Karamollaoğlu’ndan Erdoğan’ın Adaylığı Hakkında Yorum
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Seçimler zamanında yapılacak, ben de adayım” dediğini ifade eden SP Lideri Karamollaoğlu, “Kusura bakmasın, seçimler tam zamanında yapılırsa Sayın Cumhurbaşkanı aday olamaz. Anayasa Mahkemesi müdahale eder. Çünkü çok açık ve net, bir kişi iki dönemden fazla aday olamaz. Olabilir ama bir şartla, Meclis karar verirse ve seçimi öne alırsa” dedi.
Haber Merkezi / Temel Karamollaoğlu, kendi Cumhurbaşkanı adaylarına ilişkin de “Net olarak, hukuken seçim tarihi belirlendikten sonra, altılı masa veya muhalefet olarak bizler bir araya gelip Cumhurbaşkanı adayını açıklarız. Ama henüz seçim tarihi kesinleşmeden böyle bir adayın şimdiden açıklanması ihtiyacını da duymuyoruz. Gereği de yok” ifadelerini kullandı.
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
“Bugün aynı zamanda tarihi bir günün de yıl dönümü. D-8, bundan tam 25 yıl önce kurulmuştu. D-8; Türkiye’nin daveti üzerine, 15 Haziran 1997’de İstanbul-Çırağan Sarayı’nda gerçekleştirilen ve İran, Pakistan, Bangladeş, Malezya, Endonezya, Mısır ve Nijerya’nın devlet ve hükümet başkanlarının katılımıyla resmen kurulmuştu.
D-8’in 25. kuruluş yıl dönümü münasebetiyle, hafta sonu Çırağan Sarayı’nda 54. Hükümet’te yer alan değerli bakan arkadaşlarımız ile üye ülkelerin ve siyasi partilerimizin kıymetli temsilcilerinin de katılımıyla anlamlı bir toplantıyı gerçekleştirdik. Üzerinden geçen çeyrek asra ve D-8’in imkan ve potansiyelinin doğru kullanılmamasına rağmen; D-8’lere olan ihtiyacımız bugün 25 yıl öncesinden çok ama çok daha fazladır. D-8’in şu temel prensiplerinin ilke edinilmesi ve hayata geçirilmesi için gayret gösterilmesi bugünün dünyasında artık bir tercih değil, zorunluluktur.
Savaş değil, barış. Çatışma değil, diyalog. Çifte standart değil, adalet. Üstünlük değil, eşitlik. Sömürü değil, âdil paylaşım. Baskı ve tahakküm değil, insan hakları.
Bugün dünyamız maalesef bir kaos ortamına sürüklenmiş bulunmaktadır. Neredeyse topyekun bir savaşa doğru iteleniyoruz. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal teşebbüsünden sonra tam bir kutuplaşma meydana geldi. Bu süreç böyle devam ederse, dünyamız kimsenin arzu etmediği gelişmelere şahit olabilir. Ama D-8’in bu prensipleri uluslararası sahada benimsenmiş olsaydı, bugün aynı endişeleri taşımıyor olurduk. D-8’lerin prensiplerini benimseyen ülkelerin sayısının artmasını D-18 ve daha büyük rakamlara ulaşılmasını biz arzu ederiz. D-8’lerin yarınlarda, yeniden kuruluşundaki heyecan ve kararlılıkla birlikte dünya siyasetinde etkin rol oynayacağına olan inancımızı vurguluyor; D-8’lerin kuruluşuna imza atan liderlerden ve emeği geçenlerden hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, hayatta olanlara ise sağlık ve afiyet diliyorum. Ve hassaten, bu oluşumun hayata geçmesinde en büyük emek ve pay sahibi olan merhum Necmettin Erbakan Hocamızı da bir kez daha rahmet, şükran ve minnetle yâd ediyorum.
Maalesef bugünkü Erdoğan iktidarı, 20 yıllık süreçte D-8’lerin hayat bulabilmesi için kılını bile kıpırdatmamıştır! İki dönem başkanlık görevini üstlendiler ama D-8’lerin hayata geçirilmesi için hiçbir adım atmadılar. Hangi atımları atmalarını bekliyoruz? Ekonomik olarak ilişkileri ve ticaretlerini artıracaklardı. Ülkeler de böylelikle hem birbirlerine yakınlaşacaklar hem de her biri güçleneceklerdi. Hakikaten böyle bir adımın atılmamasını anlamak mümkün değil. Böyle anlaşmalar zamanında yapılmış fakat arkasından, ülkemizi ve bölgemizi kalkındaracağını iddia eden bir iktidar, 20 yıl boyunca kılını dahi kıpırdatmamış! Şimdi yeniden iktidara gelmek arzusundalar, Allah akıl fikir versin.
Erdoğan, bütün yetki kendisinde. Hükümet dediğimiz zaman artık sadece Erdoğan akla geliyor, Bakanlar Kurulunun ve Meclis’in hiçbir kıymet-i harbiyesi kalmadı! Tek kişi. Diktatörlüklerde, krallıklarda, padişahlıklarda bundan daha ileri bir yetki hiçbir zaman olmadı. O zaman sistemi oturmuş kurumlar vardı, bugün yok; kimse Cumhurbaşkanının kararlarını sorgulayamıyor. Bundan dolayı da bugün başımız dertten kurtulmuyor.
Her ne kadar sayın Erdoğan, ekonomideki başarısızlıklarını mücbir sebepler diyerek açıklamaya çalışsa da, bunun böyle olmadığını hepimiz biliyoruz. Mücbir sebepler başka ülkeleri 1 şiddetinde etkilerken, neden bizim ülkemizde bu 10 şiddetinde yaşanıyor? Neden enflasyon ABD’de ve Avrupa ülkelerinde en fazla %6-7 iken, savaş ve kriz olan ülkelerde dahi %20’leri geçmezken biz de bu oran %60-70’leri geçip üç haneleri rakamları buldu?
Hangi yanlış adımları atıp, hangi akla hayale gelmedik politikaları uyguladınız da bu mücbir sebepler en çok ülkemizi etkiledi? Bilinmelidir ki bugün Türkiye’nin yaşadığı krizlerin mücbir sebebi sadece Ak Parti iktidarı ve Cumhurbaşkanının kurduğu sistemdir. Başka türlü bunu açıklamak mümkün değil.
Tek kişilik bir sistem ve tek kişinin her konuda karar vermesi şu anda bizim yaşadığımız en büyük problemdir. Neden? Çünkü tek kişilik kuruluşlarda konular müzakere edilemez. Hep benlik hakimdir. Ben ne dediysem o olur, sen kimsin de benim karşıma çıkıyorsun? Problemlerimiz muhakeme edilemediği için bu haldeyiz. Konuşamıyorlar! Farklı fikir söyleyenler hemen uzaklaştırılıyor.
“Devlet kurumları böyle olursa, iktidarın doğru karar verme ihtimali olmaz”
Hangi rakamı, hangi veriyi, hangi istatistiği ele alırsak alalım bu iktidarın her alanda sınıfta kaldığını açık ve net bir şekilde görüyoruz. Ve bunun sıkıntısını iktidar değil milletimiz çekiyor, biz çekiyoruz, bu ülkede yaşayan herkes çekiyor. Eğer bu sıkıntıları iktidar çekiyor olsa umurumda bile olmaz derim şahsen… Kendi düşen ağlamaz deriz ama öyle değil ki. Aldıkları kararlar sebebiyle ülkemiz bugün bu sıkıntılarla karşı karşıya…
TÜİK’e göre bile, bile diyorum, sırf resmi rakamları kullanırken bile edatını kullanmak zorunda kalışımız dahi iktidar adına utanç verici… Devlet kurumları böyle olursa, iktidarın doğru karar verme ihtimali olmaz. Çünkü gerçekleri görmüyor hatta görmemek için çaba sarf ediyorlar.
Bakınız TÜİK’e göre, %67’ye düşen Tüketici Güven Endeksi, hesaplandığı 2004 yılından bugüne en düşük seviyesinde. 2021 yılına ait “Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması”nın verilerine göre; en yüksek gelire sahip %20’lik kesim toplam gelirin %47’sini alırken, en düşük gelire sahip %20’lik kesimin payı %6! Gelir dağılımındaki dengeyi ifade eden Gini katsayısı bugüne kadar hiç olmadığı kadar bozuldu. Borçluluk oranı da sürekli artıyor, her 10 kişiden 7’si borçlarını ödemekte güçlük çekiyor. Hanelerin %60’ı “evden uzakta bir haftalık tatil masraflarını”, %38’i “iki günde bir et, tavuk veya balık içeren yemek masrafını”, %20’si “evin ısınma ihtiyacını”, %63’ü de eskimiş mobilyalarını yenileme ihtiyacını ekonomik olarak karşılayamadığını beyan ediyor.
Yani dehşet verici bir adaletsizlik, yoksulluk ve yoksunluk ile karşı karşıyayız. En temel ihtiyaçlarını karşılayamaz hale geldi insanımız. Maalesef, bu ekonomik şartlar gençlerimizi ise çok daha derinden etkilemektedir. KYK, kredilerin ödeme tutarını 30 Haziran’da açıklayacak fakat kredi hesaplama uygulamalarından yapılan hesaplar aşağı-yukarı gelecek tsunaminin habercisi adeta. Üniversite hayatı boyunca toplamda 25 bin lira alan bir gencimiz yaklaşık 75 bin lira, 30 bin lira alanlar ise ortalama 100 bin lira borç ödeyecek. El insaf! Bu vicdansızlıktır! Kürsülerde faize karşıyız diyenler bu rakamlara ne diyecekler? Gençlerimizin çoğu zaten üniversiteden mezun olunca iş bulamıyor, bulanlar ise çok düşük maaşlarla çalışmaya başlıyor, bu kadar borcu nasıl ödeyecekler? Medyayı satın almak için yandaş holdinglere Ziraat Bankası’ndan kredi tahsis ediliyor, milyonlarca dolarlık kredi borçları siliniyor ve bunun için de para bulunabiliyorsa; gençlerimiz için de bu kaynak bulunabilir ve de bulunmalıdır.
Sayın Cumhurbaşkanı, karşısına kimin aday çıkacağını çok merak ediyor olacak ki ısrarla o ismi öğrenmek istiyor. Kendisi çıktı; seçimler tam zamanında yapılacak ve ben adayım. dedi. Kusura bakmasın. Adaylar tam zamanında yapıldığı takdirde Sayın Erdoğan aday olamaz. Anayasa Mahkemesi iptal eder. Çünkü Anayasa’da çok açık ve net bir kişi ikiden fazla aday olamaz hükmü var. Aday olabilir mi? Olabilir ama bir şartla… Meclis karar verir, seçimi öne alırsa… Peki ne kadar öne alırsa olur? 1 hafta, 10-15 gün bile öne alınsa Anayasa’daki durumdan dolayı Cumhurbaşkanı Meclis tarafından aday gösterilebilir. Ben adayım diye kendisi kesinlikle dayatamaz… Onun için bu meseleyi bilmemiz lazım. Sn. Erdoğan’ın “ben adayım.” demesi, parti grubuna ve ittifak ortağına aday olabilmesi için gerekli kararlı almaları için bir mesajdır.
“Altılı Masa olarak bir araya gelir, cumhurbaşkanı adayımızı açıklarız”
Şimdilik aday olma niyetini belirtmiş oldu, Meclis’ten destek bekliyor anlaşılan… Ama o tarihe kadar adaylıktan vaz geçer mi, onu bilemeyiz, zaman gösterecek. Veya seçim zamanında olacak denilmesine rağmen, seçimlerin erkene alınma ihtimali var mı? Bugüne kadar ben şahsen hep zamanında yapılacağı kanaatindeydim, ama son 15-20 gündür geldiğim kanaat o ki, seçim bu sene sonunda da yapılabilir. Ama kararı biz muhalefet partileri vermeyecek, doğrudan doğruya Sn. Erdoğan ve onun kontrolünde olan partisi ve Meclis çoğunluğu verecek. Seçim tarihini açıklasınlar, seçim takvimi belli olduğunda bu meraklarını hemen giderelim. Altılı Masa olarak bir araya gelir, cumhurbaşkanı adayımızı açıklarız. Seçim tarihi belli olmadan şimdiden adayımız açıklama ihtiyacı duymuyoruz, gereği de yok… Neden ısrarla aday belli olsun, aday belli olsun, aday belli olsun… Sabret. Belli olacak bir gün…
Ayrıca ben kendisine şu anda daha Cumhurbaşkanı olarak daha öncelikli sorumluluklarının olduğunu hatırlatmak isterim. Yükselen enflasyon ve hayat pahalılığına bir an önce çare bulmak Cumhurbaşkanı olarak Sayın Erdoğan’ın bir numaralı görevidir. Vatandaşlarımız artık evinden dışarı adım atmaya korkar hale geldi. Çünkü her şey ateş pahası… Asgari ücretlinin saatlik mesasi 1,3 Dolara geriledi…. İnsanımız, koca bir gün çalışmasının karşılığında bir kilo et alamıyor. Bu nasıl bir mantık, bu nasıl bir anlayış. Cumhurbaşkanı olan bitene gözünü, kulağını kapamış, 6 ay sonra düzelecek, seneye düzelecek diye her gün bir başka tarih veriyor. 6 ay güzel bir rakam olarak bulundu bunlar tarafında. 6 ay sonra düzelecek 6 ay geçiyor bu kez bir 6 ay sonrası için yine düzelecek.
“Ülke böyle yönetilmez arkadaşlar”
Fakat artık milletimizin karnı buna doydu. Çözemez ki. Çözemiyor zaten. 5 sene daha kalsa ne olacak? Bugünkü mantıkla gittiği takdirde Türkiye’nin problemlerini çözemez. Aksine daha büyük problemlerin içine sokar ülkeyi. Neden çözemiyor? Çünkü az önce de ifade ettiğim gibi müzakereye açık değil. Yanlışlarını müzakere etmek istemiyor. Ülke böyle yönetilmez arkadaşlar! Ve bu millet, artık geçmişte düştüğü hataya bir daha düşmeyecek. Ben bilirim diyen bugün Cumhurbaşkanı, olağan şartlarda, bu ülkede bir daha Cumhurbaşkanı seçilmez. Şartları öyle bir değiştirirler ve bu şartlarda seçimi ertelemeye kalkarlarsa, bu da ülkemize yapılacak en büyük ihanet olur.
Sayın Cumhurbaşkanı, durum böyleyken; seçimlerde karşınıza kimin çıkacağını bir kenara bırakın da “ben vatandaşın karşısına nasıl çıkarım” diye kafa yorun. Ocak ayında 84 lira olan Ankara-İstanbul YHT bilet ücretleri sadece 6 ayda %132 zamlandı ve bugün 195 lira oldu; bu fahiş fiyat artışını milletimize nasıl açıklayacaksınız, ona kafa yorun. Biz sizin karşınıza çıkacak adayı zamanı geldiğinde açıklayacağız, ancak siz zaman aleyhinize işlediği halde milletimizin karşısına çıkamıyorsunuz. Çünkü, milletimizi yoksulluğa, sefalete mahkum ettiniz. Çünkü, “dar gelirliler hariç herkesin çarkı dönüyor” diyerek milletin %95’ini görmezden geldiniz. Çünkü kiracıyı ev sahibine, babaları çocuklarına, esnafı mahalledeki komşusuna, emeklileri torunlarına mahçup ettiniz. Çünkü, 4 yıl önce “bu kardeşinize yetkiyi verin; enflasyonla, kurla nasıl mücadele edilir göreceksiniz” diye istediğiniz yetkiyi kötüye kullanarak başarısız oldunuz ve başarısızlığınızda ısrar etmeye devam ediyorsunuz.
İktidar olağanüstü koşullar arıyor
2015’ten bu yana hiçbir seçimi olağan koşullarda geçirmedik maalesef. Şimdi iktidar, bu seçimde de benzer koşulları aramanın ve bulamayınca da oluşturmanın gayreti içerisinde. Ekonomik krizle birlikte halk desteğini kaybetmekte olduğunu anlayan Erdoğan iktidarı ve ortakları, yeniden “beka” söylemine sarılabilmek için fırsat arıyorlar. Görünen o ki Cumhur ittifakı, Suriye ve Yunanistan üzerinden “olağanüstü durumlar” meydana getirmek istiyor. Açık ve net bir şekilde ifade etmek istiyorum; hiç kimse kendi ikbali ve iktidarı için ülkemizi bu zor günlerinde böylesine tehlikeli yollara sokma gafletinde bulunmasın. Türkiye, iktidarın külhanbeyi rolleri, sürekli değişen “dostum-küstüm” hitapları nedeniyle çok bedel ödedi. Bu bedeli artırmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Biz, terörle başarılı ve etkin bir şekilde mücadele edilmesini sonuna kadar destekliyor, bu konunun siyasi malzeme yapılmasına sonuna kadar karşı çıkıyoruz. Şahsiyetli bir dış politikaya evet, dış politika konularının seçimlere alet edilmesine hayır diyoruz.
Ülke olarak tarihimizin en önemli seçimine yaklaşıyoruz. İktidarın son yıllarda attığı adımlar ve benimsediği siyaset tarzıyla birlikte geçmiş seçimlerdeki tecrübelerimiz, bu seçimin nasıl bir atmosferde geçeceği konusunda bizlere ipucu veriyor. Bu nedenle, Türkiye’yi sıkıştırılmak istenilen bu dar ve tekinsiz yoldan çıkarmak isteyen 6 muhalefet partisi olarak üzerinde ciddiyetle durduğumuz konuların başında seçim güvenliği geliyor. Bu seçimlerde bir vatandaşımızın dahi oyunun zayi olmaması için ciddi bir çalışma içerisindeyiz. Herkes şundan emin olsun, sandıklara sonuna kadar sahip çıkarak millet iradesinin eksiksiz ve doğru şekilde tecelli etmesini sağlayacağız. Bir kez daha bunun altını önemle çizmek istiyorum. Biz muhalefet olarak üzerimize düşeni yapacağız ancak iktidardan da üzerine düşen görevi yapmasını bekliyoruz. Gelin bu seçimi önceki seçimlerin aksine her yönüyle adil şartlarda geçirelim.
Seçim adil olsun
Seçimin daha adil ve eşit şartlarda geçmesi için bazı hususları ifade etmek istiyorum. Önümüzdeki seçim sürecinde; Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçim çalışmalarında devletin imkanlarını, Cumhurbaşkanlığı forsunu kullanmamalıdır. Anadolu Ajansı ve TRT, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi muhalefet partilerine ambargo uygulamaktan vazgeçmelidir. Özellikle seçim döneminde Ak Parti lehine izledikleri yayın politikalarından vazgeçmelidirler.
İçişleri, Adalet ve Ulaştırma Bakanları tıpkı 2017 öncesinde olduğu gibi seçimlerden 3 ay önce istifa etmelidir. Valiler, kaymakamlar, bürokratlar, il emniyet müdürlükleri ve iktidara bağlı yerel yönetimler muhalif partilerin seçim çalışmalarına yönelik çifte standart uygulamamalıdır. Pankart, bayrak, afiş asmak isteyen muhalif parti mensuplarını engellememelidir.
RTÜK, iktidarın medya üzerindeki kontrol ve baskı aparatı olmamalıdır. Kamu kuruluşları ve bankaları üzerinden iktidara yakın medya kuruluşlarına kaynak aktarımı yapılmamalıdır. İktidar partisi, kamu görevlilerini ve belediye çalışanlarını seçim çalışmalarına katılmaları için zorlamamalıdır.
En önemlisi de, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Devlet Bahçeli olmak üzere; iktidar kanadı toplumumuzu kutuplaştıracak, huzurumuza kast edecek söylemlerde kesinlikle bulunmamalıdırlar. İktidar ve ortakları, seçimleri kazanmak için her yolun mübah olmadığını bilsinler. Bu seçimi kazanmak için atacakları her adımın mesuliyeti büyük olacaktır; bunun bilinciyle hareket etmelerini ümit ediyorum.”