“Kazanmak İçin Gözü Dönmüş Bir İktidarla Karşı Karşıyayız”
Seçim Kanunu içerisinde yer alan il ve ilçe seçim kurulları düzenlemesine ilişkin konuşan TİP Milletvekili Sera Kadıgil, “Biz 61 yıldır bu şekilde seçim yapıyoruz. Bakın darbe döneminde Kenan Evren’in bile aklına gelmedi. Kazanabilmek için gözü bu kadar dönmüş bir iktidarla karşı karşıyayız” dedi.
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Sözcüsü ve İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil, KRT TV ekranlarında gazeteci Savaş Kerimoğlu’nun sunduğu “Uyanma Vakti” programına konuk oldu. Kadıgil, Kerimoğlu’nun sorularına yanıt verirken Türkiye gündemine ilişkin de değerlendirmelerde bulundu.
Programın başında Kerimoğlu’nun “İçime sinmiyor’ dediğiniz bir şey var mı?” sorusuna yanıt veren Sera Kadıgil, “Halkın vergisiyle maaş alıp, halkın dertleriyle ilgili hiçbir şey yapmayan bir yerde çalışmak zorunda kalmak içime sinmiyor. Orası TBMM ve benim için çok saygın bir yer ama içine girip hâlini görmek, Gazi Meclis’in kimlere kaldığını görmek gerçekten hiç içime sinmiyor” dedi.
AKP ve küçük ortağı MHP’nin Seçim Kanunu’na ilişkin değerlendirmelerde bulunan Kadıgil, “Oyunu kaybettiğini çok net gören bir iktidar var. Oyunu kaybettiği için de oyunun kurallarını ve hakemlerini değiştirerek ‘Millet iradesini ne kadar zedelersek o kadar çok koltuğa sahip oluruz’ düşüncesiyle hayal kuran bir iktidarla karşı karşıyayız” dedi.
TİP Milletvekili Sera Kadıgil şöyle devam etti:
“Kanunun nereden çıktığı çok açık. Bütün anketler önümüzde. ‘Bay bay Tayyip Erdoğan’ noktasındayız. Bunu sadece biz değil Saray’da oturan zat-ı muhterem de çok net görebiliyor. Geldiğimiz noktada seçime bir yıl iki ay kala çok stratejik bir zamanlamayla kendine göre bir seçim kanunu hazırladı. Bunu da utanmadan Meclis’te bize görüştürüyorlar.”
AKP iktidarının seçmen iradesini taşıyamayacağı için seçmen iradesini “sakatlamak” istediğine dikkat çeken Kadıgil, “Getirilen düzenlemelere baktığınızda çok ciddi siyasi mühendislik hesapları görüyorsunuz” dedi.
Kadıgil konuşmasının devamında şu ifadeleri kullandı:
“Yüzde 10 seçim barajı Kenan Evren’in marifetidir. 1982’de 20 milyon seçmen var ve yüzde 10 barajı 2 milyon seçmene tekabül eder. Bugüne geldiğimizde 2018’de bile seçmen sayısı 56 milyon. Yüzde 7’ye indiğinizde bile hâlâ 4 milyon seçmenin iradesini sandık dışında bırakıyorsunuz. Oran olarak güya aşağıya indirdiler ama zaten temsil edilemeyen seçmen sayısı darbecilerin anayasasına göre 2 katını aşmış durumda.
Komisyonda sordum burada bir kez daha sorayım: Türkiye’de yüzde 7 ile 10 bandında kaç siyasi parti var? Bir tane var; o da MHP. Yani ikili bir hesapla baraj düşürülmesi yapılıyor. Birincisi MHP kendine bir garanti almış durumda. İkincisi HDP, MHP’den daha fazla oy alıyor. HDP, şu anda ülkenin en büyük üçüncü partisi. ‘Barajı düşürürsek belki bir şey olur’ diyorlar.”
“Kazanabilmek için gözü bu kadar dönmüş bir iktidarla karşı karşıyayız”
Seçim Kanunu içerisinde yer alan il ve ilçe seçim kurulları düzenlemesine ilişkin de konuşan Sera Kadıgil, AKP iktidarının kazanabilmek için gözünün döndüğünü belirtti.
Kadıgil, şunları söyledi:
“Seçim günü veya öncesinde ve sonrasında bir usulsüzlük olursa şikâyet edilebilecek merci il ve ilçe seçim kurullarıdır. Çok önemli yerlerdir buralar ve bunların başında 61 yıldır o ilçenin veya ilin en kıdemli hakimi olur. Bu bir doğal hakim yasası dediğimiz şeydir. Kimse bunları seçemez, kimse bunları atayamaz. Hukukun bir gereğidir. Bunun da bazı sebepleri var. Açık açık söyleyeyim; en ‘eyvallahı’ olmayan hakimdir kıdemli hakim. Biz 61 yıldır bu şekilde seçim yapıyoruz. Bakın darbe döneminde Kenan Evren’in bile aklına gelmedi. Kazanabilmek için gözü bu kadar dönmüş bir iktidarla karşı karşıyayız.”
Türkiye’de AKP iktidarıyla birlikte yargıya güvenin kalmadığını söyleyen Sera Kadıil, konuşmasına şu sözlerle devam etti:
“Yargıya tabii ki güvenmiyorum. Neden güveneyim yargıya ben? Ben bir avukatım, benim güvenebileceğim bir yargı olsaydı zaten siyasetçi falan olmazdım. İnanın bayılmıyorum siyasetçi olmaya. Ben işini çok seven bir avukattım, yargı bırakmadılar ki ülkede. Bu bir tek benim görüşüm değil. Seda Sayan’ın, Haluk Levent’in güvenilirliği Türkiye yargısından daha yüksek şu anda. Bu rezilliği yaratan ben değilim.
Daha geçen sene AKP ilçe başkanlarını, eski milletvekili adaylarını hakim diye atayan ben miydim? Şimdi bu insanlar hakimlik yapmıyorlar mı? FETÖ’cülere sınav sorularını çaldırtarak, torpille en yüksek makamlara yerleştiren ben miydim? Ben yargıya güvenmiyorum ama yargıya güvenmememin sorumlusu ve suçlusu ben değilim. Yargıya bu hâle getiren AKP iktidarıdır.”
“Herkesle bir derdim var. Badem bıyıklılarla bir derdim var”
“Benim bu vatana ihanet eden, halkını değil de kendi cebini düşünen herkesle bir derdim var. Badem bıyıklılarla bir derdim var” diyen Sera Kadıgil, şunları söyledi:
“Bize bunlara güvenmemizi bekliyorlar, ben de onlara referandumu hatırlatıyorum. YSK, kanunda açık madde olmasına rağmen karar aldı ve mühürsüz oyları geçerli saydı bu ülkede. Bu şekilde bu berbat sistemi getirmeyi başardılar. O yüzden karşımızda her şeyi yapabilecek kapasitede olan bir iktidar var. Biz sonuna kadar mücadele etmekle mükellefiz. Ama ne yazık ki kanunun çıkmasını engelleyemeyeceğiz. Çünkü orada muhalefetin ne dediği zerre kadar umurunda olmayan, Saray’dan gelen bir virgül hatasını düzeltmeyi bile iktidarın zedelenmesi olarak gören bir güruhla iş yapmaya çalışıyoruz.”
Programın son bölümünde Adalet Komisyonu’nda kabul edilen kadınlara ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin önlenmesini öngören kanuna ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Sera Kadıgil, “Kadına şiddetle mücadele edecektin neden İstanbul Sözleşmesi’nden çıktın?” diye sordu.
Türkiye’nin toplumsal cinsiyet eşitliğinde dibe battığına dikkat çeken Kadıgil, şöyle konuştu:
“Kadın doğduğun için senin bazı yükümlülüklerin var’ diyor toplum. Erkeklere de ‘erkek adam ağlamaz’ diyor. Bu sorunu çözmüyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nden bu yüzden nefret ediyorlar. Çünkü devlete cinsiyet eşitliği sağlama yükümlülüğü getiriyordu.
Dünyanın her yerinde ataerki devam ediyor ve daha acısı kapitalist düzen devam ettikçe ataerki zaten devam etmek durumunda. Bunlar dünyadaki insanların yüzde 90’ının hayatını cehenneme çeviren sistemler.
Türkiye’de tacize, tecavüze, evliyse evlilik içinde tecavüze maruz kalmayan kadın sayısı gerçekten çok düşük. Herkesin bir taciz geçmişi var. Hiçbir şeye uğramadıysanız toplu taşıma aracında tacize uğruyorsunuz bu ülkede. Bunlar konuşulduğu zaman tacize uğrayan kadında ne suç olduğunu tartışıyoruz.
Erkek kadını kendine ait sanıyor. Toplum öyle bir noktada ki, erkek kadını kendine ait sanmazsa ‘daha az erkekmiş gibi’ davranılıyor. Özgecan Aslan öldürülüyor, ‘O saatte orada ne işi varmış’ deniliyor. Biriniz de ‘Bu katiller neden bu insanları öldürüyor?’ diye sorun. Erkekler, kadınları öldürme, zehirleme, camdan hakkını nereden buluyor? Temel sıkıntı zaten burada başlıyor.”