Çinli Virolog Uyardı: Kovid 19’dan Daha Acımasız Bir Virüs

Çin’in dünya çapında tanınmış virologlarından biri olan ve “yarasa kadın” olarak da anılan Shi Zhengli, gelecekte başka bir koronavirüsün salgının ortaya çıkma olasılığı konusunda uyardı.

Haber Merkezi / Hayvanlardan, özellikle de yarasalardan insanlara bulaşan virüsler üzerine yaptığı araştırmalar nedeniyle “yarasa kadın” lakabı alan Shi, dünyanın Kovid-19 gibi başka bir hastalığa karşı hazırlıklı olması gerektiğini vurguladı.

Koronavirüsler, dünya çapında binlerce insanın ölümüne neden olan şiddetli akut solunum sendromu (Sars) salgınının yanı sıra Kovid-19 salgınına da neden oldu.

Shi’nin Wuhan Viroloji Enstitüsü’nden ekibi son çalışmalarında, 40 koronavirüs türünün insana yayılma riskini değerlendirdi ve bunların yarısını “yüksek riskli” olarak derecelendirdi.

Bunlardan altısının insanları enfekte eden hastalıklara neden olduğu zaten biliniyor, diğer üçünün ise hastalığa neden olduğu veya diğer hayvan türlerini enfekte ettiğine dair kanıtlar var.

Çalışma; popülasyon, genetik çeşitlilik, konakçı türler ve hayvanlardan insanlara bulaşan hastalıklar olan zoonoz hastalıklarının geçmişi de dahil olmak üzere viral özelliklerin analizine dayanıyor.

Birçok bilim insanı, Kovid 19’un muhtemelen hayvanlarda, yarasalarda bulunan ve daha sonra tanımlanamayan bir konakçı aracılığıyla insanlara sıçrayan bir virüsten kaynaklandığına inanıyor.

Wuhan Viroloji Enstitüsü, Kovid-19’un laboratuvardan kazara bir sızıntıdan kaynaklandığı yönündeki şüphelerle gündeme gelmişti.

Haziran ayında yayınlanan ABD istihbarat belgeleri, laboratuvar sızıntısı teorisini destekleyecek hiçbir kanıt olmadığını ancak bunun göz ardı edilemeyeceğini belirtmişti.

Paylaşın

DSÖ’de Koronavirüs Endişesi: Yeni Varyant Ve Alt Varyantlar Yayılıyor

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Ghebreyesus, Şu anda dünya çapında tek bir baskın virüs varyantı olmamasına rağmen Omikron alt varyantı EG.5’in yükselişte olduğunu belirterek, 11 ülkede yüksek mutasyona uğramış BA.2.86 alt varyantının yol açtığı bazı vakaların da tespit edildiğini söyledi.

DSÖ Başkanı Ghebreyesus, tespit edilen varyantların “Bulaşıcılıklarını ve potansiyel etkilerini değerlendirmek için yakından izlendiğini” sözlerine ekledi. Ghebreyesus, ayrıca, korona enfeksiyonu nedeniyle hastaneye başvurularda ve ölümlerdeki artışın bu salgının “kalıcı olduğunu ve bununla mücadele etmek için sürekli araçlara ihtiyaç duyulduğunu ortaya koyduğunu” söyledi.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) önümüzdeki kış mevsiminde korona virüsü vakalarında küresel ölçekte artış kaydedilmesinden endişe duyulduğunu bildirdi. DSÖ Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus bugün internet aracılığıyla düzenlenen basın toplantısında dünya genelinde korona vakalarındaki artışla ilgili güncel verileri paylaştı.

Ghebreyesus, burada yaptığı açıklamada, ülkeler tarafından vaka sayılarına ilişkin tam olarak raporlama yapılmaması nedeniyle mevcut enfeksiyon seviyelerine dair sınırlı verilere ulaşıldığını ifade etti.

Ancak eldeki sınırlı veriler ışığında bile Covid-19 vakalarında gözle görülür bir artış tespit edildiğini vurgulayan Ghebreyesus, “Kış mevsimi yaklaşırken kuzey yarımkürede Covid-19 vakalarında endişe verici eğilimler görmeye devam ediyoruz” dedi.

DW Türkçe’nin aktardığına göre şu anda dünya çapında tek bir baskın virüs varyantı olmamasına rağmen Omikron alt varyantı EG.5’in yükselişte olduğunu belirten Ghebreyesus, ayrıca 11 ülkede yüksek mutasyona uğramış BA.2.86 alt varyantının yol açtığı bazı vakaların da tespit edildiğini söyledi.

DSÖ Başkanı Ghebreyesus, tespit edilen varyantların “Bulaşıcılıklarını ve potansiyel etkilerini değerlendirmek için yakından izlendiğini” sözlerine ekledi.

Öte yandan, DSÖ Pandemik Korona Programı Başkanı Maria Van Kerkhove, ön verilerin mevcut korona aşılarının söz konusu varyantlara karşı yeterli koruma sağladığını gösterdiğini belirtti. DSÖ Başkanı Ghebreyesus, ise kendilerini daha çok hatırlatma aşısı yaptırmayan risk grubundaki kişilerin endişelendirdiğini söyledi.

‘Yüz binlerce insanın korona nedeniyle…’

Ghebreyesus, korona enfeksiyonu nedeniyle hastaneye başvurularda ve ölümlerdeki artışın bu salgının “kalıcı olduğunu ve bununla mücadele etmek için sürekli araçlara ihtiyaç duyulduğunu ortaya koyduğunu” söyledi.

DSÖ Başkanı Ghebreyesus, korona ölümlerinin şu anda Ortadoğu ve Asya’nın bazı bölgelerinde artış gösterdiğini, Avrupa’nın çeşitli bölgelerinde ise hastaneye yatışlar ve yoğun bakım ünitelerindeki doluluk oranlarının arttığını kaydetti.

“Şu anda yüz binlerce insanın korona nedeniyle hastaneye kaldırıldığını tahmin ediyoruz” diyen Van Kerkhove ise bu durumun yaklaşan kış mevsimi nedeniyle endişelerini arttırdığını söyledi. Van Kerkhove, soğuk kış mevsiminde daha fazla insanın kapalı alanlarda daha uzun süre vakit geçirdiğini belirterek, “Bu da korona gibi hava yoluyla bulaşan virüslere ortam sağlıyor” dedi.

Uzman, grip ve RSV virüslerinin de bu dönemlerde daha fazla yayıldığına işaret ederek, test ve aşılamanın önemine vurgu yaptı.

Paylaşın

Kovid 19 Salgını Döneninde Getirilen “Müzik Yasağı” Kaldırıldı

Yeni tip koronavirüs (Kovid 19) salgını nedeniyle 1 Temmuz 2021’de uygulamaya sokulan ve bugüne kadar uygulanan saat 24.00 sonrası müzik yasağının kaldırıldığı duyuruldu. Antalya ve Muğla’da müzik yasağı daha önce kaldırılmıştı.

Kovid 19 bağlantılı tüm yasakların kalkmış olmasına rağmen müzik yasağının devam etmesi başta sahne emekçileri olmak üzere eleştiriliyordu.

Müzik Yorumcuları Meslek Birliği (MÜYORBİR) “müjde” diyerek verdiği duyurusunda, “Mutlulukla belirtmek isteriz ki müzik sektöründeki pandemi kısıtlamaları Türkiye genelinde kaldırıldı. Müzik sektörü için bu önemli kararda emeği geçen ilgili Bakanlıklara ve kişilere teşekkür ederiz. Müziğin hiç susmaması dileğiyle… ” dedi.

Yeni tip koronavirüs (Kovid 19) salgını döneminde uygulanan önlemler kapsamında 1 Temmuz 2021’de müzik yayınlarının saat 00.00’a kadar yapılabileceği yönünde karar alınmıştı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 21 Haziran 2021’de kararı, “Müzikle ilgili sınırlamayı 24.00’e çekiyoruz. Kusura bakmasınlar, gece kimsenin kimseyi rahatsız etmeye hakkı yok” cümleleriyle duyurmuştu.

İçişleri Bakanlığı 2022 yılında da yaz aylarının gelmesiyle birlikte turizm sezonu boyunca müzik yasağının 01.00 olarak uygulanacağına dair 10 Haziran 2022 günü bir genelge yayınlamış, turizm sezonunun bitimiyle birlikte müzik yasağı yine 24.00’a geri çekilmişti.

2023 turizm sezonunun başlamasıyla önce Antalya ve ardından Muğla’da müzik yasağı illerin İl Umumi Hıfzıssıhha Kurullarının kararıyla kaldırılmış, İzmir’de ise müzik yasağı ileri saatlere alınmıştı.

Paylaşın

Dünya Sağlık Örgütü’nden Kovid 19 Pandemisi Sona Ermedi Uyarısı

2020 yılı ocak ayından bu yana 2,2 milyon kişi yeni tip koronavirüs (Kovid 19) nedeniyle yaşamını yitirirken, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), koronavirüs pandemisinin sona ermediği uyarısını yaptı.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), gelecek tehditlere karşı üye ülkeler arasında iş birliğinin güçlendirilmesini hedefleyen plan açıkladı.

DSÖ Avrupa Ofisi, koronavirüs pandemisinin Mayıs ayından bu yana küresel acil durumstatüsünde olmadığını, ancak buna rağmen sağlığa önemli etkilerinin sürdüğünü bildirdi.

DSÖ Avrupa Bölge Direktörü Hans Kluge, koronavirüsün “sonsuza dek” olmasa da yıllar boyunca insanlığa eşlik edeceğini, ayrıca yeni mutasyonların gerçek bir risk olduğunu belirterek “Küresel acil sağlık durumu sona ermiş olabilir ama pandemi kesinlikle sona ermiş değil” dedi.

Pandemiden çıkarılan derslerin hayata geçirilmesi ve sağlık sistemlerinin gelecek şoklara hazırlanması zamanının geldiğini söyleyen Kluge, DSÖ Avrupa bölgesinde yeni sağlık tehditlerinin hızlı bir şekilde fark edilmesi, analizi ve bildirilmesi için bir geçiş planı hayata geçirdiklerini kaydetti.

Plan çerçevesinde bölge ülkelerinin sağlık ve iletişim alanında kabiliyetlerinin geliştirilmesi ve bir ağ oluşturulması hedefleniyor. Plan, üye ülkelerin pandemi hizmetlerine stratejik ve kalıcı yatırımlar yapmasını ve yeni tehditlere karşı ihtiyatlı olunmasını öngörüyor.

DSÖ Avrupa Bölgesinde, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu Avrupa ve Orta Asya’dan 53 ülke yer alıyor. DSÖ verilerine göre pandemi sırasında bölgede 270 milyonu aşkın kişi Covid-19 hastalığına yakalandı, 2020 yılı Ocak ayından bu yana 2,2 milyon kişi koronavirüs nedeniyle yaşamını yitirdi.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Kovid 19 İçin Dikkat Çeken İddia: Biyolojik Silah Olarak Geliştirildi

Kovid-19’a neden olan Sars-Cov-2 virüsünün Vuhan Viroloji Enstitüsü’nden yanlışlıkla sızdırıldığı ve bunun gizlendiği iddiasını son dönemde daha yoğun dile getiriyor. İddianın arkasında siyasetçiler ve hatta FBI ajanları da var.

Kovid-19’un hayvandan insana geçen zoolojik bir hastalık olmadığı, insanlar tarafından üretildiği ve Vuhan’daki laboratuvardan sızdığı iddiaları, ilk olarak Donald Trump ve diğer Cumhuriyetçi siyasetçiler tarafından dile getirilmişti.

Ancak sonraki genetik çalışmalar, bu iddiaların “komplo teorisi” diye nitelenmesine ve uzun bir süreliğine rafa kalkmasına neden olmuştu.

Kovid-19’un kökenlerine dair tartışma sürerken, Britanyalı The Sunday Times gazetesinde virüsün Çin’deki biyoloji laboratuvarından sızdığı öne sürülen, geniş kapsamlı bir haber yayımlandı.

ABD’li yetkililer, Kovid-19’a neden olan Sars-Cov-2 virüsünün Vuhan Viroloji Enstitüsü’nden yanlışlıkla sızdırıldığı ve bunun gizlendiği iddiasını son dönemde daha yoğun dile getiriyor.

İddianın arkasında siyasetçiler ve hatta FBI ajanları da var.

Sunday Times’ın ABD’li müfettişlerin iddialarına da yer verdiği haberi ise “gizli raporlar, iç yazışmalar, bilimsel makaleler ve e-posta yazışmaları dahil olmak üzere yüzlerce belgeye” dayandırılıyor.

Haberde, “Kovid-19 salgınının kökenlerine ilişkin ABD’deki ilk önemli soruşturmayı yürüten ABD Dışişleri Bakanlığı müfettişleriyle görüştük” ifadeleri yer alıyor.

Dikkat çekici iddialar arasında ise Çin’in aslında biyolojik silah geliştirmek istediği, 2016’da ortaya çıkan ölümcül bir virüsü halktan gizlediği ve koronavirüslerin etkisini artırmaya yönelik deneyler yaptığına dair ifadeler var.

Haberi yazan muhabirler Jonathan Calvert ve George Arbuthnott, Vuhan’da koronavirüslerin incelendiği laboratuvarda neler olup bittiğine dair “şimdiye kadarki en net resmi” çizdiklerini iddia ediyor.

Buna göre 2003’te SARS virüsünün kökenlerini araştırmaya başlayan tesis, New York merkezli bir hayır kurumu aracılığıyla ABD hükümetinden finansman aldı.

Haberde bu hayır kurumunun adı açıklanmadı. Ancak 2021’de bu laboratuvarın Dr. Anthony Fauci’yle ilişkisi ABD gündeminde epey tartışma yaratmıştı.

ABD’nin pandemiyle mücadeledeki bir numaralı halk sağlığı uzmanı Dr. Fauci’nin yönetimindeki ABD Ulusal Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü’nün söz konusu viroloji enstitüsündeki bazı araştırmaları finanse ettiği biliniyor.

O dönemde özellikle Donald Trump destekçileri, enstitüye verilen hibeler nedeniyle Fauci’ye yoğun eleştiriler yöneltmişti.

Fauci ise 2000’lerin başındaki SARS salgının ardından enstitüde, yarasa virüslerinin insana bulaşma ihtimalini araştırmaya başladıklarını ifade etmişti.

“Burada Çin Komünist Partisi’nden veya Çin ordusundan bahsetmiyoruz. Yıllardır ilişkimiz olan bilim insanlarından bahsediyoruz” diyen Fauci, laboratuvara sağlanan fonun nispeten az olduğunu savunmuştu:

Vuhan laboratuvarı çok büyük bir laboratuvar. Yüz milyonlarca dolarlık bir yer. Bahsettiğimiz hibe ise 5 yılda 600 bin dolardı.

Öte yandan Sunday Times’ın aktardığına göre bu viroloji enstitüsü, Çin’in güneyindeki yarasa mağaralarından topladığı koronavirüsler üzerinde giderek daha riskli deneyler yapmaya başladı.

Başlangıçta bulgularını kamuoyuna açıklamayı tercih eden enstitü, çalışmaların koronavirüslere karşı aşı geliştirmesine yardımcı olabileceğini savunuyordu.

Ancak haberde, bu durumun 2016’da değiştiği ileri sürülüyor. Buna göre 2016’da Çinli araştırmacılar, insanların SARS benzeri semptomlar göstererek hayatını kaybetmesine neden olan yeni bir koronavirüs türü keşfetti.

Öte yandan yetkililer, Mojiang’daki bir maden kuyusunda keşfedilen bu virüse dair dünyayı uyarmak yerine ölümleri bildirmemeyi tercih etti.

Oradan bulunan virüslerin, Kovid-19’un yakın ailesinin pandemi öncesi var olduğu bilinen tek üyeleri olduğu söyleniyor.

Ordu ve biyolojik silah iddiaları

Vuhan Viroloji Enstitüsü’ndeki deneylerin de bu olaydan sonra gizli yürütülmeye başlandığı öne sürülüyor.

Gazeteye konuşan ABD’li bir müfettiş, “Belgelerin izleri bu dönemde kaybolmaya başlıyor” dedi:

Gizli program tam olarak o zaman başladı. Benim görüşüme göre, Mojiang’ın örtbas edilmesinin nedeni, [ordunun] virüs temelli biyolojik silah arayışıyla ilgili askeri sırlarından kaynaklanıyordu.

ABD’li müfettişler, bu gizli programın maden kuyusunda bulunan virüsleri insanlar için daha bulaşıcı hale getirmeyi amaçladığını ileri sürüyor.

Bunun da Kovid-19 virüsünün ortaya çıkmasına sebep olduğuna ve laboratuvarda yaşanan bir kazadan sonra Vuhan’a yayıldığına inanıyorlar.

İddiaya göre ABD’li müfettişler, bu deneyler üzerinde çalışan araştırmacıların, Kasım 2019’da (Batı’nın pandeminin farkına varmasından bir ay önce) Kovid benzeri semptomlarla hastaneye kaldırıldığına ve bir akrabalarının öldüğüne dair kanıtlar da buldu.

Yine Sunday Times’a konuşan bir müfettiş, “Laboratuvarda ileri düzey koronavirüs araştırmaları üzerinde çalıştıkları için bunun muhtemelen Kovid-19 olduğundan son derece eminiz” ifadelerini kullandı.

Bunlar 30’lu ve 40’lı yaşlarında eğitimli biyologlar. 35 yaşındaki bilim insanları grip yüzünden bu kadar hastalanmaz.

Kovid-19’un hayvandan insana geçen zoolojik bir hastalık olmadığı, insanlar tarafından üretildiği ve Vuhan’daki laboratuvardan sızdığı iddiaları, ilk olarak Donald Trump ve diğer Cumhuriyetçi siyasetçiler tarafından dile getirilmişti.

Ancak sonraki genetik çalışmalar, bu iddiaların “komplo teorisi” diye nitelenmesine ve uzun bir süreliğine rafa kalkmasına neden olmuştu.

O çalışmalardan biri 26 Şubat 2020’de New England Tıp Dergisi’nde yayımlanmıştı. Araştırmacılar, konuyla ilgili şu ifadelere yer vermişti:

Elbette bilim insanları bu koronavirüsün bir kavanozdan kaçmadığını söylüyor. RNA dizileri yarasalarda sessizce yayılan virüslere çok benziyor. Epidemiyolojik bilgi de Çin’in canlı hayvan pazarlarında satılan ve tanımlamayan hayvan türlerini enfekte eden yarasa kaynaklı bir virüse işaret ediyor.

Mayıs 2020’de Current Biology’de yayımlanan bir başka araştırmada ise koronavirüsün genetik açıdan bilinen en yakın akrabası yarasalarda bulunmuştu. SARS-CoV-2’nin sivri uçlu proteinlerinin S1 ve S2 alt birimlerini birleştiren eklentilerin, RmYN02 ismi verilen bu yeni virüsle büyük oranda aynı olduğu aktarılmıştı.

DSÖ heyeti bizzat Vuhan’a gitmişti

Laboratuvar teorisini reddeden son görüşler de Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) 2021’de virüsün kökenini araştırmak üzere Vuhan’a gönderdiği heyetten gelmişti.

Heyetin Mart 2021’de hazırladığı raporda, salgının bir laboratuvarda başlamış olma ihtimalinin “aşırı derecede az” olduğunu belirtilmişti.

Ancak laboratuvar teorisinin gözardı edilmemesi gerektiğini savunan uzmanlar, DSÖ’nün söz konusu araştırmasını yetersiz bulmuştu. Hatta bu soruşturmanın yanıttan çok soru işareti doğurduğu söylenmişti.

Buna göre laboratuvar teorisi kesin olarak kanıtlanamıyor ama aynı zamanda kesin olarak reddedilemiyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

DSÖ’den Kovid 19’un “Kıyamet Günü Varyantı” Çıkabilir Uyarısı

DSÖ Başkanı Ghebreyesus, koronavirüs pandemisinin en karanlık günlerinin tarihe geçmesine rağmen, dünyayı başlı başına değiştirme gücüne sahip bir “kıyamet günü varyantı”nın hala ortaya çıkabileceğini öne sürdü.

Dünya Sağlık Asamblesi forumunda konuşan Ghebreyesus, en tehlikeli patojenleri tespit etmek ve “İzlemek için yeni bir küresel plan ortaya koyulmalı” dedi.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), tüm ülkeleri Koronavirüs’ten (Covid-19) bile ölümcül bir hastalığa karşı hazırlıklı olmaları konusunda uyardı.

İsviçre’nin Cenevre kentinde düzenlenen Dünya Sağlık Asamblesi forumunda konuşan DSÖ Başkanı Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus, başka bir halk sağlığı krizi tehdidinin yolda olduğunu ve buna karşı şimdiden hazırlıklı olunması gerektiğini söyledi.

“Yeni hastalık ve ölüm dalgalarına neden olan başka bir varyantın ortaya çıkma tehdidi devam ediyor” diyen DSÖ Başkanı, “Bu kutuyu böyle yoldan aşağı tekmeleyemeyiz. Meseleyi erteleyemeyiz. Bir sonraki salgın kapıyı çaldığında kararlı ve toplu bir şekilde yanıt vermeye hazır olmalıyız” ifadelerini kullandı.

“Kıyamet günü varyantı”

Ghebreyesus’a göre daha da ölümcül potansiyele sahip başka bir patojenin ortaya çıkma tehdidi oldukça yüksek. 2018’de DSÖ, halk sağlığı için en büyük riski oluşturan dokuz öncelikli hastalık listesi belirlemişti.

Korona türü virüsler tedavi eksikliği veya bir pandemiye neden olma yetenekleri nedeniyle en riskli tür olarak kabul ediliyor.

Ghebreyesus, koronavirüs pandemisinin en karanlık günlerinin tarihe geçmesine rağmen, dünyayı başlı başına değiştirme gücüne sahip bir “kıyamet günü varyantı”nın hala ortaya çıkabileceğini iddia etti.

Tedros Adhanom Ghebreyesus, en tehlikeli patojenleri tespit etmek ve “İzlemek için yeni bir küresel plan ortaya koyulmalı” dedi.

Paylaşın

Kovid 19 Salgınının İlk İki Yılında 337 Milyon Yaşam Yılı Kaybedildi

Yeni tip koronavirüs (Kaovid 19) pandemisinin özellikle ilk iki yılında meydana gelen erken ölümlerin dünya genelinde 337 milyon yıllık insan ömrünün kaybedilmesine yol açtığı duyuruldu.

Yalnızca 2020 ve 2021 yıllarında fazladan ölüm oranına ilişkin verilere dayanarak Kovid 19’a bağlı ölüm sayısının 14 milyon 900 bin olduğunu tahmin ediyor.

Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ), veri işlemeden sorumlu yardımcı direktörü Samira Asma, koronavirüse yakalananların ömrünün istatistiki olarak ortalama 22 yıl kısaldığını söyledi.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), küresel sağlık hizmetlerindeki bazı olumlu gelişmelerin koronavirüs pandemisi nedeniyle gerilediği uyarısında da bulundu.

DSÖ’den yapılan açıklamada, pandeminin modern tıbbi hizmetlere ve düzenli aşılara erişim konusundaki eşitsizliği daha da derinleştirdiğine dikkat çekti. DSÖ, bu eşitsizliğin özellikle verem ve sıtma ile mücadelede görüldüğünü açıkladı.

Pandemi iyileşme görülen hastalıklarda eğilimi tersine çevirdi

DSÖ, pandeminin yıllardır iyileşmekte olan birçok göstergenin rayından çıkmasına neden olduğu uyarısında bulundu. Bu duruma yüzyılın ilk yirmi yılında, dünya anne ve çocuk sağlığındaki önemli iyileşmeler gösterildi. Söz konusu iyileşme sayesinde anne ve çocuk ölümler sırasıyla üçte bir ve yarı yarıya azalmıştı.

HIV, tüberküloz ve sıtma gibi bulaşıcı hastalıkların görülme sıklığı ve bulaşıcı olmayan hastalıklardan kaynaklanan erken ölüm riski de önemli ölçüde azaldı.

Öyle ki küresel yaşam beklentisi 2000 yılında 67 iken 2019 yılında 73’e yükseldi.

Ancak pandemi sonrasında, sağlık hizmetlerine, rutin aşılamalara ve mali korumaya erişimdeki mevcut eşitsizlikler derinleşti ve özellikle sıtma ve tüberkülozda uzun süredir iyileşen eğilimleri ters yöne çevirdi.

Bulaşıcı olmayan hastalıklar artık büyük tehdit

Yapılan açıklamada, “Bu eğilim devam ederse, bulaşıcı olmayan hastalıkların yüzyılın ortalarına kadar yıllık 90 milyon ölümün yaklaşık yüzde 86’sını oluşturacağı tahmin edilmektedir” denildi.

DSÖ Başkanı Tedros Adhanom Ghebreyesus, “Rapor, muazzam ve giderek artan bir maliyete yol açan bulaşıcı olmayan hastalıkların tehdidi konusunda çarpıcı bir mesaj veriyor” dedi.

DSÖ, tütün kullanımı, alkol tüketimi ve güvenli olmayan su ve sanitasyon dahil olmak üzere birçok sağlık riskine maruz kalmanın azalmasına rağmen bulaşıcı olmayan hastalık ölümlerinin arttığını da söyledi.

Paylaşın

AYM, Pandemide Alınan Sokağa Çıkma Yasaklarını Kanuna Aykırı Buldu

İçişleri Bakanlığı, yeni tip koronavirüs (Kovid 19) salgını sürecinde tedbir olarak bir çok kez Türkiye genelinde sokağa çıkma yasağı kararı almıştı. Anayasa Mahkemesi (AYM), salgın sürecinde alınan sokağa çıkma yasaklarının kanunen dayanağının olmadığına karar verdi.

DW Türkçe’den Alican Uludağ’ın haberine göre, Anayasa Mahkemesi (AYM), 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun bulaşıcı hastalıklara karşı alınacak tedbirler arasında “sokağa çıkma yasağı” tedbirinin olmadığını kaydetti.

Kararda, Kanun’da il ve ilçe umumi hıfzıssıhha meclisleri tarafından alınan tedbirlere uygun davranmanın bireyler açısından mecburi olduğuna ilişkin herhangi bir hüküm bulunmadığına da dikkat çekildi. Mahkeme, bu kapsamda bir vatandaşa verilen cezanın kanunu dayanağının olmadığını belirterek hak ihlali kararına imza attı.

İçişleri Bakanlığı, koronavirüs sürecinde tedbir olarak bir çok kez Türkiye genelinde sokağa çıkma yasağı kararı almıştı. Bu kapsamda Mustafa Karakuş adlı vatandaş, 10 Mayıs 2020 tarihinde kullandığı araç ile İstanbul’un Çamlıca Gişeler mevkiinde polisler tarafından durduruldu.

Karakuş’a 3 bin 180 TL idari para cezası uygulanırken kararda Karakuş’un 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 282’inci maddesine aykırı davrandığı ve Cumhurbaşkanlığı genelgeleri kapsamında alınan sokağa çıkma yasağını ihlal ettiği belirtildi. Cezaya karşı yapılan itirazlar da suç ceza hâkimliği tarafından reddedildi. Bunun üzerine Karakuş, AYM’ye başvurdu.

AYM: Suçta ve cezada kanunilik ilkesi ihlal edildi

Üç yıl sonra başvuruyu görüşen AYM, suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine karar verdi. Mahkeme, cezanın kaldırılması için kararın örneğini İstanbul Anadolu 10. Sulh Ceza Hâkimliği’ne gönderdi.

Kararın gerekçesinde, başvurucunun ihlal ettiği ileri sürülen sokağa çıkma yasağının İstanbul İl Umumi Hıfzıssıhha Meclisi tarafından Covid-19 salgı ile mücadele kapsamında alınan tedbirler olduğu belirtildi.

Ancak 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’da öngörülen tedbirler arasında sokağa çıkmanın kısıtlanmasının söz konusu olmadığı vurgulanan kararda, “Bulaşıcı ve salgın hastalıklardan birinin ortaya çıkışı halinde alınabilecek tedbirler Kanun’un 72’inci maddesinde düzenlenmiştir. Kanun koyucunun alınabilecek tedbirlerin uygulanmasına yardım etmekle görevlendirdiği il ve ilçe umumi hıfzıssıhha meclislerinin Kanun’un ilgili hükmünde sınırlı sayıda sayılan tedbirler arasında yer almayan sokağa çıkma yasağı tedbirini alma yetkisine sahip olduğunun kabulü mümkün görünmemektedir” denildi.

Kararda, olağan dönemlerde Kanun’un 26’ıncı maddesi gereğince her ay düzenli olarak toplanan umumi hıfzıssıhha meclislerinin, kamu sağlığının korunmasına yarayan ancak temel hak ve özgürlüklere müdahale mahiyetindeki tedbirlerin alınmasını gerektirebilecek bulaşıcı ve salgın hastalık dönemlerinde ancak Kanun’da yazılı tedbirlerin uygulanmasına yardımcı olabileceği vurgulandı.

Kanun uyarınca Covid-19 kapsamında kişilerin tecrit edilmesi ve gözetim alınması kararı verilebileceği anımsatılan kararda, bu tedbirlerin tüm vatandaşlar yönünden uygulanan ve genel nitelikte bir önleyici tedbir olan sokağa çıkma kısıtlamasından kapsam ve mahiyetleri itibarıyla farklı olduğu, dolayısıyla Kanun’un 72’inci maddesinin de sokağa çıkma yasağı tedbirini kapsamadığı vurgulandı.

“Tedbirlere uymak mecburi değil”

Kararda, 1593 sayılı Kanun’da il ve ilçe umumi hıfzıssıhha meclisleri tarafından alınan tedbirlere uygun davranmanın bireyler açısından mecburi olduğuna ilişkin herhangi bir hüküm bulunmadığına dikkat çekildi. AYM, şu değerlendirmeyi yaptı:

“Somut olayda başvurucunun İstanbul İl Umumi Hıfzıssıhha Meclisi kararında öngörülen bir zorunluğa uymadığı hususunda tartışma bulunmamaktadır. Ancak söz konusu kuralda işaret edilen zorunluluk, 1593 sayılı Kanun’da yazılı zorunluluktur.

Kuraldaki açık ifade karşısında Kanun’un verdiği yetkiye dayanılarak kamu otoritelerince ihdas edilen zorunluluklara uymama şeklinde eylemlerin 282’inci madde kapsamında değerlendirilerek faillerin cezalandırılması mümkün değildir.

Aksinin kabulü, kapsamı kanun koyucu tarafından bilinçli olarak dar tutulan ceza hükmünün kamu otoritelerinin düzenleyici işlemleri ile sınırları öngörülmeyecek ve keyif cezalandırmaya imkân tanıyacak şekilde genişletilmesine neden olacaktır.”

Kararda, idari para cezası tutanağında da başvurucunun ihlal ettiği yasağın veya uymadığı zorunluluğun 1593 sayılı kanunun hangi maddesinde yazılı olduğuna ilişkin bir açıklama yer almadığına dikkat çekildi.

Karara, AYM üyesi eski İçişleri Bakan Yardımcısı Muhterem İnce muhalefet etti.

Paylaşın

Uzamış Kovid Sendromunun Dört Ana Biyolojik Nedeni

Dünya çapında en az 65 milyon kişinin uzun Kovid sendromundan muzdarip olduğu ifade ediliyor. Araştırmacılara göre, baş ağrısı, halsizlik, hafıza ve uyku sorunları gibi uzamış Covid sendromunun çoklu semptomları, dört ana biyolojik nedene dayanıyor.

ABD’deki (ABD) Yale Üniversitesi’nden immünolog Akiku Iwasaki, “Ben bu sayının, gerçek tabloya oranla çok düşük olduğunu düşünüyorum” diyor.

Iwasaki, diğer üç bilim insanıyla birlikte Almanya’daki Ulusal Bilimler Akademisi Leopoldina’nın sanal panelinde, Long Covid üzerine yapılan araştırmaların durumu hakkında genel bir değerlendirme yaptı. Panele katılan uzmanlar hemfikir: Virüsle ilgili hâlâ cevap bekleyen pek çok soru var.

Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) 11 Mart 2020’de Kovid 19’u küresel bir pandemi olarak ilan etmesinden bu yana çeşitli aşılar ve ilaç tedavileri geliştirildi. Bu sayede hastalık ilk başlardaki dehşetini büyük ölçüde kaybetti.

Çoğu insan, koronavirüs enfeksiyonu sonrası tamamen iyileşirken, bazıları için ise hastalık, sonu gelmez başka şikayetleri de beraberinde getirdi. İngilizce “Long Covid” şeklinde ifade edilen ve uzamış ya da “post Kovid sendromu” olarak adlandırılan bu sürecin başlıca semptomları arasında kronik halsizlik, baş ağrıları ve hafıza problemlerinin yanı sıra saç dökülmesi ve libido kaybı gibi şikayetler yer alıyor.

65 milyon kişi uzun Covid hastası

Nature Microbiology dergisinde yer alan bir makalede, dünya çapında en az 65 milyon kişinin uzun Kovid sendromundan muzdarip olduğu ifade ediliyor. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki (ABD) Yale Üniversitesi’nden immünolog Akiku Iwasaki, “Ben bu sayının, gerçek tabloya oranla çok düşük olduğunu düşünüyorum” diyor.

Iwasaki, diğer üç bilim insanıyla birlikte Almanya’daki Ulusal Bilimler Akademisi Leopoldina’nın sanal panelinde, Long Covid üzerine yapılan araştırmaların durumu hakkında genel bir değerlendirme yaptı. Panele katılan uzmanlar hemfikir: Virüsle ilgili hâlâ cevap bekleyen pek çok soru var.

Uzun Covid sendromuyla ilgili veriler çoğaldıkça Iwasaki ve diğer araştırmacılar, vücutta çok sayıda biyolojik değişikliğe yol açan bir dizi Long Covid semptomunu açıklamak için kullanılabilecek dört ana nedeni tanımlamayı başardı.

SARS-CoV-2 kaybolmuyor

ilk nedeni, koronavirüsün müsebbibi SARS-CoV-2’nin vücutta bulunan rezervuarları tarafından tetiklenen kronik enflamasyon olabilir. Enflamasyon, başta enfeksiyon ve yaralanmalar olmak üzere, vücudun herhangi bir zarara karşı verdiği koruyucu bir yanıt. Virüs kümeleri çoğalmaya devam ettikçe bağışıklık sistemi de sürekli teyakkuz durumda kalır.

Iwasaki, “Hem viral antijenlerin hem de viral RNA’nın, akut enfeksiyondan aylar sonra bile vücutta dolaşmaya devam edebildiğini gösteren bulgular giderek artıyor” diyor.

Covid-19 özbağışıklığı tetikliyor

Akut bir enfeksiyon, artık sadece mücadele edilmesi gereken virüse karşı değil, aynı zamanda vücudun kendi hücrelerine saldıran ve onları yok eden özbağışıklık reaksiyonlarını (otoimmünite) da tetikleyebilir. Iwasaki, bulaşıcı hastalıklar ve otoimmünite arasındaki bu bağlantının iyi bilindiğini söylüyor: “Bu nedenle, otoimmünitenin, uzamış Kovid’in başka bir nedeni olması mümkündür.”

Daha çok Kronik Yorgunluk Sendromu (ME/CFS) olarak bilinen Miyaljik Ensefalomiyelit buna bir örnek olabilir. Çoğu kişinin, uzun süreli yorgunluk olarak hissettiği şey aslında onlarca yıldır var olan ciddi bir nörolojik durum.

Berlin’deki Charité Hastanesi’nde kronik yorgunluk sendromu üzerine araştırmalar yürüten immünolog Carmen Scheibenbogen, “Otoantikorların, ME/CFS’nin gelişiminde rol oynadığına dair kanıtlar olduğunu” söylüyor.

Diğer virüslerin yeniden etkinleştirilmesi

Iwasaki, “Araştırdığımız üçüncü hipotez, Epstein-Barr virüsü (EBV) veya herpes (genital uçuk) virüsleri gibi latent (uyuyan) virüslerin reaktivasyonu” diyor.

Herpes virüsleri, enfeksiyondan sonra vücutta kalır ve bağışıklık sistemi teyakkuzda olduğu sürece herhangi bir soruna yol açmaz. Ancak Kovid 19 tarzı bir enfeksiyon durumundaysa herpes virüsü yeniden uyanabilir.

Iwasaki, araştırmacıların peşinde olduğu dördüncü hipotez hakkında şu bilgiyi veriyor: “Akut korona hastalığı ne kadar şiddetli olursa, uzun Kovid semptomlarının neden olabileceği kalıcı hasar olasılığı da o kadar artar. Bu dört biyolojik süreç ayrı ayrı, sırayla veya birlikte gerçekleşebilir.”

Aşılama, uzamış Kovid riskini azaltıyor

İsrail’in Ramat Gan kentindeki Bar-Ilan Üniversitesi’nden epidemiyolog Michael Edelstein, “Uzun Covid sendromunun önlenmesi, aşı olmak için bir başka neden” diyor. Aşılamanın, hastalığın ciddi seyrini bariz bir şekilde önlediğini ve böylece kalıcı hasar olasılığını azalttığını belirten Edelstein, “Meta-analizler, aşılanmış kişilerde uzun Kovid’e yakalanma riskinin yaklaşık yüzde 25-30 oranında azaldığını gösteriyor” saptamasını yapıyor.

Ancak Edelstein, aşılamanın uzamış Kovid sorununa nihai çözüm olmadığını da kabul ediyor.

Uzun Covid psikosomatik bir hastalık değil

Hastalık ve sonraki süreçle ilgili cevap bekleyen birçok soru olmasına rağmen, uzmanlar bir şüpheyi kesinlikle devre dışı bırakıyor: Uzun Kovid sendromunun semptomları arasında psikolojik bir neden bulunmuyor. Sendromdan etkilenen kişilerin günlük yaşamları üzerinde ağır bir yük oluştuğundan, psikosomatik fenomenler elbette bir sonuç olarak ortaya olabilir. Ama kesinlikle bir sebep teşkil etmiyor.

Iwasaki, kendisinin de katıldığı ve henüz hakem değerlendirmesinden geçmemiş bilimsel bir çalışmanın sonuçları hakkında, “Tanımlanan immünolojik özellikler, uzamış Kovid’i yüzde 96 doğrulukla öngörebiliyor. Ancak psikosomatik faktörlerin, hastalık nedeni olarak gösterilmesi için ortada hiçbir neden yok” diyor.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Son Sekiz Haftada Kovid 19 Nedeniyle 170 Binden Fazla Kişi Öldü

Son sekiz haftada yeni tip koronavirüs (Kovid 19) nedeniyle 170 binden fazla kişinin hayatını kaybettiği duyuruldu. Ayrıca bu ölümlerin sadece raporlanan ölümler olduğu gerçek rakamların ise bundan daha fazla olduğu belirtildi.

Kırılgan sağlık sistemlerinin grip ve diğer hastalıkların yanı sıra, Kovid 19’un yüküyle başa çıkmakta zorlandığı da dile getirildi.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, küresel sağlık durumuyla ilgili değerlendirmelerde bulundu.

İleri Haber’in aktardığına göre, geçen yıl aralık ayının başından bu yana Kovid 19 kaynaklı haftalık ölümlerde yaşanan artışa dikkati çeken Ghebreyesus, “Son sekiz haftada 170 binden fazla kişi Kovid 19 nedeniyle yaşamını yitirdi. Bunlar sadece raporlanan ölümler, gerçek rakamlar bundan daha fazla” dedi.

DSÖ’nün en yüksek alarm seviyesi olan ‘Uluslararası Halk Sağlığı Acil Durumu’nu ilan etmelerinin üzerinden üç yıl geçtiğini aktaran Ghebreyesus, bu hafta Covid-19 Acil Durum Komitesi’nin, virüsle ilgili durumun halen küresel bir acil durum teşkil edip etmediğini tartışmak için toplanacağını söyledi.

Ghebreyesus, “Acil Durum Komitesinin tavsiyesini önceden almayacağım ancak birçok ülkede durum ve Kovid 19 nedeniyle artan ölümler beni endişelendiriyor. Salgının ilk başladığı üç yıl öncesine göre çok daha iyi durumda olsak da, salgına karşı küresel kolektif tepki bir kez daha baskı altında” dedi.

‘Virüs öldürmeye devam edecek’

Çok az sayıda kişinin, özellikle yaşlıların, yeterli seviyede aşılandığına değinen Ghebreyesus, birçok kişinin hatırlatma dozlarını almadığını belirtti.

Kırılgan sağlık sistemlerinin grip ve diğer hastalıkların yanı sıra, Kovid 19’un yüküyle başa çıkmakta zorlandığını da dile getiren Ghebreyesus, şöyle devam etti:

“Mesajım açık, bu virüsü hafife almayın, bizi şaşırttı ve şaşırtmaya devam edecek. Sağlık araçlarını ihtiyacı olan kişilere ulaştırmazsak ve yanlış bilgilerle kapsamlı olarak mücadele etmek için daha fazlasını yapmazsak virüs öldürmeye devam edecek.”

Paylaşın