HDP’den “Asgari Ücret” Açıklaması: En Az 16 Bin 250 Lira Olmalı
Asgari ücret tartışmalarına dair HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Rıdvan Turan, “Asgari ücret tartışmalarına bakıldığında; asgari ücret artışının refah artışını sağlayamayacağını, hatta mevcudu koruyamayacağını, kozmetik iyileştirmelerin de kısa sürede enflasyonla geri alınacağını vurgulamak gereklidir. Kaldı ki iktidarın asgari ücret politikası, çalışan nüfusun yarıdan fazlasının asgari ücrete mahkûm olmasına sebep olmaktadır. Her geçen gün de daha çok çalışan da reel ücretlerinin düşmesi ile bu kümeye dâhil olmaktadır.” dedi ve ekledi:
“O yüzden öncelikli olarak hedefine emekten yana tercihlere sahip bir enflasyonu düşürme hedefini koymayan bir anlayışın asgari ücret üzerinden refah artışı sağlayabilmesi olanaksızdır. Kaldı ki iktidar mahfillerince dillendirilen artış miktarı ile asgari ücretin açlık sınırının altında kalmayı sürdüreceği açıktır. Bu sebeple asgari ücretin, geçen dönem önerdiğimiz 12,500 liralık net asgari ücretin yüzde 30 enflasyon farkıyla en az net 16,250 liraya çıkması gerekmektedir.”
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ekonomi ve Tarım Komisyonu’ndan sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Rıdvan Turan, devam eden asgari ücret tartışmalarına dair yazılı bir açıklama yayınladı. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:
Geçen hafta Saray’da yapılan Ekonomi Koordinasyon Kurulu toplantısında enflasyonla mücadelenin temel öncelik olduğunun vurgulanmasının ardından yeni Ekonomi Bakanı Şimşek’in iş dünyası ve bankalar ile gerçekleştirmiş olduğu görüşmelerde ifade ettiği, “refah artışını sağlayacak model”in ne olduğu, enflasyonun nasıl düşürüleceği, hayat pahalılığının nasıl ortadan kaldırılacağı merak konusu olmaya devam ediyor.
Bu arada milyonlarca işçi asgari ücret tartışmalarına dikkat kesilmiş durumda. Ekonomi Bakanlığına Mehmet Şimşek’in, MB Başkanlığı’na Hafize Gaye Erkan’ın getirilmesi ile gömlek değiştiren ekonomi politikalarının muhtevası itibariyle geniş işçi emekçi kesimlerde refah artışı sağlayamayacağını, asgari ücrette neye karar kılınırsa kılınsın refah artışının mümkün olmayacağını hatta mevcudu koruyamayacağını biliyoruz.
Türkiye ekonomisi son derece ağır yapısal sorunlarla maluldür. Bu yapısal sorunların bir kısmı ülkenin uluslararası sermayeye eklemlenme biçiminin doğal sorucuyken, bir diğer kısmı da Erdoğan’ın ekonominin kendi rasyonalitesine dahi uymayan “dehası”dır.
Ekonominin yeni önceliği, yerel seçimlere kadar bir döviz krizinin patlamasının engellenmesi, krizin ötelenmesidir. Bunun tek yolu da uluslararası sermayenin portföy yatırımları ile ülkeye çekilmesi ve yeni borçların bulunmasıdır. Bu sayede ülkenin yapısal sorunları çözülmüş olunmasa da yerel seçimlere kadar durumun daha vahimleşmesi engellenmeye çalışılacaktır.
Seçime yönelik olarak bu yılın merkezi yönetim bütçesinde öngörülen açık, deprem ve EYT gibi faktörlerle daha da artmış ve bu yılın ilk dört ayındaki bütçe açığı geçen yılın aynı dönemine göre %312 oranında artarak 264 milyar TL’ye çıkmıştır. Faiz giderleri %95’in üzerine çıkmıştır. Cari açık bu yıl 58 milyar dolar ile finansmanı olanaksız bir noktaya taşınmıştır. Bu yıl ödenmesi gereken kısa vadeli borç stoku 200 milyar dolardır. Merkez Bankasının iç ve dış borçları ve toplamda bu borçları çevirebilmek için gereken döviz rezervlerinin kuru tutma inadıyla eritilmesi de durumu vahimleştiren bir başka tablodur.
Ez cümle bu verili durumda; iktidar sınıfsal tercihleri nedeniyle bütçe açığını kapatmak için para basmaya, vergi gelirlerini arttırmaya, cari açığın finansmanı ve borçların çevrilebilmesi için de dış kaynağa yönelmektedir. Bu politikaların bundan evvel olduğu gibi işçi sınıfını ve yoksulları vuracağı, enflasyonu tırmandıracağı, işsizliği arttıracağı, iddiaların aksine gelir dağılımı adaletsizliğini derinleştireceği ortadadır.
Bu eksenden asgari ücret tartışmalarına bakıldığında; asgari ücret artışının refah artışını sağlayamayacağını, hatta mevcudu koruyamayacağını, kozmetik iyileştirmelerin de kısa sürede enflasyonla geri alınacağını vurgulamak gereklidir. Kaldı ki iktidarın asgari ücret politikası, çalışan nüfusun yarıdan fazlasının asgari ücrete mahkûm olmasına sebep olmaktadır. Her geçen gün de daha çok çalışan da reel ücretlerinin düşmesi ile bu kümeye dâhil olmaktadır.
O yüzden öncelikli olarak hedefine emekten yana tercihlere sahip bir enflasyonu düşürme hedefini koymayan bir anlayışın asgari ücret üzerinden refah artışı sağlayabilmesi olanaksızdır.
Kaldı ki iktidar mahfillerince dillendirilen artış miktarı ile asgari ücretin açlık sınırının altında kalmayı sürdüreceği açıktır. Bu sebeple asgari ücretin, geçen dönem önerdiğimiz 12,500 liralık net asgari ücretin yüzde 30 enflasyon farkıyla en az net 16,250 liraya çıkması gerekmektedir.
Halkların Demokratik Partisi, bir kez daha nihai kazanımın asgari ücret tartışmalarına sıkıştırılmadan sürdürülecek sistematik, örgütlü ve birleşik bir ekonomik demokratik siyasal mücadeleyle kazanılacağını vurgular.”