Bakırhan: Tek Çözüm Bu İktidardan Kurtulmak

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Balıkesir’de düzenlenen “Balıkesir Ekoloji Konferansı”nda yaptığı konuşmada, “Balıkesir’i tamamen madene ve sermayeye açmaya çalışıyorlar. Bakın 155 şirket Balıkesir bölgesinde 279 ruhsat almış, 279 ruhsat. Bazı şirketler LİMAK gibi Siirt’te olduğu gibi Kürt coğrafyasını da tahrip ediyor. 155 şirket 279 ruhsat almış. 279 ruhsat 279 alanın videoda da gösterildiği tahrip edilmesi, yok edilmesidir, canlılardan arındırılmasıdır, köylülerin ve çiftçilerin aşına, ekmeğine el konulması demektir” dedi ve ekledi:

“Bir kadın arkadaş ne güzel söyledi ‘yahu biz hayvancılık yaparız, tarım yaparız, biz başka bir şey bilmeyiz, buraları enkaz haline getiriyorsunuz, insansızlaştırmaya çalışıyorsunuz, biz çöp mü karıştıralım, ne yapalım’ dedi. Ne yapsın gerçekten? Hayvancılık, tarım, meyve, sebze ile uğraşan bir ailemiz nereye gitsin, ne yapsın? Bu kimsenin umrunda değil, iktidarın hiç umrunda değil. O zaman bu iktidarın da bizim umurumuzda olmaması lazım. Umurumuzda olmayan, bizi uçuruma sürükleyen, Türkiye’yi yıkımın eşiğine getiren bu iktidardan kurtulalım.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Balıkesir’de düzenlenen “Balıkesir Ekoloji Konferansı”nda konuştu. Bakırhan şunları söyledi:

Merhaba hûn bi xêr hatin, ez we hemûyan bi rêzdarî silav dikim. Çok değerli arkadaşlar hepiniz hoş geldiniz. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Bir pazar sabahı bize zaman ayırdığınız için mutlu ve gururluyum. 24 yıl önce yine Burhaniye’ye bir çalışma için gelmiştim. Emin olun o zamanki sıcaklığın aynısı devam ediyor, çok yaşayın, varolun. Bu dayanışma, bir arada ve birlikte olma halimiz bir çok kötülüğü yenecektir. Buna emin olabilirsiniz. 31 Mart’ta Türkiye halkları, kadını ve genciyle ekokırıma karşı direnen, doğa ve yaşam savunucularıyla birlikte bir araya gelmenin sonuçlarını ortaya koydu. Bu bir araya gelme durumunu ekokırıma karşı mücadelede olduğu gibi il eş başkanımız Songül başkanın da dediği gibi diğer sorun alanlarının muhataplarıyla bir araya gelerek sorunların çözümünde bir noktaya taşıyacağımıza inanıyorum.

Başlarken Reşit Kibar arkadaşımızı saygı ve minnetle anıyorum. Artvin Hopa’da biraz önce buradaki kadın arkadaşlarımızın Balıkesir ve Ege bölgesindeki halklarımızın dile getirdiği taleplere sahip çıktığı için, toprağına, suyuna, ormanına, ağacına, orada yaşayan canlara sahip çıktığı için katledildi. Katledenler çok yabancı değil. Sermaye ve onun işbirlikçileri daha fazla rant elde etmek için, doğayı tahrip etmek için, elde ettiği rant sonrasında enkazda bizim yaşadığımızı, ne yaşayacağımızı bilmesine rağmen bu kadar ısrarlı olması ve onu destekleyenler, onun gibi düşünen, doğa düşmanı, halklar düşmanı, inançlar düşmanı, emekçi düşmanı bir iktidarla ittifak halinde olmak için Reşit’i katlettirdi. Reşit’i unutmayacağız, bir demokrasi şehididir. Ekokırım mücadelesinin artık bundan sonra unutulmaz ve sürekli anacağımız çok değerli bir birikimidir.

Mevzu rant olunca sermaye iktidardan farklı değil. İktidar nasıl ki yeri geldiği zaman zor kullanıyorsa, tankını, topunu, copunu kullanıyorsa ona bağlı, onunla aynı zihniyete sahip sermaye de rantının önüne geçen birey, kişi, kurum kim olursa olsun vahşice saldırıyor, katletmeye kadar götürüyor. Bir gün bu günler geçecek, doğamızın, ormanımızın, canlıların, bulunduğumuz atmosfer ve coğrafyada tertemiz soluduğumuz havada yaşayacağı, çocuklarımızın, gençlerimizin güven içinde yaşadıkları, her şeyin sermayeye, neoliberal politikaların, hegemonik güçlerin rantına peşkeş çekilmediği bir ülke yaratma sözümüzü yeniliyoruz. Bir kaç aydır Türkiye’nin birçok bölgesinde buluşmalar yapıyoruz, Ekmek ve Adalet Buluşmaları. Biraz önce izlediğim video beni çok etkiledi. Hakan hocam hazırlamış çok teşekkür ediyorum. Bu 10-15 dakikalık videoyu bence Türkiye’nin her yerinde gösterime sokmak gerekiyor. Sadece ekokırım karşısında halkımız böyle değil.

Mardin Nusaybin’deki buğday üreticileri, Tekirdağ’daki ayçiçek üreticileri, esnafımız, balıkçılar, kadınlar, gençler, KHK’liler, adalet ve hukuk arayanların tamamı biraz önce buradaki halklarımızın dile getirdiği iktidar gerçekliğini her yerde ortaya koyuyorlar. Çok önemli. Demokrasi arayışı konusunda Kürtlerin ve dostlarının verdiği mücadele ayrı bir şey ama bu ekokırım karşısında bence Ege’nin, Balıkesir’in, Kaz Dağları’ndaki direnişçilerin ortaya koyduğu mücadele çok önemli ve değerlidir. Sadece demokrasi mücadelesinde değil bu alanda da en az onun kadar kıymetli bir mücadele ortaya koyduklarını, örnek olduklarını, buradaki mücadelelerin aynı zamanda başta Kürt illeri olmak üzere de yakının takip edildiğini belirtmek isterim. Bu mücadeleyi veren bütün arkadaşlara emeklerinden dolayı teşekkür ediyorum.

Evet toplum, halklarımız, emekçiler mutsuz ama bu ülkedeki büyük mutsuzluk içerisinde mutlu olanlar da var. Sermayedir, yandaş sermayedir. AKP sermayeyi bu mutsuzluktan azade tutmuş, onları muaf tutmuş. Sermaye dostu bir iktidar olduklarını zaten söylüyorduk. Herkes krizde, herkes geçim derdinde, öğrenciler okula aç gidip aç geliyorlar. Sabahları beslenme çantalarına ne koyacağını binlerce ailemiz düşünüyor. Emekliler kara kara günün ve ayın sonunu nasıl getireceğini tartıyorlar. Asgari ücretliler nasıl geçineceklerinin derdinde. Ekolojinin hali ortada. Memleket kriz içerisinde, mutsuzluk içerisinde ama maden şirketlerinin sahipleri çok mutlu.

Çünkü onlar gibi düşünen bir iktidar var. Biz de meclisteyiz, sürekli torba yasalar getiriliyor. Bu ekokırımı daha da kolaylaştırmak için sürekli o torba yasaların içerisinde birkaç madde geçiyor. İktidar sayısal çoğunluğuna güveniyor, kendisi gibi düşünen ortaklarına güveniyor. Güçlü ve ciddi olmayan muhalefete güveniyor. Onların işini kolaylaştıran bir muhalefetle karşı karşıya oldukları için herşeyi daha rahat yapabiliyorlar. Çok kibar bir muhalefetimiz olduğu için ekokırım da, demokrasi kırımı da, adalet kırımı da çok pervasızca devam ediyor. Bu aynı zamanda bizim de size bir özeleştirimiz olsun.

“AKP 22 yılda 32 kez orman yasasında değişiklik yaptı”

Yasaları değiştiriyolar, her gördükleri dağı maden sahası olarak kullanıyorlar. AKP dağı gördüğü zaman kime peşkeş çekeceğini, kime maden sahası olarak vereceğini düşünüyor. Nerede bir çay, dere, su görüyorlarsa bir baraj, nerede bir orman görüyorsa kesilmesi gereken, sermayeye dönüştürülmesi gereken bir rant aracı olarak görüyorlar. 22 yılda AKP 32 defa orman yasasında değişiklik yapmış. Neredeyse orman yasası yılda birkaç defa değişir hale gelmiş. Bu soruyu sormak gerekmiyor. Neden orman kanununda bu kadar sık sık değişiklik yapılıyor? Ormanlar yakılıyor -ki bazen doğal olarak da yanıyor ama o yakılan ormanların birilerine peşkeş çekilmesi gerekiyor.

Haydi o zaman meclisten bir yasa geçirelim, haydi meşrulaştıralım, ruhsatını da verelim, orayı da ranta açalım! Orman düşmanı, yeşil düşmanı, akarsu, nehir, dağ düşmanı, direnenin, Kürdün, kadının, Alevinin, kültürün düşmanı. İnsanlar iki kelime anadilinde konuşunca ona düşman bir iktidarla ve onun gibi düşünen pervasız, dünyanın hiçbir yerinde sermayeye benzemeyen bir sermaye ile mücadele ediyoruz. İşimiz zor ama Türkiye’nin yüzde 80’i biraz önce söylediğimiz konularda bizim gibi düşünüyor. Tek bir eksikliğimiz var. Onları örgütlemek, bir araya gelmek, bu vahşi sermayeye, saraya, savaşa çalışan ekokırımcı iktidar karşısında güçlü bir zemin örme gibi temel bir sorunumuz var. Bu sorunumuzu aşabilirsek bahsettiğimiz sorunları da ortadan kaldırabiliriz.

Bunu da ilk defa söylüyorum, bir kulis bilgi. Maden şirketleri için yeni bir yasa teklifi hazırlığı içindedirler. Maden şirketlerine bu yetmiyor, daha kolay ulaşmak, daha kolay ruhsat almak, daha fazla rant elde etmek için iktidara sürekli yasa teklifi vermeye çalışıyorlar. İstiyorlar ki önlerinde hiçbir idari engel kalmasın. Zaten kalanları bir biçimiyle aşıyorlar, engel yok ama onu da ortadan kaldırmak istiyorlar. Şimdiden hükümete sesleniyoruz. Daha bunca yaptıklarınızın hesabını vermediniz. Bunların hesabını vereceksiniz. Yerinizde durun. Bundan sonrasında da daha fazla doğamızı, nehirlerimizi katledecek, yok edecek, rantın ve sermayenin geleceğini düşünen yasa tasarılarını getirmeyin. İktidar madenciliğe kamu yararı kılıfını giydirmek istiyor.

Kamu yararı AKP ikitdarı ile birlikte değişti. Geçmişte toplumun yararına olarak kamu yararı deniliyordu. Hepiniz bizden daha iyi biliyorsunuz. Toplumun geleceğine, çocuklarımızın geleceğine katkı sunacak şeylere kamu yararı deniliyordu. Şimdi maden şirketlerinin çıkarına kamu yararı kılıfını uydurmaya çalışıyorlar. Buna uyanık olmak lazım. Buna karşı çıkmak lazım. Ruhsat vermeyi kolaylaştıracak bir yol ve yöntem bulmak istiyorlar. Buradan Erdoğan’a sesleniyorum. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan bari Murat Kurum’u da al, zaten bir şey yaptığını görmedik, duymadık. Onu al Bakanlığı Mehmet Cengiz’e ver, aradaki aracılar da kalksın, kendi kendine ruhsat alsın ruhsatını imzalasın. Biz de siz de kurtulalım, bu bürokrasi ortadan kalksın.

Biraz önce halkımızın feryat figanını duyduk. Diyorlar ki ÇED raporu alıyoruz, ÇED raporları da aynen TÜİK raporları gibidir, TÜİK sonuçları ne ise ÇED raporları da odur. ÇED raporlarını hazırlayanlar siz daha iyi biliyorsunuz bağımsız kurum ve kuruluşlar değildir. Bu ruhsatı alacak firmalarla ortak çalışan, onlardan biraz rant elde edecek özel şirketlerin aldığı raporlara ÇED raporları diyorlar. Hatta bazen öyle pervasız olabiliyorlar ki kimi yerlerde ÇED raporlarına da gerek yok diyorlar. Sadece geleceğimize, demokrasimize değil dilimize, kültürümüze, inancımıza değil aynı zamanda doğamıza da müthiş bir el koyma, göz koyma, orayı ranta peşkeş çekme gibi bir durum var. Asıl trajikomik olan TOBB’un madencilik meclisi başkanı varmış. Bakın nasıl örgütleniyorlar. İbrahim Halil Kırşan ne diyor biliyor musunuz? “ÇED raporları sürecinde birçok kurumdan görüş alınıyor ve süre uzuyor, tek elden bir sistem geliştirilmeli” diyor.

Yani “Mehmet Cengiz’i Çevre ve Şehircilik Bakanı yapın, onun önündeki idari engelleri kaldırın, Mehmet Cengiz’e gidip ruhsatımızı alalım, askeri ve polisi getirip köylüler ve emekçilerle, çiftçilerle aramıza koyun, güzel güzel rantımızı alalım, daha sonra onlara büyük bir enkaz bırakıp işimize gücümüze bakalım” diyor. Sadece bununla da yetinmiyor Kırşan. “Maden arama faaliyetlerini de kamu yararına yapılan bir faaliyet olarak değerlendirelim” diyor. Sermaye rant elde edecek, doğayı tahrip edecek, enkaz bırakacak, adına da kamu yararı diyeceğiz. Bir de “onları dokunulmaz kılalım. Sermayeyi koruyacak yasalar çıkaralım” diyor. Nerede bireylerin rantı kamu yararı olmuş? İşte böyle bir iktidarla karşı karşıyayız. İktidar böyle olursa TOBB Madencilik Meclisi Başkanı’nın söylemi de böyle olur. Zor bir süreçle karşı karşıyayız. Yani bunlar diyorlar ki “işimizi uzatmayın, kısa yoldan kısa sürede halledin, biz rantımıza bakalım”.

Balıkesir’e gelince anlatmaya gerek yok Madra Dağı bölgesi, Kaz Dağları, bütün ilçeler ve köyleri aynı durumdadır. Biraz önce Süheyla Doğan hocamızın burada dile getirdiği çok kıymetli düşünceleri vardı, ayrıca toplumu örgütlemek için böylesine fedakarca kendisini ortaya koyan, direnen, bu büyük büyük şirketlere ve onların hukuk kurumlarına karşı, bu iktidarın ekokırımcı anlayışına karşı bu bölgede insanları örgütleyen Süheyla Doğan hocamızı, buradaki aktivistleri selamlıyorum, başarılar diliyorum. Birlikte olacağız. Burayı gözlerine kestirmişler İzmir’i dünyanın çöp merkezi haline getirdiler. Aliağa nükleer atıkların merkezi haline getirildi. Dünyada hiçbir yerde parçalanmayan gemiler Bangladeş, Pakistan, Hindistan’dan Türkiye’ye geliyor. Orası nükleer atık çöplerin ayrıştırıldığı, çevrenin kirletildiği bir alan haline geldi.

O yetmiyor şimdi sıra Balıkesir’de. Balıkesir’i tamamen madene ve sermayeye açmaya çalışıyorlar. Bakın 155 şirket Balıkesir bölgesinde 279 ruhsat almış, 279 ruhsat. Bazı şirketler LİMAK gibi Siirt’te olduğu gibi Kürt coğrafyasını da tahrip ediyor. 155 şirket 279 ruhsat almış. 279 ruhsat 279 alanın videoda da gösterildiği tahrip edilmesi, yok edilmesidir, canlılardan arındırılmasıdır, köylülerin ve çiftçilerin aşına, ekmeğine el konulması demektir. Bir kadın arkadaş ne güzel söyledi ”yahu biz hayvancılık yaparız, tarım yaparız, biz başka bir şey bilmeyiz, buraları enkaz haline getiriyorsunuz, insansızlaştırmaya çalışıyorsunuz, biz çöp mü karıştıralım, ne yapalım” dedi. Ne yapsın gerçekten? Hayvancılık, tarım, meyve, sebze ile uğraşan bir ailemiz nereye gitsin, ne yapsın? Bu kimsenin umrunda değil, iktidarın hiç umrunda değil.

O zaman bu iktidarın da bizim umurumuzda olmaması lazım. Umurumuzda olmayan, bizi uçuruma sürükleyen, Türkiye’yi yıkımın eşiğine getiren bu iktidardan kurtulalım. İl eş başkanımız Songül başkan söyledi ekoloji mücadelesini demokrasi mücadelesinden, özgürlük mücadelesini adalet mücadelesinden bağımsız göremeyiz. Biz kendi cephemizde çok önemli örgütlenmeler, çabalar içerisinde olabiliriz ama tek başımıza, bir arada ve birlikte bir mücadele vermediğimiz müddetçe bir anlamı kalmıyor. Usta, gerçekten yol ve yöntemleriyle dünyayı şaşırtacak baskı politikalarıyla, Mussolini ve bilmem kimlere taş çıkaracak bir sistemle karşı karşıyayız.

Dolayısıyla bütün Balıkesir’in bütün ilçeleri aynı durumda, Kaz Dağları altın madenciliğin adeta merkezi haline getirildi. Birkaç yabancı ve yerli firma var. Yabancı yerli farketmez buradaki amaç ranttır. Bu firmalar o kadar pervasız ki, kapitalist sistemi tanımlarken söylüyorduk ya en az maliyetle, en düşük maliyetle en yüksek rantı elde etme, suyunu çıkarma diyorlar ya öyle çalışıyor. Kaz Dağları’ndaki altın madenciliği kesinlikle orta vadede burada doğayı ve yaşamı bitirecek, nefes almasını engelleyecek, bizim sağlığımızı etkileyecek bir noktada duruyor. Tahrip ediyorlar, zehir saçıyorlar, yüksek kar elde etmek için büyük enkazlar bırakıyorlar sonra çekip gidiyorlar.

Bakın bir maden ocağındaki bir işçi bir ara şöyle diyordu, yerin altında çalışan ve üreten biz, emek veren biz, sefasını süren sermaye. Şimdi doğa bizim, tarla bizim. Atalarımız yüzyıllardır o topraklarda yaşıyor, geçimini sağlıyor. Bir anda Ankara’da bir merkezden hiç tanımadığımız bir rantçı firmaya ruhsat veriliyor, geliyor burada suyun önünü kesip bilmem HES yapacam, JES yapacam, maden arayacağım diyor. Devlet zoruyla birlikte yapıyor da kimi yerlerde engelledik ama değerli arkadaşlar bizim olan, geleceğimiz olan, geçimimiz olan nefes aldığımız bu coğrafyayı bunlardan korumak gibi sorumluluğumuz var. Duyarlı olmamız, birikimli olmamız tek başına yetmiyor.

Cudi’de yanan ağaçla Kaz Dağları’nda maden için kesilen ağacı eşit gören, Gabar’da kesilen ormanlarla Madra Dağları’nda kesilen ormanı ya da ağacı kardeş gören, oraya da buraya da itiraz eden, itirazını sermaye ve sisteme karşı güçlü bir şekilde söyleyen bir mantıkla bunları önleyebiliriz. Kaz Dağları ve Madra bölgesinde bir direniş de var, biz de takip ediyoruz. Emin olun gıptayla sizlere bakıyoruz. Bu direniş büyümelidir. Bu direniş için bize düşen görev ve sorumlulukları yerine getireceğimizi belirtmek istiyorum. Bu kıymetli mücadeleyi veren arkadaşları selamlıyorum. Çok kolay değil buralarda direnmek, bu politikalara durmak.

Bu büyük firmalar karşısında ruhsatlarını iptal ettirmeye çalışmak ya da daha uygun koşullarda eğer önlenemiyorsa rant elde etmesi için mücadele etmek kıymetlidir. Emin olun sizin vermiş olduğunuz direniş olmasaydı Erzincan İliç’de yaşanan felaketlerin çoğu burada fazlasıyla yaşanabilirdi. Onun için kıymetli ve değerli bir mücadele yürütüyorsunuz. İzliyoruz, birlikteyiz. Yaptığınız her şeyi yakından takip ediyoruz. Elimizden geldikçe katkı sunuyoruz. Önümüzdeki günlerde de Ekmek ve Adalet Buluşmaları çerçevesinde sizlerle birlikte olacağız, birlikte mücadele edeceğiz. Şırnak’taki, Siirt’teki ormanla, ağaçla Kaz Dağları’ndaki, Hopa’daki nehri kardeşleştirmek, birlikte bir duyarlılık ortaya çıkarmak gibi siyasetin bir sorumluluğu var.

Siyaset, emekliler mitingi yapıp hadi eyvallah deyip New York’a  gidip rüşvetle yapılan bir konuk evinde konaklamak değildir. Siyaset başka bir şeydir. Siyasetin ilkeleri var. Siyasetin ilkesinde sermayenin sınırsız rantına karşı durmak var. New York’a binayı yapan iktidarla burada Limak’a, sermayeye, holdinglere alan açan akıl aynıdır, değişmiyor. Yurtdışına çıkınca bu iktidar gerçeği değişmiyor, aynı iktidardır. Yurtdışında övdüğümüz, lehine konuştuğumuz iktidarı burada eleştirirsek kimse bize inanmaz. İnsanların umutlarını boşa çıkarmış oluruz. Yerel seçimlerde kazanmış olduğumuz o havayı kaybederiz. İktidar iktidardır. Moskova’da da, Berlin’de de, Hewlêr’de de, Süleymaniye’de de olsak bu iktidar gerçekliği değişmez.

Onun için buna karşı durmak gibi bir sorumluluğumuz var.  Bu salon bu işleri benden çok daha iyi biliyor. Kirli bir oyun sahneleniyor ve bu kirliliğin farkındayız. Bize düşen yakınmak değil, mücadeleyi büyütmektir. Yakınırsak bir biçimiyle hallediyorlar. Birlikte durmak gerekiyor. Bizler bunları geçmişten beri yaşadık. Önce canımıza kıydılar ki hala kıymaya devam ediyorlar. Şimdi buralardaki doğa kıyımını artık sürekli hale getirdiler. Eskiden Kürt illerinden buraya her şey ihraç edilirdi. Şimdi bu doğa kırım buradan oraya ihraç ediliyor. Bu sefer tersten başladılar. Doğamıza kast edenlere karşı daha güçlü olmalıyız. Bu işi bilenler susmamalı, durmamalı. Bu kirliliğin farkında olanlar örgütlemeli, anlatmalıdır.

Biraz önce Burhaniye’de kaldığımız yerdeki sahili gördüm. İnsanlar girmekten çekiniyor. Bütün atıklar oraya akıyor. Bilenler büyük bir sorumluluk altındadır. Ya bilmeyecektik ya da öğrendiysek bunun gereklerini yerine getirmek lazım. En büyük acıyı, en büyük yükü, en büyük bedeli bilenler veriyor. Onun için bu salon bilenlerle dolu. Bu kırım karşısında sadece durmak değil, bunun farkında olmayanları uyarmak, karşı zemine çekmek, karşı zemini büyütmek gibi bir sorumluluğumuz var. Savaş sadece top ve tüfek değildir. Ağaç kırımı da bir kıyım değil mi?

Kaz Dağları’nın madenciliğe açılması, oksijen aldığımız havanın, nefes borularımızın madenciliğe açılması bir savaş değil mi? Buradaki çiftçi arkadaşlarımızın, kadın yoldaşlarımızın dile getirdiği sorunlar bir savaş değil mi? Dolayısıyla bize bir savaş açmışlar, bu savaşa karşı güçlü durmak lazım. En son Reşit yoldaşımıza yapılan saldırının bir benzeri yakın zamanda Diyarbakır’da yapıldı. Kulp’un Alpçetin köyü var, kollukla beraber oraya gittiler, bir maden şirketine verdiler, maden şirketi geldi. Başka yerlerde kolluk bulamıyorlar, kadınlar katledilirken kolluk yok, güvenlik yok, Narin cinayeti bir ayı geçti hakikat ortada yok, devletin örgütlü olduğu küçük bir yer ama Kulp Alpçetin köyüne bakıyoruz maşallah kolluk jandarma herkes orada.

Mesele sermayenin rantı olunca devletin bütün kolluk gücü, yer yer yargısı ordadır. Ama mesele kadınlar, çocuklar, istismar, ölüm, yolsuzluk, hırsızlık olunca maalesef kolluğunu, yargısını bulamıyoruz. Bu iktidarın aslında ne olduğu bu fotoğraflarla çok net bir şekilde ortaya çıkar. Reşit’i katledenler gibi Kulp’takilere de silah çektiler. Orada yapınca burada niye yapmasın, arkasında bir iktidar gücü var. Kim bilir belki Reşit yoldaşımız suçlu gösterilecek. Ekili alan olan her yerde şimdi GES yapıyorlar, GES verimli topraklara yapılmaz. Uygun bir mekan varsa yapılır ama bunlar hiçbir şeyin öncesini, arkasını, önünü düşünmezler o an orada elde edecekleri rantı düşünüyorlar.

Kusura bakmayın aslında sonuna kadar burada kalmayı düşünüyordum. O kadar hızlı gelişiyor ki her şey. Ortadoğu’daki gelişmelerden kaynaklı hem DEM Parti hem de DBP milletvekili grubunu topladık. Meclis de açılıyor, yeni bir dönem başlıyor. Daha güçlü bir direniş ve mücadele ortaya koymanın hattını birlikte tartışacağız. Yoksa akşam buradan karayoluyla ayrılacaktım. Ama milletvekili toplantımız devam ettiği için belki bir bölümüne yetişirim diye biraz öne almak zorunda kaldım.

Ama sizinle aynı duyguları taşıyorum, hissettiğiniz her şeyi hissediyorum. Burada konuşan arkadaşların söylediği her şeye katılıyorum, çok değerli ve kıymetli bir görüş birliği içerisindeyiz. Başörtülü annelerin, kadın yoldaşlarımızın böylesine direnişçi, toprağına, doğasına sahip çıkması bunca kötülük karşısında bizlere umut veriyor. Bu çok önemlidir. Direniş en kırsalda, işin en kenarında durduğunu düşündüğünüz yerlerden geliyor. Demek ki artık mızrak çuvala sığmıyor, halklarımız uyandı, emekçiler uyandı. Tek bir eksikliğimiz var, o da bütün bunları bir araya getirip ortak bir mücadele yürütmektir. DEM Parti bunun için var. Ekmek ve Adalet Buluşmaları bunun için var.

Kürdün çığlığı ile Kaz Dağları’ndaki kardeşlerimizin çığlığını bir araya getirebilirsek daha yüksek bir ses çıkaracağımıza inanıyorum. Bu sesin de birçok kötülüğü değiştireceğine inanıyorum. Onlar doğanın nefesini kesmeye çalışıyorlar, Kürdün, Alevinin, emekçinin, direnen kadının nefesini kesmek istiyorlar. Mücadelemizle bu iktidarın zulüm politikalarının, rantın, sermayenin nefesini keseceğimize olan inançla tek tek hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Emeği geçen Balıkesir il örgütümüze, Burhaniye ilçe örgütümüze, komisyonda yer alan bütün arkadaşlarımıza bir kez daha huzurunuzda teşekkür ediyorum. Hepimize kolay gelsin, başaracağımıza olan inancımı koruyorum.

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir