, temmuz ayında düşürdük. Bu sınırlamaların etkisiyle yabancı para kredilerdeki büyüme, hedeflerle uyumlu bir patikada seyretmekte. Kararlılıkla sürdürdüğümüz sıkı parasal duruşumuz ve KKM bakiyesinin azaltılmasına yönelik uygulamaların etkisiyle Türk lirası varlıklara olan ilginin ve güvenin arttığını görüyoruz.

Türk lirası mevduatın payı yüzde 56 seviyesine ulaştı. KKM payı yüzde 8’in altına indi. KKM hesaplarının toplamı 2023 ağustos ayında 140 milyar doların üzerine yükselmişti. Mevcut bakiye 37 milyar dolara gerilemiş durumda. Vadesi dolan KKM hesaplarından TL’ye geçiş oranları yıl başında yüzde 10’lu seviyelerdeyken son dönemde yüzde 25’in üzerinde. KKM bakiyesinin azalması Türk lirası mevduat payını artırarak parasal aktarım mekanizmasını güçlendiriyor ve merkez bankası bilançosu üzerindeki riskleri azaltıyor.

TL mevduat payındaki kademeli ve istikrarlı artışın dezenflasyon patikamızın önemli bir unsuru olmaya devam edeceğini öngörüyoruz. Diğer taraftan, son dönemde, küresel piyasalarda azalan risk iştahı ile birlikte sermaye girişleri yavaşlarken Türkiye’ye yönelik sermaye hareketlerinin ılımlı seyrettiğini gözlüyoruz. Önümüzdeki dönemde sermaye girişleri, jeopolitik gelişmelere bağlı oynaklık gösterebilir. Yurt içi ve yurt dışı yerleşiklerin Türk lirasına olan güveninin artması rezervlerimize olumlu yansımaya devam ediyor.

Ağustos ayından itibaren, sterilizasyon amaçlı ters swap işlemlerine başladık. 22 Mart ile 1 Kasım tarihleri arasında, brüt rezervler 36 milyar dolar artış gösterirken, swap hariç net döviz pozisyonumuz 110 milyar dolar iyileşti. 1 Kasım itibarıyla brüt rezerv düzeyimiz 159 milyar doların üzerine çıktı. Swap hariç net rezervlerimiz, yurt içinde yaptığımız TL karşılığı döviz swapları da dahil ettiğimizde 46 milyar dolara yükseldi.

Sıkı para politikası duruşumuz, Türkiye’ye yönelik risk algısının iyileşmesini ve risk priminin düşüşünü destekledi. Uyguladığımız politikalara olan güven sonucunda rezerv seviyesi ve kompozisyonu kayda değer şekilde iyileşti. Risk primi, jeopolitik gelişmeler sebebiyle oynak bir görünüm izlese de ılımlı seyrini sürdürdü. Ayrıca, bu süreçte kredi derecelendirme kuruluşlarının not artırımları dış finansman görünümünü destekledi.

Orta vadeli tahminler: Şimdiye kadar özetlediğim ve tahminlerimizin arka planını ortaya koyan iktisadi görünümün ardından sizlerle orta vadeli tahminlerimizi paylaşacağım. Dış talebe ilişkin varsayımlarımızı koruduk. Ham petrol fiyatı varsayımımızı gerçekleşme kaynaklı olarak 2024 ve 2025 yılı için aşağı çektik. Gıda fiyatları varsayımımızı ise işlenmemiş gıda enflasyonu kaynaklı olarak yukarı yönlü güncelledik.

Orta vadeli tahminlerimizi oluştururken, enflasyon görünümünde belirgin ve kalıcı bir iyileşme sağlanana kadar, para politikasındaki sıkı duruşu sürdüreceğimizi esas aldık. Ayrıca, ekonomi politikalarındaki eşgüdümün de artarak devam edeceğini tahminlerimize yansıttık.

Bu çerçevede, 2024 ve 2025 yıl sonu enflasyon tahminlerimizi sırasıyla yüzde 44 ve yüzde 21 olarak yukarı yönlü güncelledik. Enflasyonun, 2026 yıl sonunda yüzde 12’ye gerileyeceğini öngörüyoruz. Orta vadede ise enflasyonun yüzde 5’te istikrar kazanmasını hedefliyoruz. Tahmin aralıklarının alt ve üst noktaları da 2024 yılı için yüzde 42 ve 46, 2025 yılı için yüzde 16 ve 26, 2026 yılı için ise yüzde 6 ve 18’e tekabül etmektedir.

Son dönemde yüksek seyreden gıda fiyatları 2024 yıl sonu tahmin güncellememiz üzerinde 1,6 puan etkili oldu. Türk lirası cinsi ithalat fiyatları ve talep koşullarının tahmin güncellememiz üzerindeki toplam etkisi yarım puan oldu. Beklentilerdeki gerilemenin öngörülerimizden yavaş gerçekleşmesi, başlangıç koşulları ve enflasyonun ana eğilimi, 2024 yıl sonu tahminimizi 3,9 puan yukarıya çekti.

2025 yıl sonu tahmin güncellemesinde ise, gıda fiyatları, Türk lirası cinsi ithalat fiyatları ve yönetilen yönlendirilen fiyat varsayımlarımızdan gelen toplam etkiyi 3,3 puan olarak hesaplıyoruz. Ayrıca, 2024 tahminimizdeki güncelleme, enflasyon ataleti ve ana eğilim vasıtasıyla, 2025 yıl sonu tahminimizi 3,5 puan yukarı çekti.

Son olarak, çıktı açığı patikasındaki güncellemenin 2025 yıl sonu tahminimiz üzerindeki etkisi 0,2 puan oldu. Para politikasındaki kararlı duruşumuz; yurt içi talepte dengelenme, Türk lirasında reel değerlenme ve enflasyon beklentilerindeki düzelme vasıtasıyla aylık enflasyonun ana eğilimini düşürmeye devam edecek.

Para politikasındaki temkinli duruşun sürdürülmesiyle, yıllık enflasyonun önümüzdeki dönemde istikrarlı olarak gerileyeceğini öngörüyoruz. Bu süreçte, finansal koşullardaki sıkılıkla beraber talep koşulları enflasyondaki düşüşe desteğini sürdürecek. Hizmet enflasyonundaki katılığın zayıflamasıyla, enflasyonun ana eğiliminde gerileme 2025 yılında da devam edecek. Para ve maliye politikalarının artan eşgüdümü de bu sürece katkı sağlayacak.

Para politikasındaki sıkı duruşumuzu fiyat istikrarı sağlanana kadar kararlılıkla sürdüreceğiz. Daha önce de vurguladığımız gibi, bu süreçte iki ana koşul gözetiyoruz: Birincisi, aylık enflasyonun ana eğiliminin, belirgin ve kalıcı bir düşüş göstermesi. Bu kapsamda, ana eğilim, iç talep, ithalat ve finansal koşullara ilişkin göstergeleri yakından izliyoruz.

İkincisi ise, enflasyon beklentilerinin öngörülen tahmin aralığına yakınsaması. Bu çerçevede, geniş kapsamlı enflasyon beklentisi göstergelerini takip ediyoruz. Bir kez daha altını çizmek isterim ki; fiyat istikrarı; sürdürülebilir büyüme ve toplumsal refah artışı için ön koşuldur. Dezenflasyon sürecinde, enflasyonu, belirlediğimiz ara hedeflerle uyumlu olacak şekilde düşürmek için ne gerekiyorsa yapmaya devam edeceğiz.”

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir