Sırrı Süreyya Önder: Gün Bitimli, Devran Dönümlüdür

Sırrı Süreyya Önder, Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde ‘Kanun Hükmü’ belgeselin festivalden çıkarılmasına tepki göstererek, “Festival Komitesi’nin filmi göstermeyeceklerine dönük kararını okuyunca iliklerime kadar utandım. Sansürcülere ibrikçi başılık yapmaktır bu. Neymiş, yargıyı etkilemek istemiyorlarmış da, süreç bittikten sonra yayınlayacaklarmış da, bla bla…” dedi ve ekledi:

“Sen kimsin ki bu halinle yargıyı etkileyeceksin a benim zavallı kardeşim! Etkileneceğini sandığın kurumlar sana bir yerleriyle gülmekten başka ne yapabilirler? Yargının nasıl ve ne şekilde etkilendiğini bilmeyen bir tek sen kalmış olamazsın! Sanat toplumsal sorunlarla ilgilenmeyecekse başka ne işe yarar? Gelişim ve değişimde, ilerlemede bir iş görmeyecekse adına sanat denir mi?

İktidarın temel yakıtı, sizin bu boş eyyamcılığınızdır. Yapamıyorsanız girişmeyin. Yapabilenlerin ve bu uğurda her türlü bedeli ödeyenlerin yolunu kesmeyin. Başta bu yapımı gerçekleştirenlere selam olsun. Onlarla dayanışmayı yükselten bütün kurum ve sanatçılar var olsun. ‘Aman ayranım dökülmesin’ diye düşünen ve bunu da sofistike yol ve yöntemlerle yapmaya çalışan bütün kurum ve sanatçılara da eyvahlar olsun. Gün bitimli, devran dönümlüdür. Omuzlarınıza bu yükü alıp, mahcup olmayın.”

Sırrı Süreyya Önder, Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde belgesel kategorisine yer alan ‘Kanun Hükmü’ filmi, belgeseldeki bir kişi hakkında yargı sürecinin devam ettiği gerekçesiyle festivalden çıkarılmasına ilişkin bir yazı kaleme aldı

Önder’in Artı Gerçek’te “Yok hükmünde!” başlığıyla kaleme aldığı yazısı şöyle:

“Yıl 2017. Ağustosun 16’sı. O gün, ülkemizin protesto tarihinde, benzeri görülmemiş bir şey yaşandı. Yaklaşık 100 kalp hastası, Muğla Valiliği’ne doğru yürüyorlardı. KHK ile görevden alınan doktorları Yasemin Demirci’nin görevine iadesini istiyorlardı. Yolda polisler tarafından iki defa durdurulup GBT kontrolleri yapıldı. GBT dediysek, tıbbi bir kontrol zannetmeyin. Hastaların sicilleri, sabıkaları kontrol edildi.

Yürüyüşün engellenmesi, çoğu yaşlı olan hastalar arasında paniğe sebep oldu.

Olay yerine gelen avukatlar, katılanların yaşlı kalp hastaları olduğu ve oluşabilecek bir karmaşada sıkıntı yaşanabileceğini kayıt altına aldırdılar. Yürüyüş devam etti. Valiliğin önüne gelindiğinde Çok kalabalık bir polis ekibi, TOMA’lar ve panzerler onları bekliyordu.

Bundan iki gün sonra, KHK ile görevden alınan öğretmen Engin Karataş, Bodrum Meydanı’nda barışçıl bir eylemle, durumunu görünür kılmaya çalışıyordu.

Öğretmen Engin’e, tekne tamir işleriyle uğraştığı bilinen bir kişi kameralar önünde baskı kurdu, hakaret ve ölüm tehdidinde bulundu. Olay yerine gelen Çevik Kuvvet Ekiplerinin yanında, aynı tavrını devam ettiren saldırgan yerine Engin öğretmen gözaltına alındı.

Bu durumu bir belgesel filmle anlatmaya karar veren Yönetmen Nejla Demirci, çekim sürecinde başlarına gelenleri özetlerken, “14 Temmuz 2017 tarihinden bu yana hiçbir gerekçe gösterilmeden kameralarımız sürekli polis tarafından kapatıldı ve sürekli gözaltına alındık. Bazı sivil kişiler ve özel güvenlik görevlilerinin saldırılarına uğradık. Belgeselin nasıl bir belgesel olacağından nerelerde yayınlanacağına kadar alanda ve gözaltında polis tarafından sürekli sorgulandık.”

Bu belgesel 14 Temmuz 2017 tarihinden bu yana KHK ile kamu görevinden çıkarılan doktor YASEMİN ve öğretmen ENGİN’in ihraç sonrası gösterdikleri mücadeleyi anlatıyor. Yalnızlığa itilen, toplumdan dışlanan bu iki kişi, bütün zorluklara rağmen tekrar görevlerine dönmek istemektedirler. Ama tüm girişimleri devletin kanun labirentlerinde kaybolmaktadır.

Yasemin ve Engin’in yaşadığı şehirde 2 doktor 17 tane akademisyen ve öğretmen ihraç edildi. Engin ile yolları kesişen Yasemin diğer KHK’lı öğretmenlerle Engin sayesinde tanışır ve bu tanışma dayanışmaya dönüşür.

Türk Tabipler Odası’nın sahnelediği; Dostoyevski’nin “Timsah” adlı öyküsü günümüz KHK’lı insanların yaşamlarına uyarlandı. Şebnem Korur Fincancı, Onur Hamzaoğlu gibi dünyaca tanınan KHK’lı akademisyen doktorların sahne aldığı bu okuma tiyatrosunda Yasemin başrol oyuncusudur. Yasemin’in daveti ile bu tiyatroyu seyreden Engin öğretmenin ailesi artık çocuklarının suçsuz olduğuna inanmaktadırlar.

Sanatın dönüştürücü gücüyle beraber; Kanun Hükmünde Belgesel Filminde, Engin öğretmenin öğrencileri ve velileri, Doktor Yasemin’in hastalarının mücadelesi ve büyük üzüntüleri, bize KHK mağduriyetinin sadece ihraç edilen bu iki profesyoneli kapsamadığının göstergesi oluyor.

Bilimsel eğitimi savunan Engin öğretmen öğrencileri tarafından, sağlığın ticarileşmesine karşı olan Dr. Yasemin de hastaları tarafından çok seviliyor. Mesleklerini sevgiyle yapan bu iki insanın hikayesi, diğer KHK’lı öğretmen ve doktorlarla buluştuğunda yaşanan haksızlığı çok çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor. Yönetmen Demirci’ye tekrar kulak verelim.

“18.01.2018 tarihinde Dr. Yasemin ve hastaları; Engin Öğretmen’e ve belgeselimize destek için alana geldiklerinde toplam 17 kişi olarak gözaltına alındık. Terörle Mücadele Komiseri; yaptığım bu belgesel ile teröre destek vermekten suçlandığımı, teröristler hakkında belgesel yapmanın suç olduğunu, kamera ile alanda bizi bir kez daha gördüklerinde asla affetmeyeceklerini, valilik tarafından belgesel çekmemin yasaklandığını bağırarak tarafıma anlattı. Terörle mücadele komiseri belgesel çekimlerini sonlandırsam bile beni rahat bırakmayacaklarını mutlaka tutuklanacağıma ilişkin tehditlerini birlikte gözaltına alındığım insanların tanıklığında yaptı.

Belgesel çekiminin yasaklanmasından kısa bir süre sonra Bodrum meydanında eylem yapan Engin öğretmeni ziyaret etmek istediğimde gözaltına almak istediler. Artık kamerasız olarak da Engin öğretmeni ziyaret edemiyordum.”

Bundan sonra, siyasi otorite, bu belgeselin çekimlerini engellemek için her türlü yolu denedi. Nejla Demirci, hakkını Anayasa Mahkemesi’ne kadar giden bir süreçte aradı ve kazandı. En son, Altın Portakal Festivalinde filmin gösterimden çıkarılmasına dönük karara bakılırsa iktidar bu sindirme girişiminden vazgeçmiş görünmüyor.

İktidarın, bu sansürcü tutumuna karşı itiraz ve kararlı bir mücadele etmekten başka yol yoktur.

İktidarın bu hoyratlığını, yasa tanımazlığını besleyen bir kanal daha var ve görmezden gelinemez. O da Belediye ve Organizasyon esnaflarının pısırık, eyyamcı yaklaşımlarıdır.

Festival Komitesi’nin filmi göstermeyeceklerine dönük kararını okuyunca iliklerime kadar utandım. Sansürcülere ibrikçi başılık yapmaktır bu. Neymiş, yargıyı etkilemek istemiyorlarmış da, süreç bittikten sonra yayınlayacaklarmış da, bla bla…

Sen kimsin ki bu halinle yargıyı etkileyeceksin a benim zavallı kardeşim! Etkileneceğini sandığın kurumlar sana bir yerleriyle gülmekten başka ne yapabilirler? Yargının nasıl ve ne şekilde etkilendiğini bilmeyen bir tek sen kalmış olamazsın! Sanat toplumsal sorunlarla ilgilenmeyecekse başka ne işe yarar? Gelişim ve değişimde, ilerlemede bir iş görmeyecekse adına sanat denir mi?

İktidarın temel yakıtı, sizin bu boş eyyamcılığınızdır. Yapamıyorsanız girişmeyin. Yapabilenlerin ve bu uğurda her türlü bedeli ödeyenlerin yolunu kesmeyin. Başta bu yapımı gerçekleştirenlere selam olsun. Onlarla dayanışmayı yükselten bütün kurum ve sanatçılar var olsun. “Aman ayranım dökülmesin” diye düşünen ve bunu da sofistike yol ve yöntemlerle yapmaya çalışan bütün kurum ve sanatçılara da eyvahlar olsun. Gün bitimli, devran dönümlüdür. Omuzlarınıza bu yükü alıp, mahcup olmayın.”

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir