Anayasa Mahkemesi’nden 24 Yıl Sonra “Yaşam Hakkı İhlali” Kararı
Anayasa Mahkemesi (AYM), 24 yıl önce “terörist” denilerek öldürülen iki gencin dosyasında “yaşam hakkı ihlali” kararı verdi. Mahkeme, ayrıca zaman aşımı nedeniyle düşürülen davada başvurucuların ailelerinden her birine 390 bin TL manevi tazminat ödenmesine karar verdi.
Kararda, soruşturmada yapılan eksikliklere de dikkat çekildi. Savcılığın ölenlerin üzerinde bulunduğu belirtilen silahlarda parmak izi incelemesi yapmadığı, atış artığının tespit edilmesi için ölenlerden ve polislerden el svapları almadığına dikkat çekilen kararda, ölenlerin otopsisinin ve giysileri üzerinde de inceleme yapılmadığı belirtildi.
Cesetlerin karakol bahçesine getirildikten sonra savcıya haber verildiği anlatılan kararda, yine delillerin olaya karışan görevlilerin katılımı olmadan toplanmamasının soruşturmada çok ciddi eksikliklerin ortaya çıkmasına neden olduğu kaydedildi.
DW Türkçe’den Alican Uludağ’ın haberine göre; Anayasa Mahkemesi (AYM), Bingöl’ün Genç ilçesinde 1999 yılında “çatışma” adı altında “terörist” denilerek 19 yaşındaki Mehmet Eliveren ile 17 yaşındaki lise öğrencisi yeğeni Yılmaz Eliveren’in öldürülmesine ilişkin olayda “yaşam hakkının ihlal edildiğine” hükmetti. Mahkeme, ayrıca zaman aşımı nedeniyle düşürülen davada başvurucuların ailelerinden her birine 390 bin TL manevi tazminat ödenmesine karar verdi.
Kararında savcılık soruşturmasına eleştiriler yönelten AYM, “olayın tüm yönleriyle aydınlatılması bakımından gerekli ve yeterli düzeyde, makul sürat ve özende yürütüldüğünden söz edilemeyeceği” görüşüne yer verdi. AYM, yerel mahkemenin olayı “kasten öldürme” değil, “taksirle öldürme” suçu olarak görmesi ve dosyayı zaman aşımı nedeniyle düşürmesine ilişkin ise bir değerlendirme yapmadı.
AYM’ye taşınan olay neydi?
AYM’nin kararında yer alan bilgilere göre, 17 Nisan 1999 tarihinde saat 21:00 sıralarında devriye görevi yapan Bingöl Emniyet Müdürlüğü Özel Harekât Şube Müdürlüğü ekipleri, Genç ilçesinde “teröristlerin sızdığı” ihbarını aldı. İlçe girişinde korucuların uzun namlulu tüfekle ateş etmesi üzerine polisler, kendilerine yaklaşan ve ellerinde noktalayıcı lazer ışıkları olduğu öne sürülen amca Mehmet Eliveren ve ile yeğeni Yılmaz Eliveren’e ateş ederek iki gencin ölümüne sebep oldu.
Dragon model zırhlı araçtan açılan ateş sonucu Mehmet Eliveren’in bacağı diz altından koptu. Savcıların olay yerinde yaptığı keşif sırasında olay yerinde kalaşnikof tüfeklere ait boş kovan, el bombası pimi, kaleşnikof tüfek ve iki el bombası ele geçirildi.
Polislerin hazırladığı olay yeri inceleme tutanağında ise ihbar üzerine bölgeye hareket edildiği, arama tarama yapılırken mezarlığın yüksek kesimlerinden önce iki adet el bombası atıldığı, ardından uzun namlulu silahlarla ateş edildiği öne sürüldü. Bu sırada bir polisin bacağından hafifçe yaralandığı anlatılan tutanakta, 20 dakika süren çatışmada “iki örgüt mensubunun ölü olarak ele geçirildiği”, yanlarında ise birer adet Rus tipi el bombası bulunduğu kaydedildi.
“Olay yerine polisler silah bıraktı”
2010 yılında Taraf Gazetesi’nde yer alan bir haber üzerine yeniden soruşturma başlatan başsavcılık, olayla ilgili tanıkları dinlendi. Tanık olarak dinlenen G.K. adlı kişi, ölenleri köylüleri olmaları nedeniyle tanığını, Mehmet Eliveren’in asker malzemesi satan bir dükkân işlettiğini, ilçe emniyet amiri A.K. ile Eliveren’in aralarının çok iyi olduğunu anlattı. Ancak olaydan iki gün önce ikili arasında iş yerinde tartışma yaşandığını belirten tanık, tutanaklara göre sanık A.K.’nin Mehmet Eliveren’e olan 8 bin dolarlık borcunu ödemediğini söyledi.
Soruşturma kapsamında 2012 yılında dinlenen güvenlik görevlisi gizli tanık M. ise dikkat çekici bir ifade verdi. İfadesinde 1998 yılı Mayıs-Haziran aylarında Genç ilçesine bağlı Yerlikaya köyünde PKK üyelerine yapılan operasyonda 5 örgüt mensubunun “ölü ele geçirildiğini” kaydeden gizli tanık, burada bir samanlıkta çok sayıda kaleşnikof marka tüfek ve Rus yapımı el bombası bulunduğunu söyledi.
Bunlardan bir kısmının Bingöl Jandarma Alay Komutanlığı’na teslim edildiğini belirten tanık, davanın sanıklarından komiser A.K.Ç’nin talimatıyla bir adet biksi, altı kaleşnikof tüfek, iki adet dürbün, 20’ye yakın Rus yapımı el bombasının “yanlışlıklarda kullanılmak üzere” şube mühimmat deposuna konulduğunu öne sürdü. Gizli tanık M. iki gencin öldürüldüğü operasyonda olay yerinde bulunan bir kaleşnikof tüfek ve iki el bombasının da olaydan sonra depodan alınarak olay mahalline bırakıldığını kaydetti.
Olay sırasında ilk ateşi ellerinde kaleşnikof olan korucuların başlattığını anlatan tanık, bu sırada özel harekât polislerinin karşılarında “terörist unsur varmış gibi” olaya müdahale ettiğini, iki gencin türbeye benzer yerde yanlışlıkla öldürüldüğünü anlattı. Tanık, gençlerden birinin üzerinde hâlâ okul kravatı olduğunu, olay yerine gelen savcının kasıtla “bari şu kravatı alın” dediği söyledi.
Savcılık, Özel Harekât Şube Müdürlüğü’ne yazı yazarak kayıt dışı mühimmat olup olmadığını sordu. Emniyet ise kayıt dışı mühimmat bulunmadığını öne sürdü. Bu arada savcılık, ölen iki gencin örgüt üyesi olduğuna ilişkin bir delil olmadığına karar verdi.
Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığı ise 2013 yılında soruşturmayı tamamlayarak özel harekat polisleri A.K. A.K.Ç. M.Y., B.G. ve M.A hakkında tasarlayarak öldürme, tehdit, resmi evrakta sahtecilik suçlarından iddianame düzenleyerek dava açtı.
İddianamede, özel harekât polislerinin devriye görevi yaptığı sırada ilçe girişinde pusu görevi yapan korucuların kaleşnikof tüfekle ateş ettikleri anlatıldı. Bunun üzerine polislerin teyakkuza geçtikleri ifade edilen iddianamede, “maktulleri ellerinde noktalayıcı lazer ışıkla yaklaşmaları üzerine ateş ederek öldürdükleri, bu kişilerin terörist olmadıklarını anlayınca da sorumluluktan kurtulmak için cesetleri yakında bulunan mezarlığa götürdükleri” vurgulandı.
Şüphelilerden K.Ç.’nin daha önce ele geçirilen ancak kayıtlara geçirilmeyen bir kaleşnikof tüfek ve iki adet el bombasını getirerek tüfek ile ateş ettiği, bu tüfek ve el bombalarını maktullerin yanına koydukları, gerçeğe aykırı tutanak hazırladıkları vurgulandı. Olay sırasında sağ kasığından şarapnel parçası nedeniyle yaralandığı öne sürülen polisin hastaneden aldığı raporun da sahte olduğu belirtildi.
2016’da davayı sonlandıran mahkeme, sanıkların suçunu kasten öldürme değil, taksirle öldürme suçu olarak değerlendirdi. Sanıkların gerekli özen ve dikkati göstermeden terörist sanılarak maktulleri öldürdüklerini savunan mahkeme, taksirle öldürme suçundan ise zaman aşımı süresinin dolması nedeniyledavanın düşmesine karar verdi. Yargıtay da bu kararı onadı. Bingöl Emniyet Müdürlüğü Disiplin Kurulu, zamanaşımı nedeniyle polisler hakkındaki dosyası işlemden kaldırdı.
Bunun üzerine 2019 yılında dosya AYM’ye taşındı. Yüksek Mahkeme, yaşam hakkının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine karar vererek 12 başvurucuya 390 biner TL manevi tazminat ödenmesine hükmetti. Kararda, sanıklar hakkında zamanaşımı nedeniyle davanın düşürülmesi kararının vahim sonuçlar doğuran eylemlerinin kamu makamlarınca hiçbir koşulda hoş görülmeyeceğini göstermediği, cezasızlık açısından yeterli olmadığı vurgulandı.
Soruşturmada eksik yapılan işlemler
Kararda, soruşturmada yapılan eksikliklere dikkat çekildi. Savcılığın ölenlerin üzerinde bulunduğu belirtilen silahlarda parmak izi incelemesi yapmadığı, atış artığının tespit edilmesi için ölenlerden ve polislerden el svapları almadığına dikkat çekilen kararda, ölenlerin otopsisinin ve giysileri üzerinde de inceleme yapılmadığı belirtildi.
Cesetlerin karakol bahçesine getirildikten sonra savcıya haber verildiği anlatılan kararda, yine delillerin olaya karışan görevlilerin katılımı olmadan toplanmamasının soruşturmada çok ciddi eksikliklerin ortaya çıkmasına neden olduğu kaydedildi.
Mahkeme, soruşturma ve kovuşturmanın 20 yıl 5 ay 22 günde tamamlanmasını da makul bulmadı. Kararda, “Tüm bu değerlendirmeler sonucunda soruşturmanın olaya karışmış olabilecek kişilerden bağımsız şekilde maddi gerçeğin açığa çıkarılması, ölümle sonuçlanan olayın tüm yönleriyle aydınlatılması bakımından gerekli ve yeterli düzeyde, makul sürat ve özende yürütüldüğünden söz edilmeyecektir” denildi.