İstanbul Sözleşmesi, AB Ülkeleri İçin Yürürlüğe Girdi

Avrupa Konseyi Sözleşmesi olarak da bilinen İstanbul Sözleşmesi, Avrupa Birliği (AB) ülkeleri için yürürlüğe girdi. Bu durum, AB’nin İstanbul Sözleşmesi’ne bağlılığını ve kadına yönelik şiddetle mücadeleyi önemini bir kez daha vurguluyor.

Avrupa Komisyonu, resmi sosyal medya hesaplarından konuya ilişkin yapılan açıklamada, “Kadına şiddetle mücadelede atılan bu adımın, Avrupa’da kadınların daha güvende hissetmelerine ve haklarının daha fazla korunmasına katkı sağlaması bekleniyor” ifadelerine yer verildi.

Avrupa Birliği (AB) üyesi 27 ülkenin yer aldığı Avrupa Birliği, kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve mücadelesine yönelik önemli bir adım attı.

1 Ekim’de Avrupa Konseyi Sözleşmesi olarak da bilinen İstanbul Sözleşmesi, AB ülkeleri için yürürlüğe girdi. Bu durum, AB’nin İstanbul Sözleşmesi’ne bağlılığını ve kadına yönelik şiddetle mücadeleyi önemini bir kez daha vurguluyor.

Avrupa Komisyonu, İstanbul Sözleşmesi’nin temel amacının kadına yönelik şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak olduğunu hatırlattı. AB, bu sözleşmeyle birlikte kadına yönelik şiddeti durdurmak için kapsamlı ve koordineli politikaları hayata geçirmeyi taahhüt ediyor.

Bianet’in aktardığına göre; Avrupa Komisyonu, resmi sosyal medya hesaplarından İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlüğe girmesiyle ilgili bir açıklama yayınladı. Açıklamada, şöyle denildi:

“Bugün #İstanbulSözleşmesi Birliğimiz için yürürlüğe giriyor. Sözleşme, kadınları şiddetten korumayı, şiddeti önlemeyi, kovuşturmayı ve ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Ancak kadınlar ve kız çocuklar artık şiddet korkusuyla yaşamadıkları zaman gerçekten adil ve eşit bir Birlik içinde yaşayacağız.

Bu adım, Avrupa Birliği’nin kadına yönelik şiddetle mücadelede kararlılığını gösteriyor ve İstanbul Sözleşmesi’nin hükümlerinin uygulanmasını teşvik ediyor.

Kadına şiddetle mücadelede atılan bu adımın, Avrupa’da kadınların daha güvende hissetmelerine ve haklarının daha fazla korunmasına katkı sağlaması bekleniyor.”

Paylaşın

Türkiye’de 21 Yılda En Az 7 Bin 990 Kadın Öldürüldü

CHP Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer, “AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından itibaren 21 yılda Türkiye’de en az 7 bin 990 kadın öldürüldü. 2002’e öldürülen kadın sayısı 66 iken, 2007 ve 2009 yıllarında bu sayı binin üzerine çıktı. 2020’de 300, 2021’de 280, 2022’de ise 334 kadın öldürüldü. 2023’ün Ocak ayında 31, Şubat ayında 11 kadın öldürüldü. 2023’nin aynı döneminde 37 kadının ölümü ise ‘şüpheli’ olarak kayıtlara geçti” dedi.

İktidarın kadına yönelik şiddete ve kadın cinayetlerine karşı “seyirci kaldığını” söyleyen Yüceer, kadını koruyan sözleşmelere “savaş açıp hedef hâline getirerek” Türkiye’nin imzasını çekenlerin gerçek niyetinin “kadını korumak değil, aksine kadınları sessiz ve dilsiz bırakmak” olduğunu iddia etti.

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu üyesi Candan Yüceer, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin ardından öldürülen kadınların sayısına dikkat çekti.

CHP Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla yayımladığı “AKP’nin Başarısı: Kadına Yönelik Şiddette Dünya Liderliği” başlıklı açıklamada, “AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından itibaren 21 yılda Türkiye’de en az 7 bin 990 kadın öldürüldü. 2002’e öldürülen kadın sayısı 66 iken, 2007 ve 2009 yıllarında bu sayı binin üzerine çıktı. 2020’de 300, 2021’de 280, 2022’de ise 334 kadın öldürüldü. 2023’ün Ocak ayında 31, Şubat ayında 11 kadın öldürüldü. 2023’nin aynı döneminde 37 kadının ölümü ise ‘şüpheli’ olarak kayıtlara geçti” dedi.

Yüceer, “Tek adamın imzasıyla bir gecede hukuksuz bir şekilde İstanbul Sözleşmesi’nden imzamızın çekilmesinin ardından en az 603 kadın öldürüldü, 464 kadın ise şüpheli şekilde hayatını kaybetti” diye ekledi.

İktidarın kadına yönelik şiddete ve kadın cinayetlerine karşı “seyirci kaldığını” söyleyen Yüceer, kadını koruyan sözleşmelere “savaş açıp hedef hâline getirerek” Türkiye’nin imzasını çekenlerin gerçek niyetinin “kadını korumak değil, aksine kadınları sessiz ve dilsiz bırakmak” olduğunu iddia etti.

Türkiye İstanbul Sözleşmesi’nden Mart 2021’de çekilmişti

Resmi adıyla Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açıldığı için uluslararası alanda İstanbul Sözleşmesi ismiyle anılıyor.

Türkiye, kadına yönelik şiddet sorununa dair bugüne kadar hazırlanmış en kapsamlı uluslararası sözleşme olarak bilinen belgeyi ilk imzalayan ülkelerden biriydi. Ancak Türkiye, Mart 2021’de alınan Cumhurbaşkanı kararıyla tek taraflı olarak sözleşmeden çekildi.Çekilme kararı, ülke çapında protestolara neden olmuştu.

“Hiçbir kadın ölümü şüpheli kalmamalı”

Türkiye’de son dönemde intihar veya doğal ölüm gibi sunulan şüpheli kadın ölümleri ve şüpheli bir şekilde ölü bulunan kadın sayısında ciddi bir artış görüldüğünü belirten CHP milletvekili Yüceer, “Şüpheli kadın ölümleri, maalesef kadın cinayetlerinden daha da zorlu olabilmektedir. Kadınların gerçekten kaza sonucu mu öldükleri, kadın cinayeti olup olmadığı, intihar edip etmedikleri veya bir şekilde intihara sürüklenip sürüklenmedikleri açığa çıkartılmalıdır. Hiçbir kadın ölümünün şüpheli kalmamalıdır” çağrısında bulundu.

Türkiye’nin Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkeleri arasında kadına karşı şiddetin en yaygın olduğu ülke konumuna geldiğini belirten Yüceer, “2012’de 139 bin olan koruma talebi sayısı, 2020 yılına geldiğinde yüzde 114 artışla 339 bin 792’ye yükseldi. Bu yükselişe rağmen koruma talep eden kadınların korunamadığı da acı bir gerçektir. Öldürülen birçok kadının failler hakkında koruma kararı çıkardığı, uzaklaştırma kararı aldığı ortaya çıkmaktadır” diye ekledi.

Dünya Ekonomik Forumu’nun yayımladığı Küresel Cinsiyet Eşitsizliği 2021 Raporu’nda ise Türkiye’nin 146 ülke arasında 124’üncü sırada yer aldığını belirten Yüceer, “Listede Türkiye Bangladeş, Etiyopya, Endonezya, Gana ve Nijerya gibi ülkelerin gerisinde kalmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nde kadınlar dünyadaki pek çok ülkeden önce, 1930 yılında yerel seçimlerde, 1934 yılında da milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme hakkını erkeklerle eşit bir biçimde elde etmişlerdir. Ancak ülkemizde özellikle sonra 21 yıllık AKP iktidarında toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadının ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel alandaki durumu bakımından dünyanın birçok ülkesinin gerisine düşmüş durumdadır” dedi.

Meclis’teki kadın vekil sayısının azlığına da dikkat çeken Yüceer, “Mart 2023 itibariyle Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin sadece yüzde 17,38’i kadın milletvekillerinden oluşmaktadır. Yani 101 kadın milletvekili bulunmaktadır. Son seçimde 33 ilden kadın milletvekili seçilmemiştir. Cumhurbaşkanlığı Kabinesi’nde sadece bir kadın bakan görev yapmaktadır. Tüm bunlarla beraber partimizin siyasette eşit temsiliyet talebiyle yüzde 50 cinsiyet kotası ve fermuar sistemi kanun teklifi AKP ve MHP oylarıyla reddedilmiştir” ifadelerini kullandı.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Danıştay, İstanbul Sözleşmesi’nden Çekilme Kararını Onayladı

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesini “hukuka uygun” buldu. Türkiye, 20 Mart 2021’de kadına şiddetle mücadele konusunda önemli bir metin olan İstanbul Sözleşmesi’nden cumhurbaşkanı kararı ile çıkmıştı.

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine yönelik Cumhurbaşkanı Kararı’nın iptali istemiyle açılan davada verilen ret kararını onadı. İstanbul Sözleşmesi için bundan sonraki adım Anayasa Mahkemesi olacak.

Türkiye, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasını taşıyan kararla İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmiş; kadın örgütleri ve siyasi partiler, bu kararın iptal edilmesi için Danıştay’da dava açmıştı. Danıştay 10. Daire, İstanbul Sözleşmesi’nin feshini hukuka uygun bulmuş ve davanın reddine karar vermişti.

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, 10. Daire’nin kararına yapılan temyiz başvurularını bugün oyçokluğuyla reddetti. Kurul, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine yönelik Cumhurbaşkanı Kararı’nın iptali istemiyle açılan davada verilen ret kararını onadı. Kararın gerekçesi daha sonra açıklanacak.

Kadın örgütleri kararı AYM’ye taşıyacak

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, karara tepki göstererek bundan sonraki aşamanın Anayasa Mahkemesi ve oradan da sonuç alamazlarsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) olacağını söyledi.

Güllü, “Sayın Cumhurbaşkanı’nın tabiri ile ‘topu ayakta dolaştırma stratejisi’. Kendilerine göre siyaset malzemesi yapıyorlar. Bu hukuksuz. Danıştay, Türkiye’nin dört bir yanından gelen kadınlara tiyatro izletir gibi 4 duruşma yaptı. Hakimler, bu sürecin içinde eğlendiler. Sözleşmeden çekilmek hukuksuzdur ve bu tek adam yönetiminin ispatıdır. Buna karşı durmayanların cübbe giymesi sakıncalı” diye konuştu.

Resmi adıyla Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açıldığı için uluslararası alanda İstanbul Sözleşmesi ismiyle anılıyor.

Ev sahibi Türkiye sözleşmeyi ilk imzalayan ülkeler arasında yer almış, ancak Cumhurbaşkanı kararıyla 2021 yılı Mart ayında tek taraflı olarak sözleşmeden çekilmişti. Başta kadın örgütleri olmak üzere ülke çapında yoğun protestolara yol açan iptal kararı Danıştay’a taşınmış, ancak Danıştay 10. Dairesi yürütmenin durdurulması taleplerini reddederek Temmuz 2022’de iptal kararını onamıştı.

Paylaşın

11 Yılda 3 Bin 330 Kadın Erkekler Tarafından Katledildi

KCDP verilerine göre son 11 yılda 3 bin 330 kadın erkekler tarafından katledildi. Kadın cinayetlerine ilişkin açıklama yapan TKDF de Beyza Doğan cinayetini hatırlatarak kadın cinayetlerindeki cezasızlık politikasına dikkat çekti ve İstanbul Sözleşmesi için mücadele edileceğini vurguladı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kararıyla Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilirken; koruma kararları ve şikâyetlere rağmen her gün en az bir kadın erkekler tarafından katlediliyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun (KCDP) verilerine göre, 2010-2021 yılları arasından 3 bin 330 kadın erkekler tarafından katledildi.

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) tarafından yapılan açıklamaya göre geçen ay 32 kadın erkekler tarafından katledildi. Federasyon tarafından yapılan yazılı açıklamada, ağustos ayının başından bu yana ise 12 kadının vahşice katledildiği vurgulandı.

Beyaz Doğan cinayeti hatırlatıldı

Açıklamada, bu ayın başında 35 kez şikâyet edilen Salim Tekin adlı erkeğin 16 yaşındaki Beyza Doğan’ı katlettiği hatırlatılarak, “Öncesinde failini 35 kez şikâyet etmesine rağmen aynı fail tarafından vurularak öldürülen 16 yaşındaki çocuğun hesabını kim verecek?” diye soruldu.

‘Kadınların katledilmesine göz yumuluyor’

BirGün’de yer alan habere göre “Ülkenin her yerinden vahşice işlenmiş kadın cinayetleri haberlerinin gelmediği gün yok” denilen açıklamada, “Eşini öldürüp sosyal medya hesabından gururla paylaşım yapan kadın katillerini cesaretlendiren, ‘Mevcut yasalar yeterli, İstanbul Sözleşmesi’ne gerek yok’ diye bas bas bağıran, şiddeti özendiren, koruma kararlarının ihlal edilmesini görmezden gelerek yaptırım uygulamayan, failleri her aşamada aklayan zihniyet ve destekçileri; her geçen gün daha çok kadının ölmesine neden oluyor. Kağıt üzerinde kalan ve korumayan ‘koruma kararları’ kadınların hayatına mal oluyor. Önleme politikalarının yok edildiği bu süreçte kadınların katledilmesine göz yumuluyor, cezasızlık politikasıyla failler cesaretlendiriliyor” ifadeleri kullanıldı.

‘İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz’

Federasyon açıklamasında İstanbul Sözleşmesi vurgusunda da bulunarak “Eğer İstanbul Sözleşmesi ve koruyucu, önleyici tedbir kararları uygulansaydı birçok kadın hayatta olacaktı. Kadınlar kimsenin malı, namusu değildir. Kadınların hakları, karar alma yetileri, toplumun ve çalışma yaşamının her alanında eşit bireyler olarak var olmaları mücadelemiz devam edecek. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz” denildi.

BM’den çağrı

Danıştay 10. Dairesi, İstanbul Sözleşmesi’nin feshi talebini reddederken; Birleşmiş Milletler’den (BM) 3 uzman da konuya ilişkin görüşlerini Danıtay’a sundu. Türkiye’ye sözleşmeye dönüş çağrısı yapılırken, “Türkiye’nin gidişatı tersine çevirmesi ve tarihin doğru tarafında yer alması için çok geç değil” ifadeleri kullanıldı.

Paylaşın

Kılıçdaroğlu Ve Akşener’den ‘İstanbul Sözleşmesi’ Tepkisi

Danıştay’ın İstanbul Sözleşmesi’nin feshine ilişkin Cumhurbaşkanı Kararının iptal istemini oy çokluğuyla reddetmesine muhalefet kanadından tepki geldi. Kılıçdaroğlu, “İstanbul Sözleşmesi’ni tekrar yürürlüğe koyacağız” derken, Akşener, “Biz geleceğiz ve İstanbul Sözleşmesi yeniden yaşayacak” ifadelerini kullandı.

İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararına karşı açılan davaları duruşmalı gören Danıştay 10. Dairesi, sözleşmenin feshine ilişkin 20 Mart 2021 tarihli Cumhurbaşkanı Kararının iptal istemini oy çokluğuyla reddetti.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener karara tepki gösterdi.

“24 saat içinde İstanbul Sözleşmesi’ni tekrar yürürlüğe koyacağız”

İktidara geldiklerinde sözleşmeyi tekrar yürürlüğe koyacaklarını kaydeden Kılıçdaroğlu Meclis’te yaptığı açıklamada “Bu millete sözüm var, iktidar olduğumuzda, Allah’ın izniyle olacağız halkın takdiriyle, ilk bir hafta içinde, hatta 24 saat içinde İstanbul Sözleşmesi’ni tekrar yürürlüğe koyacağız” diye konuştu.

“Biz geleceğiz ve İstanbul Sözleşmesi yeniden yaşayacak”

İYİ Parti lideri Akşener ise tepkisini sosyal medya hesabından dile getirdi. Akşener paylaşımında şunları kaydetti:

“Bugün, kirli bir zihniyeti memnun etmek için verilen bu siyasi karardan sonra; Kadınlara yönelik her türlü şiddette, cübbelerini ilikleyip o imzayı atan parmakların izi olacak. Ama #AzKaldı. Biz geleceğiz ve İstanbul Sözleşmesi yeniden yaşayacak!”

Paylaşın

Danıştay’dan ‘İstanbul Sözleşmesi’ Kararı

Danıştay 10. Dairesi, İstanbul Sözleşmesi’nin feshine ilişkin 20 Mart 2021 tarihli Cumhurbaşkanı Kararının iptal istemini reddetti. Kararın 2’ye karşı 3 oyla alındığı belirtiliyor. Türkiye, 2011’de imzaya açılan İstanbul Sözleşmesi’ni onaylayan ilk ülkeydi.

Görülen son duruşmada Danıştay Savcısı Nazlı Yanıkdemir, mütalaasında “İstanbul Sözleşmesi TBMM’de onaylandı, Cumhurbaşkanı feshedemez” demiş, bir önceki duruşmada da Danıştay Savcısı Aytaç Kurt, kararın iptalini talep etmişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise “Kim ‘İstanbul Sözleşmesi’ diye başlayan bir cümle kurarsa ona en başta kadınlarımız tepki göstermelidir” diyerek kadınları ve sözleşmeyi hedef almıştı.

Davanın geçmişi

Kamuoyunda İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi”, Cumhurbaşkanı Kararının, 20 Mart 2021’de Resmi Gazetede yayımlanmasıyla Türkiye Cumhuriyeti tarafından feshedildi.

Cumhurbaşkanı Kararında, “Türkiye Cumhuriyeti adına 11 Mayıs 2011’de imzalanan ve 10 Şubat 2012 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile onaylanan Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin, Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedilmesine, 9 nolu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3. maddesi gereğince karar verilmiştir.” denildi.

Feshe ilişkin Cumhurbaşkanı Kararı, sözleşme hükümleri gereğince Avrupa Komisyonuna bildirimden 3 ay sonra yürürlüğe girdi ve Türkiye resmen sözleşmeden ayrılmış oldu.

Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Kararının iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle Danıştayda çok sayıda dava açıldı.

Danıştay 10. Dairesi, açılan davalarda yürütmenin durdurulması istemlerini reddetmiş, iptal istemlerini ise duruşmalı olarak ele almıştı.

Duruşmalarda, Danıştay Savcısı, “bir işlem hangi usule uygun tesis edilmişse aynı usule uyularak feshedilmesi gerekmektedir. TBMM’nin uygun bulma kanunuyla yürürlüğe giren bir anlaşmanın feshi ancak TBMM’nin uygun bulma kanunuyla kaldırılması kararı ve cumhurbaşkanının uygun bulmasıyla yürürlükten kaldırılacaktır. Sadece cumhurbaşkanı kararıyla feshedilemez.” görüşünü dile getirerek, işlemin iptaline karar verilmesini istemişti.

Türkiye’nin Avrupa Konseyi Dönem Başkanlığı sırasında İstanbul’da imzaya açılan sözleşme, “İstanbul Sözleşmesi” olarak anılıyor.

Türkiye, sözleşme 11 Mayıs 2011’de imzaya açıldığında ilk imzayı atmış, 24 Kasım 2011’de parlamentosunda diğer ülkelerden önce onaylamış ve onay sürecini sonuçlandıran Bakanlar Kurulu Kararının 8 Mart 2012’de, Dünya Kadınlar Gününde Resmi Gazete’de yayımlanmasını takiben, 14 Mart 2012’de onay belgesini Avrupa Konseyi Sekreteryası’na sunan ilk ülke olmuştu.

Ne olmuştu?

Türkiye, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile 20 Mart 2021 Cumartesi İstanbul Sözleşmesi’nden tek taraflı olarak feshedildiğini duyurdu. Fesih kararı 23 Mart 2021 Pazartesi günü Avrupa Konseyi’ne de bildirdi.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada “Fesih kararının” nedeni olarak “Sözleşme’nin eşcinselliği meşrulaştırıyor olması” iddia edildi.

Kadınlar, 20 Mart’tan beri Türkiye’nin birçok ilinde İstanbul Sözleşmesi’ni savunmaya devam ediyor.

İstanbul Sözleşmesi hakkında

Tam adı “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açıldı ve ilk imzalayan ülke Türkiye oldu. Sözleşme 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe girdi.

Sözleşme, ”kadına yönelik şiddet”, ”aile içi şiddet”, ”kadına yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet”, ”kadın” kavramlarını tanımlıyor.

Uluslararası alanda kadına yönelik ve aile içi şiddetle ilgili ilk bağlayıcı belge olma özelliğini taşıyan sözleşme şunları içeriyor:

İstanbul Sözleşmesi psikolojik şiddet, ısrarlı takip, fiziksel şiddet, tecavüz, zorla evlendirme, kadın sünneti, kürtaja zorlama, zorla kısırlaştırma, tecavüz ve taciz dahil cinsel şiddet olmak üzere kadına yönelik şiddetin tüm türlerini kapsıyor.

Sözleşme çerçevesinde eviçi şiddet, aynı evde yaşıyor olsun ya da olmasın mevcut ya da eski eş ya da partnerler arasında yaşanan her türlü şiddet edimini içerecek şekilde kadının korunmasını esas alıyor.

Kadınları konumlandırırken “aile” olmayı, evlilik birliği içinde bulunmayı ya da aynı evi paylaşıyor ya da paylaşmış bulunmayı gerektirmiyor.

Sözleşmenin getirdiği yükümlülükler öncelikle devlet görevlilerine yönelik. Devlet kendi adına hareket eden görevlilerinin İstanbul Sözleşmesi’nin gereklerini yerine getirmesini sağlamak zorunda.

Devletlerin sorumluluğu bununla sınırlı değil. Şiddeti gerçekleştiren ister kadının sevgilisi, ister kocası, ister babası, ister patronu olsun, yani kim olursa olsun şiddetin önlenmesi, soruşturulması, cezalandırılması, zararın tazmin edilmesi yükümlülüğü de devlete ait.

Paylaşın

İstanbul Sözleşmesi’nin Feshi Kadın Cinayeti Davalarını Nasıl Etkiledi?

Türkiye’nin 20 Mart 2021’de Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile İstanbul Sözleşmesi’nden resmi olarak çıkmasının üzerinden yaklaşık bir yıl geçti. Her ne kadar hükümet iç hukuk “kadına yönelik şiddetle mücadelede yeterli” dese de, bu süre zarfında kadın cinayetlerinin önüne geçilemedi.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre, Türkiye’de 2021 yılında 280 kadın öldürüldü, 217 kadın ise şüpheli şekilde ölü bulundu. 2020 yılında erkekler tarafından öldürülen kadın sayısı ise 300.

Kadın cinayetleri davalarına bakan mahkemeler de iyi hal indirimleri vermeye devam etti. O nedenle her geçen gün artan kadın cinayetleriyle birlikte, duruşmalarda erkekler lehine verilen kararlar ve indirimler daha çok tartışılır hale geldi.

Euronews’e konuşan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu avukatlarına göre İstanbul Sözleşmesi’nin en önemli kazanımı olan 6284 sayılı kanun metninin koruyuculuğu var. Fakat uygulama noktasında tıkanmalar yaşanıyor.

Avukat Esin Yeşilırmak polis, savcılık makamı ve aile mahkemelerinin 6284 sayılı kanun yürürlükte olmasına rağmen İstanbul Sözleşmesi kaldırıldıktan sonra bu kanunu da uygulamamaya başladıklarını söylüyor. Ve mahkeme salonlarının sokak kadar umut verici olmadığını hatta umudu kıran yerler olduğunu ekleyen Yeşilırmak, açıklamasının devamında şunları dile getirdi;

“Kadın cinayetleri adli bir olay değil, her gün üç kadın öldürülüyorsa bu toplumsal bir sorundur. İstanbul Sözleşmesi’nin en önemli kazanımı 6284 sayılı kanun metniydi. Bu bir tedbir kanunu ve uygulanmak zorunda. Ama polis gibi ilk uygulayıcılar vatandaşa yardımcı olmamaya devam ediyor. Var olan sorunlar itirazlarımızla kaldırılıyor ama yaklaşım nasılsa İstanbul Sözleşmesi kalktı, ‘uygulamıyoruza’ döndü. Fakat bu kararlar, metinler kadınların kazanımları. Hiç bir devlet ben kadınlara haklar vereyim diye imzalamadı, kadınların kazanımıydı bu. Biz Danıştay’a başvurduk, üst mahkemelere de başvuracağız. Yani biz kadınlar için yok hükmünde. Kadın mücadelesiyle mahkeme salonlarına hala baskı yapabiliyoruz. O nedenle kadın mücadelesi değerli ama yargı mekanizması ve devletin politikası kadın düşmanı şeklinde ilerliyor.”

İstanbul Sözleşmesi’nin en önemli görevlerinden biri de devlete kadın cinayetleri ve aile içi şiddeti önleme konusunda hem önleyici hem de koruyucu tedbirler yüklemesiydi. Ayrıca devlete bu konuda politika üretme yükümlülüğü de yüklüyordu.”

Avukat Esin Yeşilırmak’a göre İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasıyla devlet politikasının kadın aleyhine kurulduğu da ortaya konulduğunu belirterek, “Bunu mahkeme, polis ve kanun uygulayıcıları da biliyor. Bu nedenle hala iç hukukumuzda uygulanması gereken kanunlar olmasına rağmen, nasıl olsa devlet politikası kadına karşı olduğu için, biz de istediğimiz gibi davranabilir ve herhangi bir sorumluluğumuz doğmaz diye düşünüp bu kadar fevri kararlar verebiliyorlar. İstanbul sözleşmesi devlete kadın lehine politika üret diyordu, devlet buradan imzasını çekerek aslında politikasını da göstermiş oldu.’’ ifadelerini kullandı.

”Yargı kararlarında ‘kadın cinayeti’ terimi kullanılmıyor…”

Türkiye’de uygulayıcıların verdikleri kararlar nedeniyle çok büyük bir cezasızlık politikasının hakim olduğunu ifade eden Avukat Yeşilırmak, yargı kararlarında kadın cinayetleri tanınmıyor, bilinmiyor ve hatta kadın cinayeti teriminin kullanılmadığını vurguluyor.

“Yargılamalarda kadın mağdurların özel yaşamlarının anlatıldığını ve tartışıldığını suç ve suç fiilinin tartışılmadığını söyleyen KCDP avukatlarında Esin Yeşilırmak, bir kadının öldürülmesinin ağırlaştırılmış hal sayılmasını, hakimlerin takdir yetkilerinin kısıtlanmasını ve kadın cinayeti tabirinin tanınmasını istiyor.” diyen Yeşilırmak, açıklamasının devamında ise şunları söyledi;

“Mesela, Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru kararlarını incelerken aratabileceğiniz kelimeler var. Nedir bunlar? İşkence, kötü muamele gibi kelimeler… Ama kadın cinayeti yazdığınızda karşınıza hiçbir şey çıkmıyor. Çünkü öyle bir kategori yok. Veya Yargıtay’da kadın cinayeti diye arattığınızda böyle bir kategori yok. Yani devlet bunu tanımıyor. Sebebi ne? İstatistik tutulmuyor. Ve böylece de çözüm üretilmiyor. Bunların hepsi devletin yükümlülükleri içinde ve biz bunların yapılmadığını görüyoruz.’’

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu avukatı Hasret Adıgüzel ise sistemin tıkandığı görüşünde. Adıgüzel, bu tıkanma en başta karakollarda başladığını belirterek, daha sonra savcılık, mahkeme ve karar aşamalarında devam ediyor. Yani kadınlar ilk başvuru yaptıkları karakollardan bir netice alamazlarsa mağduriyetin katlanarak büyüdüğünü söylüyor.

Avukat Hasret Adıgüzel, İstanbul Sözleşmesi varken mahkemelerin kanuna ve sözleşmeye tabi olarak karar vermek zorunda olduğunu hatta sadece karar aşamasında değil, yargılama aşamasında da etkin bir soruşturma ve kovuşturma yürütmekle yükümlü olduklarını ifade ediyor.

İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasıyla mahkemelerin üstlerinde bu tür bir baskı kalmadı ve mekanizma yavaşladığını belirten Adıgüzel, devamında, “Cinayet bir sürü emarelerle geliyor aslında. Bazen kadınlar bir sonuç alamayacağı düşüncesiyle ilk başvuruyu yapamıyor, ses çıkaramıyor. Bazen de ses çıkarsalar dahi gereği gibi soruşturulmadığı ya da dosya bir şekilde savsaklandığı için çok daha büyük sonuçlara yol açabiliyor. Yargılama safhasına gelinmeden önce ilk başvurunun iyi karşılanmamasından dolayı, kadına yönelik bu bakış açısı ya da olayın kadın cinayeti olacağının düşünülmemesinden ve de normal bir cinayet ile aynı görülmesinden kaynaklı sorun.’’ ifadelerini kullandı.

İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasıyla 6284 sayılı yasanın çıplak kaldığını düşünüyor Adıgüzel. 6284 sayılı yasanın tabi olduğu kısıtlı şeyler var diyen Avukat Hasret Adıgüzel’e göre İstanbul Sözleşmesi koruyucu bir şemsiyeydi.

Adıgüzel, açıklamasının devamında, “Mahkemelerin kadına karşı olan bakış açısının ve de kadının yaptığı başvurular ya da ifadelerine karşı tutumlarının değiştiğini gözlemliyoruz. Çünkü artık o koruyucu şemsiyenin kalktığının yargı, polis hatta sanığı getiren jandarmalar bile farkında. Sözleşme kalkınca en başa döndük, kadınların çabaları kenara atıldı. Kadınlar da bu nedenle tepkili, bu sözleşmenin koruduğunu biliyorlar. Sözleşmenin tek amacı cinsiyetinden dolayı kimsenin ayrımcılığa uğramamasıydı. Gerçekten yaptırımları vardı. Mevcut olan düzenin ya değiştirilmesi ya da olayların etkin bir şekilde soruşturulması ve kadınların ses çıkarmaları gerekiyor.’’ dedi.

(Kaynak: euronews)

Paylaşın

Danıştay: İstanbul Sözleşmesi’den Çekilmek Hukuka Aykırı

Danıştay Cumhuriyet Başsavcılığı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasına ilişkin kararın iptali istemiyle açılan davada mütalaasını Danıştay 10. Daire’ye verdi.

DW Türkçe’den Alican Uludağ’ın haberine göre; İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirten Başsavcılık, sözleşmeden ancak TBMM’de kabul edilecek yeni bir yasayla çıkılabileceğini kaydetti. Danıştay Başsavcılığı, “Kanun hükmünde sayılan ve usulüne göre yürürlüğe girmiş temel hak ve özgürlüklerle ilgili İstanbul Sözleşmesi korunmalıdır” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 19 Mart 2021 tarihinde imzaladığı ve 20 Mart 2021’de Resmi Gazete’de yayımlanan kararla, “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedilmişti.

Devlete, kadınları her türlü şiddetten koruma görevi veren İstanbul Sözleşmesi’nin fesedilmesi kararına karşı birçok dava açılmıştı. Ancak Danıştay 10. Dairesi, bu davaları reddetmiş, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (İDDK) da bu kararı onamıştı. Danıştay İDDK, 5 üyenin muhalefetine karşılık 8 oyla aldığı kararda Anayasa’ya göre yürütme yetkisinin Cumhurbaşkanı’nda olduğu, milletlerarası antlaşmaları sona erdirilmesinin de yürütme yetkisine ilişkin olduğunu savunmuştu.

Ancak süreç içerisinde İstanbul Sözleşmesi’nin iptali kararına karşı Danıştay’a birçok yeni başvuru yapıldı. Bu davalardan birini de Diyarbakır Barosu Başkanlığı yaptı. Danıştay 10. Daire, davaya ilişkin Danıştay Başsavcılığı’ndan görüş talep etti. Danıştay Savcısı Aytaç Kurt tarafından hazırlanan mütalaa, daireye sunuldu.

“İstanbul Sözleşmesi korunmalı”

Mütalaada, İstanbul Sözleşmesi’nin TBMM’de 24 Kasım 2011 tarihinde kabul edilen kanunla onaylanıp bağlayıcı hale geldiği anımsatılarak “Anayasanın 90. maddesinin 5. fıkrası uyarınca; kanun hükmünde sayılan ve usulüne göre yürürlüğe girmiş temel hak ve özgürlüklerle ilgili İstanbul Sözleşmesi korunmalıdır” denildi. Uluslararası sözleşmenin TBMM’nin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlı olduğu ve hangisinin bağlı olmadığının, Anayasa’nın 90. maddesinin ilk dört maddesinde sayıldığı belirtilen mütalaada, şu değerlendirme yapıldı:

“TBMM’nin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlı olan sözleşme, onay kanunu olmadan yürürlüğe giremez ve ‘kanun hükmünde’ sayılmaz. Sözleşmelerin yürürlüğe girmesinde benimsenen bu yöntem, ‘usulde paralelik’ ilkesi gereğince kaldırılmasında da aynı şekilde uygulanır. TBMM’nin onayına bağlı bir uluslararası sözleşmenin kaldırılması da yine TBMM’nin tasarrufu ile mümkün olabilir.”

“Yetkide ve usülde paralellik ilkesine aykırı”

Mütalaada, Cumhurbaşkanlığı kararının hukuka aykırı olduğu belirtilerek görüşünün gerekçesini de “Dava konusu Cumhurbaşkanı Kararı ile feshedilen sözleşmenin onaylanmasına ilişkin 6251 sayılı Kanun’un TBMM tarafından yürürlükten kaldırılmamış olması veya dava konusu Cumhurbaşkanı Kararı alınmadan önce sözleşmenin sona erdirilmesinin uygun bulunduğuna ilişkin yeni bir kanun çıkarılmamış olması nedeniyle, dava konusu Cumhurbaşkanı Kararında yetkide ve usulde paralellik ilkesi uyarınca hukuka uyarlılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle, dava konusu edilen düzenlemenin iptali gerektiği düşünülmektedir” şeklinde açıkladı.

Paylaşın

Her 11 Dakikada 1 Kadın Katledildi

Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre her 11 dakikada bir kadın veya kız çocuğu en yakın çevresinden gördüğü şiddet sonucu hayatını kaybetti. Konuya ilişkin yapılan değerlendirmede, kadına yönelik şiddette bir azalma gözlemlenmediği vurgulandı.

Merkezi Viyana’da bulunan Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suçlarla Mücadele Örgütü (UNODC), kadınlar ve kız çocukları için en tehlikeli yerin kendi evleri olduğu yönündeki tespitini tekrarladı. Kadına yönelik şiddetle mücadele günü vesilesiyle yapılan açıklamada, geçen yıl öldürülen tahminen 81 bin kadından 47 binin partneri veya akrabası tarafından katledildiği bildirildi. Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre her 11 dakikada bir kadın veya kız çocuğu en yakın çevresinden gördüğü şiddet sonucu hayatını kaybetti.

BM Uyuşturucu ve Suçlarla Mücadele Örgütü’nün (UNODC) Başkanı Ghada Waly, geçen senelerde şiddette azalma kaydedilen alanlar olduğunu ancak kadına yönelik şiddette bir azalma gözlemlemediklerini de vurguladı. BM’nin yaptığı araştırmalara dayanan verilere göre, dünya çapında şiddet sonucu hayatını kaybedenlerin geneline bakıldığında yüzde 80’inin erkek olduğu, ilişkide veya aile içinde yaşanan şiddette hayatını kaybedenlerin ise yüzde 60’ının kadın olduğunu vurgulandı.

En tehlikeli yer Afrika

Aile veya partnerin uyguladığı şiddet sonucu ölüm tehlikesinin en yüksek olduğu yerin Afrika ülkeleri olduğu belirtilirken, en düşük riskin Avrupa ve Asya’da olduğu haber verildi. UNODC, istatistiki verilerini 95 ülkeden alınan sayıların analizine dayandırıyor.

Kurum, henüz korona pandemisinin etkisinin tamemen analiz edilemediğini, Batı ülkelerinde geçen yıl öldürülen kadın ve kız çocuklarının sayısında hafif bir artış tepit edildiyse de bundaki değişimin bölgesel olarak farklılık göstermesinin yanı sıra benzer dalgalanmaların önceki senelerde de görüldüğünü belirterek, kesin ve net tespitin henüz yapılamadığına işaret edildi.

Uzmanlar, kadın ve kız çocuklarına yönelik istatistiklere yansıyan şiddetin mutlak rakamlar anlamına gelmeyeceğini, ihbar ve suç duyurusu yapılan ülkelerde diğerlerine göre daha çok şiddet yaşandığı sonucuna varılmayacağını belirtiyor. Nitekim kadınların ve kız çocuklarının ihbar ve suç duyurusu için, bulunduğu ülkede nasıl bir koruma sağlandığına dair hukuki düzenlemelerin, sosyal çevresi ve refah seviyesinin ve başka faktörlerin de belirleyici olabildiği vurgulanıyor.

Avrupa Birliği Eşitlik Komiseri Helena Dalli de, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele günü vesilesiyle yaptığı açıklamada, hem Avrupa Birliği’ne (AB) hem de henüz İstanbul Sözleşmesi’ni onaylamamış olan Birlik üyelerine çağrıda bulundu ve sözleşmenin Avrupa Birliği Komisyonu’nun önceliklerinden olduğunu vurguladı.

İstanbul Sözleşmesi’nin ilk imzacılarından olan Türkiye, 20 Mart 2021’de Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile sözleşmeden çekilmiş, 1 Temmuz’da da söz konusu adım yürürlüğe girmişti.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Danıştay’dan “İstanbul Sözleşmesi” İtirazına Ret Kararı

Danıştay, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine dair Cumhurbaşkanı kararının durdurulması taleplerini reddetti. Sözleşmeden çekilme kararı hukuka uygun bulundu. Bu karar sonrası Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine dair Cumhurbaşkanı kararı uygulanmaya devam edecek.

Türkiye, 20 Mart tarihli Cumhurbaşkanı kararı sonrası 1 Temmuz’da kadına şiddetle mücadelede önemli bir metin olan İstanbul Sözleşmesi’nden cumhurbaşkanı kararı ile çıktı. Aralarında CHP, İYİ Parti ve sivil toplum kuruluşlarının da bulunduğu tüzel ve gerçek kişiler tarafından yaklaşık 220 dava açıldı. Bu davalarda, “çekilme kararının iptali ve yürütmesinin durdurulması” talep edildi.

Danıştay 10. Dairesi, çekilme kararının yürütmesinin durdurulması talebini reddetti ancak bu karara davacılar itiraz etti. Dosya Danıştay’ın en üst karar organı İdari Dava Daireleri Kurulu’na taşındı.

Habertürk’ten Feyzi Çakır’ın haberine göre kurul, tüm itirazları oyçokluğuyla reddetti. Danıştay 10. Dairesi’nin çekilme kararının yürütmesinin durdurulmasının reddi yönünde verdiği karar kesinleşti. Bu karar sonrası Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine dair Cumhurbaşkanı kararı uygulanmaya devam edecek.

‘Sözleşme cumhurbaşkanına fesih yetkisi veriyor’

Danıştay’ın kararında, sözleşmenin 80. maddesinin yürütme organına yani cumhurbaşkanına fesih yetkisi verdiği vurgulandı. Anayasa’nın 104. maddesine göre, uluslararası antlaşmaları onaylama yetkisinin cumhurbaşkanına ait olduğu kaydedildi. “Cumhurbaşkanı değişen ve yeni koşullar itibarıyla anlaşmanın onaylanmasını erteleyebileceği gibi onaylamaktan tamamen de vazgeçebilecektir” denildi.

Paylaşın