CHP Lideri Kılıçdaroğlu’ndan ‘Kürt Sorunu’ Açıklaması
Diyarbakır’da “Kanaat Önderleri, Muhtarlar ve STK Buluşmaları”na katılan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin içinde bulunduğu sorununun herkesin ortak sorunu olduğunu belirterek, “O zaman var olan sorunları nasıl çözeriz? Bunun anahtarı demokrasidir. Oturup konuşmalıyız. Oturup, konuşurken sağlıklı bir zeminde tartışmamız lazım. Sadece benim dediklerim doğrudur dersek o zaman sorunları çözemeyiz” dedi.
Haber Merkezi / Kılıçdaroğlu, “Kimlikler bizim şerefimizdir, onurumuzdur. Kimlikleri siyasete bulaştırmak doğru değildir. Öyle bir noktaya getirdiler ki her birimiz komşumuzu sorgulamaya başladık. 6 siyasi partinin genel başkanı bunları bir tarafa bırakacak ülkenin temel sorunlarına odaklanarak sorunları aşmak istiyoruz. Yapacağımız birliktelik Türkiye’yi aydınlığa çıkarabilir, kucaklaştırabilirsek emin olun sadece Türkiye için değil dünyada siyaset tarihini yazan bütün kitaplara bu konu girecektir” ifadelerini kullandı.
Kılıçdaroğlu, konuşmasının devamında ekonomideki gidişat ve kentin ekonomik durumu üzerine durdu. Bölge kentlerine yatırımın az yapıldığına dikkati çeken Kılıçdaroğlu, Helalleşmeden söz ettim. toplum olarak helalleşmek zorundayız. Sıkıntılarımız var. Diyarbakır çok yaşadı. Bu bölge büyük sıkıntılar yaşadı. Diyarbakır Hapishanesi’ndeki acılar unutuldu mu? Unutulmadı. Oradaki insanlarla helalleşmemiz lazım. Bunu yapmazsak barışamayız. Haksızlığa uğrayan kişiyle helalleşmemiz lazım. Diyarbakır Hapishanesinin insan hakları müzesine dönüştürülmesi lazım” diye kaydetti.
Kılıçdaroğlu, “Pek çok haksızlık görüyoruz. Özgürce tartışamazsak sorunları çözemeyiz. Sorun yoktur. ‘Kürt sorunu yoktur (Erdoğan’a) diyor. Ona göre yok. Vatandaşa sor bakalım. Var mı yok mu? Sorunu yaşayan biliyorsa, onu dinleyeceksin. Çözeceksin. Sorunu yaşayanı dinlemezseniz sorunu çözemezsiniz.” açıklamasında bulundu. CHP Lideri Kılıçdaroğlu, kayyım atamalarına da değinerek, “Seçimle gelen seçimle gider. Bunu yasal güvenceye bağlamışsanız, bir başka yönetici gelip, belediye başkanını yerine kayyum atayamazsınız” dedi.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Diyarbakır’da muhtarlar, kanaat önderleri ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri ile bir araya geldi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, toplantıda yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“Efendim güzel bir kentte, tarihi derinliği olan kadim bir kentte, dostlarla, kanaat önderleriyle buluşmak benim için onur ve şeref. Önce bunun altını özenle çizmek isterim. Kanaat önderleriyle beraberiz, muhtarlarımızla beraberiz, saygıdeğer siyasi partilerimizin temsilcileri var burada, hep birlikteyiz, muhtarlarımız burada. Güzel bir sohbet yapacağız. Türkiye’nin içinde bulunduğu sorun sadece benim sorunum değil hepimizin ortak sorunu. O zaman var olan sorunları nasıl çözebiliriz, var olan sorunları nasıl aşabiliriz? Elbette ki, bunun anahtarı demokrasidir. Demokratik yollarla aşmamız lazım, oturup konuşmamız lazım. Oturup konuşurken de elbette ki, sağlıklı bir zeminde tartışmamızda lazım. Sadece benim dediğim doğrudur, diğerlerinin tümünün dediği yanlıştır dersek farklı bir pencereden bakarsak o zaman sorunları çözemeyiz.
Bakın, biz 6 partinin Genel Başkanı olarak bir araya geldik. Ne için geldik? Demokrasi için geldik, insan hakları için geldik, ekmek için geldik, aş için geldik, işsizliği nasıl çözeriz onun için geldik. Var olan derin yoksulluğu nasıl giderebiliriz onun için geldik. Sıkıntılar var mı? Evet var. Dert var mı? Evet var. Esnafı geziyorsun var, çiftçiye bakıyorsun var, sanayiciye bakıyorsun var. Meydanlar? Meydanlarda işsizlerle dolu. Diyarbakır’da bile küçük bir esnaf ziyareti yaptım cebim kağıt doldu evlatlarım işsiz diye. Ne olacak peki? Buna bir çözüm bulmamız lazım. Çözümü kim bulacak? Çözümü siyaset kurumu bulacak başka bir yer değil.
Yani devleti yönetmeye talip olanların çözüm üretmeleri gerekiyor. Ama biz öyle bir noktada mıyız? Hayır öyle bir noktada değiliz. Öyle bir noktaya bizi getirmediler. Tam tersine beraber olmamız gereken bir atmosferde bizi ayrıştırdılar, farklı kamplara böldüler. Efendim kimliğin ne, inancın ne, yaşam tarzınız ne? Sana ne kardeşim insanın kimliğinden, sana ne kardeşim insanın inancından, sana ne kardeşim insanın yaşam tarzından. Kişinin kimliği siyasete malzeme olabilir mi? Kim anne, babasını seçme özgürlüğüne sahip? O zaman hepimiz belli bir kimliğin, belli bir değerin içinde doğarız. Kimlikler bizim şerefimizdir, onurumuzdur. Kimlikleri siyasete malzeme etmek asla doğru değildir. İnancımız, kimin yüce Yaradan’a yakın olup olmadığını kim bilebilir yüce Yaradan’dan gayrı. Öyle bir noktaya taşındık ki, öyle bir noktaya getirdiler ki, her birimiz komşumuzu sorgulamaya başladık, komşumuzun inancı ne, kimliği ne bunu sorgulamaya başladık.
6 siyasi partinin Genel Başkanı bunları bir tarafa bırakarak ülkenin temel sorunlarına odaklanıp sorunları aşmak istiyoruz, beraber aşmak istiyoruz, birlikte aşmak istiyoruz. Ve yapacağımız birliktelik Türkiye’yi aydınlığa çıkarabilirsek, Türkiye’yi kucaklaştırabilirsek, Türkiye’de yeni bir atmosferi beraber yaratabilirsek emin olun sadece Türkiye için değil dünyada siyaset tarihini yazan bütün kitaplara bu konu girecektir. Dünyada siyaset tarihini kim yazıyorsa, dünyanın neresinde yazılıyorsa o siyaset kitabına girecektir bu. Üniversitelerde ders olarak okutulacaktır. Ben bundan eminim. Dolayısıyla bu çerçevede olaya bakıp değerlendirmek istiyorum.
Diyarbakır evet tarihi bir kent, kadim bir kent. Sokaklarını gezerken, caddelerini gezerken, insanlarla karşılaşırken zaten kadim bir kent olduğunu biliyorsunuz. Mezopotamya, buğdayın keşfedildiği yer. Herkesin karnının doyması gerekirken açların yoğun olduğu bir yer. Nasıl olurda bereketli topraklar nasıl bereketsiz bir atmosfere dönüşebilir, nasıl böyle bir tablo çıkabilir ortaya? Tabloyu ortaya çıkaranlar kim? Bu kadar acımasız bir gerçeği toplumun önüne koyanlar kim her birimizin tek tek düşünmesi lazım.
Kanaat önderleriyle toplantı yapıyoruz, muhtarlarımızla toplantı yapıyoruz, sivil toplum kuruluşlarının önderleriyle, liderleriyle toplantı yapıyoruz. Sizlerle yaptığımız toplantı sıradan bir toplantı değil en azından ben öyle görüyorum. Çünkü kanaat önderi olmak, ben kanaat önderiyim diye ortaya çıktığınızda olmazsınız. Sizi kanaat önderi yapan toplumun kendisidir. Başı sıkışan, bir dertle karşılaşan kişi gelir size sorar benim böyle bir derdim var nasıl çözeceğim diye. O nedenle sizinle yapacağımız görüşme, sizinle yapacağımız toplantı benim için son derece önemlidir. Beraber, birlikte eğer varsa bir sorun bu sorunu çözmemiz lazım. Demokratik yollarla çözmemiz lazım.
Mezopotamya gayet güzel, Dicle’si, Fırat’ı var gayet güzel. Bereketli toprakları var gayet güzel. Surlarınız var, bahçeleriniz var gayet güzel. Peki bakalım bu Mezopotamya toprağında Diyarbakır’da ne oldu acaba? 2002 yılında çiftçi sayısı 50 bin 81 kişi. Tam rakamı veriyorum size çiftçi sayısı 50 bin 81 kişi çiftçilikle uğraşıyor. 2021 yılında 50 binden sayı 33 bin 163 kişiye düşmüş niçin? En temel sorun değerli arkadaşlarım. 16 bin 918 çiftçi üretim yapmaktan vazgeçmiş toprağı ekmiyor. Devleti yönetenlerin düşünmesi gerekmez mi ya ne oldu da 19 bin kişi yaklaşık 20 bin kişi topraktan elini ayağını çekti ne oldu da, niye böyle oldu diye bunu düşünmesi gerekmez mi? Düşünmesi gerekir. Bunun olması gerekir.
Başka bir şey daha. 2004 yılında işlenen tarım alanı. 7 milyon 981 bin dekar. 2004’ten 2021 yılına 7 milyon dekarlık tarım alanı 5 milyon dekara düşüyor. Tam rakamı veriyim, 2 milyon 248 bin dekar alan ekilmiyor. Diyoruz memlekette yoksulluk var. Diyoruz ki yağ yok, diyoruz ki buğday dışarıdan geliyor, nohut dışarıdan geliyor, arpa dışarıdan geliyor, et dışarıdan geliyor, canlı hayvan dışarıdan geliyor. Ne oluyor da dışardan geliyor insan mı yok? Var. Toprak mı yok? Var. Güneş mi yok? Var. Hava mı yok, su mu yok? Var. Niye dışarıdan geliyor, hangi gerekçeyle dışarıdan geliyor? Ben bu soruları soruyorum kendi vicdanıma sizin de sormanız lazım. Benim sorumluluğum var ben bunun farkındayım ama kanaat önderleri olarak, muhtarlar olarak, sivil toplum kuruluşlarının yöneticileri olarak sizin de sorumluluğunuz var. Her birimizin düşünmesi lazım.
Değerli arkadaşlarım, güzel bir haberde vereyim ipek kozasının yüzde 56’sını sadece Kulp üretiyor. Olağanüstü güzel bir şey. Diyarbakır’ın karpuzu vardı değil mi? Karpuz eksildi, dışarıdan karpuz ithal ediyoruz. Benim Diyarbakırlılara sözümdür bir tarafa yazın lütfen. Diyarbakırlılara sözümdür, Diyarbakır’ın karpuzu piyasaya çıkmadığı sürece bu memlekete bir tek karpuz bile ithal etmeyeceğiz. Karpuz var dünyanın en mükemmel karpuzu var.
Kardeşim getiriyorsun başka yerden karpuzu mağdur olan kim? Diyarbakırlı çiftçi. Niye mağdur olsun, hangi gerekçeyle mağdur olsun? Sen kendi vatandaşının hakkını hukukunu mu koruyacaksın başka birisinin hakkını hukukunu mu koruyacaksın? Vatanseverlik? Evet vatanseverlik budur. Benim ülkemde karpuzu eken kazanmalı, buğdayı eken kazanmalı, herkes kazanmalı. Çiftçi zarar eder mi? Bakın tarım sektörü dünyanın bütün ülkelerinde stratejik sektördür. Eviniz, buzdolabınız olmayabilir ama günde iki sefer, üç sefer yemek yemek zorundasınız, karnımızı doyurmak zorundayız. Dolayısıyla tarıma değer, tarıma önem vermemiz lazım. İşin özeti budur değerli arkadaşlarım.
Şimdi sanayiye girmeyim onu daha sonra yarın bir başka toplantıda aktarıyım sizlere. Şanlıurfa’ya gittim, Şanlıurfa’da da çiftçilerle buluştuk, onlarında pek çok sıkıntıları vardı. Zaten Diyarbakır, Şanlıurfa, Mardin, Şırnak aşağı yukarı aynı coğrafyada aynı sorunlarla karşı karşıya olan illerimiz. Şanlıurfa’da bir konuşma yaptım ve dedim ki onlara, Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanlığını bize verin Şanlıurfa’daki bütün çiftçilere elektriği bedava vereceğiz dedim.
Bakın ne oldu şimdi izleyelim hep beraber bakalım ne oldu? CHP Genel Başkanı geçtiğimiz haftalarda Şanlıurfa’ya gitti ve dedi ki, çiftçiye elektriği bedava vereceğiz dedi. Şimdi aynı şeyi sadece Şanlıurfa için demiyorum 6 il saydık orada. Şanlıurfa’dan, Diyarbakır, Mardin, Siirt, Şırnak bunların hepsini saydık 6 il. 6 ile güneş enerjisi yapacağız. Güneşe para veriyor musunuz? Vermiyorsunuz. Paneller üretiliyor mu? Evet üretiliyor. Hesabını yaptım, bu 6 ile çiftçiye elektriği bedava vermek ve artan elektriği de satmak kaydıyla 5 bin megavatlık bir yatırım yapmak mümkün. Yatırımın maliyeti 3 milyar dolar.
Bunlar kalktılar Ruslarla işbirliği yaptılar Mersin’de Akkuyu nükleer santralini kurdular. Güzel nükleer teknolojiyi de bize vermiyor Ruslar. Sadece fabrikayı kurdular bize elektriği satacaklar garanti vermişiz elektriği de satın alacağız. Nükleer santralin maliyeti ne kadar? 20 milyar dolar bugünkü daha henüz tamamlanmadan 20 milyar dolar. Biz kaça yapacağız? 3 milyar dolar. 20 milyar dolarlık yatırım yapıyorlar nükleer santrale 13,35 centten kilovatsaatini satacaklar. Dünyanın en pahalı elektriği. Güneş tarlaları var mı? Var. Boş arazi var mı? Var. Binlerce dönüm var mı? Var. Binlerce dönüm üzerinde bunları kurmak mümkün mü? Mümkün. 3 milyar dolar? Evet 3 milyar dolar. Çiftçiye bedava mı? Evet bu 6 ilde çiftçiye bedava. Artan? Artan enerjiden de dünyanın parasını kazanacağız.
Bakın değerli arkadaşlar, 10 yılda bu yatırım kendisini amorti edecek. 2 yılı ödemesiz 10 yılda kendisini amorti edecek. Dolaylı veya doğrudan 665 bin kişiye istihdam sağlayacak. İşsizlik yok mu? Var. 6 ilde 665 bin kişiye doğrudan veya dolaylı istihdam sağlayacak. Erdoğan diyor ya elini tutan mı var? Elimi tutan sensin. Eğer delikanlıysan, Diyarbakır’da söylüyorum, Diyarbakırlıların huzurunda söylüyorum, eğer sen delikanlıysan, benim elimi tutmazsan bana bizim kuracağımız şirkete, bizim belediyelerimizin kuracağı şirkete arazi tahsis edeceksin 6 ilde. Diyeceksin ki burası taşlık arazidir, burayı kullanmıyoruz… Sen demiyor muydun şu kadar elektrik üreteceğim diye. Gel kardeşim tahsis et. Güzel birinci adım. İkincisi, teşvik açısından burası 6. bölge. Burada hangi teşvikler sanayi için uygulanıyorsa aynı teşvikleri bize de vereceksin kardeşim.
Üç, gerekli üretim ve dağıtım işleri için istediğim lisansı diğer şirketlere hangi lisansı verdiysen aynı lisansı bize de vereceksin. Biz bunu yapacağız görecek o. Onlar 20 milyar dolara yapıyorlar, biz 3 milyar dolara yapacağız, onlar 13 küsur centten satacaklar biz çiftçimize bedava vereceğiz. Ayrıca paramızı kazanacağız. Ayrıca çok kazanacağız. Bütün bunların hepsinin çalışmaları yapıldı. Bütün bu çalışmalar yapılırken bu konuda dünyada yatırım yapan büyük firmaların tamamıyla görüşüldü hepsiyle tek tek. Bu yapılır mı? Evet yapılır. Diyarbakır’ı, Mardin’i, Şanlıurfa’yı bir üretim üssüne dönüştüreceğiz.
Bakın şimdi, yatırımlar nereye yapılıyor? İstanbul’a, Ankara’ya, Bursa’ya, İzmir’e, Denizli’ye. Diyarbakır’ı yok mu bu ülkeni, bu ülkenin Tunceli’si yok mu, bu ülkenin Elazığ’ı yok mu, bu ülkenin Sivas’ı yok mu, bu ülkenin Kayseri’si yok mu? Büyük yerlere oralara gidiyor ve bu bölgelerde yatırım yapılmıyor. Büyük sıkıntı var. İşsizlik? Sizin evlatlarınız büyükşehirlerin varoşlarında asgari ücretle nasıl iş bulabilirim diye çalışıyorlar, uğraşıyorlar ve acaba asgari ücretle bir iş bulabilir miyim diye büyük kentlerin varoşlarında hayatlarını sürdürüyorlar. Bir daha ifade edeyim, Diyarbakır’dan Erdoğan’a gayet açık, gayet net herkesin anlayacağı dille söylüyorum, elimi tutan sensin, delikanlıysan benim istediklerimin tamamını verirsin ilk yatırımı geleceğiz Şanlıurfa ve Diyarbakır’da yapacağız hepiniz göreceksiniz.
Değerli arkadaşlarım, eğer üretirse bir toplum mutlu olur. Eğer alın terinin karşılığını alırsa bir toplum mutlu olur. Eğer evlatlarımız iş bulursa, çalışırsa, evlerine helal ekmek getirebilirlerse o toplum mutlu olur, o toplumda huzur olur, bereket olur, mutfaklarda bereket olur, evlerde bereket olur, sokaklarında bereket olur. Esnafa gidiyorsun alışveriş daha henüz yapan siftah yapmadık diyor. İyi de siftah yapacak vatandaşın cebinde para yok ki. Para olacak ki gidip alışveriş yapsın. Yatırım kadar, üretim kadar değerli bir şey yoktur. Bütün bunlar yapılabilir mi? Hepsi yapılabilir. Maliyeti kuruşuna kadar hesaplandı hepsi mümkün.
Hatta biz elimizi, cebimize atmadan bunların tamamını yapmak mümkün. Tamamını götürürsünüz gelir firma bunun tamamını yapar bu garantileri yeter ki verin siz. O zaman çiftçi ne Urfa’nın çiftçisi, ne Diyarbakır’ın, ne Mardin’in çiftçisi yok kuyudan elektrik çektim, elektrik fiyatı şudur, elektrik çok pahalı diye sokaklara dökülmez, meydanlara dökülmez. Elektriği alacak istediği kadar kullanacak tamamı da bedava olacak. Artan kısım doğrudan doğruya entegre sistemle enterkonnekte sistem içinde dağıtılacak yani Türkiye’ye dağıtılacak oradan da ayrıca para kazanılacak. İyi para kazanılacak onun da altını çiziyim.
Değerli arkadaşlarım, bir parantez açmak isterim. İşsizlik bütün kötülüklerin anasıdır. Derler ya Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin diye. İşiniz varsa böyle bir pozisyonla karşılaşmazsınız. Dolayısıyla istihdam önemlidir, çalışmak önemlidir. Ama bir de işi olanlarında huzur içinde çalışması lazım. İşim var ama huzur içinde çalışmalıyım, rahat çalışmalıyım. Doktorları kastediyorum. Her birimiz hastalandığımızda ilk başvurduğumuz kişi doktorlardır, sağlık çalışanlarıdır. Pandemi döneminde caddelere çıktık, sokaklara çıktık doktorlarımızı alkışladık, onlara teşekkür ettik, onlara dedik ki iyi ki varsınız dedik. Onlara dedik ki, senin çalışma koşullarını düzelteceğiz dedik. Söz verdik size daha iyi aylıklar, daha iyi mali imkanlar sağlayacağız diye.
Ama bunların hiçbirisi olmadı değerli arkadaşlar, yapılmadı. Ve dendi ki doktorlara, madem yurtdışına gitmek istiyorsunuz çekin gidin dediler. Bir doktor, iyi yetişmiş bir doktor nasıl olur da bir siyasi iktidarın yarattığı atmosfer içinde geleceğini Türkiye’de değil de geleceğini yurtdışında arar? Hepimizin düşünmesi lazım. Sıradan bir meslek değil doktorluk. Ama nasıl bir atmosfer yaratıyorsunuz ki, o kişi burayı değil yurtdışını tercih ediyor ve o kişi doktor oluncaya kadar da bütün masraflarını yani maliyetini ailesi çekiyor, toplum çekiyor. Yurtdışına gittiği zaman o ülke o doktor için 1 lira bile harcamış değildir. Ama hazır doktor gelmiştir ve çalışıyordur. Böyle bakmak lazım.
Bu bağlamda 14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla üç noktada yine siyasi iktidarın dikkatini çekmek isterim. Birincisi, sağlık çalışanlarına şiddet uygulanıyor düzenleme sağlık çalışanlarının istediği gibi olsun siyasetçilerin istediği gibi olmasın. Çağıracaksınız doktorları, ebeleri, hemşireleri nasıl bir şey istiyorsanız biz öyle bir düzenleme yapalım diyeceksiniz. İkincisi, doktorların ve sağlık çalışanlarının özlük haklarını iyileştireceğim sözü verdiniz sözünüzü tutunuz ve gereğini yapınız. Üçüncüsü, hakimlere verilen güvencenin hekimlere de verilmesi lazım. 1915’te o dönemin tıp fakültesinde öğrenciler savaşa gittiler Çanakkale’ye ve 1921 yılında mektebi tıbbiye mezun vermedi arkadaşlar hepsi şehit oldukları için. Dolayısıyla doktorluk mesleği aynı zamanda bu kadar değerli bir meslektir. Bunun üzerinde de hepimizin durması lazım.
Şimdi geleyim başka bir konuya. Helalleşmeden söz ettim. Toplum olarak helalleşmek zorundasınız. Sıkıntılarımız var mı var evet. Diyarbakır yaşadı mı evet Diyarbakır çok yaşadı. Bu bölge yaşadı mı büyük sıkıntılar evet bu bölge büyük sıkıntılar yaşadı. Diyarbakır hapishanesindeki işkenceler unutuldu mu unutulmadı. Oradaki insanlarla bizim helalleşmemiz lazım mı evet helalleşmemiz lazım. Bunu yapmazsak barışamayız arkadaşlar. Haksızlığa uğrayan bir kişiyle bizim helalleşmemiz lazım. Diyarbakır hapishanesinin de insan hakları müzesine dönüştürülmesi lazım.
Değerli arkadaşlarım, Roboski de öldürülen gencecik evlatlarımız vardı o ailelerle de helalleşmek lazım. Helalleşmek yüzleşmektir. Haksızlıkla yüzleşmektir helalleşmek. Eğer siz bir karar almış bir kişinin hakkını, hukukunu ihlal etmişseniz sizin onunla helalleşmeniz lazım. Af çıkarmak değil helalleşmeniz lazım. Bu şu anlama gelmesin bazen soruyorlar bana efendim işte bilmem geldi bir sürü devleti soydu falan ben onunla helalleşecek miyim veya gitti 5 kişiyi öldürdü helalleşecek miyim? Yok kardeşim o ayrı o hukukun işidir. Benim söylediğim yönetenlerin yaptığı haksızlıklarla onların yüzleşmesidir.
O zaman biz bu ülkede barışı, huzuru sağlayabiliriz, beraber olabiliriz, birlikte olabiliriz ve birisi haksızlığa uğradığı zamanda hep birlikte daha güçlü bir ses çıkarabiliriz. Helalleşme aynı zamanda adalettir arkadaşlar, adaleti sağlamaktır. Ne diyoruz? Devletin dini adalettir. Devletin dini adaletse adaletin üzerine hepimizin titremesi lazım. Yine önemli bir bilgin diyor ki, adalet kutup yıldızı gibidir yerinde sabit durur ama bütün kainat onun etrafında döner. Demek ki yüce yaradan kainatı da adalet üzerine inşa etmiştir. Peki ülkede adalet var mı? Kanaat önderleri olarak, muhtarlar olarak, sivil toplum örgütlerinin başkanları olarak sormamız gerekiyor ülkede gerçekten adalet var mı? Adaleti inşa edeceğiz. Adaleti inşa etmenin anahtarı demokrasiden geçer.
Düşünce özgürlüğümüz olması lazım. Ben düşündüğümü ifade etmeliyim, sizlerde düşündüğünüzü ifade etmelisiniz ama siz düşündüğünüzü ifade ettiniz diye sizi benim hapse atmamam lazım, tutuklamamam lazım, gözaltına almamam lazım. Eğer bu olursa o zaman demokrasi yoktur, o zaman adalette yoktur. Bu bağlamda düşündüğünüz zaman pek çok haksızlık, pek çok hukuksuzluğu görüyoruz ve bunun da tanığı oluyoruz. Bunu bilmenizi isterim.
Değerli arkadaşlarım, özgürce tartışamazsak sorunları çözemeyiz. Efendim sorun yoktur mesela deniyor. Kürt sorunu yoktur diyor Sayın Erdoğan. Ona göre yoktur. Vatandaşa sor bakalım var mı yok mu? Var diyorsa kardeşim sen mi bileceksin sorunu yaşayan mı bilecek? Sorunu yaşayan biliyorsa ve böyle bir haksızlıkla karşı karşıyaysa onu dinleyeceksin kardeşim bu kadar açık. Nedir yaşadığın sorun ve çözeceksin. Çözme makamında olanların ilk yapacakları iş sorunu yaşayanı dinlemektir. Sorunu yaşayanı dinlemezseniz sorunu çözemezsiniz. Hatta soruna vakıf bile olamazsınız. Önce sorunu yaşayanı dinlememiz lazım.
Güçlendirilmiş parlamenter sistemi açıkladık. 6 Genel Başkan olarak bir araya geldik açıkladık. Demokrasi bütün haksızlıkları ortaya çıkarmanın ve haksızlığa uğramış kişilerin hakkını teslim etmenin anahtarıdır demokrasi. Yani milli iradeye saygı duymamız gereken kural demokrasidir. Milli irade demokraside tecelli eder, yeri bellidir TBMM’dir. Şimdi biz 6 lider olarak güçlendirilmiş parlamenter sistemin bize göre ilkelerini belirledik.
Eskiye dönme anlamında değil. Eskinin de çok hataları, kusurları vardı. Yeni güçlendirilmiş bir parlamenter sistem. Millet iradesinin üzerinde vesayetin olmadığı bir sistemi oluşturuyoruz ve bunun için mücadele ediyoruz ve bunun için çalışacağız. Seçimle gelen seçimle gider doğru mu? Evet doğru. Seçimle gelen seçimle gidiyorsa ve bunu siz bir yasal güvenceye bağlamışsanız bir başka yönetici gelip belediye başkanını alıp yerine kayyum atayamaz. Çünkü neden? Seçimle gelen seçimle gider ilkesini vardır. Böyle olması lazım.
Değerli arkadaşlarım, seçim barajı yüzde 10 dünyada hiç yok örneği. Biz 6 lider oturduk anlaştık yüzde 3 olsun dedik. Yüzde 3 oy alan partinin temsilcisi de TBMM’ye gelsin o da çıksın kürsüden derdi varsa derdini anlatsın ne olacak yani. Dışarıda konuşacağına mademki yüzde 3 civarında bir oy almış gelsin meclise Genel Başkanı gelsin meclise veya herhangi birisi gelsin meclise otursun konuşsun, derdini anlatsın.
Değerli arkadaşlarım, insan hakları ve eşitlik kurumu kuracağız. Bu konuda da 6 siyasi parti olarak anlaştık ve orada da gereğini büyük ölçüde yerine getireceğiz. Bizim haksızlıklar konusunda ve demokrasinin yeniden inşası konusunda yaptığımız mücadelede sizlerin desteğini istiyoruz. Sizlerin desteği önemlidir, milletin desteği önemlidir. Desteğinizi verdiğiniz takdirde bütün bunların gerçekleşmesi mümkündür.
Önümüze sandık gelecek, önümüze nasıl olsa seçimler gelecek oturacağız, düşüneceğiz, tartışacağız ve bu sorunu bir şekliyle çözmüş olacağız.
Değerli arkadaşlarım, aramızda muhtar kardeşlerimde var. Muhtar kardeşlerime şunu söyleyeyim, gittiğim her yerde derim ki, muhtarlar demokrasinin temel taşıdır. Neden biliyor musunuz? Bu topraklarda yapılan ilk seçim Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinde yapılan bir muhtarlık seçimidir. Yani milletvekilliğinden çok çok daha önce bu memlekette bu topraklarda muhtarlık seçimi yapılmıştır. Muhtarlık kurumu ne kadar güçlü olursa demokrasi de o kadar güçlü olur. Muhtarlık kurumu ne kadar güçlü olursa toplumla muhtar arasındaki dayanışma ilişkisi o kadar artmış olur. Muhtarlık ne kadar güçlü olursa demokrasiden olan beklentilerimiz, sorunların bir şekliyle yukarıya yansıması veya aşağıda çözülmesi de o kadar kuvvetli olur.
Değerli arkadaşlarım, muhtarlık kurumuna gerekli önem veriliyor mu? Hayır. Zorlamamamla sizin biraz aylıklarınız artırıldı. En son dediler ki, asgari ücret kadar vereceğiz onu da vermediler. Ama takipçisiyim asgari ücret kadar en az aylık alacaksınız onun takipçisiyim unutmayın bunu. İki, birleşik oy pusulası sizde yok. Niye yok sizde? Muhtarlarda niye birleşik oy pusulası yok? Diğer partilerde var. Giriyorsunuz kabine beğenmediğiniz bir muhtar varsa onun oy pusulasını alıp cebinize koyuyorsunuz giren kişi oy pusulasını da bulamıyor. Bunları kaldıracağız. Birleşik oy pusulası olacak milletvekilleri gibi, diğerleri gibi olacak ve dolayısıyla vatandaş hangi muhtarı seçiyorsa gidecek oyunu, mührünü basacak ve muhtarı seçecek.
Muhtarlık bütçesi, ben muhtarlara aylık demiştim kıyameti koparmışlardı sonunda oldu. Her muhtarlığın bütçesinin olması lazım özellikle kentlerde. Diyeceksiniz ki, muhtarlık bütçesi ne kadar güzel söylüyorsun da parayı nereden bulacaksın? Bu kardeşiniz 27,5 yılını maliyeye verdi. Para nasıl toplanır, vergi nasıl toplanır, bütçe nasıl yapılır, kaynaklar nasıl tahsis edilir 27,5 yılım böyle geçti. Diyarbakır’ın bir mahallesini Bağlar semtini alalım gayet güzel, muhtarlarımız var o da gayet güzel. Oradakiler emlak vergisi ödüyor mu? Ödüyorlar. Kim alıyor? Belediye alıyor. Belediye aldığı emlak vergisinden yüzde 1’i muhtarlara verse ne olur kıyamet mi kopar? Hayır. Belediye başkanı da hizmet ediyor, muhtarda hizmet ediyor. Muhtar hizmet ediyor ama belediye başkanına vatandaş ulaşamaz ama en rahat ulaşacağı kişi mahallenin muhtarıdır rahat ulaşır ona.
Şimdi muhtar olarak fakir bir kadın geldiğinde size, çocuğum imtihanı kazandı Adana’ya gidecek otobüs parası bulamıyoruz dediği zaman çıkaracaksınız otobüs biletini alacaksınız göndereceksiniz gelecek. Kadın memnun mu? Kadın memnun. Siz? Sizde memnunsunuz. Devletin size tahsis ettiği ödenek hakça harcandı mı? Evet hakça harcandı. Bu kötü bir şey mi? Hayır son derece iyi bir şey. Bekle ki vatandaş belediye başkanına ulaşacak, milletvekiline ulaşacak. Ulaşma şansı yok.
Başka bir şey daha, sosyal yardımlar. Sosyal yardımların muhtarlar aracılığıyla dağıtılması lazım. Bir mahallede kim fakirdir, kim zengindir iki kişi bilir. Bir mahallenin bakkalı, iki mahallenin muhtarı. Tek tek sayarlar. Dolayısıyla eğer sosyal yardım yapılacaksa sosyal yardımlarında muhtarlar aracılığıyla dağıtılması lazım.
Değerli arkadaşlarım, birazdan yerime oturacağım sizler soru soracaksınız. Bir sefer şunu düşünün, zaman zaman televizyonlarda veya başka yerlerde izlemiş olabilirsiniz, izlerken de içinizden geçmiş olabilir ya şu Genel Başkan bir yanımda olsaydı da şu soruyu da ben sorsaydım bakalım nasıl cevap verecek. Şimdi buradayım bana istediğiniz soruyu sorun. Şundan da emin olun öyle promter falanda yok yani istediğiniz soruyu rahatlıkla sorun. İki, ya acaba bu soruda Genel Başkana sorulur mu? Düşünmeyin rahatlıkla sorabilirsiniz.
Çünkü eğer biz bu memleketin yönetimine talipsek vatandaşın bize yönelttiği eleştirileri de bizim ufkumuz açılsın diye önerdiği önerileri de dinlemek zorundayız. Aksi halde biz memleketi iyi yönetemeyiz. Sizler soracaksınız ben cevabını vereceğim. Şundan da emin olmanızı isterim. Öyle acaba bu soruyu nasıl atlatabilirim alttan, üstten, yukarıdan yok öyle bir şey. Açık ve net cevabını vereceğim samimi olacağız. Ben samimi olacağım ve sizlerde diyeceksiniz ki evet bu insan samimi. Benim verdiğim cevabı beğenmeyebilirsiniz o ayrı bir şey veya bu cevap yetersizdir diye düşünebilirsiniz ama verdiğim her cevabın samimi olduğuna da inanmanızı isterim. Hepinize en içten sevgiler, saygılar sunuyorum, sağolun, var olun diyorum.”