Ukrayna Krizi Türkiye’de İç Politikayı Nasıl Etkiler?
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali yaklaşık iki haftayı geride bıraktı. İki ülke arasında dengeli bir politika yürütmeye çalışan Türkiye’nin savaşa kötü bir ekonomi ile yakalanmasının iç politikaya ve seçimlere de yansımaları olabilir.
Cumhur İttifakı’nın seçim ve siyasi partiler kanun teklifini bu hafta ya da en geç gelecek hafta TBMM’ye sunması beklenirken, savaşın ve yol açacağı gerek psikolojik gerekse ekonomik sonuçlarının seçmen davranışında etkili olacağı belirtiliyor. Siyasi analistlere göre zaten kötü olan ekonominin daha da bozulması iktidar için olumsuz sonuçlar doğurabilir.
Rusya’nın işgalinin iç politikayı ve erken olmayacaksa Haziran 2023 olarak belirlenen seçimleri nasıl etkileyeceği sorusunun yanıtı için farklı etkenlere bakmak gerekiyor.
Şu anda belirsiz bir ortam olduğunu ve savaşın iç politik sonuçlarını anlayabilmek için erken olabileceğini belirten siyasi analistler, savaşın ve Rusya’ya uygulanan yaptırımların ne kadar devam edeceği, Türkiye’nin denge politikasını ne kadar sürdürebileceği, ekonomik göstergelerin daha ne kadar bozulabileceği gibi çok sayıda hususun belirleyici olacağına dikkat çekiyor.
Kilit nokta: Ekonominin gidişatı
DW Türkçe’den Gülsen Solaker’e konuşan gerek siyasi analistlere gerekse iktidar içindeki farklı kesimlere göre savaşın Türkiye’deki iç politikaya etkisi en çok ekonomi açısından olacak.
Kamuoyu araştırmaları yapan Türkiye Raporu’nun Direktörü Can Selçuki, “Rusya-Ukrayna savaşının siyasi açıdan Türkiye’deki seçmene çok bir etkisi olmayacaksa da ekonomik sonuçları bakımından hükümeti çok zorlayacaktır. Şu anda zaten son derece memnuniyetsiz olan seçmeni daha da memnuniyetsiz hale getirecektir” diyor.
Savaş öncesindeki dönemde bile enflasyonun çok yüksek seyrettiği Türkiye şu anda ekonomik açıdan kırılgan durumda. Yaz aylarında gelecek olan turistlerden elde edilecek gelir beklentisindeki Ankara’yı savaşın uzun sürme ihtimali ve turizm açısından zor günler bekliyor olabilir.
Konsensus Araştırma Başkanı Murat Sarı da ekonomideki şartların seçim sonuçlarında başat etken olacağını düşünüyor ve şunları belirtiyor:
“İktidar, Türkiye’deki işsizlik sorununu, gelir dağılımındaki adaletsizliği, enflasyon ve hayat pahalılığı sorununu çözmediği sürece, ki bunlar Türkiye’de seçimleri en çok etkileyen etmenler, kolay kolay bir daha seçim kazanamaz.”
Seçmen “güvenli liman” tercihi yapar mı?
Seçmenlerin savaş ya da çatışma ortamları gibi olağanüstü koşullardaki eğiliminin çoğunlukla “güvenli limanları” tercih etmek olduğuna ilişkin araştırmalara dikkat çekilirken bu savaşın böyle bir etki doğurup doğurmayacağı da şu an için belirsiz.
Bazı siyasi analistler, “güvenli liman” örneği olarak bazı açılardan Türkiye’de 7 Haziran-1 Kasım 2015 arasındaki dönemi işaret ediyor. 7 Haziran seçimlerinde tek başına hükümeti kuramayan AKP, 1 Kasım 2015’te saldırılar ve katliamların gölgesinde gidilen seçimde güvenlik kaygısının da ön plana çıkmasıyla yüzde 49,5 oyla tek başına iktidar olacak çoğunluğa ulaşmıştı.
İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsü (IstanPol) Genel Direktörü Seren Selvin Korkmaz ise seçmenin güvenlik kaygılarını daha çok ekonominin kötü olmadığı dönemlerde öncelediğini söyleyerek “Ancak toplum bence artık güvenlikten ziyade ekonomik kaygılarını ön plana çıkarmış durumda. Kirasını, faturasını ödeyemeyen bir toplum var. Bu nedenle güvenlikle ilgili kaygıların biraz daha bu tabloda geri planda kalacağını düşünüyorum” yorumunu yapıyor.
Selçuki’ye göre ise artan güvenlik endişesi ortamlarında seçmen genelde daha “güvenli limanları” tercih edebilir, ancak Rusya-Ukrayna savaşı Türkiye’deki seçmenler için bu duruma tam olarak karşılık gelmiyor. Dış politikada olan bitenlerin Türkiye kamuoyunu en azından oy verme tercihi bakımından artık çok etkilemediğini söyleyen Selçuki, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Bizim aslında ekonomide kullandığımız bir tabir var; azalan getiri eğrisi. Fayda sağladığınız bir alanın eğrisinin giderek daha az getiri sağlaması. Yani bu tip olaylar, 7 Haziran-1 Kasım arası gibi ya da sınır ötesi operasyonlar gibi olaylar ardı ardına olduktan sonra iktidarlar için getirisi azalan bir araç haline dönüşüyor.”
Selçuki, bu nedenle Rusya-Ukrayna savaşının 7 Haziran sonrası dönemdekine benzer bir sonuç doğurmayacağı görüşünde.
Muhalefetin görünürlük sorunu
Bu arada savaş ortamının ve artan ekonomik sıkıntıların muhalefetin görünürlüğü ve son dönemde yakaladığı söylenen ivme açılarından sorun yaratıp yaratmadığı da tartışılıyor.
Altı muhalefet partisinin aylardır üstünde çalıştığı güçlendirilmiş parlamenter sistem önerisi geçen hafta Pazartesi açıklanmış ancak savaş haberlerinin gölgesinde kalmıştı.
Selçuki bu önerinin zaten kendi içinde “heyecansız” olduğunu ve savaş olmasa bile durumun çok değişmeyeceğini belirtirken, Korkmaz gündemde sürekli savaş haberlerinin olmasının muhalefetin görünürlüğünü etkilediğini düşünüyor. Korkmaz, şunları söylüyor:
“Savaşın başladığı andan itibaren bütün medyada savaşla ilgili konuları tartışmaya başladık. Muhalefetin parlamenter sistem önerisi dahi gölgede kaldı. Dolayısıyla muhalefet için basın ve ifade özgürlüğü olmayan bir ortamda gündemi savaş ve güvenlik konularının kaplaması Erdoğan için fırsat, muhalefet için ise risk diyebiliriz.”
Muhalefet partileri Rusya-Ukrayna savaşında hükümete yönelik çok sert tutum almaktan kaçındığı gözleniyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Türkiye tarafsızlığını korumalı, taraf olmamalı” derken, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ise daha keskin bur tutum sergileyerek “Putin haddini aşmıştır. Vakit boş laf değil, yaptırım vaktidir. Vakit çekimser kalma değil, zalimin karşısında dik durma vaktidir” demişti.
Korkmaz muhalefetin bu konuda manevra alanının dar olduğuna vurgu yaparak “Bu süreçte kim çok daha aktif bir politika yönetirse yani Erdoğan mı riskleri iyi kullanacak muhalefet mi, Türkiye’deki seçimin kaderini biraz da bu belirleyecek” diyor.