Orhan Şaik Gökyay Kimdir? Hayatı, Eserleri
16 Temmuz 1902’de Kastamonu’nun İnebolu İlçesi’nde dünyaya gelen Orhan Şaik Gökyay 2 Aralık 1994’te hayatını kaybetti. Cenazesi ertesi gün Üsküdar’daki Nakkaştepe Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Haber Merkezi / İlk öğrenimini Kastamonu’da tamamlayan Orhan Şaik Gökyay, Kastamonu İdadisinin (lisesi) dokuzuncu sınıfta eğitimini yarıda bırakıp Özel İdarede memurluğa başladı. Sonra yeniden okumaya karar verdi, Ankara İlköğretmen Okulu’nu bitirdi. Piraziz, Samsun ve Balıkesir’de öğretmenlik yaptı. Yüksek öğrenimini, İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Kastamonu, Malatya, Edirne, Ankara, Eskişehir ve Bursa’da edebiyat öğretmenliği yaptı.
Devlet Konservatuvarı müdürlüğü, İngiltere’de öğrenci müfettişliği ve okutmanlık görevlerinde bulundu. “Irkçılık ve Turancılık” davasından yargılandı. İstanbul Eğitim Enstitüsü’nde edebiyat öğretmeni iken yaş haddinden emekli oldu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat fakültesi tarafından kendisine fahri doktorluk unvanı verildi. Marmara ve Mimar Sinan üniversitelerinde divan edebiyatı dersleri verdi. Özellikle Türk Halk Edebiyatı ile ilgili araştırmalarıyla tanındı.
İlk şiiri 1922’de Kastamonu ‘Açıksöz’ gazetesinde ve Balıkesir’de kendisinin yayınladığı “Çağlayan” dergisinde yayınlandı. Atsız Mecmua, Çağlayan, Çağrı, Çığır, Gösteri, Kopuz, Oluş, Orhun, Türk Dili, Ülkü, Yarın ve Yücel dergilerinde yazdı. Edebiyat tarihimiz ile ilgili araştırmalarıyla, özellikle Dede Korkut Masalları’nı yalınlaştırması ile dikkat çekti. Hece ölçüsüyle yazdığı şiirleri saz ve tekke şiirini kavramış bir gönül adamının ustalıklı tadını taşırlar.
Eserleri;
Birkaç Şiir-Poems (1976)
Dede Korkut (İstanbul, 1938)
Dedem Korkut’un Kitabı(İstanbul, 1973)
Katip Çelebi’den Seçmeler (İstanbul, 1968)
Destursuz Bağa Girenler (Dergâh yayınları, İstanbul 1982)
“Bu vatan kimin”
Bu vatan toprağın kara bağrında
Sıradağlar gibi duranlarındır,
Bir tarih boyunca onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir.
Tutuşup kül olan ocaklarından,
Şahlanıp köpüren ırmaklarından,
Hudutta gaza bayraklarından
Alnına ışıklar vuranlarındır.
Ardına bakmadan yollara düşen,
Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,
Huduttan hududa yol bulup koşan,
Cepheden cepheyi soranlarındır.
İleri atılıp sellercesine
Göğsünden vurulup tam ercesine,
Bir gül bahçesine girercesine
Şu kara toprağa girenlerindir.
Tarihin dilinden düşmez bu destan,
Nehirler gazidir, dağlar kahraman,
Her taşı yakut olan bu vatan
Can verme sırrına erenlerindir.
Gökyay’ım ne yazsan ziyade değil,
Bu sevgi bir kuru ifade değil,
Sencileyin hasmı rüyada değil,
Topun namlusundan görenlerindir.
“Yas”
Dökün yaprağınızı dallarım dökün,
Akın yaslı yaslı sularım akın.
Bükün boynunuzu bayraklar bükün,
Bir alınmaz kalem vardı yıkıldı…
Durmadan çalkanan bir kızıl deniz
Bir damla yaş gibi duruyor sessiz,
Vatan ufkundaki en güzel çeyiz,
En şanslı süs baktım yarı çekildi.
Kara haber; tipi eser, savrulur,
Bir yanardağ gibi içim kavrulur,
Vatanın kaderi bende yuğrulur,
Yas olup, yaş olup gözden döküldü.
Gökyay’ım derdiyle adını anar,
Bir kararsız kuştur dalına konar
Neresinde bilmez bir yara kanar,
Saran gitti boyuncuğu büküldü.