Yoksullaştıran Büyüme Ne Kadar Sürdürülebilir?
Dün açıklanan ikinci çeyrek büyüme rakamları iktidar tarafından bir başarı olarak sunuldu. Ancak detaylarına inildiğinde veriler pembe bir tablo çizmekten uzak. Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı verilere göre Türkiye, yılın ikinci çeyreğinde yüzde 7,6 büyüdü.
Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, Türkiye’nin, verisi açıklanan OECD ve G20 ülkeleri içerisinde yılın ikinci çeyreğinde en yüksek büyüme kaydeden ikinci ülke olduğunu söyledi. Nebati, Türkiye’nin beş çeyrektir devam eden dengeli büyümeyi bu dönemde de sürdürdüğünü vurguladı.
Peki Türkiye gerçekten dengeli mi büyüyor?
Büyüme verilerinde öne çıkan en çarpıcı veri, işgücü ödemelerinin Gayrisafi Yurt İçi Hasıla’dan (GSYH) aldığı payın düşmesi oldu. Geniş kitlelerin yüksek büyümenin etkisini hissetmediğini vurgulayan iktisatçılar, bunun iktidarın başarısızlığından değil bilinçli tercihinden kaynaklandığını vurguluyor. Ancak uzun yıllardır devam eden bu politika tercihi artık sürdürülebilir değil.
“Büyük bir tahribat var”
DW Türkçe’den Pelin Ünker’e konuşan Kadir Has Üniversitesi’nden iktisatçı Prof. Dr. Erinç Yeldan, “AKP resmi söylemi bunu büyük bir mucize, büyük bir başarı olarak paylaşıyor. Fakat bu rakamın ardında yatan gerçekleri biraz incelediğimiz zaman ücretli emek gelirleriyle geçinen insanlar açısından büyük bir tahribat olduğunu görüyoruz” diyor.
2020’nin ikinci çeyreğinde yüzde 36,8 olan işgücü ödemelerinin GSYH’deki payı, yüzde 25,4’e indi ve 2000’li yılların en düşük düzeyine geriledi. Aynı dönemde sermaye kazancının GSYH’deki payı ise yüzde 42,9’dan yüzde 54’e çıktı.
Yrd. Doç. Dr. Özgür Müftüoğlu, “Bu kadar hazin bir düşüşün, emeğin gelirindeki, bu kadar büyük bir düşüşün göstergesi aslında Türkiye’deki sınıflar arasındaki güç dengesinin ne kadar bozuk olduğudur” ifadelerini kullanıyor.
Borsa şirketlerinin kârı uçtu
Yılın ikinci çeyreğinde 429 borsa şirketinin kârı bir yılda yüzde 293 artarak rekora ulaşmıştı. Ücretli emeğin milli gelirden elde ettiği gelir düzeyi ise enflasyondan arındırıldığında geçen yıla göre yüzde 6 buçuk daha düşük.
“Bazıları belki daha az, bazıları daha çok büyüyor ama tüm Türkiye büyüyor, gelirleri artıyor savı tamamıyla yanlış. Resmi rakamlar bize bunun tersini söylüyor” diyen Profesör Yeldan, iktisat literatüründe bunun yoksullaştıran büyüme olarak adlandırıldığını söylüyor. Yeldan, “Yoksullaştıran büyüme, AKP’nin kurguladığı ekonomi politikalarının doğrudan yansıması ve doğal bir sonucu. Zira AKP özü itibarıyla bir şirketler, yandaş şirketler, cemaatler koalisyonu. AKP sürekli olarak bir finansal rant ve spekülatif gelir yaratarak yandaş şirketlere kaynak aktarmak durumunda. Ve bu kaynağın ana merkezi de ücretli emeğin sömürüsü olacaktır” diye konuşuyor.
“Spekülatif gelirler arttı”
Dün açıklanan verilere göre finansal hizmetler sektörü yüzde 26,6 büyürken, tarım 2,9, emek yoğun bir sektör olan inşaat yüzde 11 geriledi. Sanayideki büyüme ise yüzde 7,8’de kaldı.
Yeldan, AKP’nin izlediği politikaların doğrudan doğruya finansal sermaye gelirlerini arttırıcı, ücretli emeğin ücret ve maaş gelirlerini düşürücü politikalardan oluştuğuna işaret ediyor. Ücretli emekten özellikle finans sermayesine bir kaynak aktarımı olduğuna işaret eden Yeldan, “Spekülatif gelirler alıp başını gitmiş ve büyümenin de esas kaynağını oluşturmuş durumda. Böyle bir ortamda tabi ki bölüşüm olarak ücretli emekten sermayeye ama özel olarak özellikle finans sermayesine bir kaynak aktarımı, derinleşen bir sömürü görüyoruz” ifadelerini kullanıyor.
“İktidarın bilinçli tercihi”
Akademisyen Müftüoğlu’na göre de bu AKP’nin başarısızlığı değil bilinçli bir tercihi.
“Bu veriler, Türkiye’deki sömürü ve soygun düzeninin tablosudur” diyen Müftüoğlu, “Bu siyasi iktidarın bilinçli bir tercihidir ve bu tercihin sonucu olarak da bugün zenginler çok daha zenginleşirken, yoksullar açlık sınırın altında beslenmelerini bile karşılayamaz durumdadırlar” diye devam ediyor.
Türkiye nüfusunun büyük çoğunluğunu ücretli çalışanların oluşturduğunu ifade eden Müftüoğlu, AKP’nin politika tercihleri sonucu ortaya çıkan tablonun sınıf mücadelesinin başarısızlığını da gösterdiği görüşünde.
Müftüoğlu, “Çalışma Bakanlığı’nın son verilerine göre bugün 4 buçuk milyon civarında sendika üyesi var. Emekçilerin şimdi gidip o sendikaların kapılarına dayanması lazım. Siz ne iş yapıyorsunuz burada bunca emekçi yoksullaşırken, birileri böylesine zenginleşirken niye bir mücadele örgütlenmiyor? Bütün emekçilerin, başta sendika üyelerinin bunun hesabını sormaları lazım” diye konuşuyor.
“Altılı Masa’nın da sınıfsal perspektifi yok”
Müftüoğlu’na göre bu tablo ancak sendikal hak ve özgürlüklerin önünü açacak bir programla değişebilir. CHP’nin öncülüğünde yürüyen Altılı Masa’nın ekonomi konusunda sınıfsal tercihler bakımından AKP’den çok da farklı düşünmediğini savunan Müftüoğlu, muhalefetin sınıfsal temelli perspektife dayanan ve bu eşitsizliği ortadan kaldıracak bir program ortaya koyması gerektiğini aksi halde toplumun buna ikna olmayacağını ifade ediyor.
Gelirlerinde “muazzam” bir çöküntü yaşayan emekçilerin bir yandan işsizlik baskısı diğer yandan da yüzde 100’ün üzerinde bir enflasyon ve gecikmiş zamlarla karşı karşıya olduğunu ifade eden Erinç Yeldan ise dünyanın hiçbir ekonomisinde bu şekilde bir büyüme karşısında böyle bir gelir tahribatının yaşanmadığını dile getiriyor.
Yılın ikinci çeyreğinde, birinci çeyreğe göre sabit sermaye yatırımlarının da daraldığına dikkat çeken Yeldan, yüzde 22,5 artışla ikinci çeyrek büyüme rakamlarına 13,6 puan katkı veren hanehalkı tüketim harcamalarının ise üst gelir gruplarının Covid sonrası ertelenmiş olan çok yüksek hacimli tüketiminden kaynaklandığını vurguluyor.
“İktisadi ve sosyal açıdan devam edemez”
Yatırımların inişli çıkışlı olduğu ve büyümenin tüketime dayandığı bir ekonominin iktisadi anlamda sürdürülebilir olmadığını vurgulayan Yeldan “Diğer yandan bu kadar yoğun ve şiddetli bir sömürü, yoksulluğu artıran bir büyüme, bu kadar yüksek bir enflasyon ortamının yarattığı belirsizlik ve umutsuzluk dünyasının hukuken ve sosyal olarak sürdürülmesi imkânsız” ifadelerini kullanıyor.
AKP’nin büyüme verilerinde de ortaya çıkan yoksulluk tablosunu makyajlamak için seçim öncesinde sosyal yardımlara başvurabileceğine işaret eden Yeldan, bunun Türkiye’ye kayıt dışı kaynak girişiyle sağlanabileceğine dikkat çekiyor. Yeldan, “Anlıyoruz ve okuyoruz ki AKP her ne pahasına olursa olsun yurtdışından döviz kazandırıcı kayıt dışı kaynak yaratarak bu önümüzdeki altı dokuz ayı bir yama sağlamak üzerine geçirmeye çalışacaktır. Bunun bedeli de korkarım çok ağır olacaktır” diyor.