Vefa Kilise Camii (Hagios Theodoros Kilisesi)

Vefa Kilise Camii (Hagios Theodoros Kilisesi); İstanbul’un Fatih İlçesi, Vefa Caddesi, Tirendaz Sokak üzerinde yer alır. Molla Gürani Camii veya daha sık kullanılan adıyla Vefa Kilise Camii ve ilk kurulduğu zamanki adıyla Hagios Theodoros Kilisesi.

Binanın ilk yapılış tarihi, mevcut parçalara ve temelinde bulunan damgalı tuğlalara bakıldığında, V.y.y.ın ortalarını işaret etmektedir. Bugünkü yapı ise XI yüzyıla I. Aleksios Komnenos dönemine aittir. Hagios Theodoros Kilisesi, Fatih Sultan Mehmet devrinde Şeyhülislam Şemsettin Molla Gürani(1410-1488) tarafından camiye çevrilmiştir. Onun adini taşısa da, camii daha çok Vefa Kilise Camii olarak ün kazanmıştır.

1937’de yapılan araştırmalarda, binanın içinde başka yapılara ait izlerin bulunması, bu kilisenin bir manastır kompleksi içerisinde yer aldığı fikrini düşündürmektedir. Hagios Theodoros Kilisesi, İstanbul’un Komnenos ve Palaiologos mimarisinin bir örneğidir. Bugünkü durumu ile yapının iki ayrı devirde yapıldığı açıktır. Kilise, bütün cephelerinde tuğla ve taşın alternatif sıralar halinde kullanılmasından meydana gelmiştir.

Kademeli kemerler, kör nişler cephede hareketlilik sağlamıştır. Dış mimarisiyle dini bir yapıdan çok bir saray havasındadır. Vefa Kilise Camii içinde çeşitli dönemlere ait malzemeler kullanılmıştır. Bugünkü hali ile iç ve dış narteks olmak üzere iki nartekse sahip olan kilise dört sütunlu kapalı yunan haçı planlıdır. Haçın kollarının kesiştiği kare mekanın üstü, bir kubbe ile örtülüdür. Kubbeye geçiş pandantiflerle sağlanmıştır.

Kubbeyi taşıyan köşeleri hafif yassılatılmış kare dikmeler yerinde daha önceden sütunlar bulunuyordu. Yüksek kasnaklı kubbe, on iki yassı kaburga ile bölümlere ayrılmıştır. Her bölümde yuvarlak birer pencere bulunur.

İstanbul’un kısa tarihi

İstanbul’un tarihi, Yenikapı Theodosius Limanı kazılarıyla gün ışığına çıkan Neolitik çağ yerleşimiyle, 8500 yıl geriye uzanmış, bu süreçte kentin geçirdiği kültürel, sanatsal, jeolojik değişim ve kent arkeolojisi hakkında yeni bir dönem açılmıştır. Şüphesiz, İstanbul’un tarihi ile ilgili en göze çarpan özelliği, Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorluğu gibi üç evrensel imparatorluğa başkentlik yapmış olmasıdır.

M.S. 4. yüzyılda Roma İmparatorluğu çok genişlemiş; İstanbul, stratejik konumundan dolayı, İmparator Büyük Konstantin tarafından Roma’nın yerine yeni başkent olarak seçilmiştir. Kent 6 yılı aşkın bir sürede yeniden düzenlenmiş, surlar genişletilmiş, tapınaklar, resmi binalar, saraylar, hamamlar ve hipodrom inşa edilmiştir. 330 yılında yapılan büyük merasimlerle, kentin, Roma İmparatorluğu’nun başkenti olduğu resmen açıklanmıştır.

Yakın çağın başladığı dönemde İkinci Roma ve Yeni Roma adları ile anılan kent, daha sonra “Byzantion” ve geç devirlerde Konstantinopolis olarak adlandırılmıştır. Halk arasında ise kentin adı tarih boyunca “Polis” olarak anıla gelmiştir. Büyük Konstantin’den sonraki imparatorların da şehri güzelleştirme çabalarının devam ettiği anlaşılmaktadır. Kentteki ilk kiliseler de Konstantin’den sonra inşa edilmiştir. Batı Roma İmparatorluğu’nun 5. yüzyılda çökmesi nedeniyle, İstanbul, uzun seneler Doğu Roma İmparatorluğu’nun (Bizans) başkenti olmuştur.

Bizans döneminde yeniden inşa edilen kent, surlarla tekrar genişletilmiştir. Günümüzdeki 6492 m. uzunluğundaki ihtişamlı şehir surları, İmparator Il. Theodosius tarafından yaptırılmıştır. 6. yüzyılda nüfusu yarım milyonu aşan kentte, İmparator Justinyen idaresinde bir altın çağ daha yaşanmıştır. Günümüze kadar ulaşan Ayasofya, bu dönemin bir eseridir. 726-842 yılları arasında kara bir devir olan Latin egemenliği, 4. Haçlı seferinin 1204 yılında şehri istilası ile başlamış, tüm kilise ve manastırlar ile abidelere kadar şehir yıllar boyu talan edilmiştir. 1261’de idaresi tekrar Bizanslıların eline geçen kent, eski zenginliğine tekrar kavuşamamıştır.

İstanbul, 53 günlük bir kuşatma sonrası, 1453’te Türklerin eline geçmiştir. Fatih Sultan Mehmet’in savaş tarihinde ilk defa kullanılan iri boyutlardaki topları, İstanbul surlarının aşılmasının önemli bir sebebidir. Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti buraya taşınmış, ülkenin çeşitli yerlerinden getirilen göçmenlerle şehir nüfusu arttırılmış, boş ve harap olan şehrin imar çalışmalarına başlanmıştır. Şehrin eski halkına din hürriyeti ve sosyal haklar tanınarak, yaşamlarını sürdürmeleri sağlanmıştır. Fetihten yüzyıl sonra ise Türk Sanatı şehre damgasını vurmuş, kubbeler ve minareler şehir siluetine hakim olmuştur.

16. yüzyıldan itibaren Osmanlı Sultanlarının Halife olmalarından ötürü, İstanbul tüm İslam dünyasının da merkezi olmuştur. Sultanların idaresinde şehir tamamen imar edilmiş, büyüleyici bir atmosfere bürünmüştür. Eski akropolde kurulu Sultan Sarayı, Boğaziçi’nin ve Haliç’in eşsiz manzarasına hakim kılınmıştır. 19. yüzyıldan itibaren Batı dünyası ile sıklaşan temaslar sonrası, camiler ve saraylar, Avrupa mimarisi tarzında, Boğaziçi kıyılarına inşa edilmeye başlanmıştır.

Kısa sürede inşa edilen birçok saray, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminin de sembolleridir. 20. yüzyılın başında, İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu’nun sona ermesine şahit olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu parçalanırken ve iç ve dış düşmanlar kendi payları için mücadele ederken; Mustafa Kemal Atatürk, Türk Milletinin desteğini alarak, silah arkadaşları ile birlikte, vatan toprağının kurtarılması için mücadeleye girişmiştir. Milletin iradesi ile kazanılan Kurtuluş Savaşı’nı müteakiben; Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde, 1923’te Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur.

Bu süreçte, başkentin Ankara’ya taşınması, İstanbul’un önemini değiştirmemiştir. Bu eşsiz şehir, büyüleyici görünümü ile dünya üzerindeki en önemli kültür-turizm-sanat-finans ve ticaret başkentlerinden biri olmayı sürdürmektedir.

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir