Son İki Ayda En Az 301 İşçi İş Kazalarında Hayatını Kaybetti
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi, Ocak ve Şubat aylarında en az 301 işçinin çalışırken hayatını kaybettiğini açıkladı. İSİG Meclisi, iş kazalarını iş cinayetleri olarak yorumluyor.
Depremler nedeniyle, kurumsal ve bireysel üretenlerinin deprem bölgesinde ya da bulundukları şehirlerde dayanışma faaliyetlerine katılması nedeniyle Ocak ayı iş cinayetleri raporunu çıkarmadıklarını kaydeden İSİG Meclisi, bu depremlerde yıkılan ve hasar gören işyerlerinde gece vardiyasında çalışırken hayatını kaybeden tüm işçiler ve bölgedeki otellerde eğitim seminerleri ve geçici görevlendirme ile kalırken hayatını kaybeden işçilere ve deprem bölgesindeki işçi ve halk sağlığı sorunlarına odaklandıklarını belirtti.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG), iş cinayetlerine dair hazırladığı ocak ve şubat ayı raporunu yayımladı. Rapordan öne çıkanlar şöyle:
Deprem esnasında işyerinde ya da patronun talimatıyla bölgede olan (geçici görevlendirme, seminer vb. faaliyetler nedeniyle) bütün işçilerin ölümü iş cinayeti (resmi terimle iş kazası) kapsamına girer. Bu noktada İskenderun Devlet ve Hatay Eğitim Araştırma ile Özel Akademi, Defne ve Megapark hastanelerinin veya belli bölümlerinin yıkıldığını biliyoruz. Yine yıkılan otel, lokanta, oto tamir, belediye, genel işler vb. işyerleri var. Buralarda gece vardiyasında çalışırken hayatını kaybeden tüm işçiler de yine bölgedeki otellerde eğitim seminerleri ve geçici görevlendirme ile kalırken hayatını kaybeden işçi arkadaşlarımız da iş cinayetleri kapsamındadır.
Depremde birçok işçi arkadaşımız hayatını kaybetti. Kalanlar yakınlarını kaybetti, evleri yıkıldı ve bu sürecin tüm psikolojik yüküyle karşı karşıya. Diğer yandan da geleceksizlik, güvencesizlik… Bu noktada “işe gelmeyen işçilerin işten çıkarılması”, “depremde hasar alan işyerlerinde üretime devam edilmesi”, “çalışma baskısı” gibi birçok uygulama ile karşılaştık. Hatta Kahramanmaraş’ta hasarlı bir metal fabrikasında patronun görevlendirmesiyle tencere-tabak paketlerini çıkaran işçilerin üzerine kolon ve kirişler çöktü, bir arkadaşımızı kaybettik ve dört arkadaşımız yaralandı.
Şu an yüzbinlerce insanımız çadırlarda kalmaktadır. Ancak çadırların belirli fiziki ve insani standartları bulunmalıdır:
“Her 1000 kişi için 3-4 hektar alan ayrılmalıdır. Çadırlar arasında en az 8 metre, çadırlar ile yol arasında en az 2 metre mesafe olmalıdır. Çadırlar arasındaki yollar 10 metre genişliğinde olmalıdır. Her çadır için 3,5 metrekare oturma alanı olmalıdır. Çadırlardan en az 30, en fazla 50 metre uzaklıkta, ortalama 25 kişiye bir kabin düşecek sayıda tuvalet kurulmalı, tuvaletler için lağım sistemi veya yeterli büyüklükte tuvalet çukuru açılmalıdır. Tuvaletler, el yıkama musluklarına 100 metreden uzak olmamalıdır. Kabin yerleşimlerinde kadın-erkek farklılığı ve kadınların güvenliği göz önünde bulundurulmalıdır. Tuvaletler, günlük 100 kişinin kullanabileceği düşünülerek hazırlanmalıdır. (TTB)”
Asbest ve halk sağlığı
Geçmiş yıllarda birçok açıklamamızda asbest ve sonuçlarına değindik. Burada akut bir duruma dair bazı satırbaşları ifade etmemiz gerekiyor. Şu an için asbest içeren büyük bir enkaz (ki toplamının Erciyes Dağı boyutlarında olduğu tahmin ediliyor), uygun olmayan bir yıkım ve enkaz kaldırma faaliyeti ile atıkların atıldığı yerlerin uygun olmadığını görüyoruz. İlk etapta dikkat edilmesi gereken acil husular:
“Enkazlar profesyonel ekiplerce kaldırılmalıdır. İş makinelerinin çalıştırılma şekli etrafa asbest yayılmasını azaltabilecektir. Uygunsuz ve aşırı toz çıkmasına yol açacak biçimde yapılan enkaz kaldırma çalışmaları engellenmelidir. Enkaz kaldırma çalışmalarında sulama yapılması kaldırılan tozun etkisini azaltacaktır. Bu nedenle enkaz çalışmalarına sulama eşlik etmelidir. Kaldırılan enkazın döküleceği yerler doğru ve merkezi bir planlama ile belirlenmeli, rastgele hafriyat dökülmesi engellenmelidir. Enkaz kaldırma çalışmasına katılanların “FFP2” veya “FFP3” tipi yüksek koruyucu maske kullanması, sağlık açısından bir zorunluluktur. Bu bağlamda bu tür maskelerin bölgeye ulaştırılması gerekmektedir. Pandemi döneminde yaygın kullanıma giren basit cerrahi maskeler bu maddelere karşı koruyucu değildir. (TTB)”
İskenderun Limanı’ndaki yangın
“İskenderun Limanı’nda deprem sonrası çıkan ve beş gün süren yangın Limak Holding’e ait LimakPort’un gerekli altyapı ve güvenlik önlemi olmadan kabul ettiği IMO’lu konteynerlerden kaynaklandı. Hiçbir limanın kabul etmediği tehlikeli ve yanıcı maddelerin içinde olduğu 300 IMO’lu konteynerler Hollanda ve Belçika’dan gelmişti. İçlerinde ayakkabı, giysi, kumaş, plastik yapımında kullanılan yanıcı kimyasallar bulunuyordu. Sadece LimakPort’un kabul ettiği bu konteynerlerin transit geçişi yapılıyor. Burada yükleniyor, Irak veya Suriye’de işleniyor. Tehlikeli yük taşıma faaliyetinde bulunan tüm taraflar; taşımacılığı emniyetli, güvenli ve çevreye zararsız şekilde yapmak, kazaları engellemek ve kaza olduğunda zararı olabildiğince aza indirmek için gerekli olan tüm önlemleri almak zorundadırlar.” Ancak bu yangın deprem gibi durumlarda bizi ne gibi başka tehlikelerin de beklediğinin bir habercisi oldu.
En az 301 iş cinayeti
Deprem sonucu meydana gelen yıkımın tarifi yok. Bazı bölgeler neredeyse haritadan silinmiş ve birçok çekirdek aile artık aramızda değil. Diğer yandan AFAD’ın gecikmeli ve yetersiz arama kurtarma faaliyetleri sonucu birçok canımızı da enkazdan çıkaramadık. Tam olarak kaç kişinin öldüğü, isimleri belli değil. Belli ise de devlet tarafından isim isim açıklanması gerekiyor. Bu yüzden gece vardiyasında olan kaç işçinin öldüğünü bilmiyoruz. Örneğin “11 sene önce depreme dayanıklı değildir” raporu verilen İskenderun Devlet Hastanesi’nde şu ana kadar 10 sağlık emekçisinin kmliğini tespit edebildik. Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde ise 4 arkadaşımızın kimlik bilgisine ulaştık. Yine Akademi, Defne, Megapark gibi yıkılan özel hastaneler mevcut. Bu noktada Sağlık Bakanlığı’nın kimlik bilgileri ile hangi hastanede kaç sağlık emekçisinin hayatını kaybettiğini açıklaması gerekiyor.
Diğer yandan gece vardiyasında çalışan otel, lokanta, belediye, oto tamir vb. tüm işçilere dair neredeyse hiçbir bilgi yok. Belirleyebildiğimiz kadarıyla eğitim faaliyetleri kapsamında Adıyaman’da Arsemas Hotel’de kalan 32 kimya işçisi ve İsias Hotel’de kalan 31 turist rehberini kaybettik. Yine geçici görevlendirme ile gelen farklı mesleklerden kaybettiğimiz sağlık emekçileri var.
Şu ana kadar depremde iş cinayeti kapsamında kaybettiğimiz 97 emekçiyi tespit edebildik. Önümüzdeki günlerde araştırmalarımız devam edecek ama devlet açıklamadığı sürece kaybettiğimiz yüzlerce emekçinin kimliklerine ulaşmamız neredeyse imkansız. (Bu noktada farklı meslek gruplarımızdan genel kayıplarımızı paylaşıyoruz. Ancak evlerinde hayatını kaybeden arkadaşlarımızı iş cinayeti kapsamında değerlendiremiyoruz. Daha genel anlamda depremdeki tüm ölümler için “sosyal cinayet” kavramını kullanabiliriz.)
Deprem bölgesindeki şçi sağlığı ve güvenliği
Deprem bölgesindeki tehlikeli kimyasallar, halk sağlığını tehdit ettiği gibi deprem bölgesinde çalışan işçileri de doğrudan etkilemekte ve ciddi sağlık riskleriyle karşı karşıya bırakmaktadır. Bu noktada gerek üretim ve hizmet sürecinin gerek halk yaşamı ve sağlığı için yapılan çalışmaların işçilerin sağlığı ve güvenliğine zarar vermeyecek şekilde gerçekleştirilebilmesi için alanda temel önlemlerinin alınması elzemdir:
İşçilere, her işe uygun kişisel koruyucu donanım yeteri miktarda ve eksiksiz temin edilmelidir. İşçilerin fiziki sağlığının korunması ve işin verimli ilerleyebilmesi için işçilere barınma, ısınma ve yemek imkanlarına ulaşabilecekleri bir ortam sağlanmalıdır. Bulaşıcı hastalıklardan ve diğer maruziyetlerin sebep olabileceği hastalıklardan korunmak için işçilere hijyen malzemeleri ile duş, tuvalet, el yıkama alanlarının olduğu hijyen ortamları oluşturulmalı ve kuduz ve tetanoz aşılarının yapılması sağlanmalıdır. Çalışma saatleri mevcut duruma göre düzenlenmelidir. İşçiler ağır hasarlı hiçbir işyerine sokulmamalıdır. Verilen maddi desteklerin miktarı yükseltilmelidir. İşten atmalar yasaklanmalı (Kod-29 sürecine mahal vermeyen bir şekilde) ve yasağa aykırı hareket eden patronlara daha ağır cezalar verilmelidir.
İşçilerin fiziksel durumlarının yanında ruhsal durumları da bir o kadar ciddiye alınmalıdır. Deprem bölgesinden intihar haberleri almaktayız ve bu önümüzdeki dönem artabilir. Bu noktada psikolojik destek süreçleri geliştirilmelidir. Ancak sorun sadece psikolojik destek ile çözülemez. Mutlaka ve mutlaka toplumsal dayanışmayı güçlendirmeliyiz. Yine işçilerin ve ailelerinin yas süreçlerine saygı gösterilmelidir.
Bölgede yoğun bir inşa faaliyetine başlanmaktadır. İnşaatların hızlı bir biçimde yapılması kaçınılmaz olarak iş cinayetlerini artırmaktadır. İnşaatlardaki bu süreçlerde başta işçilerin örgütlülüğü olmak üzere bu alanda gerekli adımları atmalıyız. Yeniden inşa sürecinde kentsel yaşam, gıda hakkı, ekolojik denge, tarımsal üretim, göç süreçleri gibi birçok çalışma alanı bizi beklemektedir.