TİP’ten CHP’ye ‘Başörtüsü’ Eleştirisi; Laiklik Vurgusu
CHP’nin başörtüsü düzenlemesi içeren kanun teklifini eleştiren TİP Lideri Erkan Baş, “Türkiye’de Başörtülü olan olmayan, inanan (farklı inançlara sahip tüm inanların) ve inanmayanların herkesin özgür yaşamasının en önemli güvencesi laikliktir. Laikliği net bir biçimde savunmayan hiçbir siyasi parti bu ülkede halkın gerçek özgürlüğünü sağlayamaz. Biz AKP tarafından her gün törpülenen laikliğin güçlendirilmesi ve yeniden kazanılması için her tür katkıyı desteği vermeye açığız. Laiklik ilkesinin bu ülkede yaşayan tüm yurttaşlar için özgürlüğün teminatı olarak hayat bulması gerekiyor” dedi ve ekledi:
“Biz gerçek laiklik ve özgürlük sorunlarını konuşma çağrısı yapıyoruz. Başı açık kapalı, tüm emekçilerin yoksulların halkın çıkarlarını savunma çağrısı yapıyoruz. Halkın patronlara karşı iktidara karşı birleşik özgürlük mücadelesini büyütme çağrısı yapıyoruz. Bu ülkede yoksul çocuklarının, tarikatların cemaatlerin ellerine düşmesini engelleme çağrısı yapıyoruz. Bu ülkede laikliğin yeniden güçlü bir şekilde inşa edilmesi çağrısı yapıyoruz”
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) partisinin haftalık basın açıklamasını düzenledi. Erkan Baş’ın konuşmasından satır başları şu şekilde:
“Şimdi iktidar mensupları çıkıp diyecekler ki bu olay münferittir. Değil kardeşim… Münferit falan değil. Adalet sisteminin paramparça edildiği, hukuksuzluğun genel kaide olduğu, katillerin sırtının sıvazlandığı, iktidar sahiplerinin cezasızlık zırhıyla donatıldığı bu memlekette hiçbir cinayet münferit değildir!
Tıpkı öldürülen kadınlar, tıpkı görevi başında katledilen Ceren Damar gibi, Onur Şener cinayeti de politik bir cinayettir.
AKP devletinin şımarık, güçten, hırstan gözü dönmüş memurları, bir müzisyeni, sırf istedikleri şarkıyı bilmediği, çalmadığı için yüzünü camla parçalayarak katlettiler.
Daha vahim tarafı katil zanlılarının sabıka kayıtlarına rağmen devletin kadrolu memuru yapılmış olması. Güvenlik soruşturmalarıyla, mülakatlarla hakkı çalışma hakkı gasbedilen bu ülkenin gençlerinin yerine sırf iktidara yakın oldukları için suç kayıtlarına rağmen bu canileri memur yapan rezil düzene lanet olsun. İşte bizim bu düzenle bir derdimiz var.
Bizim derdimiz AKP ile ama AKP ile sınırlı da değil. Biz başka bir memlekete ihtiyaç olduğunu söylüyoruz. AKP’nin yarattığı bu düzenle, bu toplumla, bu insan türüyle, bu bencillikle, bu kural tanımazlıkla, bu mafyacılıkla bir derdimiz var.
Onur Şener’in ailesine, tüm sevenlerine, pandemi döneminden bu yana iktidar tarafından açlığa, yoksulluğa itilen ve sürekli olarak hedef gösterilen tüm müzik emekçilerine bir kez daha baş sağlığı diliyorum.
Bu karanlığı mutlaka yeneceğiz. Türkiye AKP karanlığından, baskısından mutlaka kurtulacak; yaşanabilir, sevgi ve umut dolu bir ülke olacak.
Bu aşağılık düzenin cezasızlık zırhıyla donattığı bir başka erkek, Serkan Tüzün isimli sözde hakim, dün evli olduğu bir kadını katletti.
Kadının acılı annesi, televizyonda, 12 yıldır kızının sistematik şiddet uyguladığını, aileyi arkasındaki güçle tehdit ettiklerini, çocuklarını bile göstermediğini ağlaya ağlaya anlattı. Peki sonra ne oldu?
Bu ülkenin Hakimler ve Savcılar Kurulu, katledilen kadın için değil, kadını katledip ardından intihar eden bu faşist cani için bir taziye mesajı yayınladı. Neymiş bir de eski Alperen Ocakları başkanıymış.
İşte boşa demiyoruz, hesaplaşacağız! Sabah kadın katleden bir cani için akşam ‘sayın’ deyip, arkasından rahmet okuyanlarla mutlaka hesaplaşacağız!
Hiç unutmayacağız. Hiçbir cinayeti unutmayacağız, unutturmayacağız. Kadın katillerinin sırtının nasıl sıvazlandığını, nasıl cüretlendirildiklerini, nasıl aklandıklarını unutmadığımız gibi bu taziyeyi de yemin olsun unutmayacağız. Ve mutlaka, hesaplaşacağız.
Bu iki cinayet Ankara’da yaşandı, bu ülkenin başkentinde. Ve bu ülkenin başkentinde de bir meclis var. Ne yapmaya çalışıyorlar? İşte bu cinayetlerin öğrenilmesini engellenmeye çalışılıyor.
Soru şu: Bu sansür yasası çıkmış olsaydı yurttaşlar ayrıntılarını sosyal medyada ve inatla yayıncılık, gazetecilik yapmaya çalışan her geçen gün sayıları azalan basın yayın organlarından bunu öğrenebilecekler miydi? İşte iktidarın yapmaya çalıştığı şey esas olarak budur. Bu yasa gazetecileri susturmak istiyor, bu yasa halkın haber alma hakkını gasbediyor.
Oysa okulların açıldığı gün Sevgili Sera Kadıgil’in imzasıyla Meclis’e sunduğumuz bir yasa teklifimiz var. Okullarda aç, susuz eğitim almaya çalışan milyonlarca evladımız için devlet en azından bir öğün yemek versin diyoruz.
Bütün çabamıza rağmen komisyon gündemine bile alınmayan yasa teklifimizi bir kez daha yurttaşlarımızın dikkatine sunuyoruz.
Okullarda aç kalan çocuklarımız var ya, o çocukların aç kalmasının tek sorumlusu AKP grubudur. İsterse 24 saat içerisinde bu yasa çıkar, yürürlüğe girer ve çocuklarımız okullarında karınları tok biçimde eğitimlerine devam edebilirler. Açlığı engelleyebilirler ama bunların çocuklarının hiçbirisi okullarda aç kalmadığı için hepsi yurtdışında özel okullarda yedikleri önlerinde, yemedikleri arkalarında yaşadıkları için 8 yaşında, 10 yaşında bir çocuğun aç karnına derse girmesinin ne demek olduğunu bilmiyorlar.
Bunun yerine saçma sapan yasa teklifleri ile halkın gerçekleri öğrenmesini engellemeye çalışıyorlar. Daha doğrusu, bu yasa tekliflerinin hepsinin bir amacı var. İktidarlarını korumak ve o iktidarla elde ettikleri servetlerini korumak için bu memleketin çocukları aç kalsın diyen bir iktidarla karşı karşıyayız. İşte bununla hesaplaşacağız.
Gerici bir molla rejimi tarafından zorbaca sözde kıyafet kurallarına uymadığı, sacının teli göründüğü için katledilen Mahsa Amini başta olmak üzere, bu ataerkil gerici düzenin yarattığı, cüretlendirdiği, cezasızlık zırhıyla donattığı erkekler tarafından öldürülen tüm kadınları saygıyla anıyorum.
İran’da sokağa dökülen kadınlar özgürlüğü için mücadele ediyor. Ve buradan tüm dünyaya çıkartılması gereken ve elbette ülkemize de çıkartılması gereken dersler var. Örneğin laikliğin, bir ülke için ne kadar hayati, ne kadar olmazsa olmaz bir ihtiyaç olduğunu bir kez daha yaşayarak görüyoruz. Sokakta yaşamlarını riske ederek mücadele eden kadınlar bize çok ama çok net bir şey gösteriyorlar. Türkiye’de de İran’da da laikliği yeniden, bir daha yitirmemek üzere mutlaka kazanacağız, kazanmak zorundayız!
Ne kazanmak istiyoruz? İnsanların inançları ya da inançsızlıkları, giydikleri ya da giymedikleri siyasetin konusu olmasın istiyoruz. Devletin bir dinin, bir yorumunu tüm topluma dayatmamasını; zorunlu din derslerinin kaldırılmasını istiyoruz. Memleketin dört bir yanında yoksul emekçi çocuklarının sadece imam hatiplere mahkum edilmesini engellemek istiyoruz. Bu ülkenin gençlerinin bu ülkenin geleceğinin kan emici tarikatların cemaatlerin ellerinden almak istiyoruz. 20 yaşındaki genç kardeşimiz Enes Kara’yı öldüren karanlığı yok etmek istiyoruz. Biz bu cemaat, tarikat, siyasal İslamcı karanlığından kurtulmak, nefes almak istiyoruz! Devleti buna alet edenlerden de, bu karanlığa çanak tutanlardan da hesap sormak istiyoruz.
‘Siyasal İslam’ın sıkıştırdığı yerden muhalefet etmek marifet değildir’
Kadının bedeni üzerinde fikir zikretmeden bir politika kurma becerisi bu ülkede yıllardır neden gelişmez bunu sorgulamak istiyoruz. Bir kez daha kadın bedeni üzerinden kurulmak istenen siyaset gündemiyle karşı karşıyayız. Siyasal İslam’ın sıkıştırdığı yerden muhalefet etmek marifet değildir. AKP’nin yalanlarına ve ithamlarına muhatap olmamak için özel bir çaba sarfetmemize bunun için sınırları zorlamamıza gerek yok.
Uzunca bir süredir sorun olmayan “türban sorunu” bir kez daha yakıcı bir sorunmuş gibi iktidarın ve bu kez üzülerek söylüyorum, muhalefetinin enstrümanı haline geldi. Oysa biraz önce söyledim. Çocukların okula aç susuz gitmesi, enflasyonun rekor üzerine rekor kırması, nefret siyasetinin gündelik hayatımızı cehenneme çevirmesi, yeni bir sansür yasasıyla memlekette çıt çıkmamasını hedefleyen bir iktidar, atanamayan öğretmenler, sağlıkçılar, iş bulamayan ve yabancı ülkelere garson olarak bile gitmeye razı olan milyonlarca genç, emekli olamayan yaşlılar, emekli olup açlığa mahkum edilenler.
Tüm bunlar orta yerde dururken AKP’nin belirlediği sınırlar içerisinde, AKP’nin belirlediği gündemlerle AKP’ye karşı muhalefet etmeyi gerçekten anlamıyoruz. Çok açık söylüyorum: İran’da kadının kakülünden korkan ahlak polisleriyle Türkiye’de kadının başörtüsü üzerinden siyaset devşiren tek adam ve onun türevleri bir ve aynıdır.
Evet, çok sık istismar ettikleri türbanlı “Bacılarımız” diyerek yalanlarla gözlerini boyadıkları kadınların karşısında erkekle kadının eşit olmadığını bir fıtrat olarak kabul eden bir tek adamla yönetiliyoruz. Örneğin; İstanbul Sözleşmesi’ni bir gece attığı bir imzayla yürürlükten kaldırdığını düşünen ama sözde türban duyarlılığıyla halkı aldatan bir iktidarla mücadele ettiğimizi hiç unutmamak gerekiyor.
Ezcümle AKP kurduğu saray rejimi o saray bir yalan üretme çiftliğine dönüşmüş durumda. Burada sınır yok. Yalanın bini bir para bunlarda. Ne yapacağız mesela? Camilere ayakkabılarla girdiler diye bir yalan uyduruyorlar. Ne yapacağız mesela? Caminin 500 metre etrafında ayakkabı çıkarılmalıdır diye kanun mu çıkaracağız bunun için? Her gün attıkları bir yalan var. CHP camileri ahır olarak kullandı diye bir yalan sürekli olarak söylüyorlar. Ne yapacağız? Bir köyde cami varsa o köyde hayvan otlatmak yasaklansın mı diyeceğiz?
Hatırlıyor musunuz? Hani önümüzdeki Cuma ispat edeceklerdi kaç yüz Cuma geçti bilmiyoruz. 9 – 10 yıl oldu bunun üzerinden. Kabataş yalanının yalan olduğunu ispat etmek için deniz kenarında bile olsa belden yukarı çıplak gezmek yasaktır diye kanun mu çıkaracağız arkadaşlar. Olmaz. Bu iktidarla böyle mücadele edilemez. Biz naçizane bir uyarımızı yapmak istiyoruz. AKP’nin yalanlarına yetişemeyiz. Onları o yalanlara boğmak zorundayız. O yalanların içerisinde boğulsunlar. AKP’nin oyuncaklarıyla oyun kurulamaz.
‘Laikliğin yeniden güçlü bir şekilde inşa edilmesi çağrısını yapıyoruz’
Türkiye’de Başörtülü olan olmayan, inanan (farklı inançlara sahip tüm inanların) ve inanmayanların herkesin özgür yaşamasının en önemli güvencesi laikliktir. Laikliği net bir biçimde savunmayan hiçbir siyasi parti bu ülkede halkın gerçek özgürlüğünü sağlayamaz. Biz AKP tarafından her gün törpülenen laikliğin güçlendirilmesi ve yeniden kazanılması için her tür katkıyı desteği vermeye açığız. Laiklik ilkesinin bu ülkede yaşayan tüm yurttaşlar için özgürlüğün teminatı olarak hayat bulması gerekiyor.
Biz gerçek laiklik ve özgürlük sorunlarını konuşma çağrısı yapıyoruz. Başı açık kapalı, tüm emekçilerin yoksulların halkın çıkarlarını savunma çağrısı yapıyoruz. Halkın patronlara karşı iktidara karşı birleşik özgürlük mücadelesini büyütme çağrısı yapıyoruz. Bu ülkede yoksul çocuklarının, tarikatların cemaatlerin ellerine düşmesini engelleme çağrısı yapıyoruz. Bu ülkede laikliğin yeniden güçlü bir şekilde inşa edilmesi çağrısı yapıyoruz.
Sadece biz değil madem kadınları tartışıyoruz. Kadın örgütlerinin sesine kulak vermeliyiz. Aylardır kadın örgütleri çeşitli alanlarda bu iktidarın dayatmalarına karşı bir mücadele yürütüyorlar ve şunu söylüyorlar. Yeni yasa icat etmenize gerek yok: var olanı uygulayın. Anayasanın 10. Maddesi ortada; Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırımı gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.
Ya da 1950’de altına imza attığın BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ortada duruyor. 2. Maddesi yani “Herkes ırk, renk cinsiyet dil siyasal veya diğer bir inanç ulusal ya da toplumsal köken, servet, doğuş ya da herhangi başka bir durumdan dolayı ayrıma uğramadan evrensel hak ve özgürlüklerden yararlanma hakkına sahiptir.” Buyurun altına imza attığımız sözleşmeyi uygulayalım.
2002’de yapacağını taahhüt ettiğin Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edilmesi Sözleşmesi (CEDAW); Kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi uluslararası sözleşmesinin gereğini yapmak kafidir. Hani bir gecede çıkmaya teşebbüs ettikleri İstanbul sözleşmesi, İstanbul sözleşmesi uygulanmalı. Madem kadın haklarını konuşuyoruz, madem kadın konusunda bütün siyasetçiler hassas, o zaman her insanın en temel hakkı olan yaşam hakkı, bu ülkede kadınların yaşam hakkı güvence altında değil. Bunları hayata geçirecek kanunları, anayasaları, uluslararası sözleşmeleri uygulamak gerekiyor.
‘Kadın örgütlerinin sözü sözümüzdür’
Kadın örgütlerinin sözü sözümüzdür. Yasalara dokunmayın, yasaları uygulayın. Türkiye’de dini siyasal amaçları için uygulayan bir iktidarla karşı karşıyayız ve bunların yarattığı iklimi bir bütün olarak ortadan kaldırmak tüm siyasetçilerin, tüm yurttaşların eşit, özgür bir ülke hayali kuran herkesin en önemli görevi, en önemli sorumluluğudur. Yapılması gereken şey dinin ve paranın siyaset üzerindeki egemenliğine son vermek. Din ve para siyaseti belirlediği sürece halkın özgür ve mutlu olması, ülkemizin insanlarının barış içinde kardeşçe yaşaması mümkün değil. Dolayısıyla gerçek sorunları tartışmamız gerekiyor.
DİSK/Genel-İş üyesi Kumluca Belediyesi emekçilerini saygıyla selamlıyorum. Kumluca Belediyesi emekçileri, bir süredir belediye yönetiminin sendika ve emek düşmanı, kanunsuz uygulamalarına karşı kararlı bir mücadele yürütüyor. Sendikayı tanımayan yönetim, işçilerin günlük ücretlerini düşürüyor, sendikalı işçileri istifaya zorluyor, vazgeçiremediklerini işten çıkarıyor ya da sürgüne yolluyor. Anayasa’yı, ilgili kanunları ve işçilerin sözleşmeden doğan haklarını ihlal eden belediye yönetimini uyarıyoruz. Sendika ve emekçi düşmanı bu uygulamalara derhal son verilmelidir. Atılan işçiler işe bir an evvel geri alınmalı, işçilerin talepleri karşılanmalıdır. Sömürü, baskı, haksızlık nereden gelirse gelsin, Türkiye İşçi Partililer olarak karşısında duracak; Kumluca Belediyesi emekçilerinin talepleri kabul edilene değin yanlarında olacağız.
Bugün 4 Ekim Dünya Hayvan Hakları Günü, yaşam hakkı savunucularının mücadelesini selamlıyoruz. Saray’ın ve sermayenin aç gözlülüğüne bu ülkenin doğasını, yaşamını yem etmeyeceğimizi bir kez daha meclis kürsüsünden ifade etmek istiyorum. Bu ülkenin doğası, sokakları hepimiz için yaşanabilir, hepimiz için güvenli olana kadar mücadele etmeye devam edeceğiz.”