Osman Olmuş Kimdir? Hayatı, Eserleri
5 Haziran 1966 yılında Ankara’da dünyaya gelen Osman Olmuş, ilk ve orta öğrenimini Çubuk’ta bitirdi. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölümünü kazandı. 1989 yılında buradan mezun oldu.
Haber Merkezi / Aynı üniversitenin hem Elektrik ve Elektronik Bölümünde hem de Felsefe Bölümünde yüksek lisans öğrenimi gördü. Çeşitli şirketlerde pazarlamacılık yaptı. Evli ve bir çocuk babası olan sanatçı, İstanbul’da yaşamaktadır. 1987 yılında ilk şiiri Fırt dergisinde yayımlanmıştır. Fırt’ta çıkan bu ilk şiirini; Varlık, Gösteri, Yeni Şiir, Adam Sanat, Şiir-lik dergilerinde çıkan şiirleri takip etmiştir. Sanatçı erotik ve argo üslubuyla dikkatleri üzerine toplamıştır. Şiirlerini ilk olarak, Vişneçürüğü Aşklar adı ile 1996’da kitaplaştırmıştır. İkinci şiir kitabı Pan Flüt Çetesi 1998 yılında yayımlanmıştır.
Pan Flüt Çetesi adlı şiir kitabı çıktığında Varlık dergisinde bir yazı kaleme alan Metin Celâl: “Bir korku filmi seyrediyormuş gibi hissediyorsunuz kendinizi. İzleyen bölümlerde ailesine bakışının da aşka yaklaşımının da aynı olduğunu fark edip ürperiyor ve kapaktaki deniz fenerinin neleri anlattığını daha iyi fark ediyorsunuz. Osman Olmuş’un şiirleri, o deniz fenerinin aydınlatma, uyarma işlevlerinin yanında fallus’u anıştıma görevi olduğunu da düşündürüyor” diyerek onun şiirleri ve üslubu hakkında değerlendirmede bulunmuştur. Kuduruk Kalper Malikanesi (2008) ve Tekhne’nin Harfitarifleri (2014) adlı iki şiir kitabı daha bulunmaktadır.
“Kestane kabuğunda aşk”
buz gibiydi ateş: eylül nezlesi
yalnızlığın cılkını çıkaran kaldırımlar
fısıldaşıyor/gevezelik: laf ezmesi
ve ben seni üşüyorum
yürüyorum/adımlarım sararmış yaprak izi
bilirsin ben hiç kendimi üşüyemem
kestane kabuğunda bir aşk ısıtır ikimizi
inan buz gibi ateş: eylül nezlesi
kaybettikçe kazandığım bir oyun bu
okumayı bıktığım insanların frijit sonu
bir başkasında davetkâr bir başlangıç
hiç geçmediğim sokak başlarında bir kırlangıç
seni ötüyor bana -duyuyorum-
ama dizelerim sağır
adımlarım kaldırımlarda/yürüyorum ağır ağır
ardımda mehdi: teneke trampet çalıyor
suskunluk geceye çoğalıyor
ve ben: tüm adreslere seni soruyorum
kimseler yok -dikkat köpek var-
sokak kapıları ardına kadar açık
bu şehre ağustos’undan tutsak olmuşum
sanki sokaklara kelepçeli bir kaçık
parke insanları maskelerini bırakıp kaçmış
dram oynuyorlar bulvarlara dökülen suratlarla
çürük domateslere bulanıyorlar
(yaşam: perdesiz bir zina)
ÇIKAMIYORLAR; girdikçe derinleşen bir vagina
ben; deniz diyorum parola deniz
uzak/çok uzak ve unut diyorlar
ölüm diyorum parola ölüm
yakın/çok yakın ve umut diyorlar
gülüyorum; dünyaya tutsaklık başka –şair–
yaşama tutsaklık aşka dair
acıyorum tanrılara
bana tutsaklık tırışka vesair…
demem; mefistofeles bile üşüdü bu ateşten
inan buz gibiydi ateş: eylül nezlesi
yürüyorum/adımlarım sararmış yaprak izi
dev bir kestane kabuğu saklar ikimizi
biliyorum soracaksın ama söylemem
kestane kabuğu aşkımız da bu ateşin gizi
“Menapoza inat bir aybaşı”
önceleri aşklarım beyazdı beyaz; bembeyaz
arada bir-iki satır mektup yazar karalardım
sonra n’oldu birden kararıverdiler: karatahta
ben durur muyum hiç; başladım tebeşir atmaya
tüm papatya tarlalarını satın almışım – yine nafile –
siyah kuğuların koynunda en çingene jigoloyum
daha ilk papatya kanamadan kırmızı bir damla
tüm aşklarımı sattı erkekliğime
-menapoza inat bir aybaşı yağmuru bu-
gel de inan: papatyalar kırkından sonra kudurdu
“Saksafon temayülleri”
dokuma halılara dürülünce masum cesetler
dokunur bir el omzuna birden irkilirsin: zombi
gözleri aslında içi su dolu bir sürahidir
boşalır usulca fil adamın hortumuyla
küçük fahişelere saksafon çaldıran bir pezo
kapı ağzında bağırır: hadi geç! hadi geç!
istediğin pozisyonu seç
seçemezsin; bildiğin tek pozisyon misyoner
o da misyonunu unutmuş ezberci bir ekâbir
bırak dokuma halılar bildiğini dokusun
dokununca dudaklar: sen artık paradokssun
küçük fahişe ağızlarında büyüdükçe kayboluyorsun
bir var bir yoksun; benim en olmadık temâyülüm
saksafon kuşu’m
yine uçuyorsun alto saksafonda-adın: charlie parker
parke taşlarına basarak çıkacaksın yüksek kaldırıma
serilince dokuma halılar dokunur bir el omzuna
bakmadan bilirsin zombidir gözleri aslında
içi su dolu bir sürahidir kırılır usulca
13.ten’90/lausanné