Bakırhan: Türkiye’nin Toplumsal Barışını Sağlaması Gerekiyor

Halkların Demokratik Kongresi’nde (HDK) konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Ortadoğu’da sistemin ciddi bir kriz içinde olduğunu söyledi. Bakırhan, Türkiye’nin bundan ne kadar etkileneceğini hep birlikte tartışmak gerektiğini ifade etti.

Haber Merkezi / Tuncer Bakırhan, “Mevcut durum fırsatlar da riskler de ortaya çıkarabilir. Ortadoğu’daki bu girdaba kapılmamak için öteden beri savunduğumuz gibi Türkiye’nin toplumsal barışını sağlaması gerekiyor. En başta Kürt meselesini diyalogla, müzakereyle, demokratik yöntemlerle çözmesi gerekiyor” dedi.

Halkların Demokratik Kongresi (HDK) 13’üncü Genel Kurulu İstanbul Sancaktepe’deki Dr. Kadir Topbaş Kültür ve Sanat Merkezi’nde gerçekleştildi.

Genel Kurul’a, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır da dahil siyasi parti temsilcileri ile HDK bileşenleri katıldı.

Genel kurulda konuşan Bakırhan, şunları söyledi: “Merheba hevalino hûn bi xêr hatin, ez we hemûyan bi rêzdarî silav dikim. Min îro li vê salonê pir dostên xwe yê berê dît û ez gelek kêfxweş bûm. Înşelah em ê bi ser bikevin.

Değerli arkadaşlar hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Yıllardır mücadele eden, emek veren, bedel ödeyen birçok dostumu, arkadaşımı, yoldaşımı bugün burada görmekten büyük mutluluk duydum. Mücadele devam ediyor,  birlikteyiz, başarıya ulaşacağımıza inanıyorum. Bu dileklerimle HDK’nin 13. Olağan Kongresi’ni kutluyorum, başarılar diliyorum. Cengiz ve Esengül başkan ve yönetiminin emeklerine sağlık. Birlikte önemli bir süreç ürettik. Zorlu bir süreçte çalışmalar yaptık, eksiği ve fazlasıyla kendi partisi olan DEM Parti’ye büyük katkılar ve emekler sundular. Bundan sonra seçilecek yeni yönetimin de daha da büyüterek ve güçlendirerek bu sürece katkı sunacağına eminim.

Değerli arkadaşlar, HDK nedir diye sorarsanız, HDK mücadele ederek öğrenmektir. Gerçekten dünyada HDK’ye benzer başka bir örgütlenme var mı çok emin değilim ama hem mücadale ediyorsun hem de öğreniyorsun. Bundan dolayı HDK’yi kutluyorum mücadele içerisinde öğrettiği için, değiştirdiği için. Cengiz başkan söyledi hem burada oturan yoldaşlarımız hem bugün mücadelenin en aktif olanları HDK’nin suyunu içtiler, benim de içinde olduğum binlerce arkadaşlarımızı değiştirdi dönüştürdü. Değiştirip dönüştürmeye devam edecek. Değiştirip dönüştürerek daha güçlü bir mücadele yaratacağına eminim.

HDK toplumun yok sayılanlarını örgütlüyor, toplumun ötekilerini özne olarak ortaya koyuyor. Bildiğimiz formların dışında öznenin kendisini en tabandan yukarı doğru örgütlüyor. Bildiğimiz yukarıdan aşağı doğru bir örgütlenme değil. Bunun için çok kıymetli ve değerlidir. Bugüne kadar yaratılan pratikler içerisinde en kıymetli pratiklerden birisi budur. Farklı olan herkesin temsilini sağlayan, farklı olanın kendi dilini, kimliğini, inancını, sınıfını özgürce yaşayabileceği, kendisini ifade edebileceği bir zemindir.

Bu zemini yeterince değerlendirebildik mi, bu kıymetli fikriyatı yeterince örgütleyebildik mi? Bu kıymetli fikriyat bahsettiğimiz bütün alanlara yeterince ulaşabildi mi? Tabii ki bu sorunun cevabını Cengiz başkan verdi, özeleştiri de verdi. Bundan sonra HDK’nin yaptıkları ve mücadeleye kattıkları olumlulukları alacağız ama Cengiz başkanın dile getirdiği eksiklerimizi, yetmezliklerimizi gidererek HDK fikriyatını toplumda örgütleme gibi bir zorumluluğumuz var. Umut burasıdır. Gerekli olan noktada olmayabilir, şu anda fikriyata uygun bir kapsayıcılıkta olmayabilir ama bu HDK’nin önümüzdeki dönem güçlenerek fikriyatına uygun bir noktaya gelmeyeceği anlamına gelmiyor.

Ben HDK’nin büyüyeceğine, umut olmaya devam edeceğine, sorun alanlarındaki bütün zeminlerde ciddi örgütlenerek onların taleplerini temsil edeceğine, demokratik bir Türkiye, demokratik bir ulus, eşit yurttaşlar olarak yaşadığımız ülke mücadelesine büyük katkılar sunacağına inanıyorum. Bugün HDK’nin meclis tipi örgütlenmesine ne kadar büyük ihtiyaç olduğunu hep birlikte gördük. Türkiye’de ciddi bir ekokırım, kadın kırım var, ciddi bir göçmen karşıtı anlayış var, ciddi bir kriz var.

HDK eğer gerçekten kendisini bu alanlarda meclis şeklinde yeterince örgütleyebilseydi, bu sistemin böylesine pervasızca kadını, çevreyi, göçmeni, ötekiyi yok sayarak ezmesine, zulüm etmesine izin vermeyebilirdik. HDK’yi önemsiyorum, HDK’yi büyütmemiz lazım. HDK’nin önemli bir ayağı olan DEM Parti adına bunları söylüyorum. Önümüzdeki dönem HDK’nin hak ettiği yere gelmesi için, bugüne kadar yaptığımız çalışmalardan daha olumlu, daha büyük bir mücadele ortaya koymamız lazım.

Son günlerde ciddi tartışmalar var. Ortadoğu’yu anlatmayacağım arkadaşlar biraz önce anlatılar. Ortadoğu aslında kapitalist emperyalist krizin yaşandığı, kendisini gösterdiği önemli bir merkezdir. Sadece Ortadoğu’da sistem kriz yaşamıyor dünyanın her tarafında kriz yaşanıyor. Ama yanı başımızda durduğu için Ortadoğu merkezli değerlendirmeler yapıyoruz. Sistem bir türlü doymak bilmiyor, kana, cana, sermayeye, doğal kaynaklara, artı değere… Dolayısıyla sömürdükçe de geldiği noktada kendisini devam ettiremiyor.

Kendisini devam ettiremediği için savaş, şiddet ve çatışmayı örgütlüyor. Savaşla, şiddetle, çatışmayla kendisini ayakta tutmaya çalışıyor. Bunun en önemli göstergesi Ortadoğu’dur. Sistem ciddi bir kriz içerisinde, ciddi bir kaos içerisinde. Türkiye’yi ne kadar ve nasıl etkiler, Türkiye halkları bunlardan nasıl etkilenir hep birlikte tartışmalı ve bunun yanıtını vermeliyiz. Çünkü biz de Ortadoğu’daki girdabın yanı başında duruyoruz. Yarının ne olacağını herkes gibi bizler de merak ediyoruz. Mevcut durum fırsatlar da riskler de ortaya çıkarabilir.

Mevcut durumu takip etmek, ona uygun bir duruş ve örgütlenme ortaya koymak en başta HDK’nin görevidir, DEM Parti’nin görevidir, bileşenlerinin ve Emek Özgürlük İttifakı dostlarının görevidir. Çok olumsuz tablolarla karşılaşabiliriz. Ortadoğu’daki bu girdaba kapılmamak için bizim öteden savunduğumuz Türkiye’nin toplumsal barışını sağlaması gerekiyor. En başta Kürt meselesini barışla, diyalogla, müzakereyle, toplumsal uzlaşıyla çözmesi gerekiyor. En başta Sayın Öcalan üzerindeki tecrit kaldırılarak Sayın Öcalan’ın düşüncelerinin, fikirlerinin Türkiye halklarıyla, Türkiye emekçileriyle, kendi arkadaşları ve yoldaşlarıyla buluşmasını sağlamak gerekiyor.

Belli ki egemenler ve yönetenler de bu durumu kendilerine göre okuyorlar. Son günlerde bir tartışma sürecini hep birlikte izliyoruz. Bu tartışmalar nereye evrilir, bu tartışmalardan ne çıkar, bu tartışmalar halklara bir şeyler kazandırır mı, yoksa daha güçlü bir tasfiye sürecini mi başlatır buna da bakmak gerekiyor. Olası olumlu ve olumsuz sonuçları karşısında en başta HDK örgütlü ve duyarlı olarak kendi tavrını ortaya koyabilecek bir örgütlülüğe ve güce sahip olmalı.

Türkiye de kritik bir süreçten geçiyor. Sanki yeni bir süreç başlamış gibi bir algı oluşturulmaya başlanıyor. Süreçler taraflar arasında başlar, bir süreç varsa bu sürecin tarafları vardır. Bir süreç devam ettirilecekse sadece tek taraflı yorumlar ve açıklamalarla bu süreç yürümez. Sürecin diğer taraflarının da meseleye ilişkin ne dediklerini, ne düşündüklerini, nasıl gördüklerini, ne önerdiklerini Türkiye toplumu halkları ve emekçileri bilmek durumundadır. Ama işte herşey Türk tipi olduğu için bu tartışmalar da Türk tipi yürüyor.

İktidara mensup siyasi partiler açıklamalar yapıyor, yorumlar yapıyor, bir şeyler konuşuyor ama bu sorunun en önemli tarafları bu meselenin içerisinde değil. Dolayısıyla bu tartışmaların bir süreç olmadığını görüyoruz ama bir sürece evriltebiliriz. Bu tartışmaların bir sürece evrilmesini önemsiyoruz. Bu tartışmaların müzakere ile, diyalog ile yaşadığımız en önemli meselelerden biri olan Kürt meselesini çözmesini istiyoruz. Biz bunun için varız, HDK bunun için var.

“Şimdiye kadar kullanılan dil terk edilmelidir”

Bizler bir taraftan mücadele ederken öte yandan başta Kürt meselesi olmak üzere Türkiye’deki diğer meselelerin müzakere ve diyalogla tartışılarak bir çözüme kavuşturulmasının mücadelesini de yürütüyoruz. Ama bu süreç o süreç mi maalesef bu konuda açık net bir şey diyemiyorum. Ama bildiğim net bir şey var hükümetler, iktidarlar hiçbir zaman hak mücadelesi ve hakikat mücadelesi yürüten, alınteri mücadelesi yürüten taraflarla doğrudan bir temas içine girmiyor, onun mücadelesini kabul etmiyor.

Dolayısıyla tek taraflı konuşarak bu süreci yürütüyor. İşte bu tartışmaların bir süreç olabilmesi için sürecin taraflarının da bu tartışmaların bir tarafında oturarak düşüncelerini halklarla buluşturması en fazla bizim görev ve sorumluluklarımızdır. Biz bunun için varız, onun için tekrar ediyorum. Bir Sayın Öcalan’ın fikirlerinin halklarla, emekçilerle buluşmasını sağlayacak koşulların oluşturulması gerekiyor.

İki bugüne kadar kullanılan dilin terk edilmesi gerekiyor, çünkü yine üstenci, tehdit eden bir dille karşı karşıyayız. Bu dil kesinlikle bu tartışmalara katkı sunmuyor. Bu dilin en başta da iktidar mensupları tarafından terk edilmesi  toplumu zehirleyen bu dil yerine daha siyasi, daha olgun, daha kapsayıcı, daha karşıdakini dikkate alan, saygın bir dile dönüşmesi gerekiyor, aksi  halde bu tartışmalar süreç olmadan bitmek durumunda kalabilir.

Evet değerli arkadaşlar Türkiye barışı diyorlar, bir süreçten bahsediyorlar ama diğer taraftan da dolu dizgin bir şekilde baskılar, zulüm politikaları devam ediyor. Çok ciddi çelişkiler var. Tartışmaların yürüdüğü bir süreçte halkın iradesiyle seçilen Esenyurt Belediyesi’ne kayyım atanması bu ne perhiz ne lahana turşusu dedirtiyor. Gerçekten bunlar bu tartışmaları yöneteceklerse bundan bir şey çıkmaz.

Esenyurt’ta ne oluyor sorusunu bu tartışmaları yapan iktidara bizler bugün bu kongre salonundan sormak istiyoruz. Böyle mi tartışacaksınız, bu süreci böyle mi yöneteceksiniz? Halkın iradesini cezaevine atarak, tutsak ederek, iradesine bir kayyım atayarak mı bu süreci yürüteceksiniz? Bu politikalarla kesinlikle bu tartışmaları bir yere evriltemezsiniz, bu toplum artık sözlere kanacak bir toplum değil.

En başta da Kürtler ve onun dostlarının yürüttüğü mücadele asla ve kata sözlere kanacak, bu kandırmaca politikalarına inanacak bir noktada değil. Burada oturan her bir arkadaşımız büyük bedeller ödeyerek, büyük mücadele ederek buralara geldiler. Dolayısıyla hükümeti bir kez daha uyarmak istiyoruz. Bu tartışmaları neden başlattınız, bu zulüm politikaları neden yürüyor, Esenyurt’a neden kayyım atadınız? Halkın iradesini yok sayacaksanız bu tartışmaların bir yere evrilmeyeceğini şimdiden belirtmek istiyorum.

Evet değerli arkadaşlar biz de HDK’nin, bir kongrenin partisiyiz. Kongreyle birlikte önümüzdeki dönem daha güçlü bir mücadele yürütmemiz gerektiğini benden önce konuşan arkadaşlarımız söylediler. Zorlu bir süreçteyiz, ya büyük kazanımlarla bu süreçten çıkacağız ki bunun zemini hiçbir dönem olmadığı kadar güçlü. Hiçbir dönem olmadığı kadar insanlar şu anki iktidarın uygulamalarından rahatsız. Hiçbir dönem olmadığı kadar emekçiler, işçiler, çalışanlar bu sistem karşısında direniyor, greve gidiyor, hakkını arıyor, Ankara’ya yürüyor, çekinmeden kendi taleplerini ortaya koyuyorlar.

Hiçbir dönem olmadığı kadar büyük bir zemin bizleri bekliyor. Şimdi bu zemini, bu itirazları örgütlemek ve bir sonuca ulaştırmak, bu itirazlarla birlikte mevcut kötü gidişatı halklar, emekçiler ve Kürtler lehine, Aleviler, kadınlar lehine çevirmek bizim elimizdedir. Daha fazla örgütleneceğiz, daha fazla büyüyeceğiz, daha fazla ittifaklarımızı geliştireceğiz, sokakta olacağız, daha fazla mücadele edeceğiz, daha fazla bu süreci yakinen takip edip süreç için yapılması gerekenleri, adımları çekinmeden cesurca ortaya koyarak bir sonuca ulaşacağımızı düşünüyoruz.

Bu duygularla kongreye başarılar diliyorum. Yeni seçilecek yönetimin de önümüzdeki dönem bu çalışmalarımıza, mücadelemize büyük katkılar vereceğine, şu ana kadar varolan eleştiri ve eksikleri gidereceğine, var olanın üzerine büyük katkılar sunarak HDK’yi hak ettiği örgütlülüğe ve güce ulaştıracağına inanıyorum. Hepinize selam ve saygılarımı sunuyorum.”

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir